"Onu bir daha göremeyecek olma fikrine dayanamıyorum Mehpare! Birkaç ay öncesine kadar öyle birinin yaşadığından bile habersizken şimdi onsuz nasıl yaşayacağımı bilememem çok saçma!"
-nermin yıldırım/unutma dersleri.
25
Kara'nın mavilerinden,
Önce küçük bir ay ışığı ile başlardı hayat. Sonra ağır ağır ya ışığı sönerdi ya parıltısı kör ederdi. Benimki kördü ilk başta. Kendi karanlığı yetmezmiş gibi bir de çevreyi zifte sürüklerdi. Hal böyle olunca bir meleğin ışığını istemek ne kadar nankörceydi?
Arabanın camından sarkıttığım kolumdaki sigarayı son kez içime çekip otoyola fırlattım. Geriye yaslandım. Direksiyonu hafif sıkıyordum. Dördüncü sigaramı yakmıştım arabada. Üstüm başım duman kokacaktı. Sinen kokuyu düşündüm yolda. Melek sevmezdi hiç. Onu görmeden önce ilk duş almak gerekirdi. Sonra parfüm sıkmak, saç baş düzeltmek, hatta erkekliği bazen hiçe sayıp diğer heriflere, "Nasıl olmuşum lan?" diye bile sormak.
Zeki ve Hande arkadaki motordan beni takip ediyordu. Zeki'nin hız yapması yasaktı. Kardeşim vardı o motorda çünkü. Ben de onlara inadına hız yapmıyordum. Zeki sağa sinyal verince dikiz aynasından onlara baktım. Ben de girdim emniyet şeridine. Sonra arabayı durdurup indim.
Zeki telefonunu kapatıp bana döndü. Telaşla baktı ama bu günlük piçlik telaşı değildi. Ciddili bir mevzu var telaşıydı.
Sigarayı yana atıp ona doğru adımladım. "Hayırdır?" dedim. Hande ise duraksamış, bana bakıyordu. "Konuşsana lan," dedim Zeki'ye yaklaşırken.
"Abi," diye mırıldandı Zeki. "Sana bir şey söyleyeceğim şimdi ama sakin ol."
"Sakinim oğlum ben zaten," dedim. Sonra biraz daha adımladım.
"Abi," dedi Zeki ve durup Hande'ye döndü. "Kaldı şurada iki saatlik yolumuz. Motoru bırakalım burada. Ben süreyim arabayı. Geç sen de abinin arabasına. Şimdi o yolda kaza falan yapar..."
"Son ihtarım," dedim ellerim arkada birleşirken. "Son kez soruyorum. Hayırdır?"
"Şimdi Kaya aradı beni," dedi. Eli ayağına dolanmıştı. "Sen kaza yapma diye bana söyledi ama... Ben de şimdi aslında yani bilemedim ki."
İç çektim. Boğazımı temizlerken bir adım daha attım. "Birader sen böyle uzattıkça benim sakin olasım varsa bile kaçıp gidiyor," dedim başım hafif yana eğilirken. Yandan bir sürü araba süratla geçiyordu.
"Melek," dedi. Yandaki arabalara bakarken duraksadım. Yavaşça Zeki'ye çevrildi başım.
"Melek?" dedim. Başımı onaylar salladım. "Evet?"
"Abi," dedi ve ıkıla sıkıla başını sağa sola kaçırdı. Ödlek biri değildi Zeki. Benden korkmak onun tarzı değildi. Hoş, cesur bir hareketini henüz pek görmemiştim.
"Evet?" dedim tekrar. Son şansıydı.
"Vurulmuş."
Gözlerim açıldı. Sonra anlamsızca kısıldı. Kaşlarım çatıldı, "Ne diyorsun amına koyayım?" dedim hızlı ama kısık. "Ne diyorsun? Ne vurulması amına koyayım?"
"Abi Haydar'ın mahalleye gitmişler. Kızın eniştesi ablaya vurmak istemiş ama Melek önüne geçmiş. Abla korkudan orada yere yığılmış. Hastaneye götürmüş Haydar onları," dedi Zeki benden bir adım uzaklaşırken. Hande ise korkuyla eliyle ağzını kapattı.
Duraksadım. Ağır adımlarla arabaya ilerledim. Torpido gözünü açtım. Silahı alıp doğruldum ve Zeki'ye tuttum sakince. "Devam et," dedim. "Anlat sonra?"
Zeki ne yapacağını bilemeyerek sağa sola bakındı ve ellerini havaya kaldırdı. "Ne yapıyorsun kafayı mı yedin?"
"Devam et," dedim silahı ona tutarken. "Ölmüş mü? Bu haberi vereceksen eğer vuracağım seni. Ölmemiş de bana."
"Yok yok!" dedi Zeki korkuyla başını olumsuz sallarken. "Valla ölmemiş! Kan lazımmış hatta şimdi bizimkiler ona kan vermeye gidiyor ama hepsi taze içmişler ondan temiz insan arıyorlarmış kan için!"
"Hangi hastane?"
"Devlet hastanesi."
Silahı indirdim. Başımı olumlu sallarken arabaya bindim. Gaza bastım. Sürerken cebimden telefonu çıkartıp Kaya'yı aradım ama açmadı. Bu haberi bana değil Zeki'ye vermiş olması değil de benim bunu öğrenmem açtırmadı o telefonu.
"Sorun yok," dedim gözlerimi kısaca kapatıp. O kadar hızlı sürüyordum ki solladığım araçların korna seslerini duymak bile çok kısa sürüyordu. İki saatlik yol bir saate bitti. Alelacele hastanenin orada el frenini çekip arabadan çıktım. Kapıyı kapattığım sertlik arabayı salladı. Koşar adımlarla girdim hastaneye. Sağa sola bakındım. Hemşireler, hastalar ve yakınları. Doluydu içerisi. Acil bölümünü buldum sora sora. Belki de silahı yanıma almalıydım. Doktoru da Melek'i kurtarması konusunda silahla tehdit edebilirdim. Öyle çaresiz, öyle salaktım işte. Hiç bilmediğim bir salaklıktı aşk. Bilinmezdi. Nedenleri olmazdı aşkın.
İleride Haydar'ı gördüm. Ameliyathanenin dibinde Gülsüm'ü teselli ediyordu. Onlara adımladığımda Gülsüm yere çökmüş, sessiz sessiz ağlıyordu. Hızla ameliyathane kapısını açmaya çalıştım. Açamayınca yandaki şifre kısmına avuç içimi vurdum.
"Beyefendi!" sesi ile durup arkama baktım. "Açamazsınız, girmeniz yasak!"
"Benim kız içeride," dedim tekrar kapıyı iki elimle birden zorlarken. "Açın şunu, kız içeride."
"Beyefendi güvenlik çağırmak zorunda kalacağım," dedi hemşire sinirle beni çekiştirirken. "Ameliyat kısmına giremezsiniz."
"Lan korkar orada o tek başına," dedim sinirle. Birkaç adım geriye gittim. Omuz atacaktım. Durdum bir saniye. "Korkar," dedim. "Sevmez öyle o yalnız kalmayı. Elini tutarım en azından."
"Tamam kirvem," sesi ile yana baktım. Haydar başını yana attı. "Tamam bırakalım insanlar işini yapsın. Gel otur şuraya hele."
"Lan Haydar," dedim sinirle ona adımlarken. "Küçücük lan daha o. Ben olmasam korkar, biliyorum. Tanıyorum onu. Orada canını acıtırlar onun oğlum."
"Tamam gel," dedi Haydar beni yana çekiştirirken. "Gel birader ben sana bir kahve getireyim mi?"
"Ne kahvesi amına koyayım?" dedim kapıya bakarken. "Oğlum korkar diyorum neden anlamıyorsunuz? Beni de alsalar ben en azından güvende olduğunu söylerim ona."
"Tamam," dedi Haydar. Yerde öylece sessizce ağlayan Gülsüm'e baktım. Ellerimle bir anda alkış tuttum. Öyle sert vurdum ki ellerime bir anda başı bana kalktı. "Tebrik ederim koruyucu abla," dedim ellerimi cebime sokarken. "Benim yanımda kolu bile çizilmeden aylarca kaldı. Senin yanında iki günde düştüğü hale bak."
Gülsüm telaşla ayaklandı. Burnunu silerken bana adımladı. "Kara," dedi korkuyla. "Ona bir şey olmasına izin vermem. Asla."
Ona doğru eğildim. Gözlerim kısıldı. İçimde bir harman ateşi vardı. Onu da yakmak istedim ama belki de doğru zaman değildi. "Ne biçim ablasın lan sen?" dedim fısıltıyla karışık. "Nasıl ona zarar gelmesine izin verirsin?"
"Ben onu korumaya çalıştım," dedi Gülsüm başını olumsuz sallarken. "Ona bir şey olmasına izin vermem. Güçlüdür benim kardeşim." Burnunu çekti. "İnatçıdır da, tutunur hayata." Tekrar yere çöktü ve sırtını hastane duvarına verip yere bakmaya başladı. "Güçlüdür benim kardeşim."
"Bana bak lan," dedim yavaşça onun dibine çöküp. Başı bana kalktı ve burnunu çekti. "Eğer," dedim fısıltıyla. "Eğer senin yüzünden kıza herhangi bir şey olursa kocanın yanına gidersin."
"Kes sesini Karahan," dedi Gülsüm elinin tersiyle burnunu silerken. "Uğraşma bu halde benimle. Kardeşim canıyla uğraşıyor orada."
"Ben de canımla uğraşıyorum," dedim doğrulurken. Kapıya baktım. Derin bir nefes verdim ama nefes sanki içimde sıkıştı. Ben de canımla uğraşıyordum ama sakin kalmaya çalıştım. Melek'i tekrar alana kadar sakin kalacaktım. "Tek başına," dedim kapalı kapıya bakarken. "Korkuyordur şimdi."
Yalnızlığı severdi Melek aslında ama orada tek başına ürkerdi. Soğuktur da ameliyathane muhtemelen. Korkardı. Beni isterdi belki yanında, belki ablasını. O nedendir ablasına hiçbir zaman zarar vermedim. Çoğu zaman hor gördü, hiç de istemedi beni. Ama Melek onu çok istiyordu hayatında. O nedenle ben de istedim Gülsüm'ü hayatımda. Hayatımın hayatıydı çünkü o.
Yutkundum. Canımı acıttı yutkunma. Küçücük bir şeydi Melek. Bedeni öyle vurdu kırdıyı kaldıramazdı. Narin ve zarifti. Koskocaman bir mermi vardı bedeninde. Neresinde, bilemedim. Düşünmek de istemedim çünkü düşündükçe hastane duvarına alnımı vurma hızım artıyordu. Yavaş yavaş başladım ama sonra fark ettim alnımda duvara tuttuğum ritim artık derimi yüzüyordu.
"Abi," sesiyle alnımı duvardan son kez ayırıp başımı yana çevirdim. Kaya şaşkınlıkla bakıyordu. "Napıyorsun?" dedi hayretle. Gözleri alnıma çıktı. "Yakmışsın etini."
"Siktir git," dedim tekrar hastane duvarına alnımı dayarken. "Zeki'den öğrendiğim habere bak." Durup ona döndüm. "Kaya birader ben kendimi o kadar çok tutuyorum ki şu anda eğer patlarsam bu hastaneyi de patlatırım. İçinde sen dahil. O yüzden siktir git başımdan."
Melisa ve Haydar karşıdaki sandalyede oturuyorlardı. Melisa bir yandan ağlıyor, diğer yandan sigara içiyordu. Kaya onlara döndü. Melisa hızla ayaklanıp Kaya'ya sarıldı.
"Neymiş durumu?" dedi Kaya Melisa'nın belini ovarken.
"Doktorlar hala çıkmadı ki," dedi sesi titrerken. "Haber vermiyorlar."
"Ya siz müsterih olsanıza!" sesi ile yana baktım. Zeki Hande ile bir kapının dibine girdi. "Melek'in bu inadı varken o mermiye bile kafa atar."
"Abi sen iyi misin?" dedi Hande biraz merak biraz telaş ile. "Yüzün bembeyaz olmuş. Otur istersen."
"İstemem," dedim kapıya bakarken. "Neden sürdü bu kadar?" Çaresizce Zeki'ye baktım. "Oğlum Melek üşür orada. Ben bir bakayım şuna."
Zeki elini birkaç kez omzuma vurdu. Dudaklarını birbirine bastırdı. "Farkındayım," dedi varla yok arası sırıtırken. "Çok korktun farkındayım. Şimdi sıkıyorsun kendini. Yapma, rahatla. Yeminle çıkacak o kız oradan." Durup Haydar'a döndü. "Sağ olasın birader. Getirmişsin o kadar."
"Küs olabiliriz ama bir yere kadar," dedi Haydar bıkkınlıkla dibimize gelirken. Zeki'ye baktı sonra bana. "Yeminliydin mahalleye girmeme konusunda. Baktım birkaç kez geldin bizim mahalleye. Öğrendim sonra, senin kız Melisa'yı ziyarete geldiğinde takibe giriyormuşsun."
Onaylar salladım başımı. "Eyvallah," dedim kapıya bakarken. "Sağ olasın Haydar."
"Hepimiz sokak tozu yuttuk," dedi Zeki elleri belinde etrafa bakınırken. "Biliriz hepimiz sevdayı. Anlarız birbirimizi oğlum. Erkek adamız neticede."
"İnsanlık deniyor buna," dedi Haydar destekler gibi Zeki'yi. "O enişteyi vurduk ettik de herif taşaklı çıktı. Polislerden sıyrılmamız zor gibi."
"Tamam o konuda biz varız," dedi Zeki hala sağı solu izlerken. Haydar senelerin hasmıydı. Zordu onunla göz göze gelip samimi olmak sanki. "Bizim de devlette adamlarımız var. Başta ben varım. Savcı oldum lan ben."
"Duydum," dedi Haydar gülmeyle karışık. Başım onlara çevrildi.
"Sohbetinizi siktirin gidin uzakta yapın," dedim. Duraksadılar. Bıkkınlıkla kapıyı izlediğim sırada kapı açıldı. Gülsüm ile aynı anda doktorun dibine girdik.
"Konuş," dedim gözlerim kocaman açılırken. Bedenim belki de ilk defa yapay bir madde olmadan titredi böyle. Belki de aşk da bir çeşit uyuşturucuydu. Ama uyuşturucu insanı öldürürdü, aşk yaşatırdı. Bende öyleydi en azından. Yaşama sebebiydi. Yaşama sebebimdi.
"Kurşunu çıkarttık. Dinlensin biraz, durumu iyi," dedi doktor. Ölümü kucaklayan bir yolun son durağı gibiydim. Rahatlamak mı denirdi bitmek mi karar veremedim ama çekilen ruhani işkencenin son bulması gibiydi.
"Allah'ım şükürler olsun," dedi Gülsüm eliyle ağzını kapatırken. Gözleri aktı. Bense doktorun peşinden ilerliyordum.
"Ne zaman görebilirim? Uyandığında tek kalmasın. Bak doktor farkında değilsin ama arada bir şimşek çakıyor. Korkar diyorum sana."
Doktor koridor boyu ilerlerken durup bıkkınlıkla döndü, "İstirahat etsin. Kendine geldiğinde hemşireler sizi çağırır."
Onaylar salladım başımı. Sonra hastanenin büyük boy aynasına gözüm çarptı. Kendime baktım. Çok istedim sakin kalmayı. Ağır adımlarla kendime doğru yaklaşıp saçlarımı düzeltmeye başladım. Melek böyle görmesindi beni. Sonra istemeden gözümü sildim ve hemen sonra sakallarımı ovuşturdum. Erkek adam ağlar mı? Ağlarken saçlarımı düzeltip üzerimdeki yakayı toparladım. Çok korktum. Her şeyi kaybettim sandım. Sonra elimle altımı toparladım. Melek görecekti, böyle çirkin görmesindi. Gözlerimi silerken istemeden yüzümü kısaca ovdum. Halimi ben bile anlayamadım. Ağlayarak üzerimi düzelttim. Gözlerime çare bulamadım ama, tir tir titriyordu gözlerim. Korkardı böyle görse. Kapattım gözlerimi. Bekledim bir süre, sonra açıp kendime baktım. Onaylar salladım başımı ve boynumu kütlettim. İyiydi. O halde ben de iyiydim.
Melek'ten,
Ağzım kupkuru, karnım uyuşuktu gözlerimi araladığımda. Beni bir odaya götürmüşlerdi. Üzerimde bir hastane elbisesi vardı. Elimin üzerine batırılmış bir iğne, tepede bir serum. Gözlerimi kırpıp dudaklarımı yaladım.
"Al lan!" diye bir bağırma duydum. "Ne dedim lan ben sana hemşire karısı! Korkar demedim mi!" Sıçradım. "Bak!" diye bağırdı. "Korktu! Çekil lan!"
"Beyefendi tamam yeter," dedi hemşire bıkkınlıkla. "Hayır biz uyandığında size haber verecektik zaten. Tutturdunuz oturacağım diye."
"Kes sesini," dedi telaşla. Elimi tuttu. Hızla saçlarımı sevmeye başladı. "Melek?" dedi gülümserken. "İyi misin güzeller güzeli kiracım?"
"Abla," dedim varla yok arası.
Kara'nın varlığı bir anda dünyanın en güçlü kızı yaptı beni. Saçlarımı severken telaşla arkasına döndü. "Hemşire! Bir şeyler diyor gel çevir bana." Döndü bana gülerken. "Biliyordum amına koyayım. Sen beni bırakmazsın. Biliyordum Allah çarpsın ki biliyordum Melek."
"Susamıştır," dedi hemşire Kara'yı iteklerken. "Beyefendi siz bir gider misiniz lütfen?" Gözlerini devirip bıkkın nefes verdi. Kara geri çekilince hemşire bana bakıp kocaman gülümsedi. Sahteydi gülümsemesi muhtemelen ama iç rahatlatıcıydı. "Değerleriniz gayet güzel. Bir süre burada kalmanız gerek. Doktor gidip gitmeyeceğinize karar verecek."
Beni hafif doğrulttuğu sırada Kara telaşla kadını itekledi, "Acıtma kızı," dedi sinirle.
"Ya beyefendi!" diye bağırdı hemşire. "Çekilir misiniz yeter!"
"Bana bak kız korkuyor zaten sesini indir yoksa seni yok ederim," dedi Kara su şişesini açarken. Ağzıma götürdüğünde birkaç yudum içtim. "Şifa olsun, iç güzel kiracım," dediğinde başımı istemiyorum anlamında geriye doğru attım. "Tamam yetti," dedi ve şişeyi alıp hemşireye uzattı. "Git doktoru çağır bakalım bir. Durumunu kontrol etsin."
"Sabır!" dedi kadın öfkeyle. Çıkarken kapının açılması ile ablam içeriye koştu. Onu görünce gözlerim kocaman açıldı.
"Melek," dedi ablam hızla bana doğru eğilip elimi tutarken. "Ablacığım çok iyisin, maşallah," dedi ve hızla alnımdan öptü. "Güzelim benim. Çok korkuttun bizi."
"Acıtma çekil," dedi Kara onu iteklerken. "Bak iğnesi var elinde, görmüyor musun?"
"Dostikom!" sesi ile gözlerim yana çevrildi. "Ay bakayım bir sana," dedi Melisa koşarak. "Melek çok korktuk ya."
"Melek," dedi Zeki hemen dibime bitip elleri ceplerinde gülerken. "Karnın delindi ya şimdi, sana karnıyarık diyeceğim bundan sonra." Kahkaha attı.
"Geçmiş olsun," dedi Kaya kısaca. Hemen sonra yandaki koltuğa oturdu. "Korkuttun bizi. Sana çıkma demiştik biz aslında ama..."
"Bunun yüzünden," dedi Kara sinirle ablama bakarken. "Ulan Gülsüm bu kızın başına ne geliyorsa yemin ederim senin bu a-"
"Bahçelerde börülce, hastanede gelin görümce!" dedi Hande hızla ve dibime gelip yanıma bir gül bıraktı. Derdi ortamdaki gerginliği kesmek gibi bağırmıştı. Kara lafının kesilmesine kızmadı aksine benim gerginliğimi fark ederek sustu sanki. Hande devam etti, "Sana hastane bahçesinden koparttım. Geçmiş olsun," dedi neşeyle.
Kaşlarım çatıldı. Dudaklarımı yaladım ve tek tek baktım hepsine. En son Kara'da durdum. "Siz kimsiniz?" dedim varla yok arası.
Kimse konuşmadı. Kimse tepki vermedi. Kara da anlamadı. Öylece baktığında şaşkınlıkla bakındım. "Ben kimim? Bu abi kim?"
"Abi mi?" dedi Kara. Bana doğru eğildi ve yüzümü inceledi. Ağzı aralık, ifadesi dumanlıydı. "Nişanlınım ben senin. Abin değilim."
"Bana dokunmayın," dedim kendimi geri çekmeye çalışırken. "Kimsiniz siz? Ne oldu bana?"
"Gitmiş kafa," dedi Zeki başını onaylar sallarken. "Ben şimdi onu kendine getiririm. Beni görünce hemen hafızası düzelecek." Kara'nın yanına geçip bana doğru eğildi. "Bak yengelerin gülü hatırlıyor musun beni? Akıl noksanı Zeki ben. Sen hep bana öyle dersin."
"Melek," sesi ile Kara'ya döndüm. "Şaka mı yapıyorsun?"
"Ne diyorsun abi?" dedim şaşkınlıkla. "Ben kimim? Burası neresi?" Etrafa bakındım. Çok gerginlerdi. Bu şekilde akıllarını dağıtmayı düşündüm.
İşe de yaramış gibi ablam telaşla bana eğilip gülümsedi, "Ablacığım," dedi şaşkın ama korkulu. "Bizi unuttun mu?"
Doktor içeri girdi. Elinde bir kağıt. Okurken ayak ucuma vardı. "Kan değerleriniz güzel. Birkaç sonucu bekliyoruz. Bir refakatçi ile geceyi geçireceksiniz burada."
"Hanımefendi," sesi geldi Kara'dan. "Ben kalmak isterim." Sesi biraz imalı, biraz iffetli çıktı. Kara'nın sesi normal konuşurken bile yürek hoplatırken öyle bir tınıyla konuştu ki doktor hızla başını ona kaldırıp şaşkınlıkla gözlerini açtı.
"Siz mi kalacaksınız?" dedi ağzı kocaman açık sırıtırken. "İsminiz neydi?"
"Sizin neydi?" dedi Kara kopkoyu sesi kadın bedenini yakacak bir imayla. "Saçlarınız kendiliğinden mi sarı sarı? Güneş gibi."
"Şey evet," dedi kadın saçlarını düzeltirken.
"Güneş mi?" dedim şaşkınlıkla. Sertçe yutkundum. "Güneş mi?" dedim tekrar. "Güneş... Gözlerimdi ama güneş."
"Abicim?" dedi Kara bana dönerken. "Geldin mi kendine? Resetlendin mi?"
"Kara seni var ya mahvederim," dedim şaşkınlıkla. "Ne biçim konuşuyorsun?"
"Ne oldu ya?" dedi Kara sırıtırken. "Abicim söyle bakayım neye bozuldun?"
"Kara!" dedim. Bağırınca karnıma doğru bir acı girdi. Öfkeyle bağırdım. "Kara defol!"
"Tamam tamam," dedi dibime eğilip elimi öperken. İğneli olmayan elimi hiç bırakmıyordu. "Şaka yaptın ya ben de sana şaka yaptım."
"Salak," dedim sinirle. Bana bakıp sırıtıyordu. "Barışmadık hala. Sen böyle yaparsan da nah barışırım seninle," dedim. Hala sırıtıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp yarım yamalak kıkırdadım. Masmavi gözleri güldü sanki.
Ablam sinirle bacağıma vurdu. "Hafızan gitti sandım köpek!"
"Abla acıdı ya," dedim inlerken. "Vurma ben zaten mermi yemiş bir kızım."
"Abime abi dedin," dedi Hande gülerken. "Her şakada bir gerçek vardır Melek."
"Her dayakta da bir acı vardır," dedi Kara doğrulup Hande'ye dönerken. "Tatmak ister misin abicim?"
"İstemem," dedi Hande hızla Kaya'nın yanına otururken. Hemen sonra geriye yaslandı.
"Ben olacağım refakatçi," dedi ablam doktora dönüp. "Yazın benim adımı."
"Yok ben olacağım," dedi Kara avuç içimi öperken. "Ben kalacağım onunla. Sen ona bakma şansını kaybettin Gülsüm. Kıza bundan sonra ben bakacağım."
"Ben kalayım," dedi Melisa hızla araya girerek. "Siz de kavga etmemiş olursunuz."
"Yok ben kalayım Melisa," dedi Zeki kahkaha atarken. "Onlar varken sana ne oluyor kızım? Sen kendini ne sanıyorsun Allah aşkına?"
"Yengeciğim ben de bu ailedenim, hep unutuyorsun," dedi Melisa ona sinirle bakarken. "Sen niye böyle camış gibi titriyorsun? Şu ileride bağımlılar koridoru vardı. Bence sen orada yat bir süre. İçe içe beynin kazan gibi olmuş."
"Hemen üst katta da diyetisyen olması lazım," dedi Zeki kahkaha atarken. "Sen de oraya git şu göbeği erit." Eliyle kendi göbeğini aşağıdan yukarı hoplattı. "Lömbür Melisa."
"Terbiyesiz misin ya?" dedi Melisa sinirle. Pin-pon maçı izler gibi bir ona bir ona bakıyordum. "Sana bu vazodaki çiçeği fırlatırım!"
"Ben sana bir kezzap fırlatırım görürsün karı!" dedi Zeki sinirle. "Yetti be bak benimle uğraşma artık beni kıskandığını düşüneceğim."
"Ben incecik kızım. Her gün zumba yapıyorum ayrıca. Sen kendi koca göbeğine bak. Emekli biracı göbeği var sende," dedi Melisa öfkeyle. "Maymun tipli!"
"Yavrum ben Alain Delon gibi herifim," dedi Zeki Hande ve Kaya'nın ortasına otururken. Hande'yi itekledi. "Kay lan azıcık."
"Sen misin Alain Delon?" dedi Melisa kahkaha atarken. Hande ve Kaya'ya döndü. "Ya siz buna nasıl katlanıyorsunuz?"
"Katlanamıyoruz," dedi Kaya bıkkınlıkla ayaklanırken. "Cinnet eşiğindeyiz her zaman." Hande'ye baktı. "Yürüyün gidelim insanları rahat bırakalım Melek de dinlensin."
"İyi," dedi Hande ayaklanırken. El salladı. "Geçmiş olsun Melek. Bir şey istersen biz buradayız."
"Teşekkürler," dedim gülümserken.
Kaya, Zeki'nin ensesine şaplak attı ve odadan çıktı. Zeki hızla onların peşinden giderken kapının girişinde durup başıyla selam verdi. Melisa ise yanağımı öptü ve hemen sonra kıvırtarak çıktı.
Doktor anlamsızca izledi olanları. Sonra başını olumsuz sallayıp toparladı. "Kalacak kişi girişe ismini yazdırıp hemşireleri bilgilendirsin. Geçmiş olsun." Odadan çıktı.
Ablam ve Kara ile kaldım odada. Kara cama yaslandı ve ellerini ceplerine soktu.
"Ne olacak şimdi?" dedi ablam ağlarken. "Ay sinirlerim çok bozuk. Resmen öldürüyordu kardeşimi. Allah belasını versin o herifin."
"Şimdi ne olacak ben sana söyleyeyim mi? O herifin leşi yüzünden devlet bizi rahat bırakmayacak," dedi Kara ablama kilitli bir şekilde. Ondan nefret ettiğini ona söylemeden anlattı bakışları. "Kardeşini o herif değil, senin aptal hareketlerin öldürüyordu. Düzeltmek isterim o kısmı."
"Devlet ne alaka? Biz bir şey yapmadık ki," dedi ablam korkuyla. "Nefsi müdafaa oldu." Durdu bir an. "Ben kardeşimi tehlikeye atmak ister miyim? Korktun anlıyorum ama bana saldırma çünkü ben daha çok korktum. O benim canım, kanım."
"Kapıdaki herif sizi uyarmış," dedi Kara sonunda yere bakarken. "Neden söz dinlemiyorsunuz?" Başını kaldırıp ablama bakarken beni gösterdi. "Hadi bu laf dinlemiyor, yaramaz. Sen koskoca kadın neden mahalleden çıkıyorsun? Üstelik üzerine basa basa ben çıkmanızı istemiyorken."
"Ben sadece mahallenin girişindeki o serseri oğlanın tutumunu beğenmedim," dedi ablam korkuyla. İnat etmeye değil de kendini açıklamaya çalışıyordu sanki. "Öyle çıkamazsınız edemezsiniz deyince biraz sinirlendim."
"Senin devrimciliğin benim mahallemde sökmez," dedi tekrar yere bakarken. "Bir daha seni mahallemde istemiyorum."
"Kız kardeşim bu süreçte ne olacak?" dedi ablam şaşkınlıkla. "Ben bakacağım ona."
"Ben bakacağım," dedi Kara ve derin nefes alıp verdi. "Girmeyeceksin mahalleme bir daha. Beladan başka bir şey değilsin sen."
"Ben de varım," dedim gülümserken. "Neden ben yokmuşum gibi konuşuluyor? Benim fikirlerim alınmıyor."
"Sen de yeterince özgürdün," dedi Kara ayaklanırken. "Bıraktım seni serbest. Bırakmıyorum ama artık. Mahallede oturacaksın uslu uslu. Gözümün önünden ayrılmayacaksın. Bitti."
Önüme dönüp ablama baktım. Koltuğa oturup öne doğru baktı öylece. "Hep istiyordu," dedi. "Beni öldürmeye bahane arıyordu sanki." Kısık konuştu. "Hep bir nefreti vardı bana zaten. Evliydik ama içten içe düşmandık sanki."
"Öldü mü yani şimdi?" dedim gözlerim Kara'nın üzerinde dalmışken.
"Öldü," dedi ablam başı onaylar sallanırken. "Öldü gitti."
"Anladım," dedim boğazımı temizlerken.
Ölüm. Hep korkutucu ama gerçekçi. Eniştemin öldüğüne gözlerimle şahitlik etmek bana iyileşmeyecek bir yara bıraktı. Buna yara dememin nedeni bir yaranın geçmesi için onun tamamen kapanması gerekirdi. Bendeki yara hiç geçmeyecekti.
Bende kalıcı bir hasar bıraktı aralık ayı. Ablama bir şey olacağı korkusu, gözlerimin önünde giden bir can. Öldüğünü sandığım yaşlı bir kadının varlığı ve niceleri... Aralık ayını sevmiyordum artık. Her sene takvimde üzerine kırmızı çarpı atacağım bir aydı.
Gözlerimi kapattım. Kafam zonkluyordu. Verilen ağrı kesiciler karnımdaki dikişi hissettirmese de arada bir gelen hemşirenin bir anda oradaki yarayı açıp kontrol etmesi ve pansuman yapması gözlerim için faciaydı.
Sürekli uyuyup uyanıyordum. Bir ara gözlerimi ağrıyla araladım. Hastane odasının camından dışarı baktım. Kapkaranlıktı. Damlalar sertçe vuruyordu. Sağanak sanki tüm gökyüzünü esir almıştı.
Mahalledeki kargalar yoktu. Deniz de görünmüyordu bu manzaradan. Kıpırdandığımda boynumun arasındaki sıcak nefes bir anda durdu. Kara hızla başını kaldırdı. Yatağımın yanına bir sandalye çekmiş, başı başımın yanına doğru yaslamıştı.
"Güzel kiracım?" dedi hızla yutkunurken. Uykudan uyanmış gibi değildi ama benim uyanmamla daldığı yerden uyanmıştı sanki. Gözleri yarım yamalak açılıp kapandı. Saçlarımı sevmeye başladı. "Ağrıdı mı?"
"Çok ağrıyor," dedim sessizce inlerken. "Bana ağrı kesici yapabilirler mi?"
Kara telaşla başımdan öptü. "Çok yaptılar ama. Bedenine daha fazlası zararlı gelir. Hadi uyutayım ben seni."
"Uyuyamam," dedim alt dudağım büzülürken. "Çok ağrıyor Kara."
"Tamam ben uyuturum seni. Hadi yum bakalım gözlerini," dediğinde gözlerimi kapattım. Yutkundum. "Pışpışlayayım mı seni?"
"Çocuk muamelesi yapma. Ablam nerede?" dedim esnerken. "Ablamı kovdun mu?"
"Hayır koltukta uyuyor," dediğinde gözlerimi açıp yana doğru baktım. Koltuğa kıvrılmıştı. Elleri yanağının altında, yana dönük bir şekilde uyuyordu.
"Üzerini örter misin onun?" dedim yavaşça. "Üşümesin."
Kara ayaklandı. Etrafa bakındı uykulu ama şaşkın. Birkaç saniye sonra odadan çıktı. Elinde bir pikeyle gelip ablamın üzerini örttü. Sandalyeye oturup tekrar dibime girdi ve saçlarımı sevmeye başladı. "Acıktın mı? Çorba var bak burada."
"İstemem," dedim camdan bakarken.
"Yedireyim ellerimle," dediğinde ona döndüm. Kaşığı bana doğru uzattı ağzı aralık sırıtırken. "Hanimiş benim küçük kiracım? Hadi ham yap bakalım."
Gülerek ağzımı açtım ve kıkırdadım. Çorbadan bir yudum içip yüzümü ekşittim. "Tamam yeter başka istemiyorum."
"Bu kadar mı?" dedi kaşığı çorbaya koyup tekrar dibime girerek. Saçlarımı sevmeye başladı. "Başka bir şey çekiyorsa canın yaptırayım bizim oğlanlara. Doktor bunu içsin kafi demiş ama."
Gözlerini inceledim. Karanlıktı oda ama gözlerindeki o buz mavilikleri seçebildim. "Kara?" diye mırıldandım.
"Efendim?"
Soğuktu buzlar ama kara mavileri sıcaktı. "Ben seninle barışmadım. Bilgin olsun."
"Barışmazsan barışma," dedi saçlarıma bakarken. Sesindeki alay, sertliğini daha da çekici yaptı sanki. Gözlerini saçlarımdan ayırmadan devam etti. "Ben gitmiyorum bir yere. Kov kapıdan, bacadan girerim. İstersen pencereyi açık bırak, daha az zahmetli olur."
İstemeden gülümsedim. Saçlarımı sevmesi mayıştırdı ama vücudum her zerresi ağrıyordu. "Ben şimdi vuruldum mu?" dedim onu izlerken. "Sen hiç vuruldun mu Kara?"
"Vuruldum," dedi sırıtarak. Sonra saçlarıma bakmayı bırakıp gözlerime baktı. Bakışları gözlerimden aşağı doğru kaydı ve dudaklarımda kaldı. "Bir güzele vuruldum."
"Salak," dedim kıkırdarken. Yanağım ısındı istemeden. Onu iteklemeye çalıştım. "Bakmasana öyle, utandım. Salak seni."
"Çok ayıp," dedi gülümserken. Duraksadı ve gözlerime baktı. Kopkoyu sesi bedenimi hopattı. "Emcükleyeyim mi seni?" dedi fısıltısı hırıltıyla karışık.
"Ne diyorsun ya?" Gözlerim kocaman açıldı. Hemen ablama bakıp tekrar ona döndüm. "Ne biçim konuşuyorsun? Ben hasta bir kızım şu anda. Böyle hasta bir kızla uğraşılır mı?"
"O dilin bu kadar çözülünce hafiften iyileşiyorsun diye düşündüm," dediğinde gözlerine dokundu gözlerim.
"Bir şey soracağım," dedim gözlerini ezberlerken. "Bunca saat sessizce yastığıma yasladın başını. Uyudun mu peki?"
"Uyumadım," dedi. Saç diplerimi ovdu parmakları. "Nefes alış verişini dinledim. Kafamdaki her sesi susturup sadece yaşadığını bilmek, duymak istedim. O yüzden şimdi bana laf yetiştirmeyi bırak, uyu dinlen."
Sıfır noktasının sıcak olduğunu bilmezdim. Kara benim varlığımla yokluğum gibiydi. Nefesle ölüm gibi. Endişelendiği için ona bir nebze kendimi aklamak istedim. "Ablama bir şey olacak diye çok korktum," dedim ablamın uyuyuşunu izlerken. "O benim her şeyim Kara. Biliyorum bana kızdın belki bu yaptığım için ama ben onu korumak zorundaydım."
Saçlarımı severken çok hafif güldü alayla. Kısa ama derin, boğuk ama nemli. "Sana bir şey olursa ben kimi koruyacağım?"
"Kara," dedim mırıldanarak. Sesi o kadar keskin ve gerçekti ki içimdeki tüm inadı unuttum. Onun beni anlamasını istedim. "Her kardeş aynısını yapardı."
"Madem açtın konuyu o halde hesaplaşalım," dedi gözleri gözlerime pençe atarken. Kendi bakışlarına hapsetti sanki bakışlarımı. "Beni yaşarken öldürdün, kendi hayatını hiçe saymak benim hayatımı da hiçe saymak. Bunu anlayamıyor musun?"
"Ama insan sevdiği için her şeyi yapar," dedim alt dudağım büzülü elimin üzerindeki iğneye bakarken. Gözlerimi kaçırdım çünkü ürkütücü baktı. Sonra yarım yamalak baktım ona. "Sen olsan aynısını yapmaz mıydın?"
"Ben senin gibi değilim, güzel kiracım. Ben alışığım kızım sevdiklerimi kaybetmeye," dedi ölüm gibi soğuk ama kararlı bir fısıltıyla. "Ama sen beni çok zorluyorsun. Tattırıyorsun bana bazı alışık olmadığım şeyleri."
"Ne gibi? Alışık olmadığın şey ne Kara?" dedim merakla ona bakarken.
"Kaybetme korkusu," dedi. Eğildi ve tekrar başını yanıma doğru koydu. Kokusu hemen bedenimi öptü. Nefesi omzuma döküldü. "Seni kaybetmekten o kadar korktum ki, nefes alamadım."
İstemeden gülümsedim. Başımı ona doğru hafif çevirdim ama yüzünü göremedim. Burnu boynuma doğru sürtündü. "Bir dakika çekilsene," dedim ve kolumu kaldırdım. Kolumu ona sardım ve sıkıca kendime bastırdım kocaman bedenini.
"Şuna bak," dedi kendi kendine. "Koskoca Karahan Çakır hastane odasında vurulan kiracısının kollarında uzanıyor. Benim seni sarmalamam gerekirdi, benim seni teselli etmem gerekirdi."
"Bazen senin de sarmalanman gerektiğini düşünüyorum Çakır," dedim gülümserken.
"Yalvarırım," dedi çaresizce. Göremedim yüzünü ama gözümde canlandı ifadesi. Sert ama keskin, mesafeli ama içten. "Bir daha beni böyle korkutma. Nefessiz bırakma beni. Yalvarırım sana."
"Bu sarılma olayı barıştığımız anlamına gelmiyor," dedim onu kendime daha da sararken. "Sadece bu gecelik böyle oldu."
"Barışma ama gitme bir daha," dedi. "Kimse sana dokunamaz benim kalbime taht kuran kiracım. Kimse. Söz veriyorum. Bir daha asla böyle bir şey olmayacak. Çünkü bir daha benden gitmene izin vermeyeceğim."
Gözlerimi kapattım. Ağrım vardı ama başka duygular ağır bastı. "Mahalleye dönerim ama ablam da gelsin. Çünkü şimdi ne yapacak ki bu saatten sonra?"
"Gelsin tamam," dedi. "Ayarlarım ben ona bir ev."
"Benimle kalacak Kara," dediğimde başını kaldırıp şaşkınlıkla bana baktı.
"Ben?" dedi telaşla. "Ben ne olacağım? Geceleri gelip seni izliyordum."
Omuz silktim kıkırdarken. "Hay Allah," dedim ve onu tutup tekrar omzuma doğru başını koyması için kendime çektim. "Sen bu saatten sonra haline yanarsın."
"Tamam o sende kalsın sen bende," dediğinde güldüm ama ses çıkarttığım için ablama baktım. Uyanmadı hala.
"Ben evlenmeden seninle yaşayamam," dedim gülerken. "Hem her gece bana masal anlatmak zorunda kalırsın evlenince."
"Bana uyar," dediğinde tavanı izlerken sırıttım.
"Hadi şimdi başla o zaman. Anlat bir tane," dedim.
"Anlatayım," dedi kocaman eli karnıma giderken. Yavaşça karnıma bıraktı elini. "Günlerden bir gün küçük bir melek sürekli kahramanlık peşinde uçuyormuş." Körü körüne bağlandım yine sesine. Nasıl yapıyordu çözemiyordum ama o katran sesi kadife gibi çıktı. Merhameti saçlarıma kadar tırmandı. "Sonra Karahan diye bir herif gelmiş bu kahraman meleği tutup almış." Elini kaldırıp avcunu açtı. "Böyle kapmış," dedi ve avcunu kapattı. "Sonra da hiç açmak istememiş ama yanlışlıkla biraz fazla sıkmış avcunu, meleğin kanatları kırılıvermiş."
"Hayvanmış o Kara," dedim kıkırdarken. "Daha naif olsaymış ya meleğe karşı."
"Melek çok kırılganmış," dedi eli tekrar karnıma giderken. Yavaş nefes verdi. "Neyse bölme beni. Melek çok kızmış tabii... Minik bir öfke depremi. Sadece kendi sallanıyor ama. Öyle minik."
"Hep de küçümseniyor bu melek," dedim kendi kendime sinirle nefes verirken. "Ne ezik bir melekmiş bu. Sadece kendine zararı."
"Aksine, çok tehlikeli. İstese tüm dünyayı yakar. Korkutucu."
"Neyim tehlikeli benim? Sürekli aklımla ya da fiziğimle beni küçümsüyorsun. Tam olarak neyimden korkuyorsun?"
"Varlığını hiç fark edemediğin o gücünden," dedi. Yüzüne bakmak istedim ama onu omzumdan kaldırmak da istemedim. "Herkesi kurtarmaya çalışan, kendi canını hiçe sayan, bunu hep o tatlı inadıyla yapan biri. Sen benim karşı koymayı istemediğim en güzel tehlikesin, Melek."
O gece kendimi savaşçı gibi hissettim. Hem ablamı kurtardım hem Kara'yı. Ben kazandım savaşları çünkü ben Kara'nın bile yumuşayabildiği, korktuğu bir tehlikeydim.
"Benim," dedi kendi kendine. Basa basa her kelimeye. "Benim meleğim. Benim küçücük meleğim."
Heyecandan ölecektim. Öyle nefes alıp verdim ki Kara başını kaldırıp bana baktı. "Kısacık bir öpeyim mi?" dedi gözleri harmanlı. Dudaklarıma baktığında utanarak alt dudağımı ısırdım.
"Ablam duyacak," dedim fısıltıyla. "Öpme. Yat uyu."
"Çok kısa, bir saniyecik," dedi dudaklarıma bakarken. "Hem göremez ben ikimizi de kapatıyorum arkadan." Durdu ve iç çekti, "Melek," dedi fısıltıyla. Sesi ihtiras akıttı. "Öpme diyorsun ama dudaklarını ısırıyorsun. Resmen davet."
"Git ya," dedim fısıltıyla gülerken. "Benim sözüm geçer buralarda."
"Buralarda," dedi ve hafif eğildi. Alt dudağımı dudaklarının arasına aldı. Nefesim kesildi. Isırdı kibarca. "Sokakta senin sözün, yatakta benim sözüm."
"Hastane yatağındayız," dedim bedenim yanarken. "Ben kurşun yedim. Arkanda da ablam uyuyor."
"Bunlar yüzünden mi öpmeyeyim?" dedi kısık sesle. Sonra ağır ağır gülerek dudaklarıma dudaklarını bastırdı. Kısacık öptü ve başını tekrar omzuma doğru koydu. "Bunlarsa sebepler öpmem."
"Başka ne olacaktı? Daha geçerli bir sebep mi var Kara?" dedim dudaklarımı hiç durmadan yalarken. Tadı eşsizdi. Daha uzun öpmesini isterdim.
"Vardı aslında da yokmuş demek ki," dedi. Mayışmış ama keyifli bir nefes verdi. "Ben küsüz sanıyorum. Ondan öptürmüyorsun sanıyordum."
"Ondan zaten! Barışmadık!" dedim gözlerim açılırken. Hemen sonra sesimi kıstım. "Barışmadık Kara. O yüzden beni öpemezsin."
"Anladım," dedi ve koynuma sokuldu. "Sana yenilmeye bayılıyorum ama bana daha da zevk veren ne biliyor musun nefesime nefes kiracım?"
"Neymiş?" diye sordum. Dudaklarım hala zonkluyordu.
"Senin bana yenilmeni izlemek."
"Sen aşkı bir yenilgi olarak mı görüyorsun?" dedim saçlarını sevmeye başlarken. Dağınıktı saçları. Daha da dağıttım parmaklarımı saç diplerinde dolandırırken. Umarsızca dağıttım. Simsiyah saçlarının her bir telini, her bir karışını daha da düğümledim, sanki ben de tüm bu karışıklığın bir parçasıydım.
"Ben aşkı sen olarak görüyorum," dediğinde yanağımı başının tepesine doğru yasladım. Kokusu güzeldi. Sesi fısıltıların aleviydi. "Hala anlayamadıysan sana kısaca kendimi tanıtayım. Ben Karahan Çakır. Kara derler genelde. Ben bu hayatta hiçbir zaman kaybetmem." Sonunda doğruldu. Elim saçlarından kopunca çaresizce kalakaldım. "Ve ben..." dedi gözleri gözlerimi yakarken. Hırslıydı ifadesi. "...Konu meleğimse tüm yenilgileri zaferlere çeviririm."
Masalların diyarında bir Kara, bir Melek. İki savaşçı, tek yenilgi. Adı aşk kondu. Ben koydum. İkimiz de kendi usulümüzle savaşıyorduk ama Kara her zaferin ardında bir kayıp sakladı. Hiç gocunmadı bundan çünkü onun diyarında yenilgileri zaferlere çevirmek, kazanmaktan çok daha güçlüydü. Çünkü o kaybetmeyi tatmış bir aşıktı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
185.69k Okunma |
11.2k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |