"Beni ne kadar etkilediğini biliyor musun? Beni gündüzleri düşündüren, gece sabahlara kadar uyutmayan hep sensin!"
-samipaşazade sezai/sergüzeşt
20
Karahan Çakır. Anlatsam uzun sürerdi. Kısaca özetleyebilirdim ama bu adamı.
Kendine hastı her şeyi Kara'nın. Göz tonuna bile Kara mavisi adını seçtim. Fosları yoktu hiç. Her şeyi ayrı bir anlamdı. Her şeyi ayrı bir anlamlıydı.
Bakışları, hatta sakalları bile özeldi ona. Tıpkı kapıya vurduğu bu ritim gibi. Her seferinde kapıyı aynı ritimle çalardı. Nedenini bilmezdim, zile basmayı da hiç tercih etmezdi. Kimi zaman korkusuzca dururdum karşısında. Bazen de kor bakışlarında zerrelerim parçalanırdı. Bu da o anlardan biriydi. Fazlaca korkmuştum.
Kadir ayaklanmaya yeltendiğinde çaresizce elimi ona kaldırdım, "Dur!" diye bağırdım. Kalçası koltuğun hafif tepesinde donakaldı. Sonra tekrar oturdu.
"Açmayalım," diye ekledim. Dakikalardır oturuyordum ama nedensizce nefes nefese kaldım. Yutkunurken konuşmaya çalıştım, "Çalar çalar gider. Açmayalım."
"Sorun nedir?" dedi Kadir'in babası. Ona döndüm başımı ker bela olumsuz sallarken.
"Sorun yok ki! Ne sorun olabilir? Bir şey yok!" diye peş peşe sıraladım. Kapı tekrar tıklatıldı. Bu sefer aynı ritmi daha sinirli, daha hızlı çaldı. Kadir'in babası ile aynı anda ayaklandım. Koşarak babasının önüne geçtim.
Kapıyı açtım. Nefes nefese yanan mavileriyle tokalaştım. İfadesi gözlerine rağmen sıcaktı. Gülümsüyordu. Elleri arkadan bağlı, başı hafif yana eğikti. Zeki ve Kaya onun iki yanında duruyordu. Zeki sırıtarak bana yavaşça el salladı. Korku bedenimi hapsetti. Kaya elleri ceplerinde, ağzında sigara ile bana bakıyordu. Gamsız görünse de gözleri oldukça keşmekeşti. Üçü yan yana bana azrailin elçilerini anımsattılar. Hemen kapı eteğinde Kadir'in babası, "Buyurun?" dedi gür sesle.
Kara'nın gözleri Kadir'in babasına çevrildi. "Buyuracağız," dedi gülümserken. Hemen sonra tekrar bana baktı. "Merhaba kaçak kiracı." Arkadan bağlı elini açıp bana tutmam için uzattı, "Burada ne arıyorsun?"
"Sohbet ediyorduk," dedim ve elimi ona uzattım. Karanlığın sisleri arasında elini tuttum. Beni kendine doğru yavaşça çekti ve dış kapıdan çıkarttı.
"Neden?" dedi gülümserken. Gözleri ve gülümsemesi bir pamuk ipliğine bağlı duruyordu. Her an için bir cinnet eşiğinde bakıyordu. Yine de sesi çok sakindi.
Elini bıraktığımda elleri tekrar arkadan bileşti. Boğazımı temizledim, "Mimlendiklerinden beri dükkanlarına insan adım atmıyormuş. Bunu konuşmaya geldim."
Gülümsemesi soldu. "Sana ne ki?" dedi. Şaşıp kaldım. Bana doğru hafif eğdi bedenini, hırslı ama kısık sordu. "Sana ne kızım milletin ekmek parasından?"
"Çok ayıp ediyorsun ama Kara," dedim kekeleyip. Neye uğradığımı şaşırdım. Olaylara benim penceremden bakmasını isterdim. Bakmıyordu ama. Normalde olsa ona diğer insanları düşünmenin güzellemesini yapardım ancak korkuma yalnızca gözlerine şaşkın şaşkın bakmaya devam ettim.
Birkaç saniye bakıştık. Gözlerime bakarak nefes verdi. Doğruldu ve Zeki'ye döndü, "Kızı mahalleye götür. Biz de içeri buyuralım." Duraksadı. "Sakın canını yakma."
Zeki başıyla onay verip koluma girdi ve beni çekiştirmeye yeltendi. "Bırak be!" diye bağırdım kolumu kurtarmaya çalışırken. "Manyak mısınız siz! Bıraksana!"
"Dur yengecik. Angaz mısın nesin sen de? Söz dinle biraz," dedi beni çekiştirirken.
"Zeki bıraksana!" diye inledim. Bırakmadı.
Yazardan.
Kara içeri girdi. Kadir ayaklanmış, ne yapacağını bilemez bir şekilde ona bakıyordu. O ise sakince Kadir'in karşısındaki koltuğa oturup geriye yaslandı. Uzun bacakları aralandı ve başını sağa sola eğip boynunu kütletti.
"Hocam sen bir gelsene," dedi Kaya. Kadir'in babasını alıp kapının önüne çıkarttı.
"Ne dedim lan ben sana?" sesi geldi sonunda. Kara sehpadaki rakı bardağını eline aldı ve incelemeye başladı. Ses gelmeyince başını kaldırıp Kadir'e baktı, "Sana diyorum lan," dedi öfkeyle. "Kızı dükkanına alma dedim, sen evine almışsın. Ne yapayım ben şimdi sana?"
"Melek sadece babamla konuşmak istedi," dedi Kadir elini nereye koyacağını bilemeyerek. "Çok ısrar etti."
"Edebilir," dedi Kara rakı bardağını yere koyarken. Ayakkabısının tabanı ile bardağa sertçe vurdu. Bardak parçalandı. Halı, bardağın içindeki rakıyı emdi. "O ısrar edebilir. Sen neden kabul ediyorsun? Benim lafımı ciddiye almamak kimin haddine?"
"Yersiz kıskanıyorsun," dedi Kadir. Şansını denemek, onunla konuşmak istedi. Oysa unuttuğu şey, şeytanlar dinlemeyi sevmezdi.
Kara'nın başı hızla yerdeki camlardan kalkıp Kadir'e çıktı. Gözleri kocaman açıldı. Ağzı aralık, gülmeye başladı. O kadar öfkelenmişti ki, gözleri doldu sinirden. "Ne dedin lan sen şimdi?"
"Her şeyin var," dedi Kadir konuyu daha da açmak için. "Gücün, kontrolün, paran... Her şeyin var. Benimse hiçbir şeyim yok. Yersiz kıskanıyorsun. Sen varken kimse gelip bana o gözle bakmaz."
Kara gülümsedi. "O zaten bana ait. Bir başkasının araya girmeye gücü nasıl yeter? Bunun ihtimalini düşünmen beni kırar." Yerdeki cam kırıklarını ayağı ile sağa sola oynattı. Gözleri halıdaki kırıklardaydı, "Gel topla lan şimdi bunları. Sana ceza."
"Hayır yanlış an-"
"Kes lan!" diye kükredi. Zangır zangır sallandı bedeni. "Gel topla, ırkını çoğaltmayayım senin." Kadir'in başka şansı yoktu. Bilirdi Kara'yı. Tanırdı. Herkes onu tanırdı. O ise Kadir'in varlığını Melek sayesinde öğrenmişti.
Kalktı istemeden. Ona doğru ilerleyip dizlerinin üzerine çöktü ve cam kırıklarını avcunda toplamaya başladı. Kara'nın başı yana çevrildi. Bir lokum kutusu vardı. Hiç açılmamıştı. "Melek mi getirdi lan bunu?"
"Evet," dedi Kadir avcuna minik camları koyarken.
Kara kutuyu eline alıp üzerine bağlı fiyongu çıkarttı. Ayaklandı ve Kadir'in arkasına geçti. "Bununla boğardım seni de dua et Melek'in dilinden kurtulamam diye yapmıyorum." dedi mırıldanarak.
Kadir ne olduğunu anlayamazken Kara sinirle eğildi ve Kadir'in ellerini arkadan fiyonkla bağlamaya başladı. O kadar sert sıkmıştı ki fiyonk koptu.
"Seni orospu evladı," dedi Kara ve tekrar koltuğa oturup geriye yaslandı, "Topla lan şimdi o cam kırıklarını. Ellerini kullanmadan, adam gibi topla. Bıraktığın her cam kırığı sayısı kadar babanın üzerinden araba ile geçeceğim, ona göre."
"Nasıl toplayayım?" dedi Kadir dehşetle yere bakarken. "Ne yapayım, anlamadım."
"Az önce bülbül şakıyordu dilin," dedi ve cebinden sigara çıkarttı. Ateşledi, "Bakalım bir o diline."
"Ağzımla mı toplayayım?" dedi Kadir başını kaldırıp diz çöktüğü yerden ona bakarken. "Affet, ben bir şey yapmadım."
Kaşları ile halıyı gösterdi Kara. "Hadi oğlum, sabaha kadar seni bekleyemem." Oldukça sakinleşti yine.
Kadir çaresizce başını yere eğdi. "Özür dilerim. Yalvarırım yaptırma bunu bana."
"Hadi lan!" diye bağırdı. Boğazındaki damarlar şişti. "Lan benim ikinci şansı kime verdiğim görülmüş amına koyayım! Sana üçüncü şansını veriyorum. Hala söyleniyor musun lan sen?" Derin nefes verip geriye yaslandı. Öfkesini kontrol altına aldı yine. "İtin oğlu seni." Söylenmeye başladı, "Kıskanmışmış... Amcığın ettiği lafa bak."
"Abi özür dilerim affet," dedi Kadir korkuyla. "Ben o anlamda demedim yemin ederim. Yalvarırım yaptırma bunu bana abi lütfen!"
Kara bıkkın nefes verdi ve etrafa bakınırken yutkundu. "Hay sikeyim," dedi bir an mırıldanarak. Özüne döndü sanki ya da özünden kaçtı. Vazgeçti ama. "Üç gün veriyorum size. Babanla siktir olup gideceksiniz."
"Tamam abi," dedi Kadir korkuyla dizlerinin üzerine kalkmaya çalışırken. "Gideceğiz yemin ederim."
"Bir daha sakın," dedi ve işaret parmağını uzattı. "Sakın benim mahallemden bir kadın ile göz göze bile gelme."
Kadir başını olumlu salladı biraz rahatlamış bir şekilde.
Çaresizliğin adını güçsüzlük koydular. Kara ise bunun nezlinde cehenneminde geziyordu. O kötü biriydi. Kötüye güçlü dediler, güçlüleri kötü ettiler. İnsanoğlu nankördü. Çünkü insan kördü.
Melek'ten.
"Ya Zeki!" dedim sinirle. Yokuşun tepesinde ondan kurtuldum. Soluk soluğa yüzümün önündeki saçlara üfledim. "Tamam gidelim! Geleceğim seninle! Lütfen daha fazla koşuşturmayalım."
"Valla yenge," dedi nefes nefese karnını tutarken. "Ne cazgır çıktın anlamadım amına koyayım. Benim üç yaşındaki velet yeğenim bile senden daha çok söz dinliyor."
"Oha!" dedim heyecanla parmağımı arkasına doğru tutup. "O ne ya!"
Hızla arkasına baktı. Döndüğü gibi koşarak Kadirlerin evine doğru ilerlemeye başladım.
"Lan!" dedi arkamdan. "Ulan yenge!"
Hiç durmadan hızla gecekondunun dibine gidiyorum. Yaklaştıkça karanlıkta resim şekillendi. Kaya ve Kadir'in babası dışarıda bağırarak konuşuyordu. Kaya geldiğimi görünce avuç içini sertçe üç kez kapıya vurdu.
Diplerine varamadan durdum. Başım yere eğildi ve burnumdan nefes verdim. Koşturmaktan kalbim deli gibi çarpıyordu. Bir anda kapı açıldı. Kara başını uzattı. Kaya beni gösterdi.
Kara bana doğru ilerlemeye başladı. Yanımdan geçerken beni bileğimden yakaladı. Arkama doğru savruldum, ters düz oldum ve yalpalayarak ilerlemeye başladım.
"Ne yaptın?" diye bağırdım beni çekiştirdiği sırada.
"Dursana!" dedim ilerlerken, "Bırak! Ne yaptın? Kadir'e bakmak istiyorum. Ne yaptın ona?"
"Bir şey yapmadım," dedi. Kafam çalkalanıyordu. Loş sokak lambasının altından geçerken yüzünün yarısına sarı ışık vurdu. İfadesi kıyameti taşıyordu.
Yokuşu tırmandığımız sırada artık ona teslim olmuştum. Çaresizce mahalleye gidiyordum. "Sen tam bir manyaksın." dedim sinirle.
Mahallenin girişinde iki oğlan vardı. Onların ortasından geçtik. Apartmanımın dibinde bileğimi bıraktı ve bana doğru eğildi. Tehditvari bir şekilde parmağını bana salladı, "Bana bak, bir daha başka erkeklerin evine girersen aramızı bozmaktan çekinmem."
"Sana ne be!" diye bağırdım. Bağırırken gözlerimi kapattım. Sesim soğuk mahallede yankılandı. Girişteki oğlanlar şaşkınlıkla bize dönüp tekrar önlerine baktılar. "Sana mı soracağım?" dedim sesimi alçaltıp. Gözlerimi açtım, kaşlarımı çattım. "Ben ne istersem yaparım. Asıl sen bir daha bana karışırsan aramız bozulur."
Elimi tutup bana doğru kaldırdı, "Bak," dedi kısık ama çirkin bir öfkeyle. "Bak sen beni temsil eden bir yüzük takıyorsun. Ona göre girip çıktığın yerlere dikkat edeceksin."
Elimi çekiştirip göğsüne doğru sertçe vurdum. "Asıl sen evine soktuğun insanlara dikkat edeceksin, Karahan." dedim. Şaşkınlıkla doğruldu. Gözleri açıldı, mavileri karanlıkta ortaya çıktı.
"Karahan mı?" dedi birkaç saniye duraksayıp. "Bana sinirlendiğin zamanlarda hep böyle tam ismimi mi söyleyeceksin?" Silikçe sırıttı. "Hoşuma gitti bu."
"Ne saçmalıyorsun sen be?" dedim öfkeyle yumruğumu sıkıp, "Şayet senin bu mahalleliye karşı bir duruşun var, benim de olduğunu unutmayacaksın. Sen de beni temsil ediyorsun."
"Ben senin yüzünü kızartacak tek bir harekette bile bulunmadım. Bulunmam," dedi sakince. "Ama şimdi sana ceza o Kadir'in hayatını sikip atacağım."
"Pis pis küfür etme!" dedim yüzümü ekşitip histerik bir şekilde gözlerimi açarken. "Sen ne tür bir manyaksın be!"
"Gitmeyecektin kızım!" diye bağırdı bana doğru eğilerek. Ağzı aralık kaldı. Benim nefesim kesildi. "Git-me-ye-cek-tin," diye heceledi yüksek sesle.
"Anlaştık seninle!" diye çığlık attım. Mahalledeki ışıklar bir bir açıldı. Perdelerin arasından sanki başlar uzatıldı. "Hani ona dokunmayacaktın! Ne yaptın ona? Dövdün mü?"
"Hayır. Biraz korkuttum. Elimi bile sürmedim."
"Hani anlaşma?" dedim ayağımı sertçe yere vurup, "Sen ne zamandır verdiğin sözleri tutmuyorsun Kara?"
"Sen ne zamandır Kadir'in evine gidip babasıyla tanışıyorsun?" dedi gözleri alevlenirken. "Bak seni bir daha uyarıyorum. Göz göze geldiğin her herifin gözünü ellerimle oyarım."
"Bok oyarsın," dedim. Çemkirdim. "Sen kendi yediğin naneleri bir düşün önce!"
"Lan ben ne yaptım amına koyayım?" diye isyan etti doğrulurken. Deli bir sessiz gülüşle baktı bana. "Ben kime bakmışım, Melek?"
"Sen başka kızlara kitaplar veriyorsun!" diye çığlık attım. Hararetim gitmiyordu. Sanki bağırdıkça bağırasım geliyor, bedenim yandıkça dışarı atmak için haykırıyordum. "Sen nasıl evine kız atarsın!"
"Ne?" dedi kaşları çatılırken. Şaşkınlıkla gözlerini kıstı. "Ne kızı? Ne kitabı?"
"Sakın inkar etme," dedim parmağımı ona kaldırıp. Bu sefer tehdit sırası bana geçti. "Senin yedek anahtarın el kızında pelesenk olmuşken benim gittiğim evleri sorgulayamazsın."
Anlamlandıramadı durumu. Yalnızca duraksadı. Devam etmemi bekledi. Etmedim ama. Konuyu geçiştirdim. "Birincisi Kara, bana ne yapacağımı bir daha sakın söyleme. İkincisi, bir daha Kadir'i sakın korkutma. Sana inadıma gider onların evine taşınırım."
"Birincisi hanımefendi," dedi bana doğru eğilip. Kokusu içime doldu. Burnu burnuma dokunurken yavaşça sırıttı, "Bir daha sakın başka erkeklerin evlerine gitme." Elimi tuttu. Yüzüğüme parmağının ucunu sürttü, "İkincisi, bir daha Kadir dersen gerçekten canavarlaşırım."
"Hep buna inandım," dedim yutkunup. "Geldiğim günden beri bana seninle ilgili çok korkunç şeyler söylediler. Yok şunu yaptı yok bunu kesti bunu biçti." Sonra elimi sertçe çekip yüzüğü çıkarttım. "Gerçekten dedikleri gibi olmadığına inandım. Beni korkuttuklarını düşündüm. Görüyorum ki tüm o duyduklarım doğru."
Yüzüğe baktı şaşkınlıkla. Sonra başı bana kalktı, "Ne yapıyorsun sen şimdi?"
"Ben canavarlarla arkadaşlık etmiyorum." dedim ve yüzüğü ona doğru uzattım, "Canavarlarla sözde nişan hiç yapmıyorum!"
"Tak onu," dedi sinirle. "Tak bak sabrımı zorlama benim. Ne konuştuk biz seninle?"
"Sen hep kötü şeyler söylüyorsun," dedim ve yüzüğü elimde salladım. "İstemiyorum. Al."
"Tak," dedi şaşkınlıkla, "Melek benim canımı sıkma."
"İstemiyorum!" dedim sinirle. Yüzüğü alıp sinirle sokak ortasında yere fırlattım. "Ben daha yan mahalleden bir kitap alamayacaksam, arkadaşımın evine gidip bir özür dileyemeyeceksem istemiyorum!"
"Tamam!" dedi telaşla yere eğilip. Karanlıkta yüzüğü aramaya başladı, "Tamam git ne bok yiyorsan ye. Bir şey demeyeceğim, tamam. Bulalım tak şunu hadi. Nerede bu amına koyayım?"
"Hiç de bile!" dedim sinirle arkamı dönüp. Apartmandan içeri girip hızla üst kata çıkmaya başladım. Bunu en başında yapmam gerekirdi. Yoksa bunun devamı çorap söküğü gibi gelirdi. Şimdiden ona karşı durarak berisi için önümü açmalıydım. Boyun eğmek alışageldik bir kölelikti çünkü. Bunu istemedim. Zaten işe de yaramış gibi göründü.
Eve girip sinirle üzerimi çıkarttım. Pijamalarımı giyip salona yerleştim. Geriye yaslanıp alnımı ovdum.
Merakla ayaklanıp yavaşça balkon kapısını açtım. Aşağıdan sesler geliyordu.
"Bulsana kardeşim, adam gibi bak," dedi Kara sinirle, "Şu mu lan?"
"Yok o cam parçası. Dün ayyaş Feyzo gelip burada yere yuvarlandı ya. O zaman birasını kırmış, salak herif." dedi Zeki merakla yere bakarken. "Nereye doğru fırlattı yüzüğü tam olarak?"
"Hay sikeyim böyle işi," dedi Kara sinirle nefes verip. "Zeki koş git yenisini al."
"Birader bu saatte kuyumcu nereden bulayım?" dedi Zeki etrafa bakınırken. Kaya ise sırıtarak sigara içiyordu.
"Açıversin biri dükkanı, söyle," dedi Kara gözleri yerdeyken.
"Oğlum bu kız Robin Hood mu? Ne kadar uzağa gitmiş olabilir bir yüzük? Nasıl bir hiddetle fırlattı?" dedi Zeki merakla bakınırken.
"Kardeşim kıza sahte nişan yüzüğünü bile attırdın ya, helal olsun sana," dedi Kaya gülerek. Kara bir anda başını ona kaldırdı. Boğazındaki sigara dumanı canını yakmış olacak ki Kaya öksürmeye başladı.
"Çok konuşma da gel yardım et pezevenk," dedi Kara.
Kaya sigarasını yana fırlatıp yere doğru eğildi ve yüzüğü aramaya başladı. Güldüğüm sırada Kara'nın başı balkonuma kalktı. Hızla geri çekilip kaşlarımı çattım ve içeri geçtim. Yatağa uzandım ve yorganı üzerime çektim. Derin bir nefes verdim. Gözlerim kapandı.
Gözlerimi kırpıştırdım. Saat gecenin ortalarındaydı. Dolabın dibine oturmuş, beni izleyen gözlerle bir anda doğruldum. "Allah!" diye bağırdım. Elim hızla kalbime gitti. Kalbimi kontrol edemiyordum.
"Benim ben. Deccalin," dedi ayaklanıp. Sesi ile bu sefer inleyerek verdiğim nefesleri kesmek adına elimi ağzıma götürüp ağzımı kapattım.
"Kara?" dedim. Ağzımı kapattığım için sesim çıkmadı. "Ölüyordum ya! Ne yapıyorsun?"
"Ne zaman eve hırsız gibi gireceksin diye sormuştun ya," dedi yatağın dibine çöküp. Sırıtarak elindeki yüzüğü bana doğru uzattı, "Bu gece geleyim dedim."
"İyi bok yedin!" dedim sinirle. Komodine uzanıp su bardağımdaki tüm suyu içtim. Sesli bir nefes verdim, "Aklım çıktı."
"Hoplatırım," dedi sırıtarak. "Al hadi, bak sana emanetini getirdim."
"Buldunuz mu?" dedim yüzüğü elime alıp. "Kara lütfen bir daha öyle oturup beni izleme."
"Çok güzel uyuyordun ama, kıyamadım uyandırmaya," dedi. Yatakta doğrulup dibimdeki minik ışığı açtım. Yüzüğü parmağıma takarken gülüyordum.
"Söylediklerim için özür dilerim. Ne istiyorsan yap, kabulüm. Ama o yüzüğü çıkartma bir daha, tamam mı?"
"Affetmedim ama neyse," dedim kıkırdarken. "Gerçekten nişanlıymışız gibi yüzüğü fırlatmam çok komikti ama. Değil mi Kara?"
"Çok güzeldi," dedi sırıtarak. "Kendini bu kadar kaptırman fena hoşuma gidiyor. Seninle ilgili neyi çok seviyorum, biliyor musun?" diye sordu. Başım ona çevrildi. Minik ışık yüzünü tam aydınlatmasa da gölgeli kalmayan kısımdan mavisini parlattı. Başımı ne anlamında salladım. "Benden hiç korkmuyorsun. Bana hep o minik patilerini çıkartıyorsun. Bu ne demek biliyor musun?"
"Ne demek?" dedim yüzüğüme bakıp. Utanmıştım. "Seninle samimiyiz demek. Değil mi?"
"Cık," dedi sırıtırken. Yerde oturuşunu rahatlatıp kollarını dizlerinin üzerinden aşağı sallandırdı, "Bana güveniyorsun demek. Ne yaparsan yap, ne dersen de sana kıyamayacağımı biliyorsun demek."
"Doğru," dedim yastığı yatak başlığına dayayıp geriye yaslanırken. "Beni korkutmak istiyordun ama sanırım artık bunu kabullenmişsin."
"Düşündüm biraz," dedi. Derin bir nefes verdi. "Seni kontrol altında tutmak işleri kolaylaştırır sandım. Ama sen kendin olduğunda işler çığırından çıktı. Olsun ama, sen kendin olarak güvendin bana."
"Neyse," dedim omuz silkerek. Utanmıştım. Odak değiştirmek istedim. "Şu ev sahibine söyleyeyim de bu kilidi değiştirsin artık. Bu ev yolgeçen hanı oldu."
Kaşlarıyla duvarı gösterdi, "Şu radyatörlere de bir baktırsın şerefsiz. İçerisi pek sıcak değil gibi."
"İyi aslında, ben üşümüyorum," dedim üzerime bakarken. "Yani o konuda bir şikayetim yok."
"Bu Sergüzeşt muhabbeti nedir?" dedi.
Artık ispiyonlamak istedim. Alt dudağım büzüldü. Ellerimi karnımın ortasında birleştirip başımı ellerime indirdim, "Leyla'ya neden yedek anahtarını verdin?"
"Kim?" dediğinde başım ona çevrildi. Gözleri kısık, ardı yırtık boş bir yığın gibi anlamsızca bana bakıyordu.
"Leyla işte," dedim omuz silkerek. "Şu bana çirkin diyen kız... Neden onda senin yedek anahtarların var? Seni mesut ediyormuş." Tekrar alt dudağımı büzüp sesimi çocuksu çıkarttım. "Beni bu kadar çok aşağılaması yetmezmiş gibi bir de ona içinde not yazılı bir kitap vermişsin. Sergüzeşt. Gösterdi bana."
Cevap vermediğinde ona baktım. Gözleri kısık, yüzüme bakarak düşünüyordu. Bana baksa da aklı bir yerlerdeydi. Sonunda bakışları koyulaştı, "Ulan Hande..." diye mırıldandı.
Hışımla ayaklandı. Bir anda evden çıktı. Neye uğradığımı şaşırarak hızla kalktım. Telaşla şişme montumu üzerime geçirip evden çıktım.
Buz hava yüzümü sarstı. Kara çoktan karşı apartmana girmişti. Peşinden koşuşturarak nefes nefese orta kata çıktım. Kapıya yumruk atıyordu, "Aç lan kapıyı! Hande!"
"Ya dur!" dedim kolunu tutmaya çalışırken, "Dur belki haberi yoktur!"
"Aç!" dedi peş peşe yumruklarken. Apartmanı sallandırdı. Zemin katın kapısı açıldı. Zeki ve Kaya merakla üst kata çıktı.
"Ne oldu ya?" dedi Kaya şaşkınlıkla. Elindeki sigaranın kokusu apartmanı bir anda sanki karanfillere bürüdü.
"Hande!" diye kükredi. "Kırarım kapıyı, aç!" diye bağırdı yumruklarken. Kapı her vurduğunda hopluyordu.
Hande kapıyı açtı. Gözleri uykudan yeni kalkmış gibi mayhoş, saçı başı dağınıktı. "Ne oldu?" diye mırıldandı korkuyla. Sırasıyla bize baktı. "Ne yapmışım ben? Abi valla ben bir şey yapmadım!"
"Nerede lan benim yedek anahtarım?" dedi Kara sinirle. Elini açıp ona doğru uzattı, "Ver anahtarı."
"Anahtar mı?" dedi Hande. Duraksadı. Gözleri kocaman açıldı. Uyku silindi sanki bedeninden. "Şey," dedi mırıldanarak. "Ben onu Leyla'ya vermiştim."
"Sen onu Leyla'ya vermiştin," dedi Kara gözleri yanarken. Ona tuttuğu eli indi ve cebine soktu. "Neden sen onu Leyla'ya vermiştin abicim?"
"Şey aslında Kaya abiminkini de vermiştim," dedi. Neye öfkelendiğini çözemiyordu. "Biz Melek ile Bornova'da kalırken gelip evlerinizi silsin temizlesin diye."
"Ha?" dedim şaşkınlıkla. İstemeden ses çıkarttığımda Hande bana çevirdi başını.
"Ben sabahları abimler evde yokken evlerini siliyorum. Biz Bornova'dayken de Leyla silsin diye ona vermiştim. Ne oldu ya bu saatte?" diye mırıldandı.
"O kız Kara'nın evine girip onu mesut ettiğini ima etti bana," dedim ağzım aralık yere bakarken. "Abinden de bir kitap çalmış. Bana gösterdi nispet yapar gibi. Sanki abin ona vermiş gibi..."
"Vay orospu!" diye çığlık attı Hande. Gözleri bir anda alev aldı. "Ne demek mesut ettim! Ne demek nispet yaptı! Sizin aranızı yapmaya çalışırken nasıl cebelleştiğimi çok iyi biliyordu! Nasıl aranızı bozmaya çalışır!"
"Bir de Hande seni sevmiyor dedi bana," dedim alt dudağımı büzüp gülümserken.
Hande gözlerini kıstı. "Ben şimdi gidip onun saçını başını yolmaz mıyım!" Kara ve benim ortamdan geçerek hızla diğerlerini itekleyerek apartmandan indi. Bir an durup yukarı çıktı. "Melek ben seni çok seviyorum!" diye bağırdı. Tekrar küfür ederek apartmandan çıktı.
Elimi kaldırıp apartmana doğru tuttum ve Kara'ya baktım. "Kara," dedim mırıldanarak. "Onu durdurmayacak mıyız?"
Kara sırıtarak Hande'nin kapısını kapattı ve aşağı doğru inmeye başladı, "Neden durduralım?" dedi. Aşağı indiğimizde Kaya kaldırıma oturup bacaklarını kendine doğru çekti.
"Ulan amına koyayım," dedi Kaya karanfil kokan sigarası dudaklarının arasındayken, "Ben de diyorum Hande de mahallede yok, benim evim neden sürekli ak pak... Meğer eve kız geliyormuş."
Zeki, Kaya'nın dairesinden aldığı çekirdek paketi ile apartmanın önüne çıktı ve Kaya'nın yanına oturup paketi ona doğru uzattı. Kaya avcuna biraz çekirdek alıp çitlemeye başladı.
"Ne yapıyoruz?" dedim gülerek. "Burada sohbet mi edeceğiz?"
"He," dedi Zeki çekirdek çitlerken. Paketi bana doğru uzattı. "Sevmez misin kaldırım sohbetlerini?"
Biraz çekirdek alıp güldüm, "Bilmem. Daha önce hiç yapmamıştım."
"Manisa'da hiç yapmaz mıydınız?" dedi Kaya kabuğu yere tükürürken.
"Hayır yapmazdık," dedim ve gülerek hemen dipte park halinde duran Kara'nın arabasının bagajına çıktım. Ayaklarımı sallandırarak onları izlediğim sırada Kara kalçasını arabanın bagajına dayayıp ellerini ceplerine soktu. Ona avcumdaki çekirdeklerden uzattığımda başını olumsuz salladı gülümserken.
"Ne olmuş şimdi lan?" dedi Zeki etrafı incelerken. Yere kabuk tükürdü. "Kara eve karı mı atmış?"
"Sanmıyorum. Kız yüzüğü takmış baksana," dedi Kaya elime bakarken. Hemen sonra Zeki'nin üzerine doğru çekirdek kabuğu tükürdü.
"Bulmuşsunuz, teşekkürler," dedim elimi uzatıp yüzüğe bakarken. "Çok aradınız, gördüm balkondan."
"Yok bacım ne bulması? Bu saatte bizim Memet abiyi kaldırdım sıcacık yatağından. Gittik dükkan açtırdık da aldık. Bulamadık senin yüzüğü."
"Kusura bakmayın," dedim kıkırdarken.
"Aman canım ne olacak sevenler kavuşsun da," dedi Zeki ve Kaya'nın yüzüne çekirdek tükürdü.
"Kaya?" dedim Kaya Zeki'ye küfür edip gülerken. "Siz nasılsınız? Melisa ile yani..."
"Bildiğin gibi. Stabil." dedi sigarasını içerken. "Devam."
"İyi," dedim ve ayaklarımı sallandırıp çekirdek çitlemeye devam ettim. "Hande'ye bir baksa mıydık?"
"Gerek yok," dedi Kaya sırıtırken. "O kızı tokatlamıştır şimdi. Bakar başının çaresine."
"Bak şuna," dedi Zeki kaşları ile beni gösterirken, "Çiğdem çöplerini montunun cebine atıyor." Ellerini açıp yere doğru uzattı, "Kız atsana yere! Mahalle senin kocanın mahallesi!"
"Yerleri kirletmesek daha iyi," dedim kıkırdarken.
"Savcı bey şimdi sizin cübbeler hangi renk oluyor?" dedi Kaya, Zeki ile sohbet ederken.
Başım Kara'ya çevrildi. Öylece yere bakıp sırıtıyordu. Ona hafif omuz attım, "Kara?"
"Evet?" dedi yere bakıp gülümserken.
"Ben de özür dilerim," diye fısıldadım. Yere bakarken yavaşça güldü. Karanlık aydınlandı sanki. Gözleri kısılınca kıkırdayarak önüme döndüm.
"Ne için?" diye sorduğunda çekirdek çitliyordum. Ayaklarımı sallandırdım.
"Sana öyle şeyler söylediğim ve vurduğum için. Bir de seni kıskanıp Kadir'e gittiğim için."
"Canın sağ olsun," dedi keyifle. Sırıtarak önüme döndüm.
Zeki dirseğini Kaya'ya dürttü, "Geliyor bizim atom bombası."
Hande bacağımın üzerine bir kitap ve anahtarlık bıraktı. Şaşkınlıkla başımı kaldırdım. Yanında Leyla vardı. Saçları kabarmış, yüzü çizilmişti. Ağlıyor, ya soğuktan ya da korkudan titriyordu.
"Konuş!" dedi Hande sinirle. "Konuş valla çakarım bir daha!"
"Özür dilerim," dedi Leyla telaşla. "Ben herkesten özür dilerim. Ben sadece bir kitap görüp beğenip almıştım. Çok özür dilerim."
"Defol git şimdi!" dedi Hande onu itekleyerek. Leyla yalpalayarak giderken neye uğradığımı şaşırmış bir şekilde başımla onun gidişini izledim. Hande derin bir nefes verdi ve gülümseyerek Zeki'nin yanına, kaldırıma oturdu. Zeki ona çekirdek paketini uzattığında avcuna çekirdek alıp çitlemeye başladı. "Daha daha nabersiniz?" dedi.
"Hiç sohbet muhabbet," dedi Zeki ağzı doluyken.
"Nasıl hemen adapte olabildin bir anda ortama?" dedim gülerek Hande'ye bakarken.
"Asıl sen bu ortama nasıl adapte oldun?" dedi Kara. Başım ona çevrildi. Ellerini ceplerinden çıkartıp kollarını göğsünün altında birleştirdi. "Bize nasıl bu kadar hızlı ayak uydurdun?"
"Ben memnunum," dedim. Sertçe yutkundum. "Siz benim buradaki ailemsiniz. Bunu hep söylüyorum."
"Ev alma komşu al demişler." dedi Zeki hızla araya girerek, "Komşun da Kara olduğuna göre biz de gelip babandan seni aldık."
"Bakış açılarına bitiyorum," dedi Hande sırıtarak. "Ay kaldırım çok soğukmuş totom dondu benim."
"Kalkın gidin zıbarın artık," dedi Kara araba bagajına yaslı bedenini doğrulturken. "Hadi."
"Gidelim ben de üşüdüm," dedim bagajdan ineceğim sırada.
"Bacım inebilecek misin oradan? Sana bir paraşüt ayarlayalım mı?" dedi Zeki kıkırdarken. Hande onun koluna vurup gülerken ben bagajdan aşağı indim.
"İyi ki varsınız ya," dedim gülerek.
"Sen de!" dedi Zeki sırıtarak. "Kara'nın yüzünü güldürdün ya ben senden razıyım be Melek."
Sonra Kara'ya döndüm. "İyi geceler."
"İyi uykular," dedi Kara.
Hande ile sarılıp aynı anda apartmanlarımıza girdik. Elimdeki kitaba sıkıca sarıldım apartmanın içinde. Sonra ilk sayfayı açıp yazıyı okudum. Leyla'ya yazmamıştı. Diğer elimde onun yedek anahtarları vardı. Başımı apartmandan dışarı çıkarttım. Hande dışında diğer üçü hala kaldırımda oturup sohbet ediyorlardı.
Üst kata çıkıp yatağa uzandım. Sırıtıyordum. Kitabın kapağındaki yazıyı kime yazdığını düşünürken bir süre geçti. Düşündükçe uykum kaçtı.
Balkona çıkıp başımı eğdim. Kimse kalmamıştı ortalıkta. Sadece mahallede dolanan gece bekçileri vardı. Hızla içeri geçip biraz parfüm sıktım ve evden çıktım. Kara evime gizlice girmişti. Ben de ona aynısını yapmak istedim. Sessizce karşıya geçtim ve apartmana girdim. Parmak ucunda en üst kata çıktım ve anahtarı deliğine soktum. Yavaşça kapıyı açıp başımı uzattım.
İçeri bedenimi tamamen sokup kapıyı sessizce kapattım. Ayakkabılarımı çıkarttım. Yatak odasına doğru minik adımlarla ilerledim. Işığı açıktı. Aralık kapıdan başımı uzattım. Üzeri çırılçıplaktı. Kolları çıplak daha da kocaman görünüyordu. Çıplak, kocaman sırtı ağız sulandırıcıydı. Saçlarının uçlarından damlalar geniş omuzlarına düşüyordu. Teni pürüzsüzdü. Gerçekten de çok leziz görünüyordu. Altında sadece beyaz bir havlu vardı. Onu çekeceği sırada çığlık attım.
"Dur!" dedim hızla ellerimle gözlerimi kapatarak. "Çekme onu!"
"Melek," dedi şaşkınlıkla. Parmaklarımı biraz aralayıp gözümü açtım. Elindeki silahı komodine bıraktı. Nefes nefese baktı bana. "Lan sen manyak mısın! Lan vuruyordum seni! Öyle gelinir mi eve! Kafana sıkıyordum!" diye bağırdı. O kadar korkmuştu ki, benim gelmeme değil de bana ateş edeceği düşüncesi ile sarsıldı sanki.
"Ay dur!" dedim hızla gözlerimi kapatarak. "Ben sadece senin gibi eve girmek istemiştim!"
"Kızım manyak mısın!" diye bağırdı tekrar. Bağırışı beni daha da korkuttu. "Lan sana sıkacaktım diyorum! Ya sıksaydım amına koyayım!"
"Pardon!" dedim hararetle.
"Dur giyineyim ben! Çıplağım!" dedi telaşla. Gözlerim kapalı gülmeye başladım.
"Tamam bekliyorum!" dedim gözlerim kapalı odasından çıkmaya çalışarak. Salona ilerleyip koltuğa oturdum. Etrafa bakındım. Birkaç dakika sonra kapısı aralandı. Yatak odasından müzik sesi geldiğinde ayaklandım. "Geleyim mi Kral Çıplak?"
"Gel," dedi. İçeri girdiğimde plakçalarda dönen plağa baktım. Sonra da ona döndüm. Üzerini giyinmişti.
Yatağına oturup yatak başlığına sırtımı dayadım. "Kara Sevda!" dedim kıkırdayarak. "Bir gece sarhoşken tam burada bu şarkıyı açmıştın bana."
"Öyle yapmıştım," dedi yatağın diğer kısmına oturup. Saç uçlarından damlalar omzuna tane tane düşüyordu. "Sen de başımı şişirmiştin."
"Evet!" dedim kıkırdarken. Sonra duraksadım, "Kara?"
"Hım?" dedi gözleri yatakta dolanırken.
"Aklımda demiştin ya kitap... Okumaya üşendim şimdi. Sen bana anlatır mısın?"
"Anlatırım," dedi. Ayaklandı. Müziğin sesini kıstı. Işıkları kapattı ve yatağa oturdu. Geniş sırtı yatak başlığına dayandı. "Dilber isimli bir kız çocuğu..." Birkaç saniye düşündü. "Çok eski zamanlarda yaşıyor. Bir köle olarak çalıştırılıyor. Çok zorluk yaşıyor. O yaşta çok fazla acıya maruz kalıyor."
Merakla ona doğru döndüm. Yavaşça esnedim. Sesindeki koyuluk bedenimi bir nüans gibi doladı. Yutkundu, "Sergüzeşt ismi de oradan geliyor. Macera anlamında." Başı bana döndü, gülümsedi. "Sonra bir gün bir başka eve satılıyor. Ev sahibinin oğluna aşık oluyor. Oğlan da Dilber'e tabii..."
"Ya!" dedim kıkırdayarak, "Çok romantik. Sonra?"
"Sonra," dedi gülümserken. Tekrar esnedim. Sesi ninni gibi geldi. "Sonra evin hanımı bunu öğrenip Dilber'i evden atıyor."
"Kavuşamıyorlar mı oğlanla?" dedim merakla gözlerim açık bir şekilde. Yatağa uzandım istemeden.
"Kavuşamıyorlar oğlanla," dedi üzerimi örterken. Hemen sonra yanıma uzandı. Başı bana döndü.
"Sonra?" dedim.
"Sonrası öyle işte," dedi. Nefes verdi sakince.
"Nasıl bitiyor kitap?" dedim. Hızla doğruldum. "Kara?" dedim telaşla. "Kötü mü bitiyor kitap?"
"Yok yok," dedi yavaşça. "Dilber sonunda özgür oluyor."
"Öyle mi?" dedim başımı tekrar onun yastığına koyup. Yastığına kokusu nüksetmişti. Sıkıca sarıldım yastığa. Ona sarılıyorum gibi hissettim. Yanağımı hafif sürttüm. "İyi bari. Yazık ya, neler çekmiş? Ama sonu kötü bitseydi ağlardım."
"Kötü bitmiyor," dedi üstüne basa basa. Belki ben üzülmeyeyim diye yalan söyledi. Ama o an için buna inandım. Ya da inanmak istedim.
Sırt üstü uzanıyordu. Bana bakıyordu. "Peki o kitaba yazdığın yazı," dedim merakla. Bunu dememle kaçar gibi başını tavana çıkarttı. "Kime yazmıştın o yazıyı?"
Gülümsedi tavana bakarken, "Bir güzele."
"Kimmiş?" dedim.
"Biri işte."
Tekrar esnedim. "Ne zaman gördün ilk o güzeli?"
"Bir gün ben yaramazlık yaptım," dedi. Yavaş yavaş ruhumu pışpışladı. "Sonra polisler beni almaya geldi. Ben evden çıkarken bir baktım o güzel şaşkın şaşkın bana bakıyor. Korktu mu, meraklı mı, çözemedim. Öyle gördüm işte onu."
"Ya!" dedim kıkırdayarak. "Öyle mi?"
"Öyle," dedi gülümseyerek. Sonra bana döndü, "Çok güzeldi. Becerebilsem ona şiirler yazmak isterdim. Ben de beceremiyorum diye kitaplardan ona uyan cümleleri derledim."
"Ya Kara!" dedim kıkırdarken. İçim kıpır kıpır oldu. Yastığa daha da sıkı sarıldım. "Keşke Dilber şu an burada olsaydı," dedim utandığım için konuyu değiştirmek adına. "Ona sıkıca sarılırdım. Nasıl zorluklar yaşamış öyle?"
Gülümsedi. Düşünmeden konuştu, "Dilber yok ama ben varım. Bana sarıl," dedi.
"Peki madem çok ısrar ettin," dedim ve doğruldum. İfadesi hızla düzleşti. Beklemediği belliydi. Ben de beklememiştim. Başımı omzuna doğru koydum. Kolumu karnı boyu uzattım. Ona sarılmamla tüm bedeni kaskatı kesildi.
"Melek," diye fısıldadı. Yanağımı omzuna doğru sürttüm ve derin bir nefes aldım. Onun kokusuyla uyumak güzel olacaktı. "İznin varsa saçlarını okşayabilir miyim?"
"Hım hım," diye mırıldandım. Mayıştırmıştı kokusu. Eli saçlarıma gitti. Yavaşça saç diplerimi ovmaya başladı.
"Melek," dedi yine. Kısık sesi çatallı çıktı, "İznin varsa sen uyuduktan sonra da sevmeye devam edebilir miyim?"
"Hım hım," dedim. Gözlerim kapalı sırıtıyordum. "Edebilirsin Kara."
"Eyvallah," dedi. Şaşkın şaşkın çıkıyordu sesi hala. Saçlarımı severken yavaş bir nefes verdi. Kendini rahatlatmayı denese de bedeni kaskatılığını sürdürüyordu.
"Bir şey soracağım," dedim. Bu sefer merak sırası bana geçmişti. "Bu mahalleden kaç kızla birlikte oldun?"
Ağır ağır gülmeye başladı. O güldükçe yanağım hafif kalkıp iniyordu. Hızla başımı kaldırıp yakından yüzüne baktım. "Komik olan nedir?" dedim sinirle.
Güldü dudaklarını yalarken. "Komik olan böyle bir bok yiyeceksem bunu burada yapacağımı düşünmen. Balkonun benim yatak odama bakıyor. Sence yapacak olsam burada mı yaparım?"
"Sorumun cevabını alamadım," dedim kaşlarımı kaldırarak. "Senden bir cevap bekliyorum Kara."
Sırıtarak bana bakıyordu. "Bu mahalleden herhangi bir kadınla herhangi bir münasebetim olmadı."
"Hülyayla da mı?" dedim merakla. Gözlerim kocaman açıldı. O ise saçlarımı sevmeye devam ederken tekrar güldü.
"O ağzına sıçtığımın Hülyasıyla da olmadı. Hande ve onun yumurcak arkadaşları ile ilgilenmiyorum, Melek."
"İyi," dedim ve tekrar başımı göğsüne koydum. Yavaşça kıkırdadım.
"Yalnız çok kral hareketti," dedi gülerken. Gözlerim kapalı sırıtıyordum. "Beni delirtmek için gidip Kadir'den kitap alman... Takdir ettim. Gerçekten beni delirttin."
"Sus," dedim gülerek. Gözlerimi daha da sıkı kapattım, "Kadir'in babasına yaşattığım kaos için özür dilemeye gittim. Yeni bir kaos yaşandı. Adam kesin neye uğradığını şaşırmıştır. Kadir çok korkmuştur."
"Hak etti orospu çocuğu," dedi yavaşça. Sesi hala keyifli geliyordu. "Ben onu uyardım. O beni dinlemedi. Kendi bedellerini kendi seçti."
"Yarın gidip babasından özür dileyeceğiz, tamam mı?" dedim mayışmış sesimle.
"Bakarız," dedi.
Hemen sonra esnedim ve bacağımı Kara'nın bacağına doğru atıp ona iyice sokuldum. Saçlarımı okşaması bir an duraksadı.
"Melek," diye fısıldadı, "Bu kadar kıpırdanmasan mı acaba?"
"Ay çok pardon," dedim hızla gözlerim açılırken. Hızla bacağımı geri çektim. "Şey, sanırım ayıplı bir yerine denk geldi bacağım."
Cevap vermedi. Gözlerimi kapattım tekrar. İstemeden gülmeye başladım. Saçlarımı sevmeye devam ederken derin bir nefes verdi.
"İyi misin?" dedim gülerken. Başımı ona kaldırdığımda siniri bozuk sırıtıyordu.
"Şansını zorlama, zıbar." dedi. Boğazımı temizleyip ona doğru biraz uzandım.
"Şans mı bu?" diye sordum. "Yoksa kader mi?"
Yüzümü izledi. Kaygılarım çoktu. Kalbime de hayır demek istiyordum. Yapamadım ama. Dikkatle bana bakıyordu. Ona doğru yavaşça uzanıp dudaklarını öpmeye başladım.
Saçlarımı seven eli durdu ve yavaşça belime doğru indi. Sertçe karşılık verdi. Burnundan hırslı bir nefes verip çekildi, "İsmini ne koyarsan koy," dedi belimden tutup beni bir anda kucağına çıkartırken.
"Günün sonunda seni kimseye vermem," dedi. Bacaklarımı iki yana açıp kucağına oturduğum gibi hızla dudaklarıma tekrar yapıştı. Kollarımı boynuna doladım. Altımda hissettiğim şey semsertti. Eli belimden sıkıca tutarken yavaşça popomu avuçladı. Beni kendine doğru sürttü. İstemeden inledim.
"Kara," dedim dudaklarımızı ayırıp. Hızla tekrar dudaklarıma yapıştı. Dudakları insanı alaşağı ederdi. Kokusu bir dalavere gibi beni kilitledi. Popomdan sıkıca tutup beni tekrar kucağında ileri geri sürttü. İstemeden inleyip dudaklarımızı ayırdım.
"Kara," dedim nefes nefese. Hızla başını eğdi ve boynumu öpmeye başladı. Tavana bakıp ona yer açtım. Sakalları boynuma batarken dudaklarının ıslaklığı tenime imza attı. Ellerim boynuna sıkıca sarılı, yavaşça inledim.
"Yanmayı çok mu istiyorsun?" diye fısıldadı. Dudakları boynumda ahenkle dolanıyordu. Doya doya öpüyordu sanki beni. Popomdan tutarken tekrar üzerinde sürtmemi sağladı. Üzerinde oturduğum şey o kadar sertti ki kıyafetlerime rağmen sanki çıplakmışız gibi hissettim tenimde.
"Evet çok istiyorum," dedim nefes nefese. Dediğim şeyden utanmadım. Çok istiyordum. Beni yönetmesini, ona sürtünmemi sağlamasını istiyordum. Ben kendim yapamazdım çünkü, utanırdım.
"Durmam ama," dedi boynumu öperken. Yavaşça omzuma doğru indi ve tişörtümü yana çekiştirip omzumu öptü. "Çok bekledim bu anı. Doymam ama."
"Durma," dedim sessizce. Popomu ileri geri itmeye başladım onunla bir. Bunu bir başkası ile hiç yapmamıştım. Bedenim afalladı. Bunda kokusu da etkiliydi. "Kara," dedim telaşla. Başını kaldırıp gözlerime baktı, "Kara," dedim tekrar.
"Melek," dedi dudaklarıma bakıp sırıtırken. Gözleri sayrılık bir alev aldı. "Güzel mi?"
"Çok güzel," dedim nefes nefese. İstemeden inledim. Deli gibi sürtünüyordum.
"Ben...şey...bu..." Hemen sonra nefesimi tuttum. Gözlerim kapandı. Alnımı alnına dayadım. Adeta bir havai fişek fırlattım gökyüzüne. Titremeye başladım.
"Kara," dedim inlerken. Kollarımı sarılı boynundan çekip kollarına tutundum. Şiş kollarına sıkıca tutundum. "Kara ben..." Devamını getiremedim. Boşaldığımı ona söyleyemedim. Anlamıştı zaten.
"Çok güzelsin," dedi. Gözlerimi açmaya utandım. Sertçe yutkundum nefes nefese. Dudakları dudaklarıma yapıştı. Ağır ağır nefes alırken inleyerek onun öpüşlerine şahitlik ettim. Hemen sonra eşlik.
"Yetmez," dedi dudaklarımızı ayırıp. "Sana dokunmak bana yetmez. Bana kalbin de lazım. Kalbini bana verir misin?"
"Seni sevmeyi deli gibi istiyorum," dedim nefes nefese. Dudaklarımız her kelimemde sürtüştü. "Çok istiyorum, yemin ederim."
Alt dudağımı hafif ısırdı. Canımı acıtmasa da bedenimdeki aleve köz ekledi. Mavileri gözlerimde yangınlar başlattı. Fısıldadı, "Sen deli isteye dur, ben delicesine seveyim seni. Olur mu?"
"Sever misin ki beni? Hem de deli gibi?" diye sordum yangının arasında. Onunla yanardım korkmadan. Kucağında minicik kalsam da bedenim hararetten çok güçlü hissetti.
"Seviyorum," dedi. Bedenimdeki elleri kıpırdandı. İri kolları beni sıkıca sarmaladı. "Seni deli gibi seviyorum, Melek."
•••
Yeni bölüm için lütfen yıldızı tuşlayınız.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
185.69k Okunma |
11.2k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |