"Onun hayatındaki bir tesadüftüm, onun bütün yaşamının merkezinde değildim."
-honore de balzac/vadideki zambak.
15
Yalanların doğruları tahayyül ettiği bir vakit çıktı ilk kez karşıma bu akıl. Bedenlerin çok daha ötesiydi. Yolları şaşırmış bir ruh, aklı karışmış bir düşünceydi. Karanlık bir düşünceydi. Kara ile evlenmek... Sevmek. Bir şeytanı sevmek. Bu mümkün müydü?
Mantığım konuştu. Herkesin zerresinde bir ego yığını durur, üflemekle kalkan tozlarda ruhun ini delinir. Bu da buna benzer bir durumdu. Kara beni ayrıştırırdı. Görkemli soğuk buzulları baktığı her adamın karşısında diz çökeceği kadar saygındı. Babası yaşında adamlara emirler verirdi. Büyük küçük genç yaşlı... İnsanlar ondan korkardı. O da herkesi korkuturdu. Evet, o çok saygın bir adamdı. Parası pulu çoktu. Bana pek de kızamazdı. Hatta Kara bana kıyamazdı.
Mantık tüm bunları tane tane döktü kulağıma. Onunla yalan da olsa bir izdivaç, ailemin tasdikleyeceği türdendi. Sonra kalbimin geri dönülemeyecek hatalardan beni silkmesine uyandım. Bir insanın partnerinde isteyeceği en önemli şey yoktu onda.
Vicdan.
Kara bile isteye seçmezdi vicdanı. Kalbimin korkusu ise bunaydı. Mahallede mimlenip de kovulan o aile hiç aklımdan çıkmadı. Kapının önünde oyun oynayan o çocuk... Neredeydi? Ne olmuştu ona? Zeki zamanında beni kezzap dökmekle korkutup, üstüne mahallede kovalamaca oynayıp konuyu kapattırsa da o çocuğa ne olduğu meçhuldü. Hem Kara istese Müjgan teyzeye yardım edebilirdi, çok parası vardı. Ama etmedi. Onu fakirliğe teslim etti. Mecbur muydu? Değildi. Ama yapabilirdi.
Sonra Kemal vardı. Yalnızca bir bankta oturmuştuk, ondan bir daha haber alamadım. Bir de tabii Kadir ve kitapçı dükkanı var... Suçu yoktu, benim cezam ona kesilecekti. Tüm bu karmaşanın içinde kalbim mantığıma el uzattı. Sonra da ihanet etti. Başımı onaylamaz salladım ve derin bir nefes aldım. Karşıma baktım.
"Konuşun," dedi Kaya bir eli arkasında, diğer elinde dumanı yüksek tavana uzanan sigarasıyla. Yanında mahallemizin diğer koruyucu abisi vardı. Akıl noksanı Zeki. Kaya'nın dikildiği yerin hemen sol tarafına bir hasırlı ahşap sandalye çekip oturmuştu.
Hande ile ayakta, yan yana duruyorduk. Onlara bakıyorduk. İkisi karşımdayken sorguda hissettim. Hande yavaşça koluma dirsek vurdu, "Konuşsana kızım."
"Niye ben konuşacakmışım?" dedim sinirle ona doğru fısıldayarak. Söylediğim yalanın nedeni oydu. Onun durumu izah etmesi gerekliydi, "Sen konuş. Hepsi senin başının altından çıktı."
"Benimle ne alakası var? Ben yalan bir şey mi dedim?" diye sordu Hande aynı hırs ama sessiz sesle. Sabır çektim.
"Sen bir karalama kampanyası yaptın ve olan bana oldu," dedim mırıldanarak, "Açıkla abinlere." Kaya bıkkınlıkla bize bakıyordu. Zeki ise merakla gözlerini kısmış, dinliyordu.
"Öleceğin falan yoktu. Ben durumu toparlayacaktım. Dan diye daldın içeri. Tutturdun gelinlik diye. Kendi kendine gelin güvey oldun."
"Kefen mi giyseydim Hande?" diye bağırdım sinirle. Sesim yükseldi artık, "Gelinlik giymeyi tercih ettim! Kusura bakma ölmekten korktuğum için!"
"Ne kefeni ne gelinliği?" dedi Zeki merakla gülerken, "Çatlatmayın da düzgünce anlatın."
"Melek var ya resmen Kara abimden çocuk yapmak istiyorum dedi babama!"
Zeki hızla ayağa kalktı. Şaşkınlıkla sağa sola bakındı ve elini bize doğru uzattı, "Bir dakika, sakın konuşmayın! Bekleyin!" Koşarak mutfağa ilerlediği sırada Kaya sigarasını küllüğe ezdi. Başıyla Zeki'yi takip ediyordu.
Zeki avcuna doldurduğu çekirdek ile koşarak sandalyesine geri oturdu ve çekirdek çitlemeye başladı. Dudaklarının arasındaki çekirdek kabuğunu yana doğru tükürdü, "Tamam şimdi devam edin anlatmaya."
"Bu var ya abi!" dedi Hande sinirle, "Bu ben Kara'dan çocuk peydahlamak istiyorum diye bağırdı babama! Eline de almış bir gül, salladı hava atar gibi!"
"Bu deme bana!" dedim öfkeyle, "Sen de beni mahalleden attırmak için resmen baban ile dedikodumu yaptın! Verdin adama gazı, sonra da ben halledecektim diyorsun!"
"Aaa! Hadsize bak sen?" dedi Hande sinirle bana dönerken, "Babam o benim. Nasıl konuşacağımı sana mı soracağım? Çirkef kız!"
"Hande sensin asıl çirkef!" dedim sinirle, "Hep senin başının altından çıktı!"
"Ne yapmışım ya? İftira mı atmışım, yalan mı söylemişim? Hepsi doğru değil mi, Melek? Melisa denen o kızla Haydar'a gitmedin mi sen?"
"Haydar abi diyeceksin," dedi Zeki araya girerek, "Ne biçim konuşuyorsun kaç yaşında herifle?"
"Melek de size ismiyle sesleniyor!" diye isyan etti, "Ona neden bir şey denmiyor? Neden ona asla kızılmıyor!"
"Biz bunu hiç dövmedik diye mi bu böyle oldu, birader?" diye sordu Kaya kaşlarıyla Hande'yi gösterirken.
"Fena kıskanıyor. Babasından iki alkış almak için hepimizi siler atar bu," dedi Zeki sırıtırken, "Siz iki ergen bizi bu saatte bunun için mi çağırdınız?"
"Kara abimle evleneceğini söyledi babama diyorum," dedi Hande ayağını ahşap zemine vurarak, "Çocuk yapmak istiyorum dedi! Babam bir an önce adını koyalım diyor, bunu istemeye Manisa'ya gideceğiz şimdi. Sırf bunun ödlekliği yüzünden!"
"Vah Müjgan teyzem!" dedi Zeki yere çekirdek kabuğu tükürürken. Ellerini dizlerine vurdu. Ağıt yakmaya başladı, "Daha mezarın soğumadı be teyzem! Senin kırkın çıkmadan bunlar burada düğün dernek, zurna yatak, tulumba batak!"
"Ne diyorsun Zeki?" Kalbim kırıldı. "Ben canımı kurtarmaya çalıştım. Ne alakası var şimdi Müjgan teyze ile bu konunun?" Zeki ise sırıtarak çekirdek çitlemeye devam etti.
"Tamam ya," dedi Kaya şaşkınlıkla araya girerken, "Gider isteriz kızı. Neden bu kadar büyüttünüz mevzuyu?"
"İyice şaşırdınız," dedim korkuyla, "Babam beni buraya okumaya yolladı. Şimdi ben evleniyorum dersem neler olur, tahmin bile edemiyorum."
"Abimi mi beğenmediniz bir de?" Hande bana hala öfkeyle bakıyordu, "Siz kimsiniz de bizi beğenmiyorsunuz?"
"Tamam," dedi Kaya hızla. Kavganın varacağı yerlerden çekindi. Bunun bir hırs işine çevrilmesini istemedi. Çünkü biraz daha devam edersek Hande beni zorla abisiyle evlendirebilirdi, "Tamam arkadaşlar babamla konuşuruz. Yanlış anlaşılma oldu der, geçeriz. Ne tatava yaptınız, amına koyayım?"
Zeki çekirdek çitlerken başını dibinde dikilen Kaya'ya kaldırdı, "Kara'ya bu müjdeli haberi sen mi verirsin, ben mi?"
Kaya öylece alayla sırıtıyordu, "Müjde mi olur kabus mu, bilemedim kardeşim."
Zeki derin bir nefes aldı. Çekirdekleri kenarları oyma sehpaya bıraktı ve avuç içlerini birbirlerine sürterek çırptı. Ciddiyete dönme vakti gelmişti. Göğüs kafesi kalkıp inerken gözleri bende kilitliydi. Gözlerinde bir anda beliren ciddiyet bedenimi kesti. "Bunu ilk ve son kez söyleyeceğim. Sen bu mahalleye adım attığında bir kalkan belirdi etrafında. Ne ben ne bir başkası, burada sana kimse yamuk yapmaz. O kalkanı buradaki kimse aşamaz. Bilgine."
Güvende hissettim. Hande dışlandı. İhale ona kaldı. Bu çoğu zaman böyle oldu. Pek çok yanlış anlaşılmada Hande suçlandı ve benden özür bile diletildi ona. Burada bir anarşi boy gösteriyordu. Alt dudağım büzüldü. Ellerimi karnımın dibinde birleştirip gözlerimi ayaklarıma indirdim, "Özür dilerim bu saatte çağırıp vaktinizi aldığım için. Öleceğimi düşünüp korktum. İşler iyice bulanmadan önce size danışmak istedim. Sizce Kara bana çok kızacak mı?"
Zeki başını olumsuz anlamda salladı ve sandalyede geriye doğru yaslandı, "Kara senin ağzına sıçacak. Yerinde olsam gider şimdiden dua etmeye başlar, günahlarımdan arınırdım."
"Ne?" dedim gözlerim açılırken. İstemeden yaş biriktiğinde çevreyi seçemedim. "Ne yapacağım ben şimdi? Zeki neden beni korkutuyorsun?" Zeki sırıtırken ben telaşlıydım.
"Tamam ulan of! Üzüp kırmayın birbirinizi. Yarın Kara'ya söyleriz hallolur işte." dedi Kaya sinirle.
Zeki telaşla ayaklandı. "Bacım ağlama. Al bak çiğdem çitle biraz. Keyiflenirsin."
"İyi geceler," dedim hızla merdivenleri çıkarken. Kaya'nın sesiyle durdum. Merdivenlerin tepesinde yavaşça onlara döndüm.
"Kara seni daha kaç kez uyaracak?" diye sordu. Hande yere bakıyordu. "Bak Hande bu yanımdaki herif şahidim olsun ki bir daha kızın arkasından birilerine atıp tutarsan seni öldüresiye döverim. Anlaşıldı mı?" Hande'nin kıpkırmızı oluşu sanki eşzamanlı benim bedenimi yaktı.
"Sana diyorum sana!" dedi Kaya vahşi bir sesle. O kadar sertti ki, altıma kaçıracağımı düşündüm. Hande başını onaylar anlamda salladı. Kaya bir süre öylece onun gözlerine baktı. Bakışlarındaki kir bile can acıtırdı, "Defol git şimdi odana." Hande merdivenlere yönelirken gözlerini siliyordu.
İnsan kendi kendine mahvettiği şeyleri kendi ehven-i şerinde zehirlerdi. Ben de bunu yaptım. İster istemez ortalığa döktüğüm umami tozların çevremi etkileyişiyle öksürüyordum. Bir hafta boyunca onunla aynı yatakta uyumuştuk. Benimle ilgilenmişti. Şimdi ise karşıdaki odaya geçip kapıyı sertçe kapattı. Onunla uyuduğumuz odaya yöneldiğim sırada Kaya ve Zeki evden sohbet ederek çıktı.
Dayanamadım. Hande'nin o haline, Kaya'nın ona o şekilde kızmasına, Hande'nin korkuyla kırılmasına dayanamadım. Kapalı kapıya ilerledim ve tıklattım, "Hande?"
"Ne var?" diye bağırdı kapının diğer tarafından, "Yine oldu istediğin işte. Yine sen korundun bu olayda da. Ne istiyorsun hala benden?"
Kapıyı yavaşça açtım. Başımı uzattım. Karanlık odada yatağa uzanmış, alt dudağı büzülüydü. Yanına ilerleyip yatağının ucuna oturdum. Gözlerini sürekli siliyor, hıçkırıyordu, "Zaferini daha yakından görmeye mi geldin?" Dişlerinin arasından hırladı, "Nefret ediyorum senden."
"Sen babanın istese de beni mahalleden atamayacağını biliyordun o halde," dedim yavaşça.
"Biliyordum tabii!" dedi öfkeyle. Burnunu çekti, "Ben de biliyorum senin gitmeyeceğini! Abim getirdi seni, biz nasıl gönderelim!"
"Anladım," dedim sessizce, "Anlıyorum seni."
"Ne diyorsun Melek ya?" dedi bıkkınlıkla gülerek, "Ne konuşuyorsun? Özür dilememi mi bekliyorsun?"
"Anlıyorum," dedim gülümserken, "Bir kız çocuğunun babasından onay almak istemesi kadar normal bir şey olabilir mi? Babası tarafından görülmek, duyulmak istemek için attığın çığlıkların desibelinin hesabını sana kim sorabilir?"
Şaşkın şaşkın baktı. Yutkundu hıçkırırken. Ona doğru biraz yaklaştım, "İnsan sevilmek istiyor, sevildiğini hissetmek istiyor. Bunu anlıyorum. Seni anlıyorum."
Babası ile ortak konu istedi. Babasını memnun edip başı okşansın istedi. Kara ve Kaya'nın anneleri ölmüştü. Ancak aynı anne on sekiz yaşında bir genç kızın da öksüzlüğüydü. Bunu atlamıştım. Hande'yi atlamıştım. Tek başına bir kız çocuğu olarak aç kurtların içinde büyüdüğü ortamı unutmuştum. Hatırladım.
"Bir şeyler mi içsek?" dedim merakla baktığı sırada, "Kadınlar matinesinde nasıl eğlenmiştik, hatırlıyor musun? İnip radyoyu da açarız. Alkol var mı?"
"Bahçedeki abilerden isteyebiliriz," dedi burnunu koluna silerken, "Sen de baban seni sevsin diye kötü şeyler yapıyor musun?" Meraklıydı. Bu denli ailevi konuları arkadaşlarına açmadığı belliydi. Ama ben onların arasına girmiştim. Bu ailenin bir üyesi sayılırdım, ki bu bence çok aşikardı çünkü Kara ve Kaya kız kardeşleri ile beni aynı evde yalnız bırakacak kadar beni içlerine sokmuştu.
"Küçükken bir keresinde babam benimle ilgilensin diye bilerek ablamı kızdırıp kendimi dövdürtmüştüm," dedim gülerek. Ayaklandık. Merdivenlerden inmeye başladık, "Sonra ablam öfkeli diye babam gidip onu sakinleştirdi. Ona sarıldı, beni de yaramaz olduğum için odaya kilitlediler."
"Ben de okulda sürekli çocukları dövüyordum, babam gelip beni alsın diye. Okuldan alıp yolda bana horoz şekeri alıyordu. Anneme çaktırmamak için babamla okul çıkış vaktine kadar sahilde dolanırdık."
"Annene neden çaktırmıyordunuz?" diye sordum merakla. Dış kapıyı açtı ve dolanan abilere el uzattı.
"Çünkü annemden korkardık," dedi gülerek. Bağırdı, "Abi! Bize bira alsanıza! Tombul şişelerden! Abur cubur da alın!"
Adam eliyle onay işareti yapıp bahçeden çıkarken içeri döndük. Şöminenin üzerindeki radyo çaları elime alıp mutfağa yöneldim. Tezgahın üzerine radyoyu bırakıp ilgi çekici bir kanal aramaya başladım. Hande zencefilli gazoz şişelerini çakmağın tersi ile açıp bir tanesini bana uzattı.
Gazoz içip müzik dinlerken kapı çaldı. İçkileri getiren abiden poşetleri aldık ve konağın en üst katına çıktık. Çatı katından terasa ilerledik ve terastaki büyük koltuğa oturup geriye yaslandık.
Hava buz soğuğuydu. Gece karanlıktı. Kalbim kırıktı. Koltukta başımı geriye yasladım ve siyaha baktım. Siyah, yıldızları adeta bana uzattı. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes verdim, "Müjgan teyzeyi sever miydin?"
"Tanımıyordum," dedi birasını içerken. Bacaklarının üzerine koyduğu kağıda yeşile kaçan bir toz tütün ekliyordu. Kaşlarım çatıldı.
"O ne?"
"Esrar."
Gözlerim kocaman açıldı, "Abinler biliyor mu?"
Gülerek kağıdı rulo yaptı ve ucunu kıvırıp yaladı. Kağıtları birbirlerine yapıştırıp sigarayı ateşledi ve sertçe bir duman çekip soğuk karanlığa üfledi, "Sence bilseler ben hayatta olur muydum?"
"İçme bence," dedim korkuyla, "İnsanı zehirler. Çürütür."
"Bataklıkta yaşayan biri zehir dumanından korkar mı?"
"Yaşın çok küçük. Günah değil mi bedenine?"
"Bırak şimdi beni," dedi ve geriye yaslanıp diğer eline bira şişesini aldı. Oturuşunu rahatlattı, "Gerçekten abimle aranızda bir şey var mı? O çiçeği o mu almıştı?"
"Kordon'daki gülcüleri bilirsin," dedim omuz silkerek, "Aramızda bir şey yok."
"İtiraf edeyim sana bu kadar ılımlı yaklaşmaları sinirimi bozmuştu." Artık bazı etten duvar bariyerleri aşılıyordu. Bazı küçük rüzgarlar hortumlara evriliyordu. Kartlar açılırken insan rahatlıyordu.
"Düşündüğünün aksine Kara bana cici davranmıyor," dedim gülerek, "Genelde istemeden küçük görüyor, alaya alıyor ya da azarlıyor. Sus, git artık, uzatma, çok konuşma... Böyle şeyler söylüyor."
"Gerçekten mi?" dedi şaşırarak bana dönerken. Sigarasından bir duman daha zehirledi ciğerlerini, "Hiç de belli etmiyor aslında. Madem öyle davranıyor neden abimle arkadaşsın?"
"Çünkü bazen de çok güzel davranıyor," dedim. Derin bir iç çektim, "Nasihat veriyor, sözleriyle insanı mutlu ediyor. Güvende hissettiriyor. Tatlı şeyler de söylüyor kimi zaman."
"Manyağa bak sen," dedi Hande kıkırdayarak, "Tam bir dengesiz. Hiç fark ettin mi? Mahalledeki en akıllı şey Hakan'ın pastanedeki limonata bardağı falan muhtemelen."
Gülerek içkimi içtim. Arkada kısık sesle çalan müzik gülüşmelerimizle bölünüyordu, "Gerçekten abim gibi biriyle olmak istemez miydin?"
"İstemezdim," dedim. Gülüşüm asılı kaldı. Aklım mazide dolandı. Kara'nın bugüne kadar mahallede yaptıklarına, ve yapmadıklarına. "Abinle benim aramı yapmak isteme nedenini anlıyorum. Baban seni onaylasın istiyorsun. Üzgünüm ama bu pek mümkün değil gibi."
"Madem döküldük söyleyeyim, ben sizin aranızı yapmak için elimden geleni yapacağım. Size olan aşkımdan değil, babama olan hayranlığımdan. Ona bir söz verdim, o sözü tutacağım." Alkollüydük. Her şeyi rahatça dökülüyorduk.
"Bol şans," dedim gülerken. İçkimi bitirirken gözlerim kaymaya başladı, "Birlikte uyuyacağız değil mi?"
"Tamam olur," dedi ve sigarasını gösterdi, "Bu daha bitmez. Sen geç ben bitince gelirim."
"İyi geceler," dedim gülümseyerek, "Bir ara da bahsettiğin Cüneyt Arkın filmine gidelim."
Gülümsedi. Karşılıklı beyaz bayraklar sallandı. Onu anladığımı, ya da en azından anlamaya çalıştığımı görmek gardını indirmesini sağladı. Yatağa yalpalayarak ilerledim. Başımı yastığa koyup sertçe yutkundum. Gözlerim kapandı.
Ertesi sabah hazırlandım. Uzun süre sonra ilk defa saçlarımı taradığım için çoğu elimde, çoğu da tarakta kaldı. Duş aldıktan sonra Hande yüzüme makyaj sürdü. Bu evde kıyafetlerimiz olmadığı için Hande bir hafta içinde hiç durmadan pekçe yeni kıyafet satın almıştı. Pembe bir elbise giydim. Kol kısmının dışlarında kısa dantel işlemleri olan, sonbahar için fazla şirin bir elbiseydi. En çok ihtiyacım olan buydu, biraz güzellik.
Bahçede duran abilerden biri beni kampüse götürdü. Üniversitede öğleüstüne kadar durdum. Dersler bittiğinde bir limonata ve kurabiye alıp kampüste dolanmaya başladım. İnsanlara Han mahallesinde kaldığımdan bahsettiğimde yerliler benimle konuşmaya çekinirken, diğer illerden gelen öğrencileri de uyarıyorlardı. Bu çok bilumum bir önyargıydı.
Aynı abi beni ders çıkışı alarak mahalleye götürdü. Otobüsle gitmemek güzeldi. Elbisemin sigara kokmaması beni mutlu etti. Abiye teşekkür ederek mahallenin girişinde indim. Başım Müjgan teyzenin evine çevrildi. Gözlerimi kapatıp ilerledim. Apartmana bakamadım. Gözlerim kapalı bir şekilde ilerlerken Hakan pastaneden çıktı, "Sonunda döndünüz mü?"
"Yok dönmedik," dedim ve durup Hakan'a baktım, "Birkaç işim var onun için geldim. Kara nerede acaba?"
"Yeni Kırmızı'da," dedi kaşlarıyla bir gecekonduyu göstererek, "Diğerinde inşaatçı ustalar var. O tekrar dikilene kadar burada olacaklar." Başımı onaylar anlamda sallarken akan gözlerimi makyajımı bozmadan silmeye çalıştım. Hakan'ın kaşları çatıldı, "Üzülme bu kadar, diğeri birkaç haftaya dikilir."
"Ona üzülmedim. Ben sadece Müjgan teyzeyi çok özledim," dedim. Sesim kırıldı.
"Özlediysen gitsene görmeye, niye ağlıyorsun?"
"Gideceğiz zaten," dedim gözlerimi temizleyip, "Kara söyledi. Mahallenin mezarlığındaymış. En sevdiği çiçek neydi acaba? Ona çiçek götürmek istiyorum."
"Mezarlık mı?" dedi Hakan anlamsızca, "Kara abi seni neden mezarlığa götürüyor, anlamadım."
"İşte Müjgan teyzeyi görmeye," dedim ve hızla başımı iki yana salladım, "Neyse Hakan. Ben gidip Kara'ya bakacağım. Görüşürüz."
"Görüşürüz," dedi ağzı aralık, anlamsızca arkamdan bakarak.
Bahsettikleri gecekondunun dibinde Zeki sigara içiyordu. Telaşla yanına adımladım, "Kara nerede?"
"İçeride," dedi kıkırdayarak, "Müjdeyi verdim."
"Ne yaptı? Çok kızdı mı?" diye sordum korkuyla.
"Ağzımıza sıçtı," dedi gülerken.
"Benim yüzümden nelerle uğraşıyorsunuz?" dedim Zeki güldüğü için gülerken. Sinirlerim altüsttü.
"Bize de eğlence çıkıyor işte. Böyle entrikalara, böyle atraksiyonlara bayılırız. Hele ucu Kara'ya dokunup sinirleniyorsa daha da bayılırız."
"Ben gidip bir konuşayım." Derin bir nefes verdim. "Umarım çok kızmaz."
"Hiç sanmam," dedi sigarasını içerken.
Gecekondunun aralık kapısını itekledim ve içeri girdim. Mutfak kısmında bir sürü koli vardı. İçleri silah doluydu. Gözlerim kocaman açıldı. Bir yan odaya baktım, beyaz torbaların içinde toz şekerlere benzer kristal poşetleri diziliydi. Salon kısmına ilerledim. Diğer Kırmızı'dan küçük, ama aynı ölülükteydi burası. Uçları yırtık tül perdeler aralık pencere yüzünden uçuşuyordu. Berisinde büyük bir masa vardı. Kara, yeni Kırmızı'nın kütüphanesindeki kitapları düzenliyordu. Cüssesi yüksek tavanlı evde bile iri göründü gözüme. Boğazımı temizledim. Başı bana çevrildi. Kısaca üzerimdeki elbiseye baktı ve gözlerimizi dokundurdu.
"Merhaba Kara," dedim ellerimi önden birleştirerek.
"Merhaba kiracı," dedi. Gülümsedi. Mavileri kısılmadı gülerken, "Neden mahalledesin?"
"Evden birkaç giysi almaya geldim. Bornova'ya döneceğim hemen. Gelmişken sana da bir bakayım dedim."
"Anladım." Alayla gülümsemişti. "Dünya ne tuhaf bir yer, değil mi? Hiç durmadan dönmesine rağmen insan bunu bir türlü anlayamıyor. Oysa insan ayağını toprağa çok güçlü bastığını sanıyor."
"Bak evet arkandan böyle saçma bir yalan uydurdum ama mecbur kaldım," dedim telaşla yanına adımlarken, "Kızmakta haklısın ama gerçekten olaylar hepimizin dışında gelişti. Ne Hande ne ben... Kimse suçlu değil, sadece şartlar böyleydi. Biliyorum senin için çok saçma, ama yemin ederim böyle oldu."
"Ben senden bir açıklama beklemedim. Mahallede dokunulmaz olduğunu unutmuşsun. Buna sitemim." Gülümsedi. Dibine bittiğim için başım ona kalkık, kokusu tenime dokunur vaziyetteydi, "Neden benim yerime diğerlerinden fikir aldın dün gece?"
"Tepkinden korktum," dedim başım öne eğilirken. Alt dudağım büzüldü, "Çünkü kızarsın diye düşündüm. Saçma bir yalan söyledim. Ama baban öyle bir konuştu ki beni mahalle dayağı ile yaka paça atacaklar sandım."
"Olsun," dedi gülümseyerek. Bana elinde tuttuğu kitabı uzattı, "Sorun yok. Ben sizin oyununuzu bozarım."
"Söyleyecek misin babana?" diye sordum şaşkınlıkla. Kitabı elinden aldım ama gözlerim mavilerinden ayrılmıyordu. Ayrılamıyordu.
"Ne yapacaktım başka?" dedi şaşkınlıkla, "Gelip seni gerçekten isteyecek miydik?"
"Şey," dedim sıkıntıyla. Sağa sola baktım.
"Korkma," dedi buz gibi sesle. Gözleri gibiydi ses tonu, "Kimse sana hiçbir şey yapamaz. Bunu bilmen gerekir. Bunu bilmen gerekirdi, Melek."
"Aslında babana rol yapsak... on dakika kadar. Zaten senede bir geliyormuş. Sevgiliyiz desek, olmaz mı?"
"Sebebi nedir?"
"Yani herkes mutlu olur bunun sonunda. Baban, Hande... Hande mutlu olduğu için ben." diye geveledim ezile büzüle.
"Hande mi?" diye sordu. Kaşları çatıldı merakla, "Hande mutlu olsun diye benimle hileli bir aşk mı yaşayacaksın?"
"On dakika Kara," dedim direterek, "Ne kaybedersin ki?"
"Buradaki amacı çözemiyorum," dedi aynı ifade ile, "Bunu neden Hande için yapıyoruz? Seni ürküttü mü?"
"Hayır! Babana aramızı Hande'nin yaptığını söylersek baban onun başını okşarmış. Hande çok mutlu olur. Sadece on dakika, Kara."
"Yalanlarla okşanan bir başa doğru merhamet dökülür mü?" diye sordu. Başını olumsuz salladı, "Hayatımda bu kadar saçma bir şey duymadım. Hayır."
"Kara lütfen," dedim çaresizce, "Hande ile aram düzelmek üzere. Onu anlıyorum. Bir kız olarak onu anlıyorum. Onun istediği şeyi biliyorum. Alkış istiyor, babası tarafından alkışlanmak istiyor."
"Bu onun sorunu. Bizim değil."
"Of!" dedim sinirle, "Sen ne anlarsın ki zaten?"
"Biz seninle yalanlar üzerine ilişkiler yaşamayacağız. Tamamen şeffafız seninle, böyle de devam edeceğiz." Kaşlarıyla elimdeki kitabı gösterdi ve kitaptan bir alıntı yaptı, "Kalp her türlü hesaptan, çıkarcılıktan tiksinir. Kalpleri tiksindirmeyelim, küçük kiracı."
Kitaba baktım. Vadideki Zambak. Başım Kara'ya kalktı. Gözlerim kocaman açıkken derin bir nefes verdim, "Anladım, yerini bil diyorsun."
"Ben böyle bir şey asla söylemem," dedi şaşkınlıkla. Bense çok kırılmıştım.
"Doğru, haddimi bilemedim. Size tebelleş oldum. Kendimi bu aileye biraz fazla kaptırdım sanırım." Kitabı kütüphanedeki yerine koydum. Kalbim enkaza girdi.
"Bu manzarayı ben mi çizdim?" diye sordu. Başım ona çevrildiğinde anlamadan baktım ona. Üstüme onun karanlığı teneffüs etti, "Benim yüzümden mi ifaden bu hale büründü?"
"Hayır hayır," dedim gülümserken. Ağlamak istedim, "İstemediğin bir şeyi zorlamaya çalışmak benim çocukluğumdu. Babana benim yüzümden neden yalan söyleyesin ki? Haklısın."
"Kitabı neden bıraktın? Bana bir tepki mi, yoksa minik kalbin artık benimle arkadaşlık etmek istemeden mi atmaya başladı?"
"Kitaplara gerek yok, sen yeterince ders veriyorsun bana. Seninle yaşadıkça okuyor gibiyim zaten. Tekrar özür dilerim rahatsızlık için, ben Bornova'ya döneyim. Özür dilerim. Baban geldiğinde benim palavralarımı anlatırsın."
Arkamı döndüm. Kırmızı'dan çıkmaya yeltendim.
"Bekle," dedi. Durdum. Ona döndüğümde merak vardı ifadesinde. Kitabı çıkarttı, bana uzattı, "Heveslerini öldürmek istemem. Bu beni kırar." Derin bir nefes verdi, "Sadece on dakika."
Hızla ona adımladım ve kitabı elime aldım. Başımı onaylar anlamda salladım, "Kara sadece on dakika, söz! Zaten senede bir geliyormuş. Seneye nişanlanacağımızı söyleriz, okulumu beklediğimizi söyleriz. Olur biter!"
Hande'ye jest yapmak istedim. Hem Kara onu kullanmam konusunda bana zamanında izin vermişti. Birkaç dakikalık ayaküstü bir yalanı, benimle sevgili rolü yapmayı kendine çok görmemeliydi.
"Sizi Hande ile aynı ortama sokan kafamı sikeyim," diye mırıldandı sırıtırken. Bıkkınlıkla nefes verip başını kütüphaneye çevirdi, "Ne kadar da olgun hareket ediyorsun sen böyle?"
"Sen misin olgun?" dedim şaşkınlıkla, "Ben bir genç kızın mutlu olması için ayaküstü iki dakikalık bir rol çevireceğim. Sen peki? Çevrenin sana diz çökmesi ile övünmeyerek, paranla böbürlenmeyerek mi olgun oluyorsun? Söylesene senin bu hayatta bir hedefin var mı?"
"Hedef insanı kısıtlar," dedi kitaplara bakıp gülümserken, "Hedefler saçmalıktan ibarettir."
Gözlerimi belerttim, "Benimle on dakika sevgili olmayı kendine layık görmüyor olabilirsin. Kız kardeşin mutlu olsun diye uğraşıyorum. Ben de sana bayılmıyorum. Merak etme, Kara." Gülmeye başladı bir kitabı eline alırken. Mavileri bu sefer kısıldı. İçten ve samimi güldü. Tok ama kısık, yavaş ama güzel çıktı sesi.
"Gülcü olsaydı yakıştırırdı," dedi gülerek elindeki kitaba bakarken. Ardından sesli bir şekilde mırıldanarak nefes verdi, "Gülcü de yok ki bizi yakıştıracak?"
"Ha?" dedim şaşkınlıkla, "Ne diyorsun?"
"Sen ve ben diyorum," dedi elindeki kitabın kapağındaki tozu silerek, "Anca gülcüler üç beş kuruş kazanmak için bizi yakıştırır."
"O dediğime alındın mı yoksa?" dedim şaşkınlıkla, "Ne demek istediğini anlamıyorum. Laf mı sokuyorsun Kara?"
Kırmızı kapısında Kara'nın babası belirdi. Elinde bastonu, üzerindeki takım elbiseyle gülümsedi. "Benim çifte kumrularım!" dedi heyecanla. Hemen arkasından Zeki ve Kaya girdi. "Geçin bakalım karşıma, şu isteme konusunu konuşalım. Ailene haber verdin mi, kızım?"
Kara'nın arkasından ilerledim ve yanındaki sandalyeye oturup geriye yaslandım. Kitabı çantama koydum. Başım bacaklarıma indi ve elbisemin eteği ile oynamaya başladım. Gerildim, "Şey henüz konuşmadım, efendim. Biz okulu bitirmeme karar verdik."
"Nasıl?" dedi adam şaşkınlıkla, "Hani torun?"
Ne diyeceğimi bilemeden başımı Kara'ya çevirdim. Sessizce masaya bakıyordu. Kendi çıkmazımda elimi tutmadan tüm tiyatro sahnesini bana bırakarak beni cezalandırdı.
"Okul bittiği gibi efendim. Dört senemiz daha var evlilik için."
"Dört sene çok değil mi?" dedi adam çaresizce, "Dört seneye kim öle kim kala?"
"Şey aslında biz sevgili bile olmayacaktık. Hande yaptı bizim aramızı. Hande o kadar iyi bir kız ki, bizim aramızı yapmak için bizi konserlere götürdü. Matinelerde içip eğlendik hep beraber. O yaptı aramızı!"
"Ne saçmalıyor bu? Hande seni tehdit ediyorsa söyle bacım," dedi Zeki şaşkınlıkla ayakta dikilirken.
"Bence Hande buna rüşvet vermiş, böyle demesinin başka bir açıklaması olamaz," dedi Kaya aynı afallamış ifade ile bana bakarken. Zeki'nin yanında dikiliyordu.
"Yok birader geçen Kara bunların cebine sıkıştırayım diye para vermişti bana. Melek onu bile almadı benden, rüşvet alacak bir tip değil."
"O zaman kesin tehdit etti," dedi Kaya başını onaylar anlamda sallarken.
"Neden kardeşiniz hakkında böyle konuşuyorsunuz?" diye sordum. Kaşlarım çatıldı, "Hande çok ama çok eğlenceli bir kız. Üstelik bazıları gibi korkutup mahallede tur attırmadan da konuşarak sorunlarını çözebiliyor."
"Bana mı dedi?" dedi Zeki gözleri kocaman açılırken, "Kaya sana dedi bence."
"Oğlum sen koşturdun ya bunun peşinden kezzap mezzap..."
"Höst! Herzeleri kesin gerzekler! Şurada ciddi bir şey konuşuyoruz!" diye bağırdı adam, Kaya ve Zeki'ye dönerek. Bastonu yeri titretti. Sesi ile oturduğum yerde sıçrayıp gözlerimi kapattım. Kara telaşla bileğimden tutup babasına döndü.
"Ne bağırıyorsun amına koyduğumun herifi!" diye bağırdı Kara. Tenimi kesen bir ses tonuyla bağırdı. Gözü döndü, kanımı buz etti. İlk kez Kara'nın sesini bu denli yüksek duydum. Zifirliğinin korkunçluğuna mühürlendim. Gözlerindeki okyanusun yandığını duydum.
Avuç içini masaya sertçe vurdu. Masa çalkalanırken bu sefer Kara'nın kükremesi ile yerimde hopladım. Kara'nın öfke esamesi devam etti. "Aklını aldın lan kızın! Ne bağırıyorsun!"
"Affedin evlat," dedi adam şaşkınlıkla, "Bu iki hergeleye kızmıştım."
"Torun istiyorsan siktir git diğer oğlunu evlendir," dedi Kara yavaş öfkesine dönerek. Kendi kabına büründü yine. Kimliğine geri gitti. Sesi kısık çıktı. Sözleri ise baskındı. Bileğimdeki eli gevşedi ama bileğimden çekilmedi.
"Tamam yahu!" dedi Zeki yapay bir kahkaha ile, "Kıssadan hisse, önce beni evlendirelim! Ecevit babacığım yok mu bir hanım kız şöyle ak pak, alayım ben?"
"Zeki," diye mırıldandı Kaya, "Ortam çok gergin kardeşim. Kimse seni çekemez şu an."
"Pekala," dedi Zeki ve derin bir nefes verdi.
Kırmızı'nın kapısı hiddetle açıldı. Hakan koşarak içeri girdi. Nefes nefeseydi.
"Dur oğlum sakin," dedi Kara şaşkınlıkla, "Nefes al ver."
Hakan eliyle yüzüne hava tuttu ve sertçe yutkundu, "Abi! Ne idiği belirsiz yabancı bir karı mahallenin girişini ayağa kaldırdı! Hemen gelip el atman lazım!"
Merak kediyi öldürdü. Merakla sandalyeden kalktım. Kara'nın eli ben kalkarken bileğimden çekildi. Bileğimi tutan yerde gözleri gibi buzul bir tat bıraktı tenime. Bir olay varsa benim oraya gidip izlemem gerekirdi. Kara'dan önce dökük kapıdan dışarı adım attım. Mahallenin girişine doğru ilerlemeye başladım. Bir kadın bağırıyordu.
"Siz kimsiniz be! Polisi ararım bak! Çete misiniz ne boksunuz!"
"Bayan çekil. Yabancı giremez."
Gözlerim kısık kısık ilerledim. Hakan hızla dükkanına girmiş, camdan bakıyordu. Çevrede bir insan kümesi gördüm. Herkes için bir gösteriydi bu. Kara'nın belirmesi ile insan kümesi hızla dağılırken mahallenin girişini tutan oğlan diretti, "Kim için geldiğin önemli değil. Alamayız seni. Mahalle kuralı."
"Sizi ayağım altına alırsam görürsünüz aşüfteler!" diye bağırdı kadın, "Benim kardeşim bu mahallede yaşıyor, kardeşim!"
"Abla?" dedim heyecanla, "Sen ne arıyorsun burada ya? Yoksa eniştem bir şey mi yaptı sana?"
"Kız sussana geri zekalı, insanların içinde ne diyorsun?" dedi ablam mırıldanıp gülerken. Ona ilerlediğimde bana sıkıca sarıldı ve çekilip oğlanlara döndü, "Bana bakın piç kuruları bir daha önümü keserseniz sizi çok pis yaparım!"
Oğlanlar hızla Kara'ya baktı. Ondan bir komut bekler gibi. Kara elini onlara doğru birkaç kez savurdu. Gidin işaretini gören oğlanlar dibimizden uzaklaşmaya başladı. Kara hemen sonra ellerini ceplerine soktu. Ablam telaşla gülümsedi, "Bu erkek ırkından nefret ediyorum. Her yerde böyle üstün olduklarını sanıyorlar. Neyse aman çoluk çocuk, naber Melek'im!"
"Abla bana haber vermedin gelirken?" dedim merakla, "Bilseydim hazırlık yapardım. Çok özlemişim seni!"
"Anneme yanağımı öpmeye gelsin demişsin. Ben de sürpriz yapıp geldim. Bu beyefendiler kim? Merhaba?"
Etrafa baktı. Ecevit amca zar zor dibimize vardı ve bastonunu asfalta sabitleyip elini uzattı, "Merhabalar hanım kızım."
"Merhaba bey amca," dedi ablam hızla onun elini öperken.
Kara, ablama başıyla selam vermekle yetinirken Zeki hızla araya daldı, "Ablacım hayırdır ne iş o enişte menişte? Varsa bir vukuat gidelim çizelim o enişteyi! Kimse yamuk yapamaz lan kadınlara!"
"Kes len!" dedi Kaya sinirle Zeki'nin ensesine şaplak atarken, "Kızıştırma ortalığı." Ardından başıyla selam verdi ve elini uzattı, "Merhaba."
Ablam Kaya ile tokalaşırken Ecevit amca devam etti, "Hoş geldiniz mahallemize. Ecevit ben. Siz Melek kızımın ablası mısınız?"
"Evet!" dedim heyecanla ve ablama Kara'yı gösterdim, "Bak bu da Kara! Benim ev sahi..."
Kara bana kaşlarıyla hayır anlamında işaretler yaparken ben anlamsızca sustum. Kara bıkkınlıkla nefes verip gözlerini kapattı ve alnını ovarken yere doğru doğru başını indirdi.
"Merhabalar çok memnun oldum," dedi ablam gülümseyerek, "Ne güzel bir mahalle, herkes iç içe."
"Daha kızınızı sizden alacağız, asıl o zaman iç içe olacağız!" dedi Ecevit amca babacan bir sesle, "Tam da onu konuşuyorduk. Dört sene diyorlar izdivaç için. Bu konu sanırım gençleri gerdi. Direttim diye kızdılar bana. Biz de garip garip bekleyeceğiz, eli mahkum. Siz ne diyorsunuz?"
"Ne?" diye fısıldadı ablam. Sırasıyla herkese bakarken mırıldandı, "Ne izdivacı? Kim?" Zeki gülerek Kara'yı işaret ettiğinde ablam Kara'ya baktı, "Seninle mi?" Kara cevap vermezken ablam bana döndü, "Babam biliyor mu?"
Kara'ya baktım. Yardım dilenir gibi. Beni oradan alıp kaçırmasını istedim. Kara öylece yere bakarak bayık bayık sırıtıyordu. Bıkmıştı belki benden, belki de bu yalan külfetinden.
Sonra tiksinmiş kalplerin yalan sarmalında dolandım. Sarmaşık dikenleri kanattı bedenimi. Bordoya kaçan kanlar içinden çıkamadığım tüm emareleri gün yüzüne serdi. Başlattığım hileli aşkta istemeden kazanmaya doğru ilerledim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
185.69k Okunma |
11.2k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |