Birbirine muhtaç gibi bakan bakışları, sonlarını düşünen bakışlar değil, her şeyi yapmaya hazır cesur bakışlardı. "Meral, seni sevdiğimi bilirsin. O adamla... Bunun düşüncesi bile beni deliye çeviriyor. Meral, sen istemiyorsun, ne olacak? Varacak mısın ona?"
"Asla! Gerekirse kendi canıma kıyarım, yine de ona varmam. Ama ne yapacağımı da bilmiyorum. Okulum, hayalim, geleceğim mahvolmak üzere ama elimden de bir şey gelmiyor, sadece izlemekle kalıyorum."
"Meral, bu kasaba ne sana hayallerini verir ne de bana sevdiğimi. Gel, kaçalım buralardan. İstanbul'a gideriz. Orada yeni bir hayat kurarız, evleniriz, sen de hayallerini gerçekleştirirsin, okulunu okursun, ben de sevdiğime, yani sana kavuşurum."
"Ailem ne olacak? Annem, kardeşlerim... Bunlarsız nasıl yaşarım? Daha yaşım 15. Bu yaşta dediğini yapabilir miyim? Hem evlenmekten bahsediyorsun. Söylesene, çocuk ve okulu o gurbet elde nasıl bakacağız, ikisini nasıl bir arada başaracağız? Benden çok büyük bedeller vermemi istiyorsun, Cüneyt."
"Haklısın ama başka da bir çare yok. Ya buralardan kaçacağız ya da buraların bize dayattığı kaderi kabul edeceğiz." Bunu düşündü Meral. Sanırım tek kurtuluş yolu buydu. Duygularına ve tercihlerine pek önem vermeyen babasından hayır gelmezdi. Ona karar verdi, gidecekti, hayallerine kavuşacaktı.
"Tamam, kaçalım. Ama bana söz ver Cüneyt, ne olursa olsun beni yalnız bırakmayacaksın. Hayallerim için sen söz verdin, sözünü yerine getireceğine dair bana söz vermeni istiyorum."
"Söz, göz pınarlarından öldüğüm kadın, söz kalbimin cennetine söz, seni hiçbir zaman yalnız bırakmayacağım, söz."
"Tamam o zaman, kaçalım." Cüneyt mutluluktan resmen havaya uçacaktı.
"Meral, bana dünyaları verdin bu kararınla. Ben sana yeri ve zamanını haber vereceğim, sen hazırlığını yap, ben haber veririm sana." Meral oradan koşarak ayrılır, babasından önce eve varması gerekir. Tam evin önüne gelirken korktuğu başına gelmişti. Babası ondan önce eve gelmişti. Meral için korkutucu anların çanları çalmıştı. İçeriye girer, babası çekyata oturmuş. Öfkesi, siniri yüzünden belliydi.
"Sen neredesin bu vakte kadar? Ne işin var bu vakte kadar dışarıda? Sen beni artık takmıyor musun? Sen benden sonra eve girilmeyeceğini bilmiyor musun, Meral Hanım? Sen sözlü birisin, el âleme bizi rezil mi edeceksin?"
Kalkar, kızından savunma bile beklemeden düşer kızının üstüne, dayaktan mahveder acımasız baba. Onu sürükleyerek odasına kadar götürür. Kemerini çıkarır, hiç acımadan vurur kızına vicdansız baba. Kapısını kilitler, "Bu kız evlenmeye kadar artık bu evden çıkmayacak," der durur karısına, bir iki tokat da karısına atar acımasız adam.
Kapıyı çekip çıkmıştı dışarıya, içmeye gidiyordu. Meral odasında uzanmış ağlıyordu. Hem canı acıyordu hem de ruhu acı çekiyordu. Annesi de onunla birlikte kapısında ağlıyordu.
"Kızım, yavrum, Meral'im, iyi ol kızım. Bu Allah'ın belası başımıza bela oldu. Canın çok yanıyordur annem, kurban olduğum. Okutacaktım seni ama bu şerefsiz adam yüzünden seni okutamadım kızım, çok mahcubum sana, elimden bir şey gelmiyor annem."
"Annem, ben seni bilirim, bu acılarımız bir gün bitecek." Ağlarlar anne kız kapıların ardından, birbirlerine sarılmadan. Geç saatlerde sarhoş babası eve gelir, annesi korkarak kapıyı açar. İçeriye giren Vedat hemen yatağına atlar, kokuşmuş leş içinde uyur.
Karısı da ayakkabısını çıkarır, sonra içinden saydırarak yanına uzanır ve uyur. Babasının geldiğini duyan Meral kapıya kulağını verir. Babasının sarhoş bir şekilde eve girdiğini duyar, kendi odasından diğer odasına geçer, bu adam tam bir baş belası. Meral çok korkmuştu ve karnı çok açtı. Verdiği kaçma kararının ne kadar doğru olduğunu anlamıştı ama aklı annesinde ve kardeşlerinde kalacaktı. O kurtulurken onlar bu adamın elinde kalacaktı. Onlara üzülüyordu; bir yanı kurtuluş için can atarken diğer yanı annesini ve kardeşlerini bu cehennemde bırakacağı için kahroluyordu. Başını yastığa koyup acı içinde uyumaya çalışıyordu.
Umutların artık hiçbir işe yaramadığı bir sabaha uyanmak kadar acı bir şey yoktur bu dünyada. Meral uyandı, belki Cüneyt bir umut olurdu onun hayalleri için. Belki karşılığında kendini bedel olarak ödese de tek kurtuluş yolu bu olduğu için kabul etmişti. Babası kahvaltı ettikten sonra evden çıkmıştı. Meral'in dışarı çıkma yasağı vardı, peki Cüneyt ona bu şartlarda nasıl haber verecekti? Cüneyt'in işi çok zordu. Seven adam bir yolunu bulur elbet umuduyla Meral camdan dışarıyı gözetleyerek bekler. Cüneyt sabah kalkar kalkmaz hemen kahvaltısını yapar ve kaçmak için bir yol aramaya gider.
Çünkü çok zor bir iş başarması gerekiyordu. Bunu başarmak için çok sevmek yetmez, çok cesur olmak gerekirdi. Cüneyt'in askerden tır şoförü bir arkadaşı vardı, Ferdi. Ona yardım etse etse Ferdi ederdi. Telefon açmıştı Ferdi Cüneyt'e, "Ben sizin oralara geliyorum, seni de görmek istiyorum," demişti. Askerlik anılarından bahsedeceklerdi. Cüneyt onu karşılayacaktı, bugün onun için erkenden kalkıp onu beklemeye gitmişti kasabanın çarşısına. Cüneyt onu beklerken birden uzaktan Ferdi'nin tırının sesi geliyordu, yaklaştıktan sonra kornasına basmaya başlamıştı. Asker arkadaşları kavuşmuşlardı, uzun bir hasretle birbirlerine sarılmışlardı. Cüneyt'in her zaman takıldığı kahveye geçip oturmuşlardı.
"Hoş geldin, sefa getirdin devrem, özlemişim bizim o anıları, neler yaşamıştık öyle."
Ferdi, "Hoş bulduk devrem, evet ya, özlenilmeyecek gibi değildi. Epeyce olay yaşamıştık, öbür devrelerle aran nasıl, ulaşabildin mi onlara?" Birlikte uzun bir süre kahkahayla karışık sohbetler ve anılardan bahsetmişlerdi. Cüneyt'in bir sıkıntısı vardı, yüzünden belli oluyordu sıkıntıda olduğu. Ferdi bunu fark ediyordu, o yüzden sormaya karar verir.
"Devrem hayırdır, senin bir sıkıntın var, anlat bakayım devrene, bir çözüm bulalım devremin sıkıntısına."
"Aslında bir derdim var ama nasıl anlatacağımı bilemiyorum, acaba seni zor durumda bırakmaktan çekiniyorum."
"Olur mu devren olarak az zaman geçirmedik birlikte askerde, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Biz sonsuz devre olmak için karar vermiştik, her zaman yan yana olacağız ve sıkıntılarımızı anlatacaktık. Anlat şimdi derdini de ne yapacağımıza karar verelim."
"Devrem çok sevdiğim bir kız var. Babası başkasına sözlemiş, biz de kaçmak istiyoruz buralardan. Düşündüm ki sen İstanbul'a kaçmamızda belki yardım edersin."
"Kız istemediği birisine veriliyor, kızın da gönlü sende olmasına rağmen."
Cüneyt, "Pek öyle değil devrem, kız onu kaçırırsam beni sevecek, benimle evlenecek. Yaşı da daha 15 devrem, yaşta küçük, ne yapacağım, nasıl yapacağım bilemedim. O yüzden sana danıştım, belki bana yardım edersin diye."
"Anladım devrem, yaşı küçük olması kötüydü. Neyse devremin isteğini geri çevirecek değilim. Yarın akşam yükü bindireceğim arabaya, yola çıkmak için siz de o ara hazır olun, atlayalım tıra, kaçalım."
"Sağ ol devrem, senin bu iyiliğini unutmam," deyip devresine biraz kasabayı gezdirdi. Sonra Cüneyt'in evine gittiler. Cüneyt'in kimsesi yoktu, annesi ve babasını kanserden kaybetmişti. İki senedir annesi ve babası ölmüşlerdi. O da yalnız yaşıyordu, geçimini işportacılık yaparak sağlıyordu. Haber vermesi gerekiyordu Meral'e. Kasabada dolaşırken Meral'in kuzenini, yani Defne'yi görmüş. Hemen dar bir tenha köşede önüne çıkar.
"Ne oluyor, hayırdır, bana bir şey mi yapacaksın?"
"Yok, yanlış anlama, konu Meral. Biz Meral'le kaçmaya karar verdik de kendisine haber ulaştıramıyorum, durumundan dolayı dışarı çıkamıyor. Ona haber vereceğim de kaçmak için zamanı söyleyeceğim, sen onlara gitsen haber versen ona olur mu?"
"Olur hem de çok iyi olur, Meral o şerefsize varmaktan kurtulur."
"Meral'e söyle, yarın gece ailesi uyuduğu zaman kaçacağız, ona göre kendini hazır etsin. Dışarıda onu bekliyor olacağım."
"Tamam, ona söyleyeceğim," deyip hızlıca oradan kaybolup Meral'lerin evine gidiyordu. Mutluydu kuzeni için bu güzel haberi hemen ona vermek için hızlı adımlarla evlerine gidiyordu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
5.96k Okunma |
535 Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |