33. Bölüm

"ÖZEL BÖLÜM"

V.N
veskerazem

 

 

 

AHSEF ÖZEL BÖLÜM

Hayat, tamamlandığında daha güzel daha yaşanılası bir hale geliyordu. Doğru kişiyi bulduğunuzda tamamlanmışlık hissiyle dolup taşıyor, hayata farklı bir bakış açısıyla bakıyordunuz. Daha mutlu, daha huzurlu oluyordunuz.

Gökbaran’la karşılaşmamdan, birbirimizin hayatında olmaya başlamamızdan sonra bana tam anlamıyla böyle olmuştu. Gökbaran hayatımı anlamlandırmıştı, hayatıma değer katmıştı.

Şimdi karşımdaki adama, eşime bakarken her anımız için iyi ki diyordum. İyi ki Gökbaran hayatımdaydı, iyi ki birlikte bir hayatımız vardı.

Elimi karnımın üzerinde gezdirmeye başlayarak yavaşça okşadım ve büyük bir tebessümle Gökbaran’ı izlemeye devam ettim. Çiftliğin bahçesine çocuklarımız için salıncak kuruyordu ve bunu özenle yapıyordu. Tüm malzemelerini kendisi hazırlamış, hazırlıkları biter bitmez yapmaya koyulmuştu. Güneşin caydırıcı ısısına rağmen pes etmeyerek devam ediyor, bugün bitireceğine inanıyordu. Belimi hafifçe yasladığım sandalyeden ayırarak ayağa kalktım ve yanımdaki limonata bardağıyla mendili alıp ona doğru yürümeye başladım. Beni fark ettiğinde elindekileri yere bıraktı ve duygulu bakışlarıyla ona gelişimi seyretmeye başladı. Gözünü bir an bile kırpmaması gülümsememe sebep olurken hafifçe gözlerimi kıstım ve ona tatlı tatlı bakmaya çalıştım. Yanına ulaştığımda belimi sağ koluyla sarmaladı, bardağı eline tutuşturdum ve şapkasını çıkarıp elimdeki mendille terlerini silmeye çalıştım.

“Biraz dinlensen olmaz mı?” diye sorarak dudak büktüm ve şakağından öptüm. Onu en çok şakağından öpmeyi seviyordum. “Senin yanında dinleniyorum zaten ama yorulduğum söylenemez, bıraksan diğer çocuklarımız için beş tane daha yaparım.” Kafasını eğip yüz yüze gelmemizi sağladığında suratına öyle bir ifadeyle bakıyordum ki kahkaha attı. “İki tane çocuğumuz olacak zaten, daha fazlasını mı istiyorsun?” evliliğimizin altıncı yılıydı ve ben çocuklarımıza hamileydim. Bir kız bir erkek, ikizlerimiz olacaktı.

“Evet,” diyerek tokamı saçımdan çıkardı ve saçlarımı dağıttı. “Kalabalık olalım istiyorum.”

“Bende isterim kalabalık olmamızı hayatım ama önce bu iki miniği kucağımıza alalım.”

“Alacağız inşallah,” diyerek yanaklarımı öptü. Karnımı okşamaya başladığında sakallarını sevmeye başladım. İzinde olduğu için sakal bırakmıştı, göreve gittiğinde kesiyordu ve ben onu hep sakallı görmek istiyordum. Gökbaran’ın birkaç ay içinde rütbe değişikliği olacaktı, işleri yoğunlaşacağı için iznini hemen kullanmak istemişti. Aslında iyi de olmuştu çünkü ben son günlerime girmiştim ve her an doğurabilirdim. “Bugün nasıllar?” diye sorduğunda gülerek “İyiler,” dedim ve bardakla mendili kolumun altına sıkıştırdım. “Babaları biraz daha hızlı olup annelerinin yanına gelirse daha iyi olacaklar.”

“Babaları hemen hızlanıyor,” diyerek eğildi ve karnımı öptü. “Annelerinin azıcık daha beklemesi gerekecek.”

“Seni her zaman beklerim,” diyerek yanağını okşadım. “Her şartta ve her anda seni beklerim.”

“Biliyorum,” diyerek alnımdan öptüğünde gülümseyerek ondan uzaklaştım ve eve girdim. Gökbaran’a götürdüğüm limonatadan canım çektiği için kendime de hazırlamaya başladım ama içine biraz da nar suyu ekledim. Hamilelik döneminde canım hiç olmayacak şeyleri istiyordu ve hiçbirine şaşırmamam beni şaşırtıyordu.

Limonatamı küçük yudumlar halinde içmeye başladığımda bebeklerimin hareketlerini hissederek gülümsedim ve sandalyeye oturdum. Bugün evde sadece Gökbaran’la ben vardım ve biraz daha rahattım bu yüzden. Limonatam bittiğinde bardağı yıkamak için ayağa kalkmıştım ki belimden aşağı vuran sancıyla birlikte hareket edemedim. Sancının devamı daha şiddetli gelmeye başladığında “Ah!” diye bağırdım ve masaya sıkıca tutundum. “Salıncaklar hazır!” diye bağıran Gökbaran’ın ayak seslerini duyduğumda ona sesimi duyurmaya çalıştım. “Baran! Galiba doğuruyorum.”

“Ne!” diyerek mutfağa girdiğinde şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Sağa sola, etrafına bakınarak bir şey aradı ve “Hastanede değiliz,” diye mırıldandı. “Hastaneye gitmeliyiz!” diye bağırdıktan sonra koşarak mutfaktan çıktı ve gözden kayboldu. Sağ elimle masaya tutunurken sol elimle belimi okşadım, kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ağrım gözlerimi yaşarttığında Gökbaran eşyalarımızı kucaklamış bir vaziyette karşımda belirdi. “Şunları arabaya bırakayım seni hemen hastaneye götüreceğim.” Kafamı salladığımda tekrar gözden kayboldu ve beni sancılarımla baş başa bıraktı. “Sakin olun bebeklerim,” diyerek karnımı okşadım ve hafifçe diz çöktüm. Dudağımı ısırarak gözlerimi yumdum ve kısık sesli çığlımı serbest bıraktım. Gökbaran koşarak yanıma gelip belimi sarmaladığında adım atmaya çalıştım ama başarılı olamayacağımı fark ettiğinde kucağına alarak dikkatli adımlarla yürümeye başladı. “Vaktinde yetişeceğiz,” diye temennilerde bulunurken kolumu boynuna doladım. Evden çıktığımızda kapıyı kapatıp ona yardımcı oldum.

Arabanın arka koltuğuna uzanmamı sağladığında dudaklarını kısaca alnımla buluşturdu ve sürücü koltuğuna geçip arabayı park ettiği yerden çıkardı. Telefonunu açıp annesini aradı ve “Hande’nin doğumu başladı, hastaneye gidiyoruz,” diye bilgi verdi. “Hem hızlı hem dikkatli olmalıyım,” diyerek kendini uyardıktan sonra kafasını çevirip bana baktı. “Dikkatli ol hayatım, dayanabilirim.”

“Dayanabilir misin?” deyip önüne baktığında kasılarak bacaklarımı oynattım. “Sanırım yani,” diye mırıldanıp hafifçe güldüm. Telaşımızı azaltmak niyetindeydim ama hali hazırdaki durumumuzla pek mümkün görünmüyordu. Gözlerimi önümdeki cama yönelttiğimde hastaneye yaklaştığımızı fark ederek rahatladım. Çiftliğe yakın olduğu için bu hastanede doğum yapmama karar vermiştik ve doğru bir karar verdiğimizi fark etmiştik. Doktorumun yanıma gelebileceğinden emin değildim ama bugün doktorumla karşılaşacağımı umut ediyordum.

Arabayı park ettikten sonra inip hastanenin girişine koştu ve tekerlekli sandalyeyi kapıp yanıma geldi. Belimden sıkıca tutarak oturmamı sağladıktan sonra hastaneye girdik ve doktorumuzun yanına çıktık. Kontrolleri yapıp doğumumun her an başlayabileceğini söyledi ve bizi odaya aldı. Gökbaran’ın annesi geldiğinde soluğu başucumda aldı ve saçlarımı okşadı. “Sakin ol yavrum,” diye mırıldandı ve dua okumaya başladı. Gökbaran eşyalarımızı yerleştirdiğinde yanıma gelerek elimi tuttu ve dudaklarına götürdü. “Çocuklarımızla birlikte sağ salim çıkacaksın o kapıdan, inanıyorum.” Gülümsedim ama ani sancıyla birlikte gülüşüm soldu. İnleyerek belimi büktüğümde annem “Doğumu başladı!” diye seslendi ve hemen hemşireleri çağırdılar. Doğumhaneye yalnız girmek istediğim için herkes dışarıda kaldı. Gökbaran’ın gözyaşları içinde bana baktığını gördüğümde kapılar kapanmıştı.

Doktorumun söylediklerini yerine getirerek doğum macerama devam ederken ne kadar süredir burada olduğumu bilmiyordum. Büyük bir güçle ıkındığımda ve doktorumun sevinç çığlığını duyduğumda gözlerimi kapadım. “Erkek, doğum saati; on sekiz yirmi sekiz.” Aynı hamleyi bir kez daha yapmamı istediğinde daha güçlü olduğumu hissederek ıkındım ve doktorumun aynı tonlamayla sevinmesini dinledim. “Kız, doğum saati; on sekiz otuz.” Bebeklerimin ağlama sesleri birbirine karıştığında doktorum tekrar konuşmaya başladı. “Doğum tarihleri iki temmuz, iki bin yirmi dokuz.” Bebeklerimi bana getirdiklerinde gözyaşlarımı tutamadım. Kollarımla onları sarmaladığımda ağlamaları sekteye uğradı. “Hazırlayalım bebeklerini annesi,” diyerek benden uzaklaştırdıklarında son müdahalelerimi yaptılar ve üzerimi değiştirdiler. Kızımla oğlumu kucağıma verdiklerinde onları sırayla kokladım. Ameliyathaneden çıkmak üzereyken tüm ağrılarımı unuttum ve bebeklerime sıkıca sarıldım.

Kapı iki yana açıldığında Gökbaran’ın ayağa fırladığını gördüm. Bana, bize, doğru koşup yanımızda durduğunda ellerini açık olan ağzına kapadı ve “Doğdular,” diye fısıldadı. “Evet,” diyerek kafamı aşağı yukarı salladığımda göz kapakları titredi ve ardından kapandı. Derin nefesler alarak gözlerini açtığında “Gerçekler,” diye fısıldadı. “Bu güzellikler, gerçekler.” Odamıza girdiğimizde annem kapıda kaldı ve Gökbaran bebeklerimizin yanına gitti. Ellerini tutarak parmaklarını okşadıktan sonra yanıma gelip alnımdan öptü. “İyi misin?”

“İyiyim,” dediğimde nazikçe sarıldı ve “Sen çok güçlü bir annesin,” dedi. “Çok güçlü bir kadınsın. Seni seviyorum.” Yanağımı okşayarak gülümsedi ve bebeklerimizin yanına döndü. Önce kızımızı kucağına aldığında boyun girintisine sokularak kokusunu içine çekti. “Meleğim, kızım.” Dudağını yanağına sürtüp gözlerini kapattı. Rahatsız etmemek için yerine koyduktan sonra oğlumuzu kucağına aldı ve onu da kokladı. “Aslanım, oğlum.” Yanağımı okşadıktan sonra parmaklarını saçlarına sürttü. Oğlumuz ağlamaya başladığında kardeşi de ağlamaya başladı ve içeriye doktorum girdi. Nasıl emzireceğimi gösterdikten sonra bir sorunum olmadığını görerek odadan çıktı ve hemen arkasından annem içeri girdi. Oğlumu emzirirken Gökbaran kızımla oynadı ve oğlum uyuduğunda babaannesi onu beşiğine yatırdı. Kızımı da emzirdikten sonra oda sessizliğe bürünürken annem bebeklerin fotoğrafını çekti ve Hasan babamla konuşacağını söyleyerek odadan çıktı.

Gökbaran yanıma oturup beni kollarının altına aldığında enerjimin yükseldiğini hissettim. Bebeklerimize bakarken “Çok güzeller,” diye mırıldandım ve dudaklarını saçlarımda hissettim. Gözlerimi kapatıp başımı omzuna yasladığımda sırtımı sıvazlamaya başladı. “Seni çok seviyorum,” diyerek saçlarımı okşadı. “Ailemiz seviyorum.”

“Seni seviyorum,” dediğimde telefonumun titreşimi odaya yayıldı. Gökbaran telefonumu bana uzattığında anne ve babamla göz göze geldim. Annem “Hande!” diye bağırdıktan sonra ağzıma parmağımı bastırdığımı görerek sessizliğe büründü. “Doğdular mı?” kafamı sallayarak telefonu çevirdim ve bebeklerimi gösterdim. “Çok tatlılar,” diye fısıldayan ailem gülümsememi sağladığında Gökbaran telefonumu elimden alarak bebeklerimizi daha yakından gösterdi. “Yeni uyudular,” diyerek bilgi vermeye başladı. “Yarım saat önce doğdular.” Tekrar yanıma gelip telefonu ikimizin görüneceği bir şekilde tuttu. “Gelecek misiniz yanıma?” diye sorduğumda babam hemen kafasını salladı. “İzin için başvuru yaptım, çıksın hemen geleceğiz.”

“Bekliyorum sizi,” deyip öpücük attım ve “Dinlen biraz,” diyen annemi gözlerimi kapatıp açarak onayladım. “Görüşürüz.” Telefonu kapattığımızda Gökbaran uzanmama yardımcı olduktan sonra üzerimi örttü, “Ben buradayım, rahatça dinlen,” dedi. Elini tutarak gözlerimi kapadım ve hemen uyuya kaldım. Gözlerimi ağlama sesleriyle birlikte açtığımda ikizlerimin durmak bilmediğini fark ettim. Doğrularak oğlumu kucağıma alıp karnını doyurdum ve yüzünü okşadım. Kızıma da aynısını yaptıktan sonra hemen uykuya dalmalarını seyrettim.

Hastaneden çıkıp eve gitmek üzere arabaya bindiğimizde ailemle başbaşaydık. Gökbaran arabayı çok yavaş ve dikkatli sürüyor bense gözlerimi bebeklerimden ayırmıyordum. Onlara içim giderek bakıyordum. Yüzlerini elimdeki mendille temizledikten sonra üzerlerine eğilerek onlara temas etmeden sarıldım. “Güzel bir aile olmadık mı Gökbaran?” diye sorduğumda kısa bir an bana baktı ve kafasını sallayarak “Çok güzel bir aile olduk,” dedi. “Senin sayende mükemmel bir aile olduk.” Kafamı öne uzatıp yanağından öptüğümde gülümseyerek elimi tuttu. Yolun geri kalanında elimi bir an olsun elinden ayırmadı.

Çiftliğin içine girip arabayı park ettiğimizde Ada üzerimize doğru koştu ve “Kuzenlerim nerede?” diye sordu. Gökbaran pusetleri alıp yanına gittiğinde Feride inmeme ve yürümeme yardımcı oldu. Birlikte içeri girdiğimizde Hasan babam pusetleri onun elinden aldı ve koltuğun üzerine koydu. Herkesle sarıldıktan sonra koltuğa oturdum ve Arda’nın uzattığı battaniyeyi üzerime örttüm. Battaniyeyi artık taşımadığını fark ettiğinde koşarak bebeklerin yanına gitti. “Benimde mi kuzenlerim onlar?” diye sorduğunda Gökbaran ensesinden tutup kendine çekti. “Evet, sen onların abisisin.”

“Abisi miyim yoksa kuzeni mi, karar verin!” dediğinde hepimiz güldük. Ada, “Kuzenisin ama onlardan büyük olduğun için sana abi diyecekler,” diye açıkladığında Arda rahatladı ve Gökbaran’a sarıldı. “Sevebilir miyim amca?” diye sordu. “Sevebilirsin,” dediğinde hızla ondan uzaklaştı ve oğlumun elini tuttu. “En çok bununla oynayacağım çünkü erkekler birbiriyle oynar.”

“Evet,” diyerek oğlunu onayladı Feride. Göktuğ da yaklaşıp çocuklarımı sevmeye başladığında annemin yokluğunu fark ettim. “Annem nerede?” diye sorduğumda Feride “Bilmiyorum,” diye cevap verdi. Kapı tıklatıldığında Hasan babam açmaya gitti ve “Hoş geldiniz dünürüm,” diye seslendi. Annemlerin geldiğini anlayarak doğrulmak istedim ama belimdeki ağrı buna engel oldu. “Hoş bulduk,” diyen babamın sesini duymamla daha fazla mutlu olarak gözlerimi rahatlıkla yumdum. Kapının önünde beliren anne ve babama bakarak kocaman gülümsedim ve bana sarılmalarını istediğimi belli ederek kollarımı açtım. Annem koşar adımlarla bana yaklaşıp isteğimi gerçekleştirdiğinde gözlerimi yumarak ona sarıldım. “Annem,” dediğimde saçlarımı okşadı. “Kızım,” diyerek sırtımı sıvazladı. Babam yanımıza geldiğinde elini tutup sıktım ve annemin bebeklerimin yanına gidişini izledim. “Benim torunlarım mı?” diye mırıldandığında Ada “Evet,” cevabını verdi. Annem Ada’nın saçını okşadıktan sonra kızımı kucağına aldı ve hafifçe salladı. Koltuğa oturduğunda Gökbaran oğlumuzu da kucağına verdi ve annem ikisini bir tutmaya başladı. “Benim bebeğimin bebekleri mi oldu şimdi?” diye mırıldanarak gözlerini doldurduğunda babam onun yanına giderek diz çöktü ve ellerini bebeklerimin başının arkasına koydu, saçlarını parmaklarının uçlarıyla okşadı.

“Çok şükür sağ salim doğdular,” dedi. “İsimlerini koydunuz mu?”

“Gökbaran kimlik başvurularını yaptı ama isimlerini henüz koymadık, sizi bekledik.” Cevap verişimle birlikte ayağa kalkıp Hasan babama baktı ve onun “Şimdi koyalım istersiniz,” demesiyle birlikte kararı bize bıraktı. “Olur,” dediğimizde Hasan babam kızımın, babam da oğlumun ismini kulaklarına ezanlarıyla birlikte okudu. Meyra ve Kayra’mız isimleriyle tanışmış oldu.

 

 

 

☀☀

Gökbaran’la tamamlanan hayatım, bebeklerimizle şenlenmişti.

Onlar doğduğunda hayatımızdaki minik bir parçanın eksik olduğunu fark etmiştik. O minik parça onlar doğduğunda kalbimizin tamamlanmasına vesile olmuştu. Evlatlarımız hayatlarımız gibi kalbimizi de tamamlamıştı.

Gökbaran’ın rütbe değişikliğiyle birlikte Balıkesir’e taşınmıştık. O artık Astsubay Başçavuş Gökbaran Benazir’di ve bugün doğum günüydü. Otuz altı yaşına girecekti. Bebeklerimizle birlikte kutlayacağımız ilk doğum günüydü ve bu ilk, daha çok heyecanlanmamı sağlıyordu.

Bebeklerimiz de bugün yetmiş sekiz günlük olmuşlardı.

İkizleri pusetlerinde yatırdıktan sonra hazırlıkları son kez kontrol etmek için salona ilerledim ve etrafa baktım. Mumları yakıp ışığı kapattıktan sonra yatak odamıza geçip üzerime bordo bir elbise giyindim. Makyajımı tazeleyip parfümümü sıktıktan sonra bebeklerimin yanına geldim, karınlarını doyurduktan sonra camın önüne gittim ve kontrol ettim; arabasını ya da kendisini göremeyince telefonumla aradım. Çalar çalmaz açtığında gülümsedim ve “Neredesin hayatım?” diye sordum. “Apartmana girmek üzereyim,” dediğinde heyecanlanarak “Tamamdır,” deyip kapattım ve ışıkları söndürdüm.

Kapının arkasından tıkırtılar gelmeye başladığında anahtarı çevirdiğini fark ettim ve kucağımdaki bebeklerimle birlikte salondaki abajurun altında durdum. Kapı açıldığında Gökbaran’ın adımı sayıkladığını işittim ve yerimde duramayarak parmaklarımın üzerinde yükseldim. Çok heyecanlıydım. Mumları takip ederek bize ulaştığında yüzü aydınlandı ve gülümsemesi büyüdü. “İyi ki doğdun sevgilim,” diyerek ona yaklaştığımda bebeklerimiz kafalarını sabit tutmaya çalışarak onu izlemeye başladılar.

“Hande,” diye fısıldadıktan sonra aniden dudaklarımdan öptü ve şaşkınlığımı üzerimden atamadan kızımızı kucağına aldı. “Sen babanın doğum gününü mü kutluyorsun,” diyerek uzunca boynunda nefeslendi ve ardından yanağından öptü. Meyra’yı koltuğun üzerine yatırdıktan sonra Kayra’yı aldı ve elini tutup her parmağını tek tek öptü. “Sizlerle kutladığım ilk doğum günüm bugün.” Alnını okşadıktan sonra onu da kardeşinin yanına yatırdı ve onları izleyen bana doğru adımladı. “Teşekkür ederim,” diyerek sağ koluyla belimi kavrayıp bedenimi kendine çekti. “İyi ki varsınız,” diyerek saçlarımı kenara çekti ve boynumdan öptü. “İyi ki varsın,” dediğimde yüzlerimizi eşitledi ve dudaklarımdan öpmeye başladı. Öpücüğümüzü kesen ise Meyra’nın çığlık atması oldu. Hissediyormuş gibi babasıyla olan her yakınlaşmamızda çığlık atıyordu ve konuşmadan önce kandırmayı öğrenmişti.

“Tamam kızım anneni bıraktım,” dediğinde elimi omzuna koydum. “Seni kıskanıyor,” dedim. “Babacı bir kız.” Gülerek kafasını salladı çünkü bu hoşuna gidiyordu. “Oğlumuz da anneci,” diyerek üzerlerine eğildiğinde ışığı yaktım ve yanlarına döndüm. Hazırladığım masaya bakarak “Çok maharetlisin,” dedi ve uykuya dalan Kayra’yı kucağına aldı. Bende Meyra’yı aldığımda peş peşe bebek odasına girip onları beşiklerine yatırdık ve üzerlerini örttükten sonra el ele tutuşarak salona döndük. Karşılıklı sandalyelere oturduktan sonra tabaklarımızı doldurmaya başladık. “Hepsi çok güzel görünüyor, eline sağlık.”

“Afiyet olsun,” dedim ve suyumdan küçük bir yudum aldım. Gökbaran’ı seyrederek yemeğimi yediğimde, yediklerimden daha da zevk alıyordum. “Günün nasıl geçti,” diye sorarak saçımı topladım. “Yorucuydu,” diyerek nefeslendi. Yorulduğu belli oluyordu. “Evrak işleri vardı, onlarla uğraştım. Yeni erler geldiği için ayarlamalar yaptım. Kendime ayırabildiğim tek vakit öğle yemeği saati oldu.”

“Diğer günlerde mi böyle olacak?” diye sorduğumda gülümseyerek elimi tuttu ve kafasını iki yana salladı. “Hayır, tüm düzenlemeler hallolana kadar biraz yorulacağım ama sonra az da olsa rahatlayacağım.” İçimi rahatlattığında genişçe gülümsedim. Onun yorulmasına dayanamıyordum. Yemeklerimiz bittiğinde Gökbaran kendisinin toplayacağını söyledi ve ben pastayı hazırlayana kadar işleri bitirdi. Küçük pastamızı ikiye bölüp servis ettikten sonra koltukta oturan sevgilimin yanına gittim ve aniden kucağına çekildim. Dizleri üzerinde oturup pastamdan atıştırırken “Otuz altı oldum,” diye mırıldandı. “Yaşlandım.”

Yanağını okşayarak gülümsedim. “Hâlâ okuldaki o asker gibisin, hiç değişmedin. Çok yakışıklı ve gençsin.” Saçlarını okşayarak sevdikten sonra yüzünde parmaklarımı gezdirdim. “Öyle mi diyorsun,” diyerek çapkınca baktı ve saçlarımı açtı. Boynuma eğildiğinde tabakları masaya zar zor bıraktık ve günün kalanını nasıl geçireceğimizi anlamış olduk.

Gökbaran duşa girdiğinde ağlayan bebeklerimle ilgilenmek için odalarına geldim. Bağırarak ağlayan Kayra’yı hemen kucağıma alıp kardeşini uyandırmaması için çabaladım ama kızım hiç de uyanmaya niyetli görünmüyordu. Biraz emzirdikten sonra altını değiştirip gazını aldım ve tekrar emzirmeye başladım. Kayra’yla ilgilenirken Meyra’yı izlemeye başladım ve onun uyanacağını anladığımda oğlumu hızla uyuttum. Kayra’yı uyandırmaması için aynı çabayı Meyra’da da gösterirken uykusuzluğumu göz ardı ettim. Odanın kapısı sessizce açıldıktan sonra Gökbaran içeri girdi. Üzerinde hiçbir şey yoktu sadece eşofmanını giymişti. Bebeklerimiz olduğu için evin ısısı yüksekti.

Yanıma oturup ben Meyra’yı emzirirken sırtımı çıplak göğsüne yasladı. Kolunu etrafıma sarıp kızımı benimle birlikte tuttu ve o da uyuduğunda benden alıp beşiğine yatırdı. “Şimdi de annemiz uyusun,” diyerek beni kucağına aldığında sol elimle omzuna sağ elimle boynuna tutundum. Yatağımıza beni bıraktıktan sonra yanıma uzandı ve beni kollarının arasına çekti. Islak saç uçlarım bedenine dağılırken bundan rahatsız olmadı ve defalarca dudaklarını saçlarıma bastırdı. “Seni çok seviyorum,” dedi.

“Seni çok seviyorum,” diye tekrar ederek kalbinin üzerinden öptüm, elimi beline yerleştirdim. Onun kollarının arasında güveni iliklerime kadar hissederek uykuya daldım.

 

 

 

☀☀

Zaman çok hızlı geçiyordu. Doğdukları gün, dün gibi aklımdayken üçüncü yaş günlerini kutluyorduk. Tüm ailemiz, çocukların arkadaşları bugün yanımızda olacaktı ve benim başka bir sürprizim vardı.

Meyra’nın kelebek kanatlarını takarken saçlarını öpmeye başlamıştım. Minik kızım o kadar tatlıydı ki her saniye ona temas etmemi sağlıyordu. Her öpüşümde tatmin olmuş bir ses çıkarıyordum ve bu onun çok hoşuna gidiyordu. Kanatları taktığımda aynada kendisine bakan kızımı yalnız bırakıp Kayra’nın odasına gittim ve gömleğini iliklemeye çalışan oğluma bakıp gülümsedim. Eğilerek onun boyuna gelmeye çalıştım ve düğmelerini ilikledim. Kayra gösterdiğimiz hiçbir kostümü beğenmemişti ve krem takımda karar kılmıştı. Lacivert ayakkabılarını da giydirdikten sonra bana sarıldı ve yanağımdan öptü. Duygusallaşarak ona sıkıca sarıldım ve o kucağımdayken kızımın yanına geçtim. Koltuğa oturup misafirlerimizi beklerken Gökbaran’ın gelip gelemeyeceğini merak ediyordum. İzin alabilirse geleceğini söylemişti ve henüz haber vermemişti.

Zil çaldığında koşarak kapıya giden çocukların ardından gidip kapıyı açtım ve misafirlerimizi içeri kabul ettim. Hepsi sözleşmiş gibi aynı saatte geldiğinde Gökbaran’ın yokluğuna bir teselli olmuştu.

Çocuklar birbirleriyle oyun oynamaya başladıklarında bende misafirlerle sohbet etmeye başladım. Annemlerin arasına oturup çocukları seyrettim ve pastayı kesmek için Gökbaran’ın gelmesini bekleyeceğimi söyledim. Telefonuma bildirim geldiğinde umutla elime aldım ve Gökbaran’ın olumlu mesajını gördüğümde rahatlayarak derin bir nefes aldım. Gülümseyerek ikizlerimin yanına gidip durumu anlayabilecekleri şekilde anlattım ve hep birlikte Gökbaran’ı beklemeye başladık.

On beş dakikanın ardından zilin çalması hepimizi rahatlatmıştı. Gökbaran’ı içeri aldım, şarkımızı söyledikten sonra pastamızı kestik ve tüm misafirler gidene kadar tebessümü yüzümüzden eksik etmedik. Etrafı toplayıp dinlenmek için oturduğumuzda bebeklerimizi izlemeye başladık. Meyra, Kayra’nın arabalarına bebeklerini yerleştiriyor; Kayra da onları sürüyordu. İkisi çok güzel anlaşıyordu. “Saatlerce kendilerini seyrettirirler,” diye mırıldanan Gökbaran’ın omzuna yaslanıp seyretmeye devam ettim. Meyra net çıkaramadığı harflerle Kayra’ya bebeklerini gösterip “Hangisi?” diye sorduğunda Gökbaran ayağa kalkıp onu kucağına aldı ve yüzünün her yerini onu gıdıklayarak öpmeye başladı. Meyra’yla birlikte Kayra’da kahkaha atmaya başladığında telefonumu alıp onları videoya çekmeye başladım. Gökbaran Meyra’yı nazikçe bırakıp Kayra’ya aynılarını yaptı ve Meyra’nın tepkisi kardeşininkinden farklı olmadı.

İkizler birbirlerine pasta yedirmeye başladıklarında onları sessizce izlemeye devam ediyorduk ama sessizliğimizi Gökbaran bozdu. “Bir çocuğumuz daha olsa güzel olmaz mıydı?” diye sordu. Kafamı çevirip ona baktığımda “Bir tane daha yapalım mı?” diyerek burnunu burnuma sürttü ve çeneme bir öpücük kondurdu. Tam zamanı olduğunu düşünüp ayağa kalktım ve “Geliyorum,” diyerek beklemesini sağladım. Odamıza gidip dolabımdan hazırladığım kutuyu aldım ve yanlarına döndüm. Kutuyu Gökbaran’a uzattığımda merakla eline aldı, onun merakı çocuklarında meraklanmasını sağladı. Kutuyu açıp içindekileri gördüğünde yutkundu, âdemelması titrediğinde gözleri şaşkınlıkla büyüdü ve bana baktı. “Yapmışız zaten,” dediğimde ellerim titremeye başladı.

“Gerçekten mi?” diye sorduğunda başımı salladım. “Tekrar baba oluyorsun,” dediğimde “Allah!” diye bağırarak ayağa kalktı ve beni kucaklayıp döndürdü. “Tekrar baba oluyorum,” dedi. “Üçüncü geliyor!” Gülücüklerimin arasından “Çocuklar,” diye mırıldanabildim ve bu onu sakinleştirdi. Koltuğa oturup çocukları dizlerine oturttuktan sonra “Nasıl öğrendin?” diye sordu.

“Şüpheleniyordum zaten. İki tane test yaptım, ikisi de pozitifti. Bulduğum ilk boşlukta doktora gidip kesinleştirdim ve iki haftalık hamile olduğumu öğrendim.” Dişlerini göstererek güldüğünde çekiciliğinden hiçbir şey kaybetmediğini bir kez daha fark ederek yanağından öptüm. Merakla bize bakan çocuklarımıza baktı ve “Anneniz hamile,” dedi. Hiçbir şey anlamadılar. “Bir kardeşiniz olacak.” Yine bir şey anlamadılar ve bu konuyu bebeğimiz doğduktan sonra konuşmamızın daha sağlıklı olacağına karar vermemizi sağladılar.

Çocukları uyutup evin işlerini hallettiğimizde yatağımızda birbirimize sokulduk. “İnşallah sana benzeyen bir kızımız daha olur,” deyip şakağımdan öptüğünde “Sağlıklı olsun,” diyerek kısık sesle güldüm. “Bebeğimle aramda otuz dokuz yaş olacak,” diyerek hayıflandı ve “Seni gördüğüm ilk an seninle evlenip çocuk yapmalıydım,” dedi.

“Çok acelecisin.”

“Konu senken bir salise bile kaybetmeye tahammülüm yok,” deyip beni tamamen üzerine çekti. Yaptığı antrenmanlarla vücudu daha sıkılaşmış ve sertleşmişti ama benim için bundan daha rahatı yoktu.

 

☀☀

Gökbaran arabayı yavaşça evimize sürdü ve park ettiğinde inmeme yardımcı oldu. Puseti ve valizimizi aldığında koluna tutundum ve yürümeye başladık. Asansöre geçip iki kat yukarı çıktık. Ben kapıyı açarken Gökbaran ağlayan kızımızı susturmaya çalıştı. Hemen içeri girip onu kucağıma aldım ve koltuğa oturup göğsümü açtım, karnını doyurmaya başladım. Eşyalarımızı yerleştirip makineyi çalıştırdığını belirttikten sonra yanımıza gelen Gökbaran, hemen yanıma oturdu ve sırtımı okşamaya başladı. Bir nevi masaj yapıyordu. Vera uyuduğunda onu pusetine yatırdım ve Gökbaran’ın benim için hazırladığı koltuğa uzandım. Göktuğ’u arayıp çocukları getirmesini istediğinde olumlu bir cevap almış olmalı ki gülümseyerek telefonu kapattı ve diz çöküp Vera’yı seyretmeye başladı. “Tıpkı annene benziyorsun,” dedi. Yüzüne dokunmamak için kendini zorladı ve pes ederek yanaklarında parmaklarını gezdirdi. “Annen resmen kendini doğurmuş.” Gülerek elimi uzattığımda tutup dudaklarını bastırdı. “Bu duyguları senin sayende tadıyorum, sen olmasaydın böyle güzelliklerin eksikliğiyle yaşamıma devam edecektim.”

“Sensiz bir anlamı yok bunların, Gökbaran. Birbirimizi bulmasaydık yarım kalarak devam edecektik. Tamamlandık ve çoğaldık.” Alınlarımızı birbirine yaslayıp dinlenmeye başladığımızda kapı hafifçe tıklatıldı. Çocuklarımız gelmişti. Gökbaran ellerini tutarak onları yanımıza getirdiğinde önce birbirlerine sonra Vera’ya baktılar. “O sizin kardeşiniz,” dediğimde “Kardeş mi?” diye sordular.

“Evet, adı da Vera.” Seslice derin nefes çektikten sonra kardeşlerinin adını söylediler. Bu onların ağzından duyduğumuz en güzel kelime olurken Gökbaran’la el ele tutuşup ailemizin süslerini seyrettik. Her zaman hayranlıkla izleyeceğimiz bu üç küçük melek, hayatımızın süsleriyle. Meyra, Kayra ve Vera’yla yeni güzelliklere yelken açarken birbirimize sıkıca tutunup bu güzel anıların tadını çıkaracaktık. Hayatımızın son demlerine kadar üç melekle yaşayacaktık.

♡♡♡

Bölüm : 05.02.2025 20:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...