21.Bölüm: “Deprem”
Annem ve babam, annemin gözyaşları eşliğinde arabalarına bindiler. Vedalaşırken duygusallaşan annem hem beni hem de kendini ağlatmıştı. Onlardan ayrıldığım için üzülüyordum ama bu üzgünlüğümü abartmamaya çalışıyordum. Eve çıkarken Gökbaran’a mesaj attım. Anında cevap verdiğinde bir nebze şaşırdım. Odama geçip üzerimi değiştirdim ve makyaj yaptım. Gökbaran yaklaştığını söylediği bir ses kaydı attığında kaydı yıldızlayıp anahtarı alarak evden çıktım. Buruk adımlarla merdivenleri indim çünkü döndüğümde ailemi evde bulamayacaktım.
Gökbaran, apartmanın kapısının önünde bekliyordu. Önce birbirimize baktık ardından kapıyı açtı. Yanına gittiğimde kimseye aldırış etmeden boynuna sarıldım. “İyi misin?” diye sordu.
“İyiyim ama daha iyi olacağım,” diyerek boynundan ayrıldım. “Yanında uzun süre kalırsam, iyi olacağım.”
“Hande, böyle söylediğinde göreve seninle gidesim geliyor.”
“Beni nasıl götüreceksin yanında?” oyunbaz tavrım karşısında güldü ve saçlarımı omzumdan geriye attı. Ardından “Buramda,” deyip kalbine parmağını bastırdı. “Kalbimde olduğun için bunun için düşünmeme gerek kalmıyor, çünkü sen hep benimle geliyorsun.”
“Ağlayacağım şimdi,” diye fısıldayıp kafamı yukarı kaldırdım ve gözyaşlarımın akmasını engellemeye çalıştım. “Ağlama, benim güzelim. Ağla diye söylemedim.”
“Bana daha önce hiç yaşamadığım duyguları yaşatıyorsun. Beni o kadar mutlu ediyorsun ki, mutluluktan ağlamak istiyorum.”
“Benim seni tam şu an öpemediğim gibi sende tam şu an ağlamayacaksın, mutluluktan olsa bile.”
Beni eğlendirmeye çalıştığını biliyordum. Sakalını kaşıyıp “Aklın hep orada,” dedikten sonra elini tuttum. “Gidelim hadi.”
“Ada çok sevindi geleceğimizi söylediğimde. Arda’yı kendisinin hazırlayacağını söyledi.” Arabaya bindiğimizde “Arda’da büyümüştür,” deyip iç çektim. “Büyüdü.” Telefonundan birkaç fotoğraf gösterdi.
Saçlarının asi tutamlarına ve kara gözlerine baktım. Fotoğrafıyla bile olsa onun ısırma isteğiyle dolmuştum. “Bence sana benziyor.”
“Bende öyle diyorum ama Göktuğ kabul etmiyor. “
“İleride edecektir.” Yüzüne bakıp onu kucağında bir bebekle hayal ettim. Babası olduğu bir bebekle, küçük bir kız çocuğuyla belki de… “Sen, baba olmayı düşündün mü hiç?”
“Düşündüm.” Sessiz kaldığını bu konuyu yanlış bir zamanda açtığımı düşündüm. “Ben, eski ilişkimde evlilik yolunda ilerlemek istiyordum. Bir bebeğimiz olsun istemiştim. Ayrıldığımızda hiçbir zaman evlenemeyeceğimi düşündüm. Kimsenin mesleğimle beni kabul etmek istemeyeceğini, hayal ettiğim gibi bir hayat yaşayamayacağımı… En zor görevlere adımı yazdırdım, başvuru yaptım.”
“Neden?” diye sorup konuşmasını böldüm.
“Çünkü gidersem şehit olurum sandım. Yaşadığım bu üzüntü biter sandım ve amacımı layığıyla yerine getireceğimi sandım.”
Söylediği beni sinirlendi. “O an yanında olsaydım-“ diye çıkışacağım sırada elin hafifçe havaya kaldırıp dudağıma bastırdı. “Yanımda sen olsaydın, ben bunların hiçbirini düşünmezdim.”
“Beni yaralıyorsun,” bıkkınca bir nefes verdim. “Beni bazı zamanlar çok ağır yaralıyorsun, Gökbaran.”
“Hande, çok mu üzüldün?”
“Üzüldüm evet ama öyle düşündüğün için. Keşke en başında birbirimizle tanışsaymışız...”
“Keşke,” deyip sustuktan sonra devam etti. “Seni sevdiğimi kabullendiğimde Arda kucağımdaydı ve ona seni anlatıyordum. Evde yalnızdık. Bir an onun benim bebeğim olduğunu düşündüm. Senin ve benim, ikimizin bebeği. O an onun gerçek olmasını o kadar istedim ki. Düşündükçe o kadar heyecanlandım ki… Bir an önce gerçek olmasını istedim.”
Söylediklerini düşünürken “Sen ister misin?” diye sorarak dikkatimi dağıttı.
“İsterim.” Birkaç saniye durdum ve cümleyi kafamda kurdum. “Gökbaran, eğer ileride evlenirsek, ikimizin de doğu görevi bitmeden bebek sahibi olmak istemiyorum. Evet, her yerde risk var ama doğuda daha fazla var.”
“Anlıyorum seni. Bende bu yönde düşünüyorum.” Aniden aydınlanma yaşamış gibi bağırdı. “Bu evlenebiliriz demek mi oluyor!”
“Hayır, zamanı gelince demek oluyor.”
“Yani o zamanda ben olmayabilirim.”
“Her şey olabilir,” deyip konuyu kapattım. Yoktan yere umutlanmasını istemiyordum. Hayatta her şey olabilirdi. Söz verip tutamamak beni korkutuyordu.
Arabayı park etti ve paketleri aldı. Sessizce yanına gidip onu takip ettim. Uzanıp elimi tuttu. “Hayatta ne olacağını bilemeyiz, sevgilim.”
“Evet,” dedikten sonra tebessümle yüzüme baktı.
“Kırgın olalım istemiyorum.” Uzanıp şakağımdan öptü. “Kırgın değilim, sende olma. Sadece eski günleri düşünüp kendime kızıyorum.”
“Kendine de kızma!” Sinirlenişimle yatıştırmak için elimin üzerini okşadı. “Sevgilim ne derse o!”
“Sen mutlu olduğunda neşem yerine geliyor.” Konuştuğumda merdivenleri çıkmaya başlamıştık.
“Senin yanında mutlu oluyorum.” Gülümsedim. Kapının önünde durup iki kere vurdu. Kapıyı Ada açtı ve bağırdı. “Amca!”
“Amcam!”
Gökbaran tek dizinin üzerine durup onu kucağına aldı ve doğruldu. Ayakkabılarımızı çıkarıp içeri girdiğimizde Feride’nin uzattığı terlikleri giyindik. Salona geçip yan yana oturduk. Feride Arda’yı alıp geleceğini söyleyerek yanımızdan ayrıldığında Ada kafasını bana doğru çevirdi.
“Hande abla!”
“Nihayet beni fark ettiniz küçük hanım,” kinayeli konuşmama sadece Gökbaran güldü. Feride geldiğinde kapı açıldı ve Göktuğ göründü. Selam verip poşetleri mutfağa bıraktı ve Feride’yle yan yana, karşımıza oturdular.
“Hande abla, amcam da senin kocan mı oldu?” Ada’nın sorusu hepimizin gözlerini büyüttü.
“Nasıl?” diye sorup Gökbaran’a kaçamak bir bakış gönderdim.
“Annem dedi ki karı kocalar hep yan yana olurmuş, sende amcamla hep yan yanasın. Sizde mi karı koca oldunuz?”
Ben “Hayır,” derken Gökbaran “O da olacak,” diye mırıldandı. Koluna vurup gözlerimi büyüttüm. “Biz amcanla arkadaşız.”
“Nasıl bir arkadaş?”
Cevap Gökbaran’dan geldi. “Çok yakın bir arkadaş.”
“Anladım,” dese de anlamadığını hepimiz biliyorduk. Ada, paketlere bakıp “Hediyelerim mi?” diye sordu. Gökbaran “Evet,” deyip paketi ona verdi, Arda’nın hediyesini de Feride’ye uzattı. “Teşekkür ederiz amcası.” Gökbaran, Feride’ye gülümsedi.
Ada paketi açıp oyuncağı çözmeye çalıştı, biraz da babasından yardım aldı. Öğrendiğinde bizden uzak bir köşeye geçip sessizce oynamaya başladı. “Nasılsın Feride?” diye sorduğumda Göktuğ ve Gökbaran sessizce bizi dinliyordu.
“Nasıl olayım, Hande? Bunlarla geçiyor tüm günüm. Okulu çok özledim.”
“Şimdi seni biraz zorlar ama büyüyünce çok tatlı oluyorlar. Baksana Ada’ya, bazen onu yemek istiyorum.”
“Sen onu kıskandığı zamanlar gör, bu tatlılığından eser kalmıyor!” Hepimiz Ada’ya baktık ama o bunu fark etmedi. Gülüp birbirimize bakmaya başladık. Yürüyüp Arda’yı kucağıma aldım ve yerime oturdum. Onu sevmeye başladığımda Gökbaran da bana katıldı. Üzerime eğilip onu sevmeye başladı. Biz Arda’yla ilgilenirken Feride “Ben çay hazırlayayım,” diyerek ayağa kalktı. Feride gelene kadar Arda’yla oynadık. Gökbaran Arda’ya şefkatle bakıyordu. Bakışlarındaki masumluğu görmek içimi ısıttı. Gökbaran’ı tam o an bir baba olarak hayal ettim. Gerçekten yakışırdı. Ona baktığımı fark edip kafasını kaldırdı ve gülen yüzümle karşılaştı. Yanağımı okşayıp gülerek yüzüme baktı ardından koltuğa yaslandı. Feride uyuyan Arda’yı alıp beşiğine götürdü. Geri döndüğünde Göktuğ çayları ikram etmeye başlamıştı. “Son bir şey kaldı onu alıp geleyim,” deyip ilerlediğinde Gökbaran “Ağabey,” diyerek peşinden gitti. Telefonumun varlığı aklıma geldiğinde çantamın yanına gitmek için doğruldum ve mutfağın önünden geçmeye başladım. Kısık sesle konuştuklarını duyduğumda merakım körüklendi, telefonumu alıp dinlemeye başladım. Gökbaran Göktuğ’a “Bu gece göreve gideceğim,” dedi.
O an bedenimin içindeki depremleri hissettim. Kalbimin sarsıldığını düşünüp duvara tutundum. Bu kadar erken gitmesini beklemiyordum. Onlara belli etmemek için gözlerimi kapatıp sakinleştim ve salona döndüm.
Feride “İyi misin?” diye sorduğunda “İyiyim,” diyerek geçiştirdim. Göktuğ ile Gökbaran geldiğinde onların da mutlu görünmeye çalıştığı belliydi fakat kimse bunu dile getirmedi. Çaylarımızı yudumlarken hepimiz sessizdik. Ada bir süre sonra oyuncağıyla oynarken uyuyakaldığında onun masumluğu yüzümü güldürdü. Feride onu odasına götürüp geldiğinde Gökbaran “Göreve gideceğim,” dedi. “Bir operasyon yapılacak oraya görevlendirildim. Ağrı’da olmayacağım.”
Korkarak sordum. “Nerede olacaksın?”
“Irak.” Duyduklarım başımı döndürdü. Ellerim titremeye başladığında korkarak Feride’ye baktım. Üzgün bakışları önce bana ardından Gökbaran’a döndü. Feride’ye bakarken elimin üzerinde bir baskı hissettim. Gökbaran, elimi tutmuştu.
“Hande, bu defa döneceğim demeyeceğim. Dönemeyebilirim.”
“Gurur duyarım sadece,” dediğimde sol gözümden bir yaş düştüğünü hissettim. Gökbaran’la birbirimize baktığımız saniyelerin ardından Göktuğ’un “Biz çocuklara bakalım,” diyerek Feride’yle birlikte odadan çıktıklarını işittim. Bizi yalnız bırakmışlardı.
“Bu görev daha farklı, değil mi?” Alt dudağım titrerken gözyaşlarımı sildim.
“Evet.”
Yaklaşıp boynuna sarıldım. Gidene kadar yanından asla ayrılmak istemiyordum. Belimden tutup sarıldı, kafasını omzuma yasladığını anladım. “Gitmeni hiç istemiyorum ama gitmen gerektiğini de biliyorum.”
“Bu defa sana hiçbir söz vermemem gerekiyor. Tutamamaktan korkuyorum.”
“Sen söz verme, tamam. Ben söz verebilirim. Seni her zaman bekleyeceğim.”
“Bu çok büyük bir söz,” deyip uzaklaştı ve omuzlarımdan tuttu.
“Hayatımdaki yerin çok büyük, Gökbaran. Sen hayatımdaki sıradan bir insan değilsin.”
“Sende benim hayatımdaki sıradan bir insan değilsin. Eşsizsin.” Alınlarımızı birleştirdiğinde elimi kalbine yasladım. Atışlarının avuç içime çarptığını hissettim. Belki hayatın bir döneminde bu atışları hissedemeyeceğimi düşünmek beni ürküttü. Korkarak ona sokuldum ve elimde olmadan ağlamaya başladım. Ayrılıklarla sınandığım bir dönemde olduğumu bilmek daha da üzüyordu beni.
“Bir saat içinde karargâhta olmam gerekiyor. Bölüğüm yola çıkacak.”
“Tamam. Kalkalım o zaman.”
Bir bilinmezliğe adımlamak için vedalaşıp oradan ayrıldık. Bir saniye sonrasını bile bilemezken günler sonrası için umut etmeye başladık.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
47.02k Okunma |
2.85k Oy |
0 Takip |
33 Bölümlü Kitap |