Kızmayacaksanız ben geldim 🫣
Aylardır yoktun, kitabı unuttuk awk diyenler olacak, haklısınız. Önemli bir operasyon geçirdim. Manevi olarak kötü bir süreçten geçtim. Bunun yanı sıra evime/işime/eşime/kendime olan sorumluluklarım dolayısıyla buraya hiç uğrayamadım 🥺👉🏻👈🏻.
Sakinleştiysek bölüme geçelim mi?
Geçelim bence 🌸🤗
****
Çınar'la geçirdiğimiz o müthiş günün üstünden günler geçmişti. Aklım hala o büyülü anlardaydı.. Allah'ımmm, beni öpmüştü! İlk defa dudaktan öpülmenin nasıl bir his olduğunu tatmıştım. Her ne kadar karşılık verememiş olsam da aklıma geldikçe yanaklarım kızarıyor, beynim o anların gerçekten yaşandığına ikna etmeye çalışıyordu beni. Hayal gibiydi sanki her şey..
Annemin sesiyle olduğum yerde irkilip sesin geldiği yöne döndüm. Annem, odamın kapısında elinde tuttuğu meyve tabağını bana doğru uzatmış, çatılan kaşlarına bakılırsa seslenmiş ama sesini duyuramamıştı.
"Ha efendim anne?"dedim toparlanıp. Gözleriyle tabağı işaret etti almam için. Çabucak tabağı alıp masama koydum. Mandalinanın dilimini ağzıma atarken "Ellerine sağlık anneciğimmm! Çok iyi geldi valla, ders çalışmaktan beynim durmuştu."dedim gülümseyip.
"Dalıp gitmişsin zaten, bağırıyorum duymuyorsun. Derslere mi daldın başka bir şeye mi orasını Allah bilir."
İmalı sözleri canımı sıksa da tartışma yaratmamak adına "Dersten dersten."diyip geçiştirdim. İstediğini alamamış olacak ki hiçbir şey demeden çıkıp kapıyı kapattı.
Offf ne salağım ben! Daha dikkatli olmam gerekiyordu. Dikkat çekersem eğer festival için izin almam imkansız hale gelirdi. Gerçi hala imkansızdı ama işin içinde abim de olduğu için ümitliydim bir nebze de olsa.
Odamın kapısı tekrar açıldığında sinirle gelene baktım. Tam, kapıyı niye çalmıyorsun şiirimi okumaya başlayacaktım ki abim olduğunu görünce sakince bekledim. Kızdırırsam eğer festivale gitmem için kesinlikle yardım etmezdi.
"Naber kız inek" dedi saçlarımı karıştırıp. Elini ittirip saçlarımı düzelttim. "Off abi ya! Yağlanıyor zaten saçım, yapma şunu!"
"Zırlama zırlama"dedi tabağımdaki meyvelere çöküp. "Ne diycem bak" dinlediğimi gösterircesine kafamı sallayıp göz teması kurdum. "Bizim okulda festival olacak haftasonu. Seni de götürcem haberin olsun."
"Ne festivali ya? Sordun mu gelecek miyim diye? Eşyanım ben zaten senin, tak koluna götür kafana göre."
İçimden sevinçli nidalar atarken, dışımdan sanki istemiyormuşum gibi davranmak zorundaydım. Haberimin olduğunu, hevesli olduğumu asla anlamamalıydı.
"İyi lan gelme! Kabahat bende. Sen gibi bir inek ne anlar festivalden!"
Hassss*ktir ya! İptal iptal iptal! Zamanı geri alma duası , büyüsü enter! Offff Hz. Kim varsa yardım etsin nolur!
Hiçbir şey demeyip yüzüne baktım öylece. Nolur ısrar et abi nolur..
"Ne bakıyorsun öyle yüzüme?"
"Tamam bir şey demiyorum, detay ver bari. Ne festivali? Beni ilgilendiren kısmı ne?"
"Ha şöyle, yola gel."diyip yatağıma oturdu. Bacak bacak üstüne atıp geriye doğru yaslanırken "Gökçe ablan dedi, ona arkadaşlık etmeni istiyor. Hem sen olunca ailesi de bir şey demiyor. Onun sayesinde geliyorsun."dedi sırıtarak.
Kollarımı göğsümde kavuşturup "Neyim ben ya? Sizin paravanınız mı? Ben de sanıyorum ki abim beni düşünmüş, gezmemi eğlenmemi istemiş.. nerdeeee?"diyerek sandalyemi ona doğru çevirdim.
Aklına bir şey gelmiş gibi doğruldu. "Haa bi de damsız almıyorlar Çınar da sap zaten, onun için de gelmen iyi olur diye düşündük. Ben kaçtım hadi, çalış dersine."
"Offff abi! İzin konusu ne olacak peki?"
"O iş bende. Sen dersine bak hadi çok konuşma."
Odadan çıkarken yine saçımı çekip kaçtığı için arkasından elime ilk gelen şeyi fırlattım. "GICIIIIIIK!" Kahkahası git gide kaybolurken Çınar da zaten sap cümlesi kafamın en yüksek bölmesine yerleşti.. Aynen kanka sap. En yakın arkadaşının sevgilisi var, bilmiyor enayi. Ayrıca sevgilisi de kız kardeşi! Ah benim saftirik abim!
Programımdaki tüm çalışmalar bitince telefonu elime alıp yatağa geçtim. Uyumam gerekiyordu artık. Çınar'a iyi geceler mesajı yazıp gönderdim ve alarmımı kurup uykuya geçtim.
***
Dakikalar saatleri, saatler günleri kovalamış ve nihayet festival günü gelip çatmıştı. İçimde tarifi olmayan bir heyecan kol geziyordu. Tam anlamıyla ağzım kulaklarımdaydı.
Abim sayesinde izin alma işi hallolmuştu fakat hem annem hem babam derslerimin kötüye gittiğini fark ederse bozuşacağımızı söylemişti. Bu tavırları canımı sıksa da kafama takmamaya çalıştım, sonuçta izin alabilmiştim ve önemli olan buydu.
“Telefonun açık olsun kızım, aradığımızda aç, şimdi abin içer sıçar sapıtır sen kendinden sorumlusun, Gökçe ablanın Çınar abinin sözünden çıkma.”
Annem bin birinci tembihini ederken kafamı hızlıca sallayıp sarıldım ona. Hala konuşmaya devam ediyordu ama onu dinlemek yerine yerdeki küçük valizimi alıp kapıdan dışarı adımımı attım. Abim de arkamdan gelirken Yiğit ağlayarak bakıyordu bize.
“Siz çok kötüsünüz! Beni burda bırakıyorsunuz tek başıma.”
Valla ablacım ben bile gidebilmek için ayak üstü kırk takla attım, bir de seninle uğraşamam diyemedim tabiki. Suratımı buruşturup ona üzgün bakışlarımı sundum.
“Ben seni dinozor parkına götüreceğim annem, hiç üzülme sen.” Annem onun gönlünü etmeye çalışırken abimle ben de el sallayıp uzaklaştık kapıdan. Arkamızdan hala Yiğit’in ağlayışı duyuluyordu. Aklıma küçükken abimin beni bırakıp bırakıp gidişleri geldi. Ne garipti şimdi birlikte planlar bile yapıyorduk.
”Nazlı.”dedi abim asansörü çağırırken. “Gideceğimiz ortamda bir sürü erkek de olacak bak. Attığın her adıma dikkat et, ben varsam benim yoksam Çınar’ın sözünden çıkma. Orası senin bildiğin yerlere benzemez.”
Bana nasihat eden abime de bakın. Kurda kuzuyu emanet ediyor farkında değil.
Ciddiyetimi hiç bozmadan usulca kafamı salladım. Aşağı indiğimizde Çınar bizi bekliyordu, bakışları önce abimi ardından beni buldu. İkimiz de yutkunup birbirimize baktık. Dönercinin camına ekmek banan Kemal Sunal gibiydik o an. Abime yakalanmamak için normal davranmaya çalışarak selamlaştık hatta Çınar biraz dozunu kaçırıp Nazlı Bacım bile dedi. Kaşlarımı çatıp ona kötü kötü baktım.
“İzin almayı nasıl başardınız la, hayret ediyorum valla size”
Abim sigarasını camdan dışarı çırparken “Sen beni fazla hafife alıyorsun kirvem.”dedi gülerek.
“Yok canım niye hafife alayım seni. Sen gayet ağır bir abisin. Nazlı’nın abisisin yani. Yiğit’in de abisisin. Ben de abileriyim.”
Çınar, sıçıp sıvamıştı cidden. Çok dikkat çekiyordu manyak.
Abim de afallayıp tuhaf tuhaf bakmaya başladı ona.
“Gökçe aramadı hala abi, bi arasan mı?”dedim konuyu değiştirmek için. Abim hiç ikiletmeden aradı. Konuşup telefonu kapattıktan sonra “Hazırmış bizi bekliyor.” dedi.
Dikiz aynasından Çınar’la göz göze geldiğimizde göz kırptı bana. Gülümseyip kafamı cama çevirdim. Abimin yanında bari yapma vicdansız!
Arabada ilerlerken abimin yan koltukta sigarasını tüttürmesi, Çınar’ın direksiyon başında bacaklarını hafifçe sallaması ve benim camdan dışarıya bakarken içimde biriktirdiğim heyecan… O an her şey o kadar gerçek ama bir o kadar da rüya gibiydi.
Gökçe’yi evinden alıp yolumuza kaldığımız yerden devam ettik. Festival alanına vardığımızda arabayı park etmek için biraz dolandık. Çınar , park edecek düzgün bir yer bulamayınca küfürler eşliğinde direksiyonu çevirdi. Nihayet uygun bir yer gözüne kestirdiğinde abim muavinlik yapmak için arabadan indi hemen. Çınar dikkatle manevralar yaparken abimin “gel gel , topla gel!” sesleri kulaklarımıza dolmuştu. Gökçe “Hadi bakalım eğlence başlasın!” Diyerek arabadan indi ben de çantamı topluyor gibi yaparak oyalandım, amacım bize bir kaç dakika da olsa zaman kazandırmaktı.
Çınar ise arka koltuğa dönüp bana göz kırpıp hafifçe fısıldadı:
“Hazır mısın, bacım?”
Dişlerimi sıkarak kaşlarımı çattım. Nazlı Bacım muhabbetine devam ederse dilimi tutamayacaktım. Ama bu oyunu bozmak gibi bir şansım da yoktu.
“Hazırım abiciğim.”dedim en az onun kadar gıcık bir ses tonuyla.
“Nazlııııı.”
Ona dil çıkarıp çantamla montumu alıp kapıyı açtım. Arabadan iner inmez soğuk hava yüzüme çarptı. Montumun fermuarını çektim, derin bir nefes aldım. İnsan sesleri, müzik, kahkahalar… Festival havası tam anlamıyla burnumun ucundaydı. Heyecanla etrafıma bakarken, abim ciddiyetini koruyarak bizi bekliyordu.
Yanlarına gittiğimde Gökçe bana sarıldı.
“İyi ki geldin, yoksa buralar hiç çekilmezdi.” dedi gülümseyerek.
Bana ihtiyacın olduğu için buradayım, farkındayım demek geldi içimden..
Ama sesimi çıkarmadım, gülümsedim.
Abim, Çınar ve Gökçe önden yürümeye başladı. Ben ise arkadan yavaşça ilerliyordum. Çınar, fark ettirmeden arkasını dönüp bana baktı. Başını hafifçe eğerek “Gel hadi” der gibi işaret yaptı. İçimde tarif edemediğim bir his yükseldi. Sanki dünyanın en büyük sırrını paylaşıyorduk. Kalbim küt küt atarken adımlarımı hızlandırdım.
Girişteki güvenlik kontrolünde abimler öğrenci kartlarını ve kimliklerini gösterdiler, beni işaret edip misafirleri olduğumu anlattılar. Güvenlik, 18 yaşından küçük olup olmadığımı sordu. Kimliğimi çıkarıp verdim. Elindeki tabletten bir şeyler yaptıktan sonra “misafir” yazılı bir kart ve hepimize mavi, plastik birer bileklik verdi.
Bilekliklerimizi takarken etrafa merak dolu gözlerle baktım. Festival alanına girdiğimizde, her yerde renkli ışıklar vardı. Tezgâhlar, yemek kokuları, çalan müzikler… Küçüklüğümden beri böyle etkinliklere gelmek istemiş ama asla izin alamamıştım. Abim yanımda olduğu için burada olabilmek büyük bir şanstı. Gökçe, elimi tutup bir stantta duran bileklikleri gösterdi.
“Bunlar çok güzel, bak şu sana yakışır.”
Seçtiği bilekliğe göz attım. İnce ipten yapılmış, ortasında küçük bir yaprak figürü olan sade ama zarif bir modeldi. Beğendiğimi belli etmemek için dudaklarımı büzdüm.
“Eh, fena değil.”
O sırada Çınar yanımıza gelip elimdeki bilekliği aldı, satıcıya uzattı.
“Bunu alıyoruz.” dedi sakince.
Şaşkınlıkla ona baktım.
“Ben almadım ki daha?”
Umursamazca omuz silkti.
“Ben aldım işte.”
Gökçe abla kaşlarını kaldırıp durumu fark etmiş gibi abime baktı. Neyse ki abim, başka bir şeyle ilgileniyordu.
Çınar bilekliği bana uzattığında istemsizce göz göze geldik. Gözlerinde tanımlayamadığım bir sıcaklık vardı.
“Tak hadi.” dedi fısıldayarak.
Titreyen ellerimle bilekliği bileğime geçirdim. Bir şey demedim. Ama içimde kelebekler uçuşuyordu.
İçimde büyüyen koca koca hisleri, sakin bir ruh haline bürünüp saklayabilmek epeyce zordu. Bir gözüm abimde, bir gözüm Çınar’da, eğlenmeye çalışıyordum elimden geldiğince.
Kalabalığın arasında biraz daha ilerleyip yemek stantlarına geldiğimizde, burnuma dolan enfes kokular başımı döndürdü bir an.
“Acıktınız mı millet?”
Abimin sorusunu duymamla hızlı hızlı başımı sallamam bir oldu. Gökçe de bana katılınca abim Çınar’a dönüp “Ne yesek kirvem?”diye sordu.
Çınar önce bana, ardından Gökçe’ye bakıp “Kızlar ne istiyorsa ondan yiyelim.”dedi çekimser bir tavırla.
Abim direkt kaşlarını çatıp “Yok yok, bizim Nazlı Çin çan çon işi şeyler yemek ister bir de hiç onunla uğraşamayız”dedi.
Kollarımı göğsümde kavuşturup öfkeli bir yüz ifadesi takınarak “Abiiiii! Çin çan çon değil uzak doğu yemekleri onlar.”dedim. “Hem yanlış hatırlamıyorsam löp löp götürmüştün en son noodleları.”
Bunu söylememle Gökçe anlık abime dönüp kıkırdadı. Abim utanmış gibiydi.
“Sus kız!”
Omuz silkip istifimi bozmadan öylece durdum. Artık karar verip yemek yemeliydik çünkü çok acıkmıştım.
Toplu karar veremeyince Gökçe “Herkes istediği şeyden alsın gelsin bi yerde buluşalım, böyle giderse aç kalacağız.”dedi.
Abim de ona katılıp “Aynen öyle. Dağılalım.”diyerek Gökçe’nin elinden tutup ilerledi. Omzunun üzerinden bana dönüp “Çınar abinin yanından ayrılma ha.”diyerek kalabalığa karıştı.
“Nihayet baş başa kaldık Nazlı bacım.” Çınar pis pis sırıtıp bana baktı.
“Gidiyorum ya! Yeter, bacım da bacım of!”
Tam arkamı dönüp gidiyordum ki kolumdan nazikçe tutup durdurdu. Dokunduğu yer alev almıştı anında. Kalp atışım hızlanmış, midemdeki filler harekete geçmişti.
“Gidemezsin. Abin seni bana emanet etti unuttun mu?”dedi gülümseyerek.
“Giderim!”kolumu kurtarmak için kıpırdandım ama nafile! Bu hayvan gibi kollardan kurtulmak mümkün mü?
“Özür dilerim, gel hadi uzak doğu yemeklerinden bulalım sana. Sonra da sütlaç alırız.”
Gözlerine baktığımdaki samimiyeti içimi yumuşacık yapmıştı. Sütlaç detayı ise pastanın üzerindeki çilekti adeta! Kafamı usulca sallayıp gülümsedim.
Elimi kavrayıp , uzun boynuyla etrafa detaylıca baktı. “Gel, buldum.”
Bir kendi elime bir onun eline baktım. İçim kıpır kıpırdı. Fakat abimlerin görme ihtimali gibi bir gerçeğimiz vardı. Elimi istemsizce çekip cebime attım. Ne yaptığımı anlamaya çalışır gibi baktı.
“Abim.. görmesin bizi böyle. Zaten Gökçe fark etti bileklik olayını..abime söyleyip söylemeyeceğini bile bilmiyorum. En son sizin bağ evine gittiğimizde onu azarlamıştım biz abi kardeşiz diye..”
“Haklısın, özür dilerim. Kendimi tutamadım o an bilekliği beğendiğini düşündüm.. ama üzülme Gökçe’yi tanıyorum. Abine söylemez.”diyerek beni rahatlatmaya çalıştı.
”Beğendim zaten teşekkür ederim. Sadece biraz daha dikkatli olalım.” Önüne geçip yürümeye başladım. Çok kalabalıktı. Çoğunluk erkekti ve herkes dev gruplar halinde geziyordu.
Aniden omzuma atılan kollarla neye uğradığımı şaşırdım. Çınar olduğunu fark edince içim rahatlasa da daha az önce yaptığım uyarıların onun üzerinde hiçbir tesiri olmadığını görmüş oldum.
“Nereye öyle tek başına önden önden?”dedi hesap sorarcasına. “Bir sürü çakal var etrafta.”
”Neyseki abim beni kurda emanet etti çakallar bir şey yapamaz.”diyerek güldüm.
“Yanımdan ayrılma lütfen.”dedi ve kolunu geri çekti. Onu dinleyip yanına yaklaştım.
Biraz daha ilerledikten sonra içerisinde ramen, suşi, kimchi, tteokbokki ve daha bir sürü çeşitli yemeğe ev sahipliği yapan bir stant bulduk.
“Yaşasın!” El çırpıp sevinirken Çınar’ın tuhaf bakışlarla yemekleri süzdüğünü fark ettim. Bakışları beni bulunca zoraki gülümsedi.
“Sen de yemek zorunda değilsin, benim için alalım sonra senin için bir şeyler buluruz.”dedim kendimden emin bir ses tonuyla.
Ikına sıkıla konuştu ve suratını buruşturdu.
“Güzelim yani.. senden saklasam Allah biliyor, hiç yenilecek gibi de durmuyor bunlar..abine ucundan hak vermiş olabilirim.”
“Tamam sıkıntı değil.”
Önümdeki tezgaha bakıp karar vermeye çalıştım. Eğer iyi yapılmamışsa ben de soğuyabilirdim bu yemeklerden. Kararsızlığımı fark eden stant görevlisi önündeki pankeklerden birini uzattı denemem için. Abim yaşlarında, güler yüzlü, temiz birine benziyordu.
Hiç itiraz etmeden aldım ve küçük bir lokma yedim. Oldukça lezzetliydi. Tarçının keskinliği ve balın tatlı aroması müthiş bir lezzet bırakmıştı damağımda. İstemsizce “mmmmh” sesleri döküldü ağzımdan.
Görevli gülümseyip “Çok beğendiniz sanırım.”dedi. Kafamı sallayıp gülümseyişine karşılık verdim.
“Bu Hotteok değil mi?”diye sordum.
“Evet, ta kendisi.”dedi.
“Bildiğimiz pankek işte. Ne hotdog motdog isim takıyorsunuz?” Çınar’ın gereksiz çıkışı beni güldürse de belli etmemeye çalıştım.
“Paket yapabilir misiniz acaba, dört kişilik olsun.”
“Tabiki. Diğer yemeklerden de ikram edebilirim önyargılara birebirdir.”dedi Çınar’a bir bakış atıp.
“Gerek yok birader biz kebap yiyeceğiz sevgilimle. Hadi güzelim.”diyerek koluma girdi aniden.
“Bekle-Çına- Çınar ya! Dursana”
”Nazlı! Beni delirtme, yürü dışarda bulurum ben sana onlardan.”
Görevliye mahçup bakışlar atıp Çınar’ın beni sürüklemesine izin verdim. Daha doğrusu iznimi falan alan olmadı , patates çuvalı gibi sürüklendim.
Dediği gibi kebapçıya gelip paket servis yaptırdık. Suratımın asıldığını fark edip kendi çapında şirinlikler yapmaya çalıştı ancak hiç oralı olmadım.
Benimle konuşmaya çalışsa da yaptığı şey sinirimi bozmuştu. Beni iyiden iyiye kısıtlıyordu buna dur demezsem daha da beter olacağından korkuyordum.
Telefonumun titreşimini hissedince cebimden çıkarıp ekrana baktım, abimdi arayan. Yanıtlayıp kulağıma götürerek elimle kapattım çevreden gelen gürültüyü azaltmak için.
“Nerdesiniz kızım biz karnımızı doyurduk hala yoksunuz bir şey mi oldu?!”
Yutkunup sakin kalmaya çalıştım.
“Geliyoruz geliyoruz, kore yemekleri var mı diye dolandık biraz. Bulduğumuz da pek hoşuma gitmedi kebap aldık artık.”
Çınar’ın bakışlarını üzerimde hissediyordum.
“İyi yiyin gelin madem sahnenin oraya.”
Sanki görebilecekmiş gibi kafamı sallayıp “Tamam abi.”diyerek telefonu kapattım.
Derin bir nefes alıp verdim.
“Abin mi? Ne diyor?”
”Geç kaldınız hadi diyor ne desin.”
“Nazlı..yapma böyle. Üzülüyorum gerçekten.. bak zaten zar zor buluşup yalnız kalıyoruz tadını çıkaralım.”
”Bana saygı duymuyorsun Çınar, sınırlarımı çiğniyorsun hep. Kebap yemek istediğimi hatırlamıyorum mesela? Ya da nerde benim yemek istediğim Kore pankekleri?”
”Sana saygı duyuyorum Nazlı o nasıl söz? Ayrıca o adamın bakışları hiç hoş değildi. Yemek mi satıyor kendini mi belli değil. Söz veriyorum sana bulacağım dışarda ne istiyorsan.”
“Adamın bakışları gayet normaldi. Neyse, abimler bekliyor yemeğini ye de gidelim.”
“Sen yemeyecek misin?”
“Yok, sen ye.”
“Yavrum niye böyle yapıyorsun valla kötü bir niyetim yoktu. Kıskandım gülümsemeni.. o kadar güzel güldün ki.. özür dilerim eşşeklik ettim.”
“Sen kıskanıyorsun diye hiç gülmeyeyim o zaman ben?”
”Hayır öyle değil..neyse boşver bir daha yapmayacağım. Gerçekten üzgünüm. Hadi gel yiyelim şunları artık.”
Dediğini yapıp peşinden yürüdüm. Bulabildiğimiz ilk boşluğa oturup karnımızı bir güzel doyurduk. Çöplerimizi de attıktan sonra sahnenin olduğu tarafa doğru yürümeye başladık. Çınar’a her ne kadar kızsam da karnım doyunca bünyeme bi rahatlık gelmişti.
Abim ve Gökçe’yi sahnenin olduğu yerdeki ateş yanan bir varilin etrafında görünce Çınar’ı dürtüp onları gösterdim. Tam onların yanına gidecektik ki, gördüğüm iki kişiyle olduğum yerde donup kaldım.. bu kadar tesadüf çok fazlaydı..
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
10.71k Okunma |
784 Oy |
0 Takip |
21 Bölümlü Kitap |