İlk başta donup kalsada yavaşça kollarını belime sardı. Bana karşılık verişiyle daha fazla cesaretlenmiş ve dudağımı yavaş hareketlerle oynatmaya başlamıştım. Belimdeki eli saçlarıma karışmış, okşamaya başlamıştı. Nefes alamadığımı fark edince hafifçe geri çekildim. Nefeslerimiz birbirine karışırken tekrar dudaklarıma uzanmıştı.
Bir anda beni belimden kavrayak kendi kucağına çekmişti. İlkine göre daha sert öpüyordu beni. Sakinliği gitmiş ve kabalaşmıştı. İkimizde anın yoğunluğuyla birbirimize karşı koyamamıştık ve şimdi durmamız gerektiğinin farkındaydım. Durmazsak devamı gelecekti, biliyordum.
Durmak istemiyordum. O ise benim yapamadığımı yapmış, hafifçe benden uzaklaşmıştı. Ben kendimi toparlamaya çalışıyorken o kulağıma yaklaştı.
"Ben bir Komutanım Damla hareket ederken bunu unutuyorsun." Dudakları kulağımın arkasına sürtündü.
"Eğer ki şimdi durmazsam bir daha duramam." Aynı noktaya tekrar dudaklarını bastırdı ve geri çekildi. Yutkunarak ona baktım. Gözleri önce gözlerime sonra dudaklarıma odaklandı. Tekrar öpmek istiyordum ama kendimi durdurdum. Bugün kendimi fazlasıyla aşmıştım. Her şeyin bu kadar hızlı olmasını istemiyordum fakat kendime hakimde olamıyordum. Hafifçe kalçamı kaldırıp kendimi koltuğa attım. Onun kucağındayken kendimi tutmam zordu. Bir süre birbirimize bakmadık. Hala öpücüğün etkisindeydik. Kısa bir süre sonra ona döndüm aynı zamanda bana dönmesiyle göz göze geldik. Utanmıştım. İkimizde gözlerimizi kaçırdık. Nefes seslerimiz harici salonda başka bir ses yoktu. Kısa süren sessizliği o bozdu.
"Ben artık gitmeliyim sanırım. Zaten daha fazla kalırsam ne senin için ne benim için," cümleyi tamamlamamış ve tekrardan dudaklarıma bakmıştı. Ardından gözleri v yaka bluzuma kaydı. Ani hareketlerimden dolayı hafifçe aşağı kaymış sütyenim ortaya çıkmıştı. Kafasını iki yana sallayarak ayaklanıp kapıya yürüdü. Bu haline gülmüş ve peşinden yürümeye başlamıştım. Bir yandan da bluzumu ve dağılmış saçlarımı düzeltiyordum. Kapıya gelmiştik. Bana döndü ve gülümsedi.
"İyi geceler Damla." Gülümsedim.
"İyi geceler ve görüşürüz Komutan." Yüzündeki sırıtma ile bana bakmaya devam etti.
"Görüşelim Damla sık sık görüşelim." İlk adımı sadece onun kullanması hoşuma gidiyordu. Arkasını döndü ve yavaş adımlarla uzaklaştı. Kapıyı kapatarak salona koştum. Tam onun oturduğu yere oturup sırıttım. İçimde çoktan bir şeyler hareketlenmeye ve benim karnımı ağrıtmaya başlamıştı bile
"Ay ben Mete'yi öptüm!" Heyecanla bağırmıştım. Verdiğim tepkiye şaşırarak ağzımı kapadım. Ben cidden Mete'yi öpmüştüm.
Tüm gece içimdeki ateşten uyku uyuyamamış ve boş duvarı izlemek yerine ordaki askerler için yemek hazırlamaya karar vermiştim. Hem Mete'yi görmek için bir bahanem olurdu. Tüm gece salak bir gülümse ile yapraklar ve yufkalarla uğraşmaya başlamıştım.
🌼
Elimdeki poşetleri sıkıca kavradım. güzel bir gün olacaktı. Uykusuzluk dışında hiç bir sorun yoktu. O da çok sıkıntı değildi. Bugün izin günümdü uyurdum. Evden anahtarımı alarak kapıdan çıktım. Tanıdık taksiciye baş selamı verip kısa bir sohbete girişmiştim aceleyle yola koyulmuştuk. Kısa sürede varmıştım. Elimdekilere ve elbiseme dikkat ederek taksiden indim. Yolculuk her zamankimden daha hızlı sürmüştü. Kapıdakiler ben söylemeden gelmiş hızlıca açılan bagajdaki diğer poşetleride almışlardı. Bana alışmayan yoktu.
Sallana sallana içeri girmiş, etrafı süzmeye başlamıştım. Ta ki biri mikrofon yutmuş gibi bağırana kadar.
"Hoş geldin yengem!" Şokla bağıran çocuğa baktım. Mal mıydı?
"Ya sussana ne anırıyorsun dürtülmüş eşek gibi?" Çocuk bana yaklaşıp elimdeki poşetlere uzandı. Vermezdim Mete'ye gidecekti bunlar.
"Geri bas ben tutarım. Size değil zaten" kafasını salladı.
"Yengem bu sefer Kerem'e değil komutanıma özel getirdin herhalde. Malum artık Kerem yok." sırıtarak ellerini çekip gerileyen çocuktan uzaklaştım.
"Yenge deme bana ya ne münasebet! Adım var benim. Efsun!" Kafasını tâbi dermişçesine sallaması ile sinirlenmiştim. Kendince eğleniyordu. Ayağımdaki topuklulara kayan gözlerimle gülümsedim şimdi ben de biraz eğlenecektim. Yerdeki taşlara hızlı bir tekme attım. Aynı saniye elleri gözüne gitti.
"Hay taşına koyayım. Bu ne? Ayakkabı değil silah mübarek gözüme girdi gözüme!" Omuz silkip omzundan kayan çantayı düzelttim. En azından belki şimdi susardı.
"Koğuş kalk!" Birden karşımda mum gibi dikilmeye başlayan çocukla kahkaha attım. Bu göt korkusu fazlaydı. Mete bunları cidden sağlam dize getirmişti. Komutandı tâbi bi zahmet o kadar olacaktı.
Burnuma hemene dolan toprak kokusuyla arkama döndüm. "Damla hanım siz mi geldiniz?" Bana doğru yaklaşıp kulağıma eğilmişti.
"Hoş geldin yavrum." Otuz iki diş sırıtarak kafa salladım. Anlaşılan rahatsız olduğumu anlamış ve ona göre davranmaya karar vermişti. Aklıma yeni gelmiş gibi elimdeki poşetleri gösterdim. Yandaki çocuk duymasın diye arkamdaki Mete'ye yaklaştım.
"Hadi beni odana, evine ne varsa bir yere at Komutan. Elinde ne kaldıysa" gözlerini kocaman açmasıyla dudağımı ısırdım. Ne vardı? Dün gece birbirimizi yemiştik. Belki devam ederdik. Ona baktığımda bu sefer de bakışları ısırdığım dudağıma inmişti. Dün gecenin aklıma gelmesiyle tekrardan sıcaklamıştım. Onun yüzüne baktım gözlerimiz denk düşmüştü. aynı şeyi düşünüyorduk. Dudağının hafifçe kıvrılmasıdan buna emin olmuştum.
"Gidelim evet seni kesinlikle odama atmalıyım."
🙀
"Ya işte kadın kasaya koşunca ben de dayanamadım." Beni ilgiyle dinleyen Mete'ye üstümdeki elbisenin serüvenini anlatıyordum. Bu elbise giyilmeden önce zorlu yollardan geçmişti. Elbiseyi giyme sebebim Mete olduğuna göre elbisenin hikayesini dinlemek zorundaydı. Verdiği tepkiler tatmin edici olmasada hoşuma gidiyordu.
"Sen de çözüm olarak kadının ağzına topuklu ayakkabı mı soktun?" Bana attığı bakışlarla dudağımı büktüm. Tam odaklamıyordu. Ben haklıydım ama o mantıksız yerlere takılıyordu. Evet sokmuştum ne vardı?
"Tam öyle değil aslında Komutancım" bastırarak söylediğim son kelimeden sonra sırıtmış ardından ani bir şekilde ayaklanmıştı. Benim oturduğum masaya yaklaşmasıyla tırnaklarımı avuç içlerimi batırdım. Noluyordu birden? Zaten dün aklımdan çıkmıyordu. Niye ani hareketler yapıyordu? Yavaşça bacak arama yerleşti. Bu bile dibimin düşmesi için yeterdi.
"Tam olarak nasılmış anlatsana bana Damlacım." Benim gibi bastırarak söylemişti. Bir eli havalanmış ve saçlarıma uzanmıştı. Yutkunarak konuşmaya başladım. Ne kadar başarılydım orayı bilmiyordum.
"Şey olunca şey yaptım. Şey olmuş o sıra ben de şey edemedim. Sonra şey işte" kurduğum cümlenin mantıksızlığıyla sustum. Heyecanlanmıştım.
"Evet bebeğim sonra ne olmuş?" Saçımı kulağımın arkasına yerleştirdi. Duyduğum kelime ve hareketleri mest ediyordu. Kalbimin atış hızını fark edince şok olmuştum. Benim en az çalışan organım şu an coşuyordu.
"Çocuk!" Kaşları çatıldı. Ben de ne dediğimi bilmiyordum bile aklıma geleni sallamıştım.
"Ne çocuğu?" Mantıklı bir soruydu. Bir şeyler uydurup uzaklaşmam lazımdı. Garipti çok garip. Kalbe zarardı bu yakınlık.
"Aaaa ne bileyim ben ya ne alaka çocuk? Zaten unuttum. Ayrıca çıksana benim sarmada dolabım kaldı ona yetişicem. Şey olacak sonra uğraşamam." Onu itilemeye başlamamla bileklerimi tuttu. Bilerek yapıyordu. Salaklaşmamdan zevk alıyordu. Önünden çıkmıyordu. O çıkmazsa geçemezdim. Aklımla oynuyordu.
"Sonra yetişiriz. Şey ederiz beraber merak etme yavrum gel bi sen şu topuklu olayını daha detaylı konuşalım." ellerini belime sardı. Kalbim boğazımda atıyordu sanki
"Ney, napıcaz ki? Biz napabiliriz ki iş işten geçtikten sonra, ya di mi ben de öyle düşünüyorum." Gülüşü gittikçe büyümüş ve belimdeki elleri sıkılaşmıştı. Artık bir şey yapmam lazımdı. baktığım gözler beni zaten hemen etkisi altına alıyorken dokunuşlarına kanmam kolaydı.
"Lan oha çüş noluyoruz? odaya at dedik. İşi pişir demedik. Sapık, ahlaksız, terbiyesiz, ırz düşmanı, namussuz, fırsatçı, ahlaksız kere ahlaksız adam!" Üste toplanan elbisemi uyuşmuş ellerimle düzelttim. Kaçmak için hazırlık yapıyordum. Bir elini belimden çekti. Çeneme yerleştirdi. Hafif kısık gözleri ve yukarı kıvrılmış dudakları ile konuşmaya başladı.
"Damla gözlerime bak ve nefes al" dediğini yapmıştım. Bir iki kere tekrar ettim. Ergenler gibi hissediyordum.
"Sadece biz neyiz diye soracaktım." Yok biz gerçekten liseli ergenler olmuştuk. Bu sorudan sonra emindim. Ciddi mi diye yüzüne baktım. Ciddiydi, bunu sormak için bu yakınlık gerekli miydi? Niye dengelerimi bozuyordu?
"Senin soru sorma şeklinde ne güzelmiş öyle ya bayıldım. Askerlere göreve gönderirken şans öpücüğü falan veriyor musun bari? Ya da sarmalıyor musun bu kollarınla?" Yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
"Öpmeyi tercih ettiğim sadece tek bir kişi var aslında" Yoğun ve rahatlatıcı nane kokusu her yerime sinmiş gibi hissettim. Toprak kokusu ile hafifçe karışıyor ve beni daha huzurlu hissettiriyordu ama kafamıda karıştırıyodu. Yinede zıtlaşmaya devam ettim.
"Tabi adam kalmayınca beni tercih ediyorsun. Adam olsa onları öperdin di mi? Yazık püü sana!" Çok daha yakınıma girdi. O yaklaştıkça ben saçmalıyordum. Dudağı dudağıma değmemek için çabalıyor gibiydi. Gözlerine baktım. Kendini zor tutuyordu. Çok belliydi. Benim halimden haberi var mıydı?
"Efsun sus" nefes alırmış gibi konuşmasıyla dudakları dudaklarıma sürtündü. Meydan okurcasına konuşmaya çalıştım. Bu yakınlıkta zor olsa bile yaptım.
"Susmuyorum ne yapacağımı söyleme bana" tekrar sürtündü. Nefesini dudaklarıma doğru verdi.
"Beni sınama kadın" belimi yavaşça okşuyordu. Fırsatı değerlendirmek lazımdı cevapları böyle almak daha kolaydı. hemen aklımdaki soruyu yönelttim.
"Daha önce hiç," benim konuşmama izin vermeden anladı ve hızlıca cevapladı.
"Sana itiraf ederken de söyledim. Hiç kimseye o gözle bakmadım. Hatta şu zamana kadar hiç kimseye bakmadım." Sürekli birbirine değen dudaklarımız yüzünden birimiz elinden bir kaza çıkacak gibiydi. Beynim durmuş gibi hissediyordum.
"Cevap yeterince tatmin edici" göz bebeklerinin büyümesine anbean şahit oldum.
"Aklımı karıştırıyorsun." Boşluğundan faydalanıp onu itekledim. Masayı zıplayarak inmemle çantamı kapmam bir oldu.
"Böyle alırlar aklını, Komutanmış hıh iki öpücüğe ruhunu verdin." Asıl ruhunu verenin ben olduğumu bilmesine gerek yoktu. Ben kapıya kaçarcasına koşarken o da peşimden geliyordu
"Şikayetçi değilim." Onu geçiştirircesine elimi salladım. Kapıya yaklaştığım sırada bileğimi kavradı.
"Almam gereken bir cevap var." Kafamı kaldırıp ona odaklandım.
"Aşk itirafları yapıldı. Öpücükler alındı. O yetmedi kucağına bile," sustum boğazımı temizledim ve devam ettim.
"Neyse ya, öyle işte çok açık ve netiz bence biz, bu arada birimizin libidokiller olması lazım olmaz böyle." Diyerek devam ettim. O beni kendine doğru çekip alnımı öpmesi ile elim ayağım titremişti. Konu dağılsın diye saçmalıyordum. O gelip beni öpüyor dengemi bozuyordu. Yüzüne bakmamla aklına bir şey gelmiş gibi güldü ve konuştu.
"Ben aşk nedir bilmem. Eski kafalıyım. Bir seni bilirim. Bir de adın geçince sıkışan kalbimi.” alıntıladığı şiirle göğüsüme bir sıcaklık yayıldı. Biraz daha kalırsam o beni değil ben onu yatağa atıcaktım.
"Şimdi git yoksa kolay kolay bırakmam. Dengemi bozma daha fazla" asıl ben bozulmuştum iki günde, şeytan diyordu at odaya namusun yap. Yapmayacaktım. Erkendi, hem evlenmeden olmazdı.
"Gideyim ben bari evet. Dudaklarımda üşümüş sanırım, öyle neyse ya olsun." Çaktırmadan ona baktım. Beni kendine çekip yavaşça dudağıma bir buse kondurdu.
"Daha sonra ısıtırım seni. Daha müsait bir zamanda dolu dolu hem de." Laflarını duysamda koşar adım kaçtım. Utanmıştım. Yine, oysa sürekli kaşınan bendim. Fark ettiğim bir şey vardı mutluydum. Sevilme duygusunu bu sefer sonuna kadar hissedeceğime inanıyordum. Neden bilmiyordum. Belki de bunu düşünmek istiyordum. Sevecektim. Sevilecektim.
Bu bölüm çok tatlı hissettirdi. İMDAT 🥹
🦊
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
64.13k Okunma |
3.3k Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |