39. Bölüm

Hazırlık

Userimkuserim2006
userimkuserim2006

‎3 saat sonra...

 

‎Gözlerim abimin yüzünde geziniyordu. Gözleri yeşile yakın bir elaydı. Benim gibi hafif çilleri vardı ama onunki neredeyse görünmeyecek şekildeydi. Sivri bir çenesi vardı. Sol yanağında gözünün tam altında kesiğe benzer küçük bir yara vardı. Sert yüzüne rağmen oldukça minik ve tatlı bir burnu vardı.

‎Onu incelerken ister istemez gülümsedim. O da bana aynı şeyi yapıyordu.

‎"Abi." Gözlerinini parıltısına anbean şahit oldum.

‎"Abim, birtanem söyle." Elimi sıkıca kavradı.

‎"Bazı şeyleri anlatmanın vakti gelmedi mi?" Bana bakmayı sürdürdü.

‎"Herkesin gerçek yüzünü gösterdin. yaptıklarını anlattın. Peki sıra sana gelmedi mi? Artık bizimde yüzleşmemizim vakti gelmedi mi abi?" Derince yutkundu. Bunu şu anda beklemediği açıktı ama artık daha fazla sır ve yalan istemiyordum. Her şey bugün açığa çıkacaktı. Yıllardır hayatımı boka çeviren her şeyin amacını bilmek istiyordum.

‎"Abiciğim bak şu an olm-" Sözünü kestim.

‎"Olur. Asıl şimdi tam şu anda olur. Bana anlat istiyorum. Bana anlat ki benim gibi bu içimdeki kırgın kız çocuğuda seni affetsin. Ben seni affetmek için kendime sebep buldum ama o bulamıyor. Seni bir yalan uğruna terk ettiler ama benide aynı yalan uğruna yaktılar. Benim çocukluğum sana tutunmak için yıllardır sebep arıyor. Bana bir neden ver. Gitmenin bir açıklaması, sebebi olmalı. Abi beni dağıttılar ve sen yoktun. O kız çocuğunun çok sevdiği saçları artık uzamıyor. O kız artık rahatça sevdiği elbiseleri giyemiyor. O kızı ben o bok çukurundan çıkaramadım. Sen belki söyleyeceğin bir kaç cümle ile bunu yapacaksın." Tekrar beni kendine çekip sarıldı. Sessizce nefesini verdi. Vakti gelmişti. Anlamıştım.

‎"Gitmek istedim çünkü o adamlar babamdan istediğini alamazsa bana gelecekti. Burayı terk edip çalışacaktım ve borçları uzaktan ödeyecektim. Hem kimse bana zarar vermeyecekti hemde borçları kapatmak için imkanım olacaktı. Her şeyi yoluna sokmak için gittim. Çalışmaya başladığım an para gönderdim. Onlara bir not yazdım. Size dokunmamaları benim ödemeyi yapacağım hakkında. Hiç kimse bana bir şey söylemedi. Sadece kabul ettikleri hakkında bir kaç cümle vardı." Saçlarımı okşamaya başladı. Anında gözlerim dolmuştu.

‎"Yalancılar." Fısıltı gibi çıkan sesim canımı daha çok yaktı. Abim beni korumak ister gibi daha sıkı sardı.

‎"Her ödemeden sonra bir süre farklı şehire gidiyordum. Bana verecekleri zararı düşünüyordum ama hiç bir şey benim düşündüğüm gibi gitmemişti. Hedef ne babam ne de bendim. Seni seçtiklerini bilsem emin ol sana ne kadar kızgın olsam bile seni bulur ve saklardım. Hiç bir şeyden haberim yoktu." Sustu. Biraz bekledi. Kafamı göğüsüne gömdüm.

‎İçimdeki çocuk daha iyi hissetti.

‎"Teşekkür ederim." Gülümsedim.

‎"Zincirler artık o kadar acıtmıyor." Acımıyordu. Nefes alabiliyordum.

‎"Abim artık bizi koruyacak. Belki zincirlerimizi çözer." Kokusunu daha çok içime çektim.

‎"Abim bir daha gitmesin çok özledim." Gitmezdi. Söz vermişti.

‎"Bir gün bazı şeylerin farkına vardım. Bir şeyler ters geliyordu. Belkide hissettim bilmiyorum. Sonra yılanın başına ezmek için onun gibi biri olmaya karar verdim. Tek fark ben gerçekten o olmayacak rol yapacaktım. Çok çalıştım. İğrenç işlere bulaştım. Kumarhanelerim, şirketlerim oldu. Ona karşı bir savaş başlattım. Hala devam ediyor. Kardeşim ben senin babanı öldürmek için savaşıyorum." Kafamı kaldırıp yüzüne baktım.

‎"O çok kötü biri, değil mi?" Kafa salladı.

‎"Benim kim olduğumu öğrendi mi? Öğrendiyse eğer ona rağmen mi böyle yapıyor? Öğrenmdiyse bile bir kadına bunlar yapılır mı?" Yüzümü elleri arasına aldı.

‎"Seni bilmiyor. Bilmediği halde bu pisliğe göz yumdu. Çok iğrenç bir durum biliyorum ama sana söz olsun onu alaşağı edeceğim. Ailesini ortadan kaldırmak için elimden gelen her şeyi yapacağım. Sen onu sevmezsin. Ben biliyorum." Yüzüme sarılı ellerini tuttum.

‎"Ben öyle birinin kanından değilim. Benim babam o değil. Benim babam mezarda. Ben baba dediğim adamın yıllar önce bir tabutun içinde gördüm. Baba kelimesi o gün silindi benim defterimden. Onu öldür ya da parçala umrumda değil. Tek istediğim bize dokunmasınlar." Kafasını hızlıca salladı.

‎"Buna izin vermem. Bilmiyorsun ama göreceksin ben seni koruyacağım. Abimin değil mi?" Bunu sadece duymak istediği için sorduğunun farkındaydım. Yaşlı gözlerime rağmen gülümsedim.

‎"Abimsin" Aynı anda ikimizinde gözlerinden yaşlar düştü. Ben onunkini o benimkini sildi.

‎"Abimin ve hep yanındayım."

‎"Abimsin ve hep benimlesin." Sessiz bir sözleşme gibi aynı anda güldük.

 

‎🩷

‎Rahatsızca parmağımla oynuyordum. Oturduğum koltuk bile sırtıma batıyor gibiydi. Bugün hepimiz bizim evde toplanacaktık. Deren'de gelecekti. Onun bize bir haberi olduğunu duymuştum. Benimde onlara bir haberim vardı. Benim bahsedeceğim konu hoşlarına gitmeyecekti. İçim içimi yiyordu. Duyduğum kapı sesi ile ayağa zıpladım.

‎"Erkencisin yavrum." Gülümseyerek bana yaklaşan Kerem'e sarıldım. Saçımı öpüp geri çekildi. Yavaşça içeri adımladık.

‎Bunaltı ile gömleğinin bir kaç düğmesini açtı ve koltuğa oturdu. Yanına yerleştim.

‎"Sence ablam ne söyleyecek." Düşünmeye başladım.

‎"Hepimizi toplamak istediğine göre ciddi bir haber." Kafa salladı.

‎"Acaba babama bizden gizli miras kaldıda çaktırmadan ablama mı bırakıyor?" İster istemez güldüm.

‎"Aptal o gizlemek istese Deren gelip niye bize anlatsın?" Mantıklı bulmuş gibi sustu.

‎Yavaşça yan yatıp dizine uzandım. Eli aynı dakika saçlarıma daldı. Hafif oynaması mayıştırıyordu.

‎"Bence Deren bize taşınacak." Birden ortaya attığım tahmin ile saçlarımdaki eli durdu. Yüzüne baktığımda donmuştu.

‎"Her gün problemli gibi yoga ve sabah koşusu yapıyor o. Bizide zorluyordu hatırlamıyor musun?" Hatırladığım an yüzüm ekşidi. Güne bok gibi başlıyorduk.

‎"Şaka yapmıştım zaten. Ayrıca Fatih karısını bize bırakır mı?" Hak verircesine kafa salladı.

‎"Benim eniştem. Canım eniştem çok seviyorum." Bir kahkaha attım. Onunda eli tekrardan hareketlenmeye başlamıştı.

‎"Diğerleri nerede hala sıkıldım." Bilmem dercesine dudak büktüm.

‎Tam o an kapı açıldı. Hepsinin birden gelmesi ile ayağa kalktık.

‎"Çok şükür Yarabbim!" Kerem hoplaya zıplaya Deren'e koştu.

‎"Nerdesiniz saatlerdir?" Daha o geleli yarım saat bile olmamıştı. Gülmemek için kendimi sıktım.

‎"Geldik geldik!" Şakıyarak konuşan Deren'e baktım. Aklımdan o an bir tahmin geçmeye başladı.

‎"Dur bir dakika." bakışlar hızla bana döndü.

‎"Deren sen yoksa," cümlemi tamamlayan onun sevinçli çığlığı oldu.

‎"Hamileyim!" Sevinç çığlıkları her yeri sardı. Hepimiz sırası ile sarıldık.

‎"Ay teyze olacağım!" Beren tüm salonu sekerek geziyordu. Mutlu hallerine baktım.

‎Sustum. Şimdi sırası değildi. Bugün konuşmayacaktım. Mutluluklarına gölge düşürmek istemedim. Onlar her daim bana umut ve neşe olurken onların en güzel günlerinden birini yine kendi karanlığımla bozmak istemedim.

 

‎👾

‎Dört gün geçmişti. Onlarla konuşmak için biraz beklemeye karar vermiştim ama artık vakti gelmişti. Evden bir süre gidecektim. Abim ile beraber yaşayacak ve tekrar eğitimlerime başlayacaktım. Belli planlar yapmıştık. Hem annemi hemde şimdiki kocasını ~yani benim babamı~ bitirmek için bir sürü farklı plan ve bir çok seçenek bulmuştuk. Bunun için hazır olmamız gerekiyordu.

‎Abim, Yekta ve ben birlikte yoğun bir eğitim sürecine girecektik. Keremlere bunu anlatmak benim için sancılı olan kısım olacaktı. Abimler gelip konuşabileceklerinden bahsetmişti ama bu işi dahada zorlaştırabilirdi. Bu yüzden onları reddetmiştim.

‎Gözlerimi kırpıştırıp karşımdaki ev halkına baktım. Hepsi karşımda misket gibi dizilmişti. Boğazımı temizledim. On saattir mal gibi bakışıyorduk. Konuşmam lazımdı.

‎"Ben abimi affettim." Kerem'in elindeki dondurmayı yalayan dili durdu. Beren ve Seren kısaca birbirlerine baktıktan sonra tekrar bana döndü. Tahmin etmiş olabilirler miydi? Deren şu an burada değildi. Ona artık kardeşlerinden biri haber verecekti.

‎"Annem yaşıyormuş. Abim ile benim babalarımız farklıymış. Mert benim üvey kardeşimmiş. He bide benim başıma bu işleri açan borçları başıma yıkan kişi annemmiş. Bunları bu şekilde söylemek istemedim ama zamanım kısıtlı."

‎"Siktiğimin hayatının üstüne dram filmimi çekiyoruz? Sadece bir izin gününde ayrı kaldık. Bu kadar şeyi nasıl sığdırdın?" Dudağımı bilmem dercesine büktüm.

‎"Şaka mı? Annem yaşıyor ne demek? Lan bu nasıl iş? Amına koyayım beynim düştü tepki veremiyorum!" Parmağımın kenarları ile oynamaya başladım.

‎"Asıl anlatacağım şey bu değildi. Sadece açıklama yaptım. Biraz sakinlik rica ediyorum..Şimdi ben bir süre bu eve gelmeyeceğim. Hem sizin güvenliğiniz açısından hemde benim bazı konularda eğitim almam gerekiyor." Beren kalkıp yanıma geldi. Kollarını sıkıca bana sardı.

‎"Özür dilerim artık senden gelen hiç bir şeye şaşıramıyorum. Sen iyi misin onu söyle bana." Sırtını bir iki kere patpatladım.

‎"Bebeğim neden gideceksin? Geliştirmekten kastın ne? Başın belada mı? Yardım edelim." Seren'e baktım.

‎"Annem beni öldürmek istiyormuş. Babamın yaşadığımdan haberi yokmuş. Öğrenmemesi için öldürmesi gerekiyormuş. Poyraz buraya geldiğinden beri beni hem gizliyor hem koruyormuş. Bana o kadar çok şey anlattı ki. Abim aslında uzun süredir benim için savaşıyormuş. Bana onu affetmem için sebepler verdi." Mutluluklan dolan gözlerim görüş açımı bulanıklaştırıyordu.

‎"Eğer bana şu anda bunların bir şaka olduğunu söylemez isen şurada gördüğün uzun lambaya otururum." Kerem'e bakarken ağzım açıldı. Artık bende olayları ciddiye almıyordum.

‎"Oturmazsan topsun." Birden Kerem'in yüzü kasıldı. Aynı anda göz göze gelip kahkaha attık. Kendimi toparladım.

‎"Maalesef şaka değil ve benim bir süre abimle yaşamam gerekiyor. Sizinle belirli bir süre görüşmeyeceğiz. Ayrıca sizin hayatınızın bazı noktalarına bazı adamlar dahil olacak. Güvenliğiniz için. Deren'e haber vermek size düştü." Anlattığım şeylerin saçmalığı başımı ağrıtıyordu. Gündelik konulardan bahsediyormuş gibi konuşuyordum. Fazla komikti.

‎"Sen gerçekten bizim özelliklede benim, o günden sonra seni bu şekilde bırakacağımızı mı sanıyorsun Damla?" Derin bir nefes verdim.

‎"Bu bir açıklamaydı. Siz ne kadar karşı çıksanızda gideceğimi bilin tamam mı? İstesenizde istemesenizde gideceğim. Artık yıllardır süren bu savaşa nokta koymak istiyorum. Bu yüzden bana karşı çıkmayın. Ayrıca lütfen o adamlarada karşı çıkmayın. Lütfen bunu yapmayın. Sizin güvende olduğunuzu bilirsem daha emin bir şekilde hareket ederim. Sadece beni ciddiye alın ve engellemeyi denemeyin." Hepsi birden bana sıkıca sarıldı. Onlara söyleyecek söz bırakmamıştım ama bu gerekliydi. Onların iyiliği için en iyisi bu olacaktı. Mert'in yaptığı gibi onları bana karşı kullanabilirlerdi. İstemiyordum. Artık onlar benim yüzümden saçma sapan muamelelere maruz kalmayacaklardı.

‎"Söz verin bana" Kerem saçımı öptü. Kafa sallamakla yetindi.

‎"Söz kardeşim. Her şey için söz." Beren'e gülümsedim. Seren ise sadece sustu. Sessizce diğerlerine ayak uydurmuştu.

‎"Tamam sevgi gösterisi bitti ise bize detayları anlatmalısın. Zamanın var mı? Olmalı çünkü bilmezsen kuduracağım." Beren'in tepkisine kahkaha attım. Son ses Müge Anlı izleyen teyzeler gibi bakıyordu bana.

‎"Tamam, konuyu belki birazcık daha açabilirim." Koltuğa geçip yerleştik. Sırtımı iyice geriye yaslandım ve son kez hayatımdaki saçmalıkları onlara anlattım.

 

‎🐢

Yekta'dan

‎"Nerdesin lan yavşak!" Yükselen Poyraz'ın sesi ile telefonun ekranını kapatıp cebime attım. Telefondan kardeşine baktığımı görürse telefonu bana yedirme olasılığı yüksekti.

‎"Uyuyorum." Odanın kapısı uçan tekme ile açıldı.

‎"Siktir et uykuyu. Kalk ayağı hazırlık yapacağız." Kaşım yukarı kalktı.

‎"Hayırdır sana görücü mü çıkmış?" Yüzüme ayağı ile tokat atması küfür etmeme sebep oldu.

‎"Çek lan şu toynaklarını! Anlamadım ki ne oluyor sana kaç gündür, kurt mu var götünde?" Sırıtarak bana bakmaya devam ediyordu.

‎"Ya Hak!" Birden üstüme uçması ile küfredip yataktan aşağı atladım.

‎"Kardeşim bir rahat dur! Aldığın oksijeni sikicem şimdi!" Yataktan kalkıp yanıma gelmesi ile yüzüne baktım. Yerdeki bacağımı tutup beni sertçe çekmesi ile küfür ettim. Çıplak sırtım yanmıştı.

‎"Poyraz kaçacak delik ara abisi. Seni salondaki avizeye bağlayarak si-" eli ile ağzımı kapattı.

‎"Kardeşimin yanında sikli küfürler istemiyorum." Elini çekti.

‎"O polyanna kılıklı bizden beter." Enseme şaplak atmış ve kaçmıştı.

‎"Düzgün konuş hadsiz it. Benim kardeşim o." Kaşınıyordu. Ne yapalım kaşımak boynumuzun borcuydu. Hızlıca peşinden koşmaya başladım.

‎"Dur dur lan dur dur!" Merdivende yakalamıştım. Tuttuğum ensesi ile onu ileri geri ittim. Benden biraz daha kısa olduğu için ona tepeden bakmaktan zevk alıyordum.

‎"Damla gelecek bugün. Ben zaten onun için gelmiştim odana." Ensesinden elimi çektim.

‎"İkna etmiş mi onları?" Şaşkınca sordum. Kızlar belki bir şekilde ikna olurdu ama Kerem denen o çocuk fazla değişik bir tipti. Yalan yoktu Damla'yı ablalarına yaptığı gibi koruyup kollaması güzeldi ama bazı konularda şüpheye düşmeme sebep oluyordu. Düşünmek dahi istemediğim konulardı.

‎Yüzümde oluşan tebessümü gizledim.

‎"Eğitime benim ile başlayacak değil mi?" Poyraz çenesini kaşıdı.

‎"Öyle gözüküyor gibi. Benim hem silah işlerini halletmem hemde mekanları gezmem gerekiyor. Biliyorsun. Siz ikiniz birlikte çalışırsınız bir süre. Sonrasında belki o da isterse benim ile devam eder." Gülümseyerek aşağı indim. Onuda elimle iteklemeye başladım.

‎"Güzel güzel biz hallederiz sen işine bak abisi." Ensesine attığım elime vurdu.

‎"Rahat dur göt." Sırıttım.

‎"Bas gaza Kartal kardeşine halil İbrahim sofrası hazırlayacağız!" Coşku ile bağırmam ile hızlandı. Eline şeker verilmiş veletlere dönmüştü.

‎"Oğlum 37 yaşında adamsın. Götündeki kıllar ağırdı. Şu haline bak lan!" Sinirli yüzünü yüzüme çevirdi.

‎"Piç kardeşim beni affetti! Ayrıca artık yanımda duracak. Yas mı tutayım amına koyduğum." Kolumdan tutup beni merdivenden attı. Düşmeden kendimi toparladım. Pezevengin eli ağırdı.

‎Hızlı adımlarla mutfağa geçtik. Bütün yemekleri biz yapacaktık. Damla'yı karşılamak için mükemmel bir sofra hazırlayacaktık.

 

‎🌞

Efsun'dan

‎Önümdeki masaya baktım. Dudağımı ısırarak her yeri baştan aşağı süzdüm.

‎"Ben aç değilim ya yiyip geldim." Yekta ve abim döndüm. Onlarında umutsuz bakışları masadaydı.

‎Tavuk, sarma, börek ve bir kaç parça meze vardı.

‎"Menü çok güzel ama yenebilseydi çok daha güzel olurdu." Abim bükük boynu ile sandalyelerden birine oturdu. Yekta'da onun ardından aynısını yaptı. Yanıma oturmuştu.

‎Ben ona hala tavır yapıyordum. Hala kırgın hissediyordum. Affetmem için biraz çaba göstermeli nazımı çekmeliydi.

‎"Abi tavuk kalkıp beni yiyecekmiş gibi. Sarma biraz fazla pişmiş gibi ve sanırım börekte şeker ile yapılmış." İkiside sesizce beni dinliyordu.

‎"Elinize sağlık ama gerçekten sağlık için yemeyin." Elimdeki çantalı masaya bıraktım.

‎"Sen geliyorsun diye sürpriz yapmak istemiştim. Heyecanlandım. Bununda kafasını karıştırdım. Kadınlarada dokunmamaları için izin verdim. Yapamadım ama işte." Küçük bir çocuğun suçunu kabullenişi gibi yapamadığını kabul etmişti. Kahkaha attım.

‎"Hepsi baldan tatlıydı. Her şekilde bana sürpriz oldu emin ol." Aferin almış gibi sırıttı. Masadaki telefonunuza eline alıp bir iki saniye oyalandı. Yekta kafasını kuş gibi uzatıp telefona baktı.

‎"Ne yaptın?" Telefonu bana çevirdi.

‎"Abi şaka mısın ne yapacağız 563 tane lahmacunu biz? Ayrıca niye çift değil tek sayı?" Çift olması sayısı kadar önemliydi ne yapabilirim? Takıntım vardı işte.

‎"Dışarıdaki adamlar yer. Sokaktaki çocuklar, bazı aileler birde bir kaç tatlı dilli sevecen esnafa verirsek bitiririz." Geldiğimden beri bozulmayan sırıtışım daha çok büyüdü. Uzanıp yavaşça abimim yanağını öptüm.

‎"Ay!" Aldığım tepki histerik bir kahkaha atmama sebep oldu. Tepkisini anlayıp boğazını temizledi.

‎"Tuz yok gideyim tuz alayım." Onu elimle durdurdum.

‎"Sen yeteri kadar yorulmuşsun ben alırım." Kalktığı sandalyeye geri oturdu. Ben mutfağa yöneldiğim sıra Yekta konuştu.

‎"Kız nerden bilsin nerede olduğunu bende bir bakayım." Sandalyesinin sesini duydum.

‎"Doğru lan git bak."

‎Mutfağa girdim. Tezgahın üstündeki rafta direkt gözüme çarpan tuzluğa yöneldim.

‎"Ona teşekkür öpücüğü var bana bir teşekkür bile yok mu?" Ensemde nefesini hissettim. Arkamı döndüm. Tam karşımdaydı.

‎"Tokat var ister misin?" Fazla mı dip dibeydik? Kalçamı tezgaha doğru yasladım.

‎"Senden gelen her şeye tamamım." Açtığım mesafeyi kapattı. Ellerinden birini tezgahın kenarına yasladı.

‎"Bu kısımdan sonra hiç hayrı alamet şeyler olmuyor genelde." Diğer taraftan çıkma girişimim koyduğu elinden dolayı boşa çıktı.

‎"Aslında en hayırlısı o an oluyor." Kafamı kaldırıp ona baktım. Burnu perçemlerime sürtündü. Derin bir nefes aldığını işittim.

‎"Tokat atarım çık şuradan." Aynı şey yine oluyordu. Göğüsüme yumruklar iniyor gibiydi. Peki karnıma giren bu sancı neyin nesiydi?

‎"Vur istediğin kadar. Çoktan hak ettim hepsini." Gözlerine baktığım her an bu hale gelmek fazla garipti. Bir eli belime dolandı.

‎"Yekta." Burnunu saçlarıma yaklaştırdı.

‎"Damla." Ellerim göğüsüne yaslıydı.

‎"Ne oluyor?" Kafasını geri çekip tekrar yüz yüze gelmemizi sağladı.

‎"Çok şey oluyor Damla. Çok fazla şey oluyor." Burnu burnuma değiyordu. Belimdeki eli üstümdeki tişörtün kısalığından dolayı çıplak tenime değiyor, değdiği yeri yakıyordu. Elimin altında bulunan kalbi hızlanmıştı.

‎"Uzun süredir seni bulmak için uğraşıyorum. Bir bilsen." Dudağından çıkan cümleler kulağıma değilde sanki dudağıma ulaşıyordu.

‎"Neyi bilmem gerek." Gözleri hareket eden dudağıma kaydı. Bende bakışlarımı onun dudaklarına indirdim. Ne kadar parlak ve davetkar gözüküyordu.

‎"Anlatmaya başlasam susturamazsın." Sıcak nefesini çenemi yakıp gidiyordu.

‎"O zaman susturmam bende." Sesim gerçekten çıkıyor muydu?

‎"Aslında susturmanı isterim." Mesafe hiç oldu. Dudaklarımız arası bir nefes bile değil gibiydi. Gözlerimi kapattım. Dudağı hafifçe benim dudağıma değdi.

‎"Lan puşt Himalayada mı arıyorsun tuzu! Kardeşimi gönder bari!" Duyduğumuz ses ile hızlıca birbirimizden uzaklaştık.

‎"Bir dakika sabredemedin mi it! Kalmamış yeni dolduruyoruz!" Küfür eder gibi kurduğu cümle tenimin daha çok yanmasına sebep oldu. Eğer abim bağırmasa biz biraz önce ne bok yiyecektik? Utançla elimi yüzüme kapattım.

‎"Ben içeri geçeyim." Gergince kafa salladı.

‎"Bende tuzu alıp gelirim geç." Dolaptan aldığı soğuk şişeyi direkt kafasına dikti.

‎Masaya gelip tekrardan sandalyeme yerleştim.

‎"Lahmacun seversin değil mi abim?" Hızlıca kafa salladım.

‎"Severim."

‎"Başka ne seversin? Renk, şarkı, oyuncak, yemek, film en çok ne seversin onlarda? Başka şeyler varsa onlarıda anlat." Farkına vardığım şey ile gözümü masaya diktim. Birbirimizi hiç tanımıyorduk. Benim hakkımda bir şeyler bilmek istemesi yüzümde belli belirsiz bir tebessüm oluşturdu.

‎"En sevdiğim renk siyah. Aşk belası şarkısını severim. Yemek sanırım makarna, ilk yapmayı öğrendiğim yemekti. Film yok. Kitap okurum genelde. Kahve çok severim. En sevdiğim tatlı çikolatalı kektir. Buda yapmayı ilk öğrendiğim tatlıydı. Patlıcana alerjim var. Karamelden artık nefret ediyorum. Karanlıktan korkarım. Fazla sesli ortamlar başımı kolayca ağrıtır. Tom ve Jerry çizgi filmini çok severim." Masadaki sudan bir yudum aldım.

‎"Aklıma gelen bunlar. Çok fazla anlattım zaten. Senden kendinden bahset abi." Kafa salladı.

‎"Yemek ayırmam. Hep dinlediğim bir şarkı var; Kızım. Griyi severim. Tatlı çok yemem. Kitap ara sıra okurum. Harry Potter serisini severim. Alerjim yok. Korktuğum bir şey yok." Yüzümü avucuma yasladım.

‎"Benide tanısak ya." Gözlerimiz Yekta'ya döndü. Ne ara gelip oturduğunu anlamamıştım.

‎"Ben tanıyorum." Abim sırtını sandalyeye verdi.

‎"Damla tanısın." Abim tek kaşını sorgularcasına kaldırdı.

‎"Dört ayda tanışmadınız mı?" Kafamızı sallayarak reddettik.

‎"Eski Üsteğmen Yekta Tunç." Gururla konuşması beni gülümsetti. Yüzünde gördüğüm özlem duygusu gülüşümü sekteye uğratmıştı. Mesleğini özlüyordu. Peki neden bırakmıştı? Zorunda mı kalmıştı? Nedenini bir anda çok merak ettim. Kendini toparlamak adına bir yudum su içti. Gözleri gözlerimi buldu.

‎"Komutanım diye gezeceğim her yerde." Güldü ve bakmaya devam etti.

‎"En sevdiğim renk kahverengiymiş." Hafifçe gözlerim açıldı. Benim gözlerimin renginden dolayı öyle demesi hala sıcak olan yanaklarımı daha çok alevlendirdi.

‎"Senin elinden gelen her şeyi yer ve severim." Abimin birden Yekta'ya dönüşü ile derin bir sessizlik oluştu.

‎"Anlamadım kardeşim?" Yekta bir süre kal gelmiş gibi hareket etmedi. Bu kısa sürdü.

"Eli lezzetli lan ondan dedim. Ne bakıyorsun boka bakar gibi?" Abim benim hep yaptığım gibi boynunu çıtlattı ve önüne döndü.

‎"Bu bunak abinin zevksizliği yüzünden doğru düzgün tatlı yemedim. Sanırım yediğimde seveceğim tatlı ıslak kek olurdu. Film çok bilmem. Kitap olarak kendi kitabımı yazmak tercihimdir ." Abimi kontrol etmiş ve bakmadığı anda bana göz kırpmıştı.

‎"Yekta seni sağa sola yatıra kaldıra şimdi-" Yekta abimin kafasına şaplak atmıştı.

‎"Dediğin şeyi unutma! Ayrıca yalan değil 40'a ne kalmış?" Dejavu zamanında benim ona yaptığım zorbalığı şimdi o abime yapıyordu.

‎Abim tam küfür edeceği sıra kapı çalmıştı. Kalkıp oraya yöneldi. Abim gittiği an Yekta sandalyemi kendine doğru çekti.

‎"O şeyi desene." İsteği ile sırıttım.

‎Aklıma dank eden şey gülümsememi sildi. Fark etmeden yelkenleri suya indirmiştim. Hemen kendimi toparladım.

‎"Siktir git demeyeceğim. Ben hala kızgınım sana." Bana doğru eğildi.

‎"Gönlünü alırım. Birlikte çok vaktimiz olucak. Beni her türlü affedeceksin." Adım seslerini duyunca sandalyemi geri çektim.

‎"Bak evinin direği abin dağları, taşları aştı sana yemek getirdi." Yekta kahkaha attı.

‎"Götüm dış kapıya çıktı. Dağ dediğin bahçedeki çakıl taşı herhalde." Abim elindeki meze poşetini bir iki tur çevirip Yekta'nın kafasına attı. Gülmemek için elimi ağzıma kapattım. Tam burnuna denk gelmişti.

‎"Neyse soğumadan yiyelim hadi." Herkes yerleştikten sonra karnımızı doyurmaya başladık. Ara ara sohbet ediyor ve yemeğimize geri dönüyorduk.

‎Öğrendiğim şeylerle Yekta'nın biraz önce dediği şeyler dahada anlamlı hale gelmişti. Biz eğitime onun ile başlayacaktık. Bu yakınlık ve temas demek oluyordu. Abim bir askerden daha bir eğitmen olmadığını savunmuştu. Benim anlamadığım bir insan kan bağı olmayan birine nasıl bu kadar güvenebilirdi? Kişisel olarak bir yere kadar anlardım ama gözü kapalı kardeşini nasıl emanet ederdi? Geriliyordum. Yarın direkt başlayacaktık ve ben o an olacaklardan korkuyordum.

 

‎🥱

‎Gözlerimle etraftaki aletleri süzdüm.

‎Dün yemekten sonra abim bana evi gezdirmişti. Sonrasında birlikte bir korku filmi izlemiştik. Ardından bana kalacağım odayı göstermiş ve müzikli bir gece lambası hediye etmişti. O an Beni düşünmesinin mutluluğa ile ağlamış ve ona sıkıca sarılmıştım.

‎Şu anda ise abim bahsettiği silah işlerini halletmek için gitmiş biz ise kahvaltıdan sonra apar topar evin arka tarafındaki spor salonuna gelmiştik.

‎"Bir afyonum patlasaydı ya! Kargalar bokunu yemeden niye geldim buraya? Kahvaltı daha mideme inmedi!" İsyanıma kulak asmayan Yekta sinirlerimi bozmuştu. Daha gözüm bile tam açılmış değilken burada olmaktan hoşnut değildim.

‎"Çok konuşma cüce soyun." Duyduğum cümle gözlerimi tamamen açmamı sağladı. Açılan ağzım ve gözüm ile Yekta'ya döndüm.

‎"Ney?" Bana yaklaştı. Parmağı ile açık ağzımı kapattı. Parmağını çekmeden çenemi okşadı.

‎"Anlamadıysan tekrar söyleyeyim. Soyun antrenman yapacağız."

‎Eheheheheh

‎İyi okumalarrrrrr 🩷

‎🦊

​​​​

Bölüm : 27.01.2025 19:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...