Bölümde tetikleyici unsurlar bulunmaktadır, rahatsız olanlar işaretlenen yerden sonrasını okumaya devam edebilirr.
Yazar'dan
Mete gözünü içeride dolandırdı. Kulübeye ulaşmışlardı. Kader yüzlerine gülmüş gibiydi. Burası kullanılmamıştı. Hazırlık yapıp bekleyecekleri yere sonunda ulaşmanın heyecanı ile etrafı inciledi.
"Etrafı kontrol edin. Ne var ne yok bakın!" Emredersiniz yanıtını alması ile gülümsedi. Kendinde dışarı adımlamaya karar verdi. İçeri zaten küçüktü. Evin dışında bir farklılık var mı diye bakmak daha mantıklı gelmişti ona. Kapıyı kapattığı an soğuk hava yüzüne çarptı. Eli birden formasının iç cebindeki fotoğrafa gitti. Eline aldığı resime bakınca verdiği uzun nefes soğuk havaya karıştı. Damla'ydı fotoğraftaki. Sevgilisi, biriciği, hayatındaki ilk kadındı. Fotoğrafı çektikleri güne gitti aklı.
~~~
"Ya çekme işte çirkin çıkıyorum!" Damla'nın bağırışı komutanı daha çok gülümsetti. Elindeki fotoğraf makinesinin tuşuna bir kere daha bastı. Sevgilisinin bu halini her daim hatırlamak ve görmek için kendine hatıra fotoğrafı çekiyordu. Karşısındaki kız bunu bilmiyor, inatla çekilmemek için ısrar ediyordu.
"Yavrum sen cennetin vücut bulmuş halisin benim için, ne çirkinliği?" Kız beklemediği iltifat ile far görmüş tavşana dönmüştü. Tam o sırada bir flaş daha gözünü kısmasına sebep oldu.
"Bilerek yapıyorsun işte konuşmuyorum seninle!" Mete kahkaha atıp fotoğraf makinesini kenardaki koltuğa atmıştı. Kızın peşinden gidip onu kucağına aldı. Dudaklarını alnına bastırıp burnunu saçına gömdü. İlk defa nefes alıyormuş gibi kokusunu derince içine çekiyordu.
"Senin yüzün benim cennetim. Sende benim meleğimsin bebeğim. Bunu anlaman gerekiyor." Boğuk çıkan sesi ile kurduğu cümleler kızı çoktan eritip, darma duman etmişti. Ne güzelde seviyordu sevgilisini. Birbirlerine sığındılar. Çıktıkları odada yatağa uzanıp daha çok sarıldılar. Bir süre sonra uyukuya dalmışlardı. O gün belkide birlikte mutluca uyudukları son gündü.
O gün Damla kollarında olduğu adamın aşkına daha çok inanmıştı. Kim nerden bilecekti ona bebeği gibi bakan adamın onu yüzüstü bırakacağını? Tam o an kıza biri gelip böyle bir şeyin olacağını söylese kendinden dahi şüphe eder ama sevgilisine söz söyletmezdi. Şimdi ne olmuştu? Tek güvenli alanı yıkılmış, onuda yıkıp gitmişti. O gece bundan hiç haberi yoktu. Hiç bir şey düşünmedenz bilmeden güvendiği kollarda ihanetini bekledi.
~~~
Yazar'dan
Dişlerini sıktı Mete. Zaman geçtikçe bazı şeyler aklını daha çok rahatsız ediyordu. Fark etmediği pişmanlığı inatla kapısını çalıyordu. Mete yine unutmak için kendini işe verdi. Düşünürse kendi zararlı çıkacaktı, farkındaydı. Etrafı hızlıca dolaştı. Her şey normaldi. Tekrar kulübenin içine döndü.
"Soner kontrol ettiniz mi?" Soner dönüp kafa salladı.
"Komutanım iki dolap birde arkada bir çıkış kapısı var. Dolapların birinde işkence aletleri var diğeri ise boş." Mete dolaplara doğru uzandı. İlk açtığı boş olan oldu. Biraz içini inceledi. Abisi hiç bir şeyi boşuna yapmazdı. Biraz kurcaladı. Tahmin ettiği çıkmıştı. Duyduğu minik bir ses ile dolabın arkası açıldı. Bir asansör onları karşılamıştı.
"Tim her daim tetikte olun!" Uyarı ile herkes pozisyona girmiş ve Mete'ye dönmüşlerdi. Gördükleri dolap içi ile kaşları çatılmıştı. Anlaşılan gidecekleri başka bir yer vardı.
💞
Şu an tam olarak ne yapıyorduk? Dakikalardır baksamda anlamıyordum. İçeri girenler kimdi bilmiyorduk ama dolabın kapısı bir türlü açılmamıştı. Hem dar alan hemde kucak kucağa olmamız beni fazlası ile bunaltmıştı. Yekta'nın kulağına doğru yaklaştım. O hareket etmediği için hafif kirli sakallı çenesi boynumu huylandırmıştı.
"Adamlar bir halt yapmıyor çıkalım mı?" Fısıldamış ardından geri çekilmiştim. Bu sefer o yaklaştı. Tek farkımız o kulağıma değil yüzüme yaklaşmıştı.
"Kaç kişiler bilmiyoruz. İki tabanca ile hepsini vuramayız ya." Burnu burnuma çarptı. Ateşe değmiş gibi geri çekildim. Yaptığım hataydı çünkü kafamı hayvan gibi arkaya çarpmıştım. Birden duyduğum sesle gözlerimi çarptığım yere çevirecektim ama vaktim olmamış Yekta ile arkaya düşmüştük.
"Hay amına koyayım kafam yarıldı! Ay galiba popomda kırıldı!" Acımı geri plana atıp Yekta'ya döndüm. Sonrasında etrafa baktım. Biz bir dolaptan nasıl asansöre geçmiştik. Bu nasıl işti? Yeni fark ettiğim başka bir şey vardı. Ben tam şu anda Yekta'nın kasıklarındaydım. Düştüğümüzdede beni bırakmadığı için kucağına oturmuş bulunmaktaydım. Benim popom bu adamın münasip yerlerinden dolayı mı bu kadar acımıştı? Boğazımı temizleyip ayağa kalktım.
"Pardon biraz akraba olmuşuz." Cümleme kahkaha atarak ayağa kalktı. Kafasını omzuma yatırıp gülmeye devam etmişti. Yüzünü izlediğimde kahkahası ilk defa duyduğumu fark ettim. Yanımda elbette gülüyordu ama kahkahası, onun daha farklı olduğunu şimdi anlamıştım.
"Şikayet etmek ne haddimize? Şükürler olsun her halimize." Ağzım hafifçe aralandı. Hem yaptığı şaka hem de yapma şekli beni şoktan şoka sokmuştu. Sorunları vardı. Evet evet kesinlikle sorunluydu.
"Sen nasıl askersin ya? Ya malzeme eksik ya da hamurun bozuk." Omzunun birini yan tarafa yaslayıp bana baktı. Sohbetin yersizliği ile konuyu değiştirdim.
"Dolap anlaşılan bir geçitmiş. Galiba biz asansöre düştük." Kafasını sallayıp beni onayladı.
"Şey peki nereye ineceğiz? Ya üsttekiler sesi duyup arkamızdan gelirse, ne yapacağız? Kafam kanıyorsa kan kaybından ölür müyüm?" Son cümlem ile gülüşü yarıda kesilmiş, kaşı çatılmıştı.
"Gerçekten o kadar sert mi çarptın?" Bana doğru adımladı. İyice yaklaşması ile yüzüm göğüsüne doğru hafifçe değdi. O ise ellerini arkaya uzatmış kafamı kontrol ediyordu. Dokunduğu yer ile hafifçe inledim ve geri gittim.
"Acıdı bastırma!" Tekrar üstüme gelmişti. Göt kadar asansörde yine dip dibe gelmiştik.
"Kızım bi dur kanıyor bakacağım ne olmuş!" Gözlerim faltaşı gibi açılmıştı.
"Ne demek kanıyor? Ben şaka yapmıştım. Nasıl kanıyor? Çok mu kan var? Ben mi kanıyorum?" Aklıma depoda olanlar gelince yutkundum. Ne kadarda çok kan görmüştüm. Kaç kere ayılıp bayılmıştım? Hatırlayınca ister istemez gülesim gelmişti ama kafamı avuçlayan el buna izin vermemişti.
"Ya siktir git bakacağım ayağına kafamı koparıyorsun!" Yüzünü yüzüme eğdi.
"Damla sen mal mısın?" Değildim. Asıl mal kendisiydi.
"Elini tutunca pansuman mı yapmış oluyorsun dangalak herif? Acıyor işte avuçlayıp durma kafamı aaaaa!" Sabır çekip bir adım gerilemişti. Elinde gördüğüm kanım ile gözümü başka yere odakladım. Uzun bir süre kan görmek istediğim bir şey değildi ama yapacağım şeyler her türlü görmemi sağlayacaktı. Sıkıntı ile geriye yaslandım.
"Gel buraya" eline baktığımda gördüğüm sargı bezi ve batikonla ona yaklaştım. Anlaşılan çantaya bir şeyler tıkan sadece ben değildim. Cebinden çıkardığı peçete ile kafama hafifçe baskı uyguladı. Acı ile gözlerimi kapattım. Nereye çarpmıştımda böyle olmuştu? Köşe tarafına çarpmış olma ihtimalim yüksekti. Ben gözlerimi açmazken o kafamla ilgilenmeye devam ediyordu. Tam sargı bezini kafama bastırdığı sargı bezini bantladığı sıra. Yüksek bir ses duyuldu. Asansör aniden durmuştu. Hazırlıklı olmadığımız için Yekta biraz üstüme çullanmış ardından hızlıca toparlanmıştı. Asansörden çıktık.
"Ne halt yemek için burayı kullanıyordu acaba?" Tabancaları tekrar elimize almıştık. Ofis tarzı bir yerdi. İlk karşımıza çıkan şey kapılardı. Beş farklı kapısı vardı. Etrafı çok fazla incelemedik ve kapılara yöneldik. Zıt yönlere gitmeye başladık. O sağdaki ilk kapıya giderken ben soldaki ilk kapıya yürüdüm. Aynı anda kapıları açmış ve içeri girmiştik.
Odaya girdiğim an bunun bir hata olduğunu anlamıştım. Kocaman bir sistem vardı. Benim sokağımı, gittiğim yolları, uğradığım market ve mağazaları neredeyse hepsini gösteren ekranlar vardı. Biri tam evimin kapısını çekiyordu. Biraz daha yaklaştım. Ekranda gördüğüm fotoğraflar ile elimi düşmemek için son anda masaya sabitledim. Bu anların fotoğraflarını saklamak nasıl bir vicdansızlıktı? Her bir fotoğraf karesi beni o ana götürdü. Yaralar sızladı. Kesikler kanadı. Çığlıklarım kulağımı tırmaladı. Aklım beni yüzüstü bırakıp beni gerçeklikten kopardı. Fotoğraflardaki her bir acıyı tekrar hissettim. Her bir anı tekrar yaşamaya başladım.
~~~
"Dokunmayın dedim size!" Üstümdeki elbiseyi parçalayan adama tekme attım. Diğeri bacaklarımı kavradı.
"Öldürürüm sizi bırakın beni dedim!" Yüzüme yediğim tokatla kafam yere çarptı. Aralarından biri bana dokumaya başlamıştı. Bacağımı diğerinden kurtardım. Hızlıca dizimle yüzüne vurmam ile küfür edip uzaklaşmıştı. Saçıma bir el dolandı. Var gücü ile çeken kişi ile hırsla bağırdım. Kolumu tutan eli zorla uzaklaştırdım. Dirsek attığım adam saçımı bıraktı. Tırnaklarımı bana uzanmaya çalışan adamın yüzüne batırdım.
"Yeter be seninle mi uğraşacağım ben yerinde dur!" Birden duyduğum yüksek ses ile eş zamanlı vücudumda bir acı hissettim. Eller hızla uzaklaştı. Ağzımdan acılı bir inilti döküldü. Sesi tekrar duydum, tekrar ve tekrar ya da aklım bana oyun oynuyordu. Elim kor alevmiş gibi yanan karnıma gitti. Birilerinin tekrar beni tuttuğunu hissettim. Karnımdaki acıya soğuk bir demir değdi. Kısa süre sonra onunda vücuduma verdiği zarar çığlığımı güçlendirdi. Bilincim varla yok arasıydı. Onları dinlemeye çalıştım, gitmişlerdi.
İç çamaşırlarım, parçalanan elbisem elimden kayıp giden, kaybettiğimden bir haber olduğum hayallerim ve kanlar içindeki vücudumla yerde dakikalar belkide saatler boyunca kıvrandım. Kaldığım bu harabeden kurtuluşum sahipsiz bir köpek sayesinde olmuştu. İnsanlar bir köpek kadar insanlık ve acımaya sahip değil miydi? O gün emin olmuştum, kimsesiz birine kimse yardım etmiyordu, etmezdi. Kimsesiz insan bazen ölmeye mahkumdu.
°°°
Mert bana yaklaşıyor, canımı yakıyor ve geri çekiliyordu. Saatlerdir bunu sürdürüyordu. Bazen bir kesikle bazende elleri ile bunu yapıyordu. Bunlara devam ederken Mete'nin yaptığını sürekli yüzüme vuruyordu.
"Sana Mete gibi dokunmamı ister misin?" Gözlerim dehşetle büyüdü. Bana yaklaşıyordu. Elini uzatıp sütyenimin askısına uzamıştı. Kafamı hızlıca eğip parmağını ısırdım. Bütün hırsımı çıkartmak istercesine yaptım bunu. Bir şekilde benden kurtulmuştu. Elini parmağına sardı, kanıyordu.
"Çok vahşisin bebeğim. Ben senin bu hallerini farklı bir yerde görmek isterim!" Gözlerim tüm yüzünü izledi. İçimde yükselen kin ve nefret ona yapabileceğim şeylerin sayısını arttırıyordu.
"Sana ne göstereceğim biliyor musun Mert?" Meraklı bir şekilde bana baktı. Düşünür gibi dudağını büzdü. Devam ettim.
"Sana ölümü göstereceğim. Acıyı, işkenceyi, nefreti ve onların sebep olabileceklerini göreceksin, hatta deneyimleyeceksin anlıyor musun? Ben buradan her türlü çıkacağım. Senide elbet bulacağım. Bulduğum an benden kurtulmanın yollarını değil -çünkü bu mümkün değil- acısız ölmenin yollarını ara!" İddialarım onun için ne ifade ediyordu bilmiyordum ama ciddiye almadığı bana yaklaşıp yumruk yaptığım elimi çekip öpmesi ile kesinleşmişti.
"Seni biraz sakinleştirelim ne dersin? Çok gerginsin." Adamlardan biri bu cümleden sonra elinde tepsi ile gelmişti. Tepside iğne vardı. Bu kaçıncıydı? Hiç bir şey hatırlamıyordum. Vücuduma giren iğne beni aptala çevirmişti.
~~~
Zar zor nefes almaya çalıştım. Özellikle sanki bu iki anın resimleri vardı. Vücudum titriyordu. Elimi karnıma sardım. Kendi çocuğuna iyi bir annelik yapmak ona annelik duygusunu tattırmak isteyen bir kadındım. Annemi bu şekilde yaşatacağımı düşünüp,onun kızına yapamadığı her şeyi yaptığım bir kızım olsun istemiştim. İlk kaybettiğim hayalim o olmuştu.
Kesikler ve kurşunlar, suçlular ve mağdurlar, mutlular ve yalnızlar. Her şeyin olumsuzu bir şekilde beni bulmuştu. Başım dönmeye başladı. Uyku düzenim uzun süredir bozuktu. Ondan dolayı zaten yorgunken birde bu şekilde bir şeyle karşılaşmak beni iyice dağıtmıştı. Çıkmak, bu odadan uzaklaşmak istiyordum ama hareket edecek halim kalmamıştı.
"İyi misin bana bir cevap ver!" Vücuduma değen elle kaçmak için hareket etmiş ve titreyen bacaklarım yüzünden yere düşmüştüm. Dokunma diye bağırdığım an karşımdaki Yekta'yı fark ettim. Zar zor nefes alıyordum. Benim bu halimi anlamak için odaya bakmaya başladı. Acele ve korku ile bağırdım.
"Bakma, lütfen bir şeylere bakma." Utançla zar zor ayağa kalktım. Görsün istemiyordum. Bu kadar aciz, çaresiz ve yalnız kaldığımı bilsin ve abime söylesin istemiyordum. Geçmişti işte orda kalmalıydı. Benim için olmasa bile onlar için öyle olmalıydı. İstediğim olmadı, bakmıştı her şeye.
"Damla sen" duraklamamıştı. Ne diyeceğini bilemez bir hali vardı.
"Damla sana ne yaptılar?" Fotoğraflardan biri elindeydi. Baktığımda kanlar içindeki vücudumu gördüm.
"Ben bunları kayıtlarda bile bulamadım. Böyle şeyler hiç bir şekilde yoktu. Sana ne oldu?" Sustum.
"Damla çok fazla kan var." Kafamı onayla salladım. Masaya tutunarak ayağa kalkacağım sıra benim halimi fark etmişti. Kendine bir küfür edip beni tuttu.
"Özür dilerim tutamadığım için." Elimi omuzlarına koydum. Belimi sıkıca tutmuştu.
"İyi değilsin çıkalım buradan." Kafamı sallayarak reddettim.
"Buraya bak Yekta. Burası benim bütün geçmişimi barındırıyor. Belkide ben intikamımda kullanacağım piyonlardan birini burda bulacağım. Şu anda gördüğün bu halimin sebebine ulaşmak için her şeyi yapacağım. Beni duyuyor musun? Ben onu öldüreceğim ve hiç kimse bunun için beni suçlayamayacak." Beni kendine yasladı.
"Biliyorum, anlıyorum seni ama şimdi çıkalım iyi değilsin. Güçten düşmüşsün zaten biraz toparlan." Ellerim omuzlarını daha çok sıktı.
"Güçsüz değilim ben, hiç olmadım. Ben aylardır bugünü bekliyorum. Benim boşa harcayacak bir saniyem bile yok. Bana dur deme. Bunu bana yapma çünkü şimdi tüm gücümle buna hazırken beni durdurursan o zaman olmaz. Beklemek bütün gücümü ve cesaretimi benden alır." Kafamı yasladığım omuzda biraz daha sakinleştim. Abimden alamadığım desteği ve şevkati Yekta'da arıyor gibi hissediyordum. Yekta bana bir abi güveni veriyordu. Ona bu kadar çabuk güvenip sığınmam belkide bu yüzdendi. Yinede kendimi tutuyor ona kendimi ve duygularımı tam göstermiyordum. Zaten bir kere yaptığım için sonuçları ile uğraşırken bunu tekrarlamazdım.
"Bak ben burdayım. Senin gücünde cesaretinde olurum ben. Güçsüz değilsin aksine dediğin gibi çok güçlüsün ama dinlenmek senin hakkın. Damla yıllardır verdiğin bu savaştan kaçabilirsin. Sana bunun için bütün olanakları sağlarım beni anlıyor musun? Ayakta durmak zorunda hissediyorsan bile bana yaslanarak dinlen o zaman. Bak şimdi olduğu gibi işte. Kendini zorlama sağlam durmak için. Bana güvenmiyorsun belkide biliyorum. Beni sana abin gönderdi. Sana yaptığım en küçük yanlışta abin beni öldürür zaten bunu bil." Susup bir cevap bekledi.
"Beni ilk bırakan Poyraz'dı. Sence ben tanımadığım birine güvenebilir miyim?" Sert bir soluk verdim. Bir nevi birbirimize sarılıyor gibiydik. İkimizde hareket etmiyorduk. O büyük ihtimalle toparlanmamı bekliyordu. İçimden gelen cümleyi tutmadım. Belki aldığım destekten dolayıydı, belkide boşlukta olduğum ilk an hayatıma giren yeni bir insan olduğu içindi.
"Seni abim yerine koyabilir miyim?" Birden beni tutan elleri gevşedi. Gerileyip yüzüme baktı. Hala beni bırakmamıştı. Yüzüme şaşkınlıkla bakıyordu. Yaslan demişti. Sorumun cevabına karşılık onu güvenli alanıma alır ve yaslanırdım. Bunu anlamış gibi bana bakmaya devam etti. Boğazını temizleyip kafasını salladı.
"Beni istediğin kişi olarak görebilirsin. Güvendiğin her an kim olduğum umrumda değil. İster abi de ister arkadaş istersen hiç kimse olarak gör. Nihayetinde bana sırtını yaslayacak mısın?" Kafamı salladım. Bu cevaptan sonra beni kendine çekip sıkıca sardı, sarılmıştık. İlk defa bugün abi diyeceğim birine sarıldım ve o bana kızmayıp karşılık verdi.
"Teşekkür ederim. Her şey için çok teşekkür ederim." Hiç bir cevap vermedi. Beni daha sıkı sardı bu onun için rica ederim deme şekli gibiydi.
💞
Yazar'dan
Tim asansörü bir kaç tur kullanmak zorunda kalmıştı. Şimdi herkes geldikleri ofis benzeri yeri inceliyordu. Onları ilk karşılayan beş adet kapıydı. Diğer kulübelerdede böyle yerler var mıydı? Varsa nasıl gözden kaçmıştı?
"Ben ve dört kişi burdaki kapılara bakacağız. Geri kalanlar etrafta başka ne var ne yok baksın!" Herkes dağılmaya başlamıştı. Mete adımlarını ona yakın olan soldaki ilk kapıya yöneltti. İçeri girdiği an gözüne sadece tek bir şey çarptı. Kalbinin teklediğini hisseti. Bu neyin nesiydi?
"Damla" varla yok arası çıkan sesini kendi bile duymamıştı. Elini uzatıp koca ekrandan aldığı fotoğrafa baktı. Buradaydı sevgilisi. Kanları içinde yerde yatıyordu bedeni. Çok mu acımıştı canı? Gözleri kapalıydı ama yüzü gözyaşlarından sırılsıklamdı. Kim nasıl çekmişti bunu? Çok yakından çekilen bir fotoğraftı, belliydi. Öğrendiği geçmiş geldi aklına. Yasal yollarla öğrenmemişti hiç bir şeyi. Farklı yollar bulmuştu ama bu kadarını o da beklemiyordu.
"Ne olmuş sana?" O an bir kere daha pişmanlık çaldı kapısını. Fotoğrafı tutan eli titriyordu. Onu bıraktığında Damla yine bir depodaydı yine canını yakmışlardı. Damla'yı gerçekten geçmişine mahkum ettiğini fark etmişti.
"Hiç düşünemedim." Boşta kalan eli yumruk olmuştu. Sinirli masaya çarptı. Tam o an önündeki ekranlar açıldı. Gördüğü şeyler daha çok sinirlenmesine sebep oldu. Abisi bunca süredir onun sevdiği kadını mı izliyordu.
"Ne sikim yapıyorsun sen!" Cevap istiyordu ama cevabı alacağı kişi burada yoktu. Ekranlara sırayla baktı. Damla'nın evi, yolu, iş yeri neredeyse onun adım attığı her sokak buradaydı. Mete anlamıyordu. Abisi neyin peşindeydi?
Odaya biraz daha bakınmıştı. Ekranlar ve fotoğraf dışından hiç bir şey yoktu. Geri çıktı. Herkesin zaten onu beklediğini farketmişti.
"Komutanım arkada bir kapı var. Uzun bir yeraltı geçidi gibi." Can'ın cümlelerinden sonra Mete kafa sallamıştı arkasını dönüp hızla oraya yönelmişti. Tim hiç bir şey sormadan takip etti. Bu hareket gidiyoruz demekti.
💖
Bütün odalara bakmıştık. Bir oda banyo ve lavabo olarak kullanılıyordu. Biri yiyecek ve içecek ihtiyaçları içindi. Benim girdiğim yer beni izlemek için yapılmıştı. Bir odada sadece gizlenmek için hazırlanmış kostümler kimlikler ve bu tür benzer eşyaları barındırıyodu. Yekta'nın girdiği oda ise boştu. Şimdi ise birlikte etrafta dolanıyorduk. Birden gözüme garip gelen kısma baktım.
"Buradan bir şey çıkıcak hissettim gel." Baktığım yere baktı. Duvarda bir çıkıntı var gibiydi. Duvarın boyası ile gizlemeye çalışılmıştı ama başarısız bir girişim olduğu belliydi. Yekta elini çıkıntıya yerleştirdi. Kısa bir uğraş sonucu bir kapı açıldı. İşler gittikçe ilginçleşmeye başlıyordu. Burası bir yeraltı geçidi miydi?
"Amına koyduğum köstebek sanki yerin dibine tünemiş." Tepkisine kahkaha attım. Bana bakıp -büyük ihtimalle sinirinden- o da güldü.
"Hadi gidelim belki yolun sonunda umut vardır." Dalgasına konuştum. Eli elimi kavradı. Diğer elinde tabanca ve feneri vardı. Kapıdan girip yürümeye başladık. Kafasını sallayıp biraz önce söylediğim şeyi reddetti.
"Bu itin yaptığı yolun sonunda anca bok vardır emin ol." Tekrar güldüm. Yolun sonunda ne vardı bilmiyordum ama benim artık güveneceğim bana destek olacak biri vardı. Sırtımı yasladığım şey artık soğuk duvar değil sıcak bir bedendi.
Bu bölüme Efsun'nun geçmişinden minik kesitler katmak istedim. Yavaş yavaş maziye dalmak ve acılarını paylaşmak istiyorum. Bu şekilde hem içime daha çok siniyor hemde onu ilmek ilmek işlemek hoşuma gidiyor. Umarım sizin içinde aynı şekilde hissetirirrr.
Bölümü burda keseyim dedimm. Diğer bölüm galiba bir karşılaşma olacak ama kiminleeee??? Çok şüpheli 🫢🫢
İyi okumalarrrrr
🦊
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
64.12k Okunma |
3.3k Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |