EFLAL KARCA
Kalabalık bir kamptı. Bir kaç gün önce bir Mehmetçik konvoyuna saldırmışlar. Tezkeresini henüz almış olan altı asker şehit edilmişti. Şerefsizler saldırıyı yaptıktan hemen sonra sınırı geçmişti. Buraya tim gönderemeyeceğimizi düşünüyorlardı. Hoş haklıda çıkmışlardı. Ama düşünmedikleri türk askeri her yerdeydi. Dün gece albay bizi yanına çağırmıştı. Kimse yoktu. Sadece ben ve o. Albay bu göreve sadece iki kişi çıkacağımızı söylemişti. Sadece Çakır ve kuzgun. Hoş ikimiz bir manga adama bedeldik. Belkide daha fazlasına. Onunla olduğum sürece ölüme giderdim. Sorun yoktu. Şafak sökmeden sınırı geçmiştik. Kampa yaklaşırken ikimizde mevzi aldık.
"Bir plan var mı?"
Mavi gözleri beni buldu.
"Yapacağımız iki şey var. Birincisi. Hayatta kal. İkincisi ele başını ilk kim görürse kafasına sıkıcak. Gerisinin önemi yok gördüğünü indir."
Başımı olumlu anlamda salladım.
Bulunduğumuz noktadan gözümüze kestirdiğimizi indirmeye başladık. Roket atmaya hazırlanan adamın kafasına sıktım.
"Kuzgun nasıl gidiyor?"
"Valla bende işler tıkırında Çakır , sende durum ne?"
Telsizden gülüşü duyuldu.
"Eh işte, daha iyi günlerim oldu. Kokunu hissettiğim günler favori günlerim..."
Dudaklarım kıvrıldı. Ama cevap vermedim. Kendini affettirmesi için daha zamanımız vardı. Yada kimi kandırıyorum ki ,ben onu çoktan affetmiştim. Sadece onun bundan haberi yoktu.
Yanımdaki kaya isabet alınca gözüme toz kaçtı.
"Ahh"
"Ne oldu iyi misin? Lâl iyi misin cevap ver?"
Telsizden endişeli sesi duyuldu.
"İyiyim sorun yok. Gözüme toprak kaçtı."
Piç kurusu. Görüşüm netleşince kafamı kaldırıp tekrar ateş ettim. Elimizden geldiğince ikimizde tam isabet ettirmeye çalışıyorduk. Mühimmatımızı idareli kullanmamız gerekliydi. Ne olacağını bilemezdik. Silah sesleri azalmaya başlayınca ben sağ taraftan o da soldan aşağıya inmeye başladık. Her adımda etrafı kolaçan ediyordum. Tek tük terörist vardı. Saklandıkları noktadan hala ateş etmeye çalışıyorlardı. Karşımıza çıkmaya cesaretleri yoktu. Etrafta gezip hepsinin etkisiz hale geldiğinden emin oluyorduk.
"İyi misin?"
"Evet sen?"
Başını olumlu anlamda salladı. İşimiz burda bitmişti. Otuza yakın terörist etkisiz hale getirilmişti. Arkamı dönüp ilerliyordum ki...
"Lâl dikkat "
Belimden tutup beni yere attı. Diğer eli ile yerde yaralı yatan teröristi vurmuştu. Hızla yerimden doğruldum. Bakışlarım bir yerde yatan adama kaydı. Bir de mavi gözlere.
"İyi misin?"
"Evet , ya sen?"
Gözlerim tüm bedenini taradı. Sol omzundan akan kanlara gelince içime korku çöreklendi.
"Yüzbaşı. Yüzbaşı sen yaranlamışsın."
Hızla ona ilerledim. Ellerim göğsünü buldu. Hayır ,alahım ne olur olmasın. Gözlerim doldu.
Bir elini yüzüme koydu.
"Korkma bir şey olmayacak. Tamam mı?"
Ama ben sadece yarasından akan kanlara odaklanmıştım.
"Lâl'im bana bak. Hadi güzelim."
Bakışlarım usulca yüzüne kaydı.
"Çok kan akıyor. Bir an önce gidelim burdan."
Nerden baksan yarım günlük yolumuz vardı ve o yaralıyken daha uzun sürecekti. Tabi bu en iyi ihtimaldi. Varlığımızı fark etmezlerse. Kolunun altına girdim.
"Ağırlığını bana ver. Bir an önce burdan gidelim."
Bir kolu omuzumdayken başını eğip bakışlarını yüzüme sabitledi. Onun için endişelenmem hoşuna gidiyordu.
Ne dersem diyeyim ağırlığını bana vermiyordu. Geri dönüş yolu için ilerledik. Telsizden irtibat kurmaya çalışsamda olmadı. İrtibatımızı kesmişlerdi. Bu demekti ki peşimizdelerdi. Daha hızlı olmalıydık. Açık alandaydık. En azından korunaklı bir yer bulmamız gerekti. Alparslan'ın gücü tükeniyordu bunu artık ağırlığını bana vermesinden anlıyordum. Çok fazla kan kaybetmişti. Gün batmak üzereydi. Birden kendini yere bıraktı.
"Alparslan?"
Gözlerini açık tutmak zorlaşmıştı.
"Dayan ne olur. Burda duramayız. Açıktayız. Hadi yüzbaşı , ha gayret."
"Nefesim... "
Bakışlarım yüzünde gezindi. Elimi yanağına koydum.
"Yüzbaşım"
"Eğer başaramazsam , hakkını helal et..."
"Hayır, duydun mu beni Hayır. Eğer ölürsen seni asla affetmem. Hakkımıda helal falan etmiyorum. Hele beni bir kez daha bırak bak sana ne yapıyorum. Ölürsen seni gebertirim."
Söylediğim ile dudakları kıvrıldı.
"Hayatımda daha korkutucu bir tehtid duymadım."
Elim yüzüne gitti.
"Dayan ne olur. Benim için , bizim için Dayan."
Dudaklarımı yanağına bastırdım. Tekrar ayaklanması için destek verdim. Hava iyiden iyiye soğumaya başladı. Karanlıkta sadece girişi görünen bir mağara gördüm. Orada dinlenmemiz gerekti. Alparslan devam edemeyecek kadar yorgundu. İçeri girip sırtını mağara duvarına yasladım. Ellerim saçlarına gitti.
Gözleri usulca açıldı.
"Nefesim."
"İyi olacaksın tamam mı? Daha bana kendini affetirmen gerek. Daha çok çekeceksin haberin yok."
Dediğim ile gülümsedi. Dudakları kurumuştu. Ne yazık ki suyumuz bitmişti. Göz altlarıda rengini kaybediyordu. Yarasına bakmak için kamuflajını biraz sıyırdım. Kurşun içerideydi. Çıkışı yoktu. Çok kan kaybediyordu. Allahım sen yardım et.
"Kurşunu çıkarman gerek"
"Ne, hayır , ben yapamam."
"Yaparsın. Eski usül tamam mı?"
"Alparslan!."
"Alparslan'ın canı"
Elini yanağıma koydu. Baş parmağı yüzümü okşadı.
"Hadi bebeğim. Ateşi yak. Kurşunu çıkar."
"Ama yüzbaşı ya bişey olursa. Ya beceremezsem. "
"Kendine gel üsteğmen. Sen Kuzgunsun yapamayacağın şey yok. Birşey olmayacak. Sana söz , yüzbaşı sözü."
Konuşurken zorlanıyordu. Benim gözlerim buğulanmıştı. Sorun kurşunu çıkarmak değildi. Kendi bedenimden kaç defa mermi çıkarmıştım. Sorun onun olmasıydı. Ben ona kıyamıyordum. Elim titriyordu.
"Sen söz verme yüzbaşı. Çünkü sen sözünü tutamıyorsun."
"O zaman sana yeminim olsun güzelim. Sana kendimi affettirmeden ölmeyecem. Allaha senin üzerine yemin ederim."
Benim üzerime yemin etmişti. Benden daha değerli bir şeyi yoktu. Benimse ondan başka bir şeyim yoktu. Başımı olumlu anlamda salladım. Mağaranın içinde küçük bir ateş yaktım. Bacağıma taktığım kasaturayı ateşin içine koydum.
"Şi şimdi bize ne yakışırdı... biliyor musun?"
Bakışlarım ona döndü. Anlında boncuk gibi terler birikmişti. Konuşurken çok zorlanıyordu. Nefesi kesiliyordu. Arada esler verip duraksamak zorunda kalıyordu. Mavi gözleri beni izliyordu.
"Ne yakışırdı?"
"Şö yle en güzelinden bir dü düğün. Tüm Karargah davetli.... Herkesin üzerinde resmi formalar. Sen bembeyaz bir gelinlik giymişsin... Güzelliğin heherkesin dilinde..... Herkes beni kıs kanıyor.... Alparslan yüz başının gelini ne kadar güzel diye... Sana bakarken benim yine nefesiim kesilmiş... Yüzünde en güzel gülümseme. Tüm sevdiklerimiz bize tebessümle bakıyor. İlk dansımızı yapıyoruz.... Ben geri kalan ömrümü sana adamışım. İki çocuğumuz olurdu. Belki üç. Yada dört."
Gülümseyerek ona baktım.
"Sen önce kendini affettirde... ayrıca ben tavşan mıyım nasıl doğrayım o kadar?"
Söylediklerim ile gülümsedi.
Bıçağın yeterince ısındığına kanaat getirince yerimden doğruldum. Isırması için bir ağaç parçasını ona uzattım.
"Biraz acıyacak. Çabuk olmaya çalışıcam."
"Zevk almadığını söyleyemezsin?"
"Belki... biraz"
Bana gülümsüyordu. Tahtayı dişlerinin arasına aldı. Bıçağı göğsündeki yaraya değdirmem ile acı ile inledi. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Bir kaç dakika sonra nihayet kurşunu çıkarmıştım. Derin bir nefes firar etti dudaklarımdan. Anlımı anlına dayadım.
Elini yanağıma koydu.
"Aferin benim güzelime. "
"Çok acıyor mu"
Elbet acıyordu. Bunu biliyordum. Laf olsun diye sormuştum işte.
"Sen kollarımdayken acı hissetmem mümkün mü?"
Dudaklarım kıvrıldı. Çenesine dudaklarımı bastırdım.
"Artık hiç acımıyor. Ölümsüzlük dudaklarında olabilir mi?"
Dediği ile gülüşüm büyüdü. Kolunu kaldırıp beni yanına çağırdı. Beklemeden göğsüne sığındım. Dinlenmemiz gerekti. Yarın yola devam etmek için ve belkide tekrar savaşmak için.
"Kapa gözlerini güzelim. Yarın zor olacak."
"Bizim için ne kolay oldu ki"
Saçlarımda dudaklarını hissettim. Bir kaç dakika sonra düzenli nefes alışlarını hissettim. Yerimden usulca doğruldum. Ateşi çıkmıştı. Bir an önce burdan gitmemiz gerekti. Mağaranın çıkışına gidip etrafı gözetlemeye başladım. Gerekirse canımı verirdim. Ama ona bir kez daha bir şey olmasına izin veremezdim. Bir kez daha aynı acıyı yaşamak istemiyorum. Allahım bana güç ver. Karşıma üzerinden gelemeyeceğim güçlükler çıkarma. Omzuma kaldıramayacağım acılar yükleme ya Rab...
AMİN...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
233.3k Okunma |
21.38k Oy |
0 Takip |
162 Bölümlü Kitap |