ALPARSLAN KARAHANLI
Gelen emir ile hepimiz buraya intikal etmiştik. Konum olarak dünyada bir yer olarak görünsede içerik olarak cehennemi aratmıyordu. Dürbünden kampın girişini izledim.
"Herkes mevzi aldı mı?"
Herkesten olumlu yanıt geldi. Adamlar şehrin göbeğinde okul servisine saldırı yapmıştı. Ne yazık ki çok geç fark edilmişti. Saldırı engellenemedi. Onlarca çocuk. Çocuk lan Çocuk. Onların kime ne zararı var. Şimdi intikamları için burdaydık.
"Atışımla başlıyoruz. Lâl bizi koru."
"Emredersiniz yüzbaşım"
'Yüzbaşın yesin seni' tabi bunu içimden diyebildim. Yanında iki adamla konuşan ayaktaki iti gözüme kestirdim. Kafasından vurmam ile herkes başka bir yana koşmaya başladı. Kaçmaya başlayan başka birini önce bacağından sonra kafasından vurdum. Hemen yanıma mermi isabet etti.
"Lâl. Sniper indir şunu."
Bir kaç dakika sonra sesi duyuldu.
"Hedef tamamdır. Devam edebilirsiniz."
Onayı ile mevziden tekrar doğruldum. Roket atmaya hazırlanan adamı ben daha nişan almadan indirdi. Dudaklarım kıvrıldı. Tapılırdı bu kadına. Her hareketi kendine hayran bırakırdı. Bazıları kaçmayı başarsada çoğu etkisiz hale getirilmişti.
"Dikkatli şekilde aşağı iniyoruz. "
Hepimiz tek tek aşağı indik. Yerde yatan adamların öldüğünden emin oluyorduk. Adımlarımız mağaranın içine ilerledi. Gördüklerim ile adımlarım durakladı. Mağaranın içi adeta mezbaya benziyordu. Tavana kirişker yerleştirilmişti. Ve onlarca kadın ve çocuk cesedi asılıydı. Üzerleri çıplaktı. Gözlerim doldu.
"Allah kahretsin. Allah sizin belanızı versin."
Daha fazla bakamadım. Midem almadı.Telsizi elime alıp dışarı çıktım.
"Bozkurt 1 yuva"
"Yuva dinlemede Bozkurt 1"
"Komutanım ne yazık ki burda birçok sivil kayıp var. Biz.. ne yazık ki geç kalmışız."
Ben konuşmayı bitirince telsizden tekrar ses geldi.
"Orda mısın komutan?"
"Kimsin?"
"O güzel manzaranın mimarıyım. Hadi ama bana bu kadar kolay biteceğini düşündüğünü söyleme."
"Ne saçmalıyorsun sen"
"Mağarada... Kaç adamın var komutan. Yirmi saniyede kaçı dışarı çıkar sence "
Kurduğu cümle ile elimdeki telsiz yere düştü. Etrafımda göz gezdirdim. Herkes burdaydı. Biri hariç. Lâl...
O hala içerdeydi. Orda ne işi vardı. Hızla oraya koşmaya başladım.
"LÂÂÂÂL"
"KOMUTANIM DUR"
beni durdurmaya çalıştılar. Ellerinden hızla kurtulmaya başladım. Sinan'ın suratına yumruk atıp tekrar içeri koşmaya çalıştım.
"LÂL DIŞARI ÇIK. BIRAK. SİNAN İÇERDE."
Ne kadar zaman vardı. Sesimi duyuramıyordum.
İçeri girmek için kendimi ne kadar öne atsamda başaramamıştım. Karan ve Sinan iki kolumdan tutup bedenimi geriye sürüklemişlerdi. Anlamıyorlardı. Canımın canı içerideydi. Anlamıyorlardı. Biz diğerimiz olmadan yaşayamazdık anlamıyorlardı. En son baş edemeyeceklerini anladıkları için bedenimi yere yatırmışlardı. Devran göğsümden yere bastırıyordu.
"BIRAAAK. BIRAKIN. LÂL İÇERDE. CANIM İÇERDE. BIRAKIN.!"
"DUR. YAPABİLECEĞİN BİR ŞEY YOK. SENİDE İÇERİ GÖNDEREMEM."
"KARAN BIRAK."
"SANA DUR DEDİM KARAHANLI."
Sevdiğim içerdeyken nasıl dururdum. Ben onlarla savaşırken büyük bir patlama oldu. Her birimiz başka bir noktaya savrulduk. Lâl...
İçerde kalmıştı. Heryer tozla kaplanmıştı. Göz gözü görmüyordu. Mağaranın girişi kayalarla kapanmıştı. Sevdiğim içerde kayaların altında kalmıştı. Daha fazla durmadım olduğum yerden hızla kalkıp girişe koştum. Ellerimle kazmaya kaldırabildiğim kayaları kaldırıp atmaya çalıştım. Hatta belki gücümün yetemeyecek olanları bile atmaya çalıştım. Diğerleride benim gibi kayaları atıp girişi açmaya çalışıyordu. Ellerim bir süre sonra kanla kaplandı. Parmaklarım ve tırnaklarım kayalardan aşınmıştı. Kalbimin acısının yanında neydik ki bunlar.
"LÂL, LÂL'İM CEVAP VER. NE OLUR BİR SES VER."
benimle birlikte diğerleride hem kazıp hem seslenmeye başladı.
"BACIM SES VER."
"EFLAL CEVAP VER. EĞER BİZİ DUYUYORSAN SES VER"
Ama hiç ses yoktu. Biraz daha kazmaya çalıştım. Kayalar çok büyüktü. Yaa bunlardan birisi bedeninin üzerine düştüyse. Kim bilir canı nasıl yanmıştır. Küçüktü benim bebeğim.
"BEBEĞİM SES VER. YALVARIRIM BİR SES VER. GÜZELİM NE OLUR DAYAN. DAYAN GELİYORUM."
"Yüzbaşı "
Kayaların altından gelen sesle durakladım.
"Durun. Durun..."
"LÂL'İM. ORDA MISIN?"
"Yüzbaşı burdayım."
Benim kazdığım noktanın altından boğuk sesi duyuluyordu. Diğerleride kazdıkları yerleri bırakıp bana doğru geldiler.
"Dayan nefesim. Dayan canımın canı. Geldim. Geldim az kaldı."
Kendi kendime konuştum. İyiydi. Yaşıyordu.. nefes alıyor. Kurtarırım onu. Her ne olursa olsun yanıma yakınıma alırım. Bir süre sonra küçük bir açıklık oluştu. Sesini daha net duymaya başladım.
"Bebeğim iyi misin?"
"Yüzbaşı burası çok karanlık. Ne olur acele edin."
"Korkma bebeğim. Burdayız. Birazdan çıkarıcaz seni ordan. Yaran varmı kurban olduğum?"
"Bacağımın üzerinde kaya var. Alparslan gücüm yetmedi. Çok acıyor."
"Kurban olurum sana az daha dayan."
Önce o karanlık delhizde tutulduğu günler. Sonrasında tabuta koyulması. Şimdide bu. Kabul etmesede karanlıktan korkar hale gelmişti.
Kayalar gittikçe büyümeye başlamıştı. Artık bir kayayı kaldırmak için iki veya üç kişi birlikte hareket ediyorduk. Bir süre sonra eli görüş açıma girdi. Hemen uzanıp ellerimin arasına aldım.
"Alparslan. "
"Benim bebeğim. Benim ,az kaldı."
"Seni çok seviyorum. "
Sesi ağlamaklıydı. Canı çok yanıyordu.
"Bende güzelim. Bende canımın canı. "
"DAHA HIZLI OLUN HADİ."
benimde gözlerim doldu. Saatlerdir kazıyorduk. Nihayet artık yavaş yavaş bedeni görünmeye başladı. Bedeni yan yatmıştı. Üzerine bir kalas siper olmuştu. Bir kalas. Sevdiğim kadın ile ölüm arasında sadece bir kalas parçası vardı. Kalasın üzerinde çok büyük kayalar vardı. Eğer onları tutmasaydı hepsi üzerine yıkılacaktı.
Sağ bacağının üzerinde çok büyük bir kaya vardı. Önce kalasın üzerindekileri aldık. Sonrada ben, Dursun, Devran üçümüz bacağının üzerindeki kayayı sırtlanıp kaldırdık. Kayanın kalkması ile acı ile inledi. Kayayı atar atmaz hızla yanına çöktüm. Ellerim saçlarına gitti. Ama inlemesi doldu kulaklarıma. Başındada yarası vardı. Kahretsin.
"Geçti. Geçti bebeğim. Bitti bak. Yanındayım."
"Yüzbaşııı"
"Yüzbaşının canı"
Dolu gözleri yüzümü taradı. Hemen bedenini kollarıma aldım. Saçlarına dudaklarımı bastırdım.
"Bebeğim benim. Küçük bebeğim."
Diğerleride dolu gözlerle bize bakıyordu.
"Karan helikopter çağır hemen"
"Emredersiniz komutanım "
O telsizle konuşurken bende kollarımda onunla ayaklandım. Gözleri kapanıyordu.
"Dayan güzelim. Az kaldı."
Dudakları yukarı doğru kıvrıldı.
"Burdasın."
"Burdayım. Burdayım nefesim."
Helikopterin gelmesi ile hızla onunla beraber bindim. Helikopter direk hastanenin pistine inecekti. Elim yüzüne gitti. Gül yüzü kana bulanmıştı. Bende onun akan her damla kanı için yer yüzünü kana bulamazsam banada Alparslan demesinlerdi. İntikamım çok acı olacaktı.
"Yüzbaşım"
"Nefesim"
Gözleri tekrar kapandı. İniş yaptığımızda beklemeden sedyeye aldılar. Hastanenin içine girer girmez bizimkiler koridorda göründü. Annem , Fulya, Eylül ,Songül, Şehrazat...Hepsi burdaydı. Biz ilerlerken albayda koridorun başında göründü. Hepsi yüzüme bir şey söylemem için baktı. Ama benim söyleyecek sözüm yoktu. Kırmızı alanın önünde öylece bekliyorduk.
"Yüzbaşı"
Dolu gözlerim albayın yüzünü arşınladı. Dayanmak çok zordu.
"İyi misin evlat?"
"Çok zor. Komutanım her defasında onu ölümün elinden çekip almak çok zor. Bir gün ya başaramazsam düşüncesi ile yaşamak çok zor. Onu koruyamayacam diye ödüm kopuyor. Ölüm sanki onu benden almak için yemin etmiş. Bir kalas komutanım. Bu gün sevdiğim kadın ile ölüm arasında sadece bir kalas parçası vardı. O kayaların altında cansız bedenini bulucam diye korkudan ben can verdim."
"Seni anlıyorum diyemem yüzbaşı. Lakin unutma o bir asker. Hemde çok güçlü bir asker. Şimdi o savaşırken senin bu şekilde pes etmen ona yakışmıyor. Sevdiğin kadına yaraşır dur tamam mı?"
Başımı tamam anlamında salladım. Kollarını bedenime dolayıp beni bağrına bastı.
"Kızıma yaraşır davran oğlum. Bu yakışmıyor sana. Böyle çaresiz durmak yakışmıyor."
Geri çekilip yüzüme baktı. Bende ona minnetle baktım. İçeriden doktor çıkınca hızla ona doğru gittim.
"Durumu nasıl doktor. "
"Merak etmeyin şimdilik iyi. Kafasında herhangi bir travmaya rastlamadık. Bedeninin çeşitli noktalarında çürükler var. Bacağında ne yazık ki kırık mevcut alçıya aldık. Bir süre dinlenmesi gerek. Sonrasında da bir süre istirhat edecek. Şimdilik geçmiş olsun. "
Doktor giderken bende rahat bir nefes vermiştim. Albay kollarını bedenime sarıp sırtıma bir kaç kez vurdu. Odaya alındığında beklemeden bizde içeri girdik.
Ellerim saçlarına uzandı. Gözleri açıldı. Bakışları yüzümde ve bedenimde gezindi. En son ellerimde durdu. Yerinden hızla doğrulmaya çalıştı. Ellerimi sırtına koyup destek vermeye çalıştım. Sırtı yatak başlığına dayanınca hızla ellerimi avuçlarına aldı. Derdi şimdi anlaşılmıştı.
"Canın acıyor mu?"
Bacağı kırılmıştı. Kim bilir canı nasıl acıyordu. Saatlerce enkaz altında kalmıştı. Patlamadan allahın izni ile kurtulmuştu. Ve tek derdi ellerimin üzerinde ki yaralardı. Şimdi ben bu kadını sevmeyip ne yapayım. Ellerimi yanaklarına koydum.
"Acımıyor bebeğim. Sen iyi ol. Benim canım hiç acımaz."
Bakışları bu defa odadakilerde dolandı. Timdekilerin ellerinde gezindi bakışları. Herkesin elleri benim ki gibi yara bere içindeydi. Gözleri doldu.
"Teşekkür ederim... Hepinize."
"Tim arkadaşları arasında Teşekkür olmaz. Komutanım "
Ali ona onun sözleri ile cevap vermişti. Ablasıydı onun değil mi. Onu Karan takip etti.
"Bir dahakine sende bizi kurtarırsın helalleşiriz bacım"
"Bir gün kalpten giderim hepiniz rahat edersiniz."
Rıdvan abinin dediği ile hepimiz gülmüştük.
"Kuzum kendini nasıl hissediyorsun "
"İyiyim annem sen merak etme."
"Canın acıyor mu kızım?"
"Yok babam ağrım yok."
"İstediğin bir şey var mı"
Nergis ablanın sesi ile oraya döndü.
"Yok abla hepiniz sağ olun."
Herkes geçmiş olsun dileklerini dileyip gitmişti. Gözlerim onu buldu. Kollarını açıp beni bekledi. Hemen göğsüne sığındım. Elleri saçlarımda gezindi.
"Çok korktum bebeğim. Seni bulamam diye çok korktum."
"Çok karanlıktı yüzbaşı. Sesini duyuncaya kadar zifiri karanlıktı."
Başımı kaldırıp dudaklarımızı birleştirdim. Ağzını aralaması ile dilim ağzının içine kaydı. Ellerim belinde sırtında gezindi. Ellerini ensemde saçlarımın arasında gezdirdi. Yanaklarımdan tutup kendine bastırdı. Alt dudağıma dişlerini geçirmesi ile ağzına doğru inledim. Geri çekildiğimde nefes nefeseydi. Gözlerini aralayıp gözlerime baktı. İçine yıldızları serpiştirmişti sanki. Öyle güzel parlıyordu.
"Alparslan "
"Alparslan'ın canı. Nefesi. Kalbi. Herşeyi."
"Eline baktırdın mı?"
Dudaklarım kıvrıldı. İçine dert olmuştu.
"Önemli değil güzelim. "
"Ama yüzbaşı."
"Önemli değil dedim ya bebeğim. Ama illaki iyi olayım istiyorsan dudaklarını getir kadın. Değdikleri yerde can var. Şifa var"
Ellerimi tekrar avuçladı. Önce avuç içlerime dudaklarını bastırdı. Sonra parmaklarıma . Ellerimin üzerine. Her bir ekleminden tek tek öptü. Yaşamak bu muydu. Benim yaşamak için onun dudaklarına ihtiyacım vardı.
"Geçti mi?"
Dudaklarımı hızla dudaklarına kapadım. Bedenimi üzerine çekti. Biraz daha böyle devam ederse nerde olduğumuzun önemi kalmayacaktı.
"Bebeğim durmamız gerek"
"Ben ne zaman çıkıcam burdan"
Sitemine sadece gülebilmiştim. Ellerim yüzünü buldu.
"Yüzbaşı. Uyuyalım mı?"
"Uyuyalım bebeğim."
Son defa anlına dudaklarımı bastırdım. Yana kayıp bana yer açtı. Bende hemen yanına uzandım. Başını göğsüme koydu. Bir süre sonra uyuya kaldı. Bende gözlerimi huzurla kapadım...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
233.29k Okunma |
21.38k Oy |
0 Takip |
162 Bölümlü Kitap |