KARAN KIZILTUĞ
Nihayet görevin sonuna gelmiştik. Eskiden eve gitmek istemeyen ben şimdi kendimi evime atmak için can atıyordum. Gözlerim o mavi gözlere bakmak için çırpınıyordu. Yüreğim ona kavuşmak için göğüs kafesimi delmek istiyordu. Güzel karımı öyle böyle değil çok özlemiştim. Hele ki küçük yakınlaşmalarımızdan sonra
bedenim onu daha çok arzular hale gelmişti. Ruhum ve yüreğim zaten ona tutsaktı. Karargahtan çıkmış eve doğru ilerliyordum ki karşımda gördüğüm yüz ile ayaklarım olduğu yere çivilendi. Kaşlarım çatılabildiği kadar çatıldı. Bu şerefsizin burada ne işi vardı. Hangi yüzle ,hangi cesaretle karşıma çıkabiliyordu. Ellerim yanımda yumruk halini aldı. Ya beni katil çıkarmak istiyordu ,ya da kendini öldürtmek. Çünkü şu an böyle karşımda pişmiş kelle gibi sırıtmasının başka hiçbir açıklaması olamazdı. Olduğum yerde duraklamam ile o bana doğru hareket etti. Adımları tam karşımda durdu. Yayvan bir gülümseme ile yüzüme baktı. O suratındaki gülümsemeyi dağıtmazsam benim adım da Karan değildi.
"Sevgili kardeşim, abine sarılmak yok mu!"
'Ne istiyorsun lan şeref yoksunu!"
"İnsan bunca zamandan sonra gördüğü ilk aile ferdine böyle mi davranır..."
"Ne istiyorsun dedim!"
"Evlendiğini duydum tebrik etmeye geldim."
Kurduğu cümle ile beynime balyoz indi sanki. Şehrazat'ın yanına gitmiş olabilir miydi. Çünkü bizim evin o taraftan geliyordu ,eğer onun karşısına çıktıysa ,onu incitecek, ona zarar verecek bir şey yaptıysa bu piçi yaşatmazdım.
"Ne o şaşırdın bakıyorum. Duymayacağımızı falan mı sanmıştın. Sevgili, küçük kardeşim evlenmiş ama ailesinden kimseye haber dahi vermemiş. Çok ayıp..."
"Senin ecdadını sikerim. "
"Ben senin abinim Karan. Biraz saygı lütfen. En azından sevgili karın kadar anlayış göstersen yeter."
Yüzüne yumruğumu gömmem ile yere devrildi. Eğilip suratına birkaç tane daha yumruk attım. İlk birkaç darbeden sonra zaten suratı kan gölüne dönmüştü.
"Seni bizim etrafımızda görürsem leşini yere sererim Kerem. Seni elimden kimse alamaz. Anladın mı beni. Yaşatmam seni. Ahdım olsun bu defa sağ bırakmam."
Bir pislik torbasıymış gibi onu yere fırlattım, sonra da ardına bakmadan evime doğru yol aldım. Onu gebertmem gerekiyordu. Bana yaşattığı şeyden sonra bu piçi gebertmem gerekiyordu. Ama lanet olsun ki yapamamıştım. İyi ki de yapmamıştım. Yoksa böyle kansızlar yüzünden hayatımdan olacak olan kişi bendim. Adımlarım evimin önünde durduğunda elim zile bir türlü gitmedi. Onun karşısına çıkmıştı ,içimde oluşan vesveseye bir türlü engel olamıyordum. Ya o da o kadın gibi...... Başımı hızla her iki yana salladım. Hayır, hayır , hayır Karan sakın böyle şeyler düşünme. Maviş o oğlum... Senin Mavişin... Senin ürkek, masum, deniz gözlü karın. Onu o kadınla aynı kefeye koyduğunu hissederse canı nasıl yanar haberin var mı. Kafamdaki düşünceleri hızla silip attım. Elimi uzatıp zili çaldım. Birkaç saniye içerisinde kapının arkasından adım sesleri geldi. Birkaç tıkırtı duyuldu. Bendenim kapı deliğinin biraz kenarında duruyordu, sanırım delikten kimin geldiğine bakmaya çalışıyordu. Beni görememiş olacak ki güzel sesi kapı arkasından duyuldu.
"Kim o?"
"Benim mavişim!"
Verdiğim cevapla kapının ardından telaşlı ve hızlı sesler duyuldu. Önce kapının üst zinciri açıldı ,sonrasında orta kilit ve en son iki defa alttaki kilidi çevirip nihayet kapıyı araladı. Bu kadın kendini kaç kilit arkasına saklamıştı böyle. Kapıyı açıp da beni gördüğü anda hızla kollarıma atıldı. Ben de onu fazla bekletmedim. Narin bedenini kollarımın arasına alıp kucakladım. Kollarım bedenini belinden sarıp havaya kaldırdı, ayakları aşağıya doğru sarksa da yere değmiyordu. O kucağımdayken içeri girip kapıyı ayağımla kapattım. Saçlarına dudaklarımı bastırdım. İki gün, sadece iki gündür yan yana değildik ve ben bu kadına hasret kalmıştım. Hafif eğilip ayaklarının yerle temas etmesini sağladım. Geri çekilip elini yanağıma koydu. Mavi gözleri öyle güzel parlıyordu ki, dudaklarında insanın ömrünü uzatan bir gülüş vardı.
"Karan.... hoş geldin... Neden geleceğini erken haber vermedin sana yemek yapardım."
Dedikleriyle ben de tebessüm ettim.
"Haber vermekle zaman kaybetmek yerine hızlıca güzel karımın kollarına koştum." Onun kolları göğsümde iken benim bir elim belini sarıyordu ,diğeriyle yüzüne gelen asi saçlarını geriye doğru attım. Gözleri kapandı, başını yanağındaki elimin içine bastırdı.
"Çok özledim seni Karan. Şu kısacık zamanda öyle özledim ki anlatamam....... Bir yolu yok mu? Senin yanında gelmenin, yanından hiç ayrılmamanın bir yolu yok mu?"
Sesi öyle saf, öyle masum ,öyle temiz çıkıyordu ki. Yanağındaki elimi sırtına koyup onu göğsüme bastırdım.
"Keşke mavişim.... Keşke bir yolu olsa da seni göğüs kafesimin içerisinde saklayabilsem. Bir an olsun yanımdan ayırmasam."
Saçlarının üzerine dudaklarımı bastırdım. Hafif geri çekilip başını kaldırdı ,ellerini enseme koyup yüzümü kendine doğru eğdi. Dudaklarımızı birleştirmesiyle yüzümde engel olamadığım bir gülüş peyda oldu. Yavaş yavaş cesaretleniyordu benim güzel karım. Ve cesaretlendikçe bana daha çok dokunur hale gelmişti. Bedenim zaten en küçük dokunuşuyla alev almaya hazırdı. Birkaç saniye içerisinde öpüşümüz derinleşmiş ellerim bedeninde, sırtında dolaşır hale gelmişti. Nefesinin kesildiğini anladığımda dudaklarımızı ayırdım. Derin nefesler alıyor aldığı her nefeste göğüs kafesi göğsüme değiyordu. Gözleri hala kapalıydı. Lakin dudaklarında güzel bir gülümseme vardı. Mavi gözlerini araladığında yüzündeki gülüşü daha da büyüdü.
"Aç mısın? Sana yemek hazırlayayım mı?"
"Vallahi mavişim ne yalan söyleyeyim. Çok açım."
Söylediğim ile sesli bir şekilde güldü. Sonra da elimden çekiştirip mutfağa yönlendirdi. Tam ben de ona yardım edecektim ki ellerini kollarıma koyup bana engel oldu.
"Lütfen otur ,eminim çok yorulmuşsundur. Ben hemen iki dakikada senin için bir şeyler hazırlayacağım."
O kadar güzel konuşuyordu ki onu kıramamıştım bu defa. Masaya oturup o bizim için yiyecek bir şeyler hazırlarken ben onu seyrettim. Bakışlarımın altında bir şeyler yapmak onu heyecanlandırmış olacak ki eli ayağı birbirine dolanıyordu. Birkaç küçük sakarlığın ardından nihayet masayı hazır etmişti. O da masaya oturduğunda elime kaşığı alıp çorbaya batırsam dahi geri ağzıma alamamıştım. O şerefsizin dediğine göre onu görmeye gelmişti. İyi de Şehrazat niçin bana hiçbir şeyden bahsetmiyordu. Geldiğini benden saklayacak mıydı. Yapma mavişim... Yalvarırım bunu bana yapma.... Deliririm.... O şerefsizlerin yaptığına delirmedim ama sen yaparsan deliririm. Çünkü sen bu hayatta güvendiğim tek insansın. Yüreğimi emanet ettiğim ilk kişisin. Bakışlarımı kaldırıp yüzüne baksam da o önündeki çorba kasesine bakıyordu. Acaba şu an aklından ne geçiyordu. Bunu bilmek için canımı bile verirdim lakin ağzımı açıp tek kelime edemedim. Ne ona sorabildim, ne de aklımdaki düşünceleri silebildim.
"Karan!"
Masadaki bakışlarımı yüzüne çevirdim. Gözlerinde tuhaf bir çekingenlik vardı. Her ne söyleyecekse benden çekiniyordu. Oysa ki bu hayatta bana bir şey söylerken, benden bir şey isterken çekinmeyecek tek insanın o olması gerekirdi.
"Şey.... ben sana bir şey söylemek istiyorum ama...."
"Seni dinliyorum."
"Yemeğimizi yiyelim.... Sonra konuşalım olur mu?"
Başını yana eğmiş gözlerimin içine böyle bakarken ona nasıl hayır derdim ki. Başımı tamam anlamında aşağı yukarı salladım. Zor da olsa birkaç lokma bir şey yemiştik ikimiz de. Ben kafamın içindeki düşünceler yüzünden yiyememiştim. Onun ne için yemek yiyemediğini ise bilmiyordum. Şimdi ise ikimiz salondaki koltukta yan yana oturmuş onun konuşmasını bekliyorduk. Ellerini kucağında birleştirip parmaklarını kenetledi. Her ne söyleyecekse bu onu zorluyordu.
"Karan , bugün kapıya biri geldi."
Önümdeki bakışlarım hızlı onu buldu. Söyleyeceklerinin devamını deli gibi merak ediyordum. Ama bir yandan da korkuyordum. Hem ona yakıştıramadığım bir şeyden dolayı içimde kendime karşı büyük bir nefret vardı. Hem de o şerefsizin onu rahatsız etmiş olma olasılığı beni deli gibi korkutuyordu. Gözlerinin içine devam et dermiş gibi baktım.
"Seni sordu, görevde olduğunu söyleyince benim kim olduğumu sordu. Ben de senin karın olduğumu söyledim. Çok tuhaf bir şekilde güldü. Sonra da doğruymuş demek deyip yüzüme baktı... Karan, biliyorum insanlara karşı yabaniliğim seni üzüyor. Onlara sanki her an bana zarar verecekmişler gibi davrandığımın da farkındayım ama.... bu adamın bakışları...."
Sözlerinin devamını getiremedi. İçimde engel olamadığım bir nefret ve öfke belirdi.
"Seni rahatsız mı etti?"
Başını aşağı yukarı salladı. Gözlerinde anlamlandıramadığım bir çekingenlik vardı.
"Karan ben iyi olmadığımın farkındayım. Ama yemin ederim bu farklıydı. Alparslan abi olsun, Rıdvan abi ,Sinan ,Ateş ,diğerleri... İbrahim baba... Ne bileyim. Karan sizin timdekiler bana hiç öyle bakmıyor. Dışarı çıktığımızda da çevredeki insanlar öyle bakmıyor. Ama o adamın bakışları kendimden tiksindirdi...kötüydü işte."
Elimi uzatıp yanağına dokundum. Baş parmağım elmacık kemiklerini usul usul okşadı.
"Mavişim... O adam kimdi biliyor musun?"
Başını hayır anlamında salladı.
"O benim öz abim."
Söylediğim ile bakışlarını utançla önüne eğdi.
"Karan ben çok özür dilerim. Abine iftira atıyormuşum gibi olduğumun farkındayım, ama ben sadece içimden geçeni söyledim. Karan ben...."
Daha fazla kendini suçlayıp kötü hissetmesine izin veremedim. Hızla dudaklarımızı birleştirdim. Usul usul yavaşça öptüm onu. İlk birkaç saniye bocalasa da sonrasında o da bana karşılık vermişti. Geri çekildiğimde şaşkın bir yüzle yüzüme bakıyordu. Sanırım bilmesi gerekiyordu. Geçmişimin iğrenç ve acı gerçeklerini ondan daha fazla saklayamazdım.
"Mavişim!"
"Karan!"
"Güzelim sana şimdi anlatacaklarımı bir daha anlatamayabilirim. Ama bilmeye hakkın var. Bilmen gerek... İnan bana bunları sana anlatmak benim için çok zor olacak."
"Senin için zorsa anlatma Karan. Ben senin canının acımasını, incinmeni istemiyorum."
Gözlerinin içine şefkatle baktım. Öyle güzel bir kalbi vardı ki...
"Biliyorum bebeğim, biliyorum. Ama bilmen gerekiyor...Ben iki yıl önce nişanlıydım demiştim ya sana. Zaten o kadın kapıya dayandı sen de gördün nasıl bir kadınla nişanlandığımı. Bu nişanı ben istememiştim. Askerim bir gün şehadet şerbetini içer cennette kardeşlerime kavuşurum diye bekliyordum. Arkamda kimseyi bırakıp ona acı çektirmeyi istemiyordum. Ama ailem benim gibi düşünmüyordu. Zaten onlar benim hiçbir zaman asker olmamı da istememişti. Onlara göre aile şirketinde çalışıp onların soyadını yüceltmeliydim. Sonra işte o kadını buldular. Ben daha ne olduğunu anlayamadan annem ve babam parmağımıza yüzükleri takıp ikimizi birbirimize esir etti işte. Nişanlandıktan bir yıl sonra bir göreve çıktım, çok uzun bir görevdi. Dört aydan fazla sürdü, zaten görevden döndüğümde evlenecektik. Evimiz dahil her şey hazırdı. Görevden döndüğümde ona sürpriz yapmak istedim. Sevmesem, aşık olmasam da değer veriyordum. Sonuçta karım olacaktı ve ailemin aksine beni olduğum gibi kabul etmişti. Annesini arayıp nerede olduğunu sordum. İkimiz için hazırladığımız evdeymiş. Ben de yönümü oraya çevirdim. Evin bir anahtarı da bendeydi oraya gidip kapıyı açtığımda...."
Birkaç saniye durdum devam etmek çok zordu. Narin ellerini uzatıp ellerimi sıktı. Gözlerimin içine ben senin yanındayım dermiş gibi bakıyordu. Bu kadının gözleri insana yaşama sevinci ,cesaret veriyordu.
"Kapıyı açıp içeri girdiğimde... yatak odasından sesler geliyordu. Onun zevk çığlıkları, iğrenç inlemeleri evin duvarlarında yankı yapıyordu. Neye uğradığımı şaşırdım.... Allah şahidim kusmamak için kendimi zor tuttum. Ama yine de onula yüzleşmek istedim. Yüz yüze gelip belki de suratına tükürmek. Yatak odasının kapısını açıp da onları o şekilde görmek dünyamı başıma yıktı. Beni böyle hayal kırıklığına uğratan o kadının ihaneti değildi. Hayal kırıklığına uğramamın en büyük sebebi bana ihanet ettiği adamın öz abim olmasıydı. .....Hayatımda değer verdiğim iki ayrı insan. Biri hayat arkadaşım olacaktı. Diğeri ise küçüklüğümden beri yanımda olan adam. Kendi canımdan, kendi kanımdan bir can. Elim belimdeki silaha gitti. O an ikisini de orada öldürmek istedim. Yemin ederim yapmak istedim. Ama sonra durup düşündüm, bu iki iğrenç böcek için kendi hayatımı, mesleğimi kaybetmeye değmezdi. İkisinin de suratına tükürüp o evden ayrıldım. Nişanı attığımda ailem sonuna kadar karşı çıktı ,engel olmaya çalıştılar. En son dayanamayıp onlara olup biten her şeyi anlattım. Verdikleri cevap ne oldu biliyor musun?"
Gözlerimin içine merakla baktı. Benim gözlerimde ise hüzün vardı.
"Kadını aylarca bırakıp gidersem olacağı buymuş. Abim olmasa bir başkasına gidebilirmiş. Mesleğimi bırakıp adam gibi evleneceğim kadının yanında kalırsam bana ihanet etmezmiş. Bir kerelik bir şeyi görmezden gelebilirmişim. Sana yemin ederim o an onlardan da midem bulandı. O gün kapıyı çarpıp çıktım, bir daha da hiçbirinin olduğu muhitte dahi uğramadım. Karşılarına çıkmadım, karşıma çıkmalarına da izin vermedim. Ta ki bugüne kadar. Bugün buraya gelirken bile içim içimi yedi. Karşıma çıkıp pişkin bir şekilde bir de evliliğimizi kutladı. Bugün orada onu öldürmediğime beni bir kere daha pişman etti."
Ellerimin üzerindeki elini kaldırıp yanağıma koydu. Baş parmağı yüzümü okşadı. Gözlerim gözlerinin derinlerine daldı.
"Biliyor musun? Bu hayatta sana en çok üniforman yakışıyor... En çok mesleğin sana yakışıyor Karan. O kadar cesur, iyi kalpli, mert ,yürekli görünüyorsun ki. Seni ilk gördüğümde de aynen böyle düşünmüştüm. İnsanın evi gibisin. Sığınağı.... Sen benim kahramanımsın Karan. Kimin ne düşündüğü sakın umurunda olmasın. İnsan doğacağı aileyi seçemiyor Karan. Şayet seçebilseydi ben de kendi babamı seçmezdim. Ama hayat bize ikinci bir şans tanıdı. Kendi ailemizi kurmayı, hayat arkamızı seçebilmeyi. Seni seviyorum Yüzbaşı Karan. Sen benim kahramanımsın. Hayat arkadaşım, umudum, ümidim, evim ,annem, babam, kardeşim, dostum ama en önemlisi sevdiğimsin. Karın sana yeter mi bilmiyorum. Ama ben seni bu dünyadaki herkesin yerine severim. Senin bana her şey olduğun gibi sana her şey olmaya, hiçbir şeyin, hiç kimsenin eksikliğini yaşatmamaya çalışırım. Yeter ki sen üzülme. İncinmesin canın ,acımasın tenin."
İki elimi de uzatıp yanaklarına koydum. Sesi öyle dingin, öyle güzeldi ki. Beklemeden dudaklarımı dudaklarının üzerine kapadım. Ağzını aralayıp bana karşılık vermeye başladı. Ellerini enseme uzatıp yavaş yavaş okşadı. Ben de ellerimi beline atıp onu kucağıma çektim. İki bacağını açıp kuşağımda ata binermiş gibi oturdu. Sırtım koltuk sırtına dayandı. Asi saçları yüzümüzün yanına doğru dökülmüştü. Ensemdeki bir elini çekip saçlarını arkaya doğru atmaya çalıştı. Tüm bu süre zarfında dudaklarımızı olabildiğince ayırmamaya, öpüşümüzü kesmemeye çabalıyordu. Dilimi ağzının içine itmem ile ağzından kaçan inlemeye engel olamadı. Hızlı nefes alışları ve inlemeleri salonun duvarlarına çarpıp kulaklarıma geri dönüyordu. Sırtındaki ellerim belini ,sırtını okşuyordu. Birden bire istekle kendini bana bastırması ile ağzımdan kaçan hırıltı dudaklarının arasında kayboldu. Öpüşümüzü kesip yüzüne baktığımda o da ne yaptığını anlamamıştı. Şaşkınca yüzüme bakıyordu.
"Karan ben..."
Beklemeden tekrar dudaklarımızı birleştirdim. Sanırım güzel karım içgüdüleriyle hareket ediyordu. Ve bu durum onu utandırmıştı. Belindeki ellerimi kalçasına indirip biraz okşamaya başladım. Dilimi diline doladığımda istekli inledi, bu durumdan rahatsız olmadığını gördüğümde kalçalarını avuçlarımın arasında sıktım. Kalçasını bir kere daha bana bastırması ile bende de kayış kopmuş oldu. Ellerimle kalçasını kasıklarıma doğru bastırdım. Ağzımın içine doğru inledi. Kısa bir süreliğine öpüşmemizi kestim.
"Güzelim her şey yolunda mı?"
"Hı hı"
"Şimdi kalçanı yavaş yavaş öne arkaya doğru kaydır tamam mı!"
Başını tamam anlamında sallayıp ona söylediğimi yapmaya başladı. Bana her sürtündüğünde pantolonumun içindeki erkekliğim biraz daha erekte oluyordu. Ağzından kaçan inlemeler beni deli ediyordu.
"Ahhh... Karan!"
"Devam et bebeğim. Biraz daha hızlan."
Ellerimi kalçalarına koyup ona biraz yardım ettim. Kalçasını ileri geri erkekliğimin üzerinde hareket ettirip bana sürtünüyordu. Gözleri kapandı. Göz bebekleri kayıyordu. Artık sona geldiğini anlamıştım.
"Karan.....ahh... bacaklarım uyuşuyor bir şey oluyor."
"Boşalıyorsun bebeğim, biraz daha böyle devam et."
Belini kollarım ile kıskacıma alıp kendimi kadınlığına doğru bastırdım. İnlemeleri biraz daha yükseldi. Orgazm olmaya başlamıştı. Kollarımın arasındaki bedeni titremeye başladığında bacaklarının arasındaki ıslaklık benim pantolonuma geçmişti. Nefesleri sıktı.
"Kendini nasıl hissediyorsun güzelim?"
"Çok tuhaftı... ama bir o kadar da güzel." Söyledikleri ile dudaklarım kıvrıldı. Kollarını boynuma dolamak için hareket etmişti ki benden bir inleme daha kaçtı. Şaşkınlıkla yüzüme baktı.
"Karan.. ne oldu?"
"Boşalan sensin güzelim. Ben henüz boşalmadım."
"Ne olacak peki?"
Şaşkın yüzüne tebessümle baktım. Güzel dudaklarına küçük bir tebessüm bırakıp geri çekildim.
"Sen üzerini değiştir bir tanem. Benim banyoda küçük bir işim var. Sonrasında yanına geleceğim."
Anlamasa da beni onaylamıştı. O odaya doğru ilerlerken ben arkasından baktım. Odaya girdiğinden emin olduktan sonra oturduğum yerden ayağa kalktım. Ereksiyonum öyle bir hal almıştı ki artık patlamak üzereydim. Kasıklarımda ince bir sızı vardı. Kendi kendime güldüm... Şu halime bak, ergen çocuklara döndüm. Küçük bir kadın koskoca yüzbaşı Karan Kızıltuğ'u ne hale düşürmüştü. Ee hanımından çekinmeyene gavur derlerdi. Benim hanımımın da her söylediği, her isteği başım gözüm üstüne idi. Yeter ki o iyi olsundu. Gözlerim erkekliğime kaydı. Hatunu rahatlattık da kendi işimiz kendi başımıza düşmüştü anlaşılan. Banyoda kendimi rahatlatmaya çalışırken salondan gelen adım sesleri ile dudaklarım kırıldı. Dilerim ki hayatım boyunca evimin içinde hep onun ayak sesleri olurdu. Yüreğimde ise onu sevdasının izleri.....
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
233.28k Okunma |
21.38k Oy |
0 Takip |
162 Bölümlü Kitap |