ALPARSLAN KARAHANLI
Gözlerime gelen güneş ışığı ile göz kapaklarım açıldı. Bakışlarımı yana çevirsemde aradığımı bulamadım. Benim güzel karım nerdeydi. Ayağa kalkıp banyoya girdim. İşlerimi hallettikten sonra dışarı çıktım. İçeriden sesler geliyordu. Adımlarımı oraya çevirdim. Ama görmeyi beklediğim şey bu değildi. Kesinlikle bu değildi. Benim güzel karım üzerinde benim tişörtüm ile mutfakta dans edip şarkı söyleyerek kahvaltı hazırlıyordu. Tişörtün yakasından omzu dışarı çıkmıştı. Çıplak bacakları gözler önündeydi. Siyah saçlarını tepesinde topuz yapmıştı. Arkada çalan Gülşen'in dillere düşeceğiz şarkısı ile dans ediyordu. Benim olduğum tarafa dönünce yüzünde güzel bir gülümseme oluştu.
Şarkıyı gözlerimin içine bakarak söylemeye başladı.
"Dillere düşeceğiz seninle
İlle de biz düşecek
Taze bahar dalları gibi çiçeklenecek"
Elini bana doğru kaldırıp yanıma yanaştı. Kalçasını kıvırarak bir kaç adım attı.
"Tadım tuzum olacaksın benim
Tadım tuzum olacak
Yatağıma gireceksin benim
İlle de sen yatacak"
Adımları hemen dibimde durdu. Ellerini omuzlarıma koyup gözlerimin içine baktı. Gözlerindeki siyahlık koyulaşmıştı. Geceden beri sayamayacağım kadar birbirimizin olmuştuk. Kaç defa orgazm olduğunu bilmiyordum. Ama hala beni baştan çıkarmaya çalışıyordu. Dudaklarım kıvrıldı. Bedenini bana sürterek dizlerini kırdı. Yavaş yavaş dans ederek tekrar dikleşti.
"Seni, seni, en çok seni
Bir tek seni severim, hani"
Şarkının bu kısmını dudaklarımın üzerine fısıldayarak söyledi. Her kelimede dudakları benimkilere değiyordu. Birden arkasını döndü. İki elimi tutup beline sardı. Başını geriye doğru omzumun üzerine eğdi.
"Kör olayım yar
Sürünürüm yar
Her daim yar
Billahi
Kör olayım yar
Sürünürüm yar
Her daim yar
Billahi"
Eğilip boynuna dudaklarımı bastırdım. Kalçasını geriye doğru itti. Şuan beni delicesine tahrik ediyordu. Ellerim belindeyken bana sürtünerek tekrar kalçasını kıvırarak eğildi. Ve aynı şekilde doğruldu.
"Bir gemi alacak bizi buralardan
Bir daha dönmeyecek
Her yere gideceğiz seninle
İlle de biz gidecek"
Ellerim bedenini okşamaya başladı. Bedeni titriyordu. Ama yaptığından da geri durmuyordu. Beni bu kadar arzuluyor oluşu o kadar güzeldi ki. Dudaklarımdaki gülüş gittikçe büyüdü. Kollarımın arasında tekrar bana döndü. Ellerini boynuma doladı. Ensemi ve boynumu tırnakları ile hafif çizdi. Dudaklarımın üzerine doğru şehvetle fısıldadı.
"Uzak ya da yakın oluruz bazen
Ah ne fark edecek?
Tuz kadar severiz biz hani
Buna kim son verecek?"
Ellerim kalçasını buldu. Avuçlarımda sıkıp kendime bastırdım.
"Seni, seni, en çok seni
Bir tek seni severim, hani"
Sesindeki istek. İnsana her şeyi yaptırabilirdi. Ama bana değil.
"Hayır bebeğim."
"Ne hayır?"
"Bu gün ve önümüzdeki bir kaç gün bekliycez."
Gözleri hüsranla bana baktı.
"Yüzbaşıım!"
"Yüzbaşın ölsün sana."
"Bir kerecik..."
Dudaklarına kısa bir öpüş bıraktım. Elimi yanağına koydum. Şefkatle okşadım. Gözleri hemen kapandı. Yanağını avuç içime bastırdı.
"Canımın canı duramayacağımızı biliyorsun. O yüzden hayır. Seni daha fazla zorlamayacam. "
"Ama...."
"Kurban olduğum ne olur zorlama hayır dedim...."
Yüzü düştü. Bu kadına ne olmuştu böyle. Tamam daha öncede doyumsuzduk. Ama şimdilerde ayrı bir istek vardı onda. Tenine dokunmam ile asla durmak istemiyordu. Tamam benimde ondan aşağı kalır yanım yoktu, ama canı acıyordu işte. Kıyamıyorum , doyamıyorum. Bu nasıl bir sevdaydı böyle. Eğilip onu kucakladım. Ağzından küçük bir çığlık kaçtı. Sonrada gülerek bana baktı.
"Asma o güzel yüzünü.... kıyamıyorum sana canımın canı... Canını yakarım diye aklım çıkıyor, yapma ne olur."
"Sen mi. Asla, sen benim canımı asla yakmazsın. Her dokunuşun öyle sevgi dolu ki. Nasıl acısın canım."
O kucağımdayken masaya oturdum. İkimizde birbirimize yedirmeye başladık.
"Yüzbaşı!"
"Yüzbaşının canı?"
"Bu gün nikah tarihi almaya gidelim mi?"
"Gidelim bebeğim. Sen yeterki iste."
Ağzı kulaklarına varmak benim şuanki halimdi. İkimizde kahvaltımızı yaptıktan sonra evden ayrıldık.
Bir ay mı! Lanet olsun verecekleri en yakın tarih bir ay sonrasınaydı. Sabahtan beri yüzümde olan gülümseme soldu.
"Yüzbaşım!"
Bakışlarımı yüzüne çevirdim.
"Ne oldu.... neden asık yüzün."
"Adamı duymadın mı bir ay dedi."
Güzel kahkahası kulaklarımı doldurdu.
"İyide bunu zaten tahmin ediyorduk. Ayrıca.... anca hazırlanırız. "
"Aslında doğru. Düğünü anca planlarız. Daha hiç bir şey yok ortada."
"Alparslan öyle büyük bir şeye gerek yok...."
"Güzelim bu konu tartışmaya kapalı. Bunca zaman bekledik. Dillere destan olması gerek."
"Bana sen gereksin."
Kolumu omzuna atıp göğsüme yasladım.
"Banada bebeğim. Banada bir sen gereksin.... ama o düğün yapılacak."
"Ama kocam...."
"Bebeğim sen kafana takma. Kocan her şeyi halledecek. Sen sadece gelinliğini düşün."
Göğsümdeyken kıkırdadı. Başını bana doğru kaldırınca gözlerinin içi parlıyordu. Şimdi öpsem... Çalan telefonla birbirimizden ayrıldık. Arayan albaydı. Duruşumu düzelttim.
"Komutanım!"
"Yüzbaşı timini toplayıp kararagaha gel acil."
"Emredersiniz komutanım. "
Telefonu kapatıp ona baktım.
"Bizi bekliyor acil olarak."
Başını tamam anlamında salladı. Elinden tutup arabaya yöneldim. Ben direksiyona geçince o benim yerime timin geri kalanına haber verdi.
******************
Hepimiz harekat merkezinde oturmuş albayın söyleyeceklerini dinliyorduk.
"Sizi buraya neden topladığımı merak ettiğinizi biliyorum. İnanın bana nerden başlayacağımı bende bilemiyorum. Durum düşündüğünüzden çok daha vahim....... kayıplar var çocuklar. Hemen her türkmen ve sınır köyünden kayıplar var. Köydeki insanlar bir bir kayboluyor. Kimse nerde olduklarını açıklayamıyor. Çevre aşiretlerin bize destek çıkması gerek. Onlardan istihbarat almamız gerek. Bir çoğu bizimle işbirliğine hazır.... lakin bölgedeki en büyük aşiret bize karşı. Adamların bölgede asker varlığına dahi tahammülü yok."
"Bizden beklentiniz nedir komutanım. "
"Oraya gidip onları ikna etmeniz.... Aksi takdirde oraya girişimiz zor olacak. Her türlü gireriz. Kimse bizi engelleyemez ama halkın gözünde eşkıya izlenimine sahip oluruz. Bunu istemiyoruz. Bizler askeriz. Bizi sevmeseler bile yardım etmeleri gerek. Oraya gidip güven sağlayın."
"EMREDERSINIZ KOMUTANIM "
Hepimizin sesi kendinden emindi. Her ne olursa olsun orada huzur sağlanacaktı. Hepimiz hazırlanmak için hangara doğru ilerledik.
"Lâl!"
Sesim ile bakışları bana döndü. Diğerleri bize kısa bir bakış atıp ilerledi. O durup beni bekledi.
"Efendim yüzbaşım?"
Güzel yüzüne baktım.
"Oraya gittiğimizde, senden bir şey istiyorum."
Bakışları merakla yüzümü taradı. Aklımdaki düşünceyi ona anlattığımda bakışlarında hem güven hemde endişe peyda oldu.
"Bu çok riskli!"
"Evet riskli. Ama riski göze almazsak güven sağlayamayız. İnsanlar her şartta onları koruyabileceğimizi bilmeli."
Başını aşağı yukarı salladı.
"Canın canım yüzbaşı."
"Biliyorum.... o yüzden canımı sana seni Allaha emanet ederek bu göreve çıkıyorum."
Gülümseyerek yüzüme baktı. Arkasına dönüp ilerliyordu ki elim bileğine dolandı.
"Lâl'im.... Allah rızası için kendini koru. Seni kaybetmeye dayanamam. Ölürüm.... Allah şahidim ölürüm."
Gözlerindeki sevgi gün yüzüne çıktı sanki.
"Sende yüzbaşım..... sende dikkat et. Önce senin canın. Her şeyden en önce senin canın."
Dudaklarım kıvrıldı.
"Söz....... Yüzbaşı sözü."
Bu defa ikimiz birlikte diğerlerinin yanına doğru ilerledik. Onlara kafamdaki plandan bahsettiğimde onlarda ilk başta endişelenselerde. Onay vermek zorunda kaldılar. Hepimiz gerekli teçhizatı yanımıza alıp helikopter pistine ilerledik. Piste gittiğimizde Kan ve Şafak timleride buradaydı. Onlarda albayın karşısında dizilmiş bekliyordu. En son biz gelmiştik. Bizlerde yerimizi aldığımızda albay konuşmaya başladı.
"Her bir tim başka bir bölgeye nakledilecek. Gideceğiniz noktaların koordinatları size bildirildi. Her bir ferdiniz Türk milleti devletinin önemli bir askerisiniz. Kendinize çok dikkat edin. Birbirinize emanetsiniz. Allah yar ve yardımcınız olsun."
Hepimiz kendimizden emindik. Albay postasına birşeyler söylemek için ona döndü. O sırada üzerimizde hissettiğim bakışlar ile başımı yana çevirdim. Sinem denen kadının bakışları bizdeydi. Daha doğrusu sevdiğim kadında. Kaşlarım çatıldı. Yiğit denilen adama haddini bilidirdiğimden bu yana bir daha çizgiyi aşmaya çalışmamıştı. Ama bu kadın hala ders almamıştı anlaşılan. Ama anlatacaktım. Hemde anlayacağı dilden. Gözleri beni bulunca derince yutkundu. Benden korkuyordu, ama bu geri çekilmesine yetmiyordu. Önüne döndüğünü gördüğümde bende bakışlarımı çektim. Albayın emri ile hepimiz helikopterlere bindik. Timin tamamı binince sona ben kaldım. Sırt çantamı ve silahımı alıp bende peşlerinden bindim. Herkes yerine kurulmuştu. Sevdiğimin yanında bir kişilik boş yer bırakmışlardı. Beklemeden gidip yanına yerleştim. Helikopter havalanınca bakışlarım onu buldu. Onun gözleri zaten bendeydi. Bundan daha güzel, daha özel bir şey var mıydı. Parmaklarım ellerinin üzerinde gezindi. Ağzından titrek bir nefes verdi. Gözleri gözlerimin içine daldı.
"Yüzbaşım"
"Yüzbaşının canı. "
"Bence durmalısın."
Dedikleri ile dudaklarım kıvrıldı. Parmaklarım hareket etmeyi kesti. Ama ellerimizi kenetledim.
"Alparslan!"
"Cennetim."
"Orda...... dikkatli ol."
"Merak etme.... daha düğünümüzü yapacağız. Hiç bir yere gitmeye niyetim yok."
Başını omzuma yasladı. Saçlarından derin nefesler aldım. Hepimiz düşünceliydik. Bir kaç saat sonra helikopter bizi gideceğimiz noktaya yakın bir yerde indirdi. Geri kalan yolu yürüyecektik. Tek sıra halinde hepimiz ilerlemeye başladık. Bundan sonrası zor olacaktı. Allahım sen bizi sevdiklerimize bağışla........
***********************
Gözlerimi karşımdaki kalabalıkta gezdirdim. Gerekli bilgileri diğerlerine verdikten sonra tekbaşıma buraya gelmiştim. Irak'ın kuzeyinde bulunan bölgenin bir çoğu bu aşiretin elindeydi. Aşiretin başındaki adam yaşlı biriydi. Düşüncelerini hiç bilmiyordum. Kapılarına gelmem ile bir çok namlu üzerime döndü. Beni burda kevgire çevirebilirlerdi. Çok tehlikeliydi. Deliceydi. Ama lakabı deli olan birinden de başka türlüsü beklenmiyordu.
"Dur orda asker. Ne istersin."
"Reisiniz ile konuşmak istiyorum. Haber verin."
"Sen kimsinde onla görüşeceksin. Git burdan. Belanı bizden bulma."
Başımı dikleştirdim. Mavi irislerim konuşan adamın gözlerinin içine kenetledim. Bir kaç saniye bana baktı. Ama kararlılığım ile bocaladı.
"Buraya senin gibileri dinlemeye gelmedim. Şimdi.... reisine deli yüzbaşı geldi de. Hemen!"
Adamın gözlerinde belirgin bir çekingenlik ve korku peyda oldu. Ama neyseki beni daha fazla uğraştırmadı. Onca adamın arasında , hepsinin silahı bana dönükken bu kadar rahat olmak akıl kârı değildi. Kendi etrafımda volta atmaya başladım. Gözlerim karşı dağlarda dolaştı. Sessizce fısıldadım.
"Seni seviyorum hatun."
Sadece dudaklarım kıpırdadı. Dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseme yer edindi. İçindeki korkuyu hissedebiliyordum. Benim yanımda olmak istediğinin farkındaydım. Ama olmazdı. İçinin bir nebze rahat etmesi için gülümsedim. Muhtemelen delidir ne yapsa yeridir diye düşünüyorlardı. Bir kaç dakika sonra kapılar tekrar açıldı. Beyaz sakallı, elinde bastonuyla yetmişlerinde bir adam yanında bir kaç genç ile dışarı çıktı. Gelip bir kaç adım ötemde durdu.
"Beni görmek istemişsin. Buyur, nedir bizden muradın asker."
"Benim sizden bir muradım olamaz. Çünkü ben burda bir devleti temsil ediyorum. Bu gün burayada aldığım emir ile geldim."
"Kısa kes asker ne istiyorsun?"
Adamın yanındaki puşta kaydı gözlerim. Üzerindeki peşmerge kıyafeti ile birbirine karışmış saçı sakalı olsun burdan bile duyulan leş kokusu olsun onlardan biri olduğunu iki kilometre öteden belli ediyordu.
"Buraya seninle görüşmeye geldim Ahmad bey. Bu itle değil. Tasmasını sıkı tut. Tut ki evin kana bulanmasın."
Söylediklerim ile yaşlı adam sadece bakmıştı. Karşımdaki it ise sinirden morarmıştı.
"Ne istiyorsun yüzbaşı!"
Adam bir kez daha sakince sordu. O böyle sakinken bende ister istemez sakinleşmiştim.
"Köylerden insanlar kayboluyor. Bunu sizde biliyorsunuz. Kadınlar, çocuklar... masumlar...."
Gözlerinde belirgin bir endişe vardı. Ama bu endişesini yanındakilerden saklamaya çalışıyordu.
"Onları sen mi bulacaksın asker."
O it yine lafa karıştı. Alaycı tavrı ile bu işte bir parmağı olduğu belli oluyordu.
"Biz buraya barış için geldik... siz istesenizde, istemesenizde biz burda olucaz. Ama üstlerim sizinde desteğinizi istiyor. Bizler eşkiya değiliz. Bu puşt gibi kan emici hiç değiliz... halkını korumak istediğinin farkındayım. Ama bunun yolu bu değil demeye geldim."
"Bunun yolunu sen mi göstereceksin."
"Bir daha lafa atlarsan o dilini keserim. Kalbini sökmeden hemen önce..."
Keskin bakışlarım iğrenç yüzünde gezindi. Gözlerindeki korkuyu görüyordum. Yaşlı adamın dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm vardı. Bunca silahlı adamın içine yanlız girmiştim. Korkmuyordum. Ama bu it söylediğim iki kelimede bile tırsıyordu.
"Bunlar kurt ile kuzuyu yer. Sonrada dönüp çoban ile ağlar. Sırtını böylelerine yaslamak ardını mezara dönüp seni vurmasını beklemekten başka bir şey değil."
Adam dediklerimi bir süre kafasında tarttı.
"Sadi! Yüzbaşıyı içeri buyur edin. Yorgundur. Misafirimiz olsun."
Dediği ile derin bir nefes alsamda dışarıdan bir duvar kadar sert ve tepkisizdim.
"Sen ne dersin Ahmad ağa. Biz buna izin verirmiyiz sanırsın."
"Haddini aşma deyyus."
Ahmad beyin adama bağırması ile bana dönük olan silahlar onu buldu.
"Heç olmadı Ahmad ağa. Bu heç olmadı. Bu yaptığın karşılıksız kalmayacak. Hele bir de torununun adamlarımın elinde olduğunu düşünürsek."
Ahmad bey piçin dediği şey ile panikle yüzüne baktı. O ise iğrenç bir şekilde gülümsedi.
"Ben ne dersem o olacak Ahmaaad. Yoksa soyunun tek varisi geberir."
"Seni şerefsiz piç oğlum nerde. Ne yaptın ona."
Ahmad beyin diğer yanındaki genç adam sinirle bağırdı. Ona atılmak istesede Ahmad bey onu durdurdu.
"Sesini kes Şekip. Yoksa adamlarım veledinin kellesini yollar sana."
"Şu timim tarafından geberen adamların mı?"
Sesim ile hepsi bana döndü. Adamın yüzündeki iğrenç sırıtış an be an soldu.
"Sen ne diyosun be!"
Alayla yüzüne baktım. Sonrada başımı yana çevirdim. Bizimkiler çok şükür ki sağ salim bize doğru geliyordu. Karan bir eli ile silahını tutarken. Bir eli ile kucakladığı çocuğu tutuyordu.
"BABA.... DEDE....."
Çocuğun seslenişi ile hepsi benim baktığım yere baktı.
"Oğlum."
Genç adam koşarak oğlunu kucakladı. Bizimkilere minnetle bakıyordu.
"Kimse kıpırdamasın, yoksa ihtiyarı gebertirim."
Gelen bağırış ile yine şerefsize döndüm. Silahı yaşlı adamın kafasına dayamıştı.
"At silahı teslim ol.... ol ki geberme..."
"Geri çekil asker. Yoksa bunu gebertirim. Çekilin, geçip gidecem. "
Elimi havaya kaldırdım. Sonrada açıp kapadım. İşaretim ile diğerleri anlamasada anlayan anladı. Elimin inmesi ile piçin kafasının patlaması bir oldu. Adamın kafa tasının patlaması ile sıçrayan kanlar yaşlı adamın yüzüne sıçradı. Korku ve panikle bana bakıyordu. Yanı başımda oluşan hareketlilik ile başım oraya kaydı. Bana doğru dönen üç namlu vardı. Üzerimde silah yoktu. İlk yakınımdakinin kafası patladı. Sonrasında aramızda bir kaç adım olan adam. Ve en son karşımdakini indirdi. Silaha gerekte yoktu zaten. Hani buraya tek başıma geldiğimi söylemiştim ya.... yanlış... Ben buraya bir ordu ile gelmiştim. Karan'lar korku ile bana koşarken yaşlı adamın hemen arkasındaki adam kafasına isabet aldı. O da diğerleri gibi bana nişan almıştı.
"Sende gebereceksin hain....."
Başka biri elindeki bıçakla Ahmad beye doğru ilerledi. Attığı bir kaç adımdan sonra önce göğsüne isabet eden kurşunlar ile duraksadı. Daha sonra kafasına aldığı isabet ile yere devrildi. Burda tam olarak kaç adam vardı. Yirmi, otuz belkide elli. Hepside yapılan atışlar ile şaşkına dönmüştü. Benim ise gururla göğsüm kabarmıştı.
"Komutanım iyi misiniz?"
Ateş'in sesi ile ona döndüm.
"Bana ne olabilir Ateş. Ardımda bir ordu var."
Dediğim ile hepsi gülümsemişti. Ve işte o an bir atış daha yapıldı. Hemen dibimdeki adam yere serildi. Adam öyle sessiz gelmişti ki. Adamı hiç birimiz fark etmemiştik. Ve eğer o fark etmeseydi şimdiye ölmüş olacaktım. Hepimizin gözleri etrafta dolandı. En son artık temiz olduğundan emin olunca Karan'daki telsizi aldım.
"Bokurt bir.. Bozkurt üç orda mısın?"
"Burdayım yüzbaşım. "
(Yüzbaşın sana kurban olsun kadın.)
"Temiz ise yanıma gel."
"Emredersiniz yüzbaşım."
Sesinde engel olamadığı bir sevinç vardı. Sanırım özlemişti. E bende özledim.
"Allah sizden razı olsun yüzbaşı. Bize evladımızı getirdiniz."
"Biz görevimizi yaptık."
"Yüzbaşı! Hele şu cevval askerini çağır gelsin. Ben böyle kurşun atan adam ömrü hayatımda görmedim."
Dediği ile hepimiz gülümsemiştik.
"Gelir birazdan."
Adam neye güldüğümüzü anlamasada bir şey demedi. Gelsindi. Şuncacık zamanda kokusuna hasret kalmıştım. Güzelim benim. Lâl'im. İnsan bu kadını özlemeyecekse özlemek denen duygu neden vardı ki......
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
233.3k Okunma |
21.38k Oy |
0 Takip |
162 Bölümlü Kitap |