KARAN KIZILTUĞ
Ayaklarım eve doğru ilerliyordu. Lakin içimdeki korku. İki haftadır özlemle yanıyordum. İki haftadır o güzel gözlerine bakamamış, güzel kokusunu soluyamamıştım. Zaten uzaktık, onu korkutucam diye hep bir adım gerideydim. Lakin görememek.... Alparslan'ı şimdi daha iyi anlıyordum. Özlemek denilen illet insanı kendinden ederdi. Başımızın üzerinden kurşunlar geçerken bile gözlerimin önünde hayali vardı. Şimdi ise bir yanımın ona kavuşmak için içi içine sığmazken. Diğer yanımın korkudan ödü patlıyordu. Ya beklememişse. Beklemediyse ona kızmaya hakkım var mıydı. Yoktu. Evli olabilirdik, ama bizim ki kağıt üzerinde bir evlilikti. O benim üzerimde her hakka sahipti. Ona bu hakkı ben vermiştim. Ama benim onun üzerinde hiçbir hakkım yoktu. Ben sevdim diye o da sevecek diye bir kaide yoktu. Sabahın erken saatleriydi. Ama çokta geç sayılmazdı. Ayaklarım kapının önünde durdu. İçimde öyle bir şey vardı ki. Bu duygunun tarifi yoktu. Olurda onu bulamazsam ne yapardım ben. Allah biliyor ya o kadının ihaneti ile karşılaştığımda bile yüreğim böyle sıkışmamıştı. Anahtarı kilide yerleştirip çevirdim. Evin içi sessizdi. Fazla sessiz. Adımlarım ilk salona ilerledi. Herşey bıraktığım gibi duruyordu. Evde olduğuna yada gittiğine dair bir işaret yoktu. Adımlarım onun odasına ilerledi. Mutfağın önünden geçerkende gözüme bir şey takılmadı. Odasının kapısı kapalıydı. Elim kapıyı çalmak için havalansada havada yumruk olup geri indi. Kapının önünde derin bir kaç soluk aldım. Elim kapı koluna gitti. Korkunun ecele faydası yoktu. Yavaşça aşağıya indirip içeri baktım. Odanın içi boştu. Yatağı hiç bozulmamıştı. Perdeleri çekiliydi. Hatta oda havalandırılmamıştı bile. Aldığım soluklarda kokusunu aradım. Lakin sanki günlerdir bu odada kimse kalmıyordu. Sankisi yoktu. Bu oda günlerdir boştu. Adımlarım yavaşça odanın içine ilerledi. Yatak başında asılı olan hırkası takıldı gözüme. Evin içindeyken genelde hep üzerinde olurdu. Karşımdayken durmadan kollarını çekiştirip ellerinin üzerine çekerdi. Sanki tüm dünyadan saklanmak istiyordu. Bir benim yanımda gizlenme gereği duymuyordu. Ama şimdi gitmişti. Nereye giderdi ki. Gideceği kim vardı. Acaba bizimkilere gitmiş olabilir miydi. İçime doğan küçük umut filizini koparıp attım. Onlada rahat edemezdi. Gitmezdi... yerimden yavaşça kalktım. Sol gözümden akan yaş yere damladı. Artık kokusunun dahi olmadığı bu odada kalmanın bir anlamı yoktu. Adımlarım bu defa kendi odama ilerledi. Ayaklarımın üzerinde durmak neden bu kadar zordu ki. Kendi odamın kapısına geldiğimde gözlerim buğulanmıştı. Allahım sen bana yardım et. Beni sevmek bu kadar zor muydu. Neden hep geride kalan ben oluyordum. Kapı kolunu aşağıya indirip içeri girdiğimde gözlerim şaşkınlık ile aralandı. Ciğerlerim kokusu ile şenlendi. Burdaydı.... gitmemişti. Günlerdir benim odamda, benim yatağımda yatıyordu. Asi saçları yastığa yayılmıştı. Benim yastığıma sarılmıştı. Dudakları hafif aralıktı. Üzerinde en son benim giydiğim tişörtüm vardı. Ben onu kirliye atacaktım. Neden onun üzerindeydiki. Adımlarım yatağa doğru ilerledi. Uyurken o kadar masum duruyordu ki. Masumdu zaten. Saf, temiz. Güzel... hemde çok, ama çok güzeldi. Yatağın kenarına geldiğimde onu rahatsız etmemek adına kıyısına oturdum. Bakışlarım yüzünde saçlarında gezindi. Ona bol gelen tişörtün boynu kenara kaymış omzu dışarı çıkmıştı. Boğazım kurudu. Uyandırmalı mıydım. Başını yastığa biraz daha bastırdı. Dudaklarından mırıltılar çıktı. Mavi gözleri yavaşça aralandı. Gözleri beni buldu. Üzerimde kısa bir süre durdu. Aklından ne geçirdi ise gözlerinde hüzün belirdi. Ne oldu Mavişim. Neden hüzün var o gözlerde. Göz kapakları denizlerini kapattı. Sonrasında tekrar aralandı. Gözleri tekrar benimkiler ile kesişti.
"Karan!"
"Mavişim!"
"Hayal misin!"
Dudaklarım kıvrıldı.
"Kendin bak hayal miyim?"
Yerinden yavaşça doğruldu. Eli yavaşça havalandı. Parmakları ile yanağıma dokundu. Gözlerindeki hüzün kısa sürede dağıldı. Yüzündeki hüznün yerini güzel bir gülüş aldı.
"Sensin.... döndün..."
Beklemediğim hızla boynuma atılması oldu. Şuan kucağımda oturuyordu. Kolları sarabildiği kadar sıkı sarıyordu. Bende kollarımı beline doladım. Yüzümü saçlarına gömdüm. Bu kadın bildiğin amber kokuyordu.
"Karan sesin.... döndün. Bana döndün. Tuttun sözünü."
"Benim Mavişim."
Hafif geri çekildi. Ama hala kucağımdaydı. Ellerini yanaklarıma koydu. Gözleri nemlenmişti. Sol gözünden yanağına doğru bir yaş düştü. Belindeki elimi yanağına koyup baş parmağım ile sildim.
"Çok korktum Karan. Sana bir şey olacak diye çok korktum."
"Şşş ağlama. Bak iyiyim. Yanındayım."
Gözlerindeki yaşlara inat gülümsedi. Başını hızlı hızlı salladı.
"Yanımdasın."
Tekrar boynuma sarıldı. Ve beklemediğim bir şey daha yaptı. Dudaklarını boynuma bastırdı. Beni zorlayan bir diğer şey ise şuan üzerinde benim tişörtüm dışında başka bir şey yoktu. Güzel bacakları göz önündeydi. Ona çekilmem beni sapık yapar mıydı. Ama bu çekim bir onaydı. Ben kollarımda bir onu istiyordum. Kendini hafif geri çekti.
"Ben... Ben ne yapayım... aç mısın? Sana kahvaltı hazırlıyım mı? Yada yorgun musun. Dinlenmek ister misin. Ne yapayım ben. Sen söyle. Yada sen dinlen ben sana bir şeyler hazırlıyım."
Ard arda cümleler kuruyor. Sorular soruyordu. Sonrada kendi sorularına yine kendi cevap veriyordu. Dudaklarım kıvrıldı. Kucağımdan kalkıp gidiyordu ki durdurdum.
"Mavişim... Sakin ol."
Gözleri beni anlamak için yüzümde gezindi.
"Aç değilim. Sadece günlerdir dinlenemedim."
(Seni düşünmekten gözüme uyku girmedi be güzelim.)
"Birazcık dinleneyim yeter."
"Tamam. Tamam sen dinlen. Ben ses çıkarmam....şey istersen sen üzerini değiş."
Gözleri utangaçça yatağa kaydı.
"Şey ben... Ben burda kaldım ama... Sen üstünü değişene kadar ben çarşafları hemen değişirim."
Ne diyordu bu kadın. Ben günlerdir kokusuna hasrettim. Kokusu sinmişken değişemezdi.
"Gerek yok. Değişme, kalsın."
Gözlerim üzerinde gezindi. Tişört ona gerçekten çok yakışmıştı. Benim olan her şey ona çok yakışıyordu.
"Aslında saat daha erken. İstersen sende uyu. Yani uykun varsa."
"Erken mi?"
"Bence erken. İstersen uyuyalım."
"Birlikte mi!"
"Yani. Şimdi taaa odana kadar gitmene gerek yok. Uyu işte burda. Tabi eğer uykun varsa hala."
"Yani uykumu alamadım. Uyku önemli sonuçta."
"Tabi canım. Çok önemli hemde."
"Ben burda uyuyayım o zaman. Sende üzerini değiş, istersen tabi."
Dediği ile gülüşüm dahada büyüdü. Dolaba doğru ilerledim. İçinden bir eşofman altı almıştım ki aklıma gelen şey ile ona döndüm. Hala olduğu yerde duruyordu.
"Maviş!"
"Eefendim."
Heycanlı sesi ile tebessüm ettim.
"Şey... hava sıcakta. Üstümü giymesem rahatsız olur musun?"
"Yok... senden rahatsız olmam."
Dediği ile içim titredi. Rahatsız olmam demiyordu. Senden rahatsız olmam diyordu. Adımlarımı banyoya yönlendirdim. İçeri girip üzerimi değiştim. Dışarı çıktığımda hala bıraktığım yerde duruyordu. Gözleri bedenimde kaldı. Dudakları açılıp kapandı. Sanırım etkilenmişti. Bu keyfimin dahada yerine gelmesine neden oldu.
"Maviş!"
"Hıı..... Yani efendim?"
"Uyumayacak mısın."
"Uyuyacam... yanı uyurum."
Paniklemiş hali çok tatlıydı. Yatağın diğer yanına gidip uzandı. Bende kendi tarafıma ilerledim. İkimizde en kıyıdaydık.
"Ben yokken bir şey olmadı ya."
Ona doğru biraz kaydım.
"Yok. Sevgi teyzeler gelip arada ziyaret etti. O kadar."
O da bana doğru biraz kaydı.
"Sevindim en azından canın sıkılmamıştır."
Biraz daha kaydım.
"Yok sıkılmadım. Ama seni çok merak ettim. İyisin değil mi?"
Biraz daha kaydı.
"İyiyim merak etme. Çok şükür kimseye bir şey olmadı."
Ve bir kez daha kaydım. Aramızda bir solukluk mesafe kalmıştı. Farkında mıydı bilmiyorum. Ama bu defa yakınlaşırsa kollarımın arasına girecekti. Ondan bir adım bekledim.
"Sana bir şey olacak diye çok korktum Karan."
Ve son defa kaydı. Yüzümde açık bir gülüş peyda oldu. Şuan tamamen bedeni bedenime yapışmıştı. Ve bunu kendi isteği ile yapmıştı. Eli havalanıp yanağımı buldu. Baş parmağı gözlerimin altında gezindi.
Bende kollarımı beline sardım. Mümkünmüş gibi biraz daha çektim kendime. Verdiği soluk dudaklarıma çarptı.
"Uyu hadi. Gözlerinin altı çökmüş."
Eli yanağımı okşarken gözlerim kapandı. Anlımı anlına yasladım.
"Mavişim!"
Dudaklarına doğru fısıldadım.
"Efendim?"
"Çok korktum Maviş. Geldiğimde seni bulamam diye çok korktum."
Yüzümdeki elinin baş parmağı dudaklarımın kenarını okşadı. Gözlerimi araladığımda onunda gözlerinin kapandığını gördüm. Burnunu burnuma sürttü. O da benim gibi dudaklarıma fısıldadı.
"Korkma... korku sana yakışmıyor Karan. Hele bundan asla korkma. Çünkü son nefesime kadar beklerim ben seni. Neden biliyor musun?"
"Neden?"
"Çünkü benim evim sensin."
Dediği şey ile gülüşüm büyüdü. Yüzümdeki ellerini göğsüme koydu. Başını boynuma gömdü.
"Dinlen... benimde uykum geldi. Uyku önemli."
"Öyle"
Bedenindeki kollarım sıkılaştı. Uyu demesi kolay Maviş. Sen kollarımda böyle dururken nasıl uyurum. Lanet olsun ben neden üzerime bir şey giymedim. Çünkü şuan üzerinde sütyen yoktu. Ve ikimizin göğsü arasında sadece bu lanet tişört parçası vardı. Ve ben deli gibi zorlanıyordum. Kısa zamanda uykuya daldı. Düzenli nefesleri çıplak göğsümü okşuyordu. Bir bacağını üzerime atınca derince yutkundum. Siktir.... Bu kadın altına şort falan giymemişti. Sadece iç çamaşırı vardı. Ben şimdi nasıl uyuyacağım. E insaf be güzelim. Benimkide can. Göğsüme biraz daha sokuldu.
"Karan"
"Efendim?"
"Ben seni çok özledim. "
Dediği şey ile kalbim tekledi resmen. Başımı eğip yüzüne baktım. Ama göz kapakları kapalıydı. Uyuyor muydu. Yoksa uyanık mıydı çözemedim.
"Bende. Bende seni çok özledim. Burnumda tüttün."
Sözlerim son bulunca başını göğsümden kaldırıp yüzüme baktı. Gözleri yüzümün tamamında gezindi. Uyku sersemiydi. Ama bilinci tam kapanmamıştı. Bu beni daha çok mutlu etti.
"Gerçekten mi?"
Elimi yanağına koydum.
"Kokunu aradım. Gözlerimi her kapadığımda deniz gözlerin düştü yadıma. Çok özledim... çok."
Dediklerim ile derince yutkundu.
"Karan"
Bir kaç saniye duraksadı.
"Bana acıdığın için mi evlendin benimle?"
"Hayır... İlk başta bende öyle sandım. Şimdi Allah bana acısın."
"Peki... biz...Yani sen ve ben.... bir şansımız var mı?"
Göğüs kafesini zorlayan kalp atışlarını hissediyordum. Mavi gözleri açılıp kapandı. Elini tutup kalbimin üzerine koydum.
"Şayet istersen...... senin."
Dudakları kıvrıldı. Eğilip yanağıma küçük bir buse kondurdu. Sonrada başını göğsüme koydu.
"Bu isterim mi demek."
"Eğer sende benim kalbimi istiyorsan."
"Dünyanın tüm hazinelerinden daha değerli bir şeyi nasıl istemem."
Daha fazla konuşmadı. Bende bir şey söylemedim. Anın verdiği heycan ve mutlulukla demin istekle yanan bedenim şimdi kendini huzurlu bir uykuya bıraktı. Uyku ile uyanıklık arasında bir yerdeydim. Kollarımın arasındaki beden kendini yavaşça sıyırdı. Eli yüzümde gezindi. En son yanağıma dudaklarını bastırıp geri çekilmişti. Lakin o kadar yorgundum ki gözlerimi açamadım. Gözlerim aralandığımda ise güneş göğe yükselmişti. Sanırım öğle saatlerindeydik. Gözlerim ilk açıldığında yanıma kaysada yatakta tek başımaydım. Yerimden kalkıp banyoya girdim. Yüzüme biraz su çarptım. Aynadaki yansımama baktığımda dudaklarım kıvrıldı. Biz bu sabah birbirimize adım atmıştık. Bana karşı bir şeyler hissediyordu. Banyodan çıkıp adımlarımı içeri yönlendirdim. Mutfaktan duyduğum sesler ile adımlarımı oraya çevirdim. Üzerinde hala sabahki tişört vardı. Masayı kurmaya çalışıyordu.
"Maviş"
Yerinde sıçradı. Gözleri beni bulunca tebessüm etti.
"Günaydın"
"Günaydın"
"Ben mi uyandırdım."
"Yok."
Eli saçına gitti. Sabah ki konuşmadan sonra ikimizde nasıl davranacağımızı şaşırmıştık.
"Hadi otur. Aç olmalısın."
Beni gerçekten iyi tanıyordu. Tebessüm ederek masaya geçtim. O da çayları doldurup yerini aldı. Masadaki böreklere gözlerim parıldayarak baktım.
"Bunları hangi ara yaptın."
"Sen seviyorsun diye yaptım. Umarım güzel olmuştur."
Yüzümdeki gülüş büyüdü. Daha fazla konuşmadık. İkimizde sessizce yemeğimizi yedik. Bakışlarım onu buldu. Onun bakışları ise tabağındaydı.
"Maviş!"
"Efendim?"
Gözlerime beklenti ile baktı. Elimi uzatıp yanağına koydum. Gözleri kapandı. Ona doğru eğilip yanağına dudaklarımı bastırdım. Ağzından kaçan nefesi yüzümü okşadı. Dudaklarım yavaşça dudaklarına yanaştı. Dudakları ile yanağının birleştiği noktaya bir buse daha kondurdum. Gözleri hala kapalıydı. Ama hala bir tepki vermemişti. Dudaklarımı dudaklarının üzerine kapadım. Ama hareket etmedim. Ellerini kollarıma koymuştu. Tırnaklarını etime bastırması ile hızla geri çekildim. Gözleri hala kapalıydı. Ama korktuğu belli oluyordu.
"Maviş...... Maviş özür dilerim."
Gözlerini aralayıp yüzüme baktı. Elimi yanağına koymak için havaya kaldırsamda dokunamadım. Allah senin belanı versin Karan. Korkuttun kızı.
"Mavişim affet. Seni korkutmak istemedim."
Gözleri doldu.
"Karan özür dilerim...... biran.... Karan çok özür dilerim."
Sesi titriyordu. Gözlerindeki yaşlar yanaklarından aktı.
"Güzelim sarılıyım mı? Ben ne yapmam gerek bilmiyorum."
Ben hareket etmeden o göğsüme sığındı. Kollarımı bedenine doladım.
"Karan çok özür dilerim. Bu bizim en özel anımızdı... Ben mahvettim."
Sırtımdaki ellerini tenime bastırdı. Ağzından bir hıçkırık kaçması ile kendime lanetler okudum.
"Şşşş ağlama güzelim benim. Asıl ben özür dilerim. Tutamadım kendimi.... ayrıca bu an hala çok özel."
Geri çekilip gözlerinin içine baktım. Yanaklarına akan yaşları ellerim ile silmeye çalıştım.
"Bu denizler bir daha taşarsa bozuşuruz."
"Ama Karan...."
"Mavişim.... bak kendini bir şeylere mecbur hissetme. Allahın bize biçtiği ömür boyunca senin yanında olduğum her an benim için çok özel. Hemen olacak diye bir şey yok. Sen kendini ne zaman hazır hissedersen."
Ellerini yanaklarındaki ellerimin üzerine koydu.
"Karan!"
"Mavişim..."
"Seni seviyorum."
Dediği ile dudaklarım kıvrıldı. Bunu duymak o kadar iyi gelmişti ki.
"Bende güzelim. Bende seni seviyorum."
Onunda dudaklarında oluşan gülümsemeyi görünce içim rahatladı.
"Şimdi. Güzel karım ile dışarı çıkalım mı?"
"Olur... çıkalım."
"Hadi üzerimizi değişelim o zaman. "
"Masa..."
"Boşver."
İkimiz birlikte ayaklandık. O kendi odasına doğru ilerledi. Bende kendi odama gidip üstümü giyindim. Dudaklarımda belkide hayatım boyunca hiç olmadığı kadar samimi bir gülüş vardı. Allah onu hayatımdan eksik etmesindi.......
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
233.29k Okunma |
21.38k Oy |
0 Takip |
162 Bölümlü Kitap |