ALPARSLAN KARAHANLI
Gözlerim kollarımdaki kadının üzerinde gezindi. Gerçekti değil mi? Hayal gibiydi. Sanki gözlerimi kapatsam yine kaybolacaktı. Dudaklarımı saçlarına bastırdım. Allahım benim sonum bu kadına olan sevdamdan olacaktı. Öyle huzurlu uyuyordu ki.... parmaklarımın tersi yüzünde gezindi. Teni yumuşacıktı. Gül yaprakları kadar pürüzsüz. Tertemiz. Hiç uyanmamıştı. Dün gecede nefesi kesilmemişti. İyileşiryordu. Artık eskisi gibi kusmuyordu da. Elimi yanağına koydum. Baş parmağım elmacık kemiklerini okşadı. Allahım bu kadın benimdi. Bedeni ile, kalbi ile, ruhu ile bana aitti.
"Canımın canı...... güzelim."
Dudaklarımı yüzüne bastırdım.
"Bebeğim uyan hadi."
Elini yanağındaki elimin üzerine koydu. Yanağını bastırıp avucumun içinden öptü. Lakin gözlerini aralamadı. Dudaklarım kıvrıldı.
"Nefesim...... akşam olacak."
Saçlarında derince soluklandım.
"Ömrümün baharı..... Hadi kalk."
Mırıltılar çıkarıp gözlerini araladı. Beni görünce gülümsemeye başladı.
"Günaydın."
"Gün batmak üzere Nefesim. Kalk hadi. Akşam uyuyamayacaksın yoksa."
"Kollarınla sar ben hemen uyurum ki."
Dudaklarına kısa bir öpüş bıraktım. Sanırım aklından daha fazlası geçiyordu ki kısa kesmem hoşuna gitmedi.
"Saat kaç "
"Akşam üzeri saat üç."
"Beni neden uyandırmadın."
"Çünkü çok güzel uyuyordun. Ve ben yemin ettim."
"Ne yemini?"
"Sen iyi olup uyurken seni doyasıya seyredicem diye kendi kendime yemin ettim. Seni böyle huzurlu görmek o kadar güzel ki."
Gözlerinde hem şaşkınlık hem sevgi vardı.
"Ama ben biraz dinlenip kalkacaktım. "
Dediği ile gülüşüm büyüdü. Doyumsuz sevgilim.
"Bebeğim canın yanacak. Kendine bu kadar yüklenmen yanlış."
"Hiçte değil. Ayrıca yapmamız gereken bebekler var."
Onu göğsüme bastırdım.
"Canımın canı , sen bu bebek olayına neden bu kadar takıldın?"
Başını kaldırıp yüzüme baktı.
"Yoksa sen artık istemiyor musun?"
"Saçmalama. Elbet istiyorum. Sadece dünden beri çok fazla söyledin merek ettim."
"Seni klonlamayı planlıyorum."
Dediği ile şaşkınlık ile yüzüne baktım.
"Anlamadım!"
"Anlamayacak bir şey yok. Senin gibi bir sürü bebek istiyorum. Kokusu, gözleri, yüzü... Sana benzeyen bebekler istiyorum. Sen yanımda olmasanda yanımdaymış gibi hissedeyim diye."
Dediklerine şaşkınlık ile baka kaldım. Çünkü çok ciddiydi.
"Peki ya ben sana benzeyen kızlarım olsun istiyorsam."
"Tamam o zaman. Bir kızımız olsun. O bana benzer. Üç tanede oğlumuz olur. Onlarda sana benzer."
O kadar tatlıydı ki alıp içime sokasım vardı.
"Bebeğim peki bu işin sipariş usulü olmadığından haberin var mı?"
"Elbette var. Ama bir yerde okudum. İlişkide en çok kim seviliyorsa bebek ona benzermiş. "
"Peki benim senden daha az sevdiğimi nerden çıkardın. Bu söylediğine göre tüm bebeklerimiz sana benzeyecek."
Bu söylediğimi ciddi ciddi düşündü.
"Seni çoğaltmamız gerek. Sana benzeyen bebeğimiz olana kadar deneriz. Deneriz değil mi?"
Sondaki sorudan çok onay almak için kurulan bir cümleydi.
"Dilerim tüm bebeklerimiz sana benzer. Senin gibi cennet kokulu. Senin kadar güzel. "
Dudaklarımı boynuna bastırdım.
"Alparslan!"
"Alparslan kurban olsun sana. Güzelim benim."
"Acıktım."
Dediği ile boynundaki dudaklarım kıvrıldı.
"O zaman duş alalım. Annem bizi yemeğe bekliyor."
Gülümseyerek yerinden doğrulmaya çalışması ile ağzından küçük bir inleme kaçtı. Bakışlarımın yüzünü bulması ile yüzünü toparladı. Elimi kasıklarına koydum.
"Canın mı yanıyor."
Gözlerini kaçırıp saçlarını kulağının arkasına aldı.
"Yooo"
Derin bir nefes alıp yüzünü kendime çevirdim.
"Bebeğim bana neden yalan söylüyorsun?"
Derin bir soluk bıraktı.
"Çünkü ne zaman böyle olsa üzülüp kendini suçluyorsun. Ve bir sonraki birlikteliğimizde kendini tutuyorsun."
"Bebeğim ama....."
"Alparslan yapma. Bende istiyorum. Seni istiyorum. Her şeyinle. Evet şimdi canım biraz yanıyor. Ama o kadar güzeldi ki. Buna değer. Ben bunu sadece senin için istemiyorum ki. Bende zevk alıyorum. Hemde aklının alamayacağı kadar."
Dedikleri ile elimi yanağına yerleştirdim.
"Biraz bekliycez biliyorsun değil mi?"
"Seni baştan çıkaracağımı biliyorsun değil mi?"
Söylediği ile gülüşüm dahada büyüdü. Önce kendim kalktım. Sonrada onu kucaklayıp banyoya ilerledim.
"Ha birde sonrasında kucağında taşınmak var. O kısmıda çok iyi."
Kahkahama engel olamadım. Dudaklarıma dudaklarını bastırdı.
"Bebeğim ne yapıyorsun?"
Tamam baştan çıkaracağını söyledi de bu kadar çabuk beklemiyordum.
"Gülüşünden öpüyorum.... bunu yapmayı çok sevdim."
Dediği ile içimden öyle bir şey aktı ki. Onu duşa sokup suyu ayarladım. Kendimde yanına geçip önce onu yıkamaya başladım. Kollarını belime dolayıp gözlerini kapadı.
"Güzelim! Ne oldu?"
"Hiç.... sadece birazcık sarılmak istedim. Çok özlemişim. "
Bedenindeki kollarım dahada sıkılaştı. İşimiz bitince ona giyebilmesi için kıyafet çıkardım. Eski tişörtlerimden birini üzerime geçirdim. Üzerindeki havluyu indirmesi ile onu süzmeden edemedim. Bedeninin bir çok yerinde yarına kadar moraracağına emin olduğum kızarıklıklar vardı. Ve tabi benimde sırtımda ondan kalan izler vardı. Üzerini değiştiğinde saçlarını kurutup taradım. Boynundaki kızarıklıklar açığa çıkmasın diye örmedim. Elimi kendine çekip parmaklarıma öpücük kondurdu. Bu kadına ölürdüm ben. Tekrar kucakladığımda şaşkınlık ile yüzüme baktı.
"Alparslan indirmen gerek. Birileri görecek."
"Bizim kapıya kadar. Sonra söz indiricem."
Başını boynuma gömmekle yetindi. Bizim kapıya geldiğimde onu dikkatlice indirdim. Zili çaldığımda Fulya kapıyı açtı.
"Hoş geldiniz abi. Gelin hadi. Yemek birazdan hazır olur."
Biz eşikten geçerken çaktırmamaya çalışsada yürürken zorlanıyordu.
"Siz salona geçin. Ben anneme yardım edicem."
Fulya mutfağa ilerleyince beklemeden tekrar kucakladım.
"Yüzbaşı annemler görücek!"
"Bişey olmaz"
Umursamaz sesim ile şaşkınlık ile baktı. Onu koltuğa bırakıp saçlarına dudaklarımı bastırdım.
"Sen burda bekle. Hemen geliyorum. "
Bir şey söylemesine izin vermeden mutfağa doğru ilerledim. Annemler yemek yapıyordu. Ama işleri daha sürerdi. Dolaba ilerleyip içinden bir kaç portakal çıkardım.
"Oğlum hayırdır?"
"Meyve sıkıcam."
"Abi istersen ben yapıyım."
"Yok güzelim ben yaparım."
"Abiii!"
"Efendim."
"Sen meyve suyu sevmezsin ki. Kime sıkıyorsun."
İmalı sesi ile kaşlarımı çattım.
"Sana ne Fulya. İşine baksana abicim. Hesap mı vericem. "
"Yok hesap değilde merak ettim. "
"Etme abicim. Etme.... Lâl için sıkıyorum. Daha bir şey yemedi. Yemeğe daha var değil mi anacım?"
"Aaaa oğlum kızcağız sabahtan beri aç açına mı geziyor dışarlarda."
(Aslında dışarıda gezmiyor anacım. Çoğunlukla benim kollarımdaydı. Hatta belki altımda. Bayağı bir efor sarf etti.)
Düşüncelerim ile boğazımı temizledim.
"Ben meyveleri sıkayım."
Başka bir şey demedim. Onlarda şükür ki sormadılar. Sıktığım meyvelerin suyunu bir bardağa alıp içeri girdim. Güzel karım merakla etrafa bakıyordu.
"Güzelim. Ne oldu?"
"Alparslan bende yardım etseydim keşke. Annemlere ayıp oluyor. Onlar içeride uğraşırken ben burda oturuyorum."
Dedikleri ile tebessüm ettim.
"Bebeğim içeri gitsende annem seni geri gönderir. Ayrıca iyi değilsin. Şimdi al bakalım şu meyve suyunu iç"
Parmaklarının arasına bardağı tutuşturup dudaklarına yasladım. Şaşkın bakışlar ile dediğimi yaptı.
"Teşekkür ederim. "
Yanına oturup kollarımı beline sardım. Kokusu ciğerlerime doluyordu.
"Yüzbaşı!"
"Yüzbaşının canı."
"Bişey sorucam ama çekiniyorum."
Kaşlarım çatıldı. Elimi çenesine koyup yüzünü kendime çevirdim.
"Ne oldu güzelim?"
"Yüzbaşı biz evlenmeyi düşünüyoruz ya..."
"Yanlışın var. Biz evliyiz. Sadece düğünümüzü ve nikahımızı yapıcaz."
"Tamam işte. Biz düğünden sonra nerde yaşıyacaz.... yanlış anlama annemide Fulya'yıda çok seviyorum. Onlar benim canım. Lakin Alparslan onların başına kalıyormuşuz gibi hissediyorum. Birde bu evler küçük. Ne yapıcaz."
Dediklerinde haklıydı. Hem zaten benimde kafamda bu vardı. Ev ev üstüne olmazdı. Dahası annemlerde rahat edemezdi.
"Sen o işi bana bırak. Kocan halledecek. Şöyle en güzelinden bir ev buluruz. Sen yeter ki şu düğünü yapmayı kabul et."
Dediğim ile gülüşü her geçen saniye büyüdü.
"Beyim ne derse o."
"Beyin yesin seni."
Saçlarından derince soludum.
"Alparslan!"
"Hııı."
"Çok bir şey yapmana gerek yok. Daha iki kişi olacaz. Bir bize, birde annemler gelince kalacakları kadar olsa yeter. Çocuklar olana kadar zaten daha var."
"Sen şu klonlama işinde bayağı ciddisin. "
"Evet."
Omuz silkmesi ile salonda kahkaham yankılandı.
"Kocam."
"Kocan sana ölsün. Emret."
Geri çekilip yüzüme baktı. Alt dudağına dişini geçirince parmaklarımı çenesine koydum.
"Yapma güzelim. Ne istiyorsan söyle. Çekinme benden."
"Alparslan benim bankada biraz param var. Yani epey bir var. Yıllardır kimsesiz olunca....."
Başını önüne eğdi.
"Güzelim!"
Başını kaldırıp gözlerindeki hüzne inat tebessüm etti.
"Şey... Ben diyorum ki, onu alsan....."
"Olmaz!"
Sesim gereğinden sert çıkmıştı.
"Neden ama... Alparslan bir sürü masrafımız olacak. Aramızda senin benim yokki. "
"Bebeğim benim. Sen bu işleri kafana takmasan. Kocan halledecek diyorum. Ayrıca o para bankada kalsın. Bir gün işine yarar."
Dediklerim ile yüzü düştü. Sonra aklına ne geldiyse tekrar tebessüm etti.
"Tamam o zaman. O para küçük çakırlarımın geleceği için kalsın."
Tekrar kahkaha attım. Kendime engel olamıyordum. Ben bu kadına kurban olurdum.
"Küçük nelerin?"
"Alparslan yaa. Dalga geçme. Ben bebeklerimizi düşünüyorum. "
Onu kendime çekip bağrıma bastım. Bakışlarım kapıya kaydı. Annemle Fulya kapıda durmuş bizi gülerek izliyordu.
"Anacım!"
Gözlerindeki yaşı silmeye çalıştı. Ama ben gördüm.
"Sizi böyle görmek öyle güzel ki. Siz hiç ayrılmayın emi."
O öyle söyleyince nedense kollarımdaki kadına daha sıkı sarılasım gelmişti. Çalan telefonla bakışlarım telefona kaydı.
"Efendim Karan!"
"Şey... Alparslan abi Şehrazat ben."
"Şehrazat bir sorun mu var?"
"Abi şey.... Karan çok hasta. Yataktan kalkabilecek gibi değil. Sabah biraz ateşi vardı. Ama şimdi...."
"Tamam kardeşim. Ben şimdi doktoru alır gelirim. Sen korkma tamam mı?"
"Sağol abi"
Telefonu kapatınca merakla bana bakan kadına baktım.
"Korkacak bir şey yok. Karan'ın ateşi çıkmış. Şehrazat'ta korkmuş biraz."
"Alparslan .... Şehrazat sana abi mi dedi. Ben mi yanlış duydum?"
Dediği ile dudaklarım kıvrıldı.
"Evet güzelim. Abi dedi. Ailemiz büyüyor ha."
Anlına dudaklarımı bastırdım.
"Siz yemeğe geçin. Ben şunlara bir bakıp geliyim."
Annemler mutfağa doğru ilerleyince biraz bekledim. Gittiklerinden emin olunca güzel karımı kucakladığım gibi mutfağa doğru adımladım.
"Yüzbaşı ne yapıyorsun. Valla rezil olucaz."
"Sessiz olursan olmayız."
Onu mutfak kapısına bırakıp hemen ordan uzaklaştım. Çünkü şuan bayağı kızgın bakıyordu. Gülerek evin dışına çıktım. Yaklaşık yarım saatin ardından doktoru alıp Karan'lara geçmiştim. Karan'ın gerçekten çok ateşi olmuş olacak ki gözlerini açamadı bile. Şehrazat ise doktor kontrol edene kadar bir an olsun yanından ayrılmamıştı. Belliki onun için çok endişe ediyordu. Bu ikisi hala inat etmeye devam edebilirdi. Lakin Rabbın bildiği kula aşikardı. İkiside birbirini seviyordu. Şehrazat ona güveniyordu. Tıpkı Lâl'imin bana güvenip sığındığı gibi. Ona bakarken mavi göz bebekleri titriyordu. Sadece Karan'a yaklaşmakta zorluk çekiyordu. Onun yerinde kim olsa aynısını hatta belki daha fazlasını çekerdi. Ama bu gün banada bir adım atmıştı. Beni abisi yerine koyup yardım istemişti. Doktor işini bitirip gözlerini bize dikti. Şehrazat kendini hafif benim gövdemin arkasına sakladı. Bende olabildiğince onu ardıma gizledim.
"Merak etmeyin. Üşütmüş sadece. Bir kaç ilaç yazıcam. Onları verirsiniz. Bir iki güne bir şeyi kalmaz. Geçmiş olsun"
"Sağolun doktor. "
Doktor ile birlikte kapıya çıktım. Reçeteyi alıp Şehrazat'a döndüm.
"Kardeşim ben ilaçları alıp gelirim. Kendini de daha fazla üzme. Domuz gibidir o."
Dediğime hafif tebessüm etti. Bende daha fazla durmayıp nöbetçi eczaneye gittim. İlaçları alıp geldiğimde bir saat geçmişti. Kapıdan ilaçları Şehrazat'a verip bizim eve yöneldim. Kapı zilini çaldığımda Fulya açtı. İçeriden gülüş sesleri geliyordu.
"Hoş geldin abi."
"Hoş buldum güzelim..... hayırdır."
"Annem ablama senin bebeklik fotoğraflarını gösteriyor. Ve sanırım sünnet fotoğraflarındalar."
"Ne!"
Adımlarımı salona çevirdim. Annem karizmamı yerle bir edecekti. Gelinine sünnet fotoğraflarını göstermekte nerden çıktı. İçeri girdiğimde çatık kaşlarım gördüğüm manzara ile anında yumuşadı. Annem ile Lâl yan yana oturmuş albümlere bakıyordu. Yüzündeki gülüş dünyaya bedeldi.
"Anne burda kaç yaşında."
"Bakıyım..... yanlış değilsem üç olmalı."
"Çok güzel bir çocukmuş."
Elindeki fotoğrafta parmakları gezindi.
"Anne!"
"Efendim canım!"
"Bu fotoğrafı alabilir miyim?"
"Al tabi kızım."
Dudakları aldığı cevapla dahada kıvrıldı.
"Anne ilerde bir bebeğimiz olursa ve babasına benzerse böyle mi olur."
Dediği ile annem başını fotoğraflardan kaldırıp ona baktı.
"Bilmem ki. İnşallah o günleride görürüz. Ama sanada benzer kızım. Sadece babasına benzemez."
"Fulya sana benziyor. Ama Alparslan hiç benzemiyor."
Annemin yüzüne baktı. Sonra bir kaç saniye daha düşündü.
"Tamam belki biraz.... ama en çok babama benziyor."
Babam diyince annemin gözlerinde buruk bir sevinç peyda oldu. Hayatta olmayan babamı bile sahiplenmiş saygı göstermişti benim kadınım.
"Evet. Babasına daha çok benziyor."
"Peki nasıl oldu. Yani nasıl benzedi ki bu kadar."
"Kısmet kızım. Allah ne nasip ederse o olur..... anladığım kadarı ile sen bir oğlan istiyorsun ha."
"Aslında fark etmiyor. Ben sadece ona benzesin istiyorum. Ne biliyim gözleri olur, kokusu olur, saçları, boyu, kirpiği bile olur. Yeterki ona benzesin. Başka bir şey istemem sanırım. Cinsiyeti önemli değil. Sevdiğimden bir can. Kızımıda, oğlumuda canımdan çok severim."
Annem elini şefkatle yüzüne koydu. Güzel sevgilim benim.
"Ama ben sana benzeyen kızlarım olsun istiyorum. Senin gibi deli, inatçı ve bir o kadarda güzel."
Sesim ile ikiside bana döndü.
"Yüzbaşım! Sen ne zaman geldin?"
Sesinde öyle bir şey vardı ki. İnsan bir ses tonundan sevildiğini anlayabilir mi. Ve yahut bir ses insana yaşadığını hissettirebilir mi. Oluyormuş demek. Gidip ellerimi şakaklarına koydum. Anlına dudaklarımı özlemle bastırdım. Gözleri anında kapandı.
"Çok olmadı güzelim."
"Yemek yedin mi... benimkide soru yemedin tabi. Hadi gel ben sana bir şeyler hazırlıyım."
Ben daha oturmadan beni mutfağa yönlendirdi. Annemler peşimizden gülerek bakıyordu. Mutfağa geldiğimizde kollarımı beline doladım.
"Dur yüzbaşı. Annemler görücek."
"Görsün. Umrumda değil. Tüm dünya görsün. Bu kadın benim diye haykırırım."
Elini yanağıma koyup okşadı.
"Otur hadi."
"Güzelim, zahmet etme ben hallederim. "
"Otur yüzbaşı. Ağrım yok.... kocama yemek hazırlamak istiyorum. "
Önüme konan servis ile ellerini tutup üzerine dudaklarımı bastırdım. Sesli bir soluk verdi. Bu yaptığına gülümsedim.
"Şike yapıyorsun."
"Ne yaptım ki kurban olduğum?"
Şaşkındım.
"Öpüyorsun. Böyle olunca içim tuhaf oluyor, sonra arsız olan ben oluyorum. Sayende yürüyen lipido oldum."
Dediğine bu defa kahkaha attım.
"Üzgünüm bebeğim. Bu kadarını akıl edemedim."
Omuz silkmekle yetindi.
"Karan nasıl. Ya Şehrazat "
"İkiside iyi merak etme."
"Alparslan... sence onlar...."
"Birbirinden etkileniyorlar."
Sözlerini ben tamamladım. Dudaklarında güzel bir tebessüm yer edindi. Yemeğimi onun bakışları altında bitirdim. Lakin ne bitirmek.
"Nefesim bakma şöyle."
"Nasıl bakıyorum ki!"
Şaşkın sesi ile bunu isteyerek yapmadığını anladım. Sandalyesinin ayağından tutup kendime çektim. Dibime gelince yüzümü yüzüne yaklaştırdım.
"Hani demiştin ya seni baştan çıkarıcam diye."
Gözleri kapandı. Dudaklarından titrek bir nefes verdi. Bedeni titremeye başlamıştı bile.
"Hıhı!"
Konuşamadı. İkimizde yanmaya dünden razıydık.
"Sen sadece baksan ben yanıyorum canımın canı."
"Alparslan bu his nasıl geçicek. En azından baş edebileceğim bir hal alsa olmaz mı."
Anlını boynuma dayadı. Haklıydı. Yan yana geldikmi alev alacak kıvama geliyorduk.
"Bizimde bir ortamız yok ki kurban olduğum. Sevgimizde, arzumuzda, aşkımızda hep en yüksek noktalarda."
"Olsun. Bununda bir çaresini buluruz. Sonumuz çok sevmekten olsun. Ne gam."
"Sonumuz çok sevmekten olsun be sevdiğim."
Saçlarının üzerine dudaklarımı bastırdım. Yeterki sen kollarımda ol. Allahtan başka ne dilerim ki.........
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
233.3k Okunma |
21.38k Oy |
0 Takip |
162 Bölümlü Kitap |