KARAN KIZILTUĞ
Askeriyeden çıkıp eve doğru yürümeye başladım. Normalde olsa gitmek istemezdim. Ama şimdilerde işim bitsede evime gitsem diye dakikaları sayar olmuştum. Evde bir bekleyenim vardı. Benim kendime ait, iki kişilik bir ailem vardı. Evin içinde bir ses bir soluk vardı. Dahası ben bu küçük kadına gittikçe alışıyordum. Ve allahtan dileğim onunda bana alışmasıydı. Eskisi gibi olmadığının farkındaydım. En azından bana karşı ilk geldiğindeki gibi çekingen değildi. İlk geldiği günlerde odasından çıkmıyordu. Konuşmuyordu. Yemek yemiyordu. İfadesini aldığımda başına gelenleri anlatmak zorunda kalmıştı. Şerefsizin biri ona el sürmeye kalkmış. Şayet Eflal zamanında yetişmeseymiş ne olacaktı. Bunu düşünmek bile öfkeden ve acıdan kalbimin kasılmasına neden oluyordu. Eve gelmeden yol üstünden ekmek aldım. Özellikle tandır ekmeklerinden aldım. Çünkü özellikle onu seviyordu. Evin kapısına geldiğimde elim zile gitsede çalmaktan vazgeçtim. Kendi anahtarımı kilide takıptım çevirip içeri girdim. Evin içi mis gibi yemek kokuyordu. Sanırım çok doğru bir kadın ile evlenmiştim. Yemek yemeyi çok seven biriydim. Ve karımın eli gerçekten çok lezzetliydi. Hemen her eve geldiğimde sofrayı bir davet sofrası gibi hazırlıyordu. Kendini yormamasını söylesemde beni dinlemiyordu. Ev için alışverişi birlikte yapsakta kendi ihtiyaçlarını karşılaması için banka hesabımı ortak yapmış onada bir kart çıkartmıştım. Ama ben yanında değilken dışarı çıkmayı bırak pencereye bile yanaşmıyordu. Bu durum beni fazlası ile düşündürüyordu. En kısa zamanda ona iyi bir doktor bulup yardım almasını sağlayacaktım. Çünkü ben ve Eflal dışında kimseye yanaşmıyordu bile. O gün askeriyeye geldiklerinde ellerini koluma dolaması içimi bir tuhaf etmişti. Bana güveniyordu. Adımlarım mutfağa yöneldi. Lakin onu tezgahın üzerinde bulmayı beklemiyordum.
"Maviş!"
Sesim ile irkildi. Tutunduğu mutfak dolabını bırakıp bana dönmesi ile dengesini sağlayamadı. Hızla ona doğru gidip yakaladım. Lakin bende dengemi sağlayamadığım için sırt üstü yere düştüm. Bir kolum onu korumak amaçlı sırtına dolanırken, diğeri başını çarpmasın diye kafasının arkasını tuttu. Mutfağın ortasında ben sırt üstü uzanırken onun küçük bedeni benim üzerimde uzanıyordu. Saçları yüzüme dağılmıştı. Allahım bu nasıl bir kokuydu. Kokusunu daha önce sadece bir kez bu kadar yakından duymuştum. O da nikahımızda anlından öperkendi. İki elide göğsümdeydi. Başını yavaşça kaldırıp yüzüme baktı. Nedendir bilinmez ellerim bedeninden çekilmedi. Tam tersine daha fazla sarmak geldi içimden. Mavi gözleri çipil çipil bakıyordu. Dudakları açılıp kapandı.
"İyi misin?"
"Be ben iyiyim. "
Kendine gelmiş olacak ki kollarımdan kurtulup hızla ayaklanmaya çalıştı.
"Asıl sen iyi misin. Ben üstüne düştüm. Ama sen."
Asi saçlarını kulağının arkasına attı. Gözlerini kaçırdı.
"Bana bir şey olmaz. Merak etme. Ama bir daha öyle tepelere çıkma tamam mı?"
"Bardaklar orda."
Konuşurken bakışları kısa bir an yukarıdaki dolaplara kaymıştı. Bende Sinan da uzun boyluyduk. O yüzden kendimize göre dizmiştik herşeyi. Haklıydı.
"Bana söyle ne gerekiyorsa ben sana veririm."
"İyi de Karan sen hep evde değilsin ki."
"Şöyle yapalım. Ben yarın evdeyim evi sana göre düzenleyelim. Çok kullandıklarını alt raflara dizelim. Diğerlerini üste. Hatta evin her yerini sana göre ayarlayalım."
"Ben düzenini bozmak istemiyorum."
Bakışlarını yere eğdi.
"Maviş!"
Mavi denizleri andıran gözleri yüzümü buldu.
"Burası senin evin. Biz evlendik. Elbette istediğin düzeni yapacaksın. Hatta belki tüm düzeni. Yuvayı dişi kuş yapar Maviş. Bu ev sen geldiğinden beri yuva gibi. Hem zaten ben doğru düzgün evde bile değilim. O yüzden lütfen rahat ol"
Utangaç bir tebessüm yerleşti yüzüne. Benim içime ise güneş doğdu sanki. Bu ilkti. Onu tanıdığımdan bu yana ilk defa gülümsüyordu. Bir insana gülümsemek ancak bu kadar yakışırdı.
"Sofra hazır oturalım mı?"
"Sen geç. Ben elimi yıkayıp geliyorum."
Arkamı dönüp banyoya girdim. Yüzüme soğuk suyu çarptım. Aynadaki yansımama bakışlarım takıldı. Yüzümden sular damlıyordu.
"Sakin ol oğlum. Ne oluyor sana. Maviş lan o. Bir gülümsemeye bu kadar etkilenemezsin. "
Yüzümü kurulayıp içeri geçtim. Masada oturmuş beni bekliyordu.
"Neden başlamadın?"
"Seni bekledim."
Dediği ile dudaklarım kıvrıldı. Daha fazla bekletmemek adına gidip yerime oturdum.
"Afiyet olsun."
Besmele çekerek yemeğine başladı. İkimizde sessizdik. Yemeğimiz bittiğinde sofrayı toplamaya başladı. Bende önümdeki tabağı ve bardağı alıp tezgaha koydum. Bakışları beni buldu.
"Sen otur ben hallederim. Zaten bütün gün çok yoruluyorsun. "
"Ben halimden memnunum. Ayrıca hayat müşterektir. Dışarıda çalışıyorum diye tüm ev işini senin yapman doğru değil. Ev hanımlığı dünyanın en zor işlerinden biri."
Bir yandan konuşuyor diğer yandan sofrayı topluyorduk. Apartmanın içinden gelen bağırışlar ile korkuyla kapıya doğru baktı. Eli kolumu buldu. Elimi elinin üzerine koydum.
"Şşş sakin. Buraya kimse giremez. Ben şimdi dışarı çıkıp bakıcam. Tamam mı?"
"Gitmesen"
"Korkma. Ben yanındayım. Sadece ne olduğuna bakıcam. Ayrıca gelen sesler bizimkilere ait."
Gerçektende öyleydi. Gelen bağırışlardan anlayabildiğim bağıranlardan biri Alparslan'dı. Başını tamam anlamında sallayınca. Bende kapıya çıktım. Kapının önünde Fulya ve Sevgi teyze Alparslan'ı tutmaya çalışıyordu. Ali'nin ise dudağı kanamıştı. E ama ben dedim size. Anlaşılan bizim çaylak aşıklar yakalanmıştı. Seslere diğerleride geldi. Eflal şok gözler ile Alparslan'a bakıyordu. Diğerleride biz söylemiştik bakışı atıyordu.
Bende gidip onun önünde durdum.
"Alparslan sakinleş...."
"Ya ne sakin olması. Bu ikisi. Bu ikisi birlikteymiş. "
Bizim gözlerimizde gördüğü ile durdu.
"Siz. Siz biliyor muydunuz."
Başımı evet anlamında salladım.
"Ve benden sakladınız."
Fulya'nın Eflal'e yalvaran bakışlar atması ile öne doğru çıktı.
"Sana söyleyeceklerdi. "
"Sende mi biliyordun..... "
aklına ne geldiyse gözleri kırgın şekilde ona baktı.
"O gün. Başım dönüyor diye beni kandırdın. Gördüğün şey onlardı."
Eflal de bakışlarını kaçırdı. Sanırım bu doğru tahmin demekti. Histerik bir kahkaha attı.
"Ben şimdi size ne yapayım. Biri kardeşim. Diğeri kardeş bilidğim adam. Bana kim bilir ne zamandır yalan söylüyor."
"Abi bir dinlesen"
"Sizin neyinizi dinliyim. Bunca zaman susmuşsunuz. Beni ahmak yerine koymuşsunuz şimdi neden dinliyim."
"Abi Fulya'ya kızma. Benim hatam. Cesaret edemedim."
Ah be oğlum. Sevdiğini korumak için yalan söylüyordu. Çünkü söylemek istemeyen Fulya'ydı.
"Lan gelip kardeşini seviyorum desen sana ne yapacaktım. Ben sevdadan anlamazmıyım. Kardeşim için senden iyisini mi bulacaktım. Lan sana canımı emanet ediyorum kardeşimi mi emanet edemeyecektim."
Elimi sinirle saçlarından geçirdi. Haklı söze ne denirdi. Fulya'nın gözündeki yaşlar yanaklarına doğru yol aldı. O da abisinin haklı olduğunu biliyordu. Abisinin kızdığı ilişkisi değildi. Ona bir ilişkisinin olduğunu söyleyecek kadar güvenmemesiydi. Yaşlı gözlerini tekrar Eflal'e çevirdi. Sanırım onu sakinleştirebileceğini düşünüyordu.
"Çok sinirlisin biraz sakinleşi....."
"Sen bu işe karışma."
Öfkeli gözleri ile ona bağırınca Eflal de geri adım attı. Lakin gözlerindeki hayal kırıklığını görebiliyordum. Alparslan'da görmüş olacak ki gözlerindeki siniri yavaş yavaş söndü.
"Haklısınız komutanım. Aile meseleniz kusura bakmayın. "
"Lâl'im , özür dilerim. Ben öyle söylemek istemedim."
Lakin Eflal onu dinlememiş adımlarını kendi evine yönlendirmişti. Bakışları beni buldu. Ne bok yedim dermiş gibi bakıyordu.
"Merak ediyorum. Yediğin boku nasıl temizliyceksin."
Sakinleştiğini görünce bende kapıda beni bekleyen Mavişimin yanına ilerledim. Gözlerimi herşey yolunda dermiş gibi kapadım. İçeri geçip kapıyı kapadım. Adımlarım salona ilerledi.
"Karan!"
"Efendim"
"Eflal iyi değildi. Gidip bir baksam mı?"
Üzgün mavileri yüzümde gezindi.
"Bu gün yalnız kalsa daha iyi olur. Sen merak etme. Zaten bizimki hatasını anlayıp birazdan kapısına dayanır. Bizim kızda kapıyı açmaz. Kapıda sabahlar ikiside."
"Sen öyle diyorsan."
"Film izlemek ister misin"
"Olur."
"Tamam o zaman ben film bulayım. Sende mısır patlat."
Başını tamam anlamında sallayıp mutfağa geçti. Bende televizyondan izleyebileceğimiz bir şeyler baktım.
(Korku olmaz korkabilir. +18 olmaz rahatsız olabilir. Komedi iyi.)
Eski bir komedi filminin üzerinde durdum. O sırada elinde bir tepsi ile içeri girdi. Gelip
yanıma oturdu. Başka koltuğa değilde yanıma oturması neden beni mutlu etti peki. Allahım sen aklıma mukayet ol. Bu işin sonu iyiye gitmiyor. Eline meyve suyunu alıp bir yudum aldı. Gözleri açtığım filmdeydi. Komik yerlerde sadece dudakları kıvrılıyordu. Acaba dolu dolu gülerken nasıl görünüyordu. Yada kahkaha sesleri nasıldı. Keşke onu güldürebilseydim. Bakışları kısa bir an bana kayınca rahatsız olmasın diye filme döndüm. Kısa bir süre gözleri üzerimde gezindi. Yüzümü inceledi. Acaba içinden ne geçiriyordu. Sonrasında o da filme odaklandı. İkimizdende ses çıkmıyordu. Filmin sonlarına geldik. Omzumda hissettiğim ağırlık ile bakışlarım ona kaydı. Uyuyakalmıştı. Saçları omzunun üstünden benim göğsüme yayılmıştı. Kokusu burnuma doldu. Bu kız ne kokuyordu. Tarifi zordu. Başının altına elimi yerleştirip oturduğum yerden doğruldum. Başını hafif hareketlendirip yanağını avcuma yasladı. Yanakları üşümüştü. Başını omzuma yasladım. Bir elimi sırtına koyup diğerini bacaklarının altından geçirdim. Kucaklayıp adımlarımı onun odasına ilerlettim. Bir kadın odasına göre sadeydi. Yatağına yatırıp üzerini örttüm . Kıvırcık saçları bağımsızlığını ilan etmiş gibi yastığa yayıldı. Elim istemsiz saçlarına uzandı.
"Karan.."
Mırıltısı doldu kulaklarıma.
"Efendim Maviş."
"Film bitti mi"
"Bitti."
"Tamam"
Başını yastığına sürtüp uykusuna devam etti. Dudaklarım kıvrıldı.
"Karan!"
"Efendim..."
Gülüşüm her geçen saniye daha fazla büyüyordu. Çok tatlıydı.
"Bana maviş deme."
Buna gerçekten gıcık oluyordu. Ama nedeninide söylemiyordu.
"Neden?"
"Ben kedi değilim ki..."
Huysuzca söylendi. Dediği ile benden kısık bir gülüş sesi koptu.
"Ama sen benim mavişimsin"
Bana cevap vermedi. Onun yerine yanağındaki elimi tutup ikimizin eline yanağını yaslayıp uyumaya devam etti. İnce parmakları elimi sarmıştı. Ben şimdi elimi nasıl çekicektim. Diğer elim yüzüne düşen saç tutamına uzandı. Yüzünden çektim. Anlında yanağında dolaştı elim. Lakin onda yaprak kımıldamadı. Odada sadece düzenli nefesleri duyuluyordu. Onu uyandırırım korkusu ile bırak hareket etmeyi neredeyse nefes almayacaktım. Hafif kıpırdanması ile elimi hızla ve onu rahatsız etmemeye özen göstererek çektim. Yüzü rahatsız bir şekilde buruştu. Bu defa iki eli ile yorganının bir ucunu tutup demin benim elimi tutuğu gibi yanağına yasladı. Huşu içinde uykusuna devam etti. Sessiz adımlarla odadan dışarı çıktım. Kendi odama geçip yatağa uzandım. Gözlerimi uyumak için kapadım. Madem uyumak için yatmıştım. O zaman neden göz kapaklarımın altında mavi hareleri , burnumda kokusu vardı. Neden tenim onun soğuk tenini arıyordu.
"Düşünme Karan. Düşünme oğlum. Uyu."
Kendime kızıp uyumaya çalıştım. Uykuya ne zaman daldım ne kadar uyudum bilmiyorum. Çalan telefonun sesi ile yerimden hızla doğrulup telefonu elime aldım. Arayan Alparslan'dı.
"Efendim"
"Yarım saate karargahta ol"
Gelen emir ile yerimden hızla kalkıp dolaba ilerledim. İçinden formamı çıkarıp hızla üzerime geçirdim. Çekmecede ki silahımı belime takıp dışarı çıktım. Benim koridora çıkmam ile Şehrazat'ın kapısı açıldı. Uykulu gözleri benim üzerimde gezindi.
"Benim çıkmam gerek. Sen uyu."
Gün daha doğmamıştı.
"Yok uykum kaçtı."
Alt dudağına dişini geçirdi.
"Benim ne zaman döneceğim belli olmaz. Bir şeye ihtiyacın olursa karşıda Sevgi teyzelere gidebilirsin. Burda güvendesin. Sakın korkma."
Başını tamam anlamında sallayınca bende kapıya yöneldim. Kapıya çıkıp ayakkabılarımı giydim. Doğrulduğumda kapıya yaslanmış bana bakıyordu. Gözlerinin içine baktım. Tam gidiyordum ki sesi ile durdum.
"Karan."
Bakışlarım yüzündeydi. Gözlerinde gördüğüm hüzün müydü. İnsanın ardında birini bırakması böyle bir şey miydi.
"Allaha emanet ol."
"Sende."
"Kendine dikkat et olur mu?"
"Ederim."
"Birde çabuk dön."
Başımı tamam anlamında salladım. Gitsem iyi olacaktı.
"Hadi içeri gir."
Başını tamam anlamında sallayıp içeri girdi. Kapıyı kapatınca bende karargaha gitmek için yola çıktım. İnşallah işimiz çabuk ve kazasız belasız biterdi. Neydi içimdeki bu his özlemek miydi. Eğer öyle ise ben daha önce ailem dahil kimseyi özlememişim. Bu ne sik bir durumdu.
"Ona karşı duyduğun hislerin hala acıma olduğunu düşünmüyorsundur umarım.)
Kafamın içindeki sesle derince yutkundum. Ne acıması. Allah bana acısındı. Bu saatten sonra bu kız beni parmağında oynatsa oynatırdı. Tek tesellim öyle biri olmayışıydı. Alparslan bunu duyduğunda ağzıma etmeden bırakmazdı. Malum onunla sağlam dalga geçmiştim. Sanırım ayıpladığımız başımıza gelir mevzusu buydu. Neyseki ben onun kadar salak değildim......
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
233.3k Okunma |
21.38k Oy |
0 Takip |
162 Bölümlü Kitap |