EFLAL KARCA
Dudaklarıma rujumu yedirdim. Aynadaki yansımam ile dudaklarım kıvrıldı. Ellerime siyah eldivenleri geçirdikten sonra son defa kendime baktım. Siyah derin yırtmaçlı bir elbise. Üst bedenimi tamamen sararken etek kısmı açılıyordu. Tek omuz detaylıydı. Siyah saçlarımı dalgalandırdım. Gayet şık ve dikkat çekici. Evet yüzbaşı bakalım bu halime nasıl bir tepki vereceksin. Zira bu hazırlık görevden çok seni çıldırtmak için. Hazır olduğuma kanaat getirince odadan bizimkilerin olduğu kısma ilerledim.
Dursun ve Ateş içerde bizimle birlikte olacaklardı. Üzerlerine garson kıyafeti giymişlerdi. Ali vale olarak kapıya geçecekti. Sinan keskin nişancı tüfeği ile uzaktan bizi izleyecekti. Rıdvan abi , Devran ve Karan ise aracın içerisinde bizden haber bekleyecekti. TEM polisi ile birlikte olacaktık. Onlara bilgi verilir verilmez davetin olduğu alana baskın düzenleyip adamı alacaklardı. Hadi bakalım gazamız mübarek olsun. İçeri girdiğimde beni ilk gören Dursun oldu.
"Siktir!"
Panik ile Alparslan'a baktı. Bu tepkisi gülmeme neden oldu. O da çıldıracağını anlamıştı. Beni fark edenler baka kalıyordu. Alparslan'ın ise sırtı dönüktü.
"Alparslan "
"Efendim."
Karan seslensede başını önündeki dosyalardan kaldırmamıştı.
"Arkanı bir dönsene"
"Ne diyorsun la..."
Ardını dönüp beni görmesi ile cümlesi yarım kaldı. Mavi gözleri beni baştan aşağıya süzdü. Derince yutkundu. Bakışlarım kısa bir an hareket eden adem elmasına kaydı. O da fazlası ile çekici olmuştu. Üzerinde siyah renk bir smokin vardı. Bu kadar yakışıklı olması kalbe zarardı. Gözleri ilk eteğimin yırtmacında gezindi. Ordan ince belime. Derken açıkta duran gerdanıma ve boynuma geldi. En son dudaklarımda takılı kaldı bakışları. Kısa bir an gözlerime baktı. Mavi gözleri koyulaşmıştı. Bu ona ekstra bir çekicilik katıyordu.
"Şey... biz çıkalım. Yerimizi alıcaz. Sizde hazır olduğunuzda inersiniz artık."
Karan ve diğerleri bıyık altından gülmüş sonrada tek tek odanın dışına çıkmışlardı. Hepimizin kulağında birer kulaklık vardı. Dışarıdan belli olmuyordu. Adımlarım ona doğru gitti. Bedenimi ona değdirerek yanından geçip masadaki küçük silahı aldım. Bakışları üzerimdeydi. Ah yüzbaşı. Bunlar sana yapacaklarımın yanında hiç bir şey. Elbisenin yırtmacından görünmeyecek olan bacağımı dışarı çıkarmak için elbiseyi hafif çektim. Şimdi çıplak bacaklarım gözlerinin önündeydi. Bakışları bu defa oraya kaydı. Bacağımı sandalyenin üzerine koyup elimdeki silahı kılıfıyla bacağıma taktım. Usulca doğrulup ona baktım. Tahmin ettiğim gibi bakışları beni süzüyordu. Gözlerindeki mavi renk gittikçe koyu bir hal alıyordu. Bu defa yutkunan ben oldum.
"Ben hazırım. Gidelim mi?"
"Bu hazırlık... o piç için mi?"
Kaşlarım çatıldı.
"Dikkat çekmem gerek ya!"
"Dikkat çekeceksin diye beni katil edeceksin."
"Abartma. Alt tarafı bir elbise ben aynı benim"
"Sence sorun elbisemi. O siktiğimin piçi sana dokunmaya kalkarsa oracıkta vururum."
"Öyle bir şey olursa , bende...."
Yanıma gelip elini yanağıma koydu. Gözlerim kapandı.
"Sana dokunamayacak. Bunu deneyen uzuvlarını keserim. Sana benden başka hiç kimse dokunamaz."
"Hiç kimse!"
"Evet güzelim. Hiç kimse."
Gözlerim aralandığında gülen gözler ile bana bakıyordu. Kendine gel Eflal adamı etkileyecektik sen ondan etkilendin. Ya ama ne yapayım. Yüzbaşı o. Bir baksa, bir dokunsa ben jöle kıvamı alıyorum zaten.
"Gidelim mi?"
Başımı sallamakla yetindim.
"Komutanım başlıyor muyuz."
(Siktir) bizimkiler kulaklıkla ne konuştuğumuzu duyuyordu. Daha dikkatli olsam iyi olacak.
"Başlıyoruz. Hazır olun!"
Kolunu bana uzatınca elimi koluna yerleştirdim. Asansöre doğru ilerledik. Davetin yapılacağı salona indiğimizde içeriden müzik sesi duyuluyordu. Çok kalabalık değildi. Seçkin insanların olduğu bir davetti. Bizde bu davete icabet edemeyecek bir çiftin yerine gelmiştik. Kendileri bir süre misafirimiz olacaktı. İstemsiz olarak Alparslan'ın kolunu sıktım.
"Sakin ol bebeğim. Her şey yolunda gidicek. Ben yanındayım."
Güzel sesi kulaklarıma doğru fısıldadı. Haklıydı sakin olmalıydım. Hem o vardı. O varken bana hiç bir şey olmazdı. Düşersem hep tutardı. İçeri girmemiz ile üzerimizde gözler hissetmeye başladım.
"Hızlı bir giriş oldu."
İkimizinde dudakları kıvrıldı. Ateş'in telsizden söylediği şey gerçekten doğruydu. Kadınlar Alparslan'a bakmak için dönerken. Erkeklerin dikkati benim üzerimdeydi. Yanlarındaki eşlerine rağmen dönüp bakmaları mide bulandırıcıydı. Dudaklarımdaki yapmacık gülümseme ile belli etmeden konuşmaya başladım.
"Midem bulanmaya başladı. Bu davettekilerin çoğu evli. Nasıl dönüp bakıyorlar."
"Çaktırma güzelim zira katil olmamaya çalışıyorum."
"Bana bakın ikinizde sakin olun. İşimiz ne kadar hızlı biterse o kadar çabuk çıkarsınız."
Rıdvan abinin dediği ile sakinleşmeye çalıştık. Haklıydı. Gidip bar taburelerinden birine oturdum. Alparslan da yanıma oturdu. Elini sahiplenici bir şekilde belime yerleştirdi. Bize servis yapan Dursun'du. Yanında başka bir adam daha vardı.
"Hoş geldiniz, ne arzu edersiniz?"
Dursun'un sorduğu soru ile Alparslan bana baktı.
"Sevgilim ne içersin?"
"Her zamankinden."
Kadın kırmızı şarap tiryakisiydi. Gittiği her yerde mutlaka onu içiyordu. Dikkat çekmemek için bizde mecbur onlar gibi davranıyorduk.
"Bir kadeh kırmızı şarap. Bir tane viski."
Dursun'un önümüze bıraktığı kadehlere baktık. Bana bakıp göz kırptı. Gülümseyerek kadehi dudaklarıma götürdüm. Vişne suyu....
Tadı güzeldi. Alparslan ise önüne konan kadehi eline alıp kulağıma eğildi.
"Güzelim ben biraz uzaklaşıcam. Adam anca o zaman sana yanaşır. Sakın korkma bir sesine yanındayım."
Dudaklarımda hüzünlü bir tebessüm oluştu. İstemesede yapmak zorundaydı. Bu sabah gelmeden önce babam onu özellikle uyarmıştı. Eğer kendine hakim olamayacaksa geride durmasını söylemişti. Ama o red etmişti. O benden uzaklaşınca ben sessizce etrafı seyrettim.
"Eflal hedef sana doğru geliyor."
Ateş'in sesi ile duruşumu dikleştirdim. Hadi bakalım kuzgun. Sen yaparsın. Bitir şu işi.
"Merhaba "
"Merhaba."
"Sizi daha önce görmüş olabilir miyim?"
(Gerçekten mi. Tanışmak için başka bahane bulamadın mı?)
"Ah hayır sanmıyorum. Tanışsaydık beni unutmazdınız "
Kendimi beğenmiş sözlerim ile adam gevşekçe gülüp yanımdaki boş sandalyeye oturdu.
"Jalal ben."
"Süheyla. Memnun oldum."
"Benim kadar olamazsınız."
Güzel bir gülümseme sundum ona. Dursun'dan içki istemesi ile fırsat ayağımıza geldi. İlaçlı içkiyi önüne koydu. Bana kadeh kaldırması ile bende kendi kadehimi kaldırıp tokuşturdum.
"Sizin gibi güzel bir bayan yalnız mı?"
"Aslında eşim yanımdaydı. Ama bir görüşme için dışarı çıktı."
"Ohh hayır. Ne kadar yanlış bir davranış. İnsanın sizin ki gibi bir eşi olacak. Ve böyle bir yerde yalnız bırakacak. Kurt kapar."
"Aslan eşini kapanı parçalar. Merak etme sana uygulamalı öğreticem. Lâl şu piçe gülümseyip durma."
Dedikleri ile dudaklarımda engel olamadığım bir gülüş oluştu.
"Hayatımda bu kadar güzel gülen bir kadın.... Bu çok nadirdir."
"Yavrum gülme!"
"Güldüren bir aslan var. Gülmeden duramıyorum. Çok yakışıklı , gülmemek elde değil."
Söylediklerimi karşımdaki puşt kendi üzerine alındı. Lakin telsizdeki adam aslandan kastımın o olduğunu anlamış olacak ki sustu. Karşımdaki salağın bakışları kaymaya başladı.
"Çok güzelsin Süheyla. Senin gibi bir kadının ayaklarına her şeyi serer insan."
"Her şeyi mi?"
"Her şeyi!"
"Yani şimdi senden bilgisayar şifreni istesem."
Ağzından iğrenç nir gülüş çıktı.
"Şifre sana feda olsun."
"Ne peki?"
"Şifre benim doğum tarihim"
Şaka mı bu. İlaç işe yaramadı mı acaba. Yalan söylüyor sanırım.
"Beni kandırma. Senin gibi zeki biri bu kadar basit bir şifre yapmaz."
"İşte herkes çok basit olduğunu düşündüğü için akıllarına gelmiyor."
Bir kolunu bar tezgahına dayayıp başını yaslamıştı. Aslında akıllıcaydı. Kimse bunu denemezdi bile. Yüzündeki iğrenç sırıtma ile bana bakıyordu. Yanımıza korumalarından biri geldi.
"Jalal bey iyi misiniz?"
"Ah evet. Şu sexilik karşısında nasıl iyi olmam."
Bedenimi baştan aşağıya süzdü. Midem bulanmaya başladı.
"Sanırım beyefendi biraz sarhoş. Size iyi akşamlar."
Az bir zamanımız vardı. Adımlarım onlardan uzaklaşmaya başladı. Salonun krokisi elimizdeydi. Adamın dairesine girecektik. Oda bu katttaydı. Kendi evi gibi kullanıyordu.
"Ben odaya doğru gidiyorum. Peşimden gel."
"Hemen ardındayım"
Dediği ile gülümsedim. Adımlarım odanın kapısına gelince etrafta göz gezdirdim. Kimsenin olmadığına emin olunca içeri girdim. Alparslan da peşimden girdi. O bilgisayarı çıkarırken bende göğsümden flaş belleği çıkarıp ona uzattım. Elimden alıp dudaklarını bastırması ile şokla ona baktım. O ise sanki çok normal bir anda çok normal bir şey yapıyormuş gibi rahattı.
"Şifre ne?"
"Doğum tarihiymiş"
Telsizden diğerlerinden doğum tarihini öğrenince şifreyi girip flaşı taktı. İstediğimiz belgeleri bulunca gülerek ona baktım.
"Bu belgeler o piçin bir daha gün ışığı görmemesini sağlayacak."
Aktarmayı yapmaya başladı. İkimizde diken üstündeydik. O bilgisayar başındayken. Ben ayakta bekliyordum.
"Size doğru biri geliyor!"
Sinan'ın dediği şey ile bakışlarım onu buldu.
"Daha yüzde altmış. Zaman gerek. Bir daha böyle bir şansımız olmayabilir."
"Ne yapıcaz"
Ben panikle ona bakıyordum. Onun bakışları ise bendeydi.
"Komutanım çıkın oradan. Sizi sağ bırakmazlar."
Dedi Ateş.
"Bacım çıkın başka bir yol buluruz"
Diye devam etti Devran "
"Oyalamanın bir yolu yok mu?"
Diye sordu Karan.
"Komutanım adam geliyor."
Sinan bir kez daha bizi uyardı. Lakin bizim çıkmamız imkansızdı. Saklanabileceğimiz bir yerde yoktu. Kapı kolundan gelen ses ile ben neye uğradığımı şaşırdım. Yüzbaşı hızla beni belimden tutup kendine çekti. Sırtım kapıya dönüktü. Bir eli belimi sararken diğeri ensemden kendine bastırıyordu. Kapının açılması ile dudaklarıma kapanması bir oldu. Biz nerdeydik.... Ne yapıyorduk... Biz kimdik. .... Küs müydük.... Veyahut aşık..... Biz var mıydık..... Yoksa ölü müydük......Sanırım ben yaşam ile ölüm arasında sıkışmıştım. Şimdi dudakları dudaklarımı bulunca hayata döndüm. Ölmeye yeminli kalbim yaşamak için canhıraş bir çaba sarf ediyor. Sıcak dudakları dudaklarımın üzerinde hareket etti. Ellerim üzerindeki gömleği sıkıyordı. Parmaklarımın arasında sıkıştı gömleğinin yakaları. Öpüşü öyle davetkardı ki. Öyle masum. Ve bir o kadar da ateşli. Öyle özlem doluydu ki. Birden kendimi ona karşılık verirken buldum. Dudaklarımı aralamam ile ağzımın içine hırladı.
"Komutanım adam gitti."
Kulaklıktan Sinan'ın sesini işitti kulaklarım. Lakin beynim algılamadı. Ne diyordu ki.
Üst dudağımı ağzının içine alıp emdi. Allahım bunu yapmasını öyle özlemişim ki.
"Alparslan adam gitti. Siz iyi misiniz?"
Üst dudağım ile işi bitince bu defa Alt dudağımı ağzının içine aldı. Dişlerini hafif geçirdi. Acı ile inledim.
"Abi gidip baksak mı? Bacım orda mısınız?"
Sanırım bu Ali'ydi. Demin ısırdığı dudağımın acısını almak için usul usul emdi. Kendimi ona bastırırken buldum. Eli çıplak bacağımı kavradı. Kendine doğru çekip beline sardı. Yaptığı ile ağzına doğru inledim.
"Komutanım cevap verin. Ne oluyor anasını satayım"
Bu Devran'dı. Bu defa dili dilime dolandı. Üst dudağını ağzıma alıp emen ben oldum.
Öyle özlemiştim ki tadını. Tenini ,öpüşünü. Dokunuşunu. Özlemek nasıl anlatılırdı ki.
"Komutanım irtibatta mı bir sorun var acaba."
"Öyle olsa bizimkilerde kesilmez miydi."
Yakasındaki ellerim ile onu kendime doğru çekmek istedim. Elleri kalçamı buldu. Sıkması ile ağzına inledim. İnlemerim ağzının içinde boğuklaşıp kayboluyordu. Bedenimi kendine biraz daha bastırdı. O da özlemişti. En az benim kadar özlemişti işte.
"Eflal! Alparslan beni duyuyor musunuz. Cevap verin."
Hafif geri çekildi.
"Duyuyoruz Karan sorun yok. Kısa bir an irtibat kesildi."
"Çok şükür."
Dudaklarında kendini beğenmiş bir gülüş vardı. Ben ise hareket edemiyordum. Ellerim hala göğsündeydi. Dudaklarıma küçük bir öpüş daha bahşedip geri çekildi. O çekilince bende bilgisayar ekranına baktım. Tam o an yüzde doksan dokuzdu. Bu adam. Nasıl. Bunu nasıl ayarlamıştı. Hem yakalanmamıştık. Hem erken ayrılmamıştık. Tam saniyesinde kesmişti öpüşmeyi. Ağzım açık kalmıştı. Belgelerin tamamını alınca flaş belleği çekip bana döndü. Baş parmağını dudağına götürüp okşadı. Sonrasında dudaklarını bastırdı. Ağzımın içi kurumuştu sanki. Öpmesi gerekiyordu. Kana kana içmem gerekiyordu onu. Yanıma gelip elini saçlarıma uzattı. Eli ile arkaya doğru taradı. Eli yanağımı bulunca durdu. Dudaklarını bu defa anlıma bastırdı.
"Güzelim! Hadi gidelim."
Konuşamıyorum ki. Sadece başımı sallayabildim. Elimden tutup beni odanın dışına çıkardı.
"Ali kapıya gel belleği sana vericem. Sonrasında şu iti alalım."
"Emredersiniz komutanım. "
O çıkışa doğru ilerlerken. Ben dikkat çekmemeye çalışarak içeri geçmeye çalıştım. Polis gelene kadar onu göz önünde tutmamız gerekiyordu. Aksi bir durumda müdahale edecektik. Birden ne olduğunu anlayamadım. Adımlarım bir birine dolandı. Sesler boğuk gelmeye başladı.
"Baş.... başım dönüyor."
"Lâl!"
"Her yer..... kararıyor. Bana bişey oluyor."
"Güzelim ne oldu? ...... bekle sakın bir yere kıpırdama. Bir dakika içinde yanındayım...... Sinan onu görüyor musun?"
"Komutanım acele edin. Görüyorum ama iyi görünmüyor"
Yer sanki ayaklarımın altından kayıyordu. Bu normal değildi. Dizlerimin üzerine düştüm.
"Alparslan......."
"Bebeğim geldim. Dayan..... dayan yetiştim."
Yetiş sevgilim. Bir şeyler oluyor. Yetiş canımın içi. Beni senden alıyorlar. Gözlerim kapanmadan önce yanıma yaklaşan ayakkabılar gördüm. Siyah rugan ayakkabılar. Gözlerimi açık tutmak için çabaladım. SEN!
İğrenç gülüşü ile midem bulandı sanki. Doğrulmaya çalıştım. Ama gücüm yetmedi.
"Seninle çok eğlenicez. Hemde çok!"
Kurduğu cümleler ile kalbim kasıldı. Allahım sen bana yardım et. Kurtar beni ya Rab. Alparslan yetiş ne olur. Tenime senden başka hiç kimse dokunamaz. Yetiş ne olur. Sevgilim çabuk gel. Gözlerim bana ihanet etti. Tıpkı bedenimin yaptığı gibi. En son boğuk seler işitiyordum. Lakin seslerin kime ait olduğunu anlayamıyordum. Çok kalabalıktı. Bedenimin yerden havalandığını hissettim. Sonrası yok. Sonrası karanlık. Sonrası zifiri karanlık. Bataklık gibi çekti tüm ruhumu içine. Ve benim elimden hiç bir şey gelmedi......
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
233.3k Okunma |
21.38k Oy |
0 Takip |
162 Bölümlü Kitap |