126. Bölüm

126. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

EFLAL KARCA

 

Bulunduğum mevziden pazar yerini gözlüyordum Sinan ve Karan kendilerine göre çevreyi iyi görebilecekleri noktalara mevzilenmişlerdi. Etraf çok kalabalıktı. Havalar yavaş yavaş ısınmaya başladığı için pazar insanlar için cazip bir yer haline gelmişti. Her yerde çoluk çocuk vardı. Olası bir patlama onlarca ölüm demekti. Ben ise pazara yakın bir caminin minaresinin tepesine çıkmıştım. Caminin imamı beni ilk gördüğünde şaşırsada durumu anlayınca yardımcı olmuştu. Bulunduğum noktadan hemen her tarafa hakimdim.

"Herkes yerini aldı mı?"

Telsizden Alparslan'ın sesi duyuldu.

"Halkın arasına karıştık komutanım. "

Rıdvan abi ilk konuşan oldu. O ve Dursun pazarcı kılığındaydı. Geri kalanlar pazarın içinde hareket halindeydi.

"Bizde yerimizdeyiz komutanım."

Sinan'ın da sesi duyuldu.

"Lâl!"

"Cami minaresindeyim komutanım. "

"Bacım sen genelde yerini demezdin. "

Ateş'in şaka ile karışık sesi doldu kulaklarıma. Haklıydı. Genelde boşa bakmayın bulamazsınız diye dalga geçerdim.

"Güven sağlamam gerekiyor Ateş."

"Anlamadım."

"Anlayan anladı. Boş ver. Biz işimize bakalım."

Daha fazla konuşmak istemedim. Gözüm silahın dürbününde bir kez daha baktığım yeri tekrar tekrar kontrol ettim. Dürbünü pazar yerindeki kadın ve erkeklerin üzerinde gezdirdim. Bir saat kadar böyle devam ettik. Lakin görünürde bir şey yoktu. Pazarın başında oluşan hareketlenme ile görüş açımı o tarafa çevirdim. Beyaz renkli bir şahin pazarın başında durdu. İçinden otuzlu yaşlarında bir adam çıktı. Adam bakışlarını etrafta gezdirdi. Sonrasında iç kısımlara doğru yol aldı. Neden bilmiyorum adamı bakış açımdan çıkaramadım. Herhangi bir şey yoktu. Sıradan biri gibi görünüyordu. Silahımın dürbününü biraz daha yakınlaştırdım. Adamın başının tepesinden taramaya başladım. İçimin rahat etmesi gerekiyor. Hava sıcak değildi. Lakin benim boynumda ve anlımda terler birikmeye başladı. Derin bir nefes alıp yavaşça verdim. Görüş açıma adamın yüzü girdi. Usul usul inceledim. Köyde de olsa merkezde yaşayan birine göre yüzü fazla kirliydi. Kirden kastım saç ve sakalıydı. Adamın gözleri etraftaki insanların üzerinde gezindi. Pazara gireli dakikalar olsada ne bir şey almış nede fiyat sormuştu. Pazarın tam ortasında durdu. Sanki beni görüyor gibiydi. Gözlerimi üzerinde gezdirmeye devam ettim. Yavaş yavaş adamın bedenini incelemeye devam ettim. Dürbünün açısına eli girince doğru görüp görmediğimi anlamaya çalıştım. Elinde buton vardı adam buydu.

"Pazarın güney kısmında. Yeşil ceketli sakallı adam. Adamımız o."

Cevabı ilk Alparslan verdi.

"Emin misin?"

"Eminim."

Onlar bulundukları noktalardan adama doğru ona sezdirmeden yanaşmaya çalışıyordu. Adamın üzerinden gözümü çekmedim. Adam tam karşısına boş noktaya gözlerini dikti. İki kolunuda yanına doğru açtı. Kahretsin patlatacak!

"Adam patlatacak. Acele edin."

Bizimkiler insanlara çarpa çarpa ilerlemeye çalışıyordu. Ama hala aralarında mesafe vardı. Görüş açım çok azdı.

"Zaman kalmadı. Adamı indiriyim mi?"

"Siviller var. Onları vurabilirsin. "

"Iskalamam. Eğer patlarsa bu çok daha kötü olur."

"Iskalarsan sonun olur. Biliyorsun."

"Yapma. Iskalamayacağımı biliyorsun."

"Eskiden olsa evet. Ama iyi değilsin."

"Yapma. Bir kez olsun inan, güven."

"Lâl sana hayır dedim!"

Sert sesi telsizden kulaklarıma doluyordu. Bir yandan bana laf yetiştiriken diğer yandan adama doğru koşmaya çalışıyordu. Pazarın diğer ucundaydı resmen. Diğerleride olabildiğince hızlı olmaya çalışıyordu. Ama o kadar kalabalıktı ki bu hızları yetersizdi.

"Geç olacak. "

"Lâl! Sakın emrimi ikiletme."

"Üzgünüm. "

Daha fazla oyalanmadım. Adam kendini patlatmadan benim mermim onun kafasını patlattı. Adamın yere yığılması ile etrafındaki insanlar koşuşturmaya başladı. Dürbünden hala etrafı izliyordum. Iskalamadım işte. Başardım. Kimseye bir şey olmadı. Alparslan ve Dursun Adamın yanına ilk varan oldu. Alparslan'ın bakışları sertti. Eğilip adamın üzerini açtı. Lakin bomba yoktu. Aklım yanmaya başladı. Nasıl!

"Komutanım adamın üzerinde bomba yok."

Dursun'un sesi ile nefesim kesildi.

"Elindeydi. Buton elindeydi. Yemin ederim gördüm."

Alparslan hızla adama döndü. Her iki elinede baktı. Eğilip eline aldığı şey ile benim kalbim atmayı kesti sanki. Beynimde yanma, kulaklarımda uğultu vardı. Allahım ne olur bir masumu öldürmüş olmayayım.

"Lâl!"

"Lütfen. Lütfen doğru gördüğümü söyle."

"Korkma güzelim. Adamın elindeki buton. Lakin bomba yok."

Dediği şey ile hem rahat bir nefes aldım. Hemde kalbimdeki ağırlık yerini korudu. Bomba nerdeydi. Aklıma gelen şeyle hızla telsize konuştum.

"Araç. Adamın kullandığı araç. Beyaz renk şahin. Pazarın girişinde."

Dediğim ile bizimkiler hızla oraya koştu. Bende yerimden kalkıp onlara doğru ilerledim. Kahretsin. Benim atışımla insanlar ordan uzaklaşmaya çalışmıştı. Bizimkiler alanı güvene almaya çalışırken meraklı halk aracın olduğu girişte toplanmıştı. Kahretsin. Aşağıya doğru ilerlediğimde Alparslan'ın sesi duyuldu. Ben inene kadar araca yetişmişti. Eğilip altına bakıyordu.

"Kırk saniyesi var."

Bizimkiler insanları uzaklaştırmaya çabalasada insanlar geri çekilmiyor merakla etrafı izliyordu. Gördüğüm şey ile olduğum yerde kala kaldım. Hayır. Hayır Yapma. Yalvarırım bu defa yapma. Alparslan arabaya bindiği gibi hızla sürmeye başladı. Aracı insanların olmadığı başka bir alana doğru son sürat ilerledi.

"Yapma. Lütfen. Bu defa olmaz..... dayanamam."

Tüm söylediklerime karşı telsizden tek ses duyulmadı. Sessizlik. Koca bir sessizlik. Sürekli konuşup emir yağdıran adam bu defa tek kelime etmemişti. Araç kısa bir mesafe ilerledikten sonra büyük bir patlama oldu. Patlamanın şiddeti ile etraftaki insanlar kaçışmaya çığlık atmaya başladı. Sivillere bir şey olmamıştı. Peki ya o. Araç gözlerimin önünde alev aldı. Yandımı. Benim sevdiğim adam yandımı yani. Bu kadar mı. Biz böyle bitmemeliydik. Bunu bana yapamazdı. Bir kez daha onun öldüğünü düşünmek bile benim sonumdu. Böyle bir acıyı bana yaşatmaya hakkı yoktu bilmiyor muydu. Adımlarım hızla yanan araca yöneldi. Ben daha aradaki mesafeyi kat etmemiştim belki, lakin ruhum o alevlerin arasında cayır cayır yanıyordu. Yaklaştığımda Ali ve Dursun beni tutmaya çalıştı.

"BACIM DUR. BACIM UZAK DUR."

Diye beni tutmaya çalıştı Dursun. Baş edemeyince Ali'de diğer kolumu tuttu.

"KOMUTANIM YAKLAŞMAYIN NE OLUR."

"O orda. İçerde kaldı. Gitmem gerek."

Sesim güçsüzdü. Bedenim güçsüzdü. Onlara karşı koyamıyordum.

"KARDEŞİM ALLAH HAKKI İÇİN DUR. NE OLUR."

"Dursun içeride kaldı. Bırak, bırakın çıkarırım ben. İyidir. O iyidir."

Şoktaydım. Sesim titriyordu. Gözlerimdeki yaşlar taşmak için an kolluyordu. Ama ne yapsam kar etmedi. Beni bırakmadılar. Devran'ın nerden bulduğunu bilmediğim yangın tüpü ile yanan ateşi söndürmeye çalışıyorlardı. Karan bir ihtimal yapabilirim umudu ile ateşlere yaklaşmaya çalışıyordu. Sinan ve Rıdvan abi elleri yanlarında gözleri dolmuş yanan araca bakıyordu.

Bedenimi Dursun'un kıskacından zor bela kurtardım. Hızla alevlerin arasına dalıyordum ki bu defa Ateş engel oldu.

"KARDEŞİM YAPMA.... GİTTİ O. DUR NE OLURSUN."

"Olmaz. Ateş olmaz. Bırak çıkarırım ben onu. Ne olur Bırak.... BIRAK. BIRAKIN ARTIK. YAŞAYAMAM ANLAMIYORSUNUZ. BIRAK... ONUNLA YAŞAYAMIYORSAM ÖLÜRÜM BIRAK NE OLUR."

Ne kadar çırpınırsam çırpınayım bırakmadılar. Birinden kurtulsam diğeri bedenimi tuttu. Onlar içine atılacağım alevler görüyordu. Lakin ben kollarına atılacağım sevdiğim adamı görüyordum. Çaresizlik ile dizlerimin üstüne çöktüm.

"YAPAMAZSIN. BANA BUNU BİR KERE DAHA YAPAMAZSIN.SENİ AFFETMEM. DUYDUN MU. SENİ SON NEFESİMDE BİLE AFFETMEM.... seni asla affetmem....."

Ateş aciz bedenimi kolları ile sardı. O da benimle birlikte ağlıyordu. Kayıp mı etmiştim şimdi ben. Sevdiğim bir kez daha beni terk mi etti. Yapmam dedi. Bırakmam dedi. Ama yine gitti öyle mi....

"NEFESİM...."

Duyduğum ses ile hızla başım yana döndü. Ordaydı... Gitmemişti... Üstü başı çamura bulanmıştı. Dudaklarında hüzünlü bir tebessüm vardı. Gözlerimdeki yaşları silmeye çalıştım. Doğru görüyordum değil mi.

"Ben hayal görmüyorum değil mi?"

"Yok bacım. Yaşıyor. Alparslan komutanım yaşıyor."

Diğerleride benim gibi şoktaydı. Kendine ilk gelen Karan olmuş olacak ki hızla gidip ona sarıldı. Ayaklanmaya çalışmam ile Ateş yardımcı olmaya çalıştı. Adımları bana doğru ilerliyordu. Bizimkilerin hepsi tek tek sarılmıştı ona. Bir sarılmayan ben kalmıştım. İçindeki endişe ateşini söndürmeyen bir ben kalmıştım. Aklım almıyordu. Bana bu acıyı bir kez daha yaşatmayı nasıl göze alırdı. Nasıl o arabanın içine girerdi.

"Nasıl?"

"Son anda araçtan atladım."

"Son anda atladın?"

Başını evet anlamında salladı.

"Yani şuan karşımda oluşunu bir kaç saniyelik lutfuna borçluyum öylemi."

"Canımın canı!"

"Sus... sus duymak istemiyorum. Sen... Sen nasıl yaparsın bunu. Senin bana hiç mi acıman yok.... Sen sevdiğini kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu biliyor musun?"

Gözlerimden akan yaşlar yanaklarıma yol almıştı. Onunda gözleri doldu. Mavi gözleri taşan denizler gibiydi.

"Bilemezsin.... nerden bileceksin ki. Ben sana kıyıp adam akıllı küsemiyorum bile. Sen sevdanı kaybetmeyi nerden bileceksin ki."

"Güzelim öyle değil."

Bana doğru gelmeye çalıştı. Lakin yaptığım şey ile adımları olduğu yerde durmak zorunda kaldı. Diğerleride panikle bana doğru bir adım attı. Bacağımdaki silahı çekip ona doğrulttum.

"Yeter.... Benim dayanacak gücüm kalmadı dedikçe sen daha çok yükleniyorsun kalbime. Bende insanım. Banada yazık."

Ona doğrulttuğum namluya rağmen bana doğru gelmeye başladı.

"Güzelim indir o silahı. Bunu yapmayacaksın. Hadi indir konuşalım."

"Evet yapmıycam. Bunu sende biliyorsun. Sana kıyamam. Ama kendime......"

Ona doğrulttuğum namluyu bu defa kendi kafama çevirdim. Demin ki sakin halinden eser kalmadı. Şimdi hepsi panikle bana bakıyordu.

"Lâl. İndir o silahı."

Başımı hayır anlamında salladım. Dudaklarımda engel olamadığım sadistçe bir tebessüm yer edindi.

"KARDEŞİM YAPMA!"

Sinan'ın sesini uzaklardan işittim.

"EFLAL BU ÇÖZÜM DEĞİL."

Bu konuşanda Karan'dı.

"Haklısın abi bu çözüm değil. Bu bir son."

"Lâl'im. Cennetim indir o silahı."

Gözlerindeki yaşlar bir bir aktı. O yaşlar tek tek benim kalbime bir kor gibi düştü. Lakin o bunuda anlamadı.

"Ben sana cennet oldumda ,sen neden bana her defasında cehennemi yaşatmaya çalışıyorsun."

Dediğim ile derince yutkundu. Sevdiğini kaybetmek cehennem ile eş değerdi.

"Sensizlik cehennem ile eşdeğer. Ama sen bunu bilmiyorsun. Şimdi öğreneceksin. Sana bu şekilde anlatmak zorunda kaldığım için umarım beni affedersin..."

Gözlerimi kapatıp dudaklarımdan derin bir nefes bıraktım. Allahım affet. Senin bağışladığın canı almanın hesabını veremem. Lakin bir kulun varki bana yaşarken hem cenneti hem cehennemi yaşatıyor. Ben gayrı senin cehenneminde yanmayı diliyorum. Affet allahım.

Eşhedü en lâ ilâhe illâllâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resûlüh Alparslan..."

Kendimi ölüme hazırladım. Tetiği çekmem ile elimin havaya kaldırılması bir oldu. Aynı anda gök semada bir el silah sesi işitildi. Silahımdan çıkan kurşun göğü deldi sanki. Beni bağrına basması ile dudakları saçlarımı, boynumu buldu. Sinan hızla gelip elimdeki silahı aldı. Onlarında gözlerinde hem ,panik hem rahatlama hakimdi. Şüphesiz en çok korkan ve hala kendine gelemeyen bedenimi şuan sıkı sıkıya sarmış olan adamdı. Kolları belimi bir mengene gibi sarmıştı. Doya doya kokumu soluyor. Bedenini çekmeden saçlarıma ,yüzüme dudaklarını bastırıyordu. Korku sarmıştı dört bir yanını. Kaybetme korkusu. İnsan bunun ne demek olduğunu yaşamadan bilemezdi. Hafif geri çekildi. Bir eli ile yüzümdeki saçları geri çekmeye çalıştı. Hala titriyordu.

"Bunu bir daha sakın yapma. Sakın bir daha benden gitmeye kalkma. Sakın.... sakın. Sakın..."

Yüzümü öptükten sonra tekrar sarıldı. Elinden gelse göğüs kafesine koyacaktı. Lakin benden tek bir tepki almadı. İçim öyle boştu ki. Demin ne yaptığımı bile algılayamıyordum. İki elim yanımda öylece duruyordum.

"Güzelim. Güzelim benim.... bebeğim.... küçük bebeğim."

Her kelimede saçlarıma, yanaklarıma, anlıma dudaklarını bastırıyordu. Gözlerim gözlerini buldu. Ayaklarımdaki güç çekiliyordu sanki. Gözlerimin önü karardı. Ne olduğunu anlayamadım. Sesler boğuklaşmaya başladı. Bedenim son güç kırıntısınıda kullanmış olacak ki kucağına yığıldı. Son duyduğum şey onun panikle adımı zikretmesi oldu. Etrafta bana seslenen paniklemiş sesler duydum. Lakin hangi ses kime aitti onu bile ayırt edecek durumda değildim.

Neden yaşıyorduk ki. İnsan hiç var olma nedenini sorgulamamlı ,şayet sorgularsa işin içinden çıkamayacak hale geliyor. Benimki de o hesaptı işte. Artık ne için, kim için hayatta kalmalıyım bilmiyordum. Ya da kimi kandırıyorum ki. Bunun cevabını çok iyi biliyorum. Benim bu hayatta hiç kimse için bir önemim yok. Kimi alıp hayatımda merkeze oturtsam, kalbimde, ruhumda baş köşede ona yer ayırsam ,hep beni yüzüstü bırakıyordu. Hele onun yaptığı. O benim canımdan candı. Nasıl her fırsatta benden geçebiliyor anlamıyorum. Nasıl beni bırakmayı aklımdan geçirebiliyordu. Alnımda hissettiğim sıcak el ona aitti. Bilincim her ne kadar tam açılmamış olsa dahi kokusunu hissedebiliyordum. Bir eli elimi okşuyordu. Diğeri saçlarımdaydı. Sıcak dudakları saç diplerimde ,alnımda geziniyordu. İçinden ne söylüyordu, bana neyi iletmek istiyordu bilmiyorum. Lakin tenini tenimden bir an olsun ayırmamış, yanımdan birkaç saniye dahi olsa gitmemişti. Biz şu an neredeydik. Yanımızda kim vardı bilmiyorum. Lakin bilincim onun varlığının vermiş olduğu huzurla tekrar kapandı.

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Lakin birden irkildim.Göz kapaklarım kendiliğinden açıldı. Aldığım soluklar akciğerlerime ulaşmadı. Sanırım nefes almayı kesmiş olacağım ki beynim beni bir kere daha uykumdan uyandırdı. Gözlerim yanı başımdaki adama kaydı. Benim irkilmem ile o da hızla yerinden doğruldu. Eli saçlarımı, yüzümü bulmuştu. Gözlerinde panik hakimdi.

"Güzelim! Geçti bir tanem. Hadi nefes al...

Sesi o kadar güzeldi ki. O kadar dingin. Huzur bu muydu. Huzur onun sesi miydi. Veyahut varlığı. Lakin o var mıydı artık emin değildim ki. Her fırsatta beni bırakmaya kalkıyor, veyahut beni kendi acısıyla sınıyordu. Sevdiği insanı kaybetmenin ne demek olduğunu biliyor muydu acaba.

Sesi her ne kadar beni telkin etse de göğüs kafesim havalanmadı. Bu daha önce bir kere daha olmuştu. O zamanlar onun kollarında, onun yatağındaydım. Uyanıktım, lakin nefes alamıyordum. Şu anda ise bir fark vardı. Uyanığım ,yine nefes alamıyorum. Lakin nefes almaya da çalışmıyorum.

"Bebeğim nefes al. Canımın canı yalvarıyorum nefes al."

Onun gözlerinden akan yaşlar benim göz pınarlarıma damladı. Mavi irisleri ile benim acı kahve irislerim o an sanki birbirine dolandı. Aklımın içini görüyor muydu. Acıdan insanın aklının yanmasının nasıl bir şey olduğunu biliyor muydu. Hiç zannetmiyorum. Hızla bedenimi kucakladı. Neredeydik. Kimin evindeydik bilmiyorum. Bedenime soğuk havanın nüfus etmesi ile beni dışarı çıkardığını anladım. Geçen defa beni dışarı çıkarmasını, açık havada daha rahat nefes alacağımı düşünen ve bunu ona ileten bendim. Sanırım bir yararı olacağını düşünmüş olacak ki bedenimi açık havaya çıkardı. Kısa bir anda olsa görüş açıma timdekiler girdi. Hepsi başımıza toplanmıştı. Hepsinin gözlerindeki paniği ,korkuyu görebiliyordum. Bu duyguların yanında bir de acıma vardı. Tabi ki bana acıyorlardı. Acınacak haldeydim. Elleri saçlarımda gezindi. Yüzüme gelen birkaç tel saçı geriye doğru itti.

"Bebeğim nefes al. Canımın canı kurban olayım beni kendinle sınama. Nefes al yalvarırım."

"Alparslan ne oluyor?"

"Nefes almıyor. Karan sevdiğim kendini öldürüyor. Sabah kurşunla yapamadığını bu defa nefes almayı reddederek yapıyor. Karan sevdiğim benim yüzümden kendini öldürüyor."

Anlamış mıydı. Anlamıştı öyle değil mi. Artık yaşamanın bir anlamının olmadığını anlamıştı. Artık o yaşasın diye çabalarken onun acısıyla yaşayamayacağımı anlamıştı. Artık benim de dayanacak gücümün kalmadığını anlamıştı.

"Bacım! Yalvarırım nefes al."

"Komutanım bunu yapmayın ne olur!"

Devran ile Ali'nin sesi doldu kulaklarıma. Lakin sesleri o kadar uzaktı ki ruhuma. Bunu anlatmak imkansızdı. Hoş artık imkan dahilinde olsaydı da ben parmağımı bile kıpırdatmazdım ya. Dursun'un gözlerinden yaşlar akıyordu. Göz kapaklarım bir kere açılıp kapandı. Gözlerimden akan yaş şakağıma doğru yol aldı.

"Lâl'im nefes al. Allah hakkı için nefes al. Beni bırakma... Peşinden gelirim. Cehenneme de gitsen peşinden gelirim. Gittiğin yerin neresi olduğu mühim değil gelirim."

Gözlerimiz birleşti. Lakin ne kadar dil dökerse döksün, ne kadar sararsa sarsın benim göğüs kafesim havalanmadı. Bunu o da anlamış olacak ki sıcak dudakları dudaklarımın üzerine kapandı. Tıpkı o gün o balkonda yaptığı gibi aldığı solukları ağzımdan ciğerlerime üfledi. Lakin bedenim bunu kabul etmedi. Geri çekilip aynı şeyi tekrar yaptı. Solukları benim soluk borumdan ruhuma ulaşmaya çalışıyordu sanki.

"Bebeğim yapma, beni bırakma ne olur. Özür dilerim. Özür dilerim. Sana yaşattığım her şey için özür dilerim. Sana cenneti vaad ederken cehenneme attığım için özür dilerim. Sana yaşatamadığım tüm o güzel anılar için özür dilerim. Sana yaşattığım tüm kötülükler ,acılar için özür dilerim. Yalvarırım ,yalvarırım son bir şans ver bana. Beni sensiz bırakma. Nefes al, ne olur sadece nefes al. Ben bir yolunu bulacağım."

Elleri saçlarımı okşuyor ,parmakları yanaklarımda dolaşıyordu. Tekrar derin bir soluk aldı ve tekrar dudaklarıma kapanıp aldığı soluğu ağzımın içine üfledi. Bunu ne kadar yaptı, ben bu yaptıklarına, söylediklerine gözyaşlarına ne kadar kayıtsız kaldım bilmiyorum. Lakin beynimde, bedenimde, daha fazla ne bu acıya, nede nefes alamamaya dayanamadı. Bir insan kaç dakika soluksuz kalabilirdi ki. Bir, iki, beş... Biz kaç dakikadır buradaydık. Ben kaç dakikadır onun kolları tarafından sarılıyordum. Kaç dakikadır dudakları sıcak nefesini dudaklarıma veriyordu. Emin değilim. Normal bir insana göre ben kaç dakika soluksuz kalabilirim. Son duyduğum ses yine ona aitti. Onu bırakmamam, gitmemem için bana yalvarıyordu. Ama artık çok geçti. Öyle değil mi. Artık her şey için çok geçti. Biz yapılacak her şey için ,söylenecek her söz için çok geç kalmıştık...

"Gitme. Canımın canı gitme. Beni bırakma... Abi, Rıdvan abi, bir şey yap. Abi nefes almıyor bir şey yap. Gözleri, gözleri kapanıyor. Lâl'im kapama gözlerini. Aç gözlerini bir tanem. Hadi bebeğim aç gözlerini."

Ağlayan sesi ve yaşaran mavi gözleri işittiğim ve gördüğüm son şeydi. Bilincim kendini tamamen karanlığa bıraktı. Ve kim bilir belki de bu sondu. Gözlerim belki de son defa sonsuzluğa kapandı.....

Bölüm : 03.03.2025 18:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Tuba eye / KUZGUN / 126. Bölüm
Tuba eye
KUZGUN

233.3k Okunma

21.38k Oy

0 Takip
162
Bölümlü Kitap
KUZGUN2. Bölüm3. Bölüm4. Bölüm5. Bölüm6. Bölüm7. Bölüm8. Bölüm9. Bölüm10. Bölüm11. Bölüm12. Bölüm13. Bölüm14. Bölüm15. Bölüm16. Bölüm17. Bölüm18. Bölüm19. Bölüm20. Bölüm21. Bölüm22. Bölüm23. Bölüm24. Bölüm25. Bölüm26. Bölüm27. Bölüm28. Bölüm29. Bölüm30. Bölüm31. Bölüm32. Bölüm33. Bölüm34. Bölüm35. Bölüm36. Bölüm37. Bölüm38. Bölüm39. Bölüm40. Bölüm41. Bölüm42. Bölüm43. Bölüm44. Bölüm45. Bölüm46. Bölüm47. Bölüm48. Bölüm49. Bölüm50. Bölüm51. Bölüm52. Bölüm53. Bölüm54. Bölüm55. Bölüm56. Bölüm57. Bölüm58. Bölüm59. Bölüm60. Bölüm61. Bölüm62. Bölüm63. Bölüm64. Bölüm65. Bölüm66. Bölüm67. Bölüm68. Bölüm69. Bölüm70. Bölüm71. Bölüm72. Bölüm73. Bölüm74. Bölüm75. Bölüm76. Bölüm77. Bölüm78. Bölüm79. Bölüm80. Bölüm81. Bölüm82. Bölüm83. Bölüm84. Bölüm85. Bölüm86. Bölüm87. Bölüm88. Bölüm89. Bölüm90. Bölüm91. Bölüm92. Bölüm93. Bölüm94. Bölüm95. Bölüm96. Bölüm97. Bölüm98. Bölüm99. Bölüm100. Bölüm101. Bölüm102. Bölüm103. Bölüm104. Bölüm105. Bölüm106. Bölüm107. Bölüm108. Bölüm109.Bölüm110. Bölüm111. Bölüm112. Bölüm113. Bölüm114. Bölüm115. Bölüm116. Bölüm117. Bölüm119. Bölüm120. Bölüm121. Bölüm122. Bölüm123. Bölüm124. Bölüm125. Bölüm126. Bölüm127. Bölüm128. Bölüm129. Bölüm130. Bölüm131. Bölüm132. Bölüm133. Bölüm134. Bölüm135. Bölüm136. Bölüm137. Bölüm138. Bölüm139. Bölüm140. Bölüm141. Bölüm142. Bölüm143. Bölüm144. Bölüm145. Bölüm146. Bölüm147. Bölüm148. Bölüm149. Bölüm150. Bölüm151. Bölüm152. Bölüm153. Bölüm154. Bölüm155. Bölüm156. Bölüm157. Bölüm158. Bölüm159. Bölüm160. Bölüm161. Bölüm162. Bölüm163. Bölüm
Hikayeyi Paylaş
Loading...