125. Bölüm

125. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

EFLAL KARCA

 

 

Elime bandaj sararken gözlerim karşımdaki adama kaydı. Dudakları yukarı doğru kıvrılmış bana bakıyordu. Dün gece bahse girdiğimiz karşılaşmayı yapmayı teklif etmişti. E tabi bende kabul ettim. Saat daha çok erkendi. Eğitim sahasında kimse yoktu. O da ellerindeki bandajı sardıktan sonra gelip tam karşımda durdu.

"İstersen vazgeçebilirsin. Sadece kabul etmen yeterli."

"Aynı şey senin içinde geçerli. Vazgeçersen seni ayıplamamam. Sonuçta kuzgunun karşısında direnmek maharet ister."

Dudakları kıvrıldı. Kendime bu kadar güvenmem ne kadar doğruydu bilmiyorum . Lakin bu durum onun hoşuna gidiyordu. İkimiz de pes etmediğimiz için minderin ortasına geçtik. İkimiz de karşılıklı duruyor rakibimizi tartıyorduk. Ellerimi yumruk yapıp siper aldım. Bedenimi hafif yan döndüm, olabildiğince vurabileceği noktaları korumaya çalışıyor bedenimi küçültmeye çabalıyordum. O da aynı şekilde. İkimiz de bir diğerimizden hamle bekliyorduk. Bir süre böyle geçse de daha fazla dayanamamış ilk hamleyi ben yapmıştım. Ona doğru sağ yumruğumu savurmamla kendini sola kaydırdı. Beklemeden sol yumruğumu savurdum. Lakin bundan da ustaca kurtulmayı başarmıştı. Bu defa hamle sırası ondaydı. Karnıma doğru sağ yumruğunu savurmasıyla kendimi geri çektim. Beklemeden hücuma kalkıp üst bedenine tekme atmaya çalıştım. Lakin bacağımı tuttup bedenimi bedenine yapıştırdı. Diğer koluyla belimi sarmış hareketimi kısıtlamıştı. Dudaklarında kendini beğenmiş bir gülüş hakimdi. Gözlerim mavi gözlerine daldı. Bu kadar güzel bakılır mıydı, bakılabiliyormuş. Ellerimi göğsüne koyup onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Çabamı karşılıksız bırakmamış bedenimi serbest bırakmıştı. Bu defa ilk hamleyi o yaptı. Sağ yumruğuyla hamle yapmıştı. Tam sağ yumruğu tutuyordum ki bunu göstermelik yaptığını anladım. Sol eliyle karnımın alt tarafına hafif bir yumruk çaktı. Canımı acıtmayacak lakin tamamen de yumuşak olmayacak şekilde vurmuştu. Kendini tuttuğunu biliyordum. Yoksa nasıl yumruk atabildiğine defalarca şahit olmuştum. Balyoz gibi indiriyordu. Bana zarar verecek her türlü hareketten kaçınıyordu. Bu defa saldıran taraf ben oldum. Yüzüne doğru sağ elimi savurdum. Lakin sol eliyle bileğimden yakaladı. Bu defa sol yumruğumu suratına geçirecektim ki o bileğimi de yakaladı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan sırtım göğsüne yapıştı. Nefes nefese kalmıştım. Özellikle ona bu kadar yakın olmak, tenine temas etmek içimde ılık bir şeylerin akmasına neden oluyordu. Üzerine herhangi bir şey giymemişti. Benim üzerimde ise sporcu atletim vardı. Tamamen çıplak olmasak da teni tenimi okşuyordu. Bu durum o kadar uzun zamandır yoktu ki. Göğsüm aldığım derin nefeslerle aşağı yukarı hareketlendi. Beni bırakmaya niyeti yoktu sanırım.

"Bırakır mısın?"

"Bu bir savaş, esir düştüysen kurtulmayı bilmen gerek."

Dudaklarını kulağımın hemen altına bastırdı. Alt dudağıma dişimi geçirdim.

"Kaçak dövüşüyorsun."

"Aşkta ve savaşta her şey mübahtır güzelim."

Madem öyle söylüyordu. Başımı hafif öne eğdim. Sonra geriye, yüzüne gelecek şekilde savurdum. Aldığı darbe ile beni bırakmak zorunda kaldı. Biraz ileri gidip yüzümü ona döndüm. Dudaklarında pis bir gülüş mevcuttu. Ondan etkilendiğim için böyle bir şey yaptığımı biliyordu değil mi. Kesinlikle pisliğin tekiydi. Madem kuralsız oynuyordu. Ben de öyle oynardım. Gözlerinin tam içine baktım. Birkaç saniye o şekilde bekledikten sonra bakışlarım bu defa dudaklarına kaydı. Ve beklediğim tepkiyi nihayet yakaladım. O da benim dudaklarıma bakıyordu. Alt dudağıma dişimi geçirdim. Derince yutkunduğunu görebiliyordum. Üzgünüm sevgilim ama savaşı sen başlattın. Gardını indirmesi ile ona doğru hızla yürüdüm. Daha ne olduğunu anlayamadan kolunu arkaya doğru büküp diz çukuruna ayağımı geçirdim. Öne doğru eğildi, kolumu boynundan geçirip sırtını bu defa göğsüne yaslayan bendim. Normal şartlar altında başka biri olsa bu pozisyonda ya boynunu kırar ya da kolumu sıkıp nefesini keserdim.

"Pes mi?"

Pes etmekten başka çaresi yoktu. Çünkü şu an tamamen kıskacım altındaydı. Lakin beklemediğim bir şey yaptı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan boynundaki elimi gevşetti. Birden bire bir kolunu belime dolayıp beni önüne geçirdi. O kadar güçlüydü ve o kadar hızlıydı ki. Nasıl hareket ettiğini fark edememiştim. Sırtım birden bire mindere yapıştı. Hareket edemiyordum. İki kolumu da başımın üstünde kıskacı altına aldı. Karnımın üzerine ağırlığını vermeyecek şekilde oturdu. Ağzım açık şekilde ona bakıyordum. Demin ne yapmıştı o öyle. Kıskacım altındaydı. Esirimdi. Şartları birden bire nasıl kendi lehine çevirmişti.

"Ağzını kapa güzelim ağzını."

Dediği ile gerçekten de ağzı açık ayran budalası gibi ona baktığımı anladım. Hemen kendimi toparladım. Hafif hareketlendim lakin ağırlığını üzerimden çekmedi. Gülen gözleri tüm yüzümü taradı.

"Üzerimden kalkar mısın?"

"Pes ettiğini söylersen neden olmasın."

Derince yutkundum biz bir iddiaya girmiştik öyle değil mi? Ve şu an onun ne isteyeceği tamamen bir muammaydı. Bu işin sonunda benim hoşuma gitmeyecek bir şey isteyeceğini adım gibi biliyordum. Lakin daha fazla uzatmanın da bir anlamı yoktu. Bu pozisyondan kurtulmamın bir yolu yoktu. Başımı yana çevirdim. Kısık bir sesle konuştum. Öyle ki kendi sesimi kendim bile duyamıyordum.

"Tamam pes."

"Güzelim şu an seni duyamadığımın farkındasın değil mi?"

Öfkeli bakışlarımı ona çevirdim. Şu an resmen oyunda yenilip mızıkçılık yapan çocuklara benziyordum.

"Tamam pes. Sen kazandın. Oldu mu? İstediğini söyleyebilirsin. İstediğini yaptırabilirsin. Benden daha güçlüsün oldu mu? Başın göğe erdi mi?"

Yüzündeki gülüşü büyüdü. Eğilip burnumun ucuna dudaklarını değdirdi.

"Evet oldu. Başım göğe erdi ve şimdi sana akşama kadar neler yapacağımı sen düşün."

Dediği ile derince yutkunan ben oldum.

"Aklından ne geçiyor ki. Ne yaptıracaksın."

"Öncelikle bence beni öpersen cezanı bir günden yarım güne indirebilirim."

İstediği şeyle bakışlarımı çevirdim bunu benden istememesi gerekiyordu. Bu adil değildi.

"Canımın canı!"

Bakışlarımı ona çevirdim. İçimdeki burukluğu görsün istedim.

"Bakmasın gözlerin öyle ne olur. Sadece bir kerecik öpsen. Benim de beklemeye gücüm olsa. Lâl'im farkında değilsin lakin tükenen sadece sen değilsin. Benim de gücüm tükeniyor. Allah şahidim buna öyle çok ihtiyacım var ki."

Söyledikleriyle boğazıma bir yumru oturdu. Haklıydı ona gidip gitmeyeceğim bile meçhulken beni beklemesini isteyemezdim ondan.

"Haklısın lakin benim elimden de başka türlüsü gelmiyor. Seni beni beklemeye zorlayamam."

"Kurban olduğum, şikayet ettiğim seni beklemek değil ki. Sadece öyle özledim ki. Kalbim can hıraş şekilde çırpınıyor farkında değil misin? Sadece bana birazcık güç versen."

Dedikleri ile kendime düşünmek için biraz zaman tanıdım.

"Şey, üzerimden kalkar mısın?"

Dediğim ile dudakları kıvrıldı. Önce ellerimi bıraktı. Sonra da ağırlığını üzerimden çekti. Şu an ikimizde karşılıklı minderin üstünde oturuyorduk.

"İstediğin öpücük, dudaklarından mı?" Söylediğim ile tebessüm etti.

"Hangisi seni zorlamayacaksa. Yeter ki o güzel dudakların tenime değsin."

Yüzümü yavaşça ona yaklaştırdım. Haklıydı ikimiz de birbirimizden güç alıyorduk. Benim yakınlaşmam ile dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Yüzünde en güzel tebessümü vardı. Benden o an nasıl bir şey bekledi bilmiyorum. Ama beklediği şeyi yapmadığımı biliyorum. Dudaklarımın yönünü çenesine çevirdim. Sabah tıraş olduğu belli olan yüzüne usulca dudaklarımı bastırdım. İki elim yanaklarındaydı. Baş parmaklarım elmacık kemiklerini okşadı. Geri çekilmeden ağzımdan derin bir soluk verdim. Bu kadarı bile içimin titremesine neden oluyordu.

"Cennetim!"

"Hııı."

"Şu an dudaklarıma kapansaydın, şayet kana kana içseydin beni, soluksuz bıraksaydın. İçimdeki yangını böyle körükleyemezdin."

Dedikleri ile hafif geri çekildim. Mavi gözleri koyulaşmıştı. Kendimi biraz daha geri çektim. Elim ayağıma dolaştı.

"Şey ,ben gideyim sonrasını sonra konuşuruz. Olur mu. Olur ,sonra konuşuruz."

Daha fazla yanında kalmadan yerimden hızla kalkıp eğitim alanının dışına koştum. Arkamdan gülüş sesini duyabiliyordum. Adımlarım kendi odama ilerledi. Kendimi odadaki küçük banyoya attım. Suyun içimdeki heyecanı bir nebzede olsa dindirmesini bekledim. Ilık su üzerimden akarken gözlerim kapandı. Göz kapaklarımın ardında gülen yüzü belirdi. Gök mavi gözleri. Acaba yanımda olmasada hayalinin devamlı benimle olduğunun farkında mıydı. Yeterince kaldığımı düşünüp suyu kapattım. Banyodan çıkmadan üzerimi kurulayıp giyindim. Üst rütbe bir asker olabilirdim. Lakin bir kadındım. Ve bunca erkeğin içinde her zaman haddini aşmaya kalkan bir pislik çıkardı. Formamı giydikten sonra elim tarağa gitti. Aynada ki yansımama baktım. Benim tokam yok ki. Ama karargahta bu şekilde saçım açıkta dolaşamam. Gözlerim lavabonun kenarındaki siyah saç tokama kaysada, aklıma geçen gün yüzbaşının bileğine taktığı tokam geldi. Sanırım ondaki tokamı isteyebilirim. Öyle değil mi. Sonuçta benim o. Daha saat çok erkendi. Koridorda kimseler yoktu. Adımlarım hızlıca onun odasının olduğu yöne ilerledi. Kapısına geldiğimde bir kaç saniye bekleyip kapıyı çaldım. İçeriden gelen sesi ile beklemeden bedenimi içeri buyur ettim. Nemli saçlarından onunda yeni duş aldığı belli oluyordu. Beni görünce ilk bir şaşırdı. Sonrasında dudakları kıvrıldı. Yüzüme gelen saç tutamını kulağımın arkasına attım.

"Şey. Ben.... Hani geçen tokam sende kalmıştı ya. Onu alabilir miyim?"

"Immmm nıç. Alamazsın. "

"Ama. Ama benim tokam yok. Ve saçımı toplamam lazım."

(Aslında tokam var. Çekmecede bir sürü yedeğim bile var. Ama ben saçımı örmeni istiyorum. Yüzbaşı tarayıp örsen ya.)

"Üzgünüm güzelim. Ama bu artık benim. Onu sana veremem."

"E ben ne yapıcam.... şey o zaman örer misin? Geçen yaptığın gibi."

Sesim o kadar kısıktı ki. Ama o duymuştu.

Dudakları söylediğim ile kıvrıldı.

"Bir an hiç istemeyeceksin sandım."

Dediği ile bu defa gülen ben oldum. Elini bana doğru uzatması ile elimi sıcak avucuna bıraktım. Beni odadaki ikili koltuğa oturttu. Kendide banyodan kendi tarağını alıp arkama geçti. Yavaş yavaş taradı. Sanki taramıyorda okşuyordu. Bu o kadar güzel bir histi ki. Gözlerim istemsiz kapandı. Saçlarımın arasında sıcak dudaklarını hissettim.

"Nefesim!"

Derince soludu. Sanki işi bitmesin diye normalden daha yavaş davranıyordu. Saçlarımı üç parçaya bölüp örmeye başladı. En son işi bitince geçen yaptığı gibi toka kullanmadan ucunu doladı. Bunu nasıl yaptığı yada nerden öğrendiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

"Canımın canı!"

Yönümü ona döndüm.

"Güzelim, sen seanslara gitmiyor musun?"

Dediği ile bakışlarımı kaçırdım. Eli çeneme uzandı. Bakışlarımızı birleştirdi.

"Şey ben... Bir kaç seansa gidemedim. Sen esir düştün. Sonra hastane , düğün derken. Gidemedim."

"Güzelim hiçbir şey senin sağlığından daha önemli değil. Bak Suzan Hanım arayıp neden gelmediğini sordu."

"Ama... ama birlikte gidecektik. Söz vermiştin sende."

Gözlerim doldu.

"Bebeğim benim, yanındayken elbet gelicem. Lakin yan yana değilken....."

"Yanımda değilsen iyi olmamında bir anlamı yok."

Daha fazla bir şey söylemesine fırsat vermedim. Bir hışımla ayağa kalkıp odasından dışarı çıktım. Neden anlamıyordu. İyi olmakla ilgilenmiyordum. Ben o kadına gitmeyi tekrar onunla olabiliriz diye kabul etmiştim. Ama o iyi olayımda ne olacaksa olsun gibi konuşuyordu. Öyle değildi işte. O olmayacaksa benimde bir anlamım kalmıyordu. Ben onu affetmek istiyorum. Ben kendimi affetmek istiyorum. Sadece nasıl yapacağımı bilmiyorum. Adımlarım kendi odama ilerledi. Kapıyı kapatıp sırtımı kapıya yasladım. Artık beni istemiyor mu acaba. Belkide sadece onun için bir vicdan azabıyım. Dolaylıda olsa bu durumumdan o da mesül. Belkide bu yüzden istiyor o kadına gitmemi. Ben hiç bu şekilde düşünmemiştim. O gün kadının odasına girdiğinde ne konuştular bilmiyorum. Sonrasında ben onu suçladığımda onunda kendini suçlaması. Sonrasında doktorun her defasında kendini onsuz bir hayata hazırla onsuzluğu düşün diye diretmesi.

OOOFFFFFF. Kafam allak bullaktı. Kafamın içinde tonlarca ses vardı. Artık nasıl düşüneceğimi bilmiyordum. Biri Alparslan senden asla vazgeçmez onu affet diyordu mesela. Diğeri o sana asla güvenmeyecek boşa çabalama diyordu. Bir başkası sen onun omzundaki yüksün derken, diğeri o seni seviyor asla öyle düşünmez diyordu. Bir başka ses hayatına giren herkesi kaybettin lanetlisin yaşamayı bırak diyordu. Bir diğeri sevdiklerine böyle bir acı yaşatmaya hakkın yok. Ben artık neye hakkım var, neye yok onu bile bilmiyorum ki. Benim yaşamaya, onu sevmeye , birilerinin hayatında var olmaya hakkım var mı. Allahım sen bana yardım et. Kapının çalınması ile sırtımı kapıdan çektim. Bir kaç adım gerileyip girmesini emrettim. Gelen albayın postasıydı. Tüm Bozkurt timini harekat merkezine bekliyordu. Bende oyalanmadan üzerimi düzeltip oraya gittim. Bizimkiler yerlerine geçip oturmuştu bile. Bende ayakta beklemeden yerime geçtim. Masada üzerimde mavi hareleri hissetsemde dönüp bakamadım. Demin odasında o şekilde kırgın ayrılışım onuda incitmişti. Albayın içeri girmesi ile bizde ayaklandık. Rahat emri ile oturup bakışlarımızı onda gezdirdik.

"Bozkurt. Gelen bilgilere göre sınır köylerimizden birinin pazarında bombalı bir saldırı olacak."

"Komutanım net koordinatları belli mi?"

"Ne yazık ki değil yüzbaşım. Köyün hangisi olduğunu bilmiyoruz. Tek bildiğimiz Nusaybin ilçesinden bir köy olduğu. Kan ve Şafak timleri diğer köylere gidicek. Sizde geriye kalan bir köye gideceksiniz. İşimizi şansa bırakamayız. Kalabalık içinde patlayacak herhangi bir bomba büyük kayıplar demek. Onu bulun. Bunu yapacak olan her kimse bulun. Anlaşıldı mı?"

"EMREDERSINIZ KOMUTANIM "

"Eflal! Sen, Rıdvan ve Sinan uzaktan etrafı tarayıp sahadaki arkadaşlarınıza destek vereceksiniz. Diğerleri halkın arasına karışacak. Adamların sizi fark edip bombayı erken patlamasını istemeyiz."

"Anlaşıldı Komutanım. "

O çıkarken bizde hazırlanmak için ayaklandık.

Hangarda son hazırlıklarımızı tamamlayıp çıkacaktık. Diğerleri çantalarını ve silahlarını alıp çıktı. Bende tam çıkacaktım ki kapıdan içeri giren yüzbaşı ile durdum. Sanırım bana bir şey söylemek istiyordu.

"Bir şey mi oldu?"

Bakışlarını kaçırdı. Söyleyeceği şey her ne ise çekiniyordu.

"Komutanım ne oldu?"

"Lâl ben senin bu operasyona katılmanı istemiyorum. "

Kaşlarım çatıldı. Buda ne demekti.

"Anlamadım!"

"Güzelim.... bak eskisine göre daha iyisin evet lakin hala dikkatini net bir şekilde toplayabildiğinden emin değilim. Orda oluşabilecek en küçük hata...."

"Bana güvenmiyorsun!"

"Yok hayır. Öyl...."

"Öyle. Onca olup bitene rağmen bana hala güvenmiyorsun."

"Lâl'im...."

"Eğer iyi olmadığıma dair en ufak bir şey hissetseydim bu göreve gelmeyi aklımın ucundan bile geçirmezdim. Sadece sizin ve kendi hayatım için değil orda onlarca masum insan var.... Ha ama illa söylemem gerekiyorsa Komutanım. Benim ölüm bile bir çoğunuzu ezer geçer. Başka bir şikayetin var ise albayla konuşup gelmemi istemediğini dile getir. Yada emir ver gelmem."

Omzuna çarpıp dışarı çıktım. Aklım almıyor. Bana nasıl güvenmezdi. Kendimle alakalı en ufak bir kuşkum olsa asla onlarla gitmeyi düşünmezdim. Evet seansları aksatmış olabilirim. Lakin bu bilerek yaptığım bir şey değildi. Kaldı ki gerçekten kendimi iyi hissediyordum. Gece nerden baksan beş saat uyumuştum. Bu benim durumumdaki biri için çok iyiydi. İki defa nefesim kesilmişti. İkincisinden sonra ben uyumak istememiştim. Azda olsa yemekte yiyiyordum. Gücüm vardı. Ama o bana güvenmemişti. Neden. Kendi canım umrumda değildi. Lakin ben hırs uğruna bir başkasının canını tehlikeye atmazdım ki. Ve evet kendime güveniyorum. Kuzgun olarak onlardan çok daha iyi görüş sağlayabileceğimi ve gerektiğinde o piçleri uzaktan indirebileceğimi biliyorum. Onlar bu konuda benim kadar tecrübeli değiller ki. Adımlarım helikopter pistine giderken. Onunda düşünceli bakışlar ile ardımdan geldiğini gördüm. Emri ile herkes helikoptere bindi. Bakışları bana kaydı.

"Emriniz nedir Komutanım?"

Bakışlarım ve sesim sertti. Eğer şimdi bana kal derse kalırdım. Lakin cevabı ne olursa olsun ben cevabımı almıştım. O bana güvenmiyordu. Ne sevdiği kadın olarak nede asker olarak. Gözlerimin içine bakmak istesede benim bakışlarımdaki boşluk onuda yuttu. Bu saatten sonra istesede bana ulaşamazdı.

"Helikoptere bin asker."

Verdiği emir ile yerdeki çantamı alıp diğerlerinin yanına geçtim. Bizimkiler yan yana dizilmişti. Kapı kenarında iki kişilik yeri boş bırakmışlardı. Normalde her zaman ben kapı kenarına otururdum. O da benim yanıma geçerdi. Bakışlarımı Ateş'e çevirdim.

"Ateş az kaysanız?"

Hepsinin kaşları çatıldı. Ne olduğunu anlamadıkları belli oluyordu. Ona kızgında olsam onun yanında olmayı isterdim biliyorlardı. Lakin bu defa onun yanında olmayı istemiyordum. Bir şey sormadılar. İsteğimi geride çevirmediler. Sağolsun Dursun yerinden kalkıp benim her zaman oturduğum yere geçti. Bende Ateş ve Devran'ın ortasına oturdum. Gerekli bilgileri alıp helikopterin içine girdiğinde bakışları bana kaydı. Bir kaç saniye durakladı. Üzgün gözleri üzerimde gezindi. Lakin artık yeterdi. Derince yutkundu. Beni kırdığını anladımı. Eminim ki anladı. Her zaman anlamıştı. Lakin beni tekrar tekrar kırmaktan asla geri durmamıştı. Bende artık kırıldığım yerde durmayacaktım. Artık bizim için savaşmayacaktım. Güvenmediği bir insanı hayatında barındırmamalıydı. Bana güvenmeyen bir insanın hayatında yerim yoktu öyle değil mi.....

 

Bölüm : 01.03.2025 07:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Tuba eye / KUZGUN / 125. Bölüm
Tuba eye
KUZGUN

233.3k Okunma

21.38k Oy

0 Takip
162
Bölümlü Kitap
KUZGUN2. Bölüm3. Bölüm4. Bölüm5. Bölüm6. Bölüm7. Bölüm8. Bölüm9. Bölüm10. Bölüm11. Bölüm12. Bölüm13. Bölüm14. Bölüm15. Bölüm16. Bölüm17. Bölüm18. Bölüm19. Bölüm20. Bölüm21. Bölüm22. Bölüm23. Bölüm24. Bölüm25. Bölüm26. Bölüm27. Bölüm28. Bölüm29. Bölüm30. Bölüm31. Bölüm32. Bölüm33. Bölüm34. Bölüm35. Bölüm36. Bölüm37. Bölüm38. Bölüm39. Bölüm40. Bölüm41. Bölüm42. Bölüm43. Bölüm44. Bölüm45. Bölüm46. Bölüm47. Bölüm48. Bölüm49. Bölüm50. Bölüm51. Bölüm52. Bölüm53. Bölüm54. Bölüm55. Bölüm56. Bölüm57. Bölüm58. Bölüm59. Bölüm60. Bölüm61. Bölüm62. Bölüm63. Bölüm64. Bölüm65. Bölüm66. Bölüm67. Bölüm68. Bölüm69. Bölüm70. Bölüm71. Bölüm72. Bölüm73. Bölüm74. Bölüm75. Bölüm76. Bölüm77. Bölüm78. Bölüm79. Bölüm80. Bölüm81. Bölüm82. Bölüm83. Bölüm84. Bölüm85. Bölüm86. Bölüm87. Bölüm88. Bölüm89. Bölüm90. Bölüm91. Bölüm92. Bölüm93. Bölüm94. Bölüm95. Bölüm96. Bölüm97. Bölüm98. Bölüm99. Bölüm100. Bölüm101. Bölüm102. Bölüm103. Bölüm104. Bölüm105. Bölüm106. Bölüm107. Bölüm108. Bölüm109.Bölüm110. Bölüm111. Bölüm112. Bölüm113. Bölüm114. Bölüm115. Bölüm116. Bölüm117. Bölüm119. Bölüm120. Bölüm121. Bölüm122. Bölüm123. Bölüm124. Bölüm125. Bölüm126. Bölüm127. Bölüm128. Bölüm129. Bölüm130. Bölüm131. Bölüm132. Bölüm133. Bölüm134. Bölüm135. Bölüm136. Bölüm137. Bölüm138. Bölüm139. Bölüm140. Bölüm141. Bölüm142. Bölüm143. Bölüm144. Bölüm145. Bölüm146. Bölüm147. Bölüm148. Bölüm149. Bölüm150. Bölüm151. Bölüm152. Bölüm153. Bölüm154. Bölüm155. Bölüm156. Bölüm157. Bölüm158. Bölüm159. Bölüm160. Bölüm161. Bölüm162. Bölüm163. Bölüm
Hikayeyi Paylaş
Loading...