KARAN KIZILTUĞ
Eflal ve Alparslan'ı hastanede bırakmıştık. Sinan ve Devran onlar için yiyecek bir şeyler almaya gitmişti. Ben ve Sevgi teyzeler eve gidiyorduk. Sevgi teyze yanımda otururken Fulya ve Şehrazat arkada oturuyordu. Dikiz aynasından istemsiz gözlerim ona kayıyordu. Sanki bu dünyada değilmiş gibi bakışları camdan dışarı bakıyordu. Bir kez olsun başını çevirip birimize bakmamıştı. Yanımızdayken başını yerden kaldırmıyordu. Yada bakışları kimsenin olmadığı noktalara odaklanıyordu. Sadece Eflal ile göz kontağı kuruyordu. Ne yaşadı bu kadın. Aklıma dolan düşüncelerin gerçek olmaması için Allaha dua ettim. Çünkü o dağlarda bir kadının başına gelebilecek çok kötü şeyler vardı. Bir kadının yaşamaktansa ölmeyi tercih edeceği türden şeyler. Kısa çok kısa bir an gözleri gözlerimi buldu. Anında bakışlarını kaçırdı. Arabayı apartmanın önünde durdurdum. Onlarda yavaş yavaş aşağıya inmeye başladı. Şehrazat'ın ürkek bakışları ve çekingen hareketleri gözümden kaçmıyordu. Onlar önden giderken ben hemen ardından ilerliyordum. Birden ne oldu bilmiyorum ama ayakları birbirine dolandı. Düşmesini engellemek için belinden tuttum. Dengesini sağlar sağlamaz hızla kendini geri çekti. Korku dolu bakışları gözlerimi buldu. Titriyordu. Ellerimi havaya kaldırıp ona gösterdim. Ona dokunmadığımı göstermek istedim.
"Tamam. Maviş bak dokunmuyorum. Sadece düşmeni engellemeye çalışıyordum."
"Kızım iyi misin?"
Sevgi teyzenin sesi ile ona döndü. Lakin ağzını açıp cevap vermedi. Sadece olumlu anlamada başını salladı. Hep birlikte asansöre bindiğimizde de en köşeye çekilmiş kendini olabildiğince temastan korumaya çalışıyordu. Bizim katta durduğumuzda indik. Onlara kapıya kadar eşlik ettik.
"Burası askeri lojman. Bizim timin çoğu burda kalıyor. Üst katta Eflal tek yaşıyor. Karşı dairesinde Dursun ve Ali var. Bu katta, Alparslan ve Sevgi teyzeler bu dairede kalıyor. Karşı dairede de ben ve Sinan kalıyoruz. Yani Korkmana gerek yok. Burda kimse sana zarar vermez. Bir başkasının vermesine izinde vermez. Yani biraz rahatla maviş."
Bakışları yüzümü buldu. Sevgi teyze tebessümle bana bakıyordu. Onu rahatlatmaya ,yabancı hissettirmemeye çalıştığımı fark ediyordu.
"Karşıda mı olacaksın?"
Umutla kurduğu cümle ile nedense oyunbaz tavrım değişti. Yerini merhamete bıraktı.
"Evet hemen şu kapının ardında olucam. Ve en küçük aksilikte gelicem tamam mı?"
Başını olumlu anlamda salladı.
"Hadi kızım. Çekinmene gerek yok. Sen benim kızımın kardeşim dediği kişisin. Yani benim kızımsın. "
Onlar içeri girerken Şehrazat son defa bana bakmıştı. Bu ilkti. Tanıştığımızdan bu yana ilk defa başını yerden kaldırıp kendi isteği ile bana bakıyordu. Kapının kapanması ile bende kendi evime geçmiştim. İçeri girip kendi odama girdim. Bir süre sonra kapının sesini işittim. Sinan gelmişti. Beni hala ayakta görünce içeri geldi.
"Hala uyumamışsın?"
"Sende öyle."
Dudaklarım kıvrıldı.
"Hayırdır kardeşim. Kafanı kurcalayan ne?"
"Kafamı kurcalayan bir şey yok. Sen neden geciktin."
Derin bir nefes bıraktı dudakları kıvrıldı.
"Eylül'e uğradım."
Bende tebessüm ettim.
"Git yat lan. Karşımda pişmiş kelle gibi sırıtıp durma."
"Geç dalganı. Senide bu yollardan geçerken görücem. Bir kadının tek bir bakışına erimek ne demek o zaman görürsün."
Arkamdaki yastığı suratına attım. Gülerek odayı terk etti. Bir kadını hayatıma almak pekte akıl kârı değildi. Heleki benim gibi biri için. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Daha bir dakika dolmamıştı ki göz kapaklarımın ardında beliren mavi gözler ile gözlerim tekrar açıldı. Siktir....
Soluma dönüp tekrar kapadım. Bu defa kucağımda bayıldığı an canlandı. Gözlerimi tekrar açtım. Yerimden doğrulup yatakta oturur pozisyona geldim. Bu iyi değildi. Bu hiç iyi değildi. Kendine gel oğlum. Kıza tutuldun mu. Ne saçmalık. Bu mümkün değil. Ona sadece acıdın. Yaşadıkları azımsanacak şeyler değil. Askersin sen. Düşkün birine elbet acıyacaksın. Uyuyamayacağımı anladığımda yerimden kalkıp balkona çıktım. Çıktığımda ise gözlerim görmemesi gerekeni gördü. Bizim balkon Alparslan'ın balkonuna bakıyordu. Ve şuan tam karşımdaydı. Sanırım duş almıştı ıslak saçları omuzlarına dökülüyordu. Bakışları gök yüzündeydi. Şakaklarına doğru yol alan yaşı görebiliyordum. Gök yüzündeki bakışlarını indirince benimle göz göze geldi. Anlık refleksle geriye doğru adım attı.
"Kusura bakma. Ben uyuyamayınca... açık hava iyi geliyor."
Başını tamam anlamında salladı.
"Sen iyi misin?"
Sorduğum soru ile sadece baktı. Cevap verip vermemek arasında kalmıştı. Bana cevap vermeyeceğini anladığımda bakışlarımı önüme eğdim. Lakin duyduğum ses ile gözlerim hızla onu buldu.
"Bilmiyorum... Yani nasıl olduğumu. Bildiğim tek şey çok yorgun olduğum. Her anlamda. "
Dedikleri ile içim burkuldu. Keşke başka türlü olsaydı. Konuyu değiştirmeye karar verdim. Çünkü bu durum onu çok üzüyordu.
"Türkçeyi çok iyi konuşuyorsun."
Dudakları kıvrıldı.
"Annem.... annem türktü."
Dediği ile çok şaşırmıştım.
"Beş yıl önce vefat etti. Evdeyken hep Türkçe konuşurdu. Bende ondan öğrendiğim kadar işte."
"Bence çok güzel öğrenmişsin. "
Dediğim ile dudakları kıvrıldı. Gülüşü... çok güzel gülüyordu. Aklımdan geçenle hızla kendimi toparladım.
"İçeri geç maviş. Saçların ıslak hasta olacaksın."
Arkamı dönmüş içeri geçiyordum ki beni durdurdu.
"Komutan!"
Geri dönüp yüzüne baktım.
"Bana maviş deme. Benim adım var."
"Benimde adım var."
"Ama ben adını bilmiyorum ki."
"Karan. Adım Karan."
Dudaklarında tebessüm oluştu.
"İyi geceler... maviş"
Son söylediğim ile kaşları çatıldı. Benim ise dudaklarımda çok güzel bir tebessüm oluştu. Başka bir şey söylemeye hazırlanıyordu ki içeri geçtim. Yatağıma uzandığımda bile dudaklarımdaki tebessüm yerini koruyordu. Gözlerim güzel bir uykuya kapandı. Daha demin uyuyamadığı için yatakta debelenip kalkan ben değildim sanki. Sabah gözlerim erkenden açıldı. İçeriden Sinan'ın uyandığına dair sesler geliyordu. İçeri geçtiğimde ayakkabılarını giyiyordu.
"Hayırdır sabah sabah."
"Hastaneye gidicem. Bizimkileri almaya. Sevgi teyze aradı. Hepimizi onlara çağırdı. Albayda oraya gelecek. Sanırım söyleyecekleri varmış."
Kaşlarım çatıldı. Acaba Eflal'in istifası ile mi alakalıydı. Sinan çıkınca bende kendi odama girip duş aldım. Sonrasında mutfağa gidip birşeyler atıştırdım. Bekarlık sultanlıktır diyen hangi mal lan. Buz dolabı bomboş. Hangi salak sultan ki o aç geziyor. İki yumurta kırıp çay demledim. Karnımı doyurduğumda daha fazla oyalanmamak adına Alparslan'lara geçtim. Kapıyı Fulya açtı.
"Hoş geldin abi. Buyur herkes salonda."
Hoş buldum diyip içeri girdiğimde albay dahil herkes buradaydı. Bende gidip boş olan bir yere oturdum. Şehrazat karşımdaki koltukta Eflal'in koluna sarılmış başını onun omzuna yaslamıştı. Eflal bir eli ile onun elini sıkarken gözleri sevdiği adamdaydı. Rıdvan abi Nergis abla ile yan yana oturmuş çayını yudumluyordu. Gözlerini karısına çevirip göz kırptı. Songül ve Ateş yemek masasındaki sandalyelere oturmuştu. Eylül ile Sinan' da el ele diz dize hemen yanı başımdaydı. Alparslan gözlerini sevdiğinden alamıyordu. Birbirlerine buruk bir özlemle bakıyorlardı. Şuan anlamdırmak istemesemde Ali çaylağı Fulya ile kaçamak bakışıyordu. Gerizekalı, Alparslan'ın Eflal'le olan bu durumu olmasa onu kurşuna dizerdi. Acaba haberi var mıydı. Ortamda tek sap Dursun ve bendik. Albayın sesi ile hepimiz ona döndük.
"Kızım"
Eflal'in bakışları babasını buldu.
"Benden istediğini araştırdım. Ama malesef oluru yok."
Eflal'in gözlerinde endişe peyda oldu. Babasından ne istemişti ki.
"Lâl sizden ne istedi ki komutanım?"
Aklımdaki soruyu Alparslan sordu. Albay derin bir nefes aldı.
"Şehrazat'ın Türkiye'de kalması için ne yapabileceğimizi sordu. Lakin mülteci olmadığı için pasaport ve vize gerekiyor. Tabi oturma iznide. Bunlar olmadığından ifadesi alındıktan sonra sınır dışı edilmesi istendi."
Bakışlarım hızla onu buldu. Bakışları yerdeydi. Onu nasıl yüz üstü bırakacaktık. Eğer sınır dışı edilirse başına gelecekler belliydi.
"Baba yapma. Bir yolu olmalı."
"Kızım olabilecek her yolu denedim. Ama bir yere kadar. Elimden bir şey gelmiyor. "
O da çaresizlik ile başını önüne eğdi.
"Bir yolu var"
Kurduğum cümle ile mavi hareler dahil tüm gözler bana kaydı.
"Evlenicez"
Diğerleri şoka girerken onun ağzı balık gibi açılıp kapandı. Gözleri far görmüş tavşan gibi bakıyordu. Acaba ne kadar komik olduğunun farkında mıydı.
"Nne!"
"Duydun işte. Evlenicez. Şayet nikah kıyarsak seni sınır dışı edemezler. Eş durumunu kullanan bir çok göçmen var bu ülkede. Yabancı şube her gün bir çoğunu ispat edip gönderiyor. Ama ben asker olduğum için kimse çok fazla üzerine düşmez."
"Ama. Ama bu olmaz."
Dediği ile içim ezildi sanki.
"Seninle biraz yalnız konuşsak"
Başını tamam anlamında salladı. Önden kalkıp mutfağa geçtim. O da gelince bakışlarımı ona çevirdim.
"Sorun ne maviş?"
"Sorun sensin."
Kaşlarım çatıldı. Bana güvenmediği için mi kabul etmiyordu.
"Güvenmediğin için söylüyorsan sana asla zarar vermem bil."
Derin bir nefes bıraktı.
"Sana güveniyorum. Ama çocuk oyuncağı değil ki bu, evlilik. Markete gidelim dermiş gibi evlenelim diyorsun"
Haklıydı. Çocuk oyuncağı değildi. Belkide bir sevdiği vardı. Bu ihtimali hiç düşünmemiştim bile.
"Eğer gönlünde biri va..."
"Yok. Gönlümde kimse yok. Lakin ya günün birinde senin olursa. O zaman ne olacak."
"Olmaz. Benim gönlüm sevdaya kapalı."
Söylediğim ile mavi irislerinde çok başka bir duygu geçti. Lakin ben okuyamadım.
"Sen şimdi bana şunun cevabını ver. Bana güveniyor musun?"
"Güveniyorum."
"Benimle evlenecek misin?"
Bu defa deminki gibi cevabını hemen veremedi. Bir kaç saniye düşündü.
"Tamam. Ama nasıl olacak ki?"
"Merak etme. Bu gerçek bir evlilik olmayacak. Aynı evde yaşayacağız o kadar. Senin istemediğin hiçbir şey olmayacak. Gerisini bana bırak. Sen sadece bana güvenmeye devam et. Tamam mı maviş."
Söylediklerimden sonra sadece başını salladı. İçeri geçiyordum ki sesi ile durdum.
"Karan!"
Adım dudaklarından ilk defa döküldü. Benim ismim bu kadar güzel miydi. Yoksa güzelleştiren onun sesi miydi. Bakışlarım onu buldu.
"Bana maviş deme."
Söyleyeceğini söyledikten sonra önümden geçip içeri gitti. Benim ise dudaklarımda anlamlandıramadığım bir tebessüm vardı. İçeri geçerken kendimi toparlamaya çalıştım. Merakla herkes bana bakıyordu.
"Kardeşim?"
Alparslan'ın sesi ile ona döndüm. Onları daha fazla meraklandırmamak adına konuşmaya başladım.
"İki güne kalmaz evleniyoruz."
"Siktir."
Alparslan'ın sesi ile ona döndüm.
"Ne oldu Karahanlı ?"
"Ne olduğu mu var. Lan daha ben nikah kıyamadım. Sizin derdiniz ne?"
Bakışları bir bende bir Sinan'da gidip geldi. Yüzüme gıcık bir gülüş yerleştirdim.
"Sen bu gidişle tohuma kaçarsın Karahanlı.
Seni beklemeye kalksak ohooo?"
İma ile Eflal'e baktım. O da utanmış olacak ki hızla yerinden kalktı.
"Iıı şey. Biz gidelim. Gidelim değil mi. Gidelim. Hem daha hazırlık yapıcaz. Siz bize haber verirsiniz."
Adımları yerinde kıpırdandı. Daha sonra ne olduğunu anlayamayan müstakbel karımın elinden tutup arkasından çekiştirerek dışarı çıkardı. Arkalarından hepimiz kahkahayı basmıştık. Utandığında eli ayağı birbirine dolaşıyordu. İçimden geçirdiğim şeye bende şaşırdım. Karım...
"Karan!"
Bakışlarımı Alparslan'a çevirdim.
"Neydi şimdi bu?"
"Ne neydi?"
"Karan... evlenmekten bahsediyorsun?"
"Acıdım kıza. Sınır dışı edilirse başına gelmedik kalmazdı."
"Her sınır dışı edileni nikahına mı alıyorsun lan sen."
"Ben sadece elimden geleni yaptığımdan emin olmak istedim."
"Acıdın yani?"
"Evet dedik ya lan"
"Siktir git lan. Acımışmış. Sen kendine acı önce. İşin içinden çıkamadığında bana gelme. İçinden geçerim."
"Ne çıkamayacam oğlum abartma. "
"Karan. Kıza olan bakışlarından haberin var mı?"
"Ne bakışı lan. Bir iyilik yapalım dedik. Nerelere getirdiniz olayı."
Daha fazla üzerime gelmesine müsaade etmedim. Yerimden kalkıp çıkıyordum ki son anda durup ona döndüm.
"Bana bak. Ben şahidin olacaktım ama senin Eflal'i nikah masasına oturtacağın yok. Bari sayemde nikah masasına oturup hevesini al. Şahidim yaptım seni."
Diğerleri gülerken o yanındaki yastığı bana fırlattı. Havada kapıp kalktığım koltuğa bıraktım. Gülerek kendi evime girdim. Madem bir şeye başlamıştık. Tam olsundu. Yarın ilk işim nikah dairesine gidip gün almak olacaktı. Birde elbise alırdık ona. Yüzükte şarttı. Acaba kına falan yapmak ister miydi. Bir kadın evlenirken ne yapmak isterdi bilmiyordum ki. Sanırım bu konuda Eflal ve Eylül'den fikir almalıydım. Ha birde Sinan vardı. Onu evden atmam gerekiyordu. Elime telefonu alıp onu aradım. İkinci çalışta açtı.
"Nerdesin sen?"
"Eylül ile dışarıdayım. Kötü bir şey mi oldu?"
"Ha yok. Kötü bir şey olmadı. Ben evlendiğime göre sen kendine kalacak yer bul. Seni kütüğüme almadım ya. "
Daha fazla bir şey söylemedim. Onun konuşmasınada fırsat vermedim. Telefonu suratına kapadım. Yarın çok işim vardı. Şehrazat için Sinan'ın odasını ayarlamamız gerekirdi. Acaba nasıl renkler severdi. Ne tuhaf. Evleniyorum ama daha karımın ne sevip sevmediğini bile bilmiyorum. Onun içinde alışveriş yapmamız gerekti. Burda hiç bir şeyi yoktu. Kendini eksik yada muhtaç hissetmesinide istemezdim. Hatta bence nikahtan hemen sonra adına bir hesap açmalıydım. Belki benden çekinirdi. Her ay hesabına bir miktar atardım. Alışveriş içinde kızlar yardım ederdi. Onu ikna ederlerdi. Evin içinde gezinen küçük bir maviş. Bana alışırsa eğlenebilirdik. İyi arkadaş olabilirdik. Düşüncemle kafam allak bullak oldu. Karım olacaktı. Ama aynı zamanda arkadaşımda olacaktı. Ondan bana kadınlık yapmasını beklemiyordum zaten. Ben kalbimi birine açmayı düşünmüyordum. Ama iyi bir hayat arkadaşı güzel olabilirdi. Bakalım hayat bize ne getirecekti. Şayet olurda günün birinde birini severse onu serbest bırakırdım. Hem zaten ben kimim ki. Onun hayatı iyi olsun yeter......
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
233.29k Okunma |
21.38k Oy |
0 Takip |
162 Bölümlü Kitap |