EFLAL KARCA
Ve bir kez daha hastane koridorunda canımın iyi olmasını bekliyordum. Bendeki can oydu. Ondaki ben. Bir sonu yoktu. Olmayacaktı. Ya candan geçecektik. Ya vatandan. İkiside imkansızdı. Suzan hanım onsuzluğu düşün derken bunun benim gibi birisi için ne denli imkansız olduğunu bilmiyordu. Bizim gibiler için. Sevdasını vatanı gibi evi gibi sevenler için ikinci bir seçenek olmazdı ki. Benim o kadına gitmeyi kabul etmemin sebebi bile günün birinde iyi olup ona gidebilme ihtimalim. Koridorda tüm tim duruyorduk. Duyulan adım sesleri ile bakışlarımız oraya kaydı. Annem , Fulya, Nergis abla, Eylül, Songül herkes buraya geliyordu. Şüphesiz hepsinin yüreği ağzındaydı. En önde annem vardı. Adımları tam karşımızda durdu. Şehrazat anlamayan bakışlarla etrafı seyrediyordu.
"Kızım!"
Kollarını bedenime doladı. Bende onu bekletmeden sarıldım. Fulya'da yanımızda durmuş sırasını bekliyordu. Annemden ayrılınca oda sarıldı.
"Abla abim nasıl?"
"Merak etmeyin durumu iyi."
Hepsinin bakışları Şehrazat'a kaydı. Bende tebessüm ile onu gösterdim.
"Anne , Fulya bu Şehrazat. O benim kardeşim."
Dediğim ile onlar şaşırırken. Şehrazat'ın bakışları görülmeye değerdi. Karan komutanın bakışları üzerinden hiç eksilmemişti. Acaba ona güvenmiyor muydu. Yoksa başka bir nedeni mi vardı. Doktorun dışarı çıkması ile hepimiz etrafında toplandık.
"Durumu nasıl ?"
"Merak etmeyin yüzeysel yaralar dışında ciddi bir yarası mevcut değil. Sadece bedeni çok fazla yorgun düşmüş. Sussuz ve aç kalmış. Gerekli desteği sağladık. Bir süre dinlendikten sonra kendine gelecektir. Geçmiş olsun"
Doktor giderken annemler odaya girdi. Ben ise kapıda kala kaldım. Ne yapmam gerektiği hakkında bir fikrim yoktu.
"Eflal!"
Şehrazat elini omzuma koymuş benimle birlikte bekliyordu. Bakışlarım onun üzerinde gezdi.
"İyi misin?"
"Ben... evet iyiyim. "
"İçeri girmiycek misin?"
Sorduğu soru ile bir kaç saniye duraksadım. Başımı olumlu anlamda sallayıp adımlarımı içeri yönlendirdim. Görüş açıma ilk diğerlerinin sırtı girdi. Onlar açılınca mavi gözleri ile kesişti gözlerim. İçim titredi sanki. Yatağa biraz yaklaşabildim. En yakınıma uzak olmak. İnsanın içini deşiyordu. Gayrı hiç bir şeyi değildim. Onunda gözleri aramızdaki mesafeyi arşınladı. Derince yutkundu.
"Geçmiş olsun. "
"Güzelim!"
Dediği şeyi duymazlıktan geldim.
"Şey... iyi olduğuna göre biz gidelim. Değil mi Şehrazat ?"
Sanki yedi kat eldim. Boğazıma bir yumru oturdu.
"Bana vermen gereken cevapların yok mu?"
Vardı elbet. Bilmeye hakkı vardı. Lakin benim konuşacak takatim yoktu.
"Ne gibi?"
Anlamazdan gelmek en iyisiydi.
"İstifan gibi. O cehenneme yalnız gelmen gibi?"
"Ne istifası?"
Onun sorularına ek annemde kafasına takılanı sormuştu.
"Onu kızın söyleyecek anacım"
Sert sesi ile bende başımı dikleştirdim.
"Benim sana söyleyecek bir şeyim yok."
Ağzından alay vari bir gülüş çıktı.
"Beni zorlama. Allahın hakkı için beni zorlama"
Dediklerine karşı ağzımı bıçak açmadı. Sadece baktım. Zorlayan oydu.
"İyi ,madem öyle sen bilirsin?"
Yerinden doğrulmaya kalkması ile panikle öne atıldım. Annem benden önce davranmış. Bir yandan o ,diğer yandan Rıdvan abi onu yatakta tutmaya çalışıyorlardı.
"Oğlum ne yapıyorsun?"
"Kardeşim kalkmaman gerek "
Ama onları duymazdan geldi. Elini kolundaki soruma atmıştı ki bu defa araya ben girdim.
"Ne yapıyorsun?"
"Madem sen bana istediğim cevapları vermiyorsun. Bende albaya giderim. Eminim bana istediğimi verecektir."
"Tamam... tamam ne istersen anlatıcam. Ama yalvarırım kalkma."
Söylediklerim ile yerine geri yattı.
"Neden istifa ettin?"
Sesi sertti. Bakışları keskin. Ona doğruyu söyleyip söylemeyeceğimi anlamak için yüzüme dikkatle bakıyordu.
"Bakma öyle. Sana hiç bir zaman yalan söylemedim. Hiç bir şeyde saklamadım. Saklamamda, senin aksine."
Gözlerindeki keskinlik yerini acıya bıraktı. Haklıydım. Biliyordu.
"Sen. Sen esir düşünce takas olmayacaktı."
"Bunu biliyorduk zaten. Devlet teröristlerle aynı masaya oturmaz. Bir kere taviz verdi mi devlet olmaz."
Söyledikleri ile annemler şokla bize bakıyordu. Bunu beklemiyorlardı.
"Operasyon izni de vermediler."
"Sende..."
"Bende artık asker olmazsam iznede ihtiyacım olmaz diye..."
Gözlerim doldu bakışlarımı kaçırdım.
"İstifa edip geldin."
Başımı olumlu anlamda salladım. Sol gözümden akan yaşa engel olamadım.
"Kızım sen..."
Bakışlarım anneme kaydı. Gözleri dolmuştu. Minnetle bana bakıyordu.
"Başka çarem yoktu anne."
"Seni öldürürlerdi. Yüzlerce adamın arasına girdin."
Bakışlarımı ona çevirdim. Gözlerimi gözlerine kenetledim.
"Ölürdüm o vakit."
Onunda gözünden bir damla yaş aktı.
"Lâl'im "
Kendimi toparladım. Yüzümdeki ıslaklığı elimle silmeye çalıştım.
"Biz gidelim. "
"Yanımda kal... Ne olur. Artık asker değilsin. Emir veremiyorum. Kırdığımı onaramadım. Kalmazsın. Ne olur gitme."
Söyledikleri ile içim yandı. Sesimin titremesine engel olamadım.
"Kalamam... Şehrazat. Şehrazat yalnız. Olmaz."
Kendimi de onuda kandırmaya çalışıyordum.
"Kızım o nasıl söz. Senin kardeş bildiğini ben kızım bilmez miyim. Bunca insanız yalnız bırakır mıyız hiç?"
Annemin söylediği ile bakışlarım hepsinin üzerinde gezindi. En son Şehrazat'ın üstünde durdu. Bana güvenmişti. Eğer benimle olmak istiyorsa onunla olmam gerekti.
"Sen kal. İstersen bende seninle kalırım."
Dediği ile tebessüm ettim.
"Olmaz. Sen çok yorgunsun. Eve git. Ama sakın korkma. Orası çok güvenli. Her yerde askerler var. Annemlerde seninle. Buradaki hemen herkes aynı apartmanda."
Başını tamam anlamında salladı.
"Sen ne zaman geleceksin?"
Küçük bir kız çocuğuna benziyordu. Tebessüm ettim.
"Büyük ihtimalle yarın. Yarın gelince kendi evimize gideriz."
Annemin yanına gelip elini omzuna koyması ile geriledi. Bu yaptığı annemler dahil hiç kimsenin gözünden kaçmadı. O da gerginlikle etrafa baktı. Asi saçlarını kulağının arkasına atıp bakışlarını kaçırdı.
"Merak etme bacım gerekirse kapıda bekleriz."
Karan komutanın söylediği ile ikimizinde bakışları onu buldu. Gözleri merakla baksada soramıyordu. Sormasındı. Eğer yetişemeseydim. Yaşayacağı şeyi kimse yaşamasındı. Allah tüm kadınları böyle bir durumdan korusundu. Benimle son defa sarıldıktan sonra annemlerle birlikte eve gitmişti. Diğer herkeste fazla kalmamış geçmiş olsun dileklerini dileyip çıkmıştı. Ayakta durmuş öylece ona bakıyordum. Şimdi ne olacaktı.
"İstediğin bir şey var mı?"
Başını hayır anlamında salladı. Bende daha fazla ayakta beklememek adına koltuğa ilerleyip oturdum. Gözlerim ona bakmak için çırpınsada bakamıyordum. Bakışlarım kucağımdaki ellerimdeydi. Onun bakışları ise benim üzerimdeydi.
"Lâl'im "
Başımı kaldırıp ona baktım.
"Şimdi ne olacak?"
"Bilmiyorum.... kalmamı isteyen sendin."
"Onu sormuyorum. Bizi soruyorum"
Söylediği ile bende ne cevap vereceğimi bilemedim. Derin bir nefes alıp bıraktım.
"Birlikte değiliz... artık askerinde değilim. Lojmanı boşaltmam gerekecek. Babamla konuşurum. Bir kaç gün mühlet tanır. Ev bulunca giderim."
Söylediklerim ile kaşları çatıldı.
"Bu mu?"
"Bu... Böylesi daha iyi olur belki. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur."
Dediğim ile odada gülüşü yankılandı. Ama sinirden gülüyordu.
"Seni gözümle mi sevdim ki görmeyince unutayım. Söylesene bunca aydır uzaksın. Unuttun mu?"
Haklıydı. Unutmamıştım. Ama elimden başka türlüsüde gelmiyordu.
"Elimizden başka türlüsü gelmiyor ki."
"Gelmiyor. Çünkü istemiyorsun. Beni anlamayı, dinlemeyi düşünmüyorsun bile."
"Dinlesem ne olacak. Yaşananları geri alabilecek misin. O geceyi yaşanmamış kılabilir misin. Kendini bana ölü göstermiş olmanı, o işkenceri çekerken bana güvenmediğinizi bildiğim günleri geri alabilir misin. Sinem üzerime yürüdü diye iftira attığında ona inanıp bana hesap sorduğun güne geri dönebilir misin. Her şeyi geçtim. Senin açtığın yaraları sardık diyelim. Ya çare olamadıkların. Annem , babam, arkadaşlarım. Onların ölümünü unutmamı sağlayabilir misin. Anlamayan asıl sensin. Sanıyorsun ki son olanlar bizi , beni bu hale getirdi. Değil. Son olay sadece patlama noktasıydı. Ben ne yaparsam yapayım bana güvenmeni sağlayamıyorum mesela. "
"Sana kendimden çok güveniyorum."
"Hani... nerde o zaman. Neden ben bunu göremiyorum. Neden yaptığın her şey bunun tersini gösteriyor."
"Biliyor musun. Yedi cihan bana senin bana güvenmediğini gösterse ben senin iki dudağın arasından çıkacak iki kelimeye inanırdım. Belkide asıl güvenmeyen sensin."
Söylediği ile derince yutkundum. Başımı hayır anlamında salladım.
"Güvenmiyorsun Lâl'im. Güvenmiyorsun nefesim. Güvenmiyorsun canımın canı. Dediğin gibi güvenseydin şayet. Sözlerime kulak verirdin."
Son sözlerini söyledikten sonra başını diğer tarafa çevirdi. Haklıydı. Haklı mıydı. Ne haklı olması. Haklı fala değildi. Hırsla ayağa kalkıp diğer yana geçtim. O bana bakmıyorsa ben kendimi göstermenin bir yolunu bulurdum. Elimi kaldırıp parmağımı ona doğrulttum.
"Bana bak. Benim sana olan güvenimi sorgulayacak son kişi bile değilsin. Benim sorgulamaya hakkım var tamam mı. Çünkü geçmişin pekte temiz değil paşam. Bir daha beni sana güvenmemekle suçlarsan senin topuğuna sıkarım. Yemin ederim seni paralarım. Artık komutanım falan değilsin. Cezada veremezsin. Yani beni tutacak hiç bir şey yok."
Ben demin onu tehdit mi ettim. Yukarı doğru kıvrılan dudaklarından ettiğimi anladım. Dudaklarım açılıp kapandı. Ona doğrulttuğum parmağımı yavaşça aşağıya indirdim.
"Ş şey. Ben."
"Demek bu güne kadar beni paralamamanın nedeni komutanın olmam."
Demin ki utancımın yerini dik başlılığım aldı. Başımı kaldırdım.
"Evet. Unutma ben kuzgunum. Yapabileceğimden şüphen mi var?"
"Kendine güvenmen her ne kadar hoşuma gitse ve seninle gurur duysamda... fazla uçma bebeğim. Hatırlatırım. Bende çakırım. Ayrıca yüzbaşıyım."
Bana göz kırptı. Omuz silktim.
"Fark etmez. Benimle baş edemezsin. Bire bir hiç karşılaşmadık."
Gerçektende bire bir hiç karşılaşmamıştık. Ne zaman yakın dövüşe geçsek gidiyordu. Benide kum torbasına yönlendiriyor. Yada canımı yakmıyacağından emin olduğu Ali ile eşleştiriyordu.
"Var mısın iddiasına?"
Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın.
"Nesine"
"Kaybeden diğerinin bir günlük tüm isteklerini yapacak."
Söylediği şeyi kafamda tarttım.
"Hayırdır kuzgun korkmadın sanırım"
"Ne münasebet. Sen iyileşince... bana haber verirsin. "
Sonlara doğru sesim kısıldı. Sonuçta artık bir asker değildim. İstediğim gibi karargaha girip çıkamazdım.
"Bir yolunu bulucam. Bu şekilde son bulmayacak. Mesleğinin senin için kıymetini biliyorum. Onlarda biliyor. Merak etme"
Dediği ile umutla ona baktım. Gerçekten bir yolu var mıydı. Ama bu çocuk oyuncağı değildi. Olsaydı babam halletmenin bir yolunu bulurdu. Albay halledemedi ise o ne yapabilirdi ki. Yinede onu kırmamak adına bir şey demedim. Çalan kapı ile bakışlarım oraya döndü. Devran ve Sinan gelmişti.
"Hayırdır. Bir sorun yok değil mi?"
"Yok bacım. Biz yiyecek bir şeyler getirdik."
Getirdiklerini masaya bıraktıktan sonra fazla kalmadılar. Biz teşekkür ettikten sonra çıkıp gittiler. Bende getirdikleri paketleri açıp masaya koydum. Yatağa yanaştırıp ona döndüm. O ise bana bakıyordu.
"Ne oldu?"
"Hiç."
"Bir şeyler ye. Sonrada dinlen"
"Aç hissetmiyorum. "
Dediği ile kaşlarım çatıldı.
"Nasıl aç değilsin. Kimbilir en son ne zaman yemek yedin."
"Ya sen. Söylesene en son ne zaman yemek yedin?"
Söyledikleri ile bakışlarımı kaçırdım.
"Canımın canı!"
El mahkum yüzüne baktım.
"Seni almaya gelmeden önceydi sanırım. "
"Kustun mu"
Başımı evet anlamında salladım. Kampa sızmadan önce çantamdaki ton balığından birazcık yemeye çalışmıştım. Yemem gerekiyordu. Aksi takdirde gücümü kaybediyordum. Ayakta kalacak takatim yoktu. Güçsüzlüğüm kaybetmeme sebep olur diye zorladım kendimi. Onu kaybedemezdim.
"Sen gittikten sonra zorladım kendimi. Yemin ederim. Uyumak içinde yemek içinde zorladım. Yine uyandım. Tekrar tekrar kustum. Ama vazgeçmedim."
Gözlerim doldu. Elini kaldırıp yanağıma koydu.
"Şimdi sıra sende. Sende zorla kendini. Birşeyler ye. Ye ki çabuk iyileş. İfadeni alabileyim. "
Dediğim ile burukça gülümsedi.
"Sende yersen yerim."
Başımı tamam anlamında salladım. Eline çatalı alıp bir parça ete batırdı. Sonrada ağzıma yanaştırdı. Onu bekletmemek adını ağzımı araladım. Ağzıma aldığım eti çiğnerken dudaklarım istemsiz kıvrıldı. Bende kaşığı çorbaya daldırıp ona uzattım. O da beni geri çevirmedi dudaklarını araladı. Böyle böyle ikimizde bir kaç lokma yemiştik. İkimizinde dudaklarında nedensiz bir tebessüm vardı. Yada nedenliydi. Yan yana olmak bizi mutlu etmeye yeterdi. Yemeği yarılamamıştık ki midem kasıldı. Yerimden hızla kalkıp lavaboya koştum. Demin onun elleri ile yedirdiklerini çıkardım. Beklemeden peşimden gelmişti. Midemdekileri çıkardıktan sonra doğrulup lavaboya yanaştım. Beklemeden eline su alıp önce ağzımı çalkalamama yardımcı oldu. Sonrada yüzümü yıkadı.
"Sen neden kalktın. Böyle olacağını biliyorduk."
Elini yanağıma koyup usul usul okşadı.
"Canım böyle acırken nasıl gelmem.... Bu böyle olmayacak. Doktora görünmen gerek. Belki başka bir nedeni vardır."
Haklı olabilirdi. İlk günden beri psikolojik diye düşünmüştük. Ama belki bir yolu vardı. Yada başka bir nedeni. Başımı tamam anlamında salladım.
"Sen yatağına geç. Ben gider gelirim hemen."
Söylediklerim ile kaşları çatıldı.
"Bende gelicem!"
"Gerek..."
"Gerekli olup olmaması umrumda değil. Bende gelicem."
Söylediklerinden sonra daha fazla ısrar etmedim. Çünkü inattı. Mecburi doktorundan izin alıp birlikte aşağıya indik. Alınan kanlar. Çekilen röntgenler. Yapılan tüm tetkiklerin ardından doktorun söyleyeceklerini bekliyorduk.
"Sizi dinliyoruz!"
Alparslan'ın keskin bakışları ile doktor ikimize baktı. Çok heyecanlıydı. Söyleyecekleri onun için hayati bir önem taşıyordu.
"Görünürde fiziksel bir sorun yok. Psikolojik görünüyor. "
Dedikleri ile omuzları çöktü. O da benim gibi başını önüne eğdi. Fiziksel olsa belki ilaçla düzelirdi.
"Ama gelmeniz iyi olmuş."
Kurduğu cümle ile Alparslan hızla başını yerden kaldırdı.
"Bir sorun mu var?"
"Şuan yok. Ama Eflal hanım bu şekilde yememeye devam ederse olacak.... midesine yemek girmese bile mide asit salgılamaya devam ediyor. Bu gidişle midesi delinecek. "
"Peki ne yapıcaz. Yemiyor değil. Yediği gibi kusuyor. Elinde olan bir şey değil ki."
Benim yerime o herşeyi soruyordu. Ben orda sadece duruyor ve söylenenleri dinliyordum.
"Bir kaç ilaç yazıcam. Bunları günde üç defa kullanacak. Zamanla azar azarda olsa yiyebilecektir. Ama önce ruh sağlığınızı düzeltmenin bir yolunu bulucaz."
Tebessümle bana bakmıştı.
"Şey... destek alıyorum aslında."
"Bunu duyduğuma sevindim. Merak etmeyin kısa zamanda toparlayacağınızı düşünüyorum. "
Doktora teşekkür ettikten sonra dışarı çıktık. Bize doğru gelen Dursun'la merakla ona baktım. Gelip karşımızda selam durdu. Her ne kadar artık komutanı olmasamda bana karşı selam durmayı bırakmamıştı. İçim bir tuhaf oldu. Güzel ilişkiler biriktirmiştim.
"Aslanım geldin mi. Bu reçetedekileri alıp getir."
"Emredersiniz. "
Dursun reçeteyi alıp gitti. Hangi ara aramıştı onu. Şaşkın bakışlarım onu buldu.
"Ağzını kapa ağzını"
Bu defa kaşlarım çatıldı. Gülümseyerek bana baktı. Bende daha fazla uzatmadan önden yürümeye başladım. Odaya geldiğimizde yatağına geçti.
"Lâl!"
Başımı ona çevirdim.
"Orda mı yatacaksın?"
Elimle düzelttiğim koltuğa kaydı bakışlarım. Evet anlamında salladım başımı.
"Güzelim yapma. Yanıma gelsen."
Yutkunma ihtiyacı hissettim.
"Bence böylesi daha iyi. Yani birbirimize daha fazla alışmamak. Bu gece yanında kaldım. Ama bundan sonra yanında yada yakınında olmayacam. Bizim sonumuz yok. O yüzden bıçak gibi kesmek daha iyi. "
"Bizimki alışkanlık değil ki. Muhtaçlık. Ben sana bir nefes gibi muhtacım. Sende bana."
"Ama bu yanlış. Ve bu yanlışı düzeltmemiz gerek."
Daha fazla konuşmasına izin vermedim. Hazırladığım yere uzanıp gözlerimi kapadım. Bir kaç saniye gözlerini sırtımda hissettim. Affet sevgilim. Lakin ikimizden bir biz çıkmaz bu saatten sonra. Böylesi daha iyi. Ne zaman barışırız diye beklemektense, bittiğini kabullenmek daha iyi. En azından şuanda öyle düşünüyorum. Sanırım Suzan hanımın ne demek istediğini şimdi daha iyi anlıyorum. Beklemek insanı tüketen birşeydi. Bitmiş birşeyi bekleyezdiniz.
Bilincim konuşmalarla hafif aralandı.
"Komutanım, istediğiniz ilaçlar."
Dursun'un sesini işittim. Sonra onun sesi doldu kulaklarıma. Teşekkür ettikten sonra kapanan kapının sesi geldi. Kendime uyanma fırsatı tanımadım. Lakin kısa diyebileceğim bir süreden sonra nefes nefese uyandım.
"Güzelim!"
Bakışlarım ona kaydı. Hızla yerinden kalkıp bana doğru geldi. Elleri yanaklarımı buldu.
"İyi misin canımın canı?"
Başımı evet anlamında salladım.
"Güzelim... yanıma gel. Yada ben yanında kalayım."
Nefeslerimi düzene koymaya çalıştım.
"Yok. Hem artık eskisi kadar olmuyor. Gerçekten.... Hadi sen uyu. Lütfen..."
İsteğimi geri çevirmedi. İstemesede kalkıp yatağa geçti. Gözlerini kapadı. Bir süre yattığım yerden onu izledim. Düzenli nefes alışlarını gördüğümde yerimden doğruldum. Adımlarım yanına ilerledi. Gözlerim yüzünde gezindi. Uyuduğuna kanaat getirince elim usulca uzandı yanağına. Yeni çıkmaya başlayan sakalları avuçlarıma battı. Dudaklarım kıvrıldı. Elim bu defa saçlarına gitti. Öyle özlemiştim ki. Öyle hasrettim ki ona. Yüzümü ona yaklaştırıp kokusunu derince soludum. Kendime hakim olamadım. Dudaklarımı yavaşça anlına bastırdım. Tüy kadar hafif bir öpücük.
"İyi uykular sevgilim. Sana gelemediğim için özür dilerim. Ama bir yolunu bulucam. Nasıl bilmiyorum ama bulucam."
Son defa saçlarından öpüp derince soludum. Adımlarımı sessizce koltuğa yönlendirdim. Üzerime pikeyi örtüp gözlerimi kapadım. O an ben göz kapaklarımı kapadığım anda onun gözlerini açtığını bilmiyordum. Dudaklarında en güzel gülüşün yer edindiğini. Söylediğim herşeyi duyduğunu. Yüzüne karşı söylediklerim ile kalbimin dile getirdiklerinin artık bir olmadığını bildiğini bilmiyordum. Uzun zamandan sonra dudaklarım tenine değdi diye kalbinin nasıl çırpındığında habersiz şekilde kendimi karanlığa teslim ettim.....
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
233.29k Okunma |
21.38k Oy |
0 Takip |
162 Bölümlü Kitap |