EFLAL KARCA
"Anne ve babamı hatırlıyorum. Tüm ayrıntıları ile değil belki ama bazı hatıralar var. Saçlarımı okşayışı ,tarayışı. Annemin kapı eşiğinden bize gülümseyerek bakışı. Sonra, öldüklerinide hatırlıyorum. Uzun çok uzun bir süre her akşam kabus olup uykularımı böldüler nasıl unuturum ki. Bazen o ceset kokusu sanki yine burnuma geliyor. Çığlıklar üzerime bulaşan kanlar. İkisinin de beni korumak için üzerime kapanması. O ,o karanlık...."
Derin bir nefes aldım. Akan göz yaşlarımı sildim.
"Yaptığım meslek bu durumu tetikliyor mu bilmiyorum. Ama bunca acı ,kan ,vahşet bir şekilde karşıma çıkacaktı öyle değil mi. Bundan önceki tim arkadaşlarımı gözlerimin önünde şehit ettiler. Vahşice işkenceye maruz kaldı hepsi. Kimi tek parça olarak mezara giremedi. Kimisinin mezarı bile yok. Karanlığa uzun süre bakarsanız bir süre sonra sizde karanlık oluyorsunuz. O kadar çok canavar gördüm ki. Bende canavarlaştım. Onlara onların anladığı dilden karşılık vermeye başladım. İçim zerre acımadı. Bazısının kafasını uçurdum. Bazısını parçalara ayırdım ama dönüp arkama bile bakmadım. Biraz olsun vicdan azabı çekmedim. Çünkü onlar çekmedi. Biri bile olsun pişmanım demedi. Ölürken sadece ölmek istemediklerini dile getiriyorlardı. Küçücük çocukları öldürüyor. Bazılarını anne ve babasız bırakıyorlar. Kadınları kirletiyorlar. Onlar acımadı. Ben neden acıyayım ki onlara merhamet edersem bunca mazluma ne derim. Onlara ihanet etmiş olmaz mıydım."
Başımı yana eğip karşımdaki kadına baktım. Bu sabah Alparslan babama sağlığımın iyi olmadığını seyanslara beraber gideceğimizi iyi olacağımı söylemişti. Ama bu psikoloji ile sahada dikkatimi toplayamayacağımı söylediği için bir nevi izinli sayılacaktım. Bu durumun fiziksel boyutunu açmamıştı.
"Neyin tetiklediğini sormuştunuz birde."
Başım yanımdaki bakışları yerde olan adama kaydı. Hüzünle yere bakıyordu. Belkide acımı ilk defa bu kadar net görüyordu. Yaralarımın ne denli derin olduğunu ilk defa görüyordu.
"O. Onun benden gidişi. Yıllar sonra ben yaşamak için bir neden bulmuştum. Ne biliyim ben hep bir yerde şehit düşer haberlerde bir kaç dakika adım okunur sonra başka habere geçerler derdim. Arkamdan ağlayacak bir babam vardı. O da intikamımı alır ruhu rahat eder. Kendini işine verirdi. Ben hayatımda kimseyi böyle sevmemiştim ki. Nasıl sevilir onu bile bilmiyordum. Belkide bu yüzden bu kadar bağlandım. Hata ettim sanırım. Aptallıktı"
Bakışları hızla bana döndü. Ama ben ona bakmadım.
"Neden hata yaptığını düşünüyorsun. Birini sevmek bu dünyadaki en güzel duygulardan biri."
"Hislerimi ilk anladığımda ne olduğunu bile anlayamadım. Ben daha ne hissettiğimi bilmeden birine deli gibi aşık oldum. Haksızlık bu. Ama yinede belki dedim. Belki o da sever. Sonuçta sevmeyen biri öyle bakamaz. Ne biliyim öyle sarılamazdı. Sonra bir gün esir düştük. Belki hepimizi öldüreceklerdi. Ben onlara zarar gelmesin diye canımı vermeye razıydım. Ama onlar bana güvenmediklerini söylediler. Hepsi bana oyun oynamış. Bu öyle bir yaktı ki canımı. Ben ona tüm ömrümü emanet etmeyi isterken başta o olmak üzere kardeşim yerine koyduğum bu adamlar bana hiç güvenmemiş. Ben onlara sırtımı yaslarken onlar geri çekilip benim yere düşmemi beklemiş. Geri geldiğimizde yani ordan kurtulduğumuzda çok yaram vardı. Hem fiziksel hem ruhsal olarak bitik haldeydim. Onlara gitmelerini söylesemde gitmediler. Yaralarımı sarmak istediler. Ama o bir kez daha kırdı kanatlarımı. Başka bir kadının tek bir sözüne beni hiç etti. Gelip bana ne olduğunu sormadı bile. Onun bir sözüne beni bitirdi."
"Öyle değil?"
"Öyle.... Sen o gün onun bir sözüne karşıma gelip hesap sordun. Bir an olsun yapmaz diyemedin. Ben neden diye soramadım bile. Kalbimi öyle bir kırdın ki. Yemin ederim başkası olsa umrumda bile olmazdı. Çeker giderdim. Ama insanın kalbini en sevdiği kırınca paramparça oluyormuş."
"Lâl'im..."
"Deme öyle ne olur. Yalvarırım sus. Sadece yanımda ol istiyorum. Konuşmak değil."
Başını tamam anlamında salladı. Bakışlarımı karşımdaki kadına çevirdim.
"Bir göreve çıkmam gerekti. Çok uzun bir görev. Görevi başardım ama dönemeden yakalandım. Yaklaşık bir ay beni karanlık bir odaya kitlediler. Mahsen gibi bir yerdi. O kadar karanlıktı ki. Sanki yine o konteynerın içindeydim. Sanki yine ceset ve kan kokusu vardı. Her gün ilaçlara maruz kaldım. Kendimi koruyacak gücüm yoktu. Günden güne zehirlediler. Ne hayal ne gerçek bilmiyordum. Ama Allah biliyor ya en güzel hayalim oydu. Sanki gelip beni o cehennemden alıyor sımsıkı sarılıyordu. O anlar belkide hayatta kalma sebebimdi. Bir gün yaşanabilecek olma ihtimali hayatta tutunma sebebimdi. Bir gün onu gördüm. Masmavi gözleri o kadar güzel parlıyordu ki. Ona ilk aşık olmamı sağlayan belkide o mavi gözlerdi. Kalbime maraton koşturan mavi gözler. Elimi ona doğru uzattım. Geldin dedim. Geldin beni almak için. Yanıma yaklaşan adımları, heybeti. O kadar güzeldiki. Önümde oturdu. Ben beni almasını bekledim ama o boynumdan öpmeye kalktı. Ne olduğunu anlamadım. Kendimi geri çekmek istedim. Kollarımı kıskacı arasına aldı. Sende seveceksin dedi. Sende seveceksin. İşte o an anladım. O değildi. Belkide hiçbir zaman gelmeyecekti. Unuttu dedim. Beni niye hatırlasındı ki zaten. O gün orda o adamı öldürdüm. Ama bedeli benim için ağır oldu. Bedenime isabet eden kurşunlar. Karanlık odada bir kez daha kan kokusu ile bir başıma kaldım. Bu defaki kendi kanımdı. Ama geldi. Çekip çıkardı o karanlıktan. Benim için geldi. Günlerce açılan tüm yaralarımı sardı. Kokusuna alıştırdı. Canlı canlı tabuta koydular beni. Kafama sıkmadılar ki öleyim. O karanlıkta bile aklımda olan tek şey gök mavi gözleriydi. Ordan da çekip çıkardı. Ne zaman düşsem ilk o tuttu. Ne zaman umutsuzluğa kapılsam umudum oldu. Karanlıkta ışık oldu bana. Sonra bir gün hepsini çekip aldılar. Üzerime onun kanı bulaştı. Dediler ki sevdiğin öldü. Bir daha gelmez. Delirdim. Delirirken bile tek derdim onu unutmamaktı. Tımarhaneye yatırdılar. Ölmek için an kolladım. Ölmeyi bile beceremedim. Bir gün karşıma geçti. Ölmedim ben dedi... Ölmedim yaşıyorum. Ama benim kalbim ölüyordu. Benim kolumu kanadımı kırdı. Alacak bir canım vardı. Onuda uğruna verirdim. Yeterki o iyi olsun dedim. Bana kendi acısını yaşatan adamı affettim ben. Aptalın tekiyim. Geri zekalı bir aptal...."
Elimi yüzüme kapayıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Göz yaşlarım üzerime damladı. Bana doğru hamle yapmak istesede kendini durdurdu.
"Neden Eflal. Sana böyle bir acı yaşatan bir adamı neden affettin?"
"Çünkü çok sevdim. Ben onu öyle bir sevdim ki yer yüzünde kimse kimseyi böyle sevmedi. Uğruna tüm dünyayı yakardım. Belkide benim lanetim bu oldu. Ben onun için her şeyi göze aldım. Ama o ilk beni gözden çıkardı. Anlatmak istemiş bana. Olup biten her şeyi söylemek istemiş. Yada ben bir aptal gibi kendimi kandırdım. Ben kokusuna bile muhtacım. Varlığına, her zerresine. Öyle bir sevdim ki . Bu sevda nasıl anlatılır bilmiyorum."
"Peki ya şimdi? Şimdi farklı olan ne?"
"Sanırım yaşadığım aydınlanma. Ben ne yaparsam yapayım. Ne kadar çok seversem seveyim o bana hiç güvenmeyecek. O kadının yanına gidişini aklımdan atamıyorum. Bu öyle bir yakıyor ki. Bazen keşke diyorum keşke o gün o arabayı babamın evine değilde uçuruma sürseydim. Keşke o gün ölseydim. Keşke o kurşunlar bedenimi delip geçtiğinde uyanmasaydım. O tabuttan hiç çıkmasaydım. O işkenceler yapılırken keşke son nefesimi verseydim. Neden yaşadım ki. Ne için. Sevdiğim adamın koynumdan çıkıp başka bir kadının yanına gidişini görmek için miydi bunca yaşam savaşı. Eğer öyle ise ben o savaşı çoktan kaybettim. Ben yaşamıyorum ki. Ben sadece nefes alıyorum. Ama Allah biliyor ya onu da istemiyorum. "
"Peki hiç sordun mu. Neden gittiğini ona hiç sordun mu?"
"Sormadım... Sormaya cesaretim yok. Ya vereceği cevap bendeki onu öldürürse. Ya ne söyleyeceğini merak ettim derse diye öyle korkuyorum ki. O zaman kıyamadığım adamı yaşatmam. Yemin ederim ikimizide öldürürüm. Belki bedenine zarar veremem ama ruhumdaki onu öldürürüm. "
"Yani aslında sen onun sana güvenmediğini düşünmüyorsun. Ona güvenmiyor değilsin. Sadece sana vereceği cevap affetmene yetmezse diye korkuyorsun. Eflal farkında mısın onu affetmek için neden arıyorsun. "
"Arıyorum. Ona güveniyorum ama bana olan güveninden şüpheliyim sanırım."
"Peki bunu anlamak ister misin."
Gözlerim merakla açıldı. Elimle yanaklarımdaki yaşları sildim. İkiside bana tebessümle bakıyordu.
"Bunu nasıl anlayabiliriz ki?"
*************
Üçümüzde kliniğin ortasında ayakta bekliyorduk. Önce o benim arkama geçti.
"Şimdi gözlerini kapat ve kollarını iki yana açıp kendini geri bırak. Ben seni tutarım."
Dediğini yaptım. Göz kapaklarımı kapadım. Kollarımı iki yana açtım. Ama kendimi arkaya bırakamadım. İstesemde yapamazdım. Ya tutmazsa. Bırakırsa. Gözlerimi açıp hüzünle ona baktım. Ama o tebessümle baktı.
"Alparslan bey şimdi siz benim yerime geçin. Sizden aynı şeyi bir daha yapmanızı istiyorum "
Onun yerine Alparslan geçti. Sırtımı ona döndüm. Gözlerimi kapayıp kollarımı iki yana açtım. Kendimi yatağıma bırakıyormuş gibi geri bıraktım. Ben düşmeden kolları bedenimi yakaladı. Zaten hep yakalardı. Gözlerimi açıp ona baktım. Bana gülümseyerek bakıyordu. Yüzü çok yakındı. Öpmezdi değil mi. Doktor vardı içerde. Öpse güzel olurdu ama ayıptı. Öpmemesi gerek. Ama keşke öpse. Dudakları iki yana kıvrıldı. Kendimi hemen geri çektim. Bedenim titriyordu. Pislik ne olacak.
"Biz şimdi neyi kanıtladık."
"Biz şimdi senin ona olan güvenini kanıtladık."
Kafa karışıklığı ile yüzüne baktım. Yüzbaşı da benim gibi bakıyordu.
"İlkinde kendini bırakamadın. Çünkü seni tutmayabilirim diye çekindin değil mi?"
Bakışlarımı kaçırdım. Doğru söylüyordu.
"Ama ikincisi ,ikincisinde tereddüt dahi etmedin. Her ne olursa olsun seni tutacağından emindin. Ona öyle güveniyorsun ki düşmene izin vermeyeceğinden emindin... şimdi tam tersini yapalım. Bakalım Alparslan bey size ne kadar güveniyor"
Bu defa ben onun arkasına geçtim. Bakışları yüzümü taradı.
"Ne oldu?"
"Bunu yapamayız."
Neden ,güvenmiyor muydu. Neden yapamazdı. Gözlerim hüzünle ona baktı. Elini yanağıma koydu. Sevgi ile dolaştı parmakları yanağımda.
"Hüzünlenmesin o kahveler. Kurban olduğum. Güvenmediğim için değil. Ağırım ben. Nefesim sen beni kaldıramazsın. Canın acır."
"Acırsa acır. Ne olmuş. Yap şunu!"
"Kurban olduğum affet ama hiç bir güç bana bunu yaptıramaz. Hele ki sen bu kadar güçsüzken. Eğitimlerde bile sıra sana gelince geri çekiliyorum hiç mi fark etmedin. Bir şekilde sana uygun ağırlıklar buluyorum. Başkası ile çalışmanada dayanamıyorum. Ama benim ağırlığımı kaldıramazsın. Yapma nefesim."
Doğruydu. Barfiks yada yakın dövüşlerde kısacası üzerime ağırlık vermesi gerek her eğitimde işim çıktı diyip gidiyor. Beni ya kum torbasına yönlendiriyor yada ayağıma ağırlık bağlayıp eğitimimi o şekilde yaptırıyordu. Peki ben şimdi nasıl anlayacaktım.
"Bakma öyle canımın canı. Sana olan güvenimi anlamak için böyle şeylere gerek yok."
Elimi kaldırıp kalbimin üzerine koydu.
"Buraya sor. Nefesim. Kalbine bir kere sorsan aslında sana doğru yolu gösterecek. Neden susturuyorsun onu. Ne olur ona kulak ver."
"Onu susturdum. Çünkü ne zaman konuşsa senin adını haykırıyor. O kadar salak ki onu bırakan bir adam için çırpınıp duruyor."
"Yapma... Allah rızası için yapma. Beni de gör ne olur. Canımın acısını gör."
"Yapamam... Anlamıyor musun. Senin acını görürsem kendi kafama sıkarım. Senin bir ah deyişine ölürüm. Ama sana bir daha sığınamam."
Derince yutkundu. Çalan telefonun sesi ile bakışlarımız ayrıldı. Cebindeki telefonu çıkarıp ekrana baktı. Bakışları sertleşti.
"Emredin komutanım.......... Emredersiniz "
Gözleri benimkileri talan etti.
"Benim gitmem gerek.... görev var"
Gözlerim doldu. Ben gidemeyektim.
"Süresi belli değil."
Yanıma yaklaştı. Doktorun duyamayacağı şekilde kulağıma fısıldadı.
"Çakırı çağırıyorlar"
Söylediği ile bu defa yutkunan ben oldum.
"Allaha emanetsin"
Dediğim ile gülümsedi. Hüzünlü bir gülüş. Dudaklarını anlıma bastırdı.
"Ben gelene kadar iyi ol. Ol ki. Geldiğimde seni sarabileyim. Kokun kokuma bulansın. "
Daha fazla bir şey söylemedi. Arkasını dönüp gitti.
(Ne olur geri gel yüzbaşı. Ne olur sevgilim. Seninle olmasamda sensiz yaşayamam. Yaşaman gerek. Çünkü seni hala deli gibi seviyorum. ).....
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
233.3k Okunma |
21.38k Oy |
0 Takip |
162 Bölümlü Kitap |