110. Bölüm

109.Bölüm

Tuba eye
tugbalal

EFLAL KARCA

 

Bu sabah tim ile kantinde sohbet ederken birden gelen görev emriyle hepimiz helikoptere binmiştik.

Telsizden her ne kadar hepimiz şakalaşmaya ve rahatlamaya çalışsakta Her birimiz ayrı ayrı fazlasıyla gerginiz, hepimizde bunun farkındayız. Bu sabah Dursun ile iddiaya girmiştik hangimizin daha iyi nişancı olduğu konusunda. Görevde en çok adam indiren kişi iddiayı kazanacaktı ve bunun sonucunda da kayben tüm time yemek ısmarlayacaktı. Ateş'in Alparslan'a sorduğu soru ile kalbim olduğundan daha hızlı atmaya başladı. Her ne kadar belli etmemeye çalışsam da merak ediyordum. Bana güveniyor muydu? Yapabileceğime inanıyor muydu? Ama bir kez daha verdiği cevapla kalbimin olduğundan daha hızlı çırpınmasına neden olmuştu. Kazanacağıma dair en ufak bir tereddütü dahi yoktu... Üzerimize durmadan mermi yağıyordu. Olabildiğince hızlı hareket etmeye ve karşı tarafı etkisiz hale getirmeye çalışıyordum. Kimsenin onlara bir zarar vermesine müsaade edemezdim. Dürbünden baktığım kadarıyla gözüme kestirdiğim roket atarı indirdim. Sonrasında Alparslan'ın bahs ettiği keskin nişancıyı indirmiştim. Kimsenin onlara zarar vermesini istemiyordum. Ne pahasına olursa olsun. Mühimmatım azalmaya başlamıştı. Diğerlerinin de aynı şekilde. Bunun farkındaydık. Ve olabildiğince hedef odaklı şekilde çalışıyorduk. Adamları tek tek indirmeye çalışıyorduk. Gözüme kestirdiğim bir diğer adam ile tam nişan almıştım ki tüfeğimden gelen sesle olduğum yerde duraksadım. Lanet olsun ki mermim bitmişti. Bacağımdaki kasaturayı çıkardım Çünkü ben diğerlerine göre düşman mevziye daha yakındım. Sağ tarafımdan işittiğim sesle olduğum yerde biraz daha sinmeye çalıştım. Tüfeğimi orada bırakmak mecburiyetinde kaldım. Bir süre sonra ağaçların arasından iki kişi çıktı. Adamlar daha birkaç dakika önce mevzi aldığım yerde benim silahımı gördüklerinde etrafa biraz daha dikkatli bakmaya çalıştılar. Beni arıyorlardı farkındaydım. Telsizden birkaç defa irtibat kurmayı denesem de başaramadım. Sanırım telsiz rölesine zarar vermişlerdi . Gelen adamlar iki yöne doğru ayrıldılar ilk birini gözüme kestirdim. Ona doğru yürüdüm, arkasına sessizce yaklaşıp kasaturayı boynuna dayadım. Diğer elimle ağzını kapatmıştım ,boynunu kesmemle boğuk sesler çıkardı. Bir kaç dakika içinde leşi ayaklarımın dibine serildi. Bu defa yönümü Diğer adamın gittiği tarafa çevirdim. Elindeki keleşle etrafı tarıyor bir yandan da beni bulmaya çalışıyordu. Olabildiğince sessiz şekilde yaklaştım. Adam daha ne olduğunu anlayamadan boynunu çevirip kırdım. Ölüsü hemen yere yığıldı. Lakin o an beklemediğim bir şey oldu. Karşı taraftan gelen bir grup terörist bana doğru ateş açtı. Sağ omzuma isabet eden kurşunla acı için de inledim. Bedenim geriye doğru sendeledi. Buna rağmen direnmeyi dayanmayı denedim. Arkadaşlarıma ,sevdiğim adama böyle bir acı yaşatmak istemedim. Adamlar gittikçe bana doğru yaklaştı en son hatırladığım ise birinin başıma vuruşuydu. Gözlerim kapanmadan önce bana doğru yaklaşan ayaklar görmüştüm ve bu sondu sonrası karanlıktı....

**********

Bilincim yavaş yavaş kendine gelmeye başladı. Etrafta birkaç teröristin konuşmalarını duyuyordum. Benim hakkımda konuşuyorlardı. Beni birine teslim edeceklerine dair sözler söylüyorlardı. Burdan kurtulmam gerekiyordu. Sağ omzumdaki yara çok fazla ağrımaya başlamıştı. Üzerime yağmur çiseliyordu. Sıkı sıkı topladığım saçlarım bağından kurtulmuş. Yüzüme yapışmıştı. Şakağımdan yanağıma doğru kan akmış, bir süre sonra kurumuştu. Adamlardan biri uyandığımı gördüğünde bana doğru geldi.

"Ooo uyandın mı uyuyan güzel"

Adamın benimle gevşekçe konuşmasına sadece kirpiklerimin arasından bakabilmiştim. Ona hiçbir şekilde cevap vermedim. Bakışları tüm bedenimi arsızca süzdü. Bu midemin bulunmasına sebep oldu.

"Konuşmuyorsun, ama merak etme gideceğimiz yerde konuşmak için can atacaksın."

Ellerim arkadan bağlıydı. Ama ayaklarımı bağlamayı akıl edememişlerdi. Ellerimdeki ipleri sırtımın yaslı olduğu kayaya sürterek koparmayı denedim. Bir süre sonra ipler gittikçe gevşemeye bağlar gittikçe açılmaya başladı. Bir yandan da gözlerim etraftaki adamları tarıyordu.

(Sağında bir adam var. Solunda bir ,hemen karşında da iki kişi duruyor. Sağdaki mermiyi namlunun ucuna verdi. Solundaki ise neredeyse ayakta uyuyor. Silahın emniyeti kapalı. Ellerini çözdüğünde ilk kurtulmam gereken sağdaki. Sonra soldakini halletmek daha kolay olacak. Eğer başarıp silahını alabilirsen karşıdaki iki kişiyi indirmek kolay olacak. Ama önce ellerini çöz. Hadi kuzgun. Önce eller. Önce iplerden kurtul)

Uğraşlarım sonuç vermişti. Ellerim şimdi serbestti. Onlara çaktırmamaya çalışıyordum. Sağımdaki adamın üzerine atladım o daha hiçbir şey anlamadan Onu kendime siper edip namlunun ucuna verdiği mermiyi yanındaki arkadaşına sıktım. Diğer ikisi ateş ettiğinde bana siper ettiğim adamı delik deşik ettiler. Beklemeden elimdeki silahla ikisini de vurdum. Ama gücüm o kadar tükenmişti ki yerde diz çökmeden edemedim. Kendi topraklarımızda değildik. Nerede olduğumuz hakkında en ufak bir fikrim yoktu gün batmak üzereydi ve Biz öğle vakti çatışıyorduk. Beni merak ediyorlar mıdır? Elbet ediyorlardır. Yokluğumu fark etmişlerdir. Ama nerede ne halde olduğumu bilmiyorlardır. Aklıma birden o düştü. Acaba şu an ne hissediyordu. Korkuyor mudur? Canı yanıyor mudur? Veyahut benim kadar özlüyor mudur. Tüm gücümü kullanarak ayağa kalktım savsak adımlarla ilerlemeye başladım yaptığım tahminlere göre şu anda Münbiç'teydim Kuzeye ilerlemem gerekiyordu. Bu şekilde en azından bir sınır karakoluna ulaşabilir oradan yardım çağrısı yapabilirdim.

Ne kadar yürüdüm, yürüdüğüm yön doğru muydu ondan bile artık emin değilim. Bir süre sonra bir dereye ulaşmıştım. Suyu temiz görünüyordu ellerimle önce yüzümdeki kanı biraz temizlemeye çalıştım sonrasında kayalarda oluşan yosunları gözlemledim şu ana kadar doğru yönde ilerliyordum ama hala Suriye topraklarındaydım. O kadar çok kan kaybetmiştim ki bir adım atacak gücüm kalmamıştı. Bedenim yere devrildi. Kanla kaplı saçlarım bu defa çamura boyandı. Nefeslerim kısıktı. Gözlerim kızıl güneşin boyadığı gökyüzüne kaydı. Eğer şu an gün batımı olmasaydı belki de gözlerimin gördüğü son renk sevdiğim adamın göz rengi olacaktı. Bu içimin acımasına neden oldu. Bitmiş miydi? Bu kadar mıydı? Onun gözlerine bir daha bakamayacak olmak, belki de kokusunu bir daha soluyamayacak olmak. Sanırım ölmek değil de bunlar kalbime çok ağır gelmeye başlamıştı. Nefes almak artık çok zordu parmağımı oynatacak dahi gücüm yoktu. Beynimde onun sesi yankılandı

"Nefesim" diyordu.

"Canımın Canı "

ona her seslenişim de farklı bir hitap şekliyle karşılık veriyordu. Sanki kelimeleri ile kalbimi yerinden sökmeye niyetli gibi. Dilimden belki de son defa şehadetim döküldü. Ve ben son nefesimi vermeden önce son defa sevdiğim adamın adını fısıldadım

"Alparslan"

Bilincim artık hayal ve gerçek arasında gidip geliyordu. Gözlerimi hafif araladım. Sanki gülen maviler karşımdaydı. Elini yanağıma koydu baş parmağı elmacık kemiklerimi okşadı.

"Bebeğim hadi uyan artık"

"Yüzbaşı"

"Yüzbaşının canı"

"Sen gerçek değilsin"

Dudakları kıvrıldı. Sonra birden görüntüsü kayboldu. Onun yerine yaşlı bir kadının silüeti belirdi gözlerimin önünde ve küçük bir kız çocuğunun. Onlar da mı hayaldi. Beynim artık halüsinasyonlar görmeye başlamıştı sanırım. Kadın eğilip önce omzumdaki yarama baktı. Sonrasında korku ile yanındaki kız çocuğuna. Ben ne kadardır burada baygındım. Ne kadardır böyle bilinçsiz yatıyordum bilmiyorum ama en son hatırladığım günün batmasıydı. Oysa şu an gün ağarmıştı gökyüzü masmavi rengini almıştı. Bu dudaklarımın kıvrılmasına neden oldu. Dudaklarımdan bir kere daha adı çıktı.

"Alparslan"

"Nene o iyi midir?"

"Bilmiyorum kuzum hele eve taşıyalım, bakacağız ey değilse bile ey edecez."

Sonrasında bedenim biraz oynatılmıştı. Acıyla inlediğimi anımsıyorum. Canım gerçekten çok yanıyordu. Sonrası tekrar karanlık.

"Nene o kimdir?"

"Belli ki askerdir. Eşkiyadan kaçmış. Yaralanmış yazık ,ama bu ilaç ona eyi gelecek."

"Nene eşkiyalar buraya da gelir mi?"

"Burda olduğunu bilmezlerse gelmezler. Sen de kimseye deme e mi gızım."

Bunlar son duyduğum şeylerdi. Bilincim aralıklı olarak gidip geliyordu çok üşüyordum. Sanki karların ortasına çıplak bir şekilde bırakılmışım gibi çok üşüyordum. Tüm bedenimin titrediğinin farkındaydım. Üzerimdeki battaniyeye elimdeki son şeymiş gibi sarıldım. Ve bilincim bir kere daha kendini karanlığa bıraktı.

"Yüzbaşı.... Gitme... beni bırakma. Yalvarırım Beni Bırakma..."

Ona yalvardığımı anımsıyorum. Beni bırakmaması için yanından ayırmaması için yalvardığımı. Ama o beni çoktan bırakmıştı değil mi? Artık yoktu. Artık Çakır'ın kuzgunu ,Alparslan'ın Lâl'i, yüzbaşının canı yoktu. Ben artık onun nefesi değildim değil mi? Neden gitmişti ki. Ben onu böyle ölesiye severken neden gitmişti. Tüm bedenim soğuktan titredi ve bir kere daha kendimi karanlığa bıraktım.

Saçlarımda eller dolaşıyor. Sanki sevgi ile okşuyorlardı. Sıcak bir el titreyen ellerimi avuçlarının arasına aldı. Sevgiyle okşadı. Dudakları anlama değdi. Sanki kalbinde ne kadar sevgi varsa hepsini bedenime akıttı. "geldim "

diyordu

"geldim bak... yetiştim...buradayım. Bırakmadım..Bırakmadım gitmedim." diyordu gerçek miydi. O gelmiş miydi? Yoksa kahrolası bilincim bana bir kere daha oyun mu oynuyordu. Bu kaçıncıydı. Kaçıncı hayaliyle baş etmeye çabalayışımdı. Sabah gözlerimi araladığımda mavi hareleri kahvelerimi talan etti. Dudakları iki yana kıvrıldı

"Yüz...komutanım"

Söyleyeceğim şeyden son dakika vazgeçmiştim. Neredeyse yine eskiden olduğu gibi ona Yüzbaşı diye hitap edecektim. Ama o artık sadece komutanımdı. Öyle değil mi. Lakin o buna rağmen vazgeçmemişti. Nefesim diyordu yine Canımın canı diyordu. Gözlerim etrafı taradı hemen yanı başımızda duran yaşlı kadın ve küçük kızı tekrar gördüm. Beni onlar kurtarmıştı değil mi. Onlara teşekkürlerimi sundum. Minnettardım onlara. Hayatımı onlara borçluydum. Ayaklanmaya çalıştığımda izin vermedi. Eğilip beni kucağına aldı. Bunu yapmasını her ne kadar istemesem de bedenim gerçekten çok yorgundu. Ve şu an dinlenebileceğim tek yer onun kollarıydı, onun sıcaklığı. Dışarı çıktığımızda tüm tim buradaydı. Benim için gelmişlerdi. Bu kalbimin sevgi ile ısınmasına neden oldu. Kollarımı boynuna doladım kokusu ciğerlerime doluyordu. İçim titredi. Belli etmemeye çalışarak derince soludum. Dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı. Sanırım titreyen sadece içim değildi. Ona ne zaman yakın olsam tüm bedenim elektrik çarpmış gibi titriyordu. Ve o bunu biliyordu değil mi. Elbet biliyordu. Pisliğin tekiydi. Her ne kadar ona gülmemesini söylesem de beni dinlememişti. Bir süre sonra kokusu beni öyle mayıştırdı ki gözlerim karanlığa kapandı. Sarsıldığımı hissettim birinin kucağına verildiğimi ve tekrar eski sıcaklığa geri döndüğümü. İki kol beni sımsıkı sardı. Bedenimi bedenine yasladı. Sanki kendi beden sıcaklığı ile benim bedenimi ısıtmaya çalışıyordu. Elleri saçlarımda gezindi. Ve sonra saç diplerimde dudaklarını hissettim. Gözlerim yavaşça aralandı geldik mi diye sordum. henüz gelmediğimizi söyledi. Geldiğimizde beni uyandırmasını söyledim. Ama bu sadece dilimin söylediğiydi. Keşke dedim. Keşke hiç uyanmasam. Çok yorgundum. Çok uykum geliyordu. Hem hastayım ben. Vuruldum o kadar değil mi? Yaralandım. Dinlenmek hakkımdı benim. Sanırım bu düşüncelerimi ona da söyledim. Çünkü kulağıma gülüşüdü doldu. Ve sonrasında bedenimi kendi göğsüne yaslayışı. Sonrası mı sonrası karanlık....

Gözlerimi araladığımda hastane odasındaydım. Ne olmuştu. Hiçbir şey hatırlamıyorum neredeyse. En son vurulduğumu esir düştüğümü hatırlıyorum. Ve hayal meyal de olsa yaşlı bir kadının evinde tedavi edildiğimi. Onun kollarında taşındığım da vardı aklımda. Ama sonrası karmaşıktı. Odanın kapısı açıldı. Tüm heybeti ve mavi gözleri odanın içini doldurdu. Bakışları yüzümde gezindi.

"Ne zamandır var bu"

Ne ne zamandır vardı .Neyi bilmek istiyordu. Yüzüne anlamazca baktım.

"Ne zamandır uyuyamıyorsun. Uyuduğunda ne zamandır nefesin kesiliyor?"

Söyledikleri ile derince yutkundum. Sanırım öğrenmişti.

"Siz.. nereden yani ..Siz nereden duydunuz komutanım?"

"Sence asıl sorunumuz benim nerden duymuş olmam mı?"

"Benim için evet"

Derin bir soluk aldı. Sabrının sonlarındaydı.

"Tamam madem zor yolu seçiyorsun. Şu an burada komutanın olarak konuşuyorum. "Kaç saat uyuyorsun. Günde kaç saat."

Sorduğu soruyla bakışlarım etrafta gezindi. Gözlerimi kaçırdım. Elim boynuma gitti. Hafif kaşıdı tüm hareketlerimi büyük bir dikkatle izledi. En son kahverengi irislerim mavilerini buldu.

"On, belki on iki... Haftada"

Kurduğum cümle ile gözlerine hüzün yerleşti derince yutkundu.

"Ne zamandır var bu durum?"

"Bu buradan gittiğimden beri.Önceleri sadece uyuyamama vardı. Ama sonrasında.... sonrasında uykuya dalsam bile bir süre sonra nefesim kesilmeye başladı. Ve bedenim kendi kendini uyandırdı. Şimdilerde ne kadar çabalasam bile uyuyamıyorum."

Adımları bana doğru geldi. Ben daha ne olduğunu anlayamadan koca bedeni yan bir şekilde benim yanıma yattı. Elleri saçlarımda dolandı. Gözlerinde biriken yaşları görmeye henüz hazır değildim. O yüzden bakışlarımı kaçırdım.

"Komutanım lütfen. Bu yaptığınız doğru değil."

"Madem hala komutanınım. O zaman bu bir emirdir kapat gözlerini."

"Yapma... Lütfen.... Yalvarırım yapma. Görmüyor musun? Canımın acısını görmüyor musun? Bu kadar mı katılaştı yüreğin? Hiç mi acıman yok bana."

Gözlerimdeki yaşların akmasına engel olamadım.

"Ben ikimiz için savaşıyorum. Sen benim nefesimsin. Canımın canısın. İnsan canından nasıl geçer. Ben senden nasıl geçerim. Bekleme senden vazgeçmemi bekliyorsan. Bekleme. Çünkü son nefesime kadar kalbimde bir tek senin sevdan olacak."

Bir yandan konuşurken diğer yandan saçlarımı okşuyordu. Bu istemsiz olarak gözlerimin kapanmasına neden oluyordu.

Söyledikleriyle içim titredi. Kalbim olduğundan daha hızlı çarpmaya başladı. Ona gitmek için adeta canhıraş şekilde çırpınıyordu. Dilime çok ses geldi. Yandığım kadar yakmak. Acıdığım kadar acıtmak geldi içimden. Bağırmak hatta belki ona vurmak. Ama kıyamadım. İçimde kopan fırtınalara rağmen gözlerimi kapadım. Son hissettiğim ise kollarını belime dolayışıydı.....

Bölüm : 21.01.2025 22:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Tuba eye / KUZGUN / 109.Bölüm
Tuba eye
KUZGUN

233.3k Okunma

21.38k Oy

0 Takip
162
Bölümlü Kitap
KUZGUN2. Bölüm3. Bölüm4. Bölüm5. Bölüm6. Bölüm7. Bölüm8. Bölüm9. Bölüm10. Bölüm11. Bölüm12. Bölüm13. Bölüm14. Bölüm15. Bölüm16. Bölüm17. Bölüm18. Bölüm19. Bölüm20. Bölüm21. Bölüm22. Bölüm23. Bölüm24. Bölüm25. Bölüm26. Bölüm27. Bölüm28. Bölüm29. Bölüm30. Bölüm31. Bölüm32. Bölüm33. Bölüm34. Bölüm35. Bölüm36. Bölüm37. Bölüm38. Bölüm39. Bölüm40. Bölüm41. Bölüm42. Bölüm43. Bölüm44. Bölüm45. Bölüm46. Bölüm47. Bölüm48. Bölüm49. Bölüm50. Bölüm51. Bölüm52. Bölüm53. Bölüm54. Bölüm55. Bölüm56. Bölüm57. Bölüm58. Bölüm59. Bölüm60. Bölüm61. Bölüm62. Bölüm63. Bölüm64. Bölüm65. Bölüm66. Bölüm67. Bölüm68. Bölüm69. Bölüm70. Bölüm71. Bölüm72. Bölüm73. Bölüm74. Bölüm75. Bölüm76. Bölüm77. Bölüm78. Bölüm79. Bölüm80. Bölüm81. Bölüm82. Bölüm83. Bölüm84. Bölüm85. Bölüm86. Bölüm87. Bölüm88. Bölüm89. Bölüm90. Bölüm91. Bölüm92. Bölüm93. Bölüm94. Bölüm95. Bölüm96. Bölüm97. Bölüm98. Bölüm99. Bölüm100. Bölüm101. Bölüm102. Bölüm103. Bölüm104. Bölüm105. Bölüm106. Bölüm107. Bölüm108. Bölüm109.Bölüm110. Bölüm111. Bölüm112. Bölüm113. Bölüm114. Bölüm115. Bölüm116. Bölüm117. Bölüm119. Bölüm120. Bölüm121. Bölüm122. Bölüm123. Bölüm124. Bölüm125. Bölüm126. Bölüm127. Bölüm128. Bölüm129. Bölüm130. Bölüm131. Bölüm132. Bölüm133. Bölüm134. Bölüm135. Bölüm136. Bölüm137. Bölüm138. Bölüm139. Bölüm140. Bölüm141. Bölüm142. Bölüm143. Bölüm144. Bölüm145. Bölüm146. Bölüm147. Bölüm148. Bölüm149. Bölüm150. Bölüm151. Bölüm152. Bölüm153. Bölüm154. Bölüm155. Bölüm156. Bölüm157. Bölüm158. Bölüm159. Bölüm160. Bölüm161. Bölüm162. Bölüm163. Bölüm
Hikayeyi Paylaş
Loading...