ALPARSLAN KARAHANLI
Kendimi artık saymayı bıraktığım bilmem kaçıncı kez yukarı çektim. Çıplak üstümden terler damlıyordu. Eğitimi bitirip bizimkileri bırakalı epey bir zaman geçmişti. Onlar gitsede ben son bir kaç aydır yaptığım gibi devam ettim. Sahi ne kadar olmuştu. Kaçıncı gündeydik. Onsuzluğun kaçıncı saati kaçıncı dakikasıydı. Öyle özledim ki. Bir nefeslik kokusu için dünyayı ateşe verirdim. Kendimi hırsla barfiks çubuğunda tekrar yukarı çektim. Bacaklarımda yaklaşık yüz elli kiloluk ağırlık vardı. Aklıma gülüşü doldu. Saçları mis kokusu. Onunla beraber yapıyorduk bu eğitimi. Saçlarının kokusu burnuma doluyordu.
"Abi yanına gitsek mi?"
"Maçan yiyiyorsa git."
"Komutanım?"
"Bana bakmayın kızlar kendi aranızda çözün"
Kulaklarıma timin sesleri doldu. Son zamanlarda dahada agresifleşmiştim.
"Ne söyleyecekseniz buraya gelin beyler."
Sesim ile yanıma geldiler.
"Komutanım iyi misiniz? Biz sizi merak ediyoruz."
Aralarında cesaret edip soran Devran oldu. Son üç aydır onunlada samimi olmuştuk. İyi bir adamdı. Ve iyi bir asker.
"Göründüğüm gibiyim Devran ."
"Komutanım kendinize bu kadar yüklenmeseniz."
"Beni boş verin siz. Operasyon için hazır olun haber gelirse çıkacaz. Mızmızlananı yakarım. Gidin ve dinlenin."
Kenardaki suyu alıp kafama diktim. O gittiğinden beri kendimi işe vermiştim. Eğitimlerde kendimi daha çok zorluyordum. Öyleki kas yapım olduğundan çok daha fazla artmıştı.
"Alparslan?"
Bakışlarım Karan'a kaydı.
"İyi değilsin."
"Değilim. Ama öyle görünmekten başka çarem yok.... Karan Allah şahit özlemekten delirdim. İyi mi onu bile bilmiyorum. Elimden beklemekten başka bir şey gelmiyor. Yaşıyor mu onu bile bilmiyorum "
"İyi olduğuna eminim. O senin düşündüğünden daha güçlü."
"Güçlü. Ama nereye kadar. Ne kadar güçlü kalabilir ki."
Daha fazla bir şey demedi. Üzerime tişörtümü geçirip dışarı çıktım. Üzerimde hissettiğim bakışlarla gözlerim karşımdaki kadına kaydı. Korku ile yüzüme baktı. Bencede korkması gerekiyordu. Ne olduysa onun yüzündendi. Yaptığı yanına kar kalmamıştı. Yaptığı ilk hatada tutanak tutmuş omzundaki yıldızlardan birini aldırmıştım. Ama öfkem dinmemişti. Onun gibi kötü kalpli insanlar böyle asil bir meslekte yer almamalıydı.
"Hayırdır başçavuş bir şey mi söyleyeceksin?"
Sert sesim ile korkak gözleri beni buldu. Lâl gittikten sonra bizim time girmesi istensede kesin bir dille red etmiştim. Benim komutamdaki bir timde böylelerine yer yoktu.
"Yo yok Komutanım "
"Dön önüne o zaman. Yapabilirsen bir işe yara"
Daha fazla muhatap olmadan kendi odama girdim. Omuzlarım çöktü. Üstümü çıkarıp kendimi odadaki duşa attım. Soğuk su belki bedenime iyi gelirdi. Ellerimi duvara dayadım.
"Nerdesin nefesim. Nerdesin canımın canı.... Ben seni öyle özledim ki. Nasıl kırıldın ,bu kadar uzak kalacak kadar nasıl kırdım."
Elimle saçlarımdaki suları arkaya doğru sürdüm. Daha fazla beklemeden üzerimi giyip çıktım. Masama geçip dosyaları inceledim. Çıktığımız son operasyona ait ayrıntılardı. Atılacak son imzalarıda atıp albayın odasına ilerledim. Adımlarım koridorda yankılanıyordu. Beni gören erler çekinerek bana önce bakıyor sonrada kenara çekiliyorlardı. Adım deli yüzbaşıya çıkmıştı karargahta. Gerek eğitimlerde gerek operasyonlarda yaptıklarım dilden dile dolaşmaya başlamıştı. Son çıktığım operasyonda bir çocuğa tecavüze yeltenen bir piçin altına C4 döşeyip havaya uçurmuştum. Hala konuşuyorlardı. Kapıda durup postaya albayla konuşmak istediğimi söyledim. İçeri girip geri çıktığında bende beklemeden içeri girdim.
"Kıdemli yüzbaşı Alparslan Karahanlı. Emret komutanım. "
"Gel evlat"
Gidip karşısındaki sandalyeye oturdum.
"Komutanım son operasyonun ayrıntılı dosyaları. "
Elimdeki dosyayı ona doğru uzattım. Eline alıp bir süre inceledi.
"Eline sağlık."
"Sağolun komutanım. "
"Evlat. Sen iyi misin?"
"Evet komutanım "
Derin bir nefes alıp bıraktı.
"Biliyor musun. Tıpkı ona benziyorsun. O da tıpkı senin gibi sen yokken karargahta terör estiriyordu. Çıktığı tüm operasyonlarda itlerin anasını ağlatırdı. Ama senin kadar ileri gitmedi. Adamı uçması için uçurumdan atmak ne demek"
"Komutanım ben ..."
"Bir şey söylemene gerek yok. Başka bir şey yoksa çıkabilirsin."
Ayağa kalktım. Tam kapıya gidiyordum ki geri döndüm.
"Komutanım?"
Bakışları yüzümü arşınladı.
"Bir haber var mı?"
"Malesef evlat henüz bir iletişim kurmadı."
Başımı tamam anlamında sallayıp dışarı çıktım. En son bir ay önce iletişime geçmişti. Kalabalık bir kampın içine sızmış. Ondan sonra bir ay geçti. Ama hala bir haber yok. Delircektim. Yaşadığını bilsem. Allahım yalvarırım bir ses ,bir soluk.
İşlerimi halledip eve ilerledim. Adımlarım onun evine doğru ilerledi. Kapısının kilidini değiştirmiştim. Ayakkabılarımı çıkarıp kendimi evine attım. Son bir kaç aydır her zaman yaptığım gibi Adımlarım yatak odasına gitti. Artık kokusunun kalmadığı yatağına uzandım. O da böylemi hissetmişti. Yastığını yüzüme bastırdım. Derince soludum lakin artık gül kokmuyordu. Sol gözümden bir damla yaş aktı.
Yatağına uzandım. Bacaklarımı kendime çektim. Dev gibi olan bedenim yatağına zor sığar olmuştu. Bu yatakta kaç defa sarılarak uyumuştuk. Kaç defa teninde can bulmuştu tenim.
"Yüzbaşı beni koynundan çıkarmayacaksın söz verdin."
Kuş gibi cıvıltısı doldu sanki kulaklarıma. Gülen yüzü düştü göz kapaklarımın altına.
"Bakma öyle yüzbaşı. Zaten sarılamıyorum."
"Bence beni şimdi öpmelisin."
"Yüzbaşım..."
"Alparslan. "
"Çakırım"
Her bir hitabı, her bir cümlesi beynimde yankı buldu.
"Uykum geliyor yüzbaşı. Koynuna girince gözlerim hemen kapanıyor."
"Uyu bebeğim"
"Gitme ama tamam mı. Beni bırakma. Yalvarırım kolların bir an bile gevşemesin. Hep böyle sar. Tamam mı?"
Söz vermiştim. Bırakmam demiştim. Ve bir kez daha ona verdiğim sözü tutmamıştım. Bırakmam desemde o gece bırakmıştım. İlk bırakan bendim. Şimdi bıraktı diye kızmaya hakkım yoktu. Ama özlemeden edemiyorum. Telefonum çalmaya başladı. Elime aldığımda arayan annemdi.
"Efendim anacım"
"Oğlum nerdesin."
"Yukardayım anacım geliyorum."
Başka bir şey diyemeden telefonu kapadım. Alışmıştı artık ilk ona gelmeme. O olmasada evine gelmeme alışmıştı. Ayaklanıp geldiğim gibi sessizce evinden çıktım. Anahtarı yanıma alıp alt kata indim. Kapıyı çaldığında annem ve Fulya bana hüzünle baktılar. Onlara her şeyi anlatmıştım. Onu neden kaybettiğimi. Nasıl hayal kırıklığına uğrattığımı. Kızmışlardı. Hemde çok kızmışlardı. Ama zamanla affetmişlerdi.
"Oğlum yemek hazır. Hadi birşeyler ye."
Tamam anlamında başımı salladım. Yemesemde o sofraya oturuyordum. Çünkü ben yemeyince annemde yemiyordu. Sofraya oturduğumda başım önümde öylece bakıyordum.
"Oğlum. Hadi bir kaç kaşıkta olsa ye."
Bakışlarım yüzünde gezindi.
"Anne. Sence o şimdi ne yapıyordur. Aç mıdır. Yoksa üşüyor mudur."
Gözümden akan yaşa engel olamadım. Yerinden kalkıp beni bağrına bastı. Daha fazla duramadım. Kendi odama ilerledim. Üzerimdeki tişörtü çıkarıp yere fırlattım. Gözüm aynadaki yansımama kaydı. Boynumdaki künyeye asılı olan yüzükleri. Bir zamanlar sevdiğim kadının parmaklarını süsleyen yüzükler. Aşkla baktığı sevgi ile taktığı yüzükler. Benim yüzümden çıkarmak zorunda kaldığı yüzükler. Şimdi burda olsa bir sarsam. Affeder miydi. Şüphesiz affetmez. Ama belki dinlerse zamanla iyileşirdi. Yine eskisi gibi aşkla bakardı belki. Allahım sen bana yardım et. Ne olur onu bana geri getir. Bu kulun o olmadan nasıl yaşanır bilmiyor...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
233.29k Okunma |
21.38k Oy |
0 Takip |
162 Bölümlü Kitap |