Sinirli bir şekilde yola koyulan sinirli Elfin yolculuğu daha yeni başlamıştı. İlk gitmesi gereken yer Homouth şehriydi. Bu şehir daha çok çamurluk bir kısımda kalıyordu ve yöneten kabile Trarie kabilesiydi.
Bu bölgeden geçmesi için öncelikle oranın efendisiyle konuşması gerekiyordu. Trarie kabilesiyle sorunları olmadığı için hızlı olacağına inanıyordu. Düşüncelerinden arındığı için tüm odağını yolculuğa vermeyi başarmıştı.
Varah yolculuğundayken Ulu Lider Lejio hâlâ ormandaydı. Varah kaybolunca durmaktan vazgeçip şehre geri dönmüştü. Deino ve Nimo'yla gezerken çarşıda durduklarında Ulu Lider Deino'nun omzuna elini attı ve onlara mutlu olmaya çalışan bir yüzle baktı.
"Sizler gerçekten çok güçlü çocuklarsınız. Elflerin en iyisi olabilirsiniz. Varah hakkında çok endişeleniyorum bana yardım edebilir misiniz?"
"Sizin için her şeyi yaparız Ulu Lider."
"Varah'ı bulup bundan vazgeçtireceğim."
"Gerçekten siz güvenebileceğim kişilerdensiniz. Yanımda durmanız bana güven veriyor."
"Lütfen böyle söylemeyin Ulu Lider!"
Gerçekleri söyleyen Lejio gerçekten onlara baktığında dostlarının yüzlerini görüyordu. Verdikleri saf ve güçlü güveni deneyimi sayesinde derinden hissediyordu. Hissettiği sıcaklık kalbini saracak kadar güçlüydü.
Deino ve Nimo başlarını hafif bir şekilde eğilerek Ulu Lider'e gittiklerini söylediler ve çarşıdan çıktılar. Lejio, onlara arkadan el sallayarak moralini yüksek tutmaya çalışıyordu. Deino ve Nimo doğru bir yol seçerek ormana doğru yürüdüler.
Yola çıktıklarında ormanda 2 saat koşturdular. Manasını hissettiklerinde koşarak çalıların arasından çıktılar. Büyük bir meşe ağacının sallanan yapraklarının altında yaslanarak dinlenen Varah'ı bulduklarında uyuyordu. Kafasından aşağıya su döktüklerinde tükürerek kalkan Varah sinirlenmişti. Sıçrayarak kalktığı için şok içerisindeydi.
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz! Uyumaya çalışan bir Elfe saldırmak ne?"
"Kapa çeneni Varah! Ben ve Nimo buraya seni geri götürmek için geldik."
"Deino haklı hadi geri dönelim Varah. Kabilelerimiz bizlere ihtiyaç duyuyor. Elflerin kaderi bize bağlıyken hata yapamayız."
"Sizler beni ne sanıyorsunuz bilmiyorum fakat bana göre Elfler liderlerini ölüme terk ettiklerinde ölmeleri gerekiyordu."
"Sen ne dediğinin farkında mısın aptal!"
Varah, umursamadan kollarını arkasına koyarak ağaca yaslanıyordu. Kalın bacakları da ileriye uzatılmış bir şekilde çimene yayılıyordu. Deino sinirlenmeye başladığında Varah'a bir tekme attı. Saldırının etkisiyle sıçrayınca hasar aldığı yeri eliyle bastırdı.
"Bana saldırmanın bedelini ödeyeceksin Deino!"
"Sen... Bizi, ırkımızı, topraklarımızı önemsemeyen bir şerefsizsin! Öl ve geri dönme!"
"Hah, sanki çok umurumda."
"Neden böyle yapıyorsun Varah?"
"Nimo özür dilerim ama ben kararımı verdim. İntikamımı almak için savaşacağım ve ölmem gerekiyorsa öleceğim. Bu benim kararlılığımın göstergesidir."
Kararından dönmediği için gözlerini kapatarak uzanmaya devam etti. Nimo ve Deino vazgeçtirmeyi başaramadıkları için moralleri bozulmuştu. Ormanın derinliklerine giderek şehre geri dönmeye başlamışlardı. Varah, artık tamamen ölüme terk edilmişti. Elfler artık ona bunun için yardım etmeyeceklerdi.
Bunu bilse de amacını hiç değiştirmemişti. İntikamının ilk kısmı için güçlenmesi gerekiyordu. Gücünü topladığında sınırı geçerek hedefindeki vikontu öldürecekti. Bu plan ona göre en mantıklı plandı fakat başarması çok zordu.
Uzun bir süre uzanarak dinlendikten sonra artık sıkıldığı için toparlanmaya başladı. Kahverengi kumaştan yapılmış ufak çantasına yayını koyarak sırtına aldı. Yaslandığı ağacın tepesine tırmanarak gideceği yöne baktı.
Cehennem Dağı'nın alevlerini çok uzaktan gördüğünde o yöne gitmeye karar vermişti. Ağaçların üstlerinden zıplayarak hedefine doğru gidiyordu. Homouth bölgesine doğru yapacağı bu yolculuk onun için ilk yolculuk olacaktı.
Ağaçların üstünden giderken babasını ve askerlerini gören Varah aşağı inerek karadan yürümeye başladı. Askerler onu fark edince arkalarını döndüler fakat onlar dönene kadar çoktan babasının yanına gelmişti. Babası Lamruil oğlunu görünce ona sarıldı.
"Neredeydin Varah? Sırtında neden çanta var bir yere mi gideceksin?"
"Ulu Lider'in yanındaydım. Onu boş ver baba daha önemli bir şey söylemem lazım."
"Ne söyleyeceksin bakalım küçük Elfim benim."
"Ben Homouth bölgesine gidiyorum. Orada bulunan kabile lideri olmadığı için eğitim yapabilirim ve kimse karışmaz."
"Neden eğitim yapmak istiyorsun? Kabilenin başında durman gerektiğini biliyorsun."
"Ben senin aksine lider olmak istemiyorum baba. Ölen Ulu Lider Kimo'nun intikamını almak istiyorum sadece."
"Bu senin kararın engel olmayacağım. Sadece dikkatli ol ve sakın delice bir şey yapma."
Babasının elini öptükten sonra başını eğerek ormanlığa doğru geri döndü. Ağaçlardan birine tırmanarak yine gittiği yöne doğru sıçramaya başladı. Babası Lamruil, arkasından bakarken yüzü gülüyordu. Oğlunun intikam almak isteyecek kadar güçlü olması onun için en büyük duyguydu fakat oğlunun yapmak üzere olduğu şeyi kavrayamamıştı.
Varah ormanın ağaçlarının üzerlerinden her zıpladığında dallar kırılıyordu. Büyük ve kalıplı vücudu sanki bir şeytanın ağaçların üstünde koştuğunu düşündürüyordu. Ayağındaki kahverengi ayakkabılar her zıpladığında daha fazla yıpranıyordu.
Homouth bölgesine yaklaştığında orman son bulmuştu önünde sadece yemyeşil ovalar vardı. Son ağaçtan indiğinde arkasına dönerek "Sizleri özleyeceğim." dedi. Hafif bir şekilde kafasını önündeki yeşilliğe çevirdikten sonra derin bir nefes aldı. Etrafına göz gezdirdiğinde solda suyun yavaş aktığı küçük bir dere görünce hemen oraya doğru yürüdü.
Dereye geldiğinde yeşil ve kahverengi karışık kumaşa sahip kıyafetini çıkararak ayaklarını suya koyarak yere uzandı. Suyun soğukluğu taş gibi katılaşmış ayağını yumuşatıyordu. Ellerini kafasının altına koyarak gökyüzüne doğru bakmaya başladı. Açık mavi gökyüzünde gözüken bir gezegen vardı. Kırmızı renge sahip kocaman gezegen dünyanın uydusu gibi gözüküyordu fakat aslında arındırılmış bir gezegendi.
Varah'ın karşısında duran gezegene bakmak yerine ilgisini çeken başka şeyler vardı. Havada bir pamuk gibi dolaşan ve koyun gibi beyaz olan bulutlar onun ilgisini çekmişti. Onlara her baktığında aklına Ulu Lider Kimo geliyordu. Bulutlar kadar yüksekte olan önemli birisinin ölmesi onda derin bir yara bırakmıştı. Kafasından atamadığı düşünceleri yanında yolculuk için gerekli bir şeymiş gibi düşünerek saklıyordu. Bulutların yaptığı hafif hareketleri seyrederken çoktan akşam olmuştu.
Kıyafetlerini giyerek kendisine ufak bir ateş yakma kararı almıştı. Ağaçların kırılan dallarını ve kurumuş ağaçların odunlarını alarak kendisine küçük bir ateş yapmayı başarmıştı. Bu yolculuğa çıkma kararını aldığında kararlı olduğu için pes etme düşüncesi hiçbir zaman olmamıştı.
Ateşin başında biraz uyuma kararı aldı. Yan yatarak yüzünü ateşe döndü ve gözlerini yavaş yavaş kapatmaya başladı. Uyku bedenini sardığında tamamen uyuyan Varah kendisini rüyada buldu. Sevdikleriyle beraber olduğu bir rüyaydı. Köyündeydi ve tüm Elfler yanındaydı. Köyün çakıl dolu topraklarından yürüyerek geziyordu.
Gördüğü rüya aslında eski bir anısıydı. İntikam almak istediği kişinin bulunduğu mükemmel bir rüyaydı. Köyde çocuk gibi gözüken bedeniyle koşturan zayıf Varah, Elf askerlerin sesini duymuştu. Askerler ellerinde bulunan yaylarla köye girdiklerinde onların yanına gitmeye karar verdi.
Ordunun en arkasından gelen bir kadın vardı. Büyük mavi zırhı, bir atın saçı gibi uzun ve sarı saçı parlıyordu. Sırtında duran mızrağın sapı griydi ve ucunda mavi renkte keskin bir demir vardı. İlk görüşünde karşısında duran Elf onu cezbetmişti. Babası Lamruil gelen Elfi gördüğünde başını eğerek ellerini birleştirdi ardından diğer Elflerde saygı duruşuna geçmişti.
Varah, neden saygı gösterildiğini bilmiyordu fakat herkes yaptığı için oda saygısını gösterdi. Askerler gelen Elfin zırhını çıkarttıklarında ellerinin pullu olduğunu fark etmişti. Sebebini bilmese de bunun ona ait bir özellik olduğunu düşünüyordu. Zırhı çıkarılan Elf babasının çenesinden tutup kafasını kaldırdı.
"Bugün nasılsınız Lamruil? Her şey iyi mi?"
"Sizin sayenizde tüm Elfler huzurlu bir şekilde ormanda yaşayabiliyor. Ulu liderimiz olduğunuz için çok şanslıyız."
"Yakında savaş geliyor. Şeytanlar huzursuz ve kana susadılar. Onları durdurmak için desteğinize ihtiyacım var. Bizzat savaşacağım siz kabilelerinizi koruyun."
"Fakat efendim..."
"Merak etme Lejio benimle olacak. Ona güveniyorum beni koruyacaktır. Siz değerli askerlerinizi bana emanet edin yeterli."
Karşısında duran kişinin bir ulu lider olduğunu duyunca şaşırmıştı. Parlak bir zırh giyen bu kişinin Elflerin lideri olması onu heyecanlandırıyordu. Kafasını hafifçe kaldırdığında onların geri döndüğünü gördü. Çocuk olduğu için takip etmeye karar vermişti.
Savaşa giden Kimo'yu kurtarmak için koşmaya başlamıştı. Tüm gücüyle ter akıtarak koşuyordu. Yüzünden akan terler yere düşüyordu. Çocuk bedeniyle yetişemeyen Varah taşa takılarak yere düştü. Tekrar ayağa kalktığında onlar çoktan gitmişti.
Ağlayarak toprağa vuruyordu çünkü onunla beraber savaşmak istiyordu. Babası, Varah'ı bulamadığında endişeli bir şekilde koşmuştu. Yerde yatan Varah'ı görünce kucağına aldı ve sarıldı. Daha çocuk olan Varah başarısızlığı tattığı için babasının omzuna vuruyordu.
"Nidin cittiler? Ben onlayla citcektimmmm!"
"Sakin ol oğlum. Efendimiz zaferle dönecektir. Elfleri yarı yolda bırakacak birisi değil."
Kabustan kalktığında güneş ortaya çıkmıştı. Sabah olduğu için kalkarak derenin suyuyla yüzünü sildi. Kahvaltı olarak dereden tuttuğu balıkları yedikten sonra çantasını sırtına aldı. Solunda kalan ormana son kez baktıktan sonra sağına dönerek yolculuğuna koyuldu. Gideceği yer Homouth bölgesiydi. Bu yolculuğu uzun ve zorlu olacaktı...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
144 Okunma |
33 Oy |
0 Takip |
33 Bölümlü Kitap |