31. Bölüm

Chapter 30: Elf Ormanları

Fatih Öcal
storikay

Ulu Lider ve diğer üçü beraber dışarıya çıkmışlardı. Tahta kapılardan çıktıklarında orman manzarası onları karşılamıştı. Ulu Lider ve diğerleri yavaş ve emin adımlarla taştan yapılan basamakları kullanarak tepedeki evinden aşağıya indiler. Evinin girişini koruyan Elfler Ulu Lider'i gördüklerinde başlarını eğmişlerdi.

Elflerin yaşadıkları yerleşkeye doğru yürümeye başladılar. Genelde tahtadan yapılan ve güzel bir şekle sahip evler vardı. Tüm evlerin alt katı dükkan üst tarafı Elflerin yaşadıkları evden oluşuyordu. Lejio diğer üçüne beklemeleri için işaret verdikten sonra karşısında gerçekleşen olaya yöneldi.

Gittiği yer bir dükkanın önüydü. İki erkek Elf bir şey için kavga ediyorlardı. Ulu Lider kavga edenlerin yanına gittiğinde tartışmalarını dinliyordu. Tartışmanın başlama sebebi kavgayı başlatan tarafa ait olan yayın diğeri tarafından kırılmasıydı.

"Benim en güçlü odundan yapılan yayımı kırdın! Parasını nasıl ödemeyi düşünüyorsun?"

"Parasını neden ödemem gerekiyor? Aptal mısın yaya sahip çıkamadığın için kırıldı."

"Ben onu görünecek bir yere koymuştum. Nasıl bu kadar kör olabilirsin?"

"Ben kör değilim!"

"Neysen nesin gram önemli değil. Benim yayım için bana 3 altın ödemelisin."

"Sana asla para ödemeyeceğim!"

İkisi de tartışmaya devam ettiğinde Ulu Lider karışmak istemese de karışmak zorunda hissediyordu. Konumundan dolayı yapması diğerleri için iyi örnek olmayacaktı. Kararını verip görkemli elbisesiyle yürüyeceği esnada Varah kaslarını sıkarak aralarına girdi.

"Neden kavga ediyorsunuz? Bir yay kırıldı diye Elfler arasında kavga mı çıkacak?"

"O yay benim en sevdiğimdi. Kırdığı için bedelini ödemeli."

"O yay senin üzerindeyken mi kırıldı?"

"Hayır... Fakat ne fark eder?"

"Senin üzerinde değilse kırılması normal. Kırıldığı için onu suçlayamazsın veya parasını isteyemezsin."

"Sen ne anlarsın kas yığını? Çocuksan ailenin yanına git burası sana göre değil."

"Quisiys kabilesinin bulunduğu yere gel. Sana en iyi yayı vereceğim."

"Q-Quisiys mi... Sen yoksa..."

"Ne olmuş bana? Varah gönderdi bana yay ayarlayacağınızı söyledi de onlar sana en iyisini ayarlar."

"Ö-Özür dilerim. Sizin gibi bir kabile oğluna ağır kelimeler kullandım."

"Hiç önemli değil."

Ulu Lider uzaktan izlerken Varah'ın performansı onu etkilemeye yetmişti. Kaslı Varah yaydığı yeşil aurayla Ulu Lider'in yanına geldiğinde başını eğdi. Lejio başını kaldırmasını gerektiğini söyledikten sonra Deino Varah'ın kulaklarından tutarak çekmeye başladı.

"Aptal Varah ne yaptığını sanıyorsun?"

"Kulağımı bıraksana aptal Elf!"

"Ulu Lider'in olduğu yerde o yaptığın hareket neydi?"

"Varah'ı serbest bırak Deino. O yanlış bir şey yapmadı."

"Fakat Ulu Lider..."

"Dediğimi dinle lütfen."

Sessiz ve sakin aurası etrafında bulunanları barışmaya itiyordu. Bilgeliği tüm Elflerin saygısını kazandırmıştı. Olay çözüldükten sonra yürümeye devam ettiler. Çarşıda her şey normaldi. Elfler genelde duvara yaslanmış bir şekilde birbirleriyle sohbet ediyordu.

Çarşıda yürürlerken Varah, Ulu Lider'in önünü keserek başını eğdi. Durdukları anda başını eğmeye devam edince Ulu Lider şaşırmıştı. Elini Varah'ın omzuna atarak ne sorunu olduğunu anlamaya çalışmıştı.

"Neden bir anda eğildin Varah? Ne oldu?"

"Ulu Lider sizden bir şey için izin almam lazım."

"Neden benden izin alacaksın?"

"Ben ölen Ulu Elf Kimo'yu öldürenlerle savaşacağım."

Ulu Lider'in yüzü duyduklarından sonra bembeyaz olmuştu. Eli titremeye başlamıştı ve gözleri kocaman olmuştu. Uzun saçı güneşten gelen ışık yüzünden parlarken ağzını kıpırdatamayacak kadar şaşkındı. Varah'ın umursamaz bakışları onu daha çok endişelendiriyordu.

Bir demiri bükecek kadar tutkuya sahip Varah'ı düşündüğü şeyden vazgeçirmeye çalışıyordu. Kafasında bulunan düşünce onu bir şekilde ikna etmekti. Omuzlarından tutarak yüzüne sert bir bakış attı.

"Düşündüğüm gibi yapmayacaksın değil mi? Kafayı mı yedin?"

"Siz veya diğer kabileler yapamıyorsa yapan asıl ben olacağım."

"Varah, bahsettiğin kolay olsaydı bizzat ben yapardım. Şeytanlar tam bir canavar! Eski Ulu Lider Kimo'nun gücünü ve onu sadece aurasıyla durduran o canavarı görmedin!"

"Anlat öğrenelim o zaman!"

"Pekala sana her şeyi anlatacağım. Önce sessiz bir yere gitmemiz gerekiyor."

Varah, onu takip ederek söyleyeceklerini dinlemek istiyordu. Issız bir ormana geldiklerinde etrafına baktı ve bir ağaca yaslanarak yere oturdu. Ardından diğer üçü de yere oturunca ellerini bacağının üstüne koyarak onlara derin bir bakış attı. Hepsinin yüzünü süzdükten sonra derin bir nefes aldı.

"Bu anlatacaklarım sadece bizim aramızda anladınız mı? Yayılırsa şeytanlar yeniden geleceklerdir."

"Sorun yok ben kimseye anlatmam sadece merak ediyorum."

"340 sene önce benden önce Elflerin lideri Ulu Lider Kimo adlı bir Elf vardı. Sarı saçları, keskin bakışları, altın sarısı zırhı ve elinde masmavi bir mızrak vardı. Mızrağı her savurduğunda sular ona doğru çekilirdi."

"Vay be, gerçekten havalıymış."

"Ben kabilemin başındayken Şeytan Krallığı sınırlarını genişletmek istiyordu. Bu yüzden en dağınık olan bölge olduğumuz için hedef alındık. Savaş 342 yıl önce sınır bölgesi olan Retvol şehrine yakın bir ovada başladı. Savaş benim aklımı uçuracak kadar geniş çaplıydı. Düşmanların komutanlarının hepsinde kanatlar vardı ve önüne gelen tüm Elfleri katlediyordu. Ben, elimde bulunan yayımla düşmana oklar atarak onları uzaklaştırmaya çalışıyordum."

"Neden direkt orduyu yöneteni hedef almadınız?"

"Bu imkansızdı Varah. Bizi yöneten Kimo savaş için önemliydi onu korumalıydık. Biz onu korumak isterken oda ordusunu korumak için savaşa atıldı. Düşmanın kırmızı ve asil bir elbisesi vardı. Uzun saçı, siyah boynuzu beni cezbetmişti. Kılıcı vardı ve onu kullanmadan Elfleri katlediyordu. Ben efendimiz Kimo savaşa giderken onu durdurmaya çalıştım fakat beni geri iterek savaşa katılmamamı söylemişti."

"Neden onu dinliyorsun? Direkt onunla gitseydin."

"Sus Varah sadece dinle."

"Sakin olun çocuklar. Bizler liderin sözlerini çiğnemeye cesaret edemezdik. Kimo bizim için tanrı gibi bir semboldü. Karşısına çıkan ordu lideri gibi görünen kişiyle uzun bir süre savaştı ve onu yenmeyi başarmıştı. Mızrağıyla işini bitireceği esnada bir şeytan daha gelmişti. Bu sefer gelen şeytan diğer tüm şeytanlardan daha kalıplıydı. Aurası siyah ve keskindi. İlk gördüğümde onun Şeytan Kral olduğunu anlamıştım. Hayatımda yaşadığım en büyük korkuyu yaşamıştım. Kafamı kaldırdığımda havada duran Kimo bir anda yere yapışmıştı. Yerde uzanan bedenini Şeytan Kral kaldırarak yerden yere vurmaya başlamıştı. Gördükçe midem bulanıyordu ve kusasım geliyordu. Kimo'nun zırhının demir parçaları derisini delerek içine giriyordu ve her yeri kanıyordu. Hayatım boyunca gördüğüm en kötü öldürme şekliydi."

"Fakat cesedi neden bulunamadı o zaman?"

"Öldürmeye yakın bir şekilde dövdüğü şeytan onu ben öldüreceğim dedikten sonra bir anda düşman ordusunun oraya fırlatıldı ve söyleyen şeytanı kaldırarak boğmaya başlamıştı. Savaşı kaybettiğimizde ben ve geriye 10 Elf kalmıştı. Geri döndüğümüzde geriye kalan 10 kabile lideriyle beraber güç mücadelesine girdiğimizde ben kazandım ve şuan Elflerin lideri oldum."

"Neden en azından onu öldüreni değil de işini bitireceği kişiyi öldürmedin? En azından intikamını bu şekilde almış olurduk. Üzgünüm Ulu Lider fakat bu anlattığın beni daha çok savaşmaya itti."

Varah ayağa kalkıp ellerini yumruk yaptı ve sinirli bir şekilde yürümeye başladı. Arkasından kalkarak peşinden giden Deino'nun elini tutan Lejio durmasını söyledi. Deino'nun omuzlarını tutarak bembeyaz yüzüne baktı.

"Ona biraz zaman tanımalısın. Ben onu düşündüğü şeyden geri çevireceğim."

"Fakat Ulu Lider..."

Ulu Lider ellerini arkadan birleştirerek sinirli Varah'a endişeli bir yüz ifadesiyle bakakaldı. Deino ve Nimo üzgün bir yüz ifadesiyle arkadan onu izliyorlardı.

Varah, sinirli bir ifadeyle ne düşündüğünü bilmiyordu. Aklında sadece Ulu Lider Kimo vardı. Aklını ona olanlar karıştırıyordu ve düşünmesini engelliyordu. Etrafta bulunan yapraklar yaydığı yeşil aura nedeniyle sallanıyordu. Attığı kontrolsüz adımlar zemini sallayacak kadar güçlüydü.

Gördüğü ilk kişiyi öldürecekmiş gibi bakan gözleri tehlike saçıyordu. Aklında dönen düşünceler zihnini bulandırıyordu. Yumruğu bir kaya gibi sert ve güçlüydü. Ormandan çıkıp şehre geri döndüğünde evlerin arasındaki boşluklardan bir tanesine girdi. Başıboş tahta kutuların, küçük hayvanların bulunduğu boşlukta yere çömelerek elleriyle üzgün suratını kapattı.

"Ulu Lider dahil neden kimse onu önemsemiyor? Elflerin en iyisi elimizden alınmışken hayla yaşama düşünceleri nasıl olabiliyor? Onun seviyesine ulaşmamız imkansızken onu öldüren şeyden neden intikam alma düşüncemiz kaçıyor?"

Kafasında kurduğu düşüncelere inanıyordu ve diğer tüm Elfleri umursamıyordu. O, düşüncelerinin sapığı olmuştu ve bunun farkında değildi. Diğer tüm Elflerden daha güçlü olduğuna inanıyordu.

Oturduğu yerde bir süre ağladıktan sonra bunun işe yaramayacağına kanaat getirmişti. Harekete geçmek için ilk gideceği yer ordunun bulunduğu yerdi. Hedefini belirlediği için kalkarak evlerin arasından çıkarak etrafına baktı ve sınıra doğru yola koyuldu.

Bu yolculuk onun için bir son olabilirdi veya onu direkt ölüme götüren tek şey olabilirdi. Yine de umursamadan yola koyulmuştu. Umursadığı tek şey sevdiği liderin intikamını almaktı. Çocuk olmasının verdiği cehaletin farkında değildi.

 

Bölüm : 26.05.2025 00:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...