12. Bölüm

Chapter 11: Küçük Komutan

Fatih Öcal
storikay

Usami'nin oluşturduğu ayı savaş alanında kahverengi kürküyle korku saçıyordu. Şeytanların tarafı bundan bile korkmayacak kadar güçlüydü. Usami ayısına düşmanı işaret ederek "Saldır ayıcık ve onları dümdüz et!" dedi. Ayı deprem oluştururcasına zemini sallayarak yürümeye başladı. Düşman orduda saldırıya geçtiğinde büyük savaş başlamıştı. Çığlıklarla savaşan askerlerin yankıları çevredeki ormanlardan bile duyuluyordu. Beril uzakta duran Usami'yi gözüne kestirerek mızrağını iki eliyle kavradı. Usami'ye saldıran Beril mızrağını ona fırlattığında Usami sıçrayarak saldırıdan kurtuldu. Yine beyaz kağıda resim çizmeye başlayan Usami bu sefer kendisine düşmanın mızrağının aynısını çizmişti.

Usami'nin büyüsü çizdiği şeylerin görünüşünü kopyalayıp büyüyle hareket ettirmesini sağlıyordu. Bu büyünün tek zayıflığı çizdiği şeyin sadece görünüşünü almasıydı. Canlı veya büyülü eşyaların büyülerini alamıyordu. Mızrak Beril'e doğru nişan almış bir şekilde Usami'nin solunda havada dururken Beril'in kafası karıştı.

"Benim mızrağımı nasıl kopyalayabilir? Bu kızın kullandığı büyüyü hiç görmedim. Sanki bir savaşçı aurası var. Mızrağımı nasıl kullanacak? Saldırsam mı?"

İçinden konuşan Beril kafasında bulunan düşüncelere fazla takılmıştı. Mızrağıyla Usami'ye sıçradığında Usami mızrağa sağ elinin işaret parmağıyla Beril'i işaret ederek "İmha et." dedi. Beril Usami'ye yaklaşmak için mızrağı yenmeliydi. Beril mızrakla uğraşırken büyük ayı tüm orduları dağıtıyordu. Şeytanlar kozlarından biri olan A seviye canavar Gargantua'yı çağırdılar. Gargantua 6 metre uzunluğa sahip geniş kütleli bir orktu. Kırmızı ve siyah karışık olan vücuduyla ayının karşısına çıktığında tüm askerler çekildi. Usami Gargantua'nın geldiğini görünce içinden "Bunu mu saklıyorlar? Gerçekten çok büyük duruyor. Komutanları mızraktan kurtulursa bizim işimizi bitirirler." dedi. Beril mızrakla uğraşırken Usami Gargantua'ya yöneldi. Gargantua ayının iki elini de kavrayarak itmeye çalıştı. Usami resim büyüsüyle bir kurt çağırıp üstüne bindi. Gri orman kurdu Usami'yi sırtında Gargantua'ya götürürken Beril mızrakla Usami'nin bir elini kesti. Usami kopan elinden çıkan kanlar yüzüne geldiğinde soluna döndü ve Beril'in simsiyah kanatlarını gördü. Ölümcül auradan korkan Usami sıçrayarak uzaklaştı.

Usami: "E-Elim? Elimi neden kestin! Nasıl mızrağımdan kurtuldun!"

Beril: "Sanırım savaş tecrüben yok. Bu dünyada bir savaşta komutanı öldürmeden başka hedeflere geçersen ölürsün. Senin mızrağından kurtulmadım sadece büyülü silah Herkül'ün eşsiz yeteneği çifte yanılsama sayesinde sanki savaşıyormuşum gibi bir izlenim yarattım."

Usami'nin bir yandan gözleri titrerken diğer yandan hareket etmesi için komut verdiği ayakları, ona itaat etmiyordu. Titreyen Usami'ye doğru gelen Beril mızrağını kaldırarak onun kalbine saplanacak bir hizaya getirdi. Küçük kız hareket edemeyecek kadar korkuyordu ve bundan nefret ediyordu. Usami'ye bitirici buruş gelirken askerlerden biri onu korumak için ellerini açarak önüne atladı. Usami önünde ölen askerin gülümseyen yüzünü gördüğünde şaşkınlıktan bakakaldı. Askerin karnını delen mızrak çıktığında kucağına düştü. Ölen askeri kucağındayken kaldırıp yavaşça yere yatırdıktan sonra ağlayarak "Şimdi anlıyorum, pes etmek değil burada sınırlarımızı aşmamamız lazım." dedi.

Beril küçümseyici bakışlarıyla karşısındakinin acınası halini görünce mızrağını yere batırıp haykırarak "Sizler bize saldırarak en büyük hatayı yaptınız. Şeytan Kral ölümüne gittiği vakit bu ülke bize emanet edildi. Siz haşereler topraklarımıza elinizi dahi süremezsiniz!" dedi. Usami ayağa kalktığında sanat büyüsünü tekrar aktif ederek "Sanat büyüsü hayal diyarı!" dedi. Hayal diyarı büyüsü aktif olduğunda Beril kendini pembe ve oyuncaklarla dolu bir yerde buldu. Etrafına baktığında kimseyi göremeyince mızrağını yere koyup bağdaş kurarak oturmaya başladı. Bir süre sonra simsiyah bir kıyafetle çıkan Usami gözlerini kısıp Beril'e bağırarak "Bu büyüyü kullanmam yasaktı fakat burada kararımızı vereceğiz. YA SEN YADA BEN!" dedi. Beril ayağa kalkarak mızrağını eline çağırdı. Usami etrafında bulunan oyuncaklara bağırarak "Hayal dünyası saldırın!" dedi. Tüm oyuncaklar bir bıçak görünümü alarak Beril'e doğru uçmaya başladılar.

Beril mızrağını sallayarak her birini kesse de ardı ardına geliyorlardı. Karşısında duran tatlı Usami'nin kararlılığına saygı duyduğu için ciddi bir şekilde savaşıyordu. Usami kötü gülüşü atarken Beril kanatlarını tekrar çıkararak Usami'ye doğru uçmaya başladı. Usami'ye yaklaştığı esnada Beril'in karnında mızrak belirdi. Kan tüküren Beril ne olduğunu anlamadan mızrak tarafından delinmişti. Usami gülmeye devam ederek "Burası benim hayal dünyam istediğim her noktada bir silah olabilir." dedi. Beril, ayaklarıyla Usami'yi iterek mızrağı karnından çıkardı. Kan kaybeden Beril gülümseyerek "Kaybettin." dedi. Usami şaşırmış bir şekilde baktığında Beril'in kan kaybeden bedeni yok oldu. Beril'in kaybolduğunu gördüğünde Usami'nin arkasında belirerek boynuna bayıltıcı bir darbe vurdu. Usami bayıldığında onu kollarıyla tutan Beril Usami'nin tatlı yüzüne bakarak "İyi bir savaştı düşmanım. Potansiyelinden dolayı şimdi yok etmem lazım fakat bencil olsam da ölmene izin vermeyeceğim." dedi.

Usami bayıldığı için hayal dünyası tamamen çöktü ve ikisi de dünyaya geri döndü. Usami'nin düştüğünü gören askerler onu tutarak savaş alanından uzaklaştırdılar. Usami bayıldığı için ayıcıkta tamamen yok olmuştu. Savaş Yarı İnsan İmparatorluğu'nun geri çekilmeye başlamasıyla yatışmıştı. Beril düşman ölülerine mızrağını saplayarak "Sizleri bir daha ağırlamaktan memnuniyet duyarız yarı insanlar!" dedi bağırarak. Şeytanlar zaferlerini kutlayarak geri çekilmeye başladılar. Gargantua küçük formuna dönerek 160 cm boyuna geri döndü. Küçük boyunda bir kız gibi görünen Gargantua'nın sırtına vuran askerler "Savaşın en havalısı sensin!" dediler. Gargantua'nın yüzü kızarınca Beril Gargantua'nın ellerinden tutup yüzüne "Gargantua senin büyün sayesinde bu savaşı kazanmamız mümkün oldu." dedi. Gargantua utancından yüzünü sola çevirerek "Ne zaman isterseniz efendim sizin işinize yaramak benim için bir mutluluk." dedi. Beril Gargantua'yı kollarıyla tutup havaya fırlatarak "Çok yaşa Şeytan Krallığı, çok yaşa Gargantua!" sloganlarıyla bağırmaya başlayınca askerler Beril'in etrafında toplanıp Gargantua'yı havaya fırlatmaya başladılar.

Savaş sevinci her ne kadar uzun sürse de şeytanlar ağır kayıplar vermişlerdi. Ölen askerlerini bir yerde dağ şeklinde toplayan şeytanların hepsi dizlerinin üstüne çöktüğünde Beril ölü asker dağına benzeyen şeyi yaktı. Tüm askerler başını eğerek ölenleri anmaya başladılar.

Gökyüzünden gelen bir aura bazı askerler tarafından fark edildiğinde Beril'e haber verdiler. Yüzü çevirerek gökyüzüne baktığında uçan bir şeytan vardı. Upuzun ve gözlerini kapatan saçlarıyla, topuklarına kadar inen kıyafetiyle, beyaz ve çizgili boynuzlarıyla havada dikilen Xavier bir süre sonra alçalmaya başladı. Yere indiğinde Berilin yanına doğru yürüdüğünde ona elini uzattı. Beril elini uzattığında Xavier elini tutup sıkmaya başladı.

Xavier: "Zaferin için tebrikler Vikont Beril. Savaşı kazandığın için bu sınırımız artık daha güvende."

Beril: "Bu zafer benim değil tüm ırkımızın. Onu boş ver sınırımız derken ne kastettin?"

Xavier: "Sizin aday dediğiniz bizim Şeytan Kral dediğimiz kişinin bulunduğu bölgeye doğru General Guter gidiyormuş. Olası sorunlara karşı vikontlar seni görevlendirdi."

Beril: "General Guter neden oraya gitsin ki?"

Xavier: "Vikont Koloton şuanda Loropis bölgesinde değil önemli bir işi çıktı. Guter onun bölgesine doğru gitti. Vikont Momoi Vikont Fujih'i haber edip oraya gönderdi. Senden ricam orada ne olduğunu öğrenmen. Biz Loropis bölgesiyle meşgulüz."

Beril: "Gidebilirim fakat Vikont Momoi neden bizzat gitmedi?"

Xavier: "Momoi her zamanki gibi saçma bağlılığıyla ,ben oraya gitmem efendim buraya gelecek, dedi. Tahminime göre aralarında bir tartışma çıkarsa kahraman kesinlikle gelir. Hepsini kurtardığından emin ol ve Şeytan Kral'ı derhal Loropis'e getir. Yolun yarısında Vikont Momoi size eşlik eder."

Beril dizlerinin üstüne çökerek bu görevi kabul ettiğini göstermişti. Xavier her zamanki soğuk kanlı yüzüyle kanatlarını çıkartıp tekrar uçmaya başladı. Herkes işindeyken vikont efendisine ne olduğunu düşünüyordu. Beril, silahı Herkül'ü sırtından çekerek iki eliyle gözünün önüne getirdi. Gözlerini kapatarak mızrağı salladı ve keskin tarafını yere sapladı. Askerler ona doğru gözlerini çevirdiğinde yüzünü gökyüzüne çevirip "Bekleyin beni efendim bu savaş bitince tekrardan yanınıza geleceğim." dedi.

Askerler toplanıp geçici üsse dönmeye başlamıştılar. Yarı İnsan İmparatorluğu'ysa mağlup edildikleri için moralleri tamamen düşmüştü. Sedyede taşınan Usami'nin parmakları kıpırdayınca askerlerden biri bağırarak "Komutan Usami uyanıyor!" dedi. Askerler yaralıları ağaçların kenarlarına yatırıp efendilerine geçici bir çadır oluşturdular. Şifacılar yapılan geçici çadıra girdiklerinde Usami'nin tüm yaralarını büyüyle tedavi ettiler. Yavaş yavaş gözlerini açarak etrafına bakmaya başladı. Korumalarını etrafında görünce oturur pozisyonda durmaya başladı. Askerler ellerini kalplerine koyarak başlarını eğdiklerinde içlerinden birisi "Özür dileriz Komutan Usami sizi düşman komutanıyla savaşırken koruyamadık." dedi.

Gözlerini ovalayarak açan Usami etrafında bulunan gri renk zırhlara sahip askerlere bakıyordu. Askerlerin hepsi ona endişeli bir yüz ifadesiyle bakakalmışlardı. Yavaş yavaş dik konuma gelmeye çalışınca askerler kolundan tutarak yardım ettiler.

Usami tamamen kalkınca sedyeden aşağı zıplayarak inmişti. Etrafında bulunan askerler onun kolundan tutarak ayakta kalmasına yardım ediyorlardı. Tilkiye benzeyen askerlerden birisi Usami'nin önünde kafasını eğdi.

"Komutanım kalkmanız uygun değil. Yaralarınız kapansa da dinlenmeniz gerekiyor."

Usami onu dinlemeden eliyle kenarı itti. Pembe saçlarını düzelterek kıyafetinde bulunan tozları üzerinden eliyle atmıştı. Çadırın kumaşını açarak dışarı çıktığında ordunun halini görmüştü. Tüm ordu onun yüzünden perişan haldeydi. Hepsinin zırhları hasarlıydı, büyük yaraları vardı. Bazıları ölü olan dostlarının zırhlarını çıkartarak siyah kumaşa sarıyorlardı.

Usami kusacak gibi olunca eliyle ağzını tuttu. Hayır, direkt kusmak üzereydi. Çadırın kenarına geçerek kusmaya başlamıştı. Midesinden çıkanlar kendi kanıydı ve görünce gözleri tamamen açılmıştı. Geriye çekildiğinde çadırı koruyan askerlerden birine çarptı. Kafası iyice bir çorba gibi olmuştu.

Bu durum için kendisini suçlayan Usami bir yere çömeldi. Elini kafasının üstüne koyarak "Hepsi benim suçum, yine her şeyi mahvettim." diyerek kendisine kızıyordu. Askerler ellerinde bulunan kılıçları yere batırarak efendilerine sarılmaya başladılar. Etrafta bulunan tüm askerler ona sarılıyordu. Usami hepsine bağırarak "Ben sizin dostlarınızın ölmesine neden oldum! Neden hala bana sarılıyorsunuz?" dedi. Askerlerin hepsi konuşmaya başlamıştı.

"Senin suçun değil!"

"Biz güçsüz olduğumuz için komutanımız savaşırken koruyamadık!"

"Bu savaşı sen değil biz kaybettik kendini suçlama!"

Her yerden Usami'ye destek sözleri geliyordu. Usami göz yaşı yüzünden sulanan yüzünü pembe kıyafetine silerek "Sizleri seviyorum." dedi. Tüm askerler efendileri için ölmeye yürekten hazırlanmış bir şekilde duruyorlardı. Ayağa kalkarak hepsinin yüzlerine baktı. Yarı insanların hepsi onun gibi bir gücün değerini biliyorlardı. Asker olmanın gerektirdiği fedakarlığın farkındalardı.

Askerler efendilerini iyi gördükten sonra tekrar geri çekilmek için toparlanmaya devam ettiler. Çadırlarda bulunan askerler tedavi ediliyordu, hafif yaralı veya yarası olmayanlar diğerlerine yardım ediyordu. Olası bir karşı saldırı için sınır şehrine haber gönderilmişti. Haberin üstüne atıyla koşturan Lila, Usami'ye doğru destek kuvvetlerle yoldaydı. Usami'yse ordusunu korumak için beyaz resim paletiyle kurtlar çizerek hepsini gözlemci olarak ormanın her bir tarafına göndermişti. Siyah kutlar ormanın içinde koşturarak potansiyel düşmanları tespit ediyordu, Usami tespit edilenlerin hepsini ortadan kaldırıyordu.

 

 

Bölüm : 24.04.2025 15:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...