6. Bölüm

6. Bölüm "Tehlikeli Adamlar"

Songül harmanda
sonsuzluksb

Kuzey Karademir

 

 

Bir ruhun, bedenini terk ettiği yerde hep bir izi kalacağına dair bir hikaye duymuştum. O günden beri her cesetin bir evi vardı kafamda. Çoğu daha önce hiç gitmedikleri bir yerde bırakıyordu izini. Hiç görmedikleri birinin elinden olurdu ölümleri ve hiç adım atmadıkları topraklara gömülürlerdi. Bir gün onlardan birinin evinin benim odam olacağını düşünmezdim.

 

Tertemiz görünen parkenin üzerinde, kafamdan silemediğim bir cesedin gölgesi vardı. Bu gördüğüm ilk ceset değildi, sonuncu da olmayacaktı. İlk defa birinin ölümüne şahit olduğumda midemden boğazıma gelen o iğrenç sıvıyı kusmanın korkunç bir zayıflık olduğunu söylemişti babam. Bir doğum kadar ölümde olağan olmalıydı ona göre. Ne yazık ki artık Çağdaş Karademir'in bir klonuyduk hepimiz. Mert hariç.

 

Ölüm artık içimde ki hiçbir hissi harekete geçirmese de bir cesedin izini odamda taşımak uykusuz bırakıyordu beni.

 

Emir'in beni bahçeye çağırmasının üzerinden geçen zamana rağmen yatakta oturuyordum. Ya kötü bir haber verecekti, ya da çok daha kötü bir haber.

 

Karanlık ve uykusuzluk önümü görmemi zorlaştırdı ve kapıya doğru giderken bir an için düşeceğimi sandım. Koridor aynı odam gibi karanlıktı. Zeminde ki birkaç boşluk adımlarımla beraber gıcırdadı. Sessizlik içinde bu gıcırtıya eşlik eden bir ses daha duyunca yerimde durdum. Bir kadın sesiydi, acı çekiyor gibiydi. Ses Derin'in odasından geliyordu. O olabilirdi ya da Gökçe ama fark etmezdi. Hiçbir şey düşünmeden direkt kapıya yürüyüp içeri girdim, başka bir kiralık katil olabilirdi veya İhsan'ın adamlarından biri. Yanımda kendimi koruyabileceğim hiçbir şey yoktu ama girmiştim işte odaya. Beklediğim aksine kimse yoktu. Gözlerimin alıştığı karanlık ve yatakta uzanan Gökçe dışında kimse yoktu. Uyuyordu ama acı çekiyor gibiydi. Ona doğru adımlarken her defasında boşverip çıkmayı arzulasamda, kış ayında olmamıza rağmen onu ter içinde bırakan kabustan kurtarmam gerektiğini düşündüm. Yastığa dökülen uzun, siyah saçları terden ıslanmıştı. Güzel yüzü de aynı saçları gibi terlemişti. Açık tuttuğunda bakmamak için çaba gerektirecek kadar güzel olan gözleri sıkıca yumulmuştu.

 

Çok güzeldi.

 

Nasıl bir kabus içinde bile kıvranırken bu kadar güzel olabilirdi?

 

Belki de kızı dikizlemeyi bırakıp uyandırırsan böyle kıvranmaz.

 

İçimde bana eziyet eden bir Çağdaş Karademir olduğuna emindim. Ona bir isim bile vermiştim, Karadaş. Babamın sesinin kafamda ki hali bir köpek ismini andırıyordu ama en az onun kadar saldırgan ve belki de kuduz.

 

Ellerim omzunu bulduğunda birkaç kez sarsmam gerektiğini sanmıştım fakat Gökçe ateş değmiş gibi irkilerek uyanmıştı bir anda. Beni gördüğü anda hızla doğrulup geri çekildi. Gözlerinde öfke mi yoksa korku mu vardı anlayamadım. Belki karanlıktı ve belki de Gökçe çoğu kez korkusunu öfkesi ile gizlemeyi başarıyordu.

 

"Sakın" dedi. Sakın.

 

"Ne" derken afallamıştım. O an bir çok şeyi demesini bekledim. Ama dedikleri gecenin bu saatinde beni olduğum yere çakacak kadar ağırdı.

 

"Sakın benden bir şey talep etme."

 

Gecenin bir vaktinde onun odasına gelip bedenini isteyeceğimi düşüneceği kadar iğrenç bir herif olduğumu varsayıyordu.

 

Kaçırıp bir dağ evine kilitledikten sonra bir centilmen olduğunu düşünmesi gerekirdi tabii.

 

"Çıldırdın mı sen?" Sesimde sadece öfke vardı. Karadaş da bu öfke konusunda hiç yardımcı olmuyordu."Ses duyunca bir şey olduğunu sandım. Bu yüzden geldim." Dedim.

 

Saçlarını ensesinden geriye itti ve nefret dolu gözleri ile bana bakmayı sürdürdü. "Ne için geleceğini bilemem."

 

Mesele Gökçe'nin bana güvenmemesi değildi, asıl mesele bu kadar iğrenç biri olup olmamamdı. Bedenini yatağın en ucuna çekmiş, karşısında hayatında görüp görebileceği en iğrenç şey varmışcasına yüzünü buruşturmuştu. Öfke kanıma karıştı. Bu bakışları hak etmediğimi düşünmek bu öfkeyi harladı.

 

"Sandığının aksine Gökçe hiç parayla bir kadınla yatmadım. Bir adamın elinden diğerine geçmenin bir farkı olmayacağını düşündüğüm için aldım bu işi ve eğer dünyada ki en şerefsiz insan benmişim gibi bakmayı keseceksen..." hızla söylediklerimden sonra durup sıkıntı ile nefes aldım. " O orospu çocuğunun parasına ihtiyacım vardı."

 

"Bu kadar lüks bir hayat yaşarken paraya ihtiyacın olduğunu söylemen komik."

 

"Bana ait olmayan bir hayat." Diye onu düzelttim. Bu ev, arabalar, kartlar ve üzerimizde ki her şey babamındı. Çağdaş Karademir'i henüz tanımayanlar bu zenginliğin çocuklarına da ait olduğunu düşünebilirdi. Bu büyük bir yanılgıydı, zaten her şey yanılgılarla doluydu.

 

Gökçe yerinden kalktı ve o odada değilmişim gibi banyoya ilerledi. Kısa bir süre sonra elini yüzünü yıkamış bir şekilde çıktı. Kazağının boynu ıslanmış ve yüzünden akan su hala üzerini ıslatmaya devam ediyordu. Camı açtı, serin bir havanın odayı gezinmesine izin verdi. Hala gördüğü kabusun etkisinde olduğunu anlayabiliyordum. Benden saklamaya çalıştığı elleri titriyordu. Farklı düşünceler gezindi zihnimde, birçok ihtimali barındırıyordu bu düşünceler. Ona kabus olabilecek birçok şey yaşamıştı muhtemelen. Arasından biri veya birkaçı hala ellerini titretecek kadar travmatik olmalıydı.

 

"Neden hala buradasın?" Dedi camdan dışarıya bakarken. Gözlerim odada gezindiğinde henüz fark ettiğim Derin'nin yokluğu bana sebep oldu. "Derin nerede?" Diyerek konuyu değiştirdim hızlıca. O da bunu yeni fark etmiş gibi odaya bakındı.

 

"Bilmiyorum." Dedi sadece.

 

Üzerinde durmadan arkamı dönüp odadan çıktım. Yıllanmış evin gıcırdayan merdivenleri, evde uyanık birilerinin olduğunu gizleyemiyordu. Gizlenemeyen başka bir şey de karanlığa rağmen gördüğüm Emir ve Derindi. Başlangıçta Derin'in duvara yaslı bedenine eğilen Emir'in onu öptüğünü sandım. Bu sanrı kısa süreliğine bir şok dalgasına kapılmama neden oldu ama sonra onun ağzını eli ile kapattığını fark ettim. Bir şok dalgasından diğerine geçerken onlara yaklaştığımı anlamış ve bakışları bana dönmüştü.

 

"Ne halt oluyor burada?" Sorum Emir'i kızdırdı fakat yine de elini Derin'in ağzından

Çekmedi. "Sen niye dolanıyorsun bu saatte?" Diye tersledi beni.

 

"Sen çağırdın beni amına koyayım."

 

"Bahçeye gel dedim ben."

 

"Uçarak mı ineyim bahçeye? Hem sen ne diye Derin'in ağzını kapatıyorsun? Ne boklar dönüyor yine?"

 

"Bir şey yok. Bahçeye geç geliyorum ben." Dedi. Derin garip bir şekilde öylece durup ona karşı koymuyordu. Bu şekilde durması, onu tanıdığım kısa sürede bile ihtimal vermediğim bir şeydi. Varlığı yeterince rahatsız edici değilmiş gibi bir de inanılmaz inatçıydı. Tersti ve sorun çıkarmakta oldukça iyiydi.

 

Bahçeye geçip Emir'i beklemek Derin'i görmekten daha cazip geldiği için söylediklerine karşı gelmedim. Emir'in gelmesi çok uzun sürmedi. Hızlı ve öfkeli adımlarla gelip karşıma oturdu. Bir şey demeden önce hızlıca bir sigara yaktı. Birkaç nefesi üst üste çekti.

 

"Ne oldu?"

 

"Çağdaş Karademir'in bitmek bilmeyen uçkuru." Sinirle nefes aldı."Karısı üst katta değilmiş gibi gidip hizmetçiyi beceriyor."

 

"Derin gördü mü?"

 

"Başka neden ağzını kapatayım Kuzey? Kafayı yemiş bir de gidip hesap soracak babama."

 

"Onun kim olduğunu bilmiyor." Dedim sakince. Belki de bir kiralık katili öldürüp gömmemiz bile hala neler içinde olduğumuzu anlamasına yetmemişti. Gerçi aksi halde bile o ufacık bedeniyle hiçbir şey yapamazdı.

 

"Babamdan uzak durmalı, Gökçe olayından bile uzak durmalı. Bu eve yerleşmesi büyük bir hata zaten." Sigarasını bitirip attı ve arkasına yaslandı. Oldukça gergin duruyordu.

 

"Uyarıları anlayacak biri gibi değil. Bir darbede ölecek kadar ufak ama mentali sağlam bunu inkar edemem."

 

"Öyle" diye mırıldadı sadece. Bir süre sustu, üzerinde ki öfkeyi atmaya çalışıyordu. Gökyüzü aydınlanmaya başlamış, zifiri karanlık yerini laciverte bırakmıştı.

 

"İhsanı ara görüşmek istediğini söyle."

 

"Niye lan?"

 

"Her türlü düşmanımız olacak en azından işimize yarayacak bir sebep verelim ona."

 

Beklenti içinde bana bakıyorken cebimden telefonu çıkardım fakat kimseyi aramadan ona bakmayı sürdürdüm. "Ben olduğumu bilmiyor." Diye mırıldandım.

 

"Ne demek bilmiyor."

 

"Gökçe'nin başına para koymuştu ben de işi yaptım ama İhsanla hiç kendi adımla konuşmadım." Dedim. O sırada telefonu yanımda ki koltuğa bıraktım. "Sen şimdi söyleyeceğim adresi at ona ve Gökçe'yi oraya getireceğini söyle." Dedi.

 

"Verecek misin Gökçe'yi." Dediğimde kafasını sağa sola salladı hafifçe. "Asu'ya söz verdim." Dedi. Şüphesiz Emir Karademir mutlaka sözünü tutardı.

 

***

 

Güneş'in henüz yakmayan ışıkları arabanın içine kadar ulaşmıştı. Bomboş bir arazi, görülebilen tüm alanında tek bir ağaç dahi yoktu. Sessizliğin sesini duyabildiğim nadir anların birindeydim. Emir başını koltuğa yaslamış gözlerini kapatmıştı, uyuyor gibiydi. En az onun kadar uykusuz olsam da gerginlikle İhsan'ın arabasını görmeyi bekliyordum. Bu bekleyiş sandığımdan daha uzun sürdüğü için arabadan indim. Sabahın buz gibi havası montumdan içeriye girdi. Ayakkabılarım arazinin yumuşak kumlarına battı. Birkaç adım atıp uçsuz bucaksız duran araziye bakındım. Geldiğimiz yoldan başka bir geliş yolu yoktu, yine de başka bir yönden de gelebilirmiş gibi her yanı kontrol ediyordum. Bir sigara yaktım ve arabaya yaslanıp beklemeye devam ettim. Sigaram bitmeye yakın uzaktan gelen motor sesini işittim. Kısa bir süre içinde ses yaklaştı ve araba görebileceğim bir mesafeye ulaştı. Siyah filmli cama sertçe vurdum, Emir irkilerek gözünü açtı ve muhtemelen bir küfür mırıldandı. İnip yanıma geldiğinde İhsan'ın arabası karşımızda durdu. Bir süre kimse inmedi fakat sonra İhsan bizi tanımış olmalıydı ki kapıyı açıp indi. Havalanmış kaşlarını bu mesafeden görebildim. Uzun siyah kabanı onu iyice tıknaz göstermişti. Rahatsız edici gülümsemesi yüzünde ki yerini almıştı. Attığı her adıma eşlik eden toprak ezilip çığlık attı. Sonunda yanımıza ulaştığında yüzünde ki çukurların görüntüsü rahatsızca kaşlarımı çatmamam neden oldu.

 

"Emir Karademir bu ne sürpriz."

 

"Şaşırtmayı sevdiğimi biliyorsun" Derken oldukça ciddiydi Emir. "Elbette" Dedi İhsan göz ucuyla bana bakarken. "İki Karademir'in bir fahişeyi kaçırma işini üstleneceğini görmeyi beklemezdim ama."

 

"Parayı getirdin mi?" Dedi Emir uzatmak istemeyerek.

 

"Benimle taşak mı geçiyorsunuz siz? Fahişemi vermeden size para vereceğimi mi sanıyorsunuz?"

 

Emir yarım ağız güldü. Bu tehlikeli bir gülüştü. "Yarına kadar zamanın var. Parayı gönderin gönderdin." İhsan'a doğru bir adım attı. "Göndermedin, kadını götürür kendi elimle Doğan'a veririm. O zaman anlarsın taşak mı geçiyorum yoksa ciddi miyim."

 

İhsan gerildi. Yüzünde ki gülümseme silindi. Ağzında topladığı tükürüğünü tek seferde toprağa fırlattı. "Sizi gebertirim." dedi tek seferde. Öfkesi Gökçeyi ne kadar istediğini anlamak için yeterliydi.

 

"Senin sikik tehditlerinden korkacağımızı mı sanıyorsun?"

 

"Babana mı güveniyorsun yoksa masaya mı?"

 

Emir bunu yapma dercesine başını salladı. Öfke boyun damarlarını kabartmıştı. Şu an için tüm sorumluluğu üstlenmiş ve sanki yanında sadece bir korumaymışım gibi durmamdan rahatsız değildi. "Masaya beni babam oturtmadı, bunu kendi gözlerinle gördün." Dedi Emir.

 

O an nasıl boktan bir işe bulaştığımı daha iyi anladım. İhsan Kulaç masadandı. Ve bu onun düşmanı olmamak için başlı başına yeterdi.

 

Masaya oturmanın iki yolu vardı, ilki güçtü. Yeterince para, yeterince saygı ve yeterince korku. İkincisi ise masadan birini öldürmekti. Bunu deneyen olmuştu daha önce fakat hepsinin sonu aynı olmuştu. İki ay önceye kadar da ismini masaya bu şekilde yazan kimse olmamıştı. Emir Karademir bir ilke imza atmıştı.

 

Babam, Emir'in sınırlarını zorlarken masadan birini öldürebileceğini asla düşünmemişti. Toplantının yapıldığı ve yer bilgisinin paylaşmadığı o masaya gelip adamın boğazını kesmesi öyle bir yankı oluşturmuştu ki, duymayan kalmamıştı. Bunun hakkında ki dedikodular hala bitmemişti, Emir'in arzuladığı da elbette buydu.

 

İki aydır onun orayı nasıl bulduğunu ve nasıl girdiğini düşünüyordum. Bir masanın çevresinde oturan yüzlerini bilmediğim adamları düşünüyordum. Emir'in rastgele seçtiği birinin saçlarından tutup boynunu nasıl kestiğini hayal edebiliyordum. Kan muhtemelen masaya sıçramıştı ve adam dakikalar içinde can vermişti. Masa zaten kanlarla doluydu fakat ilk kez sahiplerinden birinin kanına bulanmıştı. Artık bir cesetten ibaret olan adamı rahatlıkla yere atıp o sandalyeye oturuşunun babamda bıraktığı etkiyi görmek için feda edeceğim çok şey vardı. Kanlı elleri bir zaferin bayrağını taşıyorken Emir'in sadece kahvaltı masasına oturmuşçasına rahat olabileceğini biliyordum. Ve Emir bu yaptığının Çağdaş Karademir'in tahtını nasıl sarsacağını da iyi biliyordu. Yer ve zaman bilgisinin yalnızca masa üyelerinin bildiği o yere oğlu nasıl gelmişti?

 

Bu şüphe hep akıllarda olacaktı, belki benim bile aklımın bir köşesinde bunu babamın ona söylediği şüphesi hep var olacaktı ama ben dahil kimse gerçeği bilemeyecekti. Kural kuraldı ve Emir hak ettiği sandalyede yerini alalı iki ay olmuştu. Masa da olduğunu bildiğim iki kişiden biriydi ve şimdi İhsan'ın da masadan olduğunu biliyordum. Bunun bir felaket olduğunu da. Masada ki her adam tehlikeliydi ve bu tehlikenin içine girmek göze alacağımız bir şey değildi, tabii çoktan göze aldığımız gerçeği de inkar edilemezdi.

 

"Onun sizde olduğuna dair bir kanıt istiyorum." Dedi İhsan. "Birkaç saate sende olur." dedi Emir. Sonra İhsan'ın başka bir şey demesini beklemeden arabaya bindi. Onun ardından duraksamadan bindim fakat duyduklarımın etkisindeydim hala.

 

"İhsan masadan mı?" Dediğimde Emir bana hiç bakmadı. "Öyleydi." Diye mırıldandı sadece. Sözleri basitmiş gibi ağza alınsa da çatık kaşları ve belirgin çene kemikleri onunda en az benim kadar gergin olduğunu anlamamı sağlıyordu.

 

"Artık masada değil mi?"

 

"Değil."

 

"Neden?"

 

"Kuralları çiğnedi."

 

"Ne kuralı?" Dediğimde Emir bu kez bana baktı göz ucuyla. Bu sabah beni konuşmaya belki de sadece İhsan için çağırmamıştı. "Öğreneceksin yakında." Dediğinde sıkıntı ile nefes aldım. "Ne demek öğreneceksin?"

 

"Sabah sabah beynimi siktin sorunlarınla." Dedi öfkeden uzak bıkkın bir sesle. Uykusuzluk ikimiz içinde tahammül edilmeyecek boyuta geldiğinden daha fazla uzatmadan sustum. Geldiğimiz uzun yolun yükünü Emir'in omzuna bırakıp kafamı koltuğa yasladım ve gözlerimi yumdum. Sancılı düşünceler, sarsıntılı araba ve yorgunluk kısa sürede uykuya dalmama neden oldu.

Bölüm : 08.10.2024 19:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Songül harmanda / KARADEMİR / 6. Bölüm 'Tehlikeli Adamlar'
Songül harmanda
KARADEMİR

44k Okunma

2.18k Oy

0 Takip
59
Bölümlü Kitap
1. Bölüm "Kanlı Küvet"2. Bölüm "Bir Şüphe, Beş Şüpheli"3. Bölüm "Karanlıkta Gizlenen Adam"4. Bölüm "Açık Çek"5. Bölüm "Bir Kadını Kurtarmak"6. Bölüm "Tehlikeli Adamlar"7. Bölüm "Dikenli Duvarlar"8.Bölüm "Çığ"9.Bölüm “Kimsesiz Kız Çocuğu”10.Bölüm “Ölüm Oylaması”11. Bölüm “Kış Bahçesi”12.Bölüm”Kabuk Tutmuş Yaralar”13. Bölüm “Bir Fotoğraf Karesi”Duyuru14. Bölüm “Her İnsanın Bir Zaafı Vardır”DuyuruGüncelleme15. Bölüm "Gözlerini hep açık tut!"DuyuruDuyuru16. Bölüm “Bir Kadın Tüm Oyunu Bozar”Yeni bölüm yayınlandı17. Bölüm “Kral Paradoksu”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru18. Bölüm “Vicdana Asılı Urganlar”Yeni bölüm yayınlandıDuyuruDuyuru19. Bölüm”Bir Hiç Sıfıra Eşit Olur Mu?”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru20. Bölüm “Kan”Yeni Bölüm Yayınlandı21. Bölüm “Yalan”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru22.Bölüm “Üç Bilet Meselesi”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru23. Bölüm “Bedelleri Her Zaman Masumlar Öder”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru24. Bölüm 1.Kısım “İkilem”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru24. Bölüm 2. Kısım “Korkak Kalp”Yeni Bölüm Yayınlandı25. Bölüm 1. Kısım "Pranga"25. Bölüm 2. Kısım "Yol Ayrımı"26. Bölüm "Gerçeğin Acı Yüzü"Yeni bölüm hakkında27. Bölüm 1. Kısım "Yaralı Bir Adam"27. Bölüm 2. Kısım "Gözler Yalan Söylemez"Duyuru28. Bölüm 1. Kısım "Geriye Kalacak Birkaç Anı"Duyuru
Hikayeyi Paylaş
Loading...