5. Bölüm

5. Bölüm "Bir Kadını Kurtarmak"

Songül harmanda
sonsuzluksb

Derin Asu Aldinç

 

 

 

 

 

Kuzey Karademir.

 

İkinci şüpheli.

 

Adı anıldığında nasıl bir profilin zihinlerde canlandığından haberdardı. Bir kadını para için kaçırıp bir dağ evine getirirken oldukça soğukkanlı ve bundan zerre rahatsızlık duymuyordu. Arabasında bir silah taşıyor ve bunun ağırlığı ile bileği bükülmüyordu. Bir kadını kaçırmak ve ona ne yapacağını bilmediğin bir adama vermek için vicdanın ne kadar körelmesi gerekirdi? Bir insan kaçıncı göz ardı edişinde artık hissetmezdi?

 

Bunları yapan biri için birini intihara sürüklemek ne kadar zor olabilirdi?

 

Soğuktan kızarmış kemikli parmakların sardığı silah, yıllanmış bir boyanın altında kalan tahta kapıya uzandı. İçeride aç ve soğukta kalmış bir kadın değilde tehlikeli biri varmış gibi tedirgindi Kuzey. Kilitli kapıyı açtıktan sonra büyük bir karanlık bizi karşıladı. İki adamın ardından eve attığım ilk adımda bunaltıcı bir hava yüzüme çarptı. Arabanın açık olan farları olmasaydı iki adım ilerisini bile seçemezdik. Silahın sahibi elini karanlığa doğru dikkatle hareketlendirdiğinde bir tıkırtı işittik. Tedirgince atılan birkaç adım sonrasında battaniyelere sarılı bir kadın bedeni görebileceğimiz mesafeye geldi. Bizi gördüğü anda üzerinde ki battaniyeyi attı ve gizlediği elinde ki bıçağı havaya kaldırıp ileri atıldı.

 

"Orospu çocuğu seni!" İnce sesi ile Kuzey'e bağırdıktan hemen sonra, kulaklarımızı acıtan bir silah sesi işittik. Kuzey silahı rastgele bir duvara ateşlemişti ve bu kadının korku ile bağırıp geri çekilmesine neden olmuştu. Aynı onun gibi çığlık atmış ve geri kaçmıştım.

 

"Yerinde olsam o bıçağı bırakırdım Gökçe! Bir daha ki mermimin duvara olmayacağına emin olabilirsin."

 

"Şerefsiz herif! Ne istiyorsun benden?"

 

"Senden bir şey istediğim yok" Dedi Kuzey. Kadına doğru adımlarken." Beni bir kargocu gibi düşünebilirsin. Yalnızca seni sipariş edene götürüyorum."

 

o sırada Emir bunca şey yaşanmıyormuş gibi omzunu duvara yaslamış olan biteni izliyordu sadece. Karanlık birbirimizi net görmemizi engellese de kaşlarının çatık olduğunu görebiliyordum.

 

"Beni sipariş eden mi?" Az önce ki öfkeli çıkan sesinin kaybolup yerini endişeye bıraktığını hissettim. Kadını bu dağ evine kapatan bir adamdan daha çok korkacağı şeyin ne olduğunu merak etmemem mümkün değildi.

 

"Seni ihsan mı gönderdi?"

 

"İyi tahmin." Kadının yere bıraktığı bıçağı ayağıyla çekip uzak bir yere attı. "İhsan Kulaç paramı gönderdiğinde sen de bu dağ evinden kurtulacaksın. O zamana kadar bana problem çıkarmayı bırak."

 

"Bunu yapamazsın." Ses bu kez çok daha güçsüz çıktı fakat Kuzey'in pekte umurunda olmadı. "Yaptım bile Gökçe."

 

Kuzey, silah hala Gökçe'ye doğruyken Emir'e döndü. "Gidip bagajı halledelim. Kız yaşadığına göre yiyecek bir şeyler de alır geliriz."

 

Emir'in bakışları bana döndü. "Ona bir zarar vermez değil mi?"

 

"Hayır Emir, ne diye Derin'e zarar versin? Onu kaçıran benim."

 

Emir gözlerini benden alıp Kuzey ile beraber evden çıktı. Anahtar sesi ile birlikte karanlık her yere yayıldığında birkaç dakika gerildim. Gökçe'yi görememek ve yerde ki bıçağı alıp bana doğru saldıracağını düşünmek kalbimin ritmini arttırdı. Çok geçmeden jeneratörün sesi ile birlikte göz acıtan bir ışık yandı evde. Birkaç saniye bu aydınlığa alışmaya çalıştım. Geniş holün ortasında öylece yere çökmüş olan Gökçe'yi görünce buruk hissettim.

 

Simsiyah dalgalı saçlar, bembeyaz bir ten, hüzünle yere bakan iri kahve gözler ve dolgun dudakları ile öyle güzeldi ki. Daha önce hiç onun kadar güzel bir kadın görmüş müydüm ben? Bu güzelliğin ne acılara sebep olduğunu düşündükçe kahroldum. Ona doğru yürürken ruhu bedenini terk etmiş gibi donuk oluşu tedirgin olmama neden oldu.

 

"Gökçe?"

 

Sesimi işittiğinde burada ki varlığımı yeni fark etmiş gibi şaşkınca suratıma baktı, belki de yeni fark etmişti. Onu rahatlatma iç güdüsü ile yanına çöktüm. Üzerinde ona ait olmadığı belli olan bol kıyafetler vardı. Muhtemelen bu evden bulmuş, üşümemek için giymişti.

 

"İyi misin?" Sorumla beraber yaşlarla parlayan gözlerinden birer damla aktı. "Sen de onlarla mı çalışıyorsun?"

 

"Pek sayılmaz." Benim olayım çok daha karmaşık Gökçe, ama belki de en az senin hikayen kadar buruk.

 

"İhsan denen adam senden ne istiyor?"

 

Gökçe yüzüme baktı bir süre sonra elleri ile çabucak yanaklarını sildi ve üzerinde ki kazağı bir çırpıda çıkardı. Kar beyazı teni göz önüne serildi. Siyah sütyeninin altında kalan teninde fark ettiğim ilk şey acı ile yüzümü buruşturmama neden oldu. Köpürcük kemiğinden başlayarak göbek deliğine kadar inen derin bir yarık izi. Etlerin buruşup çevresinde ince, mor bir leke bıraktığı bu yara çokta eski gibi durmuyordu.

 

"Bazı insanların fantezileri aklının sınırlarını zorlar. Bir ahlakın, merhametin ve vicdanın yok yapacağın tek şey bir fahişeyi becermek ama onun bedeninden daha başka ne isteyebilirsin ki?"

 

Bir kadının bedenini ahlaksızca kullanmaktan daha başka ne isteyebilirdin ondan? Daha ne isteyebilirdin?

 

Ah kalbim.

 

Gökçe sözleri ile kalbimi öylesine acıttı ki hüngür hüngür ağlamak istedim.

 

"Seni öldürmek mi istiyor? Ama neden?" Titreyen sesime engel olamadım. Kafasını sağa sola salladı. Bedeni çoktan soğuğa tepki vermiş, titriyordu.

 

"Öldürmek istemiyor. Canımı yaka yaka becermek istiyor. Etimi keserek, kanatarak. Bundan zevk alıyor." Öfke ile nefes verdi. "Adi orospu çocuğu!"

 

Bilmediğim bir dünyayı daha görmeye başlamanın verdiği sancı ruhumu boğdu. Bir ruh hiç boğulabilir miydi? Yüzleştiğim dünyanın kirli, kan kusan yanı nasıl böyle gerçek olabilirdi? Bu gerçeğe nasıl böyle kapatıyorduk gözlerimizi?

 

Gökçe kıyafetini üzerine geçirip toparlanmaya çalıştı. "Doğan, ihsanın bana bu yaptığından sonra mekana girişini yasaklamıştı ama şerefsiz herif taktı bana."

 

"Eğer parayı gönderirse seni ona verecekler."

 

Güzel gözleri korku ile titreşti. "Yardım et bana. İhsan'ın eline düşersem bana yaşatacaklarına kimse engel olamaz."

 

Onu kurtarmak istedim.

 

Onu sadece Kuzeyden değil, İhsandan, Doğandan ve bedenini kullanan herkesten. sadece bir kadın olduğu için ona yaşatılan her şeyden kurtarmak istedim ama çaresizlik yakalarımdan tutup beni gerçeklerin kucağına attı.

 

"Kapıyı kilitleyip gittiler. Kaçmayı başarsak bile yakında hiçbir yer yok. Yol arabayla bile bir saatten fazla sürdü."

 

Gökçe yerinden kalktı ve holün içinde ileri geri yürümeye başladı. Endişenin onu an be an nasıl tükettiğini gördüm. "Şerefsiz herifler yüzünden yaşamımızın çoğunu bok gibi geçiriyoruz. Hayatımın içine sıçan , beni bu bok çukuruna hapseden de bir erkekti şimdi yine daha beter bir yere atacak olan da bir erkek. Bana yardım etmelisin."

 

Ona yardım edemezdim. Bunu tüm kalbimle istesem de, Karademir ailesi üzerinde söz hakkım yoktu. Gökçe'yi koruyacak bir gücümde yoktu. Aslında benim hiçbir şeyim yoktu, hiç kimsem yoktu. Ben Derindim sadece. Derin Asu Aldinç. Kardeşini trajik bir şekilde kaybetmiş, buna sebep olanı bulmak için her şeyi göze almış öylesine biriydim.

 

Gökçe cevap vermeyişimin ardından yerde ki bıçağı aldı ve duvarın köşesine sindi. O an zehirli bir düşünce beynimin içine sızdı. Bıçak kendini korumak için miydi yoksa canına kıymak için mi? Bedenim alev almış gibi kalktım yerden. Her seferinde ruhumu sanki bedenimden ayırıp yine oraya hapseden anlar gözlerimin önüne geldi.

 

"Gökçe?" Bana cevap vermedi. Yanına gittim. "Şansımı deneyeceğim, seni kurtarmak için uğraşacağım tamam mı?"

 

Dizlerim üzerinde çöktüm yine. Elinde sıkıca tuttuğu bıçağı alıp uzağa itekledim. "Teşekkür ederim." Diye fısıldadığında ikimizin de gözleri dolu doluydu. Garipti, ikimizde birbirimizin acılarını bilmiyorduk. Fakat o bana, ben de ona minnettardım. Ellerinden o bıçağı alıp onu kurtarabileceğimi düşünmek bile, günlerdir beni yakıp kavuran o ateşe su dökmüştü.

 

***

 

Evin en geniş odası, içerisinde büyük bir şömine ve oturma gurubunu barındırıyordu. Ahşap duvarlara asılı birkaç tablo dışında göze batan hiçbir aksesuar yoktu. Ev, Bora'nın da dediği gibi uzun süredir kimseyi misafir etmemişti. Bunu, sadece koltuklara otururken havaya karışan tozlardan bile anlamak mümkündü.

 

Gökçe burada kaldığı iki gün de bu odayı hiç kullanmamıştı. Dediğine göre yakacak odun olmadığı için evin en küçük odasını seçmiş ve üstüne bulduğu tüm battaniyeleri almıştı. Yiyecek bir şeylerin yokluğunda ziyade suların bile akmayışı sorun olmuştu. Kalın demirlerle sarılmış pencerenin önüne biriken karları su ihtiyacı için kullanmıştı. Böyle anlatınca, yaşama içgüdüsünün oldukça yüksek olduğunu düşünmeden edemedim. Onun yerinde olsaydım şimdiye ölmüş olabilecek kadar hayattan kopuktum.

 

Getirdiği battaniyelere sarınmış ve vücudumuzu ısıtmaya çalıştığımız zamanların birinde araba sesi geldi. Hava çoktan aydınlanmıştı. Çok geçmeden kapının sesi ile birlikte iki adam da eve girdi. Gökçe o andan itibaren beklenti ile gözlerime bakmaya başladı, eline bir bıçak alıp Kuzey'e saldırmak için hamle yapmıyorsa, beni yeni tanımasına rağmen, bana güvendiği içindi. Kapıdan içeri girerken Kuzey elinde ki poşetlere rağmen silahını Gökçe'ye tutmuştu. Fakat Gökçe'nin öylece yerinde oturduğunu görünce eli yavaşça inmiş ve kaşları şaşkınlıkla havalanmıştı.

 

"Bana saldırmayacak mısın?" Dediğinde Gökçe ona cevap vermedi. "Bilmediğim hangi yöntemi kullandın Derin?"

 

"Neden? Başka bir kadını daha kaçırmak için mi kullanacaksın?" İğneleyici konuşmama aldırmadan poşetleri dikkatle Gökçe'nin yanına bıraktı ve gelip yanımda ki boşluğa oturdu. "Sabah akşam kadın kaçırıyorum ben zaten." Diye söylendi.

 

Emir gelip tekli koltuklardan birine çökünce üstlerinin çamur içinde olduğunu fark ettim. Her ikisinin de, muhtemelen dudak uçuklatacak değerinde ki, takımları berbat haldeydi. Bu çamur izlerinin, bir cesedin sığabileceği büyüklükte çukuru kazarken olduğunu biliyordum. Toprağın, basılıp kabuklaşmış sert yüzeyi ve ardından gelen nemli yumuşaklığını avuçlarımda hissettim. Onlarca ölü bedeni içinde saklamıyormuşçasına güzel kokan o toprak kokusu burnuma kadar geldi. Ritmik kürek sesleri, toprağın gürültüsü, siyah poşetlere sarılı bir bedenin derin bir çukura bırakılışı ve üzerinin güzel kokulu toprakla örtülüşü gözlerimin önündeydi. Travmalarıma bir yenisi daha eklendi fakat ben güzel bir gecenin sabahındaymışçasına rahatça yerimde oturmaya devam ettim.

 

"Bana verdiğin çeki kullanmak istiyorum." Emir'in gözleri gözlerimi buldu. Özenle çizilmiş gibi yüzünün her ayrıntısı kusursuzdu. Dışarıdan bakılınca ellerinde kan olacağına inanılmayacak bir çekicilikti. Düşüncelerimden habersiz ne istiyorsun dercesine gözlerime bakmaya devam etti. "Gökçeyi kurtarmanı istiyorum. İhsandan, Doğandan ve Kuzeyden."

 

"Ne?" Derken deliymişim gibi bakıyordu. "Sen kafayı mı yedin?"

 

"Hayır. Bana her şeyi isteyebileceğim bir çek verdin ve ben de bunu kullanıyorum."

 

"Ne çekinden bahsediyorsunuz siz?" Kuzey'in sorusunu ikimiz de es geçtik.

 

Emir aniden kalktı ve kolumu tutup beni odanın çıkışına çekti, ona karşı koymadım. Rastgele bir odaya girip kapıyı ardımızdan kapattı ve kolumu serbest bıraktı.

 

"Benden istediğin şeyin Kuzey'in hayatını tehlikeye atacağının farkında mısın?" Sesinde saf öfke vardı. Bunu istemem onu çıldırtmış gibiydi.

 

"Hatırladığım kadarıyla onun hayatı zaten tehlikedeydi."

 

Gözlerini yumdu ve derin bir nefes aldı. Onun aksine sakince durmuş ve sadece camı kapatmasını istemişim gibi bir rahatlıklaydım.

 

"Aynı şey değil Asu! Kızı ihsan'a verdikten sonra Doğan'nın da okları ona dönecekti. Ama bu şekilde iki adam da Kuzey'in peşinde olacak."

 

Onun gibi öfkeyi hissettiğim ilk anda bir adım atıp aramızda ki mesafeyi kapattım. Uzun boyu yüzünden ancak omzuna geliyor oluşuma rağmen başımı arkaya atmış ve gözlerimizin temasını kesmemek için çabalamıştım.

 

"Senin hakkında öğrendiğim ilk şey sözlerini mutlaka tutan bir adam olduğun. İsteğimi söyledim Emir, şimdi lafının arkasında ol ve sözünü tut."

 

Ela gözlerinde geçen en baskın duygunun pişmanlık olduğuna yemin edebilirdim. Bu çek için pişmanlık duyacağını belki de hiç düşünmemişti, ondan isteyeceğim hiçbir şeyin canını sıkmayacağına emin olarak söz vermişti ama şimdi canı fena halde sıkılmıştı. Bundan zevk almadığımı söylemek yalan olurdu.

 

"Bu istediğin sadece bizim değil senin de berbat işler içine girmene neden olacak." Derken samimiydi. "Zaten girmedim mi?" Bunu derken ben de samimiydim. Çoktan bir adamı öldürüşüne susup, kaçırılan bir kadına bekçiliği kabul etmemiş miydim?

 

"İhsan parayı gönderdiğinde burada ki işin biter. Anlaşmamıza uyarız ve sen hayatına devam edersin. Ama eğer o kıza yardım etmekte ısrar edersen geri dönüşü olmayacak onlarca şeyin başlangıcı olursun Asu. Dünyanın bu yüzü sandığından daha karanlık ve acımasızdır."

 

"Devam etmeyi istediğim bir hayatım olduğunu mu sanıyorsun? Sence canımı daha fazla yakacak bir şey yaşayabilir miyim? Ben zaten en dipteyim."

 

Durdu, öylece durdu. Bana bakarken acılarımı gördü mü? Duvarlarım, içimde ki kaosu gizleyebildi mi? Bu yangının çakmağını kendi evinden birinin attığından haberdar mıydı? Yoksa çakmak onun muydu?

 

Geri adım atmayacağımı bildiğinden kapıyı açtı ve çıktı. Sözünü tutacaktı. Onun ardından bir süre gözlerimi yumup derin nefesler aldım. Bir amaç uğruna gelmiştim, şimdi o amaca bir yenisi daha eklenmişti, Gökçe.

 

Odaya döndüğünde çoktan Emir ve Kuzey hararetli bir tartışmaya girmişti.

 

"Sen ne diye Derin'e böyle bir söz veriyorsun?" Dedi Kuzey. Kapıdan girdiğimi gördüğünde sanki bu sözü vermesinin suçlusu benmişim gibi öfkeyle baktı yüzüme.

 

"Bu işin içine girme dediğim halde aptal gibi gidip şu kadını kaçırdığın için olabilir mi?"

 

"Parayı alıp kadını İhsan'a verince bu iş bitecek. O zaman Derin de ne kadar istiyorsa ona da veririz para."

 

"Sizden para istediğimi de nereden çıkardın?" Derken ters ters kuzeye bakmıştım.

 

"Derdin ne peki? İyilik meleği?"

 

"Derdim senin gibi adi bir herifin Gökçe'nin hayatını mahvetmemesi."

 

Kuzey sözlerime öfkelenip üzerime doğru yürüdüğünde Emir elini göğsüne koyup onu durdurdu. "Yerinde dur Kuzey."

 

"Bana bir daha adi desene" Derken gözleri gözlerimdeydi ve korkmadığımı söyleyemezdim. Ama geri adım atmak...Asla yapacağım bir şey değildi.

 

" Duymaya doyamadın mı? A-"

 

"Keş şunu Asu!" Sözlerimi sertçe bölen Emirdi. Kuzeyi biraz daha itip benden iyice uzaklaştırdı.

 

"Bir söz verdim, o da ne istediğini söyledi. Anlaşmaya sadık olacağım. Belki sen de bu sayede bir daha benden gizli iş çevirmeye kalkmazsın." Emir sıkıntıyla nefes aldı. "Gökçeyi bizim eve götüreceğiz."

 

"Delirdin mi? Babam öğrenirse canımıza okur."

 

"Öğrenmeyecek. Asu'nun arkadaşı olduğunu söyleyeceğiz. Babamın misafirperverliğinin sınırlarını zorlayacağız. Sonrasına da sonra bakacağım. Önce İhsan ve Doğan'nın neler yapacağını izleyelim."

 

"Bu işin sonunda kimseye kalmadan Çağdaş Karademir hepimizi sikip atacak."

 

O sırada uzun süredir suskun duran Gökçe konuştu. "Doğan'nın elinden bir kızın kurtulduğunu hiç görmedim. Bu işin içine giren herkesi öldürmeden durmaz. Bu yüzden sana zarar gelsin istemem Derin. Yalnızca beni Doğan'a geri verin."

 

Kafamı hızla sağa sola sallayarak ret ettim isteğini. Onu bile bile yine bedenini satacak olan adama veremezdim. "İsteğim her iki adamdan da kurtulman."

 

"Sandığın gibi kolay değil." Sesi kırıktı. Gökçe'nin bu isteği Kuzey ve Emir'in öylece ona bakmasına neden oldu. Herkes şaşırmıştı, kurtulacağına inanmıyordu. " Beni Doğan'a geri verin. Onların kirli ellerinin sana değmesini istemem Derin. Teşekkür ederim."

 

" Kimsenin eli ona değemez." Emir'in sesi kendinden emin çıkmıştı. "Uykusuzuz, bu şekilde araba kullanamayız. Herkes dinlensin. Akşam üzeri yola çıkacağız." Konuyu kapattı ve odadan çıktı.

 

***

 

Karademir ailesinin görkemli evi karanlığın içinde gizlenmişti. Evin bahçesini aydınlatan ışıklar, bu gece her zamankinden daha cansız gibiydi. Etrafta her zamankinden daha fazla güvenlik olduğunu anlamak için daha önce de burada bulunmuş olmak gerekirdi. Bir gün önce içinde bir cesetle bu bahçeden çıkan araba bu kez, varlığı bir bomba etkisi yaratacak bir kadını taşıyordu.

 

Evin kapısını açan beklediğimizin aksine bir çalışan değildi. Bora sabırsız bir çocuk gibiydi. Hızlıca bize baktıktan sonra gözleri Gökçe de kaldı.

 

"Bana bunun Kuzey'in kaçırdığı kadın olduğunu söyleyin de içeri gidip kafama babam gelmeden sıkayım."

 

"Git sık." Diyen Kuzey, Bora'yı iterek içeri girdi.

 

"Bu şahane fikir kimindi?" Derken bizimle beraber içeri doğru yürüyordu Bora.

 

"Derin ve Emir'in uluslararası anlaşma maddeleri gereğince-"

 

"Yemin ederim kafanı şu duvara vura vura gebertirim seni Kuzey. Sikik işlerini toparlamaya çalışıyorum, boş boş konuşup canımı sıkma!"

 

Emir'in sert sesi ile Bora yalancı bir korku ile kafasını sağa sola salladı. Kuzey ise ters bir bakış atıp merdivenlerden çıkıp muhtemelen odasına gitti.

 

"Mert nerede?"

 

"Arkadaşlarıyla çıktı."

 

Emir başını sallayıp bize döndü. "Birinci katta misafir odası var ama hepimizin odası ikinci katta bu yüzden Gökçe seninle kalsa daha güvenli olur."

 

"Olur." Derken önemli olmadığını belirtircesine omzumu kaldırıp indirdim.

 

"Ben sofrayı hazırlatıyorum o zaman siz de temizlenip inersiniz aşağıya." Bora'nın dediklerinden sonra hepimiz odalara çekildik.

 

Gökçe'nin duş alabilmesi için ona birkaç kıyafet çıkardım. O duş alırken çoktan bir sigara yakmıştım. Gözlerim yerdeydi ve öylece zemini izlerken hiçbir şey düşünmüyor gibi olup aynı zamanda binlerce düşünce içindeymişçesine dalgındım. Benim bu manasız dakikalarıma son veren Gökçe olmuştu. Uzun saçlarına rağmen duş alması çok kısa sürmüştü, belki de alışkanlıktı.

 

Üzerinde kısa bir havlu ile çıkmış elinde ki sütyeni bana doğru kaldırmıştı.

 

"Gerçekten bir memen olduğuna emin misin güzelim? Bunlara sığmam mümkün değil."

 

Gözlerim yavaşça bedenime kaydığında sanki yıllardır bu bedende yaşamıyormuşum gibi üstümü çekip küçük memelerime baktım.

 

"Biraz ufaklar." Derken dudağımı büzmüştüm. "Ve kıyafetlerinde sığamayacağım kadar küçük. Belin kaç santim? Üç mü?"

 

Gözlerimi devirip elimde ki sigarayı camdan aşağı attım. "Minyon oluşumla alayın bitti mi güzel kadın?" Kelimelerim onu gülümsetti. Gökçe kilolu değildi, aksine çok çekici bir vücudu vardı ama o dolgundu ve ben çok minyondum. Üstlerimin ona olmaması şaşırılacak bir durum değildi. Yine de idare edebileceğimizi düşünmüştüm.

 

"Alay etmiyorum Derin sadece bu kadar etli olduğumu bilmiyordum." Kafamı salladım. "Endişelenme etli değilsin. Ben fazla miniğim. Senin için erkeklerden bir şeyler alayım. Rahat edersin."

 

"Teşekkür ederim."

 

Odadan çıktığımda gözüme çarpan ilk kapı Kuzeyindi. O odaya girdiğimde yerde hala bir ceset görecekmişim hissi beni sardığında bakışlarımı kaçırdım. Başka bir kapı ile bakışıyorken kimin olduğunun önemi olmadığına karar vererek kapıyı tıklattım. Bir süre hiçbir ses gelmedi. Belki de Bora veya Mert'in odasıydı ve odalarında değillerdi. Girip bir şeyler alıp sonra haber verebilirdim. İçeri girdim. Birkaç adım ilerledikten sonra banyonun kapısı açıldı ve Emir çıktı. Sadece belinde bir havlu vardı. Islak saçlarından akan su göğsüne damlıyordu.

 

Kahretsin.

 

Bu kadar kusursuz olmak için ne yapıyordu bu adam?

 

"Gökçeye kıyafetlerim olmuyor. Senden birkaç şey almaya geldim." Dedim düz tutmaya çalıştığım bir sesle.

 

Gözlerimi teninden ayırdığımda kaşlarını kaldırmış bana bakıyordu. "Beni böyle gördüğün için utanıp arkanı falan dönmen gerekmiyor muydu?"

 

Alayına karşılık tek kaşımı kaldırdım. "Çıplak gördüğüm ilk erkek değilsin."

 

Bana doğru yürümeye başladığında ben de birkaç adım geri gittim. Bu hareketime dudağının kenarı kıvrıldı.

 

"Her beden aynı mı hissettirir?" Dediğinde oldukça yakınıma gelmişti. Güzel bir koku burnumu doldurdu. Gözlerimi bedenine çevirmemek için üstün bir çaba gösterdim.

 

"Buna karar vermek için kaç bedene dokunmuş olmak gerekir?"

 

Sözlerim dudaklarını daha belirgin bir şekilde kıvırmasına neden oldu. Gülümseyişi güzeldi ama hiç masum değildi. Bakışları kısa bir an dudaklarıma indi, o kısa an korkunç bir şekilde kalbimi hızlandırdı. Çok oyalanmadı ve tekrar mavilerime döndü.

 

"Asla geri adım atmazsın değil mi Asu?"Adımı her seferinde şiir okuyormuş gibi telaffuz etmeseydi ölür müydü? "O dikenlerin altında ne var merak etmiyor değilim."

 

Onun gibi ben de dudaklarına baktım ve bu yakınlık beynime alarm verdi. Tedirginlikle bakışlarımı kaçırdım. "Geri çekil Emir."

 

"Senin çekilmen lazım Asu." Kaşlarımı çattığımda gülümsemesi genişledi. "Dolabın önünde dikilmiş olan ben değilim."

 

Aptal bir tedirginlikle geri çekildiğimde yüzünde ki sırıtışı silmeden dolabını açtı ve eline aldığı birkaç parça kıyafeti bana uzattı. "Gökçe'ye kıyafet almamız gerekiyor." Diyerek aramızda ki bu garip şeyi bitirmek istedim.

 

"Hallederiz."

 

Kıyafetlerle beraber başka bir şey demeden odadan çıktım. Bir süre yerimde durmama neden olacak kadar afallamış hissediyordum. Beynim karşıma dikilmiş 'Bu da neydi böyle Derin?' Diyordu sanki. Ne olduğu hakkında zerre fikrim yoktu.

 

Basit bir tensel çekim mi?

 

Bu düşüncelerden hızla uzaklaştım. Kıyafetlerle beraber odama girdim ve havluyla yatakta beni bekleyen Gökçe'ye yaklaştım.

Geniş kıyafetlere kavuştuğu için oldukça memnun duruyordu.

 

Açlık hepimiz için büyük bir sorun haline geldiğinden olsa gerek aynı anda herkes yemek masasındaydı. Aramızda iki günü aşkındır aç olan tek kişi Gökçe olduğundan çoktan yemekleri yemeğe başlamış, yanaklarının iki yanını bir sincap gibi doldurmuştu.

 

"Hepimiz bunun farkında mıyız diye emin olmak için soruyorum." Bora bunu söylerken Gökçe'ye bakıyordu. "Bu kadar güzel bir kadını daha önce gören oldu mu?"

 

Gökçe bu iltifatların zerre değeri olmadığını gösterircesine Bora'ya bakmadı bile. Yemeğini iştahla yemeğe devam etti. Bu durum beni gülümsetti.

 

"Belki de görmüşsündür. Doğan'nın kızlarından." Kuzey'in söyledikleri ile beraber gülümsemem yüzümden çekildi. Gökçe çatalını yavaşça bıraktı ve iri kahve gözlerini karşısında ki Kuzey'e dikti. "Sözlerinle canımı yakabileceğini mi sanıyorsun?" Bir sorudan ziyade küçümseyici birkaç kelimeydi söyledikleri.

 

"Ben fahişe olduğumu pekala kabul ederim. Peki sen bir şerefsiz olduğunu kabul edebilecek misin?"

 

Kuzey'in ona adi dediğimde verdiği tepki düşünülünce, bu masayı dağıtma ihtimalini hesapladım. Ama o yarım ağız güldü yavaşça. Müthiş bir gerginlik aralarında gezindi ama masa dağılmadı. Gökçe zaferle yemeğine devam etti ama Kuzey de hiç yenilgiye uğramış gibi durmuyordu.

 

"Babama ne demeyi düşünüyorsunuz peki bu güzel kadınla ilgili?"

 

"Asu'nun arkadaşı olduğunu söyleyeceğiz." Emir bunu söyledikten hemen sonra masadan kalktı. Telefonu kulağına yaslayıp yanımızdan uzaklaştı.

 

Yemek devamında sessizlikle yenildi. Emir bir daha sofraya dönmedi. Mert geldiğinde Gökçe çoktan odaya çekilmiş ve uyumuştu. Nerede oluşumuzla ilgili hazırlanmış güzel bir yalan hikayeyi Kuzey'in ağzından dinledik. Sonra Kuzey de odasına çekildi. Bora ve Mert'in babalarının olmayışını değerlendirmek için yine içkiye davrandıklarını görünce ben de kalktım ve odaya çıktım. Dağ evinde biraz uyumuş olsamda hala yorgundum bu yüzden Gökçe'nin bıraktığı boşluğa uzanıp kısa sürede uykuya daldım.

 

***

 

Gecenin bilmediğim bir vaktinde aniden uyandığımda sanki derin bir uykuda değilmişim gibi hissettim. Düğmesine basılmış bir cihaz gibi aniden uyanıp sanki hiç uykum yokmuşçasına yatakta oturuşum garipti. Ama son zamanlarımda bunu yaşıyordum, bir anda uyanıp öylece oturuyor ve sadece düşüncelerin içinde kayboluyordum.

 

Yine o anların birinde, düşüncelerin dikenli telleri arasında çırpınırken nefes almak için odamdan çıktım. Bahçeye ilerlerken bu kez yanıma sigaramı ve çakmağımı aldığıma emin oldum. Görmeyi beklediğim boşluk yoktu. Emir oradaydı, geniş koltuğa yayılmıştı. Başını arkaya atmış gökyüzüne bakıyordu. Parmakları arasında duran sigarayı zorlukla seçtim. Kafasının içinden neler geçiyor diye düşünmeden edemedim.

 

Yanına gidip karşısında ki koltuğa oturduğumda bakışları bana döndü. "Belki de saatler konusunda anlaşmalıyız." Dedim sigaramı yakarken. Daha önce ki yalnız kalma isteğine vurgu yaptığımı anladı.

 

"Ya da sohbet ederiz." Derken o da sigarasından derin bir nefes çekmişti. "Babamlar geldi gece."

 

"Yarın geleceklerini sanıyordum."

 

Kafasını salladı, o da öyle sanıyordu. Aklıma Gökçe geldi.

 

"İhsan'ın Gökçeye yaptıklarını biliyor musun?"

 

Kafasını yine koltuğun arkasına yasladı ve dumanını gökyüzüne üfledi. "Onun bir orospu çocuğu olduğunu biliyorum sadece."

 

"Göğüsünden karnına kadar bir yarık açmış." Dediğimde gözleri gözlerimi buldu. "Bedenine sahip olurken." Cümlemi tamamladığımda en az benim kadar şaşırdığını fark ettim. Ruhu boğulmamıştı belki ama o da bunun kan dondurucu tarafı ile sarsılmıştı.

 

"Cinsel mazoşist mi?"

 

"Öyle sanırım...Canı çok yanmış olmalı." Yabancı bir adamın izinsizce bedenine sahip olduğu dakikaların acısı üstüne bir de etine saplanıp kanatan bir bıçağın acısı eklenince nasıl dayanmıştı Gökçe?

 

"Yanmıştır." Diye mırıldandı Emir.

 

"Hiç yaralandın mı? Öyle derin."

 

Yüzü acı ile kasılmıştı, ona üzülmüş müydü? Merhametli miydi? Bir insana acıyabiliyor muydu?

 

"Yaralanmadım."

 

Sesi garipti. Belki de o değildi. Lale'nin günahı onun omuzlarında değildi. Onun olmamasını istedim. Nedenini hiç sormadım kendime, sanki o ya da kardeşlerinden birinin olması bu aileye olan nefretimin düzeyini değiştirebilirmiş gibi.

 

"Ben de." Ben de yaralanmadım öyle derin. "Lale de bileklerini kesmişti, çok derindi."

 

Boğazıma ardı ardına biriken şeyler yumru muydu yoksa kardeşimin bileklerini kesen jiletler miydi?

 

"Onu sen mi buldun?" Dedi Emir. Bedeni artık dikti. Yalnızca bana bakıyordu, an be an üzerime çöken ızdırabı görebiliyor muydu?

 

"Çoktan ölmüştü...Kan dolu bir küvette."

 

"Bunu kendine yapma." Dedi kaşlarını çatıp. "Tekrar tekrar aynı anları düşünüp durma."

 

Ona cevap vermedim. Sigaramı bitirip kalktım. Öylece bana bakışını umursamadım. Ardımdan baktığını bile hissettim ama dönüp bakmadım. Berbat hisler yine yakalarıma yapışmıştı.

 

Karanlık evin içinde odama gitmek için adımlarken başka bir adım sesi beni durdurdu. Çağdaş Karademir sessiz adımlarla merdivenlerden indi ve evin arka tarafına giden koridora yöneldi. Ani bir kararla ardından giderken oldukça dikkatliydim. Kalbim ağzımdaydı, omzundan geriye baksa beni fark edebilirdi ama şans benden yanaydı. Bir kapının önünde durduğunu görünce bedenimi duvarın ardında gizledim. Kapıyı tıklattı ve bekledi. Genç bir kadın açtı kapıyı, hizmetçilerden biri olmalıydı. Kollarını boynuna dolayıp dudaklarını öperek içeri çekti onu. Tenimi yakan öfke ile ileri atılacağım anda dudaklarımın üzerine bir el kapandı ve bedenim geri çekildi. Emir bedenimi duvara yaslamış kaşlarını çatmıştı. Göğsüm hızla inip kalktı. Bana doğru eğilip gözlerimin içine bakarken bir sürü şey düşünüyor gibiydi.

 

"Neden buradasın Asu?"

 

Neden bu koridordasın?

 

Neden bu evdesin?

Bölüm : 08.10.2024 19:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Songül harmanda / KARADEMİR / 5. Bölüm 'Bir Kadını Kurtarmak'
Songül harmanda
KARADEMİR

43.98k Okunma

2.18k Oy

0 Takip
59
Bölümlü Kitap
1. Bölüm "Kanlı Küvet"2. Bölüm "Bir Şüphe, Beş Şüpheli"3. Bölüm "Karanlıkta Gizlenen Adam"4. Bölüm "Açık Çek"5. Bölüm "Bir Kadını Kurtarmak"6. Bölüm "Tehlikeli Adamlar"7. Bölüm "Dikenli Duvarlar"8.Bölüm "Çığ"9.Bölüm “Kimsesiz Kız Çocuğu”10.Bölüm “Ölüm Oylaması”11. Bölüm “Kış Bahçesi”12.Bölüm”Kabuk Tutmuş Yaralar”13. Bölüm “Bir Fotoğraf Karesi”Duyuru14. Bölüm “Her İnsanın Bir Zaafı Vardır”DuyuruGüncelleme15. Bölüm "Gözlerini hep açık tut!"DuyuruDuyuru16. Bölüm “Bir Kadın Tüm Oyunu Bozar”Yeni bölüm yayınlandı17. Bölüm “Kral Paradoksu”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru18. Bölüm “Vicdana Asılı Urganlar”Yeni bölüm yayınlandıDuyuruDuyuru19. Bölüm”Bir Hiç Sıfıra Eşit Olur Mu?”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru20. Bölüm “Kan”Yeni Bölüm Yayınlandı21. Bölüm “Yalan”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru22.Bölüm “Üç Bilet Meselesi”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru23. Bölüm “Bedelleri Her Zaman Masumlar Öder”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru24. Bölüm 1.Kısım “İkilem”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru24. Bölüm 2. Kısım “Korkak Kalp”Yeni Bölüm Yayınlandı25. Bölüm 1. Kısım "Pranga"25. Bölüm 2. Kısım "Yol Ayrımı"26. Bölüm "Gerçeğin Acı Yüzü"Yeni bölüm hakkında27. Bölüm 1. Kısım "Yaralı Bir Adam"27. Bölüm 2. Kısım "Gözler Yalan Söylemez"Duyuru28. Bölüm 1. Kısım "Geriye Kalacak Birkaç Anı"Güncelleme
Hikayeyi Paylaş
Loading...