Derin Asu Aldinç
Emir Karademir.
İlk şüpheli.
Sıfır tereddütle, bir an bile düşünmeden rahatlıkla bir adamı öldürmüştü. Bıçak, eline tam olan bir eldiven misali, oturmuştu avuçlarına. Parmaklarının hiç bilmediği bir bıçağı kavrayışı, keskin ucunu bir ete dayayıp yarıp geçmesi için yaptığı baskı ustacaydı. Arbededen dolayı hızlanan nefesi dışında bedeni hiçbir tepki vermedi. İlk veya ikinci kurbanı olamazdı, bir katil ne zaman birini öldürdüğünde artık yemek yiyormuşçasına rahat olurdu? Kaçıncı ölümden sonra artık bir bedenin cansız bir şekilde yığılması anlamsızlaşırdı?
Bir katil için birini intihara sürüklemek ne kadar büyük bir günah olabilirdi ki?
İhtimaller arasında en baskın olanı Lale'nin görmemesi gereken bir şeyi görmüş olabileceğiydi. Aynı benim gibi. Bunun idrakine varmam saniyeler içinde kapıya doğru hamle yapmama neden oldu. Kaçıp gitmek için verdiğim bu çaba Emir'in kolumdan tutup duvara yaslaması ile son buldu. Tek bir hamle ile bedenimi kendisi ve duvar arasında hapsetti. Yüzünün yarısı kapıdan içeriye yansıyan ışık ile aydınlanıyordu. Bu sebeple aydınlık kısımda ela gözleri görülürken, karanlıktan kalan diğer yarısında gözleri siyah gibiydi. Bu görüntü tam olarak onu ifade etmişti. Görünen aydınlığı ve birkaç dakika önce gördüğüm karanlık yanını. Beynim bir tehlikede olduğumuzu her saniye yeniden hatırlıyormuşçasına bana alarm verdiğinde kurtulmak için çabaladım ama güçlü elleri ile sabitlediği bedenimi kımıldatamadım bile.
"Öldürdün adamı!" Dehşet içinde söylediklerimden sonra kafasını sağa sola salladı hafifçe. Kolumu sıkıca saran parmaklarında ki kanın ıslaklığını hissetmek beni alaşağı ediyordu.
"Öldürmeseydim o beni öldürecekti." Sözlerini müthiş bir inanç ile söylemişti. Şüphesiz adam onu öldürmek için hamle yapmıştı ama o bu hamleyi başka şekilde de savuşturabilirdi. Emir ise hiç düşünmeden bıçağı adama saplamıştı.
Aynı sahne defalarca gözümün önünde tekrarlanınca kurtulmak için çırpındım. Boştaki elini duvara yaslayıp tüm çıkışlarımı kapattı.
"Bırak beni!"
"Hiç sanmıyorum."
Buz gibi sesi biraz sonra, adamın çenesine saplı bıçağın benim bedenimde olma ihtimalini düşünememe neden oluyordu.
"Kimseye söylememem için tehdit mi edeceksin?" Beynim tehlikeyi avaz avaz bağırsa da aptal cesaretim ile sesim bile titremeden konuşabiliyordum. Karşımda eli kanlı bir katil yokmuşçasına başım dikti ve meydan okumaktan geri durmuyordum.
Emir yüzüme doğru eğilirken dudakları yavaşça yukarı kıvrıldı. "Eline mikrofon bile verebilirim."
"Soyadına bu kadar mı güveniyorsun?"
Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı ve korkunç bir ürperti ile dolmamı sağlayacak şekilde fısıldadı. "Adıma güveniyorum."
Şüphem arttı. Tenim öfke ile yandı. Korku, dehşet, öfke hepsini bir anda hissedebildim. "O zaman neden bırakmıyorsun beni?" Diye inledim.
"Bir anlaşma yapacağız seninle" Derken oldukça ciddiydi. "Bu gece Mert'in ruhu duymadan bu olayı halledeceğiz ve sen buna köstek olmayacaksın."
Mert'i bu olaydan uzak tutmak istemesi onun henüz Karademirlerin karanlık tarafına şahit olmadığını anlamama yetti. Mert ağabeyinin kim olduğunu bile bilmiyordu muhtemelen. Bir haftadır gördüğüm Emir ile şimdi gördüğüm arasında dağlar vardı. Ölüm bile bu kadar basitken daha nasıl işler içinde olabileceğini düşünmek nefesimi daralttı. Ardıma bile bakmadan kaçmam gerekirdi, ne dediyse kabul edip kaçıp canımı kurtarmalıydım ama beni bu eve çivileyen şeye yüz çeviremezdim. Göreceğim hiçbir ceset Lale'nin cesedini görmemle kıyaslanamazdı.
Hiçbir zaman ince ruhlu bir insan olmamıştım. Bu yolda ölümler mi görecektim? Lale'nin ölümünü görmüştüm ben.
Vicdanın kaldıramayacağı şeylere mi şahit olacaktım? Kardeşim intihar etmişti.
Dehşet ve korku mu yaşayacaktım? Kendi evimde kanlı bir küvet içinde ölü kardeşime sarılıp ağlamıştım saatlerce.
Onun ölümüne sebep olanı bulmak için geldiğim bu evden, katilini bulmadan gitmeyecektim. Hiçbir şey beni bu yoldan döndüremezdi. Değer verdiğim hiçbir şey kalmamıştı. Beni ayakta tutan tek şeye yüz çevirmeyecektim.
"Bu tek taraflı bir anlaşma."
Emir bu cümlemin bir kabulleniş olduğunu bilerek ruhsuzca gülümsedi.
"Karşılığında açık bir çek" karşı çıkmama kalmadan konuşmaya devam etti. "İtiraz etme hemen, paramı istemeyeceğini biliyorum. Bu çek bir istek çeki. Tek bir istek... Şartsız kabul."
"Sana nasıl güveneceğim?"
Hemen yanımızda ölü bir adam yokmuşçasına yaptığımız pazarlık dışarıdan bakılınca insanlık dışıydı. Katil bir adam ve her şeyini kaybetmiş bir kadın kadar insanlık dışı bir şey yoktu belki de.
"Benim hakkımda bilmen gereken ilk şey Asu." Bedenini geri çekip beni serbest bırakmadan hemen önce söyledi bunları. "Verdiğim sözü mutlaka tutarım."
İlk sorunu halletmişti, beni. Gözleri duvarın köşesine yığılmış olan adama döndü. Kan çenesinden üstüne doğru akmaya devam ediyordu. Üstü çoktan kan içinde kalmıştı. Karanlık odanın içinde parkenin üzerinde birikmiş olan karartınında onun kanı olduğunu biliyordum.
Kan içinde kalmış bir cesedi birkaç hafta önce görseydim eğer muhtemelen kafayı yerdim. Ama yıllar önce duyduğum ve anlamını şimdi daha iyi kavrayabildiğim sözde ki gibi, sevdiği birini kaybetmiş insan mezarlıklardan korkmazdı. Ben de bu sözün bir benzerini yaşıyordum. İnsan sevdiği birinin cansız bedenini kanlar içinde bulduktan sonra başka cesetler o kadar da ruhunu parçalamıyordu.
Emir adama olan bakışlarına artık son verdiğinde omzunun üzerinden bana baktı. "Aşağıdakileri çağırmaya gideceğim. Anlaşmamıza sadık kalacağını umuyorum." Söylediklerinden sonra odadan çıktı.
Onun ardından kaçıp odama gitmeli ve belki de koluma bulaştırdığı kanın izlerini silmeliydim ama gitmedim. Ne yapacaklarının merakı içimi sardı. Bu adam neden gelmişti ve üç kardeş bu cesetle ne yapacaktı?
Bir süre hiçbir ses gelmedi. Emir, çoktan sızmış olan Kuzey ve Bora'yı uyandırmaya çalışırken Mert'in uyanmasınıda engellemeliydi. Bu yüzden olsa gerek gelmeleri çok uzun sürdü. Ama zaman kavramımı yitirmiş olduğum o anlarda aslında gelmelerinin ne kadar sürdüğünü asla tam olarak bilmedim.
Kapı aralanıp, koridorun ışığı daha fazla aydınlık sağladığında ne olduğunu anlamadan etrafa şaşkınca bakan Kuzey'i gördüm. İçeri girerken hala cesedi fark etmemişti. Onun ardından gelen Bora ise alkolün etkisinden bir süre kurtulamamış olmalıydı ki, Emir başka yollara başvurmuştu. Yüzü ve üstü sırılsıklamdı. Birkaç adım sonra adamın ayağına çarpan Kuzey irkilerek geri çekildi.
"Siktir! Bu kim lan?"
"Onu ben sana soracağım. Kimin canını sıktın Kuzey? Kim seni öldürmek istiyor?" Emir'in sesi oldukça tehlikeli çıkmıştı.
Anladığım ilk şey bu odanın Kuzey'in odası olduğuydu. Maskeli adam onu öldürmek için buraya gelmişti.
"Bir bok yapmadım. Kim bu herif bilmiyorum."
"Yine ne haltlar dönüyor bu evde. Alt tarafı içecektik." Bora bezgince söylediklerinden sonra yerde bir ceset yokmuşçasına yatağa yürüyüp uzandı. Hala alkolün etkisini atamamıştı.
Emir yavaşça adamın yanına çöktü ve maskesini dikkatlice kaldırdı. Bilinmeyen bir yüzden ibaretti benim için.
"Bu yüzü gördüğümü hiç sanmıyorum. Kiralık katil olabilir."
Bora konuşmak için izin istercesine elini havaya kaldırdığında hepimizin bakışları ona döndü. "Geçen gece mekanda çıkardığın arbede yüzünden olabilir mi? Heriflere o kadar erkeklenme demiştim sana."
"Öyle basit görünmüyor." Emir ayağa kalkıp Kuzeye döndü. "Zamanlama çok manidar. Herif babamın evde olmadığı ve ne tesadüfse çalışanları gönderdiğimiz gece eve giriyor."
O an burada ki varlığımı henüz fark etmiş gibi bir anda doğrulup bana baktı Bora. "Siktir! Derin'nin ne işi var lan burada?"
"Derin mi?" Kuzey karanlık odada duvarın dibinde duran bedenimi fark ederek kaşlarını çattı. "Seni gördü mü?" Bunu hala bana bakıyorken Emir'e sormuştu.
"Derin sorun çıkarmayacak. Şu an ondan daha önemli bir mesele var. Bu herif- bir dakika." Emir'in gözleri Kuzey'i bulduğunda yüzüne aniden oturan öfkeyi yakaladım.
"Bana o işi yapmadığını söyle."
Kuzey gerildi. Cevap vermeyişi Emir'in ona doğru bir adım atmasına neden oldu.
"Sana hayır demiştim Kuzey. O siktiğim beynin bunu anlamadı mı?"
"Babam muhasebede ki açığı fark etmeden kapatmam lazımdı."
"Halledeceğim demiştim aptal herif! Azıcık bile güvenin yok mu bana?"
"Muhasebede açık mı var? Neden her şeyden en son benim haberim oluyor?"
Bora'nın yataktan doğrulup alıngan bir tavırla söylediklerinden sonra Kuzey öfke ile yüzünü sıvazladı. "Kucağında ki kadınları indirip biraz işe baksan haberin olurdu."
Şu an için kendi aralarında öyle bir tartışmaya dalmışlardı ki biraz önce varlığım hakkında ki endişelerinden eser yoktu. Hatta burada olduğumu bile unutmuşlardı.
"Ne yaptın kıza?"
Bu soru nefesimin daralmasına neden oldu. Sadece birkaç saniye bahsi geçen kızın Lale olduğunu düşündüm ama değildi.
"Akçaların evinde."
"Kızı dağın başında ki eve mi götürdün?"
"Ne yapsaydım Emir? Buraya mı getirseydim? "
"Yanına kimi diktin? Babama ötmeyecek tek bir adamın var mı senin?"
"Kimseyi dikmedim."
"Ne demek kimseyi dikmedim? Lan siz benim imtihanım mısınız? Dağın başına kızı götürüp bırakıp geldin mi? Kız kaç gündür orada?"
"İki"
Bora yataktan tamamen kalktı ve sarsak adımlarla kardeşlerinin yanına geldi. Önce yerde ki cesede baktı sonra Kuzey'e döndü. Konuşulanlar, üzerine atılan sudan daha çok ayıltmıştı onu.
" Akçaların eve neredeyse bir yıldır gitmedik. Yakacak bir odun, yiyecek bir şey bıraktın mı kıza?"
Oluşan sessizlik cevabın olumsuz olduğunu anlamamıza yetti. Emir öfkeden delirecek gibiydi. Odanın içinde volta atmaya başladı, bu öfkesi konu ile zerre ilgisi olmayan beni bile korkuttu.
"Senin ben kafanı sikeyim Kuzey."
"Hiçbir detayı düşünemedim tamam mı? Zaten canımı zor kurtardım. Kızda laftan anlamaz vahşinin teki. 100 kilo bir herifi kaçırsam daha az yorulurdum."
"Kızın kusuruna bakma Kuzey, yabancı bir herif onu kaçırırken yeterince nezaket gösterememiş." Emir'in öfke ve alay dolu sesinden sonra bir süre üçü de konuşmadı.
Ortalarında duran bir ceset, anladığım kadarı ile kaçırılıp dağın başında bırakılmış bir kız ve Kuzey'in ölmesini isteyen bir adam vardı. Tüm bunlar ailenin diğer üyelerinden gizlenmeye çalışılıyordu. Sessizliğimi bana bozduran dağın başında ki kız oldu.
"Kız ölmeden ona yiyecek bir şeyler götürmelisiniz. Açlık ve soğuğa iki günden fazla dayanacağını sanmıyorum."
O an hepsinin gözleri bana döndü. Burada ki varlığıma yine ilk kez gördükleri gibi bir ifadeye büründüler.
"Sen nasıl bu kadar soğukkanlısın?" Bora bana doğru birkaç adım atıp şaşkınlıkla yüzüme bakmaya devam etti. "Daha önce hiç ceset gördün mü?"
Bir soru, aynı yerde ki ceset gibi boğazımı kanlar içinde bırakıp beni o kanda boğabiliyordu. Cesetten farkı kanların çeneme saplanan bıçaktan gelmiyor oluşuydu. Acının parçaladığı kalbimden gelen kan boğazıma yükselip beni boğuyordu. Çok kısa bir süre nefesim kesildi fakat hemen sonra rahatlıkla nefes alabildiğimi fark ettim. Her zaman böyle donuk muydum yoksa beni böyle donuklaştıran son zamanlarda yaşadıklarım mıydı kararsız kaldım.
"Şu an tüm derdimiz Derin'nin ceset geçmişiydi." Kuzey'in anlamsız öfkesi beni bu iğrenç sorudan kurtardı.
"Önce şu herifi halledeceğiz sonra kıza yiyecek bir şeyler götürelim. Yanına da birini koymalıyız. Tek başına dağın başında kafayı mı yedirteceksin kıza?" Kuzey, Emir'in söylediklerinden sonra homurdandı. "Kız zaten kafayı yemiş."
"Kimi koyacaksın yanına? Tanıdık olan babama öter, yabancıya güvenemeyiz. Birimiz kalsak babam her türlü öğrenir."
Bora'nın sorusunun ardından Emir'in bakışları bana döndü. Sandece birkaç saniyede hepsi bana döndü ve ilk itiraz eden Kuzey oldu.
"Delirmiş olmalısın. Derin mi yani?"
"Seninle sadece bir istek üzerine anlaştık." Dedim umursamaz bir ses ile. Onların işlerinin içine dahil olmak mı? Kesinlikle kaçırmayacağım bir fırsattı.
"İki açık çek."
"Bir açık çek ve ne haltlar yediğiniz."
"Bilgi yok. İki açık çek."
Omuz silktim ve kapıya doğru birkaç adım attım. "O zaman tek çek ve tek anlaşma. Size bol şans."
Kapıdan çıkmadan önce beni durduracağına neredeyse emindim. Ve öyle de oldu.
"Tek çek, yüzeysel bilgi."
Pekala kabul edilebilirdi.
"Anlaştık."
Geri dönüp omzumu duvara yasladım ve onları izlemeye devam ettim.
"Ona nasıl güvenebiliyorsun? Babama ötmeyeceği ne malum? Annesine bile söylese bittik demektir zaten."
"Annesine de babama da söylemeyecek."
Emir'in sesi kendinden emin çıkmıştı. Ona bunu düşündürenin ne olduğunu merak ettim ama sormadım. Belki de diken üstünde olmaları daha iyiydi.
"Şimdi bana kilerden büyük bir torba getirin. Büyük bulamazsanız kesici birkaç alet olsa iyi olur, tek parça sığamayacak kadar iri duruyor."
Emir bunları söyledikten sonra bana baktı. Dediklerinin bende bıraktığı muazzam dehşetten habersizdi.
"Sen odana geçip yanına birkaç şey alsan iyi olur. Kuzey sen kilere git, Bora sen de şu kanı temizlemek için bir şeyler getir."
"Siz de biraz dinlenin hazretleri." Bora'nın alayını kimse umursamadı. Sonra hepimiz o odayı terk ettik.
Odama girdiğimde bir süredir kendimi ne kadar kastığımı fark ettim. Midem aynı bu kata çıkarken ki gibi tepetaklak olduğunda bu kez kendi banyoma girip kustum. Yaşadıklarıma tepki vermemek için verdiğim çabanın sonunda ağız dolusu kusmak ve deli gibi titremek kalmıştı bana. Klozetin önünde çökmüşken titrememi durduramıyordum. Tüm bedenim saatlerce dondurucu soğukta kalmış gibi zangır zangır titriyordu. Son bir saat içinde yaşadıklarımı düşündükçe titremem artıyordu. Bedenimi zorlayarak kabine geçtim. Sıcak suyu açıp, sanki titrememin sebebi yaşadığım şok değilde soğukmuş gibi buna son vermek istedim. Beynin çalışma mantığı garipti. Bu titremenin sebebinin üşümek olmadığını biliyor olmasına rağmen, üşümeyi engelleyen sıcaklığı sağladığında buna tepki verebiliyordu. Titremelerim azaldı ve bu gevşemenin ardından bir göz yaşı dalgasına kapıldım. Kendimi olabildiğince toparlamak için içimi boşalttım.
Islak kıyafetlerden kurtulup, sıcak kalın kıyafetler ile birlikte elime aldığım çantaya eşyalarımı koymaya başladım. Orada ki kızın da ihtiyaç duyabileceğini düşünerek gerekenden fazla şeyi yüklendim.
Odadan çıkıp diğerlerini ararken olabildiğince sakinleşmeye çalıştım. Bora, Kuzey'in odasından çıkarken karşılaştık. Kan temizleme olayını halletmiş olmalıydı ki elinde bir kova vardı ve ıslak kıyafetlerine bir de kan eklenmişti. Korkunç bir işin içinde değilmişiz gibi diğer elinde tuttuğu temizlik malzemesini havaya kaldırdı.
"Şunun reklamını yeterince yapamıyorlar. Bal dök yala yaptı yerleri."
"Yaladın mı bari?" Duygusuz tutmaya çalıştığım sesimle söylediklerimden sonra kafasını eğip güldü.
"Yalamayı tercih ettiğim şeyler arasında Kuzey'in odası yok."
Göz kırptı ve merdivenlerden inip gözden kayboldu. Onun ardından inip oturma odasına göz attım. Mert her şeyden habersiz uyuyordu. Ortalık bıraktığımız gibiydi. Dış kapının sesi ile dikkatimi oradan alıp dışarıya adımladım. Açık kapının ilerisinde duran arabanın bagajına siyah torbayı - muhtemelen ceset- sıkıştırmaya çalışan Kuzey ve Emir'i gördüm. İkisi de soğuğa rağmen ter içinde kalmışlardı. Ceketlerini çıkarmış, beyaz gömleklerinin kollarını dirseklerine kadar çekmişlerdi. Gömleğe bulaşan kanlar ter ile birlikte pembe bir renk almıştı.
Torbayı bagaja sığdırıp kapattılar. Kuzey nefes nefese elini dizlerine yasladı, Emir ise ellerini beline yaslamış ve beni fark etmişti. Gözlerini kısa bir an üzerimde gezdirdi. Ardımdan gelen Bora ile birlikte dikkati benden koptu.
"Bora sen burada Mert'in yanında kal. Biz şu cesedi halledip kızın yanına geçeceğiz."
"Lan ben niye hep çocuk bakıcılığını üstleniyorum?"
"Zevzekliğin zamanı değil. Birinin kalması lazım. Evde bir şey kalmadığına emin olduktan sonra çalışanları çağır. Adamların kapıda olduğuna emin ol. Adamın üzerinde bıçak dışında bir şey yoktu ama elbet işini halledip haber gönderecekti, haber gitmeyeceğine göre yeni birini gönderip göndermeyeceklerini bilemeyiz. Dikkatli ol ve Mert'e bir şey çaktırma."
"Emredersiniz efendim."
Bagajında bir ceset olduğunu bildiğim arabanın arka koltuğuna oturduğumda Emir beklemeden yola çıktı. Araba gösterişli evlerinin bahçesinden uzaklaştı. Rahatsız edici bir sessizlik vardı. Her yolculuğunda geçip giden yolları izleyen ben, bu kez yalnızca öndeki iki adama bakıyordum. Siyah deri koltuklar, daha önce hiç binmediğim kadar lüks bir araba. İçi, hiç kimseye karşı bir aidiyeti yokmuşçasına boş bir arabaydı. Yalnızca hoş bir araba kokusu vardı ama belki biraz sonra burnumuzu dolduran tek koku kan kokusu olurdu.
Araba bozuk bir yola girdi. Kısa aralıklarla tekerleklerin içlerini doldurduğu çukurlar ve arabanın tabanına çarpıp ses çıkaran küçük taşlar vardı. Her çukur bedenimi sarsıp midemin bulanmasına neden oluyordu. Bu bulantıyı arttıran daha büyük etken ise, her çukurda arabanın bagajında olan bedenin sarsılıp çıkardığı tok seslerdi. Yol gittikçe daha yokuş bir hal aldı.
Arabanın ön camına vuran kar tanelerinin şehirdeyken yağmadığına emindim. Yolun gerisinde kalan toprak çoktan beyaz bir örtü ile kaplanmıştı. Arabanın dijital ekranında 3.35 yazıyordu. Saati görene kadar günün hangi zamanında olduğumu unutmuş gibiydim.
"Neler olduğunu anlatacak mısınız artık?"
Sesim umursamaz gibiydi ama nelerin içinde olacağımı elbette merak ediyordum. Daha şimdiden tahmin ettiğimden daha kötü işler vardı. Ve belki de bu sadece benim gördüklerimdi.
"Bir iş" Dedi Emir aynadan bana kısa bir bakış atarken. "Para karşılığında bir kızı kaçırıp adama teslim edecek." Bir şeyleri yeni hatırlıyormuşçasına Kuzey'e döndü. "Kızı neden hala ihsan'a vermedin?"
"Önce kız sonra para diyor ben de tam tersini istiyorum."
"Seni kimse takip etti mi? Kızı nerede sakladığını biliyorlarsa para vermemek için senden almaya çalışabilirler. Malum işin pislik tarafını hallettin çoktan." Sıkıntıyla nefes verdi. "Sen bu kızı Doğan'nın yanından nasıl kaçırdın harbiden?"
Kuzey camı biraz indirip serin havanın içeri gelmesini sağladı.
"Kız fahişe biliyorsun değil mi?"
"Doğan kızlarını mekanın dışında satmaz."
"Arabamda yapmak için ikna ettim. Biraz paranın açmayacağı kapı yok."
"İğrenç biri olduğunun farkında mısın?"
Kuzey omzunun üzerinden bana baktı. Bakışları buz gibiydi. "Benim hakkımda düşündüklerinin zerre değeri yok Derin."
"Sokaktan çevireceğin herhangi birininde böyle düşüneceğine eminim."
"Öyle mi? Bence ünlü ve yakışıklı bir iş adamı olduğumu söyleyecekler."
Kahretsin ki haklıydı. Kime sorarsam sorayım bunları duyacağıma emindim. Üvey annesinin kızı olmasaydım elbette ben de bulaştıkları işlerden bihaber yaşar ölürdüm. Ya da bu gece kusmak için Kuzey'in odasını seçmeseydim.
Yol bir saatten fazla sürdü. Ara ara Emir ile aynadan göz göze geldik fakat kimse başka bir şey konuşmadı. Buranın özel bir mülk olduğunu gösteren tabelayı arabanın farı sayesinde okuyabildim. Demir tellerle çevrili bir yola girdikten sonra çokta büyük olmayan, taş bir dağ evinin önünde durduk. Duvarların çoğu taştan olsa da kolonlar ve çatı ahşaptı. İçeride kimsenin olduğunu düşünmeyecek kadar karanlıktı.
Arabanın içindeyken yalnızca görsel bir şölen olan kar, dışarı çıkınca korkunç bir soğukluk hissettirdi. Bedenim anında buz kesti.
"Jeneratörü bile açmadın mı cidden?"
"Geldiğimde daha gece olmamıştı. Aklıma gelmedi."
"Umalım ki kız ölmemiş olsun. Birken iki olur ölümünü isteyen."
"Kız öldüyse ne yapacaksınız?" Dediğimde Emir tek kaşını kaldırıp bana baktı. "Bagaj dolduğuna göre arkada biraz yer açman gerekecek."
Bedenimin yine bir titremeye kurban gitmemesi için tüm kaslarımı sıktım. Kuzey arabaya eğilip torpido gözünden bir silah çıkardı. Belki ilk kez canlı bir silah görüyordum. O ise, ağır olduğunu tahmin ettiğim silahı rahatlıkla elinde tutuyordu.Eve doğru attıkları adımlara eşlik ederken kalbim ağzımdaydı. Kızın ölmemiş olmasını diledim. Ahşap merdivenleri aştığımızda ikisi de en az benim kadar gergindi. Kuzey silahın emniyetini çekti ve Emir'e kısa bir bakış attı.
"Biraz saldırgan."
Garip bir tedirginlik her yanımı sardığında asıl sorunun ne olduğunu düşünüp durdum.
İçeri girdiğimde göreceğim kızın ölü olması mı yoksa Kuzey'in de en az Emir kadar şüpheli olması mı?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
44.01k Okunma |
2.18k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |