3. Bölüm

3. Bölüm "Karanlıkta Gizlenen Adam"

Songül harmanda
sonsuzluksb

Derin Asu Aldinç

 

 

Tahmin edilebilir bir düzen içindeydi her şey. Belirli yemek saatleri, kurallı temizlik anlayışı, her sabah evden çıkıp akşam eve dönen aile üyeleri ve iletişimsizlik. Her gün oturulan o masanın sanki yabancı insanlarla oturuyormuşçasına samimiyetsizce yenilen yemeklere tanık olması acıydı. Kimi zaman kocaman evlerde yaşayan insanların ne denli sevgisiz olduklarını unutuyordu insan.

 

Bana verilen oda evin 2. katındaydı. Bir yatak, bir dolap ve banyo gibi sıradan şeylere sahipti. Bu evde geçirdiğim bir haftanın çoğunda bu odadaydım. Yemekler sessiz geçiyordu, annemin yanına yerleşmişken onunla konuşmaktan kaçınıyordum. Lale'nin mektubunu neredeyse her gün okuyordum. Her gece yaramı tekrar kanatıyor, her defasında en başından çekiyordum acımı. Sanki bir gece Lale için göz yaşı dökmezsem ona ihanet edermişim gibi hissediyordum. Ve geçen 7 güne rağmen onun ölümüne dair hiçbir şey öğrenememiştim. Herkes suçlu gibiydi ve tabii biraz üzerinde düşününce hiçbirinin ilgisi olmadığına da karar verebiliyordum.

 

Bu koca evde dönen tek sırrın Lale'nin ölümü olmadığına emindim. Yine de başka sırlar umurumda değildi, bir yerden başlamalıydım. Önce onu bu evden kimlerin tanıdığını bilmeliydim. Onu intihara sürükleyen kişi ile tanışıklığı olabileceğini düşünüyordum. Belki de hepsi ile tanışıyordu.

 

Gece yarısını çoktan geçmiştik. Lale'nin cansız bedeni yine gözlerimin önündeydi. Acı beni mahvediyordu. İçim parçalana kadar ağlamak istiyordum. Henüz yasımı bile yaşamamış, ölümü kabullenmemiş ve ona veda etmemişken bu eve gelmek belki de hataydı. Yine de kardeşimin ölümünün ateşi hala yanıyorken, onu intihara sürükleyenin bu ateşten kaçarken kendini ele vereceğine inanıyor ve bu inançta güç buluyordum.

 

Buraya geldiğimden bu yana her gece olduğu gibi bu gece de duvarlar üzerime gelmeye başladı. Sigara paketimi alıp odadan uzaklaştım. Evin batı tarafında kalan bahçesine çıktım. Bahçeyi neredeyse tamamen kaplayan büyük havuzun ilerisinde bir bahçe takımı ve hamak vardı. Geceleri hamakta uzanıp sigara içmeyi biraz alışkanlık haline getirmiştim.

 

Evin karanlığından zorlukla seçtiğim yolu aşıp hamağa uzandığımda gökyüzünü aydınlatan yıldızlara baktım. Yüzüm bir süre önce akıttığım göz yaşlarımın etkisi ile gerilmişti. Soğuk hava bu gerginliği arttırdı. Bedenim gibi içiminde serinliği hissetmesini arzu ettim ama düşlediğim gibi olmadı. Paketimi açıp bir sigarayı dudaklarımın arasına yerleştirdim. Elimle ceplerimi kontrol ettim. Çakmağı bulamayınca kaşlarım çatıldı.

 

Aklımı seveyim.

 

Çıkıp, odadan çakmak almaya müthiş üşenmişken bir anda gözlerimin önünde yanan alev irkilmeme neden oldu. Dudaklarımın arasında duran sigarayı yaktı. Ateşin aydınlattığı o küçük alanda Emir'in yüzünü seçebildim. Bir nefes çektiğim sigarayı aceleyle parmaklarımın arasına aldım.

 

"Ödümü kopardın." Dediğimi çok umursamadan hamağın yanında duran sandalyeye çöktü. Kendisi de bir sigara dudağının arasına koydu ve ateşi yakıp derin bir nefes çekti. Kısık gözlerini ve kirli sakallarını çok kısa bir an gördüm fakat sonra, çakmak ışığını kesince her şey yine karanlığa gömüldü. Etrafın karanlığına alışmıştı gözlerim fakat yüz hatlarını görebileceğim kadar aydınlık değildi.

 

"Ödeştik."

 

"Ne demek ödeştik?" Bunu sorarken burada değilmişçesine uzanmaya devam ediyordum. Sigaramı içip dumanını gökyüzüne doğru üflüyordum. "Geçen gece sigaraya çıktığımda hamağın kendi kendine salladığını sandım. Bedenin görünmeyecek kadar küçük." Son cümlesine kaşlarımı çattım. "Karanlıktan görememişsin." Bedenim gerçekten küçüktü fakat bunu alelade söylemesi hoşuma gitmemişti.

 

"Hep buraya mı çıkıyorsun sigara için?"

 

"Sen yerimi çalmadan önce evet."

 

"Kocaman bahçeye ikimizin de sığacağına eminim."

 

"Amacımız yalnız kalmak değilse ne işimiz var gecenin bu vakti burada Asu?"

 

Asu.

 

Sigaramın son nefesini çekip doğruldum. Kullanmak istemediğim adımı inatla kullanması bir meydan okuyuş gibiydi. Birinin rahatsız olduğum bir şeyi yapması şüphesiz beni on katını yapmaya itiyordu. Şimdilik onu rahatsız edecek bir hamlem yoktu ama çok yakında bulacağıma emindim. O zamana kadar belki de bu ismi kullanmasından rahatsız olduğumu bu kadar belli etmemeliydim.

 

Anlamsız bir öfke tenimi yaktı, Emir'in bir katil şüphelisi olması basit bir hareketine bile öfkelenmeme neden olabilirdi zaten. Bir sigara daha yakmak için paketimi alınca kalan son sigaramla bakıştık. Cebimde beş kuruş yoktu, işe gitmemiştim ve beni defalarca arayan müdürün çoktan çıkışımı verdiğine emindim. Can'ın attığı yüzlerce mesaj ve arama aklıma gelince sıkıntı ile ofladım. Son sigaramı içmek ile içmemek arasında gidip gelirken Emir paketini kucağıma attı.

 

"Çakmak içinde."

 

Paketle olan uzun bakışmamdan çıkardığı her neyse umurumda değildi. Bir sigara onun paketinden alıp yakarken elimde kalmış olan tek dalın keyfini yaşadım. Gecenin bir yarısı uyanıp yakacağım sigara güvenceydi benim için.

 

"Acını çok bastırıyorsun."

 

Dedikleri ile karanlık bir gölge gibi duran bedenine baktım. Cevap vermeden sigaramı içmeye devam ettim o da konuşmaya devam etti.

 

"Hiçbir şey olmamış gibi bizimle yemek yiyip sohbet etmek zorunda değilsin. Yasını yaşamazsan büyük patlak verir."

 

"İş adamı olduğunu sanıyordum, psikolojik danışmanlığı ne zaman yapıyorsun? Öğleden sonraları mı?" Alayımı umursadı mı bilemedim, yüzünü seçemiyordum. Yerinden kalktı ve önümde durdu. "Ve tabii dikenlerini kuşanmak hiç de iyi bir savuşturma yöntemi değil."

 

Arkasını dönüp giderken paketi kafasına fırlatmak istedim fakat kendimi dizginleyebildim. Onun ardından hamakta uzanıp birkaç tane daha sigara yaktım. Birkaç kez telefonum çaldı, Can olduğuna emindim. Sonra her şey sessizliğe gömüldü. Yorgunluk bedenimi ele geçirdi ve dondurucu soğuğun uyuşukluğuna yenik düşüp gözlerimi yumdum.

 

***

 

Bedenimin dürtülmesi ile gözlerimi açtığımda güneş yeni doğmuş olmalıydı. Buz kesmiş bedenim beni mahvetti. Hemen başımda dikilen adam Kuzeydi. Hep çatık duran kaşları aynı ekranda ki gibiydi. Esmer teni, çatık kaşları ve kahve gözleri ile Çağdaş Karademir'in bir kopyasıydı adeta.

 

"Hipotermi mi geçirmek istiyorsun?"

 

Dediklerine aldırmadan hamaktan kalkarken her yerimin uyuştuğunu hissediyordum. "Dalmışım." Diye mırıldandım sadece. Kuzey bana garip bir bakış atıp bahçeden çıktı. Onun ardından bir süre hamakta bomboş oturdum. Toparlanıp odaya çıktığımda henüz kimseden ses gelmiyordu. Kendimi odama attığım gibi duşa girmeyi arzuladım. Banyo kapısının önünde öylece uzun bir süre durdum. Duş almak çok zordu. Sıradan bir banyoya girmek, suyun altında durmak zordu. Açtığım her banyonun kapısı kanlı bir küvete çıkacak gibi hissettiriyordu. Boğazıma oturan yumruları yutup kapıyı açtığımda çok kısa bir an Laleyi gördü gözlerim. Kafamı yere eğip nefesimi verdim. Genzim yandı, gözlerimden yaşlar aktı. O günden beri aldığım her duşta böyle hissetmekten geri duramıyordum ve gelecekte alacağım her duşun, göreceğim her küvetin canımı yakacağını biliyordum. Şüphesiz bu bana Tanrının verdiği en büyük cezaydı.

 

Sıcak suyun altında buzlarım çözülüyor gibi hissederken bir yandan suya karışan göz yaşlarım akıyordu. Duş faslını olabildiğince kısa tutmaya çalıştım. Odaya döndüğümde yanıma aldığım eşofman takımlarından birini giyindim.

 

Biraz sonra başlayacak olan kahvaltı saatinin bıkkınlığını hissediyordum. Bir iş bulmalıydım ve bu iş tanıdığım herkesten uzakta olmalıydı. Bulacağım herhangi bir iş tüm zamanımı alabilirdi ve bu yüzden bu eve gelirken amaçladığım şeyi gerçekleştiremezdim. Toparlanmalıydım, soğukkanlı olmalıydım ve bu evde ki işimi bir an önce bitirip defolup gitmeliydim.

 

Kapı çalındı ve içeri annem girdi. Onu yemek masasında bile görmezden gelişim için elbet yanıma geleceğini biliyordum. Havanın soğukluğuna zıt bir şekilde giydiği kısa elbise ona yakışmıştı. Sarı saçları omuzlarına dökülüyordu. Makyajı yüzünde ki acıyı gizleyemezdi.

 

"Biraz konuşabilir miyiz Derin?"

 

Ona cevap vermedim. Bunu bir onay olarak kabul edip bana doğru adımladı ve yatağın ucuna oturdu. Sırtımı yasladığım yataktan ayrılmadım bile. Kayıtsız bakışlarım onun yüzünde geziyordu.

 

"Nasılsın?" Ruhsuzca güldüm. "Sen nasılsın Açelya Karademir? Ev hanımlığı ve şu şık giysilerle katıldığın yemekler nasıl gidiyor?"

 

"Yapma Derin. Sırf hayata devam ediyorum diye acı çekmediğimi iddia edemezsin."

 

"Ne yaptığın umurumda değil."

 

"Bu evde kalmayı kabul edip neden benimle konuşmuyorsun? Sadece ikimiz kaldık, birbirimize en çok ihtiyacımız olan zamand-"

 

"Sana ihtiyacım olan çok an oldu ama hiçbirinde yoktun. Şimdi ise varlığın bir şey ifade etmiyor."

 

Kafasını usulca salladı ve ayağa kalkıp geldiği yolu yürüdü. Kapıya ulaştığında kararsızca yüzüme baktı. "Öfkeni atmanı bekleyeceğim kızım. Bir gün mutlaka beni dinlemek isteyeceksin. Belki o gün sevmemen gereken birini sevmiş olursun, bazen kalbinin seni nerelere götürdüğünü farkında bile olmazsın."

 

Yüzümü çevirdim. Bir süre orada durduğunun farkındaydım ama ona hiç bakmadım. Pes edip odadan çıktı.

 

O gün her zaman yapılan rutin kahvaltı yapılmadı. Çağdaş Karademir annemle birlikte iki günlük bir tatile gidiyordu. Ve hepimiz onları bir devlet adamını uğurlarcasına uğurladıktan sonra evin erkekleri okula ve işe gitmişti. Çalışanlar dışında kimse yoktu. Zihnimin bana yapacağı işkencelere hazırlıklıydım. Cebimde henüz bitmemiş olan bir paket sigaram vardı, Emir'in sigarasıydı ama tabii artık benimdi. Sessiz bir ev, üzerine yıllarca yanacağım büyük bir acı ve sigaramla beraber aylarca toparlayamayacağım kadar derin düşüncelere saplanıp kaldım. Dakikalar saatleri kovaladı, mideme hiçbir şey girmemişti ve aç karnına içtiğim 4 dal sigara başımı döndürmüştü. Yer ayaklarımın altından kayıp duruyordu. Bu baş dönmesi sadist bir zevkle gülümsememe neden oldu. Kendimi bir an için eski evimizin bahçesinde ki salıncakta hissettim, babamın güçlü ellerinin ittiği tahta salıncak ve sıkıca tuttuğum kalın ipler geldi aklıma. Rüzgarın tenimi okşadığı bir ilkbahar sabahında. Henüz mutlu bir ailenin ilk çocuğuyken, şimdilerde dağılmış bir ailenin kalan tek çocuğuydum. Güzel anılar paramparça oldu ve camların kırılıp döküldüğü o anda arka planda olan cansız beden lalenindi.

 

Gözlerim aniden açıldı, dönen başıma rağmen kalkıp mutfağa gitmeyi başardım. Çalışanların bakışlarına aldırmadan aldığım bir muzla beraber geniş oturma odasının koltuklarına çöktüm. Havanın karardığını içeri giren ışığın azalması ile anlamıştım. Evin erkekleri birer birer geldiğinde sofranın kurulmadığını ve çalışanların çıktığını fark ettim. Emir ve Kuzey karşımda ki koltuklara üzerinde ki takımlarla birlikte çökerken, Bora ellerinde zorlukla tuttuğu poşetleri orta sehpaya indirdi. Mert hemen ardından elinde tuttuğu içki şişelerini sallayarak tekli koltuğa yayıldı.

 

"Bardaklarımız tokuşsun bu gece ve sabahlar olmasın diyelim mi?" Keyifle söylediklerine Bora güldü. "Diyelim kardeşim diyelim be."

 

Poşetlerde çerezler vardı. Masaya gelişi güzel kurduğu sofranın ardından salonun gümüşlüğünden aldığı bardakları sehpaya koydu. Mert içkileri doldurdu ve bardağını havaya kaldırdı.

 

"O zaman bu gün yeni kız kardeşimize içelim mi?" Bora ile bardak tokuşturdular.

 

"O bizim kız kardeşimiz değil Mert."

 

Bunu diyen Emirdi. Ela gözlerine bakarken bunun umurumda olmadığını net bir şekilde anlamasını sağladığıma emindim. Şüphesiz umurumda olmayışı da onun umurunda değildi.

 

"Bugün Kuzey'in yerini mi aldın Emir? Mızıkçılık yapma işte. Sen ona bakma Derin arada buz adamı oynamayı sever." Bora'nın dediklerine omuz silktim. "Emir Karademir olmak kolay olmasa gerek."

 

Bora dediklerime kahkaha attı, Kuzey bile sırıtmıştı. Diğerleri içkisini yudumlarken Emir ile girdiğimiz sözsüz savaşın galibi o oldu. Bakışlarının soğukluğu beni rahatsız ettiği için masada ki bardağı alıp yudumladım.

 

"İki gün ev bizim, çalışanlara tatil verdim ve yarın belki eve kızlar bile gelebilir." Kuzey masada ki çerezlerden birini Bora'ya atarken ona bakmıyordu bile. "Babamın gazabına uğramak istiyorsun herhalde?"

 

"Ruhu bile duymaz."

 

"Onun Ruhu bu duvarlarda geziniyor Bora. Kadın işi yatar, çok istiyorsan amcamın yazlığa gidebiliriz." Kuzey bunları söylerken boşalan bardağını Mert'in önüne sürükledi. "Geçen gittiğim mekana da gidebiliriz aslında. Direkte ki hatunları görmen lazımdı."

 

"Boktan muhabbetinizi yanınızda bir kadın yokken yapın."

 

Emir'in uyarısı ile ikisi de burada ki varlığımı yeni hatırlıyormuşçasına bana baktı. Onların kutsal bakirler olmadığını zaten biliyordum. Hatta böyle bol bir paranın içinde neler yapacaklarını tahmin etmek zor değildi, konuşulanlar umurumda değildi fakat yine de boktan muhabbetleri ile başımı şişirmeye hakları yoktu.

 

"Sen neler yapıyorsun Derin abla?"

 

Mert konunun hızlıca değişmesini sağladı. İçkimden büyük bir yudum alırken gözlerim ondaydı. "Bir kafede çalışıyordum. Lale'nin ölümünden sonra işe gitmedim. Başka yaptığım pek bir şey yok, zaten böylesi işlerde kendine ayıracağın çok vakit olmaz."

 

Sözlerim kocaman bir taş olup orta sehpaya düştü. Her şey paramparça olup etrafa saçıldı. Tüm bunlar gerçekmiş gibi hepsi gözünü bana dikti. "Aslında biz hep Lale'nin buraya yerleşeceğini düşünüyorduk ama sen yerleştin."

 

Bora'nın dedikleri ile kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?" Başını bilmem dercesine salladı. "Çoğunlukla buradaydı, hatta bazı geceler burada kalırdı."

 

Sarsıldım, o an hissettiklerimi anlatacak en iyi kelime sarsılmaktı. Ama bu derin bir sarsıntıydı, büyük bir depremdi. Can'ın yanında kaldığım gecelerde o buraya gelmişti, onu bir gün intihara sürükleyecek olan adamın evine. Zihnimin içinde ki Derin defalarca önümüzde ki sehpayı dağıttı. İçki şişelerini her birine acımasızca vurdu, kanlar içinde bıraktığı her yüze aynı soruyu sordu.

 

Onu sen mi öldürdün?

 

Aynı senaryo defalarca kafamda dönüp durdu. Hepsi onu tanıyordu. Hepsi karşımda oturabiliyordu. Hangisiydi rolünü böylesine iyi oynayan? Kalbinin yerinde bir taş taşıyan adam kimdi?

 

Bardağı boş verip şişeyi avuçladım ve kafama diktim. Boğazımı yakıp geçen alkolün bir an önce beynimi uyuşturmasını arzuladım. Emir ile göz göze geldik. "Dikkat et Asu, alkol oranı oldukça yüksek"

 

"Amacımız sarhoş olmak değilse niye kurduk bu sofrayı Emir?" Basit bir alay ile bulunduğum atıfı rahatlıkla anladı.

 

"İşte bana bunlarla gelin ya."

 

Mert keyifle bardağını kafasına dikti ve yeniden doldurdu. Oda kısa bir süre de sigara dumanı ve kafası güzel 5 insanla doldu. Sarhoş Mert biraz efkarlıydı. Kaçıncı bardağından sonra bilinmez garip mırıltılar ile sağa sola sallanıyordu. Bora'nın keyfine diyecek yoktu. Biraz sonra beline bir şeyler bağlayıp göbek atabilirdi, durmadan gülüyordu. Kuzey sızmıştı, alkole çok dayanıklı gibi değildi veya çok yorgundu bilemiyordum. Emir çok içmemişti ve ben uyuşmasını istediğim yer dışında her yerimin uyuştuğunu hissediyordum. Beynim hala o kadar dinçti ki sevdiği travmalarımla dolu kaseti çoktan oynatmaya başlamıştı. Kolumu bile kaldıramazken dudaklarımı büzmüş kasetimi izliyordum.

 

Midem bir anda tepetaklak oldu. Uyuşmuş bedenimi zorlukla kaldırdım ve banyoya koşmak için hareketlendim. Bildiğim tek banyo kendi odamdakiydi fakat üst kata çıktığımda artık tutamayacağımı anlamış ve rastgele bir odaya dalmıştım. İçinde hiç bakmadan banyo olduğunu tahmin ettiğim yere girdim ve klozete eğilip öğürerek kusmaya başladım. Berbat bir his ile içimde ki her şeyi boşaltırken boğazım yanıyordu. Midemden gelen her yükselme öfke ile klozetin kenarlarına vurmama neden oluyordu. Kusmaktan nefret ederdim. İğrenç sıvı birikintisini güçlü bir su akışı ile gönderdikten sonra yüzümü yıkamak için doğruldum. O anlar azap gibi gelse de her zaman çıkardıktan sonra rahatlamış hissederdim. Serin suyun yüzümden boynuma doğru akışı beni daha da rahatlattı. Kimin odası olduğunu bilmediğim bir banyonun aynasından yansıyan yüzümde kesinlikle acınası bir ifade vardı. Şişkin göz altı torbalarım çekik gözlerimi daha da küçültmüştü. Alkolün etkisi ile baygın bir ifadem vardı. Kendimle olan bakışmama son verip banyonun çıkışına yönelmiştim ki odada birinin varlığını fark ettim. Karanlıkta gizlenen adamın bu evden biri olmadığını anlamam saniyeler sürdü. Karanlık beden, odanın kocaman pencerelerinin hemen önünde perdelerin ardında duruyordu. Elinde tuttuğu bıçağın gölgesi kendimi hızla duvara yaslamama neden oldu. Elimi dudaklarımın üzerine kapatmış nefes bile almazken gözlerim şokla aralanmıştı. Odanın içine attığı birkaç adımı duydum, oda her kimin odasıysa onun için gelmişti ve ben de kusmak için bula bula bu odayı bulmuştum. Odada kimseyi bulamazdı bu yüzden bakacağı ilk yer banyo olacaktı.

 

Kahretsin!

 

Neredeyse duyulmayacak kadar yumuşak attığı adımlar odanın içinde gezindi ve sonra durdu. Yaşadığım strese tepki veren bedenim tüm ter bezlerimi çalıştırdı. Anlımdan akanlar şakaklarıma doğru karmaşık yollar çizdi. Göğsüm hiddetle inip kalkıyordu. Aşağıda ki adamlar sarhoştu, seslenmek için yapacağım ilk hamlede onlar gelmeden ölebilirdim. Yapacağım en mantıklı şey adam banyoya bakmaya gelmeden kapısını kilitlemekti. Yüksek bir ses yapamayacağı için muhtemelen kırmaya çalışmazdı ve belki geldiği gibi çıkıp giderdi. Ani bir cesaret dalgası ile kapıya doğru hamle yaptım. Bunu yapmadan önce defalarca elimi nasıl kapıya uzatacağımı, kapatınca anahtarı nasıl çevireceğimi düşünüp durmuştum. Ama planlarım bozulmaya yemin içmiş gibi odanın aralık kapısında biri göründü.

 

"Asu burada mısın?"

 

Emir'in sesi ve içeriye adım atması ile beraber adam ona doğru atıldı. O an korkuyla bağırdım, sesim Emir'in dikkatini dağıttı. Çok kısa bir an karanlığın içinde göz göze geldik sonra adamın üzerine atılması ile bu bakışma son buldu. Adam Emir'i duvara vurup bıçağı kalbine saplamak için hamle yaptı. Yerime çakılmış gibi dehşet içinde bıçağın aralarında ki mesafesine bakıyordum. Ufacık bedenimle bir yardımım dokunur mu diye defalarca düşündüm. Odanın içinde gezinen gözlerim adamın kafasına vurabileceğim sert bir şey aradım ama hiçbir şey göremedim. Emir bıçağın yönünü değiştirdi ve bu kez o adamın bedenini duvara vurdu. Yüzünde maske vardı, tamamen siyahlar içindeydi ama gözleri...delirmiş gibi bakıyordu. Bıçak çenesinin altına sabitlendi. Emir avucunu bıçağın başlığına yasladı ve adamın verdiği tüm mücadeleye rağmen güçlü bir baskı ile bıçağı çenesinden ağzına doğru sapladı. Ezilen etin ve adamın ağzından fışkıran kanın sesi kulağımda yankılandı. Kan akmaya devam etti, adam duvardan sürünüp yere düştü. Bedenim bir dehşet dalgası ile sarsıldı ve dizlerim gücünü kaybetti. Aynı adam gibi yere çöktüğümde Emir kafasını çevirip nefes nefese gözlerimin içine baktı. İşte o an da bu eve geldiğim gibi kolay gidemeyeceğimi anladım.

Bölüm : 08.10.2024 19:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Songül harmanda / KARADEMİR / 3. Bölüm 'Karanlıkta Gizlenen Adam'
Songül harmanda
KARADEMİR

43.96k Okunma

2.18k Oy

0 Takip
59
Bölümlü Kitap
1. Bölüm "Kanlı Küvet"2. Bölüm "Bir Şüphe, Beş Şüpheli"3. Bölüm "Karanlıkta Gizlenen Adam"4. Bölüm "Açık Çek"5. Bölüm "Bir Kadını Kurtarmak"6. Bölüm "Tehlikeli Adamlar"7. Bölüm "Dikenli Duvarlar"8.Bölüm "Çığ"9.Bölüm “Kimsesiz Kız Çocuğu”10.Bölüm “Ölüm Oylaması”11. Bölüm “Kış Bahçesi”12.Bölüm”Kabuk Tutmuş Yaralar”13. Bölüm “Bir Fotoğraf Karesi”Duyuru14. Bölüm “Her İnsanın Bir Zaafı Vardır”DuyuruGüncelleme15. Bölüm "Gözlerini hep açık tut!"DuyuruDuyuru16. Bölüm “Bir Kadın Tüm Oyunu Bozar”Yeni bölüm yayınlandı17. Bölüm “Kral Paradoksu”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru18. Bölüm “Vicdana Asılı Urganlar”Yeni bölüm yayınlandıDuyuruDuyuru19. Bölüm”Bir Hiç Sıfıra Eşit Olur Mu?”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru20. Bölüm “Kan”Yeni Bölüm Yayınlandı21. Bölüm “Yalan”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru22.Bölüm “Üç Bilet Meselesi”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru23. Bölüm “Bedelleri Her Zaman Masumlar Öder”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru24. Bölüm 1.Kısım “İkilem”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru24. Bölüm 2. Kısım “Korkak Kalp”Yeni Bölüm Yayınlandı25. Bölüm 1. Kısım "Pranga"25. Bölüm 2. Kısım "Yol Ayrımı"26. Bölüm "Gerçeğin Acı Yüzü"Yeni bölüm hakkında27. Bölüm 1. Kısım "Yaralı Bir Adam"27. Bölüm 2. Kısım "Gözler Yalan Söylemez"Duyuru28. Bölüm 1. Kısım "Geriye Kalacak Birkaç Anı"Güncelleme
Hikayeyi Paylaş
Loading...