Derin Asu Aldinç
Beklemek zordu. Beklenilen iyi de olsa kötü de olsa zordu. Ama iyiyi beklerken heyecanla çarpan kalp, kötü haber için yalnızca sıkışırdı. Bir an hızlanmış gibi hissettirir fakat sadece bir avuç tarafından kavranıp sıkılıyormuş gibi acıtırdı.
Dakikalar, saatler geçti. Güneş doğdu ve karanlığın içinde öylece oturduğum oda ışıkla doldu. Sessizlik devam etti. Tek bir haber yoktu. Çıkıp gitmek istediğim her an ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilmemenin verdiği çaresizlikle yerimden kımıldamadım. Zaten Emir de evden çıkmadan önce beni iyice tembihlemişti. Bir şeylere ulaşabileceğim en ufak ihtimalde Emir'in de sözünü dinlemeyeceğim doğruydu ama ondan gelecek haber dışında Gökçe'ye ulaşabileceğim hiçbir yol yoktu.
Oturmaktan uyuşan bacaklarımı esnetmek için evin içinde dolandım. Birkaç tane sigara içtim ard arda. Telefon ekranıma ne bir arama düştü ne de mesaj. Merak git gide rahatsız edici bir boyuta ulaştı. Kötü ihtimalleri düşünmemeye çalışarak geçirdiğim 6 saatin ardından evin kapısına giren anahtar sesini duydum. Koşarak kapıya vardım ve daha kapı açılmadan ben açtım. Emir'i gördüğüm an yüzünün her noktasını inceledim. Gözlerine, dudaklarına, kaşlarına baktım. Gökçe'ye bir şey olduysa bunu görebilirdim, yalan söyleyemezdi.
"Gökçe'yi buldunuz mu?"
Yavaşça içeri girip kapıyı ardından kapatırken başını salladı.
"İyi mi? Ona bir şey yapmış mı o şerefsiz? Nereye götürdünüz?" Suskunluğu beni korkuttu. "Bir şey söyle Emir."
"Yaşıyor." Dedi önce. Bu kötüydü. Sertçe yutkundu. "Hastanede şimdi."
Gözlerim doldu hızlıca. Berbat bir his karnımdan boğazıma doğru yükseldi. "Ne yapmış ona?"
"Asu.." Sesi derinden geldi. Sırtını bitkince duvara yasladı. "Bilmesen daha iyi."
"Bilmek istiyorum."
Bana baktı uzun uzun. İnadımı biliyordu, öğrenene kadar vazgeçmezdim. Yenilgi ile nefes aldı. Sözlerinin beni nedense yaralayacağından emin gibi yüzümün her noktasına baktı, aynı benim yaptığım gibi.
"Bileklerini kesmiş."
Suratıma sert bir tokat yemiş gibi sarsıldım. Oysa ona o jileti ben vermiştim. Bir gün kullanmasına gerek olmamasını umarak. Daha az canı yansın diye. Ama gerekmişti ve Gökçe bileklerini kesmişti, Lale gibi. Gözlerimin önünde yine kanlı bir küvet vardı. Bu kez içindeki Gökçeydi.
İçimde avaz avaz bağırdığım halde dışarıya tek bir ses çıkarmadım. Sadece yutkundum, beş kere belki on kere. Boğazıma takılı kalan o jilet keserekte olsa aşağıya iner diye.
"Yaşıyor." Diye tekrarladı Emir. "Yetiştik Asu."
Başımı salladım donukça. Karademirler o gece bir intihara sebep olmuştu. Bugün ise birini intihardan kurtarmıştı. Hayat ne garipti.
Gözlerim artık Emir'in yüzünden ayrıldı. Yavaşça yere inerken beyaz gömleğine bulaşmış olan kanı gördüm. O an hissettiğim korku az önceki hisleri süpürüp attı.
"Yaralandın mı?" Titreyen ellerim ceketine gitti. Yavaşça köşeye çektiğimde gömleğinin yırtılmış olduğunu gördüm. Kanı, beyaz gömleği kendi rengine boyamıştı. "Yaralanmışsın." Sesim titredi aynı ellerim gibi. "Kanıyorsun."
Dolan gözlerim yaşarmaya başladı. Onun yorgun yüzüne baktım. Nasıl acıdığını bilmeden, aynı yerden acıdım. Emir Karademir'in canı yandı diye benim canımın böylesine yanacağını tahmin bile etmemiştim.
"Küçük bir sıyrık."
"Hayır." Göz yaşlarım hızla akmaya devam etti. Onca korkunun ardından onun da yaralanması ağlamama tuz biber olmuştu. "Çok kan var Emir. Küçük bir sıyrık değil bu!"
Titreyen ellerime, yaşlı gözlerime baktı. Duvardan ayrıldı ve elini yanağıma koyup yaşları sildi. İlk kez onun karşısında böylesine içli içli ağlıyordum ve o da bunun şaşkınlığını yaşıyordu.
"Asu iyiyim ben." Çenemi nazikçe tutup kaldırdı ve gözlerine bakmaya zorladı. "Gözlerinin yaşlarında boğuluyorum. Yapma ne olur."
"Bakmalıyım yarana. Mikrop kapmasın diye bir şeyler sürmeliyim, sarmalıyım."
"Tamam." Başını salladı. "Bakacağız yarama ama önce göz yaşlarını silmeni istiyorum."
Bu sözleri beni daha fazla ağlatmaya başladı. Ellerimi yüzüme yaslayıp hıçkırarak ağladım. Emir elini omzuma koyup beni kendine çekti ve anlım göğsüne yaslandı. Beni sıkıca sardı. Ben en son babamın kollarında böyle güvende hissetmiştim. Ve şimdi bunca zaman sonra düşmanım olması gereken adamın kollarında güvende hissediyordum. O yaralandı diye ağlıyordum. Ve yine bu yolun sonunda onu en çok ben yaralayacaktım, beni en çok onun yaralamamasını umarak.
"Özür dilerim." Dedim geri çekilirken. Göz yaşlarımı elimin tersi ile silip sakinleşmeye çalıştım. "Hadi yarana bakalım."
"Hızlı bir duş alacağım sonra bakarız olur mu?" Başımı salladığımda gülümsedi. "Sen de bir an önce dikenlerini kuşan.." çenesini yukarı kaldırdı. " 'Bu kadarcık bir kesik için ağlayacak mısın? Emir Karademir'"taklidimi yaptığında bende gülümsedim.
Emir duş almak için odaya geçtiğinde koltuklardan birine oturdum. Göz yaşlarım ardında rahatsız edici bir kuruluk bıraktı. Yüzümü yıkama isteği ile doldum ama sadece koltukta oturup su sesini dinledim. Dediği gibi hızlı bir duş alıp içeri geldi. Altında bir pantolon vardı fakat üstü çıplaktı. Nemli saçlarından damlayan sular omuzlarından göğsüne doğru bir yol izledi. Gelip yanıma oturdu ve henüz fark ettiğim ufak ilk yarım çantasını dizinin üzerine koydu. O an gözlerim karnından sırtına doğru ilerleten kesiğe kaydı. Derin duruyordu, temizlenmişti fakat hala etlerin arasında gözle görülür bir kan vardı.
Canını yakmak istemeyerek bir pamuğa döktüğüm dezenfektan ile yarasını silmeye başladım. Her dokunuşumda hızla geri çekip üfledim.
"Acımıyor." Diye fısıldadı emir. "Rahat ol."
"Mafyaların da canı acır. Sert adamı oynamana gerek yok."
Ben işime aynı hassasiyetle devam ederken Emir içten bir kahkaha attı. "Dikenli Asu'yu gözü yaşlı olan tercih ederim...her zaman"
Dudağımda saklı bir gülümseme ile yaraya sargı bezi koyup bantladım. İşim bittiğinde çantayı yere indirip Emir'in gözlerine baktım.
"Hafife aldığın dikenlerim bir gün canını çok yakacak."
Sözlerim gerçekti ama Emir yarım ağız gülümsedi. Yüzünü yavaşça boynuma yaklaştırdı. Ufak bir öpücük kondurdu boynuma.
"Göz yaşların kadar acıtmayacağına eminim."
Saçlarım doğru dönüp derin bir nefes çekti içine. "Kokun da en az senin kadar güzel Asu."
Burnunu tenime sürerek çekildi fakat uzaklaşmadan gözlerime baktı. "Biliyor musun Asu?" Eli belime ulaştı ve beni hafifçe kendine çekti. "Hiç susmayan aklım bir tek sana böyle dokununca sessizleşiyor. O bile güzelliğin karşısında tutulup kalıyor."
Anın tatlılığına kapıldım ve sadece Asu olarak kulağına yaklaşıp fısıldadım. "Sana büyü yaptım."
"Bunun için minnettarım."
Kıkırdadığımda o da genişçe gülümsedi. Sonra yine boynuma ufak bir öpücük kondurdu. Ardından çeneme ve yanağıma. Dudakları dudaklarıma yaklaştığında yavaşça kucağına oturdum.
"Umarım canını acıtmam."
Dudaklarıma kapanmadan önce yarım ağız güldü. "Umarım ben senin canını acıtmam Asu."
Sözleri içimi gıdıklarken dudakları dudaklarımı esir aldı. Dili hızlıca dilimle buluştu ve özlemle beni öpmeye başladı. Aynı özlem ve tarifsiz hislerle ona karşılık verdim. Elleri belimden kalçama kaydı ve kavrayıp avuçları arasında sıktı. Öpüşmemiz derinleşirken ben de ellerimi nemli saçlarına daldırdım. Bir an geri çekilip nefes nefese anlını anlıma yasladı. Sessiz bir küfür mırıldandı.
"Gitmem gerekiyor." Gözlerime bakıp iç çekti. "Devam edersek gidemeyeceğim kesin."
Dudaklarıma doymadığını belli edercesine tekrar yaklaştı ve biraz daha öpüştü benimle. Ardından ben hala kucağındayken ayaklandı ve beni yavaşça yere bıraktı. "Kuzey'in yanında olmalıyım."
Hissettiğim tutku vücudumu hala terk etmemişken başımı salladım hızlıca. "Ben de geleceğim. Gökçe'yi görmek istiyorum."
***
Oldum olası Hastaneleri sevmezdim. İnsanların çoğu sevmezdi zaten ama ben kapısından girmeyi bile yastan sayıyordum artık. Sevdiklerini morga uğurlamış her insanın bu kapının ardını yastan sayacağına emindim.
Bugün ise bu kapıdan içeri girmek belki ilk defa bana kötü bir haber vermeyecekti. Gökçe yaşıyordu ve bu şimdi yattığı hastane yatağı sayesindeydi. Henüz uyanmamıştı fakat normal odaya alınmıştı. Kuzey kapısında nöbetteydi. Bembeyaz fayanslara zıt kan ve çamur içindeydi. Ellerinden yüzüne kadar kirliydi. İnsanların yanından geçerken attığı bakışları önemsemeden öylece kapıya bakıyordu. Yaslandığı duvar hastane duvarı değilde bambaşka bir diyarmış gibi kopup gitmişti bu andan. Bu yüzden geldiğimizi Emir onun omzuna dokunana kadar anlamadı.
"Uyandı mı?" Kuzey yalnızca başını salladı olumsuzca. Ardından Emir cebinde ki ev anahtarını çıkarıp ona uzattı. "Benim eve gidip duş al, bu kıyafetlerden kurtul öyle gel."
"Gökçe'yi tek bırakamam."
"Ben buradayım Kuzey. Git temizlen. Uyanınca seni böyle mi görsün?"
Kuzey kararsızca Emir'e baktı. Bu haline üzülmemek elde değildi. Anahtarı alıp cebine koydu.
"Çabuk gelirim. Eğer uyanırsa-"
"Haber veririm sana."
Başını salladı ve yanımızdan geçmeden bana kısaca selam verdi. Onun gidişinin ardından Emir ile birlikte koltuklara oturduk.
"İhsan öldü mü?"
"Öldü."
"Bitti mi? Gökçe artık özgür mü?"
Emir derin bir nefes alıp başını salladı. "Özgür."
"Sözünü tuttun." Dedim buruk bir tebessümle. Gözlerime bakıp kaşlarını kaldırdığında o söylemeden ben söyledim. "Emir Karademir mutlaka sözünü tutar öyle değil mi?"
"Benim hakkımda bilmen gereken ilk şey." Dudakları kıvrıldı. "Fakat bu kez sözü tutan Kuzeydi."
"Yine de bana verdiğin çek olmasaydı Gökçe belki çoktan İhsan'ın elindeydi...Kuzey onu sevmeden önce."
"Biliyorsun sen de."
"Biliyorum."
"O zaman senin sayende Asu. İsteyebileceğin onca şey varken onu kurtarmayı seçtin. Bu durumda hepimiz yalnızca senin temellerini attığın bir binayı inşa ettik."
"Öyle ya da böyle." Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Gökçe yaşıyor ve artık özgür."
Emir ile sohbet ederek geçirdiğimiz uzunca bir sürenin ardından kontrole gelen hemşirelerden biri Gökçe'nin uyandığını söyledi. Emir Kuzey'e haber vermek için ayaklanırken ben Gökçe'yi görmek istedim.
Hastane kıyafetleri içinde, soluk teni ve sargılı bilekleri ile uzanıyordu. Gözleri zorlukla aralanmış gibiydi ama beni görünce tebessüm etmeyi ihmal etmedi. Koluna bağlı serumlara rağmen doğrulmaya çalıştığında ona yetişip destek oldum. İkimizinde gözleri doldu ve beklemeden sarıldık. Canını yakmamaya dikkat ederek ayak ucuna oturduğumda yüzümüzde tebessüm fakat gözlerimizde yaş vardı.
"Yaşıyorsun." Dedim her şeyden önce. "Sana bir şey olsaydı-"
"Bu asla senin suçun olmazdı Derin."
"Yine de." Zorlukla yutkunup bileklerine baktım. Lale'ye de yetişip bir hastane yatağında serumla görmek isteyen yanım acıyla kasıldı. "Sana bir şey olsaydı mahvolurdum Gökçe."
Ellerini tuttum yavaşça. "Çok korktun mu?"
"Sadece hayal kırıklığı yaşadım. Farklı olmasını arzu etmeye cesaret etmişken yine İhsan'ın eline düşmüş olmak... Ama korkmadım Derin çünkü bu kez son verecektim. Son verebilmek bile cesaret veriyor insana."
"Her şey son buldu zaten. İhsan da öldü Gökçe."
Bu cümlenin ardından bir süre bana bakakaldı. Onun ölmesine ihtimal vermiyor gibi afalladı. Sonra ağlamaya başladı, hıçkıra hıçkıra ağladı. Ona eşlik eden göz yaşlarım, onunkilerin aksine yavaştı.
"Bitti mi?" Dedi titreyen sesiyle. "Bu azap bitti mi Derin? Ben artık özgür müyüm?"
"Bitti."
"Sen olmasaydın belki de hala o cehennemin içinde olurdum."
Bana tekrar sarıldı, bu kez daha kısa sürdü. Yüzünde göz yaşları vardı ama kurtuluşun verdiği o muazzam mutluluğu örtemezdi.
"Daha çok Kuzey olmasaydı..." Sözlerimin ardından gülümsemesi soldu. "Gökçe Kuzey-"
"Ona minnettarım Derin. Biliyorum, benim için yaptıklarının karşılığını vermem imkansız."
"Mesele sadece bu değil...Seni seviyor."
"O nişanlı bir adam."
Söyleceklerimin kim tarafından destekleneceği önemsizdi. O eve gelişim, amaçlarım ve diğer her şey şimdilik bir raftaydı. Gökçe benim için değerliydi ve eğer Kuzey düşündüğüm gibi masumsa onun Gökçe ile mutlu olmasını arzu ediyordum, Karademir olsa dahi.
"Bu sadece görücü usulü bir evlilikten ibaret değil. Babası seni ihsandan korumanın karşılığında bu evliliği yapmasını şart koştu. Senin için nişanlandı Gökçe."
Şaşkınlık güzel yüzüne yayıldı. Dudakları aralandı fakat bir şey diyemeden tekrar kapandı. Bir süre durup düşündü, bu haberin onu üzüp üzmediğini anlayamadım.
"Yine de bir şey değişmeyecek Derin." İç çekti. "Ben normal bir ilişki içinde olamam. Kuzey'i de kendime mahkum edemem."
"Peki ya hislerin? Kuzey'e karşı hiçbir şey hissetmiyorum diyebilir misin?"
"Diyemem." Gözleri bir noktaya dalıp gitti. "İlk gördüğüm o sert adamla alakası yok. Yaptıklarının ve hatta yapmadıklarının bile vicdan azabını çekiyor." Buruk bir tebessüm yer edindi dudaklarında. "Beni hiç kimsenin düşünmediği kadar düşündü. Ve bazen sadece gözleriyle bile şiir okudu." Başını eğip benden kaçtı. "İnsan birine nasıl böyle derin bakabilir ki?"
Bakışlarla şiir okumanın, derin bakmanın bana hatırlattığı tek adam Emirdi. Ve başka adamların derin bakışları için tebessüm ettik ikimizde. Hemen ardından benim gibi onunda imkansızlığın acı tadını aldığını bilerek gözlerine baktım.
"Bana birinin hiçbir şey istemeden de sevilebileceğini gösterdi. Ben onu hiç unutmayacağım. O ise..." çenesi titredi. "Umarım beni unutur."
Unutulmayı isteyecek kadar da, unutulmamayı arzulayacak kadar da sevmek büyüktü. İkisi arasında seçim yapmak zordu, hangi sevginin daha büyük olduğuna karar vermekte.
Gökçe biraz dinlenmek için uzandığında bir süre düşündüm bu konuyu. O unutmasını ve mutlu olmasını istiyordu bense Emir'in beni aklından hiç çıkarmamasını arzuluyordum. Ama nihayetinde zaman silecekti anılara da bizi de.
Gökçe yorgunlukla uykuya daldığında odadan çıktım. Emir kapının önündeydi. Lavaboya gitmek için yanından ayrıldığımda telefonuma Ezra'dan bir mesaj geldi.
"4. Kat 423. Odadayım. Beni de ziyaret etmek istersen bekliyorum Asu."
Bir süre mesajla bakıştım. Gerçekten burada olup olmadığını bilmeden, neden beni çağırdığını düşünerek lavabo yerine asansöre yöneldim. Emir'in kapının önünden ayrılmayacağına emindim, gecikmeme bulacağım bir yalan düşünmek zor değildi. 423 numaralı odanın kapısını açarken Ezra'yı yatakta, hastane kıyafetleri ile görmeyi beklemiyordum.
"Sen neden buradasın?"
Sahte bir alınganlıkla başını eğdi. "İyi dileklerin için teşekkür ederim Asu. Toparladım biraz, bacağımdaki kurşun için ufak bir operasyon geçirdim çok önemli değil endişelenme. Biraz ağrım vardı ama seni görünce o da geçti."
Gözlerimi devirip yatağın yanındaki koltuğa oturdum. Gerçekten bacağının sargıda olduğunu fark edince şaşırdım.
"Sadece konuşmak için çağırdığını sanıyordum gerçekten yaralısın ve Gökçe ile aynı hastanedesin bu bir tesadüf mü?"
"Değil elbette. Onu kurtarmak için amcam tarafından kurşunlandım."
"İmrenilecek bir aile ilişkisi."
Güldü. Sırtını yatağa yaslayıp yüzüme baktı. Gülümsemesi yavaşça yüzünü terk etti. "Ağlamışsın Asu. Gökçe için mi?"
Başımı salladım rahatsızca. "Ne konuşacaksın benimle? Emir burada, çok duramam."
"Konuşmak için çağırmadım. Beni ziyaret etmeni istedim."
"Sinir bozucusun cidden."
Ayaklanıp kapıya doğru ilerledim. Bu odaya gelerek asıl hatayı kendim yapmıştım.
"Neden düşmanın benmişim gibi davranıyorsun?"
"Dostum musun?"
"Hayır, dost olmanın derdinde değilim. Ama düşman olmanın hiç değilim Asu."
"Ben hiçbir şeyin derdinde değilim. Bir şey olmak zorunda değiliz."
Ezra yalnızca sert bir ifade ile bana baktı. Bir şey söylemeyeceğini anladığımda kapıyı açtım ve karşımda Avcı'yı gördüm.
###
Herkese merhabaaaa
Umarım bölümleri keyifle okuyorsunuzdur🥹
Bu bölüm için en azından 30 yorum 15 oy bekliyorum. Bu isteğimi yanlış anlamamanızı umuyorum sadece geri dönüşler almak beni inanılmaz motive ediyor. Düşüncelerinizi ve satır arası yorumlarınızı sırıtarak okuduğumu ve bildirime bile heyecanla koştuğumu bilmenizi isterim.
Hepinizi kocaman öpüyorum 😚🤍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
44.79k Okunma |
2.23k Oy |
0 Takip |
61 Bölümlü Kitap |