59. Bölüm

28. Bölüm 1. Kısım "Geriye Kalacak Birkaç Anı"

Songül harmanda
sonsuzluksb

 

Derin Asu Aldinç

 

Bir gün son bulacağını bilerek başladığımız her şey silik bir hatıra olarak geçmişe karışıyordu. Sesleri ve sözleri unuttuğumuz, kokusunu almadığımız, sıcaklığını artık hissetmediğimiz bir an. Artık yaşayacaklarımızdan daha uzak. Yaşamadığımız günlerin, yaşadıklarımızdan daha yakın olması ne acı bir tat bırakıyordu damakta. Daha da acısı bugünün de aynı dün gibi geride kalacağını biliyor olmaktı. Emir'in, sözlerinin, gözlerinin, sesinin ve tebessümünün silik bir hatıraya karışacağını bilmekti.

 

Bir gün herkes giderdi. Bir gün her şey son bulurdu. Bir gün herkes ölürdü. Anılar ve umutlardan başka hiçbir şey kalmazdı geriye.

 

Ama böylesine hissederek yaşayan bir insan olarak zamanın ve gerçekliğin acımasızlığı ile nasıl mücadele ederdi insan?

 

Son bulacağını bildiğim bir anlaşma. Ezra Kulaç benden bir görüntü istiyordu. Bir fotoğraf ya da video. Elle tutulur bir dosyada ya da dijitale aktarılmış bir şekilde. Bir flash, telefon, bilgisayar, tablet fark etmez. Korunaklı olması muhtemel. Bu büyük evde yok, Emir'in arabasında dahi yok. Avcı'nın evinde yok. Bildiği her yerde yok. Bu anlaşma istenileni bulduğumda son bulacaktı. O bana katili bulacaktı ve ben hiçbir şey yapmaya gerek duymadan Ezra Karademir'leri bitirecekti.

 

Zararlı olduğum hiçbir nokta olmamalıydı. Fakat göğsüm acıyordu. Fiziksel bir acı değildi bu. Uykularım kaçıyor, nefeslerim daralıyordu. Gözlerimin önünde yalnızca yağmurdan sırılsıklam olan, kırgın bir adam vardı.

 

Emir Karademir'den günlerdir ses yoktu. Onu kimseye soramayacak kadar çaresizdim. Kendimden, annemden, düşüncelerden, Lale'den kaçıyordum. Ben durmadan kaçıyordum belki bu yüzden göğsüm acıyordu.

 

Sigaramın dumanı karanlığa karıştı. Bahçenin çimlerini ezen bir adım sesi işittim. Uzandığım hamaktan ateş değmişçesine doğrulmayı arzularken yerimde hareketsizce durdum. Emir'in üzerime eğilip konuşacağı anı bekledim. Fakat üzerime düşen gölgenin ona ait olmadığını anlamam bu heyecanımı acımasızca baltaladı. Kuzey çatık kaşları ile bana bakıyordu.

 

"Buz gibi havaya rağmen nasıl böyle uzanabiliyorsun burada?"

 

"Sigara içiyorum." Hayal kırıklığı ile doğruldum. "Bir şey mi söyleyecektin?"

 

"Emir seni dışarıda bekliyor."

 

Yalnızca bir cümle kalbimi nasıl bu kadar hızlandırabilirdi?

 

"Neden?" Derken aslında hevesimi gizlemeyi planlamıştım. "İçeri gelmiyor mu?"

 

"Artık bu eve gelmez biliyorsun olanları." Bıkkın bir nefes alıp koltuklardan birine çöktü. "Seni çağırmamı istedi."

 

 

Bir an için yine onun da bir Karademir olduğunu hiçe sayarak bitkin haline baktım. Donukça yere bakan gözleri, düşük omuzları ve asık suratıyla bir sorun olduğunu bağırıyordu adeta. Karşısındaki koltuğa otururken Emir'i biraz bekleteceğimi kabullenmiştim.

 

"Gökçe ile konuştun mu?"

 

Kaçamak bir bakış attı bana. "Biliyor. Nişandan bahsediyorsan eğer."

 

"Kuzey ben özür dilerim." Sesim inanmayacağım kadar mahcup çıkmıştı. "Benim yüzümden öğrendi."

 

"Elbet öğrenecekti Derin. Mesele zaten nişan değildi." Buzdan duvarları yıkılıpta gözlerindeki acı ortaya çıktığında o ve Gökçe için üzüldüm. "Gökçe beni hiçbir zaman istemeyecek. Gerçekten istemediği için bile değil. İstemeyecek çünkü bir adam ona yalnızca korkunç anılarını hatırlatacak. İyileşebileceği bir durumda mı onu da bilmiyorum ama iyileşmek için çabalamayacağını biliyorum. Bense babam onun canını almasın diye saçma sapan bir evlilik yapacağım." İki eliyle yüzünü sıvazladı. "Bu hikayenin nasıl biteceği belli." Gözlerimin içine baktı kendinden emin bir şekilde. "Umalım ki sizin hikayeniz farklı olsun."

 

Bizim hikayemiz onlarınkinden çok daha acımasızdı. Aramıza giren her şey benim kendi ellerimle inşa ettiğim intikamın bir parçasıydı ve tabii katil Emir ise çok daha acımasız bir hikaye olacaktı. Ben katilin o olması ihtimaliyle veya ailesinden biri olduğunu bilerek kalbime almıştım onu. İstemesemde almıştım. Vakti geldiğinde o da düşmanıyla iş birliği yapıp bir oyun oynayan bu kadını, haklı sebepleri olduğunu kabul ederek, sevebilir miydi? Sevseydi bile, sevseydim dahi biz diye bir şey olabilir miydi?

 

Bizim hikayemiz diye bir şey yoktu belki de.

 

"Umalım ki kimse daha fazla incinmesin Kuzey."

 

Kuzey'i karanlık bahçenin soğuk koltuklarında bıraktım. Bahçenin taş duvarlarının ardında beni bekleyen adama giderken içimde taşan her duygu kalbime battı. Yol uzadı, ince taşlara sanki bir gecede yenileri eklendi. Bahçe büyüdü ve kapı bir türlü görünmedi. Varmayı istemek her şeyi değiştirdi.

 

Demir kapının ardında, arabaya yaslı duran Emir beni fark edince dikleşti. O ana kadar soğuk hava bedenimi titretmemişti. Belki titreten de soğuk hava değildi zaten. O geceki gibi karşımda duruyordu. Bu kez yağmur yoktu. O ve ben vardık. İnkar edilmesi güç ve kabul edilmesi yanlış olan biz.

 

Duvarlarımın ardına gizlendim hızlıca, bu kez dikenli olmayan. Hissettiklerimden uzak bir yüz ifadesi ve donuk bakışlarla tam karşısına dikildim.

 

"Beni görmek istemişsin."

 

Emir sözlerimin ardından bir süre yüzüme baktı. Öfkeli gibiydi ama altında yatan nedenleri bulamadım.

 

"Artık bu evde kalamazsın Asu."

 

"Anlamadım?"

 

"Anladın. Bu evde kalamazsın. Çağdaş Karademir sana zarar verecek. Beni incitmek için gideceği yol bu."

 

Hiç olmadığı kadar ciddiydi. Çatık kaşları, kasılan çenesi ve bir an bile gözlerimden ayırmadığı ela gözleri öfkesinden nasibini almıştı.

 

"Neden öfkelisin?" Kollarımı birbirine doladım. "Bir şey mi oldu?"

 

"Yarın kiminle görüşeceğini biliyor musun?"

 

"Böyle sorduğuna göre sen biliyorsun."

 

"Biliyorum." Burnundan sert bir nefes çekti. "O görüşmeye gitmeyeceksin Asu."

 

"Emir vererek mi konuşmaya

başladın artık?"

 

"Asu.." Derin bir nefes aldı. "O herif masadan birinin oğlu. Bu görüşmede bir iş görüşmesi değil." Sonunda bana doğru bir adım attı. "Zafer'le değil yemek yemek yan yana durmana bile izin vermem."

 

"Seni kışkırtmaya mı çalışıyor?" Dedim bilmeden nokta atışı yaparak. "Anneme rağmen bunu yapar mı?"

 

"Gözden çıkaramayacağı kimse yoktur."

 

Sertçe yutkundum. Bir amaçla geldiğim bu evde ölmek istemiyordum. Sonucunda ölüm olabilirdi ama önce hak eden hak ettiğini bulmalıydı. O zaman bunca çaba, inkar, acı boşa gitmeyecekti.

 

"Nereye gitmemi istiyorsun?"

 

"Gitmeni değil gelmeni istiyorum, benimle."

 

Bu pek çok anlama gelebilirdi. Her anlam bir köşesinde bizim birlikteliğimizi gizliyordu. Ezra ile yaptığım anlaşma olmasaydı bu evden beni hiçbir şey çıkaramazdı. Fakat o benden Emir'e yakın olmamı istemişti. Aradığım şey ondaydı ve onunla gitmek yapacağım en doğru hamleydi.

 

Daha yakın olmak kalbime zarardı ama bir an önce her şeye son vermeliydim. Geçmişi kısa bir an hiçe sayıp onunla gerçek olan birkaç anı tutamaz mıydım elimde? Zaten bu yolun sonu ayrılık değil miydi?

 

Peki ya annem?

 

"Annemi bırakamam." Başımı sağa sola salladım. "Buraya onun için gelmişken onu geride bırakamam."

 

"Bir planım var Asu. Herkesle beraber annen de kurtulacak ondan. Eğer şimdi anneni ondan almaya çalışırsam bu onu delirtir." Güven vermek istercesine baktı gözlerime. "Benimle gel. Seni bu evdeyken koruyamam."

 

O ya da Ezra, bir şekilde Çağdaş Karademir devrilecekti. Annem kurtulacaktı. Aradığım görüntüleri Emir'in yanında bulmak daha kolay olacaktı.

 

Bana birkaç anı kalacaktı. Gerçekler ortaya çıkmadan önce, her şey daha da imkansızlaşmadan yaşanacak birkaç anı.

 

"Eşyalarımı alıp geliyorum."

 

Gülümsedi. Ona hissettiğim şeyin bir anlaşmadan ibaret olmadığına inanır mıydı? Günü geldiğinde bunun bir önemi kalır mıydı benim için? Kalbimi yaralayan soruların cevabı yoktu.

 

İçinde onlarca günahı saklayan bu koca ev. Gözyaşı, öfke, acı ve daha nice gizli duygular. Yıllarca bir ekranda görüp her bir taşından bile nefret ettiğim bu ev. Geçip giden zaman, terapilerle geçirdiğim ergenliğim. Babamı kaybedişim. Bir başıma sırtlandığım sorumluluklar, o leş evi geçindirmek için verdiğim onca çaba. Bunca fedakarlığa rağmen kaybettiğim kardeşim.

 

Her şeyden sorumlu olanın taş ve topraktan ibaret olan bu ev olduğunu düşünerek nefret ettiğim her oda, şimdi başka anıları da saklayacaktı. Artık eşyalarımı alıp çıkarken yalnızca nefretle hatırlamayacaktım. İnanması güç bir şekilde gece yarısı bahçede Emir'le içtiğim o sigaraları özleyecektim.

 

Birkaç parça kıyafetin böylesine ağır bir yük olup omuzlarıma bineceğini bilmezdim. Elimde bir çanta ile bu kapıdan çıkmanın böylesine acıtıyor olmasının tek nedeni sona yaklaştığımı bilmekti.

 

Emir soğuğa rağmen beni hala arabanın önünde bekliyordu. Belimi büken şeyin çanta olduğunu sanıp bana adımladı ve elimden aldı. Ve bir daha görüp görmeyeceğimi bilmeden Karademir'lerin evinden ayrıldık.

 

Soğuktan buğulanmış camın gerisinde şehrin ışıkları vardı. Sessizliğimiz nefes alış verişlerimizi duyabileceğimiz kadar derindi. Emir bir rezidansın önünde durana kadar Avcı'ya gittiğimizi sanıyordum.

 

"Kimin yanına geldik?"

 

"Hiç kimse." Arabadan indi ve gelip kapımı açtı. "Ev aldım Asu."

 

"Sözlerime alınmış olabilir misin?" Yarım ağız gülmesine eşlik ederek arabadan indim. "Bana istersen ev alabileceğini falan mı göstermeye çalışıyorsun yoksa?"

 

"Tabii"Çantamı da alarak kapıyı kapattı. "Beni beş kuruşsuz sanma diye."

 

Alayına karşılık gülümsememi genişlettim. Lüks rezidansın 24. Katına çıktık. Evin içerisi tahmin ettiğimden daha büyüktü. Sarı ışıkların oluşturduğu loş ortamı sevdim. Beyaz L koltukların birine çöküp başımı yasladım. Duvara asılı saat 3'ü gösteriyordu. Yorgun ve uykusuz hissediyordum.

 

Emir karşımda duran koltuğa oturmadan önce ceketini çıkardı. Gömleğinin birkaç düğmesini açıp benim gibi başını yasladı. Gözleri bendeydi. Loş ışıkların ve gölgelerin izini bıraktığı yüzü çok çekici görünüyordu. Tam bu anda ne düşündüğünü bilmek istedim. En sonki görüşmemizi, sözlerimi unutup atmış mıydı yoksa kırgın mıydı? Gördüğüm video için ona soru sorsam gerçeği söyler miydi?

 

"Lale ile ne kadar yakındın?"

 

Kaşları çatıldı, bir an için bunu neden sorduğumu düşünmüş olmalıydı. "Çok değil."

Doğruldu. "Ama Lale sıcakkanlı biriydi. Herkesle bir şekilde bir ilişki kurmuştu."

 

Boğazıma tırmanan her şeyi hiçe sayıp ben de doğruldum. "Hiç beraber bir şeyler yaptınız mı?"

 

"Asu..Bunları konuşmak seni yalnızca üzer."

 

"Hayır merak ediyorum sadece."

 

"Pekala." Başını salladı. "Mert'le film izlerlerdi, beraber eğlenirlerdi." Yüzünü derin bir hüzün kapladı. "Bora ile birbirlerini sinir ederlerdi, eğlenerek tabii. Çocukça yarışlar bulurlardı, gece soğunda yüzerlerdi." Yüzüme bakıp tepkimi ölçmeye çalıştı. "Suratsız Kuzey'le bile konuşucak bir şeyler bulurdu Lale."

 

"Ya seninle?" Dedim zorlukla.

 

"Abisi gibiydim, öyle söylerdi Lale. Bazen onu gideceği yere benim bırakmamı isterdi. İşim yoksa götürürdüm ben de." Gözlerimin içine baktı. "Senin çalıştığın kafeye bırakırdım bazen."

 

"Beni daha önce görmüş müydün?"

 

Dirseklerini dizlerine yasladı. "Çalışıyordun Asu. Camın ardında, üzerinde herkesinki ile aynı bir önlük ve topladığın saçların dağılmış. Çok güzeldin...Benim olmayacak kadar güzeldin."

 

"Bana söylemedin." Adını koyamadığım bir his sardı içimi. "Daha önce gördüğünden hiç bahsetmedin."

 

"Bahsetmedim." Yutkundu. "Sadece güzel bulduğum bir kadın olduğunu düşündüm."

 

"Sonra?"

 

"Sonra aklımdan çıkmadın. Birçok şey istedim Asu. Bakmak, duymak, dokunmak. Karşı koymakta senin kadar iyi değilim."

 

"Ben.." durdum. Söyleyecek bir şey bulamadım. "O gece için kızgın mısın?"

 

"Beni istemek istemediğin hakkında mı?" Başını salladı ret edercesine. "Kızgın olması gereken sensin. Savaştığın şey kendi kalbin ben değilim." Yavaşça ayağa kalktı, gitmek için attığı adımların ardından durup aniden bana döndü. "Sadece merak ediyorum, aramızdakileri istemeyişinin nedeni yalnızca annenin evliliği mi? Yoksa bir gurur meselesi mi? Daha fazlası var gibi hissediyorum Asu fakat ne kadar düşünürsem düşüneyim bir sebep bulamıyorum."

 

Çünkü Lale'nin katili bir Karademir.

 

"Artık uyuyalım mı?"

 

Hızla koltuğa uzanıp gözlerimi kapattım. Bu kez gerçekten kaçtığımı avaz avaz bağırarak. Bir iç çekti ve sonra adım sesleri ile gittiğini anladım. Bir süre sonra üzerime bir şey örtmek için geri geldi. Üzerimi örttü ama hemen gitmedi. Uyumadığımı bildiği halde, kapalı gözlerimin güveni ile belki de, bana baktı. Uzun sayılacak bir sürenin ardından gitti.

 

Geride bana uykusuz bir gece bıraktı. Onlarca düşünce içinde kıvranıp durdum. En sonunda saat sabahın beşini gösterirken kalktım koltuktan. Evde derin bir sessizlik vardı. Bu uykusuzluğu bir fırsata çevirmek için evi aramaya başladım. Bir şeyler bulma umudu ile mutfak dolaplarına dahi baktım fakat her yer bomboştu. Büyük bir risk alarak Emir'in uyuduğu odanın kapısını açtım. Ezra'nın istediği şey bu evin sınırları içindeyse şüphesiz onun odasındaydı zaten ama uykusunun ne kadar derin olduğunu bilmiyordum.

 

Dikkatli adımlarla dolabı açıp içine baktım. Bomboş oluşu beklediğim bir şeydi. Ama kapağı kapattığımda aynada Emir'i görmek beklediğim bir şey değildi kesinlikle. Korkuyla geri döndüm. Bir elim göğsümde diğeri sırtımı verdiğim dolaptaydı.

 

"Bir şey mi arıyordun?"

 

"Ödümü kopardın Emir!"

 

"Odama gizlice gelen sensin ama." Kaşlarını kaldırdı. "Değil mi Asu?"

 

"Üşüdüm ve örtecek başka bir şey var mı diye bakmak istedim." Rahat bir nefes verdim. "Seni rahatsız etmek istemedim ama uykun çok hafif sanırım."

 

"Uyumuyordum."

 

"Neden?"

 

"Anahtarım yok."

 

Kapıya baktım. "Neden kilitlemeden uyuyamıyorsun?"

 

Sertçe yutkundu. Yüzündeki ifadeden zorlandığını anlamamak mümkün değildi. Ama Emir açık sözlüydü, her konuda. Soruların cevaplarını verirdi.

 

"Çağdaş Karademir'in armağını." Gözlerini kaçırdı. "Annemi bir gece ansızın boğarak öldürdü ardından beni öldürmeye çalıştı. Artık kendimi koruyabilecek bir yaşta da olsam kapıyı kilitlemeden uyuyamıyorum."

 

Bu kelimelerin ardında, gözlerinin, sesinin ardında ne denli canının yandığını tahmin edemiyordum. O da benim gibi yaralıydı işte. Kalbi acıyordu, kimsesizdi. Benim gibi. Belki yalnızlık içinde yanan kalplerimizin yangını birdi. Belki bu yüzden onunki beni benimki onu seçmişti.

 

Kollarımı boynuna dolamamı beklememişti. Ona bir anda sarılmıştım. Yine de beni hiç bekletmeden belimi sardı. Geniş omuzları ufak bedenimi sıkıca sarmaladı.

 

"Üzülme" dedi. "Benim için üzülme Asu." Bu sözler rahatsız edici bir egonun parçası değildi. Yumuşacıktı sesi. "Yaşanılıcak olan hiçbir şeyin önüne geçemeyiz. Ben geçmişte yaşayan bir adam değilim, annemin intikamını almak istesemde değilim inan. Düşünürüm çoğu zaman ama o benim çocukluk travmalarımın, Çağdaş Karademir'in bıraktığı hasar yalnızca." Derin bir nefes aldı. Gözlerimden akan yaşların gömleğini ıslattığını hissetmiş olmalıydı. "Bu anı kaçırmak istemiyorum. O evde doğmayı, annemin ölmesini engelleyemezdim ama şimdi birçok şey yapabilirim." Yavaşça ayrıldı benden. Ellerini yanaklarıma koyup ıslak gözlerime baktı. "Asu geçmiş değişmeyecek ama bugünü değiştirebiliriz."

 

"Yolun sonu nereye gidecek?"

 

Sesim göz yaşların etkisi ile titrek çıkmıştı. O biz olmak istediğini söylemişti aslında, ben de ya sonra demiştim. Sonra ne olacaktı?

 

"Yarınların bilinmezliği yüzünden bugünü mahvetmek mi istiyorsun?"

 

"Hayır...Ben.." gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Yeterince incinmedik mi zaten? Bir de bu yüzden incinelim istemiyorum."

 

Alnını alnıma yasladı.

 

"Ben incinmeye de razıyım Asu."

 

"Ya çok incinirsek?"

 

"Çok sevmişiz demektir."

 

"Ya hiç geçmezse acısı?"

 

"Bir daha bu kadar sevmeyeceğiz demektir."

 

Geriye kalacak birkaç anı.

 

Bana kalacak birkaç anı için, yalnızca kısa bir süreliğine onun olmak istedim. Benim olsun istedim. Bencilce bir istekti ama hayatımda bir kez olsun kendim için bir şey yapmak istedim.

Her şey açığa çıkana kadar incinmeye de razı olmak istedim. Bu yüzden Emir'in dudaklarına uzandım. Bu kez tutkudan uzak bir öpücüktü. Dudaklarımıza karışan tuzlu göz yaşlarıma yenileri eklendi. Emir kabullenişimin rahatlıyla yavaşça öptü beni. Eli yanağımda gezindi. Bense bir veda için hazırlık yapar gibi öptüm onu.

 

Aramıza giren bir telefon sesi olmasaydı da bu öpücük kısa sürecekti zaten. Ama o ses sanki daha erken ayırdı bizi. Bu saatte gelen bir aramanın iyi bir haber vereceği şüpheliydi. Emir de aynı düşüncede olsa gerek ayrılıp telefonu aldı hızlıca. İkimizinin ortasında tuttuğu telefonun ekranında Avcı'nın adı yazılıydı. Açıp kulağına yasladı ve benimde duyabileceğim bir seste konuştu Avcı.

 

"Gökçe yok Emir!"

Bölüm : 19.06.2025 19:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Songül harmanda / KARADEMİR / 28. Bölüm 1. Kısım 'Geriye Kalacak Birkaç Anı'
Songül harmanda
KARADEMİR

43.98k Okunma

2.18k Oy

0 Takip
59
Bölümlü Kitap
1. Bölüm "Kanlı Küvet"2. Bölüm "Bir Şüphe, Beş Şüpheli"3. Bölüm "Karanlıkta Gizlenen Adam"4. Bölüm "Açık Çek"5. Bölüm "Bir Kadını Kurtarmak"6. Bölüm "Tehlikeli Adamlar"7. Bölüm "Dikenli Duvarlar"8.Bölüm "Çığ"9.Bölüm “Kimsesiz Kız Çocuğu”10.Bölüm “Ölüm Oylaması”11. Bölüm “Kış Bahçesi”12.Bölüm”Kabuk Tutmuş Yaralar”13. Bölüm “Bir Fotoğraf Karesi”Duyuru14. Bölüm “Her İnsanın Bir Zaafı Vardır”DuyuruGüncelleme15. Bölüm "Gözlerini hep açık tut!"DuyuruDuyuru16. Bölüm “Bir Kadın Tüm Oyunu Bozar”Yeni bölüm yayınlandı17. Bölüm “Kral Paradoksu”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru18. Bölüm “Vicdana Asılı Urganlar”Yeni bölüm yayınlandıDuyuruDuyuru19. Bölüm”Bir Hiç Sıfıra Eşit Olur Mu?”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru20. Bölüm “Kan”Yeni Bölüm Yayınlandı21. Bölüm “Yalan”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru22.Bölüm “Üç Bilet Meselesi”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru23. Bölüm “Bedelleri Her Zaman Masumlar Öder”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru24. Bölüm 1.Kısım “İkilem”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru24. Bölüm 2. Kısım “Korkak Kalp”Yeni Bölüm Yayınlandı25. Bölüm 1. Kısım "Pranga"25. Bölüm 2. Kısım "Yol Ayrımı"26. Bölüm "Gerçeğin Acı Yüzü"Yeni bölüm hakkında27. Bölüm 1. Kısım "Yaralı Bir Adam"27. Bölüm 2. Kısım "Gözler Yalan Söylemez"Duyuru28. Bölüm 1. Kısım "Geriye Kalacak Birkaç Anı"Güncelleme
Hikayeyi Paylaş
Loading...