57. Bölüm

27. Bölüm 2. Kısım "Gözler Yalan Söylemez"

Songül harmanda
sonsuzluksb

Bölümün ilk kısmı Derin Asu Aldinç, ikinci kısmı ise Kuzey Karademir bakışıyla anlatılacaktır.

 

Derin Asu Aldinç

 

Kalbime batan kırık kaburgalarım değildi, kırılan kaburgurlarım da değildi zaten. Yüzümdeki ıslaklık yağmurdan değildi. Nefes alamamamın sebebi panik atak değildi. Kalbime bir şeyler batıyorcasına ağrıyordu, göz yaşlarım yağmura karışıp yanağımı ıslatıyordu ve nefes almak hiç böylesine güç olmamıştı. Emir Karademir çoktan kalbimde yer edinmişti ve o yer cayır cayır yanıyordu. Sökebilseydim eğer, bu gece şüphesiz onu kalbimden söküp atardım. Ama öyledir ya her şeyi söküp atmak, kavuşulmamış bir sevdayı sökmekten daha kolaydır.

 

Emir, Lale'nin intiharına sebep olan kişiyse eğer bu gece yaşadığım acıyı her gece yaşayacağımı biliyordum. Ama bu onun suçuydu, ben öylece kalbime almamıştım onu. Emir bir bir açmıştı o kapıları; acımı görerek, beni anlayarak, elini uzatarak, usul usul girmişti oraya.

 

Şimdi ben onu oradan çıkarıp nasıl hesap sorardım?

 

Ben onu oradan nasıl çıkarırdım?

 

Nitekim Emir artık şüphe düzeyi artmış bir Karademir'di ve ben bunun doğruluğunu net bir şekilde duymak için Ezra Kulaç'ın evinin önündeydim. Yağmur başıma bela olmak istercesine yağmaya devam ediyordu ve ödünç kıyafetlerim kuru tek bir yeri kalmayacak şekilde ıslanmıştı. Tüm bunlar önemsizdi. Yağmurdan daha tehlikeli olduğunu bildiğim bir adamın evinin önündeydim. Onu aradığımda sesimin bir deli gibi çıkmış olduğuna emindim. Evinin adresini isteyip yolun çoğunu yürüyerek gelmiş ve hatta iki defa otostop çekip yabancı insanların arabasına da binmiştim. Tehlike elbette yağmur değildi bu gece.

 

Çağdaş Karademir'in görkemli ve bir o kadar yıllanmış evi ile kıyasla Ezra'nın evi moderndi. Bir küpü andıran evin loş ışıklandırması çoğu insanda merak uyandırırdı. Bende uyandırdığı tek şey ise boğucu bir mahkumiyetti. Evin etrafını saran gri duvarlar içeriyi görebileceğim alçaklıktaydı ve yine modern duran tahta bahçe kapısının önünde duran kişi ise Ezra idi. İlk kez bir takım elbise giymiyordu. Krem bir pantolon ve geniş siyah bir kazak vardı üzerinde. Elinde tuttuğu şemsiyeden akan sular ayakkabılarına kadar geliyordu. Dalgın bakışlarının odağı olduğumda yüzünde endişe gördüm. Birkaç adım attı fakat ona doğru kaldırdığım elimle birlikte yerinde durdu. Sırılsıklam ve ayakkabısız halimle bir deliden farksızdım şüphesiz.

 

"Emir mi? Katil o mu?"

 

Buz gibi çıkan sesimin altında nasıl böyle büyük bir ateş yanabilirdi?

 

"Bilmiyorum."

 

"Ne demek bilmiyorum? Bana attığın video neyin nesiydi peki?" Sesimi bastıran yağmura rağmen bağırdım. "Beni saçma sapan videolarla neden oyalıyorsun o halde?"

 

Ezra derin bir nefes aldı. "Sırılsıklam olmuşsun Asu. Hasta olacaksın." Büyük iki adımda yanıma gelip şemsiyeyi kafamın üzerine tuttuğunda öfkeyle eline vurdum ve yere düşürdüm. Artık o da suyun altında korunmasızca duruyordu.

 

"Bana boktan videolar atacağına katil bu de! Her gün bir başkasından şüphe duyarak kafayı yedirtme bana!"

 

"Sana kafayı yedirten bilinmezlik mi yani?" Artık hiç olmadığı kadar ciddiydi. "Yoksa katilin Emir olma ihtimali mi?" Eğildi ve yüzüme yaklaştı. "Bu oyun onun sana bir şeyler hissetmesi içindi Asu senin değil" sesine dökülen öfke kırıntılarını hissetmeye başladım. "Yoksa ona karşı bir şey mi hissediyorsun?"

 

"Saçma sapan konuşmayı kes!" Bu öfke şüphesiz kendimeydi. Bu inkarım Ezra'ya değildi.

 

"Ne o halde?" Bağırışı ile irkildim. Ezra Kulaç, nazik mafya adamı ilk kez beni irkitecek kadar bağırdı. "Senin için fark eder mi Asu? Hangi Karademir olduğunu ayırt edecek misin?"

 

"Böyle bir şey söylemedim."

 

Ama isterdim, artık gözetmeyi isterdim. Çağdaş Karademir olsun isterdim. Çocuklarına, kızkardeşine bile acımayan bir adam için neden diğerleri acı çeksin derdim. Vicdanım rahat olurdu ve Lale'nin ahı yerde kalmazdı. Gönlümde huzura kavuşurdu çünkü onun isteğini ret ederek ateşler içinde yanmazdım.

 

"İyi." Ezra başını salladı, kaşları çatık ve sesi oldukça gergindi. "Bu hikayenin sonunda geride tek bir Karademir bırakmayacağım. İster inan ister inanma incinmeni istemiyorum Asu bu yüzden sakın ona bir şey hissedeyim deme. Çünkü incinmeni istemesem de durmam."

 

Bunun artık basit bir iş olmadığını anlıyordum. Ezra çok öfkeliydi fakat neden? Benim gibi bir yarası olamazdı çünkü o da onlardan farklı değildi. Ama evlerinin içine sızacak, Emir ile iş tutacak kadar planlamıştı her şeyi.

 

"Sana ne yaptılar?"

 

Sorum yüzüne gölge düşürmedi. Bana kardeşimi sorsalar boğazım düğümlenirdi her defasında. Bu ya taze bir yara değildi ya da yara değildi.

 

"Bana ne yaptıklarını boşver, sen sana ne yaptıklarını hatırla." Elini bana doğru kaldırdığında bir an saçlarıma dokunacağını düşündüm ve geri bir adım attım. bununla birlikte elini sıkıp yavaşça indirdi. "O eve neden geldiğini unutma Asu."

 

Başımı salladım yalnıza. "Bana hiçbir şey gönderme artık. Yalnızca katili buldğunda kim olduğunu söyle yoksa anlaşmamıza sadık kalamam." Emir'e yakın olamam. Arkamı dönüp birkaç adım attığımda ardımdan seslenişi durmama neden oldu.

 

"Nereye gidiyorsun bu halde? Canına kastın mı var senin?" Ters bakışlarıma aldırmadan yerdeki şemsiyeyi kaldırıp üzerimize tuttu. "Sana giyebileceğin bir şeyler vereyim. Kurulan sonra istediğin yere bırakırım."

 

"Senin evine girmemi mi bekliyorsun?"

 

"Ahlaksız bir teklif yaptığımı düşünmüyorum." Sırıttı. "Ayrıca evde yalnız kalmaktan hoşnut olmayacaksan git istediğin şeyi giy kurulan ve çık. Burada beklerim seni." Başını eğdi ve yalancı bir kınayışla dudaklarını büzdü. "Bir çocuk gibi."

 

Bu sözlerini tersini ıspatlama arzusu ile fevri davranacak biri olduğumu biliyordu. Bu yüzden onun gibi alayla güldüm.

 

"İnsalara kelimelerle oynamayı iyi biliyorsun değil mi?"

 

"Bunu anladıysan pek iyi değilim demek ki." Bıkkınca nefes aldı. "Hadi Asu inat etme sadece kuru kıyafetler. Hem bu işi hızlandırmak için sana tam olarak ne aradığımı söyleyeceğim artık. Sanırım aramızda yetrince güven oluştu."

 

"Bana kıyafet getireceksin, dışarıda duracaksın giyinip evden çıkacağım ama önce aradığın şeyi söyleyeceksin."

 

Teslim olurcasına ellerini havaya kaldırdı. "Ne derseniz o hanımefendi."

 

***

 

Kuzey Karademir

 

Çoğu zaman ruhun çekeceği bir acının fiziksel olanlardan ne denli fazla olabileceğini unutuyordum. Vicdanın ve merhametin kabul etmediği, aklın almadığı ve kalbin inanmak istemeyeceği şeylerin lime lime doğranmaktan daha beter yaktığını unutuyordum. Bu unutkanlıklar kötüydü çünkü ruh geride iz bırakmıyordu. Bedenin her baktığımızda hatırlattığı gerçekleri, ruh zamanla unutup her defasında aynı şiddette yaşamamıza neden oluyordu. Ruhun acı eşiği hiç yükselmiyordu.

 

Kan, cam kırıkları ve herkesi darmadağın eden o iğrenç gerçekle başbaşaydık. Bizden daha büyük bir enkaz altında olan Emir gittiğinde ilk konuşan Açelya Karademir oldu. Bu herkes için konuşma cesareti uyandıracak hamleydi.

 

"Bu doğru mu Çağdaş? Sare senin kızkardeşin miydi?"

 

"Odamıza çık Açelya."

 

"Bir şey söyle."

 

"Sana odamıza çık dedim!" Sesi fiziksel bir şeye bürünseydi eğer o an karısının boğazına sarılan iki karanlık el olurdu muhtemelen. "Laflarımı ikiletme."

 

Açelya Karademir tanıdık bir yenilgi ve gözlerindeki yaşlarla odayı terk ettiğinde dört Karademir erkeği baş başa kaldık. Biri işlediği günahların ağrılığı altında ezilmeyen, kalpsiz bir adamdı. Diğeri bu günahları sebebi belirsiz bir şekilde gizleyen amcamdı. Bora, daha iyi bir insan olmasını umuyor gibi kırgınlıkla bakıyordu babama. Bense yalnızca vicdanıma asılan, ellerimin asla ulaşamayacağı başka bir urgan ile boğuluyordum.

 

"Bunun doğru olup olmadığını bile sormayacak kadar yapabileceğine ihtimal veriyorum baba." Dedim düz bir sesle. "Ama sen yine de bu sikik evde neler çevirdiğini söyleyeceksin."

 

"Sana hesap vereceğimi mi sanıyorsun?"

 

"Nasıl başın dik olabilir hala? Böyle yüzümüze bakabiliyorsun, haklı gibi konuşabiliyorsun."

 

Bana doğru adımlayıp tek bir an bile duvarlarını yıkmadığı o ifadesi ile baktı. Bir zamanlar o çatık kaşların ve düz dudakların beni korkuttuğu gerçeğinden kaçamazdım. Şimdi ise yalnızca babam olmasının utancını yaşatıyordu bana.

 

"Sana haddini çok güzel bildiririm Kuzey. Bu iki etti, üçüncüde saygısızlığın bedelini önce o fahişe öder."

 

"Sana bunların bedelini kim ödetecek onu merak ediyorum ben."

 

"Ben bu karanlık dünyanın tanrısıyım." Dedi gururla. Yüzü zevkle ışıldadı. Ceketinin cebinde duran mendili çekip boynunu sildi yavaşça. Kan beyaz mendili lekeledi. "Bedelleri ben ödetirim. Kuralları ben koyarım. Almak istediğimi alırım. Ölmesini istediğim ölür ve yaşamasını istediğim de yaşar." Mendili yere attı. Göz bebekleri bile titremeden gözlerimin içine bakmaya devam etti. "Bu yüzden Emir'e güvenip bana erkeklenme sakın. Onun ardından gittiğin an aç köpek gibi bekleyen ihsanın kucağına oturturum fahişeyi."

 

Yoğun bir mide bulantısı hissettim. Kaynağı pek çok şey olabilirdi. Yüzüne kusmak zevkli olabilirdi. Yumruklarımı sıktım.

 

"Anlaşmana sadık olmak zorundasın." Elimi havaya kaldırdım ona tabi bir kul gibi, fakat başka bir amaçla. "Gökçe'nin bedelini şu boktan yüzükle ödedim ben. Bir şey olursa bu evliliği unutursun baba! Behram'la ilgili yaptığın planlar her neyse suya düşer. Sonrası ise sikimde olmaz geberene kadar işlerini mahvetmek için elimden geleni yaparım duydun mu beni?"

 

"Tehdidin beni kokutacak mı sanıyorsun?"

 

"Sen yine de kar zarar hesabını iyi yap. Gökçe'ye bir şey olursa İhsan'ı bir an bile düşünmeden öldürürüm. Elinde güçlü ve her pisliği yapabilecek adamların olması önemli değil mi? Behram senin için bir kale ama İhsan Vezir, bunu biliyorum. Sen karanlık tarafın Şahı olabilirsin ama unutma diğer tarafta da mutlaka bir Şah vardır."

 

Ardımda büyük bir öfke bıraktığımı bilerek evden çıktım. Emir'in bıraktığının yanında bir hiç sayılırdı. Büyük bir fırtına kopacaktı, şüphesiz babam onun canını yakmak için her şeyi yapacaktı. Bu durum küçümsenmeyecek kadar tehlikeliydi. Korkuyordum, kendimden bile gizleyerek korkuyordum. Emir için.

 

"Gitmeyeceksin değil mi?"

 

Bora'nın sesi ile omzumun üzerinden geriye baktım. Aralık kapıyı ardından kapatıp yanıma geldi.

 

"Emir'in ardından gidersen canını yakacak."

 

"Burada öylece durayım mı yani? Onun nasıl bir ateşte yandığını tahmin edebiliyor musun?"

 

"Onu gözden çıkardı. Seni de çıkarır."Kasıldım. Tüm kemiklerim eklemlerini red etti sanki. Bir robot edasında, kıpırdayabilmek için birkaç düğmeye basılma ihtiyacı hissettim. "Mert öldü Kuzey. Sana da bir şey olsun istemiyorum. Babamı karşına alma."

 

"Bora...Emir de bizim kardeşimiz unuttun mu? Onu kaybetmek seni korkutmuyor mu?" Sustu. Öylece yüzüme bakışı beni sinirlendirdi. "Her zaman yanımızda olmadı mı? Her sıkıntına koşmadı mı? Bizi babamdan bile korumadı mı? Şimdi ilk kez böyle yıkılmışken onu tek mi bırakacaksın?" Susmaya devam etti ve ben de konuşmaya devam ettim. "Babamız da aynı olmasaydı o yine benim kardeşim olurdu. Farklı anneden olduğu için onu hiçbir zaman bizden görmedin bunu biliyorum ve o da biliyor. Yine de Bora sen olsaydın, bugün bu evden böyle çekip giden sen olsaydın benden önce o gelirdi ardından. Tüm gemileri yakıp yine de ardından gelirdi."

 

"Ben de onun yanında oldum."

 

"Zarar görmeyeceğin ana kadar mı?"

 

"Şaka değil bu iş artık!" Garip bir tavırla başını eğdi ama sesi gür çıkıyordu. "Mert öldü! Sen de ölüme mi gideceksin? O zaten gelmemeni isterdi çünkü nasıl bir yola girdiğini biliyor."

 

Ruhsuzca güldüm. Elimi omzuna koyup sertçe vurdum, bir dost gibi fakat daha çok öfkeyle. "Bir düşün, annemin kanserden değil de babamın ona verdiği ilaçlarla yavaş yavaş öldüğünü." Geri çekildim. "Hemen ardından seni de öldürmeye çalıştığını...daha bir çocukken. Ne yapardın bir düşün."

 

Herkes bu gece öğrendiklerinin sancısında kıvranacaktı. Kimi eksiği ile kimi fazlası ile boğulacaktı o gerçeklere. Yine de en dibe batan Emir olacaktı.

 

Telefonlarımı açmadı fakat Avcı'ya gittiğini biliyordum bu yüzden oraya doğru yol aldım. Kafamda binlerce düşünce vardı. Parmağımda bir yüzük ve gönlümde sevdanın ağırlığı. Orada Gökçe de olacaktı. Şimdi o halkayı parmağımdan çıkarsam da çıkarmasam da nişanlandığımı öğrenecekti mutlaka. Yüzleşmekten hiç böylesine korkmamıştım.

 

Ezbere bildiğim o merdivenleri aşmak, onlarca kez geldiğim evin kapısına vurmak çok zor geldi. Öyle ki daha önce hiç bakmadığım kadar baktım kapıya. Hiç fark etmediğim detayları fark ettim. Sırf o kapıyı çalmamak için oyalandıkça oyalandım ama en sonunda yüzüğü parmağımdan çıkarıp kapıyı çaldım. Bu gece yüzleşmemek için, son kez kırgınlık olmadan bana baktığını görebileyim diye ceketimin iç cebine koydum yüzüğü.

 

"Emir içeride mi?" Dedim kapıda duran Avcı'ya. "Arabasını aşağıda görmedim ama belki alt sokağa bırakmıştır yer bulamadığı için."

 

"Emir gelmedi. Derin buradaydı ama o da çıktı bir anda."

 

"Derin buraya geldiyse o da gelmiştir, beraberlerdi zaten."

 

Kaşlarını çatıp kollarını göğsünde bağladı. "Ne oluyor lan bu gece?"

 

"Sorma Avcı. Önce bir Emir'i bulayım sonra konuşuruz."

 

Avcı kafasını salladı. Eve girmeden merdivenleri inmek üzereydimki bir kapı açıldı ve Gökçe koridora çıktı. Onu görmek her şeye rağmen her defasında nabzımı yükseltiyordu. Fakat beyaz teni kızarmıştı. Kahve gözlerinin etrafı, burunun ucu. Ağlamıştı.

 

"Gökçe ne oldu?" Derken hızla içeriye girip ona yaklaştım. "Ağlamışsın sen."

 

"Vaktin varsa biraz konuşabilir miyiz?"

 

Ufak bir baş onayı ile onun odasına girdik. Kapıyı ardımdan kapatıp tam karşısında durdum. Aramızda yine birkaç kişinin sığacağı bir mesafe vardı. Bana baktı uzun uzun. Üzerime ve ellerime baktı.

 

"Yüzüğün nerede?"

 

İki kelimenin nefesimi böylesine keseceğini hiç tahmin etmezdim. Daha önce yaşadığım tüm hisler bir yana, şimdi hissettiğim bu berbat his bir yanaydı. Biliyordu.

 

"Anlatmama izin ver."

 

"Muhtemelen her güçlü ailede olduğu gibi sizin ailede de görücü usulü, mantık evliliği değil mi?"

 

Tam olarak böyle diyecektim. Onun için yaptığımı söyleyemezdim zaten. Fakat bu sözlerin bir anlam ifade etmesi gerekiyordu. Onun gözlerinde ise gördüğüm şeyler beni mahvediyordu.

 

"Benim için Doğan Azrak'ı öldürdün." Titreyen sesi biraz sonra gelecek olan göz yaşlarının habercisiydi. Benim yüzümden akacaktı o yaşlar. "Ya sen öylesine güçlü bir adamı, her şeye karşı gelerek sadece benim için öldürdün. Ama bu anlaşmalı evlilik için karşı gelemedin mi babana? Benim buna inanmamı mı bekliyorsun?"

 

"Gökçe." Dedim acı içinde. Acı içindeydim çünkü kahve gözlerinden taşan yaşlar yanaklarına süzülmeye başlamıştı.

 

"O gün konuştuklarımız yüzünden değil mi? Sana hiçbir zaman bana dokunmanı istemeyeceğimi söylediğim için yoluna bakmaya karar verdin."

 

Bunu nasıl kabul ederdim? Başka ne derdim? Anlaşmalı evliliğe boyun eğecek bir adam olmadığımı biliyordu zaten. Bir sebep duymak içim dikilmişti karşıma. Ona benden nefret edecek olsa dahi istediği sebebi verecek miydim? Ne gelirdi elimden. Babam yaşadığı müddetçe zaten Gökçe ile olmama izin vermezdi. Bu yalnızca onay istemek değildi, onu öldürmek umurunda dahi olmazdı. O yaşasın diye ne kadar inciticektim?

 

"İkimiz içinde en iyisinin bu olduğunu düşündüm."

 

Bu cümleyi kurmak boğazımı bile yaktı. Düğüm düğüm olmuş her acı birikti orada. Sözler ağzımdan çıktı ama gözlerim hepsini ret etti.

 

Gözlerime bak Gökçe. Ne olur anla yalan söylüyorum. Gözler yalan söylemez bilirsin, ne olur bak gözlerime.

 

"Yanılmadım." Dedi yüzüme bile bakmadan. "Bir erkek bir kadının ruhunu sevemez. Ona dokunmadan sevemez."

 

Sevebilirim Gökçe. Bir ömür sana dokunmadan seni sevebilirim. Ne olur bak bana. Yalan söylüyorum anla işte.

 

"Ben isterdim yoluna bakmanı Kuzey. Gelecek vaat etmeyen bir şey uğruna çırpınıp durmanı istemezdim zaten. Ama niye ağlıyorum biliyor musun?"

 

Göz yaşları sicimle akmaya devam ederken başını kaldırdı. O yaşlarla dolu kahve gözleri belki beni göremedi bile. Narin elleri titreye titreye yanaklarına gitti. Boş bir çabayla yaşlardan kurtulmaya çalıştı ama yerleri çabucak doldu.

 

"Ben bir babanın bile evladından bir şey almadan onu sevmeyeceğini kabullenmiştim. Ben bunu kabullenmek için senelerce acı içinde yandım mahvoldum." Her kelime ağlayışları arasında kaybolmaya başladı. "Sen çıkıp benden bir şey istemeden beni sevdiğine inandırdın. Kurtulmam için çabaladın. Kuzey sen beni alıp en başa götürdün sonra orada bıraktın. Ben şimdi yine aynı hayal kırıklığı ile savaşacağım." Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Buranın bana ait olmadığını biliyorum ama bir daha seni görmek istemiyorum. Eğer gelmek zorunda kalırsan lütfen Avcı'ya söyle odamdan çıkmayayım."

 

"Gökçe.." söylemek istediğim her şey kalbime yük oldu. Göz yaşlarının sebebi olmak beni yaktı. Onu kollarıma almak, sarıp sarmalamak istedim. Hiçbir şey yapamadan öylece kaldım yerimde.

 

"Git lütfen Kuzey. Her şey için teşekkür ederim."

 

Bana kalan yalnızca çekip gitmekti. Bu yüzden hızla çıktım evden. Öfkemin dışa vuruşunu apartmandan çıkana kadar bile tutamadım. Hangi katta olduğumu bilmeden sıktığım yumruklarımı duvara vurdum defalarca.

 

"Her şey bu kadar zor olmak zorunda mı?" sesim boşlukta yankılandı. "Nasıl bir hayat lan bu? Nasıl sikik bir hayatın içindeyim ben?"

 

***

 

Birkaç gün sonra

 

 

Bu gece planlanmış gibi masada oturanların vekili yoktu. Benimse vekili olduğum Emir yoktu. Dört adam ve bir vekil masadaydık. Gözler boş koltuktaydı. Yarı çıplak bir kadın herkesin önüne bir içki bıraktı. İhsan, kadın yanından geçmeden vücuduna dokundu ve dilini uzattı. Bu görüntüden kaçmak için gözlerimi cam bardağa çevirdim. İçerisinde duran üç buzun dönüşünü izledim.

 

"Emir toplantıya katılmıyor mu?"

 

İlk soru Cahit Soykamer'den gelmişti. O, boş koltuğa bakıyordu bense ona.

 

"Onu temsilen ben buradayım."

 

Emir'den günlerdir haber alamamıştım. Telefonu kapalıydı ve o gece Derin'de hiçbir şey söylememişti. Yalnızca tartıştıklarından bahsetmişti. Bunca olayın üzerine belki de onunla da tartışmış olmak Emir'i çıldırtmıştı. Her ne kadar başının çaresine balacağını bilsem de nasıl olduğunu merak etmekten geri duramıyordum.

 

Umarım iyisindir kardeşim.

 

"Bir sebep belirtmeksizin katılım sağlamamak kurallarımızda yok diye biliyorum." Dedi İhsan. "Vekil değilsen yani."

 

"Sana mı belirtecek bu sebebi?"

 

Yarım ağız güldü. "Kusura bakma nişanınızı tebrik etmeye fırsat bulamadım diye kızgınsın sanırım. Hazır evleniyorsun artık fahişemi bana mı versen? Behram damadının bir fahişe ile olduğunu hazmetmez bence."

 

Bardağı avuçlarımın arasında sıktım. Büyük bir yudum alıp sertçe masaya koydum.

 

"O sana ait değil. Bununla ilgili konuşmaya devam edersem seni gebertirim."

 

"Doğan'ı geberttiğin gibi mi?"

 

Behram Çevik yine kızını bu evlilikten kurtarmak için silahlarını kuşanmıştı. Doğan'ın ölümünden sorumlu olmam ölmem demekti ve bu şüphesiz onun en büyük arzusuydu.

 

"Kızınla evlenmek için can atmıyorum. Onu evlilikten kurtarmak için beni öldürtmeye çalışıyorsun beyaz bunak. Dikkat et ben kurtulmak için kızını öldürtmeyeyim."

 

Bu yalnızca onu öfkelendirmek için kurduğum bir cümleydi. Kızını öldürtmek gibi bir niyetim yoktu elbette fakat her fırsatta beni ortaya atması artık can sıkıcı olmaya başlamıştı.

 

Sözlerim beklediğimden daha büyük etki yarattı. Yerinden kalkıp masanın üzerinden bana atılmaya çalıştığında yerimden kıpırdamadım.

 

"Kızımın kılına zarar gelirse seni pişman ederim Kuzey! Sakın!"

 

"Otur yerine Behram." Dedi babam umursamazca. "Kimse kimseyi öldürtmüyor. Bu evlilik olacak. Boşuna çırpınmayın."

 

 

"Rashid Emir'in adını verdi bize Çağdaş. Masadan birinin adını. Yanında Kuzey'in de olduğuna eminim." İçkisinden bir yudum alıp konuşmaya devam etti İhsan. "Bu durumda ölmeleri gerekmiyor mu? Masanın kuralları hiş böyle hiçe sayılmamıştı."

 

"Kim öldü İhsan? Doğan'ın ölümünden sonra kardeşi kimi öldürdü? Mert'i." Sesi buz gibiydi. "Doğan'ı öldüren Emir'se gidip onu gebertmeliydi. Eğer Mert olsaydı gelip bu koltuğa oturmalıydı. Sonuçta elimizde ne var? Bir lise öğrencisinin cesedi." Ellerini masaya koyup dikleşti. "Benim oğlum. Çağdaş Karademir'in oğluydu. Cezasını kestim. Kurallarıma sadığım. Doğan Azrak'ın koltuğu bu masa varolduğu sürece boş kalacak. Soyadı Azrak olan kimi görsem geberteceğim. Buraya oturacak olanlar da o boş koltuğu görüp kim olduklarını hatırlasınlar."

 

Mert'in adı geçtiğinde vücudumdan güçlü bir ürperti geçti. Taze bir yara sızladı. Bakışlarım masanın desenlerine indi. Öldüğü gün bize olan son bakışını hatırladım. Yanıp sönen ışıkları ve durmadan yayılan o kanı.

Nefesim daraldığından gömleğimin üst düğmelerini açıp rahatlamaya çalıştım.

 

"Peki ya kadınlar? Getirdiklerimi kime satacağım ben? İşlerin başına kim geçecek? Bu büyük bir para kaybı biliyorsun."

 

"Biliyorum." Masanın üzerinde duran dosyaları İhsan'ın önüne doğru itti. "Doğan'dan kalan mekanların tamamı senin üzerinde artık. Onun işine de sen bakacaksın."

 

"Bu kadar vaktim yok Çağdaş. Fahişe pazarlamakla uğraşamam."

 

"Sana yapabilir misin diye sormadım. Kadınlarla sen ilgileneceksin. Ona getireceklerin için sana ayrıca ücret ödeyeceğim fakat paranı aklamak için alacağım pay değişmez."

 

 

Kadın ticareti de İhsan Kulaç'a devredildi. Bununla birlikte Behram mal giriş çıkışlarında bazı sorunlar yaşadığını söyledi. Giriş yolları yeniden konuşuldu, Cahit Soykamer ise yeni gelen silahların konuşulandan eksik çıktığını söyledi. İş birliği yapılan yurt dışındaki ortaklarla bir görüşme ayarlandı.

 

Herkes pis işlere elini yüzünü bulamışken Çağdaş Karademir yeni ihaleler ile oturduğu yerden hepsinden fazla kazanarak paralarını akladı. Emir'den ise bir süredir para gelmiyordu. Bu onun koltuğunu sarsacaktı ama artık bir önemi var mıydı bilmiyordum.

 

Toplantı sonra erdiğinde herkesten önce ben masayı terk ettim. Gece yarısını geçmiş olmalıydık. Hava oldukça soğuktu. Soğuğun kısa sürede yüzüme ve ellerime yaptığı acımasız baskı adımlarımı hızlandırdı. Arabaya bindiğimde tek arzum ısıtıcıyı açmaktı fakat hemen yan koltuğumda fark ettiğim bedenle irkilerek geri çekildim. Emir'i tanıdığımda rahat bir nefes verdim.

 

"Ödümü kopardın amına koyayım!" Emir olduğunu tekrar idrak ettiğimde dar alana rağmen ona sarıldım. "Neredeydin lan sen?" Geri çekilip yorgun yüzüne baktım. "Günlerdir toplam kaç saat uyudun acaba şu yüzünün haline bak!"

 

"İyiyim ben." Başıyla arabayı işaret etti. "Sür hadi hava buz gibi."

 

"Avcı'ya gittim yoktun." Arabaya çalıştırıp yola koyuldum. "Nerede kaldın."

 

"Bir ev aldım." Klimayı kontrol etti. "Masada ne konuştunuz?"

 

"Her zamanki boktan işleri. Babam Doğan'ın işlerini de İhsan'a devretti." Kısa bir bakış attım ona. "Sen neden gelmedin?"

 

"Artık o masaya oturmayacağım."

 

"Ne demek bu?"

 

"Oraya oturursam bir an düşünmeden Çağdaş Karademir'i öldürürüm."

 

Arabayı kenara çektim. Yanan farlar sayesinde karanlık yolun bir kısmı görünüyordu. Etrafta yalnızca ağaçlar vardı.

 

"Ne yapacaksın peki?"

 

"Bir planım vardı zaten. İşleri hızlandıracağım."

 

"O da boş durmuyor."

 

"Ona yapacağım şeyi tahmin bile edemez. Korkmuyorum yapacaklarından."

 

"Derini yanıma asistan olarak verdi biliyorsun." Dediğimle kaşları çatıldı. "Yanıma verdiğinde zaten kafasında bir şeyler döndüğünü biliyordum. Cahit Soykamer'in oğlu ile bir iş görüşmesi ayarlamış. Beni temsilen Derin'i gönderecekmiş. Derin ve Zafer Soykamer. Aranızdaki şeyi anlamış olmalı. Bir şekilde sana bu haberi ulaştıracaktır. Seni kışkırtmaya çalışıyor. Ona ne kadar değer verdiğini görmek istiyor. Sakın oyununa gelme."

 

"Zafer Soykamer ve Asu öyle mi?" Çenesi kasıldı. Önce yarım ağız güldü sonra bu gülümseme hızlıca yüzünü terk etti. "Benim kadınıma Randevu mu ayarladı yani?"

 

"Sakin ol."

 

"O masayı yakarım Kuzey! Çağdaş Karademir'i de o ateşte kül ederim!"

Bölüm : 18.06.2025 17:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Songül harmanda / KARADEMİR / 27. Bölüm 2. Kısım 'Gözler Yalan Söylemez'
Songül harmanda
KARADEMİR

44k Okunma

2.18k Oy

0 Takip
59
Bölümlü Kitap
1. Bölüm "Kanlı Küvet"2. Bölüm "Bir Şüphe, Beş Şüpheli"3. Bölüm "Karanlıkta Gizlenen Adam"4. Bölüm "Açık Çek"5. Bölüm "Bir Kadını Kurtarmak"6. Bölüm "Tehlikeli Adamlar"7. Bölüm "Dikenli Duvarlar"8.Bölüm "Çığ"9.Bölüm “Kimsesiz Kız Çocuğu”10.Bölüm “Ölüm Oylaması”11. Bölüm “Kış Bahçesi”12.Bölüm”Kabuk Tutmuş Yaralar”13. Bölüm “Bir Fotoğraf Karesi”Duyuru14. Bölüm “Her İnsanın Bir Zaafı Vardır”DuyuruGüncelleme15. Bölüm "Gözlerini hep açık tut!"DuyuruDuyuru16. Bölüm “Bir Kadın Tüm Oyunu Bozar”Yeni bölüm yayınlandı17. Bölüm “Kral Paradoksu”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru18. Bölüm “Vicdana Asılı Urganlar”Yeni bölüm yayınlandıDuyuruDuyuru19. Bölüm”Bir Hiç Sıfıra Eşit Olur Mu?”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru20. Bölüm “Kan”Yeni Bölüm Yayınlandı21. Bölüm “Yalan”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru22.Bölüm “Üç Bilet Meselesi”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru23. Bölüm “Bedelleri Her Zaman Masumlar Öder”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru24. Bölüm 1.Kısım “İkilem”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru24. Bölüm 2. Kısım “Korkak Kalp”Yeni Bölüm Yayınlandı25. Bölüm 1. Kısım "Pranga"25. Bölüm 2. Kısım "Yol Ayrımı"26. Bölüm "Gerçeğin Acı Yüzü"Yeni bölüm hakkında27. Bölüm 1. Kısım "Yaralı Bir Adam"27. Bölüm 2. Kısım "Gözler Yalan Söylemez"Duyuru28. Bölüm 1. Kısım "Geriye Kalacak Birkaç Anı"28. Bölüm 2. Kısım "Tabut"
Hikayeyi Paylaş
Loading...