54. Bölüm

26. Bölüm "Gerçeğin Acı Yüzü"

Songül harmanda
sonsuzluksb

Emir Karademir

 

Nişan Gecesi

 

Sorular, cevap arayanlar içindir. Cevaplar ise benliğinde gizli arzuları taşır. Bir arayış, öfke, intikam...Belki yalnızca merak. Ama her soru ardında bir sebep taşır. Sebepler amacı simgeler, amaçlar ise gizli olanı açığa çıkarır.

 

Çağdaş Karademir gerçekten Baban mı Emir?

 

Bir gözlem söz konusu, babamın beni diğer çocuklarıyla aynı görmediğinin farkında. Annemin başka bir kadın olduğunu biliyor. Bu evde yaşayan biri için pek zor varsayımlar değil. Amcama olan benzerliğim böyle bir şüphe için yeterli değil. Göremediğim başka bir şey var. Bu soruyu sormaya yetecek kadar geçerli bir şey. Fakat ne?

 

Üç adımlık bir mesafe. Burnunun üzerinde duran, silik altı tane çil birbirine yaklaşmış. Gözleri, tıpkı bir şeyler gizlediği her an olduğu gibi bir an bile başka bir yöne kaymıyor. Gece okyanusu, gündüzse berrak bir nehiri andıran gözleri. Masumane duruyor ama öyle olmadığını biliyorum. Ona cevap vermeyişimin üzerinden geçen üç dakikanın son saniyesinde kaşlarının yavaşça çatılacağını biliyorum, süre hiç şaşmıyor. Pembe dudaklar düz bir çizgi halini alır, baş dikleşir ve savunmaya geçilir. Tam o anda söyleyeceğim herhangi bir şeyin anında cevaplanacağını biliyorum. Bu yüzden sözlerimi iyi seçerim, vereceği ilk hızlı cevabın bir ipucu için en yüksek şansı barındırdığını da bilirim çünkü.

 

"Böyle bir soru sormak için ya annemi ya da amcamı yeterince tanıyor olman gerekir Asu. Hangisi senin gözlemlerin sonucunda bir açık verdi?"

 

"Bunun annenle ilgili olmadığını biliyorsun." Dedi, bu konuda hassas davranması gerektiğinin farkında olarak. "Yalnızca bir soru."

 

Düşünmeden verilen ilk cevabın okları amcamda. Asu, Yener Karademir'i hayatı boyunca kaç kez gördü? Bu eve geldiği ilk andan, bahçe kapısının önünde onu gördüğüm ilk andan bu yana yalnızca iki kez gördüğüne eminim. Böylesi bir şüphe için çok yetersiz.

 

Asu'nun bana yaptığı en büyük işkence, mavi gözlerinin derinliğinde boğulmak dışında, şüphesiz aklıma eziyet edişi. Her sözünün ardında hakikatı aramak ve ben kabul etsem dahi aklımın bir türlü kabul etmediği, bu eve gelişinin bir sebebe bağlı olduğunu fısıldayıp duran o zehirli ses.

 

Asu.

 

Aynı gözler her defasında nasıl başka bakabilir? İnsan birine kaç farklı duygu birden besleyebilir? Göz bebeklerin kaç parçaya bölünüp, kaçında bana öfkeli, kaçı arzuyla yanıyor? Ben zeki bir adamım Asu, fakat çözmem için önüme koyduğun parçalar aynı yapboza ait değil.

 

 

"Bir soru Asu." İki adım, aramızda kalan tek adımlık boşluğu da kapatmak ve onun tenine kavuşmak isteyen her zerrem aklımla savaş içindeydi. "Kaç cevabı gizler ardında?"

 

"Bir soru bazen yalnızca bir sorudur."

 

Nefesi dudaklarımda. Soruya soruyla, öfkeye öfkeyle ve arzuya arzuyla gelir Asu. Bir ayna gibi, ama daha fazlası. Görmemi istediği yalnızca arkasında gizlendiği o büyük, ihtişamlı ayna.

 

"Ya değilse?"

 

Bu kez benim nefesim onun dudaklarındaydı. Dokunamayacak kadar uzak fakat bir nefes kadar yakın. Çekik gözleri konuşmadan hemen önce biraz kısılır, dudakları aralanır, çenesinde belki onun bile fark etmediği ufacık gamzesi yalnızca birkaç saniye görünürdü.

 

"O zaman öğrenmen gerekir. Ardında kaç cevap gizli, kaçı gerçek, kaçı değil?" Gecenin soğuk havasından birazını aralık dudaklarından içeri çekti. "Ya senin uğruna her şeyi cevaplayacağın o soru nedir Emir?

 

Gülümsedim. Bu kez adımlarım geri gitti. Aramıza giren mesafeye kaşlarını çatışı gülümsememi genişletti. Ona yakın olma arzusuyla ne denli yandığımdan habersizdi.

 

"Benim sorum Asu." Meraklı bekleyişinden aldığım zevki birkaç saniye uzattım. "İhsan Kulaç'ın arabasında ne işin vardı?"

 

Yalnızca birkaç saniye yüzünde oluşup hemen toparladığı o duygu kırıntılarını birbir topladım. Yutkundu, gözleri yine gözlerimdeydi. Ona inandığıma emin olana dek çevirmediği o gözleri.

 

"Bunu konuşmuştuk."

 

"Evet. Fakat ben şu an yine nabzına bakabilirim Asu." Aramızdaki o mesafe bir barikatmış gibi baktım. "Hızlandığına eminim ama bu kez bana yakın olduğun için değil."

 

Nefesi hızlandı. Ve parmaklar çoğu şeyi ele verirdi. Bir yalanın ortasında ellerini nerede tutacağını bilememek, parmaklarını sanki hiç olmaması gereken bir yerdeymiş gibi gergince hareket ettirmek.

 

"Neyin peşindesin?"

 

"Yalnızca oyun oynuyoruz."

 

"O zaman önce sen sorunu cevapla."

 

"Çağdaş Karademir benim babam, maalesef."

 

Yüzünde gördüğüm şey acıma mıydı? Babam Çağdaş Karademir olduğu için mi? Hayır. Neden bana acıyorsun Asu?

 

"Ve sen tekrarlamadan söyleyeyim, eminim. Bu konuda çok önceden şüphe duyup test yaptırmıştım."

 

"Yani o senin öz baban."

 

"Öyle." Kaşlarımı kaldırdım. "O halde sıra sende Asu. O arabada ne işin vardı?"

 

***

 

Birkaç saat önce

 

 

Başlıksız keskin bir bıçak, büyük ahşap bir masaya saplandı. Sahipliğini İhsan Kulaç üstleniyordu. Kısa parmakları bıçağın metal sapı ile incinmeyecek kadar iriydi. Etlerinin yıllar içinde ne denli sertleştiğini bu mesafeden görmek mümkündü. Bıçak, ardında bir yığın tahta parçası bırakıyordu fakat güçlü bir nefes o yığını alıp götürdüğünde İhsan'a yakışmayacak kadar incelikle işlenmiş o desenleri görmek mümkündü. Oturduğu tabureden kalkamadan işine devam etti. Soğuk havadan etkileniyor gibi durmuyordu.

 

"Seni hangi rüzgar attı buraya Karademir?"

 

 

Birkaç adım gerisinde, işçiliğini izlemeye devam ettim. Evinin bahçesine oturup ahşap işçiliği yapan tıknaz bir adamın insan kaçakçılığı yapan bir mazoşist olduğu kimsenin aklına gelmezdi herhalde.

 

"Bir şey ikram etmemi ister misin?"

 

"Hayır."

 

"İçine bir şey koymamdan mı şüpheleniyorsun?" Bıçağı bırakıp ayağa kalktı. Üzerinde biriken talaşı sirkeledi. "Çağdaş'ın oğlunu öldürecek kadar delirmedim henüz."

 

"Babamın beni öldürmeni takacağını pek sanmıyorum."

 

Güldü. "Yine de sen masadansın. Kurallara uyan bir adamım ben biliyorsun."

 

"Bilmez miyim?" Bıkkın bir nefes aldım.

 

"Ee bu akşam için davetiye vermeye gelmediğine göre seni bana getiren nedir Emir?"

 

 

Sözlerinin gerçekliğine inanmayacağım biri karşımdayken, soru sormadan önce ona iyice bakarım. Elleri nerede duruyor, gözleri kaç saniyede bir başka yöne bakıyor, başı dik mi, gülümsüyor mu yoksa öfkeli mi, bedeni kasılmış mı, bir dakikada kaç kez yutkunuyor, nefes alış verişleri normal mi?

 

Eller boşlukta, gözleri konuşurken bende fakat ben konuşurken başka yöne dönüyor, başı çoğunlukla sağa eğik, yüzünde alaylı bir ifade, bedeni gevşek, bir dakika içinde yalnızca iki kere yutkundu, tam 18 kez nefes alıp verdi. İhsan Kulaç'ın şu an için normali buydu. Peki ya yalan söylediğinde nasıl olurdu?

 

"Açelya Karademir'in kızını neden alıkoydun?"

 

"Açelya Karademir'in bir kızı mı var?"

 

Gözleri bu kez benden ayrılmıyor fakat şaşkınlıktan mı yoksa yalan mı söylüyor? Eller hala serbest, başı aynı açıda. Ortalama 3 saniye de bir nefes alıyor, bir dakikada 18'i bulacak. Hala yutkunmadı.

 

"Yalanı bırak İhsan. Ondan ne istiyordun?"

 

"Yalanı korkaklar söyler Emir." Alayla güldü. "Ben senden korkuyor muyum sence?" Başını salladı yavaşça. "Açelya'yı canlı bir kere bile görmedim. Babanın ona ne denli takıntılı olduğunu biliyorsun. Ben hiç Çağdaş'ı karşıma alıp karısı hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışır mıyım? Sırf bunun için bile kaç adam öldürür biliyor musun sen? Hele o kadının kızını alıkoymak kafayı mı yedim sence?"

 

En iyi yalancı bile bir açık verir biliyorum. Doğru söylüyor. O doğru söylüyor fakat Asu...

 

"Senin arabanı senden başka kim kullanıyor?"

 

"Bu iş iyice merak uyandırıcı olmaya başladı." Bana doğru yürüyüp önümde durdu. "Açelya'nın kızı benim arabamda mı görülmüş?"

 

"Senin arabanı senden başka kim kullanıyor İhsan?"

 

"Şoförüm dışında mı?" Düşündüğüne dair mırıltılar çıkardı. Sonra gülümsemesi genişledi. "Yeğenim."

 

"Ezra"

 

Adımlarıma ateş değdi. Bu öfke fiziksel bir şeye dönüşseydi şüphesiz ezip geçtiğim her çim yanıp kül olurdu. Bu öfke tanıdıktı ama bir o kadarda yabancı.

 

Asu mu?

 

Kahrolası bir şaşkınlık. Gözümden kaçan o şaşkınlık dolu ses. Asu kendini Derin olarak tanıtır, ilk adını kullanırdı. Ezra onun adını biliyordu, bu yüzden farklı bir isim onu şaşırtmıştı. Hemen düzeltilen bir yanlış anlaşılma, uzatılan bir el ve ikisinin yüzündeki o ifade.

 

Bir çınlama sesi başıma keskin bir ağrı soktu. Bahçe kapısının önünde durup gözlerimi yumdum. Yalan, yalanlar. Çınlama sesi arttı. Kapıya yasladığım avucumdan destek aldım. Öfkenin yaktığı vücuduma, avucuma değen soğuk metalin iyi gelmesini bekledim. O zayıf soğukluk bu denli büyük bir öfkenin ısısını düşüremedi.

 

Cebimden çıkarıp kulağıma yasladığım telefon, parmaklarım tuşlamasa dahi o numarayı bulup arayacakmış gibi hissettim. Ritmik ses kesildiği anda konuştum. "Neredesin?" Bu cevabını aradığım bir soru değildi. "Atacağım adrese gel hemen." Ezra konuşamadı bile ama gelecekti biliyordum.

 

Hiçbir değeri olmayan, rastgele bir sokaktı burası. Onu seçmeme sebep olan tek şey şüphesiz ıssızlığıydı. Rüzgarın oynadığı sararmış yapraklar ve çok nadir de olsa geçen arabaların sesini duyabileceğim kadar indirmiştim camı. Bir çekicin çiviye vurup çıkardığı o sese benzeyen ritmik ses de ağaçkakan olmalıydı. Bir ağaçkakanın yiyecek aramak için kaktığı o ağaç gibi beynime saplanıp duran düşünceler vardı. Düşüncelerin gagası, beynin kabukları yoktu ama her birinin darbesi o ağaca yapılandan daha sertti.

 

En başından, devamlı en başından düşünmek. O anı yaşar gibi değil, izler gibi. O an dikkat etmediğim her ayrıntı için tekrar izlemek. Buna engel olamamak. Durmadan düşünmek, durduramamak. Kendimi değil aklımı ikna edebilmek. Bir ağaçkakanın gagasını kafatasıma saplayıp tüm bu işkenceye son vermesini arzulayacak kadar delirmek.

 

Emir Karademir, bu sana babanın bir armağanı. Düşün dur bakalım o geceyi. Neyi doğru yapsaydın annen yaşardı? Yanlış sende miydi? Düşün en başından. Ne oldu o evde? Canavar neden canavardı? İnsan hiç boğularak uyutulur muydu? Sıra sana geldiğinde uyuyor olsaydın boğulur muydun? Gördüğün için mi yoksa ölmeni istediği için mi sarıldı o eller boğazına? Bulamadın mı cevabı? Hadi bir daha düşün.

 

Kapı açıldı. Ezra ön koltuğa hızla oturup bana döndü. Yüzü soğuktan kızarmıştı. Tek bir kelime etmesine izin vermeden silahı boynuna yasladım. Metalin etine yaptığı baskı ile dehşetle geri çekildi, kafası cama çarptı.

 

"Ne oluyor lan?"

 

"Onu ben soracağım sana."

 

"Emir-"

 

"Bir soru, bir cevap." Baygın bakışları korkuya rağmen değişmedi. "Asu'nun senin arabanda ne işi vardı?"

 

"Sen nereden öğrendin?"

 

Silahı boynuna bastırdım. "Bir soru dedim. Seni gebertirim Ezra. Sabrımı zorlama. Cevap ver."

 

"Sandığın gibi bir şey yok aramızda."

 

"Ne sikim anlatıyorsun lan sen? Aranızda hiçbir şey olamaz zaten."

 

"Yardım-" öksürdü. "Ettim sadece." Yüzünü buruşturdu. "Şu silahı soluk boruma sokmayı kesersen daha rahat anlatırım."

 

Gerçeği duymak pahasına öfkemi zincir altına almayı başardım. Yakasını iterek bırakıp silahı uzaklaştırdım. Bir bana bir de elimde ki silaha baktı.

 

"Asu arabama bindi diye sıkacak mısın kafama cidden?"

 

"Nedeni beni tatmin etmezse." Ciddiyetimi anlayabilmesi adına kaşlarımı çattım. "Sıkarım."

 

"Benim hiçbir suçum yok tamam mı? Gerçi Asu'nun da yok. Tesadüfen karşılaştık. Masanın toplandığı mekanın önünde. Kim olduğunu bilmiyordum sadece...sıradan giyimli bir kadının orada ne işi olduğunu anlamak için yanına gittim. Elinde toplantı çağrısı vardı. Karademirlere ait."

 

Orada ne işi vardı?

 

Onu gördüğüm her anı üst üste koyup titizlikle süzgeçten geçirdim ama orada bulunması ile ilgili hiçbir ize rastlamadım.

 

"Amcam da oradaydı. Yalnızca başına bela gelmesin diye onu güvenli bir yere götürmeyi teklif ettim."

 

"Neden tanımadığı bir adamın arabasına binsin?"

 

"Çünkü amcamı tanıyordu. İhsan Kulaç dediğimde korktu ve benimle gelmeyi tercih etti. Sadece taksi bulabileceği bir yere götürüp bıraktım."

 

Silahı tekrar boynuna bastırdığımda bıkkınca kafasını cama vurdu.

 

"Neden bana söylemedin?"

 

"Lanet olsun şu silahı çek artık boynumdan! Söylemem için yalvardı çünkü!"

 

"Asu kimseye yalvarmaz." Sesim kükreyen bir aslandan farksız çıkmıştı. "Ne karşılığında sustun? Sınırlarımı zorluyorsun Ezra. Gebermen sikimde bile olmaz sıkarım!"

 

"Yalvarmak demeyeyim o zaman rica-" yaptığım baskı ile öksürdü yine. "Rica etti Emir başta söyleyecektim ama sonra kim olduğunu merak ettim. Açelya Karademir'in kızı olduğunu öğrenince burnumu bu işe sokman istemedim." Bir çırpıda söylediklerinden sonra ikna olmayışımı anlayıp devam etti. "Babanın hassasiyetini bilmeyen var mı? Başıma bela almak, gözleri üstüme çekmek istemedim sadece. Çek şu silahı artık bir bok yaptığım yok!"

 

Bu kez yumruğumu direksiyona vurarak geri çekildim. Korna sesi kısa bir an yükselip kesildi. Ezra'nın söyleyeceklerini değerlendiremeyecek kadar öfkeliydim. Bu öfkenin içinde birçok şey vardı. Asu'nun ilk yalanı, Asu'nun ikinci yalanı, Asu'nun güvenilmez bir adamla aynı arabada oluşu, Asu ve onunla ilgili karşı koyamadığım her şey.

 

"Bana gelip söyleyecektin Ezra!"

 

"İhanet etmişim gibi davranıyorsun." Kapısını açıp serin havanın içeri girmesine izin verdi. "İhaneti dostlar eder. Biz dost muyuz? Yalnızca bir anlaşma yaptık seninle. Benden oyumu istedin, ben de amcamı öldürmek için yardım. Oyumu aldın, Kuzey'i kurtardın ama ya benim şartım? İhsan'ı öldürmek için söz vermedin mi?"

 

"O iş artık eskisi kadar kolay değil."

 

"Ne demek kolay değil? Sözünü mutlaka tutan o adama ne oldu? Emir bana söz verdin."

 

Kapıyı açıp arabadan indim. Silahı belime koyup ileri geri birkaç adım attım.

 

İhsan Kulaç'ı öldürmek. Doğan öldü. Mert öldü. Hesaplanmayan her şey. İhtimaller. Geri sar. Düşün Emir. O garaja gittin, tırın içinde gizlenip Doğan'ı öldürdün. Daha geri. Rashid'e adını verdin, Kuzey zarar görmesin diye. Vermeseydin Mert yaşardı ama Kuzey ölürdü. Daha geri, daha geri, düşün. En başa dön. Asu'ya açık bir çek verdin. Vermeseydin Mert öğrenirdi her şeyi ama ölürdü yine. Çek mutlaka verilmeliydi. Asu'yu Gökçe'ye götürmeseydin, hayır başka şansın yoktu kızı tek bırakamazdın. Kuzey Gökçe'yi kaçırmamalıydı. Ama bu artık müdahale edeceğin bir şey değil. Bir çözüm bul Emir. Detaylar bu yüzden vardır.

 

"Detayları düşünmeliyim."

 

"Ne?" Ellerini montunun gerinip açıkta bıraktığı beline koydu. "Neyin detayı?"

 

Ezra anlamsız bakışları ile bana bakarken arabaya yaklaştım. Binmeden önce ona dönüp keskin bir dille uyardım.

 

"Seni bir daha Asu'nun yanında görmeyeceğim."

 

" Koşullar denk getirmezse-"

 

"Kıyamet kopsa yan yana olmayacaksın Ezra. Seni öldürürüm. Yaparım bunu. Senin ve senin yüzünden amcanın ya da herhangi birinin ona en ufak zararı dokunursa bedelini ağır ödersin. Dizginlemeye çalıştığım tarafımı uyandırma."

 

***

 

Nişan Gecesi

 

İnsanlar evden ayrılmaya başladı. Cam kapının ardında samimi olmayan bir tebrik faslı vardı. Asu sırtını oraya döndüğü için olup biteni görmüyordu. Bana bakıyordu yalnızca. Sorumun cevabını sakince bekliyor oluşumu garipsemiyordu. Rüzgar saçlarını dalgalandırdı. Kollarını göğsünde bağladı. Bu kez gözlem yoktu, gerçeği biliyordum.

 

Hadi Asu. Bana doğruyu söyle.

 

Hadi Güzelim.

 

"Merak ettiğin şey neden o arabada olduğum mu yoksa neden bu evde olduğum mu?"

 

"Belki her ikisi de."

 

"O arabanın İhsan Kulaç'a ait olduğunu bilmiyordum. Sen tanıştırana kadar benim için yalnızca bir yabancı olan Ezra ile bindim arabaya." Durdu. Yüzümü inceledi fakat belirli bir duygu yakalayamadı. "Babanın odasını karıştırdığım gün bulduğum bir kağıttaki adreste karşılaştım onunla. İhsan'da oradaydı. O zaman ne işler döndüğünü bilmiyordum."

 

"Şimdi biliyor musun?"

 

"Gökçe'nin bahsettiği kadarıyla, evet. Bir mazoşistle tek kalmaktansa yabancı bir adamın arabasına binmek daha güvenli geldi. Beni merkezi bir yere bıraktı ve sana söylememesi konusunda ki ricamı-" sözünü yarıda kesti. Kaşları çatıldı. "Kırmış olmalı. Çünkü bu anlattıklarımı biliyorsun zaten öyle değil mi?"

 

"Biliyorum Asu."

 

"O zaman neden sordun bu soruyu?"

 

"Bana yine yalan söyleyip söylemeyeceğini bilmek istedim."

 

Gözlerini kaçırdı, bakışlarını bana dikmesinden daha güven vericiydi şüphesiz. Omzundan geriye baktı. Pek yabancı kimse kalmamıştı. Daha güvenli bir yere gitmeyi düşünmüş olmalı ki bahçenin ilerisine doğru yürümeye başladı. Adımlarım onunkine eşlik etti. Yeni yapılan kış bahçesinin önüne geldiğimizde kapıyı açıp içeri girdi. Yaktığı sarı ışıklar cam duvarlara yükselen çiçekleri bir yılbaşı ağacı gibi parlattı. Onun ardından içeri girdim. İnce parmakları birkaç çiçek üzerinde gezindi.

 

"Annemi bu evden kurtarmak istiyorum." Bana doğru birkaç adım attı. "Babandan kurtarmak istiyorum."

 

"Bu yüzden mi buradasın?"

 

Yutkundu. Tepkilerini takip etmeye başladığımda bir anda elini atıp ışıkları söndürdü. Karanlığın içinde Asu'yu seçmekte zorlandım.

 

"Beni izlemeyi kes." Dedi yumuşak bir sesle.

 

"Bu seni rahatsız mı ediyor?"

 

"Etmemesi mi gerekirdi?"

 

Gülümsedim. "Asu." Ona yaklaştım. "Bir kereliğine yalnızca soruya cevapla karşılık veremez misin?"

 

"Buna gerek var mı? Sen zaten ben cevaplamasam da iyi analiz edersin öyle değil mi?"

 

"Başkaları için evet ama söz konusu sensen." Aramızdaki mesafeyi kapattım. Aralanan dudaklarına yapmak istediklerimi sıralayan o sesi susturmak zordu. "Kafam karışıyor."

 

Titrek bir nefes aldı. Çekik gözleri kısa bir an dudaklarıma kaydı. "Neden?" Sesi fısıltı gibiydi.

 

"Çünkü konuşan yalnızca aklım olmuyor."

 

Gözlerim karanlığa alıştı, onu daha net görmeye başladım. Yasemin kokusu doldurdu burnumu, çiçeklerden değil Asu'dan geliyordu. Bir cevap vermedi. Bu yüzden konuyu değiştirdim.

 

"Anneni neden kurtarmak istiyorsun?"

 

"Babanın nasıl bir adam olduğunu bilmiyor musun?" Omzunda ki şala sarındı iyice. Üşüyordu. "Annem onun için bir tablo gibi. Herkesten sakındığı, dokunmadan yalnızca seyrettiği bir tablo. Senin annene benzediği için burada."

 

Annem.

 

Uzun kahve saçları dağınık. Bir acının hüznü var gözlerinde. Çoğu zaman gözleri yaşlı. Ellerinde cam parçaları, haplar, makas, bıçak, çatal var ama her defasında küçük oğluna bakıp vazgeçtiği intiharlar. Neden? İkinci kadın olduğu için mi? İstemediği için mi? Başkasını sevdiği için mi? Neden anne? Neden ölmek istiyordun? Düşün Emir. En başından düşün. Bir terslik var biliyorsun sen de. Kimse bilmiyordu varlığını, adı hiç duyulmadı, annen hiç bilinmedi. Rastgele verilmiş bir oda, köşeye sıkıştırılmış bir yatak. Şimdi ona benzeyen bir kadın, ona benzediği için tutsak.

 

"Emir." Eli omzuma değdi. "Duyuyor musun beni?"

 

"Çağdaş Karademir annenin peşini bırakmaz Asu. Aklında ne var bilmiyorum ama odasını karıştırarak onu alt edecek bir şey bulamazsın. Sandığından daha güçlü."

 

"Kaderinin senin anneninki gibi olmasına izin veremem."

 

Kulak acıtan bir ses, fakat kafamın içinde. Hiç duymadığım halde kulaklarımı acıtan o yüksek ses. Git gide artan, karşı konulması zor bir işkence. Annemi kimin öldürdüğünü biliyor.

 

"Bunu nereden biliyorsun Asu?"

 

"Evdeki hizmetçilerden öğrendim. Dahasını da duymak ister misin?" Gözlerimin içine baktı. Şimdi bana neden acıdığını biliyordum. Annesini öldüren bir adamın oğluydum çünkü. "Baban amcanla konuşurken duydum. Ona 'Sare'nin mezarına gitmeyi bırak' dedi."

 

"Bu yüzden o soruyu sordun."

 

Başını salladı. O duymuyordu hiç fakat kıyamet kopuyordu kafamın içinde. O bilmiyordu ama beni hiç yenemediğim o savaşın içine atmıştı bir kez daha.

 

"Amcan neden babanın hayatında olan ikinci kadını ziyaret etsin? Mezarına neden gitsin Emir?"

 

 

Cam kapı ellerimin arasında tuzla buz olabilirdi fakat ruhumun verdiği savaşa bedenim katılmadı. Oradan çıktım ve arabama yürüdüm. Her geçen saniyede savaş dehşetini arttırdı ama her şey yerindeydi, bu ev, duvarları, insanları ve hatta basarken ayakkabıma tutunan o toprak taneleri bile düşüp yerlerine ulaştı. Savaş büyüktü ama gören yalnızca bendim.

 

 

Düşün hadi. Eksik parçayı bul. Anneni düşün, babanı, amcanı. Amcan. Yardım etti sana fakat masa için mi? Gözü koltukta mıydı? Yoksa bu bir intikam mıydı? Hani görürdün her şeyi? Düşün, düşün, düşün. Her şey yerinde ama bir boşluk var. Sevgi, bağlılık, bağımlılık, takıntı.

 

Cevaplar yıllarımın geçtiği bu evde miydi? Amcamın evi; bahçesinde oyunlar oynadığım, acıları, planları ve kahkahaları gizleyen bu ev.

 

Arabamın farları karanlık içinde kalmış olan evin kapısını bulmama yardım etti. Herkes nişandaydı. Amcam evine koruma dikmezdi, yalnız yaşardı. Bu ev onun olduğu kadar bizimdi fakat odasına girilmesini istemezdi. Neden?

 

Anahtarlar kapıyı açtı, ışık merdivenleri çıkmama yardım etti. Odasının kapısı kilitliydi. Bu andan itibaren vazgeçmeyeceğimi biliyordum. Kolumu yüzüme siper edip anahtar deliğine bir el ateş ettim. Bu kez gerçekten kulak acıtan bir ses bir süre kafamın içinde çınladı. Çift kişilik bir yatak, koltuklar, duvara asılı televizyon, komodinler, gardrop. Her şey sıradanlığı ile bağırıyordu adeta. Çekmeceleri, dolapları birbir yere serdim. Her şeyi. Elime aldığım her şey odanın ortasına yığıldı. Kıyafetler, ayakkabılar, defteler, kitaplar, saatler. Aradığım neydi? Yatağı bile kenara devirdim fakat hiçbir şey bulamadım. Yere çöküp öfkeyle yüzümü sıvazladım. Kafamı duvara yasladım. Sonra bir şey gördüm. Yere attıklarım arasında duran fotoğraf albümünü. Annemin resmi vardı.

 

Bir albüm. Birbirine benzeyen iki çocuk. Biri kız, biri erkek. İkizler. Sayfaları geçtim. Çocuklar büyümüş, oyun oynarken çekilmiş bir resim. İkizlerin yanında bir çocuk daha var. Parkta, bahçede, havuzda. Üç çocuk. Büyüdükçe kimin kim olduğunu anlamak kolaylaştı. Babam, amcam ve ikizi annem.

 

 

####

 

Selamlarrr Emir bakışı ile yazmak çok zevkliydi. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Büyük bir gerçek açığa çıktığına göre yorumlarınızı aşırı merak ediyorum.

 

Sevgiyle kalın 😚❤️❤️

Bölüm : 17.06.2025 11:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Songül harmanda / KARADEMİR / 26. Bölüm 'Gerçeğin Acı Yüzü'
Songül harmanda
KARADEMİR

43.97k Okunma

2.18k Oy

0 Takip
59
Bölümlü Kitap
1. Bölüm "Kanlı Küvet"2. Bölüm "Bir Şüphe, Beş Şüpheli"3. Bölüm "Karanlıkta Gizlenen Adam"4. Bölüm "Açık Çek"5. Bölüm "Bir Kadını Kurtarmak"6. Bölüm "Tehlikeli Adamlar"7. Bölüm "Dikenli Duvarlar"8.Bölüm "Çığ"9.Bölüm “Kimsesiz Kız Çocuğu”10.Bölüm “Ölüm Oylaması”11. Bölüm “Kış Bahçesi”12.Bölüm”Kabuk Tutmuş Yaralar”13. Bölüm “Bir Fotoğraf Karesi”Duyuru14. Bölüm “Her İnsanın Bir Zaafı Vardır”DuyuruGüncelleme15. Bölüm "Gözlerini hep açık tut!"DuyuruDuyuru16. Bölüm “Bir Kadın Tüm Oyunu Bozar”Yeni bölüm yayınlandı17. Bölüm “Kral Paradoksu”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru18. Bölüm “Vicdana Asılı Urganlar”Yeni bölüm yayınlandıDuyuruDuyuru19. Bölüm”Bir Hiç Sıfıra Eşit Olur Mu?”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru20. Bölüm “Kan”Yeni Bölüm Yayınlandı21. Bölüm “Yalan”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru22.Bölüm “Üç Bilet Meselesi”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru23. Bölüm “Bedelleri Her Zaman Masumlar Öder”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru24. Bölüm 1.Kısım “İkilem”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru24. Bölüm 2. Kısım “Korkak Kalp”Yeni Bölüm Yayınlandı25. Bölüm 1. Kısım "Pranga"25. Bölüm 2. Kısım "Yol Ayrımı"26. Bölüm "Gerçeğin Acı Yüzü"Yeni bölüm hakkında27. Bölüm 1. Kısım "Yaralı Bir Adam"27. Bölüm 2. Kısım "Gözler Yalan Söylemez"Duyuru28. Bölüm 1. Kısım "Geriye Kalacak Birkaç Anı"Duyuru
Hikayeyi Paylaş
Loading...