53. Bölüm

25. Bölüm 2. Kısım "Yol Ayrımı"

Songül harmanda
sonsuzluksb

Bölümün ilk kısmı Kuzey Karademir, ikinci kısmı ise Derin Asu Aldinç bakışıyla anlatılacaktır.

 

Kuzey Karademir

 

Karanlık bir suyun altında, nefessizlikten ciğerlerim patlayacakmış gibi hissediyordum. Ayaklarım zemine ulaşmamıştı daha, yüzeye yansıyan cılız bir ışık mı vardı? Bu su ne kadar derindi böyle, battıkça batıyor ve bir kulaç dahi atamıyordum. Hissettiğim şiddetli ağrı neredeydi? Canım böylesine yanıyorken nasıl bilmezdim ağrının kaynağını? Sıkıştığım bu karanlık gerçekten sudan mı ibaretti?

 

Nefes alamamak.

 

Gökçe'ye hissettiklerimin bana yaşattığı şey iki kelimeyle özetlenebilirdi. Nefes alamamak. Sanki kalbim ona duyduğum bu amansız aşkı içine sığdıramamış, taşan her duyguyu ciğerlerime göndermişti. Sırf bu yüzden her an nefessizlik hissi ile yanıyordu canım. Oysa dudaklarımdan içeri sızan, göğsümü yükselten nefesler alıyordum ben. İnsan nefes alırken aynı anda nasıl boğuluyor gibi hissedebilirdi?

 

Ah Gökçe.

 

Onu düşünmekten aklımı yitiricektim. Bu imkansızlık beni mahvediyordu. İstediği her şeye ulaşmış olan bu adam ilk kez deli gibi arzulayıp asla ulaşamayacağı o şeyle tanışıyordu işte. Bu boğulma hissi, delirmeler hep bundandı. Hiçbir şeyi istemediğim kadar çok istiyordum Gökçe'yi ve her şeyden daha imkansızdı bana.

 

Boğazımı sıkan kravatımı gevşettim. Sanki beni boğan şey hislerim değilde bir kravatmış gibi söküp atmak istedim boynumdan. Masaya yığılmış olan dosyaları parçalamak ve sığamadığım bu şirketten çıkıp gitmek istedim.

 

Kapı sesi tüm dikkatimi dağıttı. Yüzünü görebileceğim aralıktan içeri bakan sekreterim Aslı idi.

 

"Çağdaş Bey odasına bekliyor sizi." Kapıyı biraz daha açıp elinde tuttuğu mavi kapaklı birkaç dosyayı gösterdi. "Bir de imzanız gereken birkaç dosya var."

 

"Getir Aslı."

 

Topuklularının çıkardığı ritmik sesle yanıma yaklaşıp dosyaları masaya indirdi. Hızla geçtiği sayfaları takip etmeden kalemi elime alıp gösterdiği yerlere imza attım.

 

"Öğleden sonraki toplantı için Utku Bey geldi sizin odanıza çıkarmadan önce sorayım dedim."

 

"Odama çıkarma Aslı, sen ilgilenirsin. Kafam onun boş muhabbetlerini kaldıracak durumda değil."

 

"Tabii Kuzey Bey nasıl derseniz. Yarının programını size mail olarak attım. Toplantıdan sonra da notları elden teslim edeceğim. Başka bir isteğiniz var mıydı?"

 

"Teşekkür ederim çıkabilirsin."

 

Aslı'nın gidişinden sonra masayı toparlayıp ben de çıktım. Babamın odasına varana kadar beni neden çağırttığı ile ilgili tahminlerde bulunmuştum. Fakat tüm tahminlerimin yanlış olduğunu Behram Çevik'i görünce anladım. Birbirimizden haz etmediğimizi belli ettiğimiz bakışlar eşliğinde içeri girip babamın karşında durdum.

 

"Otur Kuzey."

 

Eli ile işaret ettiği, Beyaz bunağın karşısındaki koltuğa yavaşça oturdum. Ceketimi düzeltip sırtımı yasladım. "Biraz yoğunum Baba." Diyerek kısa kesmesini ümit ettim.

 

"Misafire selam vermeyi bu yaşına kadar öğrenemedin mi? Üstelik müstakbel eşinin babası."

 

"Birbirimizi gördüğümüze çok sevinmediğimiz aşikar."

 

"Aynı suratsızlığı kızıma da yapıyorsun Kuzey. O senin takıldığın kızlardan biri değil. Bunun farkına var yoksa ben varmanı sağlarım."

 

Babam Behram'ın bu çıkışına ses etmedi. Tam olarak olmasını istediği şeydi çünkü. Beyaz bunakla aramızda geçen nefret dolu bakışma benim hafifçe gülmemle son buldu.

 

"Kızınla hiçbir derdim yok. Eminim o da yapmak istemediği bir evlilik için zorla Türkiye'ye getirildiği için öfkelidir."

 

"Sizin aptal triplerinizle ilgilenmiyorum." Dedi babam umursamazca. "Buraya nişanınızı konuşmak için çağırdım. Hafta sonu için hazırlanın. Detaylarla ben ilgileneceğim."

 

"Hafta sonu mu?" Öfke mi yoksa çaresizlik miydi sesimi bu kadar yüksek çıkartan? "Daha iki gün oldu tanışalı!"

 

"İnsanlar neden evlilik kararı almadan önce birbirlerine zaman verir biliyor musun Kuzey? Çünkü kafalarına yatmayacak bir durum söz konusuysa evlilikten vaz geçeceklerdir. Sizin böyle bir seçeneğiniz var mı?"

 

"Böyle konuşmadık seninle."

 

"Hiçbir şey konuşmadık. Bir anlaşma yaptık, eğer sen bu anlaşmayı geciktirmek istiyorsan ben de geciktireyim."

 

Sertçe yüzümü sıvazladım. Ayağa kalkıp hızlı adımlarla kapıya ilerledim. Çıkmadan önce onun yüzündeki zaferi gördüm, benimkinde ise çaresizlikle harmanlanmış büyük bir öfke vardı şüphesiz.

 

Artık önümde keskin bir şekilde ayrılan iki yol vardı. O yolların başında öylece oturmak istiyordum fakat babam sırtıma vurduğu tekmeleriyle beni birini seçmeye zorluyordu. Hiçbir seçim bu kadar zor olmamıştı. Bu yüzden artık bu seçimi yapamayacağımı kabullenmiştim. Belki bu seçim zaten bana kalmaması gereken bir seçimdi.

 

Toplantıları iptal etmeli, işleri aksatmalı ve Gökçe'ye gitmeliydim. Çatık kaşlarım ve hızlı adımlarımla odama giderken Aslı hızlı adımlarıma yetişmeye çalıştı.

 

"Kuzey bey, Çağdaş Bey sizin-"

 

"Toplantımı iptal et Aslı." Durup ona baktım. "Hatta benim yerime Bora girsin. Sen sonra bana detayları raporlarsın."

 

"Aslında toplantıyı iptal edemem. Utku Bey, Bora Bey ile pek anlaşamamıştı. Bu arada odanızda-"

 

"Utku Bey'in kiminle anlaştığı umurumda değil. Bahsi geçen yer için birçok firmadan teklif aldığını biliyorum. Amacı Karademir Grup ile ihale imzalamak, sadece fiyatını arttırmak için boş çabalar içinde. Bora'yı yanıma gönder, detayları iletirim ben. Bir lira daha arttırmam. Son teklifi verdim."

 

Odamın kapısını hızla açtığımda Derin'i gördüm. Oturduğu koltukta girişimle beraber dikleşti. Aslı'ya attığım sorgu dolu bakışlarım omuzlarını kaldırıp indirmesine neden oldu.

 

"Şey söylemeye çalıştım aslında ama fırsat vermediniz. Çağdaş Bey Derin Hanım'ın sizin kişisel asistanınız olacağını iletmemi söyledi. Siz gelmeden bir dakika önce kadar telefon geldi."

 

"Kşisel asistan da neyin nesi?"

 

"Bilmiyorum Kuzey Bey. Sizi yalnız bırakayım."

 

Aslı odadan çıktığında gözlerim Derin'i buldu. Üzerindeki geniş pantolon ve kazakla bir çocuk gibi duruyordu. Ona doğru attığım öfkeli adımlarım sebebi değildi ama muhtemelen öyle hissedecekti.

 

"Babamdan iş mi istedin?"

 

"O bana iş teklif etti."

 

"Derin onun iş teklifini kabul ederken aklın neredeydi? Kşisel asistan ne Allah aşkına? Benim zaten bir sekreterim var."

 

"Onu gidip babana sor." Gözlerini devirdi. "Kafasında dönen tilkileri benden daha iyi bilirsin."

 

Yorgun bir nefes verip karşısındaki koltuğa çöktüm. Yine yüzümü sıvazladım, üzerinde geçirmem gereken inatçı bir leke varmışçasına sertti dokunuşum. Derin'in söylediklerime öfkelendiği aşikardı, yine de bir şey söylemeden beni izliyordu yalnızca.

 

"Kusura bakma." Diyebildim sonunda. "Öfkemi senden çıkardım."

 

"Sözlerin pek umurumda değil."

 

"Biliyorum." Sıkıntılı bir nefes aldım. "Yine de kusura bakma işte. Çağdaş Karademir günlük sporunu yapıp beni çıldırtıyor."

 

"Kşisel asistan olayına bu kadar çıldırman komik."

 

"Konu bu değil." Tereddütle yüzüne baktım. Derinle pek anlaştığımız yoktu ama belki kötü bir başlangıcın ardında iyi bir dostluk vardı. "Hafta sonu için nişan planı yapıyor."

 

Sözlerim dikkatini çekti. Pek belirgin olmayan kaşlarını çatıp yüzümü inceledi. "Defne ile evlenmek istemiyorsun."

 

"İstemiyorum."

 

"Yalnızca bu mu?" Derken sanki biri ile istemeyerek evlenmek pek mühim bir şey değilmiş gibi konuşmuştu. Ya da belki sadece bu olmadığını bildiği için söylemişti bunları.

 

"Yalnızca bu değil." Yutkundum sertçe. "Bir de Gökçe var."

 

Yerinde dikleşti hızlıca. "O iyi mi? Bir şey mi oldu?"

 

"Gökçe iyi Derin."

 

"O zaman.." Durdu. Beklediğimden daha uzun bir süre çatık kaşları ile bana baktı. Ve sonunda ne demek istediğimi anladı. "Peki ya o?"

 

O da seni seviyor mu?

 

"Gökçe kimseyi hayatına almayacak kadar yaralı."

 

Bu sözler beni sevmediğini kabul etmemek için bir bahane miydi? Yoksa kalbim onun da bir şeyler hissettiğini bilip yalnızca olanı mı söyletiyordu bana?

 

"Bu evliliğe karşı gelmeyişinin bir nedeni var öyle değil mi?"

 

"Onun için." Dedim yalnızca. Başka soru sormadı bunun hakkında ama anlamıştı zaten ne demek istediğimi.

 

Odanın kapısı açıldı ve Bora içeri girdi. Derin'le aramızdaki garip sohbet son buldu. Suratındaki hoşnutsuz ifade ile bana baktı.

 

"Şu sikik Utku ile uğraşmak istemiyorum" Derine asker selamı çaktı. "Hoşgeldin Derin. Yavaş yavaş şirkete falan da geliyorsun. Ben yakında Karademir olacağına bahis koyuyorum haberin olsun." Tekrar bana döndü. "Toplantını yap nereye gidiyorsan öyle git."

 

"Çıkıcam şimdi. Son teklif bu, okeyse okey değilse siktir et."

 

Ben yerimden kalkıp masada duran telefonumu aldım Bora ise boşalan yerime çöküp kafasını arkaya attı.

 

"Bıktım hepinizden. Şu an istediğim tek şey bir bardak viski ve kucağımda sarışın bir hatun."

Hızlıca kafasını kaldırıp Derin'e baktı. "Sen hariç Derin. Sarışın olduğun için üstüne alınma."

 

"Üstüme alındığım yok. Midemi bulandırmayı kes."

 

Bu atışmayı daha fazla dinlemeyerek odadan çıktım. Şirketten ayrılmak boğazımı sıkan o hislerden az da olsa arınmamı sağladı. Ama bana asıl nefes aldıracak olanın Gökçe'yi görmek olduğunu biliyordum.

 

Yağmurlu bir günün ortasında İstanbul'da katlanılamayacak bir trafik vardı. Gideceğim yolun varacağı yer de sabırsız oluşuma bir sebepti tabi ama normalden iki kat daha uzun gelmişti yol.

 

Avcı'nın eski ve rutubetli evinin içinde olmayo bu kadar arzulayacağımı hiç düşünmemiştim. Bir yeri bize sevdirenin birileri olduğunu yeni öğreniyordum.

 

"Geldiğin iyi oldu. Dışarı çıkmam lazım, vaktin varsa ben gelene kadar kal Gökçe'nin yanında."

 

"Sıkıntı yok sen çık işim yok benim."

 

Avcı evden ayrıldığında Gökçe'nin yine odasında olduğunu bilerek oturma odasına geçtim. Siyah ceketimi çıkarıp koltuğa çöktüm. Gömleğimin birkaç düğmesini açıp kravatımı gevşettim. Sıkıntılı düşünceler içinde bir sigara yaktım. Başım koltuğa yaslı, gözlerim kapalıydı ama o ufak adım seslerini duymak beni girdiğim buhrandan çıkardı.

 

"Avcı?" Beni görünce şaşırdı. "Kuzey sen mi gelmiştin?"

 

"Yeni geldim. Avcı çıktı. Bir şey mi oldu?"

 

Başını sallayıp karşımdaki koltuğa oturdu. Ayaklarını toplayıp çenesini dizine yasladı. "Yanıma uğramadın."

 

"Rahatsız etmek istemedim."

 

Yalandı. Yalnızca onu görmeyi arzuluyordum fakat yüzleşmekten kaçıyordum. Koyu kahve gözler titredi. Kaşları içime oturacak kadar büküldü.

 

"Rahatsız ettiğini mi düşünüyorsun?"

 

"Öyle olmadığını umuyorum."

 

"Artık öyle olmadığını biliyorsun."

 

Kelimeleri bana derin bir nefes aldırdı. Eğilip gözlerinin içine baktım derince. Söylemek istediğim onca şey boğazıma sıralanıp yutkunmamı zorlaştırdı.

 

"Buradan gitmek ister miydin Gökçe? Başka bir ülke, başka bir kimlikle yeni bir hayatın olsun ister miydin?"

 

"Beni göndermeyi mi düşünüyorsun?" Ayaklarını sarkıtıp dikleşti. "Gitmemi mi istiyorsun?"

 

"Hayır." Gözlerimi yumup başımı eğdim. "Ne istediğini bilmeliyim yalnızca."

 

"Sen ne isterdin?"

 

"Gökçe." Dedim yalvarırcasına. "Yapma, ne istediğimi biliyorsun."

 

"O zaman neden gitmekten söz ediyorsun?"

 

"Seni korumak için. İhsan'ın seni bulamayacağı bir yerde, mutlu bir hayat yaşaman için."

 

"Ama-" devamını getirmeden durdu. Dudaklarının arasından çıkacak umut verici her kelimenin bana yaptırabileceklerinden habersizdi. Hemen şimdi 'Ama seninle kalmak istiyorum' deseydi. İlk işim İhsan'ın kapısına dayanıp bıçağı kalbine saplamak olurdu. Sonra gelip Gökçe'yi kollarıma alırdım. Ellerimin kanlı olmasını bile umursamazdım.

 

"Ama ne?"

 

Kararsızca yüzüme baktı. Uzun kirpiklerinin her bir teli için bile ölebileceğimi bilmeden baktı bana. Defalarca yutkunmama neden olan o güzelliğinin, beni bir şişe alkolden daha çok sarhoş ettiğini bilmeden baktı.

 

"Bir şey söyle bana." Dedim çaresizce. "Sus de susayım Gökçe. Yoksa kalbimden taşanları dilime dökeceğim."

 

"Bu yalnızca bir his değil Kuzey. Bugün duymak istersin yarın dokunmak. Bir kadına hiç dokunmadan onu ne kadar sevebilirsin?"

 

"Senin için sevgi yalnızca bundan mı ibaret?"

 

Öfkem sesime yansıdığından irkildiğini fark ettim. Onu korkutmamak için gözlerimi kapatıp bir kaç saniye sakinleşmeye çalıştım.

 

"Mesele bu değil Gökçe. Aklımı yitiriceğim imkansızlığına. Ben ilk kez mantığımla hareket edemiyorum. Kafasını yastığa koyduğu an uyuyan adamlardandım, uyuyamıyorum Gökçe çünkü devamlı aklımdasın. Yalnızca seni değil, yaşadıklarını da düşünüp daha önce tanışmadığımız her gün için ayrı deliriyorum."

 

Gözleri doldu. Sol gözünden akan yaş yavaşça yanağına süzüldü.

 

"İnkar edebilir misin peki?" Dedi titreyen sesi ile. "Beni arzulamadığını söyleyebilir misin?"

 

Arzu onun için sevgi ile yan yana olamazdı. Çünkü tenine dokunan her adam izinsizdi, acımasızdı. Babası dahi dokunmuştu ona, sevgi ile arzu yan yana olamazdı. Fakat bunu inkar edemezdim. Onu seviyordum ve arzuluyordum.

 

"Gördün mü bak? Bu sevgin bir gün daha ilerisini isteyecek benden. Ama ben hiçbir zaman bana dokunmanı istemeyeceğim. Bana yaklaştığın an aklıma yaşadığım iğrenç her şey gelecek. Yalnızca şimdi olduğu gibi, karşımda oturup dokunmadan beni sevebilecek misin?"

 

Kafasını sağa sola sallayıp ayağa kalktı. Gitmesine izin vermeden ben de kalktım ve hızlıca bileğinden tuttum. Bu tutuşun bile onu incitip incitmediğini düşünecek kadar kötü hissettim.

 

"Neden inanmıyorsun bana?"

 

Bileğine takıldı gözleri. Parmaklarımı gevşetip ince bileğini serbest bıraktım.

 

"Başka bir ülkede yaşamak istemiyorum." Dedi konuştuğumuz konuyu kapattığını belirtircesine. "Burada olmak istiyorum."

 

Yol belliydi. Gökçe gitmek istemiyordu fakat belki parmağımda bir yüzük gördüğünde bir yalancı ile yan yana olmaktansa gitmeyi seçecekti. O güne kadar bana kalan yine şiddetli bir azaptı.

 

***

 

Derin Asu Aldinç

 

3 Gün Sonra

 

 

Vücudumu saran beyaz mini elbise, karmaşık düşüncelerime zıt bir şekilde dümdüzdü. İnce askılıkları ara sıra omzumdan düşüyordu ama elbise bedenimden kaymayacak kadar dardı. Lale'nin ölümünden bu yana ilk kez makyaj yapmış ve saçlarıma şekil vermiştim. Aynada gördüğüm güzel kadın bendim. Güzeldim fakat darmadağındım.

 

Emir'le olan yakınlaşmamızdan sonra ona olan yanlış hislerden kaçmak için önce odadan sonra ondan kaçmaya başlamıştım. Aynı sözünü almak istediği gibi. Oysa bu hikayede yapmam gereken yalnızca ona yakın olup Ezra'nın aradığı şeyi bulmaktı. Gördüğüm zaman anlayacağım o şeyi. Amaçlar şaşmış, duygular her şeyi berbat hale getirmişti.

 

Onunla yaşadığım hiçbir şeyden pişmanlık duymuyordum ve gariptiki pişmanlık duymayışımdan pişmanlık duyuyordum. Lale'ye ihanet etmiş gibiydim. Suçlu o olmasın diye içten içe ettiğim tüm duaların karşılığını alamazsam nasıl bir yıkımla mücadele edeceğimi bilmiyordum. Bunca bilinmezlik içinde bir Karademir'i sevmek akıl işi değildi.

 

Odamın kapısını açtığımda aşağı kattan gelen gürültü yüzümü buruşturmama neden oldu. Merdivenlerin başında görünen tırabzanlara sarılı tüller, henüz aşağı inmesemde ne denli süslendiğini hayal etmeme yetti.

 

Tereddütle birkaç adım atmıştımki bir kapı açıldı ve Kuzey çıktı. Bana kısa bir bakış atıp sert adımlarla merdivenlerden indi. Hemen ardında Emir vardı.

 

Beni gördüğü an afalladığı aşikardı. İlk kez böyle bir elbise içinde gördüğü için olsa gerek bedenimi süzdü ve sonra gözlerimde durdu bakışları. Aşağı inmek için yaptığım hamleye hızlıca karşılık vererek önümde durdu. Sağa çekildiğimde o da çekildi, sonra sola çekildim ve o da sola geçti.

 

"Yakınlaşmamız arttıkça koyacağın mesafelerde artacak sanırım." Başını eğip gözlerime bakmaya çalıştı. "Bakmayacak mısın bana?"

 

Geçmek için bir hamle daha yaptım fakat onu da engelledi.

 

"Utandığını sanmıyorum, öfkeli değilsin, kırgın değilsin." İnatla eğilip göz göze gelmeye çabaladı. Pes edip gözlerine baktığımda hafifçe gülümsedi. "Kaçıyorsun ama benden değil."

 

"Kaçmıyorum." Dedim çocuksu bir inatla.

 

"Doğru tahminde bulunduğumu nasıl anlıyorum biliyor musun Asu?" Gülümsemesi genişledi. "Tatlı bir öfke ile küçük çeneni yukarı kaldırıyorsun."

 

Çenemi indirdiğimde kısık sesle güldü. Bu kez bir tebessümden öte küçük bir kahkaha gibiydi.

 

"Asu." Dedi hala gülerken. "Çok tatlısın."

 

"Benimle dalga geçiyorsun."

 

Yanından geçtiğimde bu kez önüme çıkmadı fakat kolumdan nazikçe tutup tırabzanlara yasladı.

 

"Seninle bir oyun oynayalım." Yüzüme gelen saçlarımı yavaşça kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Küçükken annemle oynardık." Gözlerinden bir hüzün dalgası geçti. "İkimiz de birbirimize bir soru soracağız. Birimiz cevap verirse diğeri de vermek zorunda. Fakat kimse cevap vermezse oyun biter."

 

"Garip bir oyun."

 

"Öyle."

 

"Oyunların bir kazananı olmalı. Bu oyunda bir kazanan yok."

 

"Bu oyunda ya iki kazanan ya da iki kaybeden olacak."

 

"Hangi durumda?"

 

"Soruların ne olduğuna bağlı olarak değişkenlik gösterebilir." Cebinden demir bir para çıkardı. Havaya atıp tuttu ve elini üzerine koydu. "Yazı mı tura mı?"

 

"Tura."

 

Üstte olan yazıydı. Yarım ağız güldü. "Soracağım soruya cevap vermek istemiyorsan zor bir soru sorsan iyi olur Asu. Çünkü cevabını almak için her şeyi yanıtlayacağım bir sorum olacak sana."

 

Emir'e sorabileceğim çok soru vardı ama bana soracağı soruyu cevaplamak istemeyeceğime eminken oldukça sert bir yerden girmek zorunda olduğumu biliyordum.

 

"İyice düşün. Nişandan sonra soracağın soruyu bekliyor olacağım." Çekilip birkaç merdiven indi. Sonra bir şey hatırlamışçasına geri adımlar atıp başını bana doğru eğdi. "Bu arada şimdiden özür dilerim. Tüm gece gözlerimle sana yapacağım eziyetin suçlusu yalnızca güzelliğin."

 

Kalbime aynı anda dört insanın kanı pompalanıyormuş gibi hissettim. Eğer ciddi bir kalp rahatsızlığım ya da ritim bozukluğum yoksa bu hız Emir Karademir için resmen delirdiğimin kanıtıydı.

 

Beyaz tüllerle süslü merdivenlerin aşağısında koridor boyunca zarif ışıklar vardı. Ev hiç görmediğim kadar kalabalıktı. Geniş oturma odasındaki mobilyalar yerinde değildi. Uzun yuvarlak masalar odanın çeşitli yerlerinde, kadehlere ev sahipliği yapıyordu. Şık giyinimli insanların sohbetlerinden parçalar işiterek ilerleyip yabancıların arasındaki tek tanıdık masaya ulaştım. Bora ve Kuzey birbirlerine tamamen zıt yüz ifadeleriyle yan yana durmuştu.

 

"Derin bu sen misin?" Dedi Bora yalancı bir hayretle. "Eve ilk geldiğinde serseri gibi giyinmeseydin seninle çok başka olabilirdik."

 

"Sen takımlar içinde de pek bir şeye benzemiyorsun onu ne yapacağız?"

 

"Kırıyorsun ama iltifat ediyorum şurada sana."

 

Sırıtıp bir kadeh uzattı bana. Elinden aldığımda kendi kadehini tokuşturup göz kırptı.

 

"Dua etmelisinki yakışıklı olduğumu biliyorum." Kadehinden büyük bir yudum aldı. "Kızlar etrafımda pervane."

 

"Etrafına mı parana mı?"

 

"Bak ama." Bu kez gerçekten somurttu. "İtin götüne sokma sen de bizi. Hiç mi çekiciliğimiz yok?"

 

"Derdini seveyim ben senin." Diye araya girdi Kuzey.

 

O sırada Çağdaş Karademir bir işaretle Kuzey'i yanına çağırdı. Sol tarafında Defne sağında ise Kuzey durdu. Zorunlu bir nişan olmasına rağmen Defne oldukça şıktı. Saçlarını ve gözlerini ön plana çıkaran koyu yeşil, geniş dekolteli elbisesiyle tüm gözler ondaydı. Bir çift göz hariç. Onun gözleri bendeydi, aşağı indiğimden beri.

 

"Öncelikle bu gece, bu mutlu anımızda yanımızda olmak için gelen herkese teşekkür ediyorum." Ufak bir alkış sesi çıktı. Birkaç kameramanın çektiği resimlerin flaşları gözümü aldı. "Oğlum ve çok sevdiğim dostum Behram Çevik'in kızı Defne bugün birlikte yürümek istedikleri hayatın ilk adımlarını atıyor. Bu adımların çok güzel yollara çıkmasını temenni ederek nişanlarını duyurmak ve yüzüklerini takmak istiyorum izninizle."

 

Bir hizmetçinin tuttuğu gümüş tepside duran iki halkayı eline aldı Çağdaş Karademir. Önce parmaklara geçirdi sonra aynı tepsideki zarif makasla incili kurdeleyi kesti. Kuzey yere çarpıp etrafa dağılan inciler gibiydi. Bazı parçaları kayıp, bazıları ayaklar altında ve özetle dağılmış. Gelen tebriklerin ve dostça kucaklaşmaların onu daha çok gerdiğini görebiliyordum.

 

 

Tebrik faslından sonra resim çekilmeler başladığında ortamım tatsız havasını solumaktan kaçmak için kapıya yanaştım. Bahçeye açılan camı çekip soğuk havaya adımımı attım. Vücuduma nüfuz eden sert hava kollarımı birbirine sarmama neden oldu.

 

Bahçede yalnız değildim. Emir'le çoğu gece oturup karşılıklı sigara içtiğimiz koltukların birinde Yener Karademir vardı. Şüpheci bakışlarımdan habersiz içkisini yudumluyordu.

 

Omzuma konuna şal ile dikkatim dağıldı. Emir hemen yanımda durdu.

 

"Hava çok soğuk."

 

"Öyle ama ben severim."

 

"Biliyorum." Dediğinde kaşlarım çatıldı. "Nereden bildiğimi sorma."

 

"Bu sana soracağım soru için beni düşürmek istediğin bir tuzak mı?"

 

"Belki." Derken gülümsemişti.

 

Gözlerim yine amcasına kaydı. Ne soracağımı o ana kadar hiç düşünmemiştim. Ama şimdi çok tehlikeli ve cevap vermezse sorusundan, verirse bir bilmeceden kurtulacaktım.

 

"Babana hiç benzemiyorsun." Gülümsemesi yüzünde dondu. "Diğer kardeşlerinin aksine... Hatta amcana daha çok benziyorsun diyebilirim."

 

"Anlamadım Asu." Derken sesi gergin çıkmıştı.

 

"Soracağım soru bu. Çağdaş Karademir gerçekten baban mı Emir? Buna emin misin?"

 

 

Bölüm : 17.06.2025 00:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Songül harmanda / KARADEMİR / 25. Bölüm 2. Kısım 'Yol Ayrımı'
Songül harmanda
KARADEMİR

44k Okunma

2.18k Oy

0 Takip
59
Bölümlü Kitap
1. Bölüm "Kanlı Küvet"2. Bölüm "Bir Şüphe, Beş Şüpheli"3. Bölüm "Karanlıkta Gizlenen Adam"4. Bölüm "Açık Çek"5. Bölüm "Bir Kadını Kurtarmak"6. Bölüm "Tehlikeli Adamlar"7. Bölüm "Dikenli Duvarlar"8.Bölüm "Çığ"9.Bölüm “Kimsesiz Kız Çocuğu”10.Bölüm “Ölüm Oylaması”11. Bölüm “Kış Bahçesi”12.Bölüm”Kabuk Tutmuş Yaralar”13. Bölüm “Bir Fotoğraf Karesi”Duyuru14. Bölüm “Her İnsanın Bir Zaafı Vardır”DuyuruGüncelleme15. Bölüm "Gözlerini hep açık tut!"DuyuruDuyuru16. Bölüm “Bir Kadın Tüm Oyunu Bozar”Yeni bölüm yayınlandı17. Bölüm “Kral Paradoksu”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru18. Bölüm “Vicdana Asılı Urganlar”Yeni bölüm yayınlandıDuyuruDuyuru19. Bölüm”Bir Hiç Sıfıra Eşit Olur Mu?”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru20. Bölüm “Kan”Yeni Bölüm Yayınlandı21. Bölüm “Yalan”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru22.Bölüm “Üç Bilet Meselesi”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru23. Bölüm “Bedelleri Her Zaman Masumlar Öder”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru24. Bölüm 1.Kısım “İkilem”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru24. Bölüm 2. Kısım “Korkak Kalp”Yeni Bölüm Yayınlandı25. Bölüm 1. Kısım "Pranga"25. Bölüm 2. Kısım "Yol Ayrımı"26. Bölüm "Gerçeğin Acı Yüzü"Yeni bölüm hakkında27. Bölüm 1. Kısım "Yaralı Bir Adam"27. Bölüm 2. Kısım "Gözler Yalan Söylemez"Duyuru28. Bölüm 1. Kısım "Geriye Kalacak Birkaç Anı"Duyuru
Hikayeyi Paylaş
Loading...