Derin Asu Aldinç
Gözünü açmakla açmamak arasında hiçbir fark olmayacak kadar karanlık bir odadaydım. Uykuya rağmen yanımdaki boşluğu hissedip rahatsızca doğrulmuştum. Deli gibi uykuyu arzulayan bedenime inat karanlıkta bir şeyler görmeye çabalayan gözlerimin şişkinlikle iyice küçüldüğüne emindim. Boğazımda taşıdığım kurulukla birlikte yataktan kalktım. Ellerim tedirgince duvarı aradı fakat aklım yönünü bulmakta zorlanmadı.
Aydınlığa çıkmadan hemen önce içeriden gelen sesleri duyabildim. Bora koltuğa uzanmış, çıplak omzundan akan kana bir bez bastırmıştı. Avcı ise dizlerini yere yaslamış önünde ki çantayı karıştırıyordu.
"Ben Avcı'ya güvenmiyorum beni öldürmek için eline gelen fırsatı tepmez." Sesi acısını yansıtsada sözleri alaylıydı.
Kapı eşiğinde duran beni henüz fark etmeyen Emir başını koltuğun arkasına attı ve yorgunlukla gözlerini kapattı.
"Şunun ağzına bir bez falan tıkıştırsana." Dedi Avcı'ya.
"Ulan canını seven tek adma benim kurşun da gelip beni buldu."
"Aldığın ahların karşılığıdır."
Avcı Bora'nın omzunu dikmeye başladığında gözlerimi oradan alıp içeri girdim. Koltuğa oturduğumda Emir bana baktı. Bora'dan gelen iniltileri umursamadan doğruldu yavaşça.
"Uyandırdık mı seni?"
Başımı olumsuzca salladım sadece. Henüz uyku sersemliğimi atamamış olmak kelimleri telafuz etmeye üşendiriyordu.
"Ahlar böyle mi çıkar lan?" Bize doğru döndü. Yüzü acı ile kasılmıştı. "Günaydın Derin." İnledi. "Bilerek sert yapıyorsun şerefsiz." Derin bir nefes aldı. "Ah işi canımı sıktı. Ölüme kadar gider bu." Yine inledi.
"Konuşmadan duramaz mısın sen?"
"Konuşarak sakinleşmeye çalışıyorum. Ne vicdansız adamsın bari bi haşhaş sütü falan verseydin." Acıyla inleyip başını arkaya attı. "Canlı canlı dikiliyorum resmen!"
Emir'in gözlerini hala üzerimde hissedince ona döndüm. "Nereye gittiniz?" Sesim kısıktı ama beni duydu.
"Doğan'ı öldürdük." Dedi dünyanın en normal şeyiymişçesine. "Sen ağladın mı? Gözlerin şişmiş."
"Hayır ağlamadım uykudan olmuştur." Kaşlarım çatıldı. "Doğan'ı öldürdük mü dedin sen?"
Başını salladı. Dünyadan bir pisliğin arınmış olması elbette kutlanmalıydı fakat büyük bir ismi öldürmenin geri dönütü ne olurdu? Masa dedikleri yerde bu ölüm ses getirmeyecek miydi?
Avcı, Bora'nın omzunu sarıp kalktı. O esnada Kuzey içeri girdi. Yüzü her zamanki gibi asıktı. Aslında bir süre herkes suskundu ve durgun fakat sonra Avcı'nın telefonuna bir mesaj geldi. Elbette bu benim için önemsiz bir ayrıntı olmalıydı ama olmadı.
"Bana gönderdiğin plakanın kime ait olduğunu sormuştun ya Bora."
Plaka.
Bora ile göz göze geldik. Ben hangi plaka olduğunu anladım, o ise anladığımı anladı. Ayak tabanlarımdan başımın üstüne doğru saplanılan bir hançer varmış gibi hissettim. Öyle sancılı bir endişeydi.
Duygularımı yansıtmamakta iyi olduğumu söylemiştim değil mi? Hah işte o şu an yalan olmuştu.
"İhsan Kulaç." Dediğinde deli gibi terlemeye başladım. "İhsan Kulaç'ın plakasını niye attın ki sen bana?"
Bora'nın bakışları bana döndü. Hayır bu bilgiyi gizlemeyecekti. Hayır hiçbir açıklamam yoktu. Evet Emir çoktan aramızda ki bakışmayı fark etmişti.
"Onu da bize Derin anlatsın. Geçen gün İhsan Kulaç'ın arabasından inen oydu."
Şüpheli bakışların en ağırı Emirindi. Korkunç bir çapraz sorguya maruz kalacağımı sandım fakat merak dolu gözler beni yeni bulmuşken Emir kolumdan tutup beni kaldırdı. Hızla odadan çıkıp rastgele bir odaya girdi ve kapıyı sertçe kapattı.
Öfkeliydi ve bu öfke onun gözlerinde görmeye alışkın olduğum bir şey değildi.
"Beni böyle odaya çekemezsin!" Dedim sanki problem buymuş gibi. "İnsanım ben torba değil."
Elim kapı koluna gitti açtığım aralığı elini bastırarak kapattı.
"Asu." Bu kez adım şüpheyle telafuz edilmişti, bir şiir gibi olmasına alışmıştım oysaki. "İhsan Kulaç'ın arabasında ne işin vardı?"
"Beni tehdit etti." Aklıma gelen ilk yalan klasikti fakat İhsam Kulaç'ın tarzıydı. "Gökçe'nin yerini öğrenmek istedi."
Gözlerime baktı. Kaşlarını çatmış doğru söyleyip söylemediğimi anlamaya çalışıyordu. Buraya kadar mantıklı gelmiş olmalı ki yüzü yumuşadı.
"Ne ile tehdit etti?"
Özünde basit bir soruydu. Kötü adamlar tehdit ederdi işte, canınla, can dediğinle veya değer verdiğin başka şeylerle. Önemli olan konuşturmaksa kilit bir noktaya değinmeleri gerekirdi. Bu yüzden Derin Asu Aldinç'in dışarıdan bakıldığında kaybetmek istemeyeceği şeyi düşündüm.
"Annemle."
"Yalan söylüyorsun." Geri çekildi. "Asu yalan söylüyorsun gözümün içine baka baka." Yüzünü sıvazlayarak birkaç adım attı. "Açelya Karademir'i tehdit edebilecek bir kişi bile yok bu adamların arasında. İhsan hele."
Defalarca yutkundum. Ondan gerçeği gizleyerek bu işin altından nasıl kalkacaktım? Bu oyun daha şimdiden bitmiş miydi?
Bana yaklaştı yine. "Sana bir kez daha soracağım." Durup gözlerime baktı kısa bir an. "Eğer yine yalan söylersen...Bunun aramızdaki her şeyi değiştireceğini bil."
Aramızdaki her şey.
Kulaklarım uğuldadı. Henüz 8 yaşındayken gittiğim bir doktor randevusunu anımsadım. Bana neremin ağrıdığını sorduğunda cevapların sonucunun iğneye gidip gitmeyeceğini düşünerek durduğum o ana. Susmak mı yoksa konuşmak mı kurtarırdı beni o doktor odasından? İsteğim iyileşmekse iğneden kaçışım niyeydi?
Ya iğne karnımın acısından daha çok yakarsa canımı?
Sustum. Emir bekledi, uzun sayılacak kadar bekledi konuşmamı fakat konuşmayacaktım.
"Susacak mısın?"
"Bir şeylerin değişmesini önleyecekse...Evet."
Gözleri hayal kırıklığı ile söndü. Geri bir adım attı, sonra kapıyı araladı yavaşça.
"Yalan söylemekle doğruyu söylememek arasında pek bir fark yok Asu."
Odadan çıktığında korku ile ardından baktım. Tahmin ettiğimin aksine dış kapıya yönelip evden çıktı. Bu gidişi bir kaçıştı. İçeride cevap bekleyen insanlardan, benden, kendinden ve belki aklından. Ona yetişme arzusu gütmeden ben de evden çıktım ve Ezra'yı aradım.
***
Oturduğum düz taşın soğukluğu bedenimi titretti. Bacaklarımı toprağın üstüne uzatırken kirlenmekten korkmuyordum. Ellerim ceketimin cebimde Ezra'ya bakıyordum. Sabahın bu dondurucu soğuğundan ikimizinde burnu kızarmıştı. Verdiğimiz nefesler beyaz bir duman olup havaya karışıyordu. Ezra ellerini beline yaslayıp yukarıdan bana baktı.
"Korkunç derecede şanslıyız."
"Şanslı mıyız?"
Anlattıklarımdan sonra bizi şanslı bulması elbette garipsenecek bir şeydi. Benim gergin yüzümün aksine her zamanki gülümsemesi oturdu yüzüne.
"O gün gerçekten amcamın arabasındaydık Asu. Benim arabamda olsaydık çoktan yakalanmıştık."
"Farkında mısın bilmiyorum ama Emir yalan söylediğimi anladı."
Önemsiz bir ayrıntıymış gibi başını sallayarak beni geçiştirdi. Arabaya yaklaşıp açık camdan içeriye eğildi. "Kek istiyor musun?" Cevap vermeyişimin ardından bir paket alıp arabanın tamponuna yaslandı. "Suskunluğunu tokluğuna veriyorum."
Paketi açıp yemeğe başladığında ona her nasıl baktıysam rahatsız olarak gözlerini devirdi.
"Ne var? Kötü adamlar kek yiyemez mi?"
"Bir şey söylemedim."
Keki bitirip paketi avuçları içinde buruşturdu. "Yüzünden ne düşündüğünü anlamak mümkün. Ama seni şaşırtayım ben pek mafya özellikleri taşımıyorum." Gelip yanımda ki boşluğa oturup ayaklarını benim gibi uzattı. "Alkol kullanmam mesela, sigara içmem, argodan nefret ederim." Biraz düşündü. "Kumarımda yok...Tam evlenilecek adamım aslında."
"Eminim kızlarda amcası cinsel mazoşist olan bir adamla koşa koşa evlenirdi."
"Tek suçum İhsan'nın yeğeni olmak mı yani?"
Cevap vermedim. Yerde duran bir dalı alıp toprakla oynamaya başladım. Ona gelirken bana bir çözüm bulmasını beklemiştim ama Ezra beni ciddiye bile almıyordu.
"Eskisi gibi olmayacak bana karşı. Ona yakın falan olamayacağım, bu durumda istediğin şeyi bulup getiremem."
"Telaşlanma Asu. Ona hiçbir şeyin değişmesini istemediğini göstermişsin bu bile onun kafasını meşgul etmeye yeter. Eninde sonunda yine sana gelecek."
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
"Ben de bir erkeğim." Bana bakıp muzipçe güldü. "Bir kadına yenilmenin ne demek olduğunu bilirim."
***
Geçmişte yaşamak bugünü öldürmek demektir fakat yapılanı unutmakta kendine ihanettir. Ölümle ihanetin arasında pek çok benzerlik vardır. Mesela ölünce kimseyi sevemezsin artık, pekala ihanette de öyledir. Gitmek istersin, çıkmak istersin o çukurdan ama çıkamazsın. Bir yenilgidir her ikisi de. Biri bedenini çürütür diğeri ruhunu.
Tüm bunlardan daha kötüsü ise, geçmişte yaşayıp yapılanı unutmak.
Yalnız kaldığım her anda gözlerimin önünde beliren cansız beden için acıyan kalbim aynı anda nasıl olurda bir Karademir için ritmini değiştirebilirdi?
Belkide asıl savaş bundan ibaretti. Kendine ihanet ede ede geçmişin hesabını sorabilmekti.
Emir Karademir bir haftadır yediğimiz aile yemeklerinde yüzüme bakmıyordu. Bahçede sigara içerken karşılaşmıyorduk, yüzünde gülümseme ile bana meydan okumuyordu. Tüm bunların yaptığım anlaşmadan öte bana eksik hissettirdiğini itiraf etmek zordu.
Aklımı bulandıran bu düşüncelerin arasında kaybolmaktan korktuğum için yatağımdan kalkıp kapıya yöneldim. İçeceğim bir sigara gevşememe yardım edecekti. Fakat ben kapıya ulaşmadan kapı hızla açıldı. Emir'i gördüğüm an şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Kapıyı ardından kapatıp bana baktı. Böyle içeri dalmak hiç onun tarzı değildi fakat yüzünde gördüğüm öfkeye benzer duygular ona bunu yaptırmıştı belliki.
"Bitir bu ızdırabı." Dedi içten bir şekilde. "İhsan'nın arabasında ne işin vardı Asu?"
Sertçe yutkundum. Bana yaklaşacağını umut ederek sırtımı duvara verdim. Beni yanıltmadan bir adım atıp gözlerimin içine baktı. Ela gözleri tanıdık olduğum yumuşaklığından arınmıştı. Suskunluğum onu daha da öfkelendirdi.
"Düşünmeden duramıyorum." Parmaklarını sertçe anlına değdirdi. "Aklım bana düşman dedim sana Asu. Yalanlar dönüp durur içinde. Gerçeği bulana kadar eziyet eder bana."
Gerçek. İstediği buydu. Yalan söylediğimi anlayabiliyordu peki ya yalan söylemeden yalan söyleseydim?
"Mesele yalan söylenmiş olması mı yoksa yalanı benim söylemiş olmam mı?"
Aramızda ki mesafeyi kapattı. Arzuladığım buydu şüphesiz. Gözlerime, yüzüme baktı uzun uzun. Bakışlarının sertliğine hala alışamamıştım. Elini tuttuğumda şaşırdı, kaldırıp yavaşça göğsümün üzerine koyduğumda ise o şaşkın bakışları göğsüme indi. Avucunun baskısını atletimden geriye kalan tenimde hissetmek tüm vücudumu yaktı.
"Nabzımı dinle." Dedim gözlerinin içine bakarken. "Yalan söylersem hızlanacağını biliyorsun."
Sertçe yutkundu.
"O arabadaydım." Sakindim. "Bana bir anlaşma teklif etti." Kaşları çatıldı. "Karademirler hakkında bir gerçeği açığa çıkaracağını söyledi."
"Ne gerçeği?"
Buraya kadar her şey doğruydu. O arabadaydım, bir anlaşma teklif edilmişti, karademirler arasında kimin katil olduğunu bulacaktı. Bundan sonrası ise yalandı bu yüzden nabzım artacaktı biliyordum. Ona yaklaştım. Dudaklarımız arasında bıraktığım o ufak mesafenin bile nasıl bir etki yaratacağını biliyordum.
"Umurumda olmadığını söyledim."
Eline baktı yavaşça sonra tekrar gözlerime döndü bakışları.
"Nabzın artıyor."
Kafamı salladım hafifçe. "Neden arttığını biliyorsun."
Bu bir oyundu fakat aynı zamanda değildi. Bana inandı ama aynı zamanda inanmadı. Dudaklarıma baktı, yutkundu üst üste.
"Siktir et İhsan'ı"
Hızla dudaklarıma yapıştığında aynı istekle karşılık verdim. Elleri bacaklarımı buldu ve kolaylıkla kaldırıp kucağına alarak duvara yasladı. Kollarımı boynuna doladım. Dillerimiz çoktan buluşmuştu. Beni öptüğü ilk andan bu ana kadar ikimizinde bunu tekrarlamak için yanıp tutuştuğuna emindim. Bu kez daha sertti, daha sıcak, daha ateşliydi. Büyük elleri bacaklarımı sıktı. Ayaklarımı onun bedenine dolayıp kendini bana bastırmasına izin verdim. Boynuna batırdığım tırnaklarımla birlikte alt dudağımı ısırdı fakat durmadan tekrar öpmeye devam etti. Kahve saçlarına daldırdığım parmaklarım aynı dudaklarım gibi arsızca gezindi temas ettiği yerde. Elleri bacaklarımdan kalçama doğru bir yol izledi. Avuçları arasında sıktığı etimi kendine çekti fakat aynı zamanda duvara itmeye devam etti. Bacaklarımın arasında hissettiğim sertlik, onunla hala öpüşürken inlememe neden oldu.
Daha önce hiç böyle bir tutku hissetmemiştim. Dudaklarının ait olduğu yer benimkilermiş gibi ayrılmak istemiyordum. Ellerinin olması gerektiği yer bedenimmiş gibi dokunsun istiyordum. Tüm bunlardan daha fazlasını arzuluyordum.
Tüm bu arzularıma inat kapı tıklatıldığında Emir ateş değmişçesine irkilerek çekildi ve beni yere indirdi. İkimizde nefes nefese kapıya döndüğümüzde Mert'in sesini işittim.
"Derin abla müsait misin?"
Nefeslerimi düzende tutmaya çabalayarak konuştum. "Üzerimi giyiniyorum Mert."
"Seninle konuşmak istiyorum eğer sorun olmazsa işin bitince bahçeye gelir misin?"
"Tabi."
Adım sesleri kapıdan uzaklaştığında Emir'le göz göze geldik. "Kimseye yakalanmayı umursamadığını sanıyordum."
Kaşları havalandı. "Yalnızca refleksti." Aramızdaki mesafeyi yine azalttı. "Yakalanmayı mı isterdin?"
"İstediğim şey...durmamandı."
Başını salladı hafifçe. "Benimle oynama Asu." Dudakları kıvrıldı yavaşça. "Durmayacağım zaman geldiğinde." Yutkunup kulağıma yaklaştı. "Dur diyeceğini biliyorum."
"Beni tanımıyorsun." Dedim aynı fısıltıyla.
"Sen de beni."
Şimdi yine o dudaklara ulaşmak istedim. Ellerinin bedenimde gezmesini ve belki aramızda kıyafetlerin olmadığı bir yakınlık arzuladım. Fakat oyun bitmişti. Bu arzunun beni yanlış bir şeyin koluna atmasından korkarak kapıya yöneldim. Emir bileğimden tuttu hafifçe, parmakları oradan kayarak parmaklarımı buldu. Parmak uçlarımız birbirine hala dokunurken ona baktım.
“Bir daha sana yaklaşamayacak.” Sözlerinde ne kadar ciddi olduğunu anlayacağım kadar çattı kaşlarını. “İhsan Kulaç.” Diye ekledi, kimden bahsettiğini anlamamışım gibi.
“Korkmuyorum.”
İhsan’la yüzleşmesinden korktuğumu bilmeden kafasını salladı.
“Biliyorum.” Parmakları yavaşça bileğimi buldu yine. Hafifçe okşadı. “Ama ben ipin ucu sana dokunursa yapacaklarımdan korkuyorum Asu.”
###
Selamlarrr
Asu ve Emir’in aşkı oldukça tutkulu bir aşk eğer bu sahnelerden rahatsız olan varsa yorumlarda belirtebilir. Sahne başlangıç ve bitişlerinde uyarı ekleyebilirim.
Yorumlarınızı bekliyorum sevgiyle kalınnnn ❤️❤️
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
43.98k Okunma |
2.18k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |