Dikkat! Bölümde rahatsız edici tasvirler bulunmaktadır.
Kuzey Karademir
Gece 03.00
Anlımda biriken ter şakaklarıma doğru bir yol izledi. Bu, dokuzuncu ter damlasıydı. Oysa hava bedenimizi titretebilecek kadar soğuktu. Bedenimi bu soğuktan koruyan şey kıyafetlerim değildi, üşümüyordum çünkü tenimi yakan bir intikam arzusu vardı. Bu arzu küçümsenecek bir arzu değildi. Bir arzunun kaynağı ne olursa olsun, geçmişten bugüne insana neler yaptırabileceğine şahittik hepimiz. Bugün kendime ait olmayan bir intikamın ateşiyle yanıyordum. Dokuz ter damlası Gökçe demekti. Yalnızca ter damlaları, önemsenmeyecek kadar küçük fakat hava -5 dereceyken ve buz gibi bir tırın içindeyken oldukça büyük sayılırlardı.
Nefes alış verişlerim kulaklarımda uğulduyordu. Üzerimdeki siyah can yeleğini koparıp atmamak için direniyordum. Siyah bir can yeleği, belime sıkıştırdığım susturucu takılı silahım ve bir kaşık. Sağ cebimde bir kaşık vardı.
Eh teçhizatım tam diyebilirdim.
Tır, gittiğimiz yolun bozukluğu yüzünden sarsıldığında elimi demirine yasladım. Benim aksime rahatlıkla oturan üç adama baktım. Bora, yaptığımız işin ciddiyetinden uzak yere uzanmış telefonuna bakıyordu. Emir, elinde tuttuğu bıçağına bakarken muhtemelen bin tane şeyi aynı anda düşünüyordu. Avcı ise bana bakıyordu, dikkatle. Karanlığı yok etmek için açtığı flashı bana tuttuğunda elimi gözüme siper ettim.
"Sen iyi misin?" Dirseklerini dizlerine yasladı. "Bu soğukta terliyorsun."
"İyiyim." Elimin tersi ile anlımdaki teri sildim. "Kıyafetler terletti."
"Garajı uzakmış baya. Daraldıysan duralım hava al."
Avcı'ya kafamı sallayarak ret ettim. Israr etmedi. Silahını çıkarıp kontrol ederken dikkati benden kopmuştu.
"Sıcakladıysan gel yere uzan, götüm dondu şimdiden."
"Sen ne yapıyorsun telefonda?"
Bora Emir'in sesi ile başını arkaya doğru eğip tersten baktı ona. "Sevgilimle konuşuyorum." Dedi dünyanın en normal şeyiymişçesine.
"İnan şu bulunduğumuz durumda sevgilinle konuşmandan çok bir sevgilin olmasına şaşırıyorum Bora. Bir. Bir tane tek."
Avcı'nın kinayesine güldü Bora. Telefonu cebine koyup elini başının altına koyup destek aldı ve bedenini ona çevirdi.
"Çarşamba günleri her zaman bir kadınla konuşurum. Detoks gibi bir şey benim için, haftanın yorgunluğunu atıyorum falan."
"Sikik herifin tekisin."
"Kızlar bana bayılıyor." Avcı'yı sinir ederek göz kırptı. "Hem gay olacağıma şerefimle çapkın olurum."
Avcı ayağını kaldırıp Bora'ya bir tekme indirecekken hızla yuvarlanıp yerden kalktı. Yanıma oturduğunda nefes nefeseydi.
"Bir gün şu adamın elinde kalacaksın Bora." Dedim bıkkınca. "Biraz sonra belki ölümün kucağına atlayacağız sen hala taşak geçiyorsun."
"Bu benim sakinleşme tarzım oğlum. Geçen altı adam İhsan Kulaç'ı öldürmeye gidiyorduk şimdi dört adam Doğan'ı. Umuyorum ki babam bu gece azıp Doğan'ın evde soluk almıştır yoksa kıçımızı kurtaramayız."
Doğan Azrak'ı öldürmeye gidiyorduk. Bu kez bir sadakat testi değildi. Bu kez gerçekten, bir tırın arkasında oturmuş o orospu çocuğunu öldürmeye gidiyorduk.
Anlımda ki terlerin yerini kanların doldursun!
***
6 saat önce
İlk gördüğümde beni günlerce uykusuz bırakan tırın önündeydik yine. Bu kez içinde 25 çift korku dolu göz yoktu. Yine de o demir sürgüyü açıp kapıyı araladığımda göreceğim tek şey o çocuklar olacaktı.
Ezra tırın hemen yanına park ettiği arabasına yaslanmıştı. Kollarını birbirine bağlamış hep yüzünde duran gülümsemesinden uzak bir ciddiyetle bize bakıyordu.
"Tırı ne yapacaksın Emir?"
İlk sorusu bu olmuştu, şüphesiz hepimizin aklında aynı soru vardı.
"Doğan'ı öldüreceğim." Yarım ağız güldü. "Kızların sınırdan geçip evlerine dönmelerini sağlayacağım. Sen de tırı ve afganları bana ödünç vereceksin."
Ezra arabadan ayrıldı. Bize doğru birkaç adım attı ve ellerini cebine koyup kaşlarını kaldırdı.
"Fikrini değiştiren ne?"
"Fikrim değişmedi yalnızca eylemlerim değişti Ezra. Senin için uygunsa." Elini yavaşça uzattı. "Bu da ikinci küçük anlaşmamız olur."
Emir'in eline bir süre baktı. "Masada otururken, masadan birini öldürmek hepinizin ölümüne neden olur."
"Canımızın tehlikeye girmesi seni endişelendirdi mi?"
Ezra yavaşça gülümsedi. Emir'in elini sıktı ve tekrar cebine koydu. "İttifak kurduğum insanları önemserim Emir." Göz ucuyla tıra baktı. "Bile bile ölüme giderken onları uyarmak boynumun borcu."
"Bu ateş senin kürkünü yakmaz, korkma."
Tıra doğru birkaç adım attı, sonra dönüp tekrar Ezra'ya baktı. "Anlaşmalarımıza sadık olduğun sürece."
Tırın içindeki iki afgan Emir'in cama tıklatması ile aşağı indi. Ezra hala arabasının yanında durmuş bize bakıyordu ama bu Emir için bir problem gibi durmuyordu.
"Doğan'a kızları verirken nereye bırakıyorsunuz tırı?"
İki afgan birbirine baktı. Yüzünde oldukça gür bir sakalı olan bir adım öne çıktı. "Ben Rashid" dedi bozuk türkçesiyle. "Sen kimsin?"
"Rashid." Diye tekrarladı Emir. "Ben Emir Karademir."
"Büyük adamın oğlusun."
Çağdaş Karademir, ne büyük adam ama!
"Nasıl istersen öyle kalsın aklında. Benimle yapacağın anlaşmanın onlarla yaptıklarından çok daha kârlı olacağını bil Rashid."
Adam biraz duraksadı. Arkamızda duran Ezra'ya kısa bir bakış attı sonra tekrar Emir'e baktı.
"Doğan kızları garaja ister. O elmas ister, çürük sevmez." Kaşlarını çattı. "Hepsine kendi bakar. Kızların kıyafetlerini indirtir. Tek tek inceler. Doğan evine çirkin almaz."
Tiz bir ses kulaklarımdan içeriye girdi. Terkedilmiş bir fabrikada yalnızca 7 adam durmuyormuşuz gibi kaynağı belirsiz ses yükseldikçe yükseldi. Ellerimi kulaklarıma bastırma ihtiyacı ile yandım ama sesi aslında kulaklarımdan işitmediğimi fark ettim. Ses beynimin içindeydi. Tiz bir ses, bozuk bir mikrofon gibi.
Daha dikkatli dinlediğinde aynı şeyi bağıran bir insan ordusu. Düşünmekten, gözlerinde canlandırmaktan kaçan Kuzey'i kollarından tutup bin zincire vuran insanların sesi.
Bilmediğim bir garajın içinde kıyafetleri zorla çıkarılıp kontrol edilen Gökçe. Düşünmemeye çalıştıkça düşündüğüm ve düşündükçe delirdiğim şeydi bu. Nabzım yükseldi. Sakinleşmeye çalışmak sakinleşmekten daha zordu. Biri bedenini durdurmaktı diğeri aklını.
"Kaç adam olur genelde?"
"İki tane garaj kapısında. Doğan'ın yanında altı tane."
Ben öfkemden sıyrılıp nefeslerimi düzenlerken Emir biraz düşündü. 8 adam onun için pek sorun teşkil etmiyor olsa gerek tekrar Rashid'e döndü. "Sana 1 milyon dolar veririm. Bizi bu tırın içinde o garaja götür sonra çıkar. Koltuğundan bile kalkmayacağını temin ederim."
Söylenilen meblağ adamın gözlerini aralamasına neden oldu. Yanındaki arkadaşıma dönüp kendi dillerinde bir şeyler konuştu. Adam bize baktı sonra fikrini söyledi Rashid'e.
"Sizi götüreceğiz."
***
Gece 03.57
Tır yavaşlayınca hepimiz doğrulduk. Önce Emir ardından biz siyah kar maskelerini geçirdik yüzümüze. Birbirinin benzeri dört adam olmuştuk, yakından gözlerimize bakan bile belki kolay kolay anlamazdı farklı insanlar olduğumuzu. Boğuk birkaç ses geldi hemen ardından büyük demir bir kapının kulak acıtan sesini işittik. Tır büyük bir tümseği geçip ilerlemeye başladı. Gerginlikle yumruklarımı sıktım. Tek bir şansımız vardı ve bu şansı kullanamamak iki ince bileğe atılacak çizgiler demekti.
Tır durdu. Boğuk seslerin arasında Doğan'nın da sesini duydum. Emir'in işareti ile ayaklandık. Ben Emir ile bir köşeye geçtim, Bora ve Avcı ise diğer köşeye. Silahımı kavradığım elim çoktan terlemişti. Gerginlik hat safhadaydı. Tek bir yanlış hamle tüm planı altüst edebilirdi.
Birkaç adım sesi geldi, biri kapının tam önünde durduğunda Avcı bir adım sağa kaydı. Gözünü kıstı ve silahını hizaladı. Sürgü çekildi ve demir kapı yavaşça açıldı. Üç saniye. Sadece üç saniye içinde adamı görmeden tam kafasına hedef alan Avcı onu öldürdü.
Kaldı 5.
İlkinin ölümünden sonra ses çıkarmamak önemsizdi. Aralık kapıdan hızlıca yere atlayıp sırt sırta vererek adamlara döndük. 6 saniye. Emir bir adamı daha vurdu. 7. Saniyede artık onlarda silahlarını avuçlamıştı. Gözlerim Doğan'ı aradı fakat dikkatim dağılmadan solumdaki adamın göğsüne sıktım. Avcı atik bir hareketle ileri atılıp hızla iki adama daha sıktı.
Kaldı 2.
Biri Doğan'nın yanında, bedenini önüne çoktan siper etmiş. Diğeri çaprazda. Birimiz ona hedef almadan tedirgince silahına bastı. Kurşun Bora'nın omzuna saplandığında korkuyla ileri atıldım. Nereye vurduğuma dikkat etmeden sıktım hızlıca. Adamın yere yığılan bedeninin ardından Emir kalan son adamın karnına doğru iki ateş etti. O da yere düştüğünde Doğan ve elinde tuttuğu silahı ile bakıştık.
"Kimsiniz lan siz?" Diye bağırdı. Sesi garajda yankılandı. "Sizi mahvederim!"
"İndir silahını" derken ona doğru adımlıyordu Avcı. "Tehdit etmek için hiç doğru bir zaman değil."
Ona doğru dönen üç silaha karşı ölümü kesindi fakat durursa yaşama şansı olabilirdi. Yani ona göre olabilirdi.
Silahını yavaşça yere indirdi ve ellerini havaya kaldırdı. O sırada gözlerim Bora'ya kaydı. Omzunu tutmuş bedenini tıra yaslamıştı. Siyah kıyafetleri kanın rengini gizlese de o ıslaklığın kan olduğunu biliyorduk hepimiz.
"Tıra bin."
Avcı Doğan'dan silahı çekmeden onu tıra bindirdi. Onun ardından hepimiz tıra bindik. Emir Bora'nın acı ile kıvrandığını görünce kemerini çıkarıp omzunu sıkıca bağladı.
"İyi misin?" Dedi omzuna bir kurşun yememiş gibi. Bora yalnızca kafasını salladı. "Az kaldı dayan biraz."
Bakışlarım tırın ortasına oturttuğumuz Doğan'a döndüğünde Bora'nın yediği kurşuna rağmen gülümsedim.
"Ellerini bağlayalım ve ayaklarını da."
Avcı hala silahı kafasına dayalı tutarken Emir ve ben onu bağladık. Şimdi savunmasızca karşımızda duruyordu ve bu bile muazzam bir histi. Elimi maskeme atıp yavaşça çıkardım. Doğan'ın yüzünde ki o şaşkınlığı tekrar tekrar görmek için birçok şeyi feda edebilirdim.
"Kuzey." Dedi tükürürcesine. "Babana rağmen senin gibi bir sikiği gebertmeliydim. Bu sefer kurtuluşun yok aynı fahişem gibi senin de derini yüzeceğim."
Güldüm. Bu bir sırıtıştan öteye gitti. Sesim tırın içinde yankılandı. "Bu tırdan çıkış yok Doğan!" Diye bağırdım gülümsememe tezat.
Avcı tetiğini çektiğinde elimi kaldırıp onu durdurdum. "Hayır, hayır Avcı onu ben öldüreceğim."
Birkaç adımda ona yaklaştım. Yüzünün her bir santimine tiksinerek baktım. Sonra sağ cebimden kaşığımı çıkardım. Bunu özenle seçmiştim. Elimde bir tur çevirdim.
"Bununla ne yapacağımı tahmin edemezsin." Sırıttım. "Bana kafayı yedirttiniz Doğan. Yoksa ben hiç bunları yapacak adam mıyım?"
Sahte hüznüme yüzünü buruşturdu. Bir elimle çenesini kavradım sertçe. Diğer elimdeki kaşığı göz altına yasladım.
"Tahmin ettiğim şeyi yapmayacaksın değil mi?" Dedi Avcı. Bu endişeden çok tiksinti dolu bir ifadeydi.
"Tahmin ettiğinden fazlasını yapacağım Avcı."
Doğan küfürlerini sıralamaya ve yerinde debelenmeye başladı fakat çenesini kavrayan elimden kurtulması mümkün değildi. Hiç düşünmeden kaşığı ittim. Geniş oyuk gözünün altından içine doğru saplandığı anda ondan çıkan feryat kulaklarımı acıttı. Kan yanaklarına ve ellerime akmaya başladı. Durmadım. Kaşığı içinde biraz çevirdim. Yeterinde girmediğini düşünüp daha sert soktum içine. Doğan Azrak bağırmaktan öteye geçmişti. Bu sesler bir hayvandan çıkıyor gibiydi. Bu acıya çok fazla dayanamayacağını biliyordum bu yüzden acele ettim.
Bu sen misin Kuzey? Oysa kan kokusunu sevmezsin. Her cesedin ardından bir iz kovalayacak olan adamsın. Bu sen misin?
Bu benim.
Kan kokosu ilk kez midemi bulandırmıyor. Birinin acı çekmesi boğazımı düğümlemiyor. Doğan Azrak için yapılan bu işkence yaşattıklarının yarısı kadar bile değil.
Gözü darbelere dayanamayıp patladı fakat kaşığıma alabildiğim kadarını sıkıp açtığım ağzına soktum.
"Lezzetli mi? Bir insan derisi kadar ağır değil ama kendi kanını içmek de en az deri yüzmek kadar zordur."
Boğazından yükselen seslerle birlikte bir adım geri çekildim. Yüzü kanlar içinde eğilemeden kusmaya başladı. İğrenç bir sıvı kanına karışıp üstüne aktı. Bir hayvan gibi kıvranmaya devam etti. Belimden silahımı çıkarıp anlına yasladım. Tetiği sıktığım an yüzüme sıçrayan kan bir süre önce arzu ettiğimden çok daha fazlasıydı.
"Gördün mü Doğan Azrak?" Dedim görmeyeceğini ve duymayacağını bilerek.
"Karademir'ler sözünü mutlaka tutar!"
***
Tır'ın dışına maskesiz çıkmamıştık. Kontrol için konulan herhangi bir kameradan bizi tanımaları imkansızdı. Doğan Azrak ölümü gizemini koruyacaktı.
Ellerim ve yüzüm kan içinde Avcı'nın evine girdik. Saat beşe geliyor olmalıydı. Evde ses yoktu, muhtemelen kızlar uyumuştu. Bunu doğru bulmasamda Gökçe'nin güvende olduğuna emin olmak için odasının kapısını araladım. Derin'le birlikte uyuyorlardı. Bir kıpırtı hissedince hızlıca kapıyı kapatıp geri çekildim. Diğerlerinin aksine oturma odası yerine banyoya geçmiştim.
Yansımamla uzun süre bakıştık. Yüzümde kurumuş olan kan lekeleri geçen saatlerin ardından şimdi rahatsız ediyordu beni. Midemi bulandıran kan kokusunu henüz almaya başlamıştım.
Ellerime baktım. Kan içindeydi. Gözlerimi o kandan alamadım bir süre. Dikkatimi dağıtan şey kapının aralanması oldu. Gökçe'yi görünce şaşkınlıkla geri bir adım attım. Beni kan içinde görmesinden duyduğum utanca anlam veremedim. O da şaşırdı, endişe ile bana baktı.
"Kuzey yaralandın mı?"
Banyoya girdiğinde kapı arkamızdan kapandı. Şimdi kendimle yüzleşmekten daha zor olan şey ile baş başaydım. Gökçe ile.
"Yaralanmadım Gökçe. Gidip uyusan iyi olur."
"Ama kan var her yerinde."
Yutkundum sertçe. Bu bir katil olmaktan öteydi bunu o da biliyordu. Onun gözlerinde artık diğer adamlar gibi korkunç olmaktan korktum.
"Doğan'ı öldürdüm." Hayretle baktı bana. "Artık seni tehdit edemez."
"Öldü mü?" Diye tekrarladı beni. Şaşkındı. "Bitti mi yani?" Sesi titredi.
Kafamı sağa sola salladım. "İhsan yaşıyor hala ama onu da öldüreceğim."
Bana baktı uzun uzun. Güçsüz ışık gözlerinin kahvesini gizlemiş, geriye siyah birer elmas bırakmıştı. Yüzüme sonra ellerime baktı. O kanın bana nasıl eziyet ettiğini görebiliyor muydu?
"Ama sen iyi değilsin." Dedi. Sesindeki şefkat derin bir nefes aldırdı bana.
"Kandan pek hoşlanmam."
Gözlerimi kaçırıp ellerimi yıkamaya başladım. Suyun rengini kahveye çeviren o kan yavaş yavaş arındı ellerimden. Sonra yüzümü yıkadım sertçe, kanı yıkasamda izi kalacakmış gibi. Gökçe öylece bana baktı. İlk kez onunla yan yana olmak istemedim.
"Kuzey eminim yaptığın her şeyi hak etti."
"Öyle." Dedim ona bakmadan "Mesele zaten onun bunu hak etmiş olması değil." Suyu kapatıp ona döndüm. "Onlar yüzünden olduğum adam."
"Başkası için nasıl bir adamsın bilemem ama benim için hep beni Doğan'dan kurtaran adam olacaksın." Gözlerini kaçırdı. "Ve Doğan benim bu hayattaki en büyük tutsaklığımdı Kuzey."
Gözleri yaşardı, beyaz tenine akan yaşları silmek için derin bir arzu hissettim ama bunu yapmadım. İşte şimdi bu yüzleşme, kan, olduğum adam önemsizdi. Gökçe mutluydu, gözleri yaşarsa da mutluydu. Onu bir adamdan kurtarmıştım. Ellerime ne kadar kanın bulaştığının bir önemi var mıydı?
Bu korkulacak cinsten hislerdi. Gökçe için yapacağım şeylerin bir sınırlamasının olmamaya başlaması korkulacak cinstendi.
Fakat korkmuyordum. Beni asıl korkutan bu hislerimi Gökçe’nin görme ihtimaliydi. Onun için birinin gözünü oyup yediren bir adamdım. Beni görseydi, o delirmiş halimi görseydi yine bir kurtarıcı olur muydum?
“Tüm bunlar sona erdiğinde ne yapmak istersin?” Sorum konuştuklarımızdan uzaklaşmak, belki düşüncelerimden kurtulmak içindi. “Gerçekleştirmek istediğin bir hayalin var mı?”
Dudakları ufak bir kıvrımla yükseldi.
“Lisedeyken Tiyatrocu olmak isterdim.” Bir omzunu kaldırıp indirdi. “Şehir Tiyatrosunda birkaç rolde oynamıştım.”
“Seni Tiyatroda izlemek isterdim.”
Onu hayal etmekten geri duramadım. Güzel bir dönem kıyafeti içinde, uzun siyah saçları dalga dalga omuzlarına inerken sahnede yürüyüşünü düşündüm. Biletimi en arka sıradan bile almış olsaydım onun güzel yüzünü mutlaka görürdüm.
“Artık böyle bir hayalim yok.” Derin bir nefes aldı. “İnsanların beni izleyip alkışlayacağı hiçbir şeyi yapamam.”
“Gökçe.” Dedim yine kalbim göğsümü terk etmek istercesine. “Böyle konuşma.” Bu bir ikaz değildi, yalvarıştı. Bana baktı isteğimi sorgularcasına. “Sen böyle konuştuğunda yakmak istiyorum her şeyi. Gözü sana değen herkesi öldürmek istiyorum.”
Gözlerini kırpıştırdı. “Bunu konuştuk.” Dedi bir gün önce bana söylediklerini hatırlatmak isteyerek. Fakat dün onun sesi güçlüydü bugünse benim.
“Konuştuk.” Kafamı salladım hafifçe. Elimi kapıya attım banyodan çıkmak için sonra durdum ve gözlerine baktım. Aramızda bu kadar az mesafe olmasının benim kalbimi heyecanla attırdığı kesindi fakat onunki korku ile mi atıyordu?
“Senden hiçbir şey beklemiyorum.” Sesim giderek güçsüzleşti. “Ama aklıma engel olamazsın, kalbime engel olamazsın Gökçe. Onlar sana hiç dokunmayacak. Sen de onlara dokunma olur mu? Bırak neyi arzularlarsa arzulasınlar.”
###
İki günde iki bölümün şerefine yorumlarınızı beklerim. Kdkdjd sevgiyle kalın canım okurlar 🤍🤍🤍🤍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
44.01k Okunma |
2.18k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |