24. Bölüm

17. Bölüm “Kral Paradoksu”

Songül harmanda
sonsuzluksb

İyi okumalar dilerim :)

 

Derin Asu Aldinç

 

 

Paradoks, görünüşte doğru olan bir ifade veya ifadeler topluluğunun bir çelişki ve sezgiye karşı bir sonuç oluşturmasıdır.

 

Paradoksal biri olmayı hiç duymuş muydunuz?

 

Ben paradoksal biriyim. Mutlu olmayı arzu ederim, ama sürekli üzücü şeyler düşünürüm. Kendimi gerçekten sevmem, ama dönüştüğüm kişiyi seviyorum. Umursamıyormuş gibi davranırım, ama derinlerde biraz fazla umursarım. Aslında ilgiye çok ihtiyaç duyarım, ama bana sunulan her türlü ilgiyi reddederim. İnsanları iyileştirdim, ama onları düzeltmeye çalışırken kendi kalbimi kırdım. Dinlemekten hoşlanırım, ama içimdeki hisleri hiçbir zaman onlara söylemem.*

 

Tüm bunlar ruhumun yakalandığı bir kanser, paradoksal biri olmak benim kanserim.

 

Toprak, aldığı sert darbelerle bir oyuk açtı. Annemin eldivenli ellerine bulaşan çamur bu darbelerden geriye kalanlardı. Avucunda bir çiçek vardı. Kökünü dikkatlice o çukura bıraktı. Yüzü kış bahçesinin yıkılışının ardından ilk kez biraz huzurluydu. Onları severdi, bazen çiçekleri çocuklarından daha çok sevdiğini düşünürdüm. Bizi terk ettiği gibi onları terk edemezdi. Biz olmadan yaşamıştı fakat onlar olmadan günler geçmemişti.

 

Uzattığım ayaklarımı toplayıp kollarımı sardım. Sert bir taşın üzerinde oturmak pek rahat değildi fakat yine de annemin yanında oturup onun bahçeye çiçek ekişini izlemeyi tercih etmiştim.

 

"Hiç bu evden gitmeyi düşündün mü?" Sesim uzun süredir aramızda duran sessizliği bozdu. Annem mavi gözlerini gözlerime çevirdi. Göz kapaklarının etrafını çevreleyen kırışıklıklar yeniydi. Yüzü artık yaşını gizlemeyecek olsa dahi güzeldi, çok güzeldi.

 

"Hayır."

 

Mırıldanışı kaşlarımı çatmama neden oldu. O işine geri döndü fakat ben konuyu kapatmaya niyetli değildim.

 

"Arzun bu olmadığı için mi? Yoksa imkanın olmadığı için mi?"

 

"Fark eder mi? İkisinde de bu evde durmam gerecek."

 

"Eder elbette." Dedim kendimden emin bir sesle. "Arzun ile mücadele edemem ama şartları değiştirebilirim."

 

O an kaşları çatıldı. Elindeki işi bırakıp dikkatle yüzüme baktı. "O inatçı, dik başlı tarafını iyi bilirim Derin ama Çağdaş senin mücadele edebileceğin bir adam değil." Kafasını sağa sola salladı hızlıca. "Sakın boyunu aşan işlere kalkışma."

 

"Sana Çağdaş Karademir ile mücadele etmeyi arzulatacak kadar büyük bir şey getirseydim yine de böyle söyler miydin?"

 

"Hiçbir şey ikinci kez çocuğumu kaybetmekten büyük değil."

 

O bir anneydi, özünde anne gibi olmayı hiç başaramamış olsada. Konu evlattı, bir kez daha kaybetmeyi göze alamazdı ama konu evlattı onu Karademirler yüzünden kaybetmişti. Bu gerçeği öğrendiğinde hangi yolu seçerdi? Onun bu evden gitmek için gözünü karartacağı günlerin gelmesini arzuluyordum. Fakat doğru zaman bu zaman değildi. Önce katil bulunmalıydı sonra gerçekler öğrenilmeliydi.

 

Bir adım sesi düşüncelerimi ve baskısı bastığı toprağı dağıttı. Çağdaş Karademir bize doğru gelirken yüzü gergindi. Önce uzun boyu ile tam dibimizde durdu, güneşin sıcak ışıklarını kapattı. Gölgesi hayatımıza çöken kara bulutlar gibi çöktü üzerimize.

 

"Açelya'm" dedi yavaşça eğilirken. Yeni ekilen o çiçeğe dokundu nazikçe. "Bu bahçeye yine çiçekler mi ekiyorsun?"

 

Çiçeği kavrayıp toprağından söktü. Elini toprağa bastırdı, bu baskı henüz ıslak olan toprağın tüm çamurunu ellerine bulaştırdı. Avuçları arasında ezdi toprağı. Sonra o çamurlu elini annemin yüzüne attı. Çamur beyaz tenini kirletti.

 

"Bu bahçede tek bir çiçek olmayacak." Bilinçli bir şekilde yanağını okşayıp çamuru dağıtmaya devam etti, dokunuşları sertti fakat annem sesini çıkarmadı. "Anladın mı?"

 

Ufak bir baş hareketi ile anladığını belirtti annem, mavi gözleri yine dolmuştu.

 

"Gidip temizlen. Seni odadan çıkardığıma pişman etme beni."

 

Annem yanımızdan ayrıldığında dik bakışlarım onun yüzündeydi. Bana bakmıyordu fakat bakışlarımı hissettiği aşikardı.

 

"Sen de sever misin çiçekleri Derin?"

 

Gözlerini bana çevirdi. "Neden?" Diye sorarken sesim oldukça mesafeliydi. "Bir gün alman gerekir diye sevdiğim şeyleri mi öğreneceksin?"

 

"Öfkelisin." Bahçede duran korumalara bir el işareti yaptı. "Fakat ben annene iyilik yapıyorum. Bir şeyleri bu kadar sevmek zayıflıktır. Onu zayıflığından kurtarıyorum."

 

"Sevmek zayıflık mıdır?"

 

"Haddini aşan her duygu zayıflıktır Derin." Adamlardan biri ellerini silmesi için bir mendil getirdi. Dikkatle parmaklarındaki çamuru silmeye başladı. "Ben mesela, bir şeyler zayıflığım olmaya başladığında ondan kurtulurum."

 

"Bahsettiğin şey sevgi olamaz. Seni zayıflattığını düşünüp kurtulduğun şey ancak bir takıntıdır."

 

Bakışları hızla bana döndü. Yavaşça gülümsedi. "Zeki bir kadınsın Derin." Mendili adamlara verip ellerini cebine koydu. "Annen pek zeki bir kadın değil. Anladığım kadarıyla anneni elinde tutmayı başaramamış olan baban da."

 

Onun yalnızca birkaç kelime ile ifade ettiği şeyler benim en derin yaralarımdı. Bunu biliyordu, sözlerini ona söyleten buydu zaten.

Bu bir deneme yanılma yoluydu. Kelimeler bir yerlere ulaşır ve bir yaraya denk geldiğinde öfkeyle dile gelirdi.

 

"Birinin yanında kalması zekayla ilgili değildir."

 

"Her şey zekayla ilgilidir." Parmaklarını şıklattı. "Zeka parayı getirir, para gücü. Güçse her şeyi."

 

"Gücünle her şeyi elde edemezsin."

 

Bu bir meydan okuyuştu, pekala bunu kabul etti. Bakışlarımızı eşitlemek için hafifçe eğildi.

 

"Bana gücümle elde edemeyeceğim bir şey söyle ben de sana nasıl elde edeceğimi göstereyim."

 

Dedikleri dikkatimi çekti. Ayağa kalkıp üzerimi silkeledim. Ondan oldukça ufak olmama rağmen dik bakışlarımı bir an bile indirmedim.

 

"Sana gücünle başaramayacağın bir şey söylersem eğer annemin tekrardan çiçekler ekmesine izin verecek misin?"

 

Gülümsedi, bu şefkatli bir gülümseme değildi. Sözlü mücadelemizden aldığı zevkti, ona gücünün yetmeyeceği bir şey sunamayacağıma emin oluşuydu. Başını sallayıp beni onayladı.

 

"Sahip olduğun bu güçle o kadının kalbini onaramazsın. Eğer gücünün buna yeteceğini düşünüyorsan ona tekrardan bir kış bahçesi inşa etmen gerekecek. Fakat o kadar güçlü olmadığını düşünüyorsan mağlubiyetini kabul edip annemin çiçekler ekmesine izin ver."

 

Gülümsemesi yavaşça silindi yüzünden. Bu, Çağdaş Karademir'i ilk mağlup edişimdi ama son değildi.

 

***

 

Ezra Kulaç'a ne aradığımı sorduğumda bana onu bulduğumda anlayacağımı söylemişti. Bu zor bir bilmeceydi, fakat bulduğumda anlayacak kadar kolayda olmalıydı. Hiç tanımadığım bir adamla yaptığım bu anlaşma elbette riskliydi fakat daha büyük riski kardeşimin katili ile aynı evde yaşayarak alıyordum zaten.

 

Sorun zaten tüm bunlar değildi. Emir ile yakın olmaktı. Bu yakınlığın neleri barındırdığını biliyordum. Anlaşmama sadık kalmak kendime ihanetti. Kendime sadık olmak anlaşmama ihanetti. Ve yine anlaşmaya sadık olmakta olmamakta Lale'ye ihanetti.

 

Tüm bu boğucu düşüncelerin içinde nefes alamayacak hale geldiğimde odam bana dardı. Gecenin bilmediğim bir vaktinde göğsümde nefes, dizlerimde derman yokken odadan zorlukla attım kendimi. Fazla gücüm yoktu bu yüzden karanlık koridora çöktüm öylece. Bu bir panik atak değildi, yalnızca berbat hissediyordum. Bu dibe batmaların kısa bir süre sonra geçeceğini biliyordum. Yalnızca bir yola girecekken kendime sorup durduğum şeylerin cevaplarını arıyordum.

 

Ev sessizdi, koridor gözümün etrafı görebileceği kadar karanlıktı. Bir süre oturdum orada öylece. Sonra merdivenleri biri çıkmaya başladı, sorulardan uzaklaştım. Bu evde görmekten kaçacağım tek insan merdivenlerin başında göründü. Emir. Beni gördüğü an kaşları çatıldı. Elinde ceketi vardı gömleğinin üst düğmeleri açılmış, saçları dağılmış, oldukça yorgun duruyordu. Yanıma doğru adımladı ve hiçbir şey demeden oturup sırtını duvara verdi aynı benim gibi.

 

“Oda dar geldi bana fakat dışarıya çıkacak kadar da gücüm yoktu.”

 

Duvara yasladığı başını yavaşça bana çevirdi. Bunu hissedince ben de çevirdim. Şimdi ikimizde koridorun bir köşesinde oturmuş, duvara yasladığımı başlarımız ve birbirimize çevirdiğimiz gözlerimizle duruyorduk öylece. Bu ne yanlış bir huzurdu.

 

“Dar olan oda veya ev değil Asu göğsün.”İsmimi zikredişi derin bir nefes aldırdı bana. “Çünkü acın büyük.”

 

Bir şey diyemedim. Bakışlarını yine karşı duvara çevirdi. Fakat ben ona bakıyordum hala. Dağınık saçları ve kirli sakalları ile nasıl bu kadar kusursuz göründüğünü düşünüyordum.

 

“Ben çok ceset gördüm ama hiçbiri annemin ki kadar soğuk değildi. Senin göğsün de bir çok acı görmüştür fakat hiçbiri bu kadar ağır değildir.” Omuzları aldığı nefesle yükseldi. “Ama ten alışır soğuğa Asu, yürek hafifler, acı azalır.”

 

Sonra sustu Emir. Uzun bir süre ikimizde hiç konuşmadık. Benim dizlerim gücünü geri kazandı, ev artık o kadar da dar gelmemeye başladı.

 

“Gökçe bir şeyler anlattı.” Dedim sessizliği bozarak. “Oturduğunuz masadan bahsetti.”

Emir yine bana çevirdi kafasını. Yüzünden herhangi bir duyguyu okumak zordu. “Doğan’la iş mi yapıyorsun?”

 

 

“Sözlerim iyi bir adamın sözleri gibi görünebilir fakat ben iyi bir adam değilim Asu.”

 

“İyi bir adam olmamakla kötü bir adam olmak arasında çok büyük fark vardır.”

 

Yüzü bir anda değişti, gözleri farklı bakmaya başladı. “İyi bir adam olmamakla kötü bir adam olmak arasında çok büyük bir fark vardır .” Diye tekrarladı sözlerimi.

 

Uzun uzun baktı gözlerime, yüzüme. Bu kez sözsüz bir meydan okuyuş değildi aramızdaki.

 

“Asu ben hep düşünürüm biliyor musun? Hiç unutmam yüzleri, sözleri, yapılanları. Bu yüzden hep aklım bana düşmanmış gibi gelir. Yine düşünüyorum gördüğüm yüzleri.” Yutkundu. “Asu çok güzelsin…Çok güzelsin ve eğer şimdi kalkıp gitmezsen bu kez geri çekilmeyeceğim.”

 

 

Kalkıp gitmeyecektim.

 

Bir anlaşma için mi yoksa kalmak istediğim için mi?

 

Emir bekledi, gözlerimin içine bakarak kalkıp gitmemi bekledi. Gitmediğimi, gitmeyeceğimi anladığında elini yavaşça kaldırdı. Öyle yavaş uzattı ki yanağıma bir an hiç dokunmayacak sandım.Yanağımda duran bir tutam saçı kulaklarımın arkasına sıkıştırdı. Sonra soğuk parmakları yine yanağımda gezindi. Çeneme dokundu, baş parmağı dudağımın üzerinden geçince derin bir nefes aldım.

 

Dudakları dudaklarıma değince gözlerimi kapattım. Elleri soğuktu fakat dudakları sıcaktı. Beni öpmeye başladığında karşılık vermek için bir an bile beklemedim. Yanağımdaki eli sertleşti, dili dudaklarımın arasına sızdı. Uzun zamandır ulaşmak istediği bir şeye ulaşmışçasına sabırsızdı. Bedenim çoktan bu ateşli öpüşmemize tepki vermiş, alev alev yanıyordu. Saçlarımın arasında gezinen elleri, dudaklarımı sömüren dudakları ve ağzımı talan eden dili kendimden geçmem için yeterliydi. Şüphesiz o da kendinden geçmişti. Aksi halde sadece öpüşerek çıkardığımız bu etkileyici sesleri duyacak birinin olma korkusunu yaşardı. Ya da gecenin bir vaktinde koridora oturmuş böylesine arzuyla öpüşmemizi görecek birinin olması endişesini yaşardı. İkimizde bu endişelerden uzakta birbirimizin dudaklarında kaybolmuştuk. Bedenim bundan çok daha fazlasını istiyordu, bacak aram çoktan sızlamaya başlamıştı. Bu öpüşmeye kayıtsız kalmak imkansızdı. Fakat nefeslerimiz tükenipte dudaklarımız ayrıldığında sarsıldım.

 

“Lanet olsun.” Diye mırıldandım nefes nefese. Emir’le göz göze geldiğimiz anda hızla kalktım yerden. Odama girip o bana yetişemeden kapıyı kapatıp kilitledim.

 

“Asu?” Kapıyı tıklattı birkaç kez. Kolu indirip açmaya çalıştı fakat açamadı. “Çocuk gibi kaçacak mısın gerçekten?”

 

Sırtımı kapıya verdim. Hiçbir şey söylemedim fakat o vazgeçmeden kapıyı tıklatmaya devam etti.

 

“Asu?” Dedi tekrardan. “Aç şu kapıyı.”

Kapıyı tıklatmaya devam etti.

 

“Kes kapıya vurmayı! İnsanları başımıza toplayacaksın.” Resmen inleyerek konuşmuştum. İsteyeceğim son şey birilerine yakalanmaktı.

 

“Kapıyı açmazsan vurmaya devam ederim. Evdekilere yakalanmak umurumda olsa seni koridorda öpmezdim.”

 

Avucumu sertçe anlıma vurdum. Kapıyı hızla açıp öfkeyle baktım ona. “Bu yanlıştı…Bu çok yanlıştı.”

 

Gözlerine bakarken birkaç dakika önce onunla nasıl yakın olduğumuzu hatırlayıp kalbimin ritmini bozuyordum.

 

“Kime göre yanlış?”

 

“Ne demek kime göre? Babanla annem evli!”

 

Siz Karademirsiniz. Lale’nin ölümünden sorumlu olanlar. Belki sensin o. Bunu vicdanıma nasıl anlatırım ben?

 

“Seninle kardeş değiliz Asu. Onların boktan evliliği umurumda değil.”

 

“Git Emir.” Yutkundum sertçe. “Bu geceyi unutalım.”

 

Emir’in bir çok şey demesini bekledim. Kızmasını veya böylesine çıldırdığım için garipsemesini ama o gözlerimin içine baktı bir süre sonra kafasını salladı sağa sola.

 

“Hiç sanmıyorum.”

 

 

####

 

Bölüm hakkında ki yorumlarınızı bekliyorummmm sevgiyle kalın 🤍🤍

 

 

 

 

*Bölüm başındaki paradoksal biri tanımı alıntıdır.

Bölüm : 08.11.2024 10:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Songül harmanda / KARADEMİR / 17. Bölüm “Kral Paradoksu”
Songül harmanda
KARADEMİR

43.96k Okunma

2.18k Oy

0 Takip
59
Bölümlü Kitap
1. Bölüm "Kanlı Küvet"2. Bölüm "Bir Şüphe, Beş Şüpheli"3. Bölüm "Karanlıkta Gizlenen Adam"4. Bölüm "Açık Çek"5. Bölüm "Bir Kadını Kurtarmak"6. Bölüm "Tehlikeli Adamlar"7. Bölüm "Dikenli Duvarlar"8.Bölüm "Çığ"9.Bölüm “Kimsesiz Kız Çocuğu”10.Bölüm “Ölüm Oylaması”11. Bölüm “Kış Bahçesi”12.Bölüm”Kabuk Tutmuş Yaralar”13. Bölüm “Bir Fotoğraf Karesi”Duyuru14. Bölüm “Her İnsanın Bir Zaafı Vardır”DuyuruGüncelleme15. Bölüm "Gözlerini hep açık tut!"DuyuruDuyuru16. Bölüm “Bir Kadın Tüm Oyunu Bozar”Yeni bölüm yayınlandı17. Bölüm “Kral Paradoksu”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru18. Bölüm “Vicdana Asılı Urganlar”Yeni bölüm yayınlandıDuyuruDuyuru19. Bölüm”Bir Hiç Sıfıra Eşit Olur Mu?”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru20. Bölüm “Kan”Yeni Bölüm Yayınlandı21. Bölüm “Yalan”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru22.Bölüm “Üç Bilet Meselesi”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru23. Bölüm “Bedelleri Her Zaman Masumlar Öder”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru24. Bölüm 1.Kısım “İkilem”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru24. Bölüm 2. Kısım “Korkak Kalp”Yeni Bölüm Yayınlandı25. Bölüm 1. Kısım "Pranga"25. Bölüm 2. Kısım "Yol Ayrımı"26. Bölüm "Gerçeğin Acı Yüzü"Yeni bölüm hakkında27. Bölüm 1. Kısım "Yaralı Bir Adam"27. Bölüm 2. Kısım "Gözler Yalan Söylemez"Duyuru28. Bölüm 1. Kısım "Geriye Kalacak Birkaç Anı"Güncelleme
Hikayeyi Paylaş
Loading...