22. Bölüm

16. Bölüm “Bir Kadın Tüm Oyunu Bozar”

Songül harmanda
sonsuzluksb

Bölümün ilk kısmı Kuzey Karademir ikinci kısmı ise Derin Asu Aldinç bakışından anlatılacaktır.

 

 

Kuzey Karademir

 

 

Karademirlerin veliahtı gözden mi düştü?

 

Girebileceğiniz tüm haber sitelerindeki manşet aynen bu şekildeydi. Yalnızca yarım gün kadar önce çıkarıldığım işin bu kadar hızlı haber olacağını ben de tahmin etmemiştim.

 

Bu manşeti birkaç ay önce görseydim muhtemelen kafayı yerdim, sarsılan mükemmel imajım için. Fakat şimdi insanların Kuzey Karademir hakkında düşündüklerinin zerre önemi yoktu. Çünkü gördükleri o adam ben değildim.

 

Ben Kuzey Karademir, dışarıdan baktığınızda genç ve başarılı bir iş adamı görürsünüz. Özünde kendi olmayı bile başaramadığından habersizsiniz. Kendine olan güveninin sebebi soyadı mı yoksa parası mı diye düşünürsünüz. Oysa maskeli yüzünün ardında, yaşadığı hayat ile vicdanı arasında ezilip kalmış bir korkak gizlidir. Siz düşünürsünüz, ben gizlerim. Siz imrenirsiniz, ben kaçmayı arzularım.

 

Gözlerim eskimiş binanın altıncı katındaydı. Görünürde her şey aynıydı fakat içinde görmeyi arzuladığım biri vardı. Gözlerim orada olsa da adımlarım Emir'e eşlik etti. Ezra'nın hemen önünde durduğumuzda gözlerinin Derin'in üzerinde olduğunu fark ettim. Elini uzattı ve genişçe gülümsedi.

 

"Ezra Kulaç"

 

Derin'in garip bakışlarından olsa gerek Emir araya girmek istedi. "İhsan'ın yeğeni fakat onunla çalışmıyor Asu."

 

"Asu mu?" Sesi şaşkın çıktı.

 

"Derin Asu, Derin'i kullanıyorum." Derken elini uzatıp yavaşça el sıkıştı Derin.

 

"Tanıştığımıza çok memnun oldum."

 

"Gökçe 6. Katta 14 numara. Kapıyı çalarsan Avcı açacaktır."

 

Derin kafasını sallayıp yanımızdan ayrıldı. Onun gidişinden sonra Ezra'nın yüzündeki gülümseme silindi.

 

"Ali'yi ne yaptın?" Emir'in sesi anlayışlıydı, bu soruyu soruyordu çünkü normal bir ölüm değildi. Ali masanın toplandığı yerde ölmüştü ve bunun gizliliği önemliydi.

 

"Gömülmek istediği toprağa gömdüm."

 

"İyi duruyorsun."Dedim sesimdeki şaşkınlığı gizlemeyerek. Donuk yüzü ile yerdeki organları toplayışı gözlerimin önündeydi. "Bir süre toparlanamazsın diye düşünmüştüm."

 

"Böyle bir hayatın içinde sevdiği birilerini kaybetmeye yabancı değiliz hiçbirimiz." Sözlerine rağmen derin bir nefes aldı. "Buraya Ali için gelmedim. Görmenizi istediğim bir şey var."

 

Böyle bir cümle başka bir hayatın içinde heyecan uyandırabilirdi fakat benim şu anda hissettiğim tek şey stresti.

 

Gelişi güzel park edilmiş arabasına doğru elini çevirdi nazikçe. Onunla birlikte arabasına binip yola koyulduk. Araç eski bir fabrikanın önünde durdu. Terk edileli uzun yıllar olduğunu anlayacak kadar eskiydi. Ne için kullanıldığını bilmediğim bir yığın ambalaj vardı etrafta. Arabalar rastgele park edilmiş şekilde ölüme terk edilmişti. Kapıların pasını bu mesafeden görmek zor değildi. Geniş bahçenin sağlam duvarı önünde duran tır diğerlerine tezat oldukça yeniydi. İçerisinde oturan iki adamı henüz fark etmiştim. Araçtan inip oraya doğru adımlarken neyin beni beklediği hakkında gram fikrim yoktu.

 

Ezra tırın arka kapısına yaklaştı, yüzünde daha önce görmediğim bir ifade vardı. Demir korumayı kaldırdı ve kulak acıtacak bir gürültü ile kapıyı araladı. İçeriye giren ışıkla kollarını gözlerine siper eden kızları gördüğümde nefesim kesildi. 15-16 yaşlarında olduklarını hızlıca tahmin ettim. Farklı yüzler, farklı bedenler fakat aynı bakışlar. Korku. Gözler ağlamaktan şişmiş, bedenleri titriyor. Tırın en köşesine sinmiş öylece bize bakıyorlardı. Kurtulma girişiminde bulunmayacak kadar korkutulmuşlardı.

 

"İhsan'ın anlaştığı iki afgan adam getirdi kızları. Doğan'a satmam için."

 

Bir şişe alkol almışçasına kaydı yer ayaklarımın altından. "Bunlar çocuk." Dedim inleyerek.

 

"Evet, çocuklar. Bana bir tır arkasında 25 tane kız çocuğu getirdiler." Emir'e baktı yardım istercesine. "Ne yapacağım ben bu kızlarla?"

 

 

Emir bir süre öylece kızlara baktı, çoğu ağlamaya başlamıştı. Birinin annesini isteyen sesi kulaklarıma ulaştığında arkamı dönüp birkaç adım uzaklaştım oradan. Her bir yüz beynimin içine kazındı, gördüğüm gözler çekip oturdu vicdanımın karşısına. Korku dolu bakışları eziyet etti bana.

 

Ezra tırın kapısını kapatıp donukça duran Emir'e yaklaştı. "Bir şey söyle, ne yapacağım ben?"

 

"Bana mı soruyorsun?" Sesi öfkeliydi. "Kızları Doğan'a verip vereceği parayı Çağdaş Karademir'e götüreceksin. O, parayı aklayıp sana komisyonunu verecek. Sonra şu iki orospu çocuğuna anlaştığın fiyatı ödeyeceksin." Ezra'nın omzuna vurdu yavaşça yumruğunu. "Var mı paran? Bu kızları kullanmadan Çağdaş Karademir'in eline koyacak paran var mı?"

 

"Doğana mı götüreyim? Onlar daha çocuk!"

 

"Ben görmüyor muyum çocuk olduklarını? O masaya oturan sensin! Amcanın insan ticareti yaptığını bilmiyor muydun? Bu işi devam ettirmezsen seni o koltukta tutarlar mı sanıyorsun?" Başını salladı sağa sola hızlıca. "Benim vicdanımın yükü bana yeter Ezra. Şu iki ayda suçlu mu masum mu bilmediğim kaç adamın ölümü için para aldım biliyor musun sen?" Arkasını dönüp arabaya yürüdü sonra durdu ve tekrar bize baktı. "Beni kahraman mı sanıyorsun siz? Her siki çözebileceğimi mi sanıyorsunuz? Ne diye getirip çocukları gösteriyorsun sen bana? Taşak mı geçiyorsun sen lan benimle?"

 

Ezra'nın üzerine yürüdüğünde araya girip Emir'i tuttum. Öfkeliydi çünkü o çocukları göz göre göre Doğan'a gönderecekti. Kurtarmak istiyordu ama yapamazdı. Göz yummanın bu denli sancılı olduğunu bilmezdim.

 

"Seninle İhsan Kulaç'ı öldürmek için anlaştık. Beni bir daha sakın bu leş işlere sokmaya çalışma!"

 

***

 

25 çocuk.

 

Bir tırın arkasına konulmuş 25 kız çocuğu.

 

Bedenleri satılmak için kaçırılmış, birbirlerinin bile dillerini bilmeyen korkmuş 25 kız çocuğu.

 

Aklımı yitirmek üzereydim.

Aklımı yitirmek üzereydim.

Aklımı yitirmek üzereydim.

 

Ellerimle paslı demirleri tutup çöktüm yere. Anlımı balkon duvarına vurmaya başladım.

 

Bir.

 

İki.

 

Üç.

.

.

 

Yirmi beş.

 

Kafamı durmadan vursaydım şu duvara aklımdan çıkmayacaktı o bakışlar. Silip atamayacaktım çocukların korkusunu. Sabaha kadar pişman olsam yine de gidip kurtaramayacaktım onları.

 

Bu nasıl bir cehennemdi böyle?

 

Yere çöküp yüzümü avuçlarım içine gizledim. Gecenin soğukluğuna aldırmadan öylece oturdum balkonda. Sonra kapı sesi geldi kulağıma, Gökçe yavaş adımlarla balkona çıkıp mahvolmuş halime baktı.

 

"Sen iyi misin?"

 

Bir süre öylece yüzüne baktım. Kaç çocuk onun kaderini yaşardı? Kaçı dayanamaz ölürdü? Düşünüp durdum.

 

"Kuzey?" Dedi, sesi bu kez daha endişeli gibiydi. Yanıma gelip yavaşça oturdu yere. Ben sırtımı duvara vermiştim o ise tam zıttım oturmuştu. Yan yanaydık ama karşı karşıya. "Ne oldu?"

 

"Kötü biri olmak için illa kötü şeyler mi yapmış olmak gerekir Gökçe?"

 

"Bilmem ki."Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Kötü bir şey yapmadan nasıl kötü olunur başka?"

 

"Göz yumarak."

 

Sesim fısıltı gibi çıktı fakat o duydu. Ay ışığının aydınlattığı güzel yüzü soldu hemen.

 

"Ben hiç sadece göz yumacak kadar iyi birine rastlamadım."

 

Gözlerimi yumdum, soğuk havayı içime çektim. "Gökçe" dedim acı çekercesine. "Yapma ne olur. Bu kadar mı kötüdür insanlar? Sana hiç zararı dokunmayan kimse olmadı mı?"

 

"Olmuştur tabii fakat ben insanların bir çıkarı olmadan iyi olabileceklerine inanmıyorum." Gözlerini karşısındaki duvara çevirdi. "Hep bir şeyler almak isterler senden. Hiç ruhunu sevemezler mesela, işleri yalnızca bedeninledir. Oysa insanın ruhu değil midir sevilecek olan. Beden solup gider yıllarla birlikte."

 

"Öyledir zaten." Dedim karşı çıkarak. "İnsan birinin ruhunu sever, bedenini değil."

 

"Bir erkek bir kadının ruhunu sevmez Kuzey. Dokunmadan sevemez."

 

"Dokunmak bedenin tatminidir oysa kalbin tatmini ruhtadır."

 

Sözlerim gözlerini bana çevirmesine neden oldu. O çekinmeden baktı gözlerime fakat ben uzun bakışlarıyla ile sıkışan kalbimi yok saymak için bir savaş verdim içimde.

 

O sözlerimi yalandan saydı bense yeminden.

 

***

 

Derin Asu Aldinç

 

 

Soğuk betonun üzerinde öylece oturmuştum. Hangi katın merdivenleriydi bilmiyordum. Gerginliğin dizlerimin tutamayacak hale getirişini ilk kez yaşamıştım. Ezra, Emir ile sandığımdan daha yakındı ve bu büyük bir problemdi. Henüz elimde önsezilerden başka hiçbir şey yoktu ve daha yolun bu denli başındayken mağlup olmak istemiyordum.

 

Yeterince sakinleştiğimi anlayınca ayağa kalkıp merdivenleri tırmanmaya devam ettim. İnce duvarlar, içeride ki tüm sesi duymama neden oluyordu. Gözlerim geçtiğim katların kapılarındaydı. Aradığım numaranın önünde durunca düşünmeden hızlıca çaldım kapıyı.

 

Çatık kaşlı, oldukça fazla dövmesi olan bir adam açtı kapıyı. Bir soru sormadan yavaşça kenara çekildi, muhtemelen geleceğim haberini almıştı daha önce.

 

"Gökçe içeride mi?"

 

Yalnızca kafasını sallayıp eli ile bir odayı işaret etti. Kapalı kapıyı tıklatıp açtım. Demir bir ranzanın alt katında uzanıyordu Gökçe. Odada bu ranza dışında bir şey yoktu. Beni fark ettiğinde yüzünü güzel bir gülümseme kapladı. Ayaklanıp sarıldığında hızlıca karşılık verdim.

 

"Gökçe iyi misin? Canını yaktılar mı?" Sözlerim burası için değildi, Çağdaş Karademir'in onu götürdüğü ilk güneydi merakım. Geri çekilip yüzüne baktım. "Söylesene iyisin değil mi?"

 

"Endişelenme Derin canımı yakmadılar. İyiyim ben." İkimizi yatağa oturttu. "Gelmene sevindim."

 

 

"Aklım sendeydi hep ama...biliyorsun o ev biraz karmaşık bu yüzden ancak gelebildim yanına."

 

"Ben yeni geldim buraya zaten. Daha öncesinde Kuzey'in amcasının yanındaydım. Oraya da gelemezdin sanırım."

 

"Oraya mı götürdü seni Çağdaş Karademir?"

 

Kafasını salladı yavaşça. "Sonrasında Emir'in planı sayesinde buraya geldim."

 

"Ne planı?"

 

Gökçe duraksadı. "Garip işler Derin." Göğsü aldığı nefesle yükseldi. "Aslında çok berbat işler içinde bu adamlar. Karademirler yani."

 

Merak tenimi yaktı, kalbim attı. Bir şeyler duyabilirdim, bir şeyler öğrenebilirdim. "Ne gördün Gökçe?" Derken sesim hissettiklerimi zıt sakindi.

 

"Bir masa, yani öyle diyorlar. 6 adam 6 vekil var. Çağdaş karademir, Emir, Doğan hepsi bu masada. Doğan'ın oturduğu bir masada iyi işler döneceğini hiç sanmıyorum. Emir beni birinin vekili olarak oturttu masaya, Ezra idi sanırım adı." Yutkundum sertçe. "Masadakiler birbirlerine ve vekillerine zarar veremezmiş, öyle dedi Kuzey. Garip bir yerdeydi, daha önce görmemiştim hiç."

 

Orasıydı, kağıtta ki adres. Buna emindim. Bir masa, dönen kaç yasadışı iş? Bu işi polise taşıyabilirdim fakat elimde adres bir tarafa, toplantıya ait bir kanıt bile olsa yok etmeleri çok mümkündü. Bu bilgi paha biçilmezdi ama kullanabileceğim kadar güçlü değildi.

 

"Derin?" Gökçe'nin sesi beni daldığım düşüncelerden çekip çıkardı. "Senden bir şey isteyebilir miyim?"

 

"Elbette."

 

"Bu işin sonunun nereye varacağını bilmiyorum. Kurtulur muyum yoksa o iki canavardan birinin eline mi düşerim bilmiyorum. “Bakışları yere indi. "Doğan ölmemi istiyor fakat o elinden kaçan kızların kafasına sıkıp öldürmez...Derimi yüzmek isteyecek Derin. Bunu yaptığını gördüm, kızın çığlıklarını duydum, bedeninin derisinden arınmış bir et parçasına dönüşünü gördüm."

 

Yine yaktı nefeslerim ciğerimi. Yine kalbim acıdı. Dehşetle baktım ona.

 

"İhsan'ın eline kalsam zaten ölümden beter. Kolay bir hayatım olmadı Derin ama kolay bir ölümüm olsun istiyorum." Elimi tuttu yavaşça. "Bana kesici bir şey getir. Bıçak olur, jilet olur fark etmez. Eğer onlardan birinin eline düşersem hayatıma son verebileceğim bir şey."

 

Artık burası bir oda değildi. Beyaz fayanslar, kanlı bir küvet vardı. Lale içindeydi, bilekleri kesik, teni soluktu. Yerde bir jilet vardı, parmaklarının arasından kayıp düşmüş olan. Suya karışmış kanın kokusu, onun kokusunu alıp götürmüştü.

 

Gözlerim yaşardı, Gökçe öylece ona bakan yüzüme dokundu. Başını salladı yavaşça. "Derin çok özür dilerim, biliyorum bunu senden istemek çok acımasızca ama isteyecek başka kimsem yok. Affet beni lütfen."

 

O biliyordu Lale'nin nasıl öldüğünü. Biliyordu onun bileklerini keseceği jileti ona getirmek beni mahvederdi ama başkasından isteyemezdi.

 

Ona kurtulacağının garantisini verebilir miydim?

 

İşkence dolu bir ölümden onu kurtarmak bir jiletten ibaretti ve bir jiletti her gün kalbimi paramparça eden.

 

Donuk göz yaşlarım sesli bir ağlayışa döndüğünde sarıldım ona. Sıkıca. O ağladı, ben ağladım. İkimizde biliyorduk o jileti getireceğimi, ikimizde kabullenmiştik her şeyin olabileceğini.

 

Ben korkuyordum, o jileti getirecek kadar. O ise cesurdu, bileklerini kesebilecek kadar.

 

***

 

Merhaba Asu, bu isminin daha güzel olduğu konusunda Emir ile hemfikiriz sanırım. Ben Ezra Kulaç, anlaşmamızı tekrar gözden geçirmek istiyorum. Seni Karademirlerin evinin biraz ilerisinde bekliyorum. Geleceğini biliyorum. Gelmelisin biliyorsun.’

 

 

Yarım saattir bakıştığım mesaj aynen bu şekildeydi. Bu süre içerisinde odada dolanmış, yatakta oturmuş ve hatta bi ara koridora dahi çıkmıştım fakat gözlerimi hiç ayırmamıştım mesajdan.

 

Gitmemek bir seçenek değildi, gitmekte öyle. Kalmak risk almaktı ve gitmekte öyle. Artık düşünmeye başlamıştım o adreste Ezra ile olan karşılaşmamız tesadüf müydü gerçekten? Yoksa fikrini değiştirmesine neden olan ikinci karşılaşmamız mıydı?

 

Oldukça uzun süre düşündüm bunu, gitmeye karar verirken aldığım risklerin farkındaydım fakat tam tersinde olabilecekler daha netti. Bu yüzden üzerime aldığım hırka ile önce odadan sonra evden çıktım. Hava geçtiğimiz günlerden daha soğuktu, sert bir soğuktu bu. Gelecek olan karın habercisi olduğuna emindim.

 

Sokağın ilerisinde veya gerisinde hiçbir araba görmedim. Sonra bir mesaj daha aldım aynı numaradan.

 

Yolun köşesindeyim Asu.’

 

Etrafa attığım tedirgin bakışlarla beraber sokağın köşesini döndüm. Daha önce bindiğim arabanın siyah filmli camları içerisinde kim olduğunu görmemi engelliyordu. Aynı tedirginlikle yaklaşıp bindim. Ezra, üzerinde yine kusursuz bir takım taşıyordu. Beni görünce genişçe gülümseyip arabayı çalıştırdı.

 

“Bir dakika nereye sürüyorsun arabayı?” Dedim endişeyle. “Ne söyleyeceksen burada söyle.”

 

“Burası konuşmak için fazla göz önünde. Seni kaçırmıyorum endişelenme.”

 

“İhsan’ın yeğeni değil misin sen? Ne yapacağını sözlerinle mi tartacağım ben? Bir yere gitmek istemiyorum.”

 

Arabayı durdurdu. Emniyet kemerini çıkarıp bedenini bana çevirdi. Yüzü biraz önceki gülümsemesinden arınmıştı.

 

“Burada görülme riskini alıyorsan benlik problem yok.” Elini yavaşça ceketinin iç cebine götürdü ve bir mektup çıkardı. Lale’nin mektubu. Kardeşimin bana yazdığı mektup. “Ne için burada olduğunu biliyorum.”

 

 

“Sen…Onu nasıl?”

 

Mektubu almak için ileri atıldım geri çekti, vazgeçmedim ve arabanın içinde onun koluna uzanmak için debelendim.

 

“Sakin ol Asu!” Mektubu iç cebine koydu hızlıca. “Mektuba zarar vermeyeceğim. Sadece konuşmak istiyorum.”

 

“Nasıl aldın mektubumu?” Dedim hayretler içinde. “Nasıl girdin eve?”

 

“Belki zaten evin içindeyimdir.”

 

Başımı sağa sola salladım, karmaşık duygular midemi bulandırmaya başladı. “Ne istiyorsun?” Bir elim arabanın kapısına gitti. Kaçmalı mıydım? Fakat mektubum ondaydı. “Neden eşyalarıma ulaştın?”

 

“Derin Asu Aldinç, benim isteklerimle seninkiler arasında pek bir fark yok.” Bana doğru yaklaştığında sırtımı kapıya verdim. “Emir’den almak istediğim bazı şeyler var fakat o evde değil. Onunla beraber çalışıyoruz ama o kardeşlerine bile tam olarak güvenmiyor.”

 

“Benden ne istiyorsun?”

 

“Sen bana istediklerimi getir, ben de sana kardeşinin katilini bulayım.”

 

Yeni bir anlaşma fakat bu kez gerçekliğiyle çırılçıplak.

 

“Kardeşlerine bile güvenmeyen bir adamın bana güvenmesini mi bekliyorsun?”

 

“Bir kadın tüm oyunu bozar Asu.” Gülümsedi. “Ona herhangi bir kadın getirebilirdim. Güzel, çekici ve isteyeceği her şeyi verebilecek fakat bir kadın oyunu bozar. Yalnızca bir kadın.” Başını salladı yavaşça. “Sana nasıl baktığını gördüm, benimle yan yana tutmak dahi istemedi.”

 

Lale’nin ölümünün sorumlusunu bulmak için ne kadar ileri gidebilirdim?

Karademirler ile tek başıma mücadele etmem imkansızdı. Onların oturduğu masaya oturan, onlar gibi biri ile anlaşmak hem mantıklı hem de akıl dışıydı.

 

“Ne dersin Asu? Yeni bir anlaşma yapacak mısın benimle?”

####
 

Haydi bakalım başlıyoruzzz

Sizce Ezra'nın amacı ne?

Derinle anlaşma yaparken kime sadık?

yorumlarınızı bekliyorumm sevgiyle kalın 🤍🤍

 

 

Bölüm : 06.11.2024 13:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Songül harmanda / KARADEMİR / 16. Bölüm “Bir Kadın Tüm Oyunu Bozar”
Songül harmanda
KARADEMİR

43.96k Okunma

2.18k Oy

0 Takip
59
Bölümlü Kitap
1. Bölüm "Kanlı Küvet"2. Bölüm "Bir Şüphe, Beş Şüpheli"3. Bölüm "Karanlıkta Gizlenen Adam"4. Bölüm "Açık Çek"5. Bölüm "Bir Kadını Kurtarmak"6. Bölüm "Tehlikeli Adamlar"7. Bölüm "Dikenli Duvarlar"8.Bölüm "Çığ"9.Bölüm “Kimsesiz Kız Çocuğu”10.Bölüm “Ölüm Oylaması”11. Bölüm “Kış Bahçesi”12.Bölüm”Kabuk Tutmuş Yaralar”13. Bölüm “Bir Fotoğraf Karesi”Duyuru14. Bölüm “Her İnsanın Bir Zaafı Vardır”DuyuruGüncelleme15. Bölüm "Gözlerini hep açık tut!"DuyuruDuyuru16. Bölüm “Bir Kadın Tüm Oyunu Bozar”Yeni bölüm yayınlandı17. Bölüm “Kral Paradoksu”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru18. Bölüm “Vicdana Asılı Urganlar”Yeni bölüm yayınlandıDuyuruDuyuru19. Bölüm”Bir Hiç Sıfıra Eşit Olur Mu?”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru20. Bölüm “Kan”Yeni Bölüm Yayınlandı21. Bölüm “Yalan”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru22.Bölüm “Üç Bilet Meselesi”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru23. Bölüm “Bedelleri Her Zaman Masumlar Öder”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuruDuyuru24. Bölüm 1.Kısım “İkilem”Yeni Bölüm YayınlandıDuyuru24. Bölüm 2. Kısım “Korkak Kalp”Yeni Bölüm Yayınlandı25. Bölüm 1. Kısım "Pranga"25. Bölüm 2. Kısım "Yol Ayrımı"26. Bölüm "Gerçeğin Acı Yüzü"Yeni bölüm hakkında27. Bölüm 1. Kısım "Yaralı Bir Adam"27. Bölüm 2. Kısım "Gözler Yalan Söylemez"Duyuru28. Bölüm 1. Kısım "Geriye Kalacak Birkaç Anı"Güncelleme
Hikayeyi Paylaş
Loading...