Kasım 2000
Tavanımda ki yıldızları bir tek benim görebileceğimi söylerdi annem. Eğer uykum gelmezse onları sayıp uyuyabilirdim. İki çubuk yukarı bakmadan uyumam gerekiyordu ve çubuklar birazdan yukarı gelecekti ama uyuyamıyordum. Defalarca saydığım yıldızlar bu gece beni uyutamıyordu. Yorganımı gözlerime kadar çektim.
Çubuklar yukarı baktığında korkunç canavarlar gezmeye başlayacaktı. Eğer gözlerim kapalı olursa canavarlar uyumadığımı bilemezlerdi. Sesler gelmeye başladı, korktum ama yorganı açmadım. Kapı açıldı, gelen bir canavar mıydı? Uyumadığımı anlar mıydı? Elimle ağzımı kapattım ve sessizce bekledim. Canavarın adım sesleri geldi. Kalbimin sesini duyuyor muydu o da? Uyurken de böyle hızlı atabilir miydi kalp?
"İstemiyorum." Diye fısıldayan annemi duydum. Yorganı hafifçe indirdim. Karanlığın içinde biri vardı. Canavarlar da insanlar gibi mi görünürdü? Annem uyumadığı için çok mu öfkelenmişti? Annemin üzerine çıktı, onu ezecek miydi? Annem beni koruduğu gibi kendini koruyamaz mıydı canavardan?
"Lütfen. Emir uyuyor, bizi duyabilir." Canavarı tanıyor muydu? Belki de her gece çubuklar yukarı baktığında aynı canavar geliyordu. Annem beni hep koruyordu, bu gece de uyuduğumu sanıp koruyabilirdi.
Canavar annemin canını yakmaya çalışıyordu. Annem debelendikçe canavar daha çok öfkeleniyordu. "Üzgünüm." Dedi canavar. Ellerini onun boğazına koydu. Korktum. Annem kurtulmaya çalıştı, her gece kurtuluyordu bu gece de kurtulacaktı. Canavar boğazını sıkarken nefes alabiliyor muydu? Artık çırpınmayı bırakmıştı.
Annem uyudu. Canavar ellerini çekti, uyumayanları böyle mi uyutuyordu? Yıldızları saymak daha güzeldi, beni de böyle uyutsun istemiyordum.
Canavar ağlamaya başladı, neden ağlıyordu? Annemi kaldırıp kolları arasına aldı ve sarıldı. Canavarlar sarılır mıydı?
Canavar başını bana çevirdiğinde korku ile yorganı kapattım. O an ayağa kalkıp yatağa yaklaştığını duydum, uyumadığımı anlamıştı. Korku ile ağlamaya başladım. Yorgan yavaşça çekildiğinde canavarı gördüm. Onu tanıyordum.
**
Kuzey Karademir
Zihnim bulanıktı, sadece iki kadehle bile bedenim sanki bir et parçasından ibaret oluyordu. Kollarımı kaldırmak, bedenimi hareket ettirmek için defalarca bunu düşünmem gerekiyordu.
Bunca bulanıklığa rağmen Gökçe netti. Karşımda ki koltukta oturmuş, iri kahve gözleri ile bana bakıyordu. Kusursuzca çizilmiş bir portre gibiydi. Aklımı yitirmek üzereydim, nasıl böyle güzel olabilirdi? Bu güzelliği inciten her şey kafamda dönmeye başladı, öfkelendim.
"Onu öldüreceğim." Dedim. Güzel kaşları çatıldı. "Kimi?" Sorusu ile yüzümde tiksindiğimi anlayacağı bir ifade oturdu. "İhsanı." Yarım ağız güldü. "Onunla iş yaptığını sanıyordum."
O bakış, o ses tonu, yine iğrenç bir adam gibi hissettiğim o an. Gözlerimi kapattım, bakışlarının tenime batırdığı iğnelerden kaçmak için.
"Onu öldürebilir misin?" Sesi ile gözlerimi açıp yüzüne baktım. Buna gücümün yetip yetmeyeceğini merak ediyordu. "Güçsüz olduğumu mu düşünüyorsun?" Kafasını salladı hafifçe. "Seni tanımıyorum." Dedi.
Onu gördüğüm ilk an geldi aklıma. Beni Doğan'ın yanında gördüğü an yüzünde ki nefreti hatırladım. Bir adım arkamdan gelip arabaya bindiğinde ilk kez gözlerine bakmıştım. "Dışarıdan bakan seni adam sanır." Demişti. İnkar edemem, sözleri çok zoruma gitmişti.
"Güçsüz değilim Gökçe. Emir'in Derin'e verdiği söz için değil o orospu çocuğu ölmesi gerektiği için yapacağım bunu." Sözlerimde nefret vardı. İhsan Kulaç'ın yaptıkları tanıdığım en vicdansız adamın bile kanına dokunurdu. "Yaramı gördüğün için mi değişti fikrin?" Dedi Gökçe. "İhsan'ın yaraladığı tek masum sen değilsin. İşin içinde çok fazla vahşet var." Yerimde doğrulup öne doğru eğildim, alkol başımı döndürüyordu. "Yine de Gökçe bunun beni öfkelendirmediğini söyleyemem. Onun göğsünü tıpkı senin ki gibi yaracağım ama bıçağım öyle derine inecek ki tüm organlarını parçalayacağım."
"Onlardan farklı biri misin Kuzey Karademir? Beni kaçırdın, bir eşyaymışım gibi bir adamdan alıp diğerine satmak istedin. Sözlerin benim için güvenli mi sence? Başka hiçbir yolum yok diye buradayım, sana güvendiğim için değil."
Gökçe bana bir tokat atsaydı bu kadar sarsılmazdım. Bu sözleri kim söylerse söylesin beni nasıl bir adam olarak gördüğünü umursamazdım ama neden Gökçe hakkımda böyle düşününce berbat hissediyordum?
"Sana sözümü tutacağımı göstereceğim Gökçe. Aynı zamanda neden paraya ihtiyacım olduğunu da göreceksin. Neden bunun için böyle boktan bir işe kalkıştığımı da. O zaman belki o kadar da kötü bir adam olmadığımı kabullenirsin."
***
Yabancı isimler adına kayıtlı özel bir mülkün önünde durdu araba. Siyah filmli camın gerisinde duran iri yarı iki adamdan biri cama yaklaştı fakat içeri bakmadan yalnızca elini cama uzattı. Emir'in küçük aralıktan uzattığı zarfı aldı ve büyük demir kapıları açıp içeri girmemize izin verdi. Yaklaştıkça daha ihtişamlı görünen malikenin önünde durduk. Anahtarları kapı önünde duran başka bir adama uzattı Emir. Her adımda tok bir ses çıkaran mermer zemini aşıp içeri girdik. Hayal ettiğimin aksine loş bir ortamdı. Bir dönem filmi içinde hissettiren iç mimarisi dikkatimi çekti. Küçük detayları inceledim hızlıca. Gezinen kadınları fark edince dikkatim dağıldı. Bir kıyafet denilemeyecek kadar garip şeyler giymişlerdi. Yüzelerini örten maskeye kıyasla vücutları oldukça ortadaydı. Ellerinde tuttukları tepside duran içki bardaklarını bize doğru uzattıklarında Emir tek bir el hareketi ile ret etti.
"Sakın içeyim deme." Kulağıma fısıldadıktan sonra birkaç adım attı ve durup kararsızca bana baktı. "İçlerinde bir şey olduğundan değil. Alkole karşı çok zayıfsın ve bugün ayık olman lazım."
Uzun bir koridoru geçip geniş bir odaya girdik. Kocaman bir masa odanın tam ortasındaydı ve koltuklar dışında başka hiçbir şey yoktu. Duvara asılı ufak aydınlatmalar olmasaydı hiçbir şey göremezdik. Ortamın özellikle loş olması amaçlanmış gibiydi. Bir sorgu odasını andıran odada henüz kimse yoktu. Emir'in oturduğu geniş koltuğun yanında duran özellikle küçük seçilmiş sandalyeye oturdum. Bir vekil olarak masada bulunmamın babamın öğrenecek olmasının yanı sıra ilk kez bu masada oturuyor oluşumun gerginliği vardı.
Oda, kapısından girildiği andan itibaren konuşmaman konusunda bir senet imzalatmış gibiydi. Emir sessizdi ve bizim ardımızdan odaya girip oturan, Avcı'nın evinde fotoğraflarını gördüğüm, iki adam ve vekilleri de sessizdi. Bir selamlaşma dahi olmaması garipti fakat uzun süre sorgulamamıştım.
Bedenimi kaskatı kesen ilk adım sesi Doğan'a aitti, bu korkudan ziyade ona duyduğum öfkenin kasılmasıydı. Onun bakışlarında ise öfkeden çok daha ötesi vardı. İkinci adım ise babama aitti ve bu kesinlikle korkunun kasılmasıydı. Baş köşede duran koltuğuna geçtiği anda benimle olan o kısacık bakışmasında bunu ödeteceğini anladım. Bu saniyelik bakışmanın tehdidine rağmen her şeyden haberdar gibi rahatça koltuğuna oturdu. Onun aksine amcam gözlerini Emir'e dikmişti ve sanki bakışlarıyla 'Ne halt ediyorsun?' Diyordu.
Masada ki son boş koltuk için kapıdan içeri biri girdiğinde hepimiz oraya döndük. Orta boylu, kemikli yüz hatlarıyla dikkati anında kendine toplayan genç bir adam girdi içeriye. Üzerinde ki takıma rağmen adımları oldukça rahattı. Genişçe gülümsedi ve ortamda ki tüm ciddiyete zıt bir şekilde konuşmaya başladı.
"Bu yeri çok aradınız mı? Navigasyonla bile gelmemiz saatler sürdü." Gözlerini hepimizde gezdirdi. " Ben Ezra Kulaç. İhsan Kulaç'ın yeğeni ve tek varisiyim. Tanışmadan şikayetlendiğim için kusura bakmayın. Vekilim biraz agresiftir onun adına şikayetimizi bildirmek istedim." Göz ucuyla bir adım gerisinde ki uzun adama baktı. Ezra'nın aksine kaşları çatık ve oldukça hoşnutsuz duruyordu. "Oldu mu?" Adam kafasını onaylayarak salladığında Ezra boş koltuğa oturdu.
"Ezra ne sikik bir isim, annen yahudi orospusu muydu?" Doğan'ın kelimeleri ile Ezra'nın gülümsemesi genişledi. "Annemi hiç tanımadım biliyor musun? Babamın yattığı kadınların listesini tutmuyorum. Kardeş bile olabiliriz seninle."
Sözleri ile sırıttım. Masada bu sözlere sırıtan tek kişi ben değildim fakat Doğan bana çevirdi bakışını. "Onu bu şekilde koruyabileceğini mi sanıyorsun Emir?" Sesi buz gibiydi.
"Masadan birine zarar verirsen o tahtın devrilir bunu sen de biliyorsun."
"Kuzey neden korunmaya ihtiyaç duysun Doğan?" Babamın araya girişi ile yutkundum. Bu kez Doğan sırıttı. "Oğlun kızlarımdan birini kaçırdı ve dahası onu ihsana satmaya kalktı. Kuzey'i öldüreceğim. Bunun için bana alınmazsın değil mi?"
Babam bana döndüğü anda kulaklarımda bir çınlama duymaya başladım. Başta bir böcek sesi gibiydi sonraları bozuk bir mikrofonun rahatsız ediciliğini anımsattı. Her şeye hakim olmalıydı, her şeyi bilmeliydi ama daha şimdiden onu kandırdığımız birçok şeyle yüzleşmişti. Onu tanıyan biri bu noktada kesinlikle korkardı.
"O, masaya oturmadan önceki yaşananlardı. Vekil olarak masaya oturduğu andan itibaren ona zarar veremezsin. Kurallar böyle. Onu öldürmeye kalkıştığın anda devrilen tahtınla beraber seni ve soyundan gelen herkesi gebertirim."
" Bunu yaptın mı Kuzey? Onun kızını kaçırdın mı?" Babam araya girdiğinde herkesin bakışları ona döndü. Bir an için ölmeme izin vereceğini düşündüm, bu düşünce yalnızca düşüncede kalmayabilirdi. "Kaçırdım." Dedim kendimden emin bir sesle. Yüzünde tek bir mimik oynamadan önüne döndü. "Masaya oturduğu için dokunmazlığı var ama aynı zamanda kurallarımızda birbirimizin işlerine zarar vermemek de var. Bu yüzden oylama yapacağız." Hayretle ona baktığımda benimle göz teması bile kurmadı. Canımı bir oylamanın içine atması, ona rağmen beni dehşete düşürdü. Yine de oyunu yaşamamdan yana kullanacağını düşündüm fakat sözlerine devam ettiğinde tahmin ettiğimden daha acımasız olduğu gerçeği ile yüzleştim. "Ben ve Emir oy kullanmayacağız, adaletin sağlanması için. Vekilleriniz sizden farklı oy verebilir."
"Bu masada oturuyorsam oy vermeye hakkım var!" Emir'in öfkesine aldırmadı. Onu muhtemelen uyarmıştı ve Emir buna rağmen beni masaya vekil olarak oturtmuştu. Oysa Çağdaş Karademir'in varisiydim ben, birinin vekili olduğum takdirde varisi olamazdım. "Kuralları sen belirlemiyorsun Emir. Kardeşini bu masaya oturturken tüm bunları düşünmediysen bu senin hatan."
"Oylama olmayacak Çağdaş. Kuzey kızımı kaçırdı ve bunun karşılığında canını alacağımı herkes bilir. Siktiğimin vekilliği umurumda değil."
"O zaman bu masadan kalkarsın Doğan. Kalktığında elinde hiçbir kızın kalmayacağına da emin ol." Doğan dişlerini gıcırdattı. Bu, babam için yeterli bir cevaptı. "O halde oylamaya başlayalım. Kuzey'in masaya oturduğu için yaşamasını isteyen?"
O an müthiş bir gerginlik sardı vücudumu. Oylama Doğan'dan yana olduğu takdirde silahını çıkarıp nasıl kafama sıkacağımı hesapladım. Emir'in de oylamaya rağmen Doğan'a sıkacağı kesindi. Masa muhtemelen kan içinde kalırdı. Kalkan ilk el Cahit Soykamer'e aitti. Yaşamamı desteklemişti, onun ardından vekili de elini kaldırdı. Behram Çevik kıpırdamadan parmaklarını masaya vuruyordu, yaşamam için oy vermeyeceğini o an anladım. İkiye iki olduğumuzda gözlerim Ezra'ya döndü. İhsan Kulaç'ı dolandırmışken yeğeninden yaşamam için oy vermesini beklemek ahmaklıktı ama o an yine de beklenti ile baktım ona. Kalbimin sesi kulaklarımdaydı ve Ezra'nın Doğan'a başını salladığını gördüğümde bu ses arttı. Elini yavaşça kaldırdı. "Kaba insanlardan hiç haz etmem." Dedi. Derin bir rahatlama hissi ile nefesimi verdim.
"Kuzey'in yaşaması-" Doğan babamın sözünü kesti."Bu adaletli bir oylama değil. Yaptığının yanına kalmasına izin verirsem başkalarının önünü kesebilir miyim?"
"Adaletli olması için kendi oğlumun ölüm oylamasına katılmadım Doğan. Bu konu burada kapanmıştır. En ufak bir hamleni gördüğüm taktirde verdiğim her şeyi alırım senden." Gözünü Ezra'ya çevirdi. "Tanımadığın insanların annesine sövmeden önce bugünü hatırlarsın."
Odanın dışında gördüğüm kadınlar içeri girip içki dağıttığında konu artık Doğan ve benim meselem değildi. Gelen mallar, satışlar, paranın temize çekilmesi için yapılacak olan bir otelin projesi ve daha bir sürü konu konuşuldu. Konuşulanları dikkatle takip etmem gerektiğini düşündüğüm her an oradan koptum ve silkelenip kendime geldiğimde başka bir konuya geçildi. Bu döngünün içinde saatlerce oturdum o masada.
Masa, birinin talep etmesi ile birlikte herkese tarihi bildirmek için gönderdiği zarflarla toplanıyordu. Bu bir sorun veya çok iyi bir işin habercisi olabilirdi. Altı büyük isim ve vekillerinin hükümdarlığını sürdüğü bu dünya da polisin bile esamesi okunmuyordu. Çağdaş Karademir devletin de çıkarlarını gözetiyordu.
***
"Canımı bir oylamaya sundu resmen." Camı indirip soğuk havanın içeri girmesine izin verirken birkaç saat öncesinin şaşkınlığını taşıyordum hala. "Doğan adamın annesine sövmeseydi ölüydüm belki şimdi."
"Buna izin vermezdim." Dedi Emir. Gözleri yoldaydı ve yüzü oldukça gergin duruyordu. "Çağdaş Karademir'i tanımaya başlayacaksın. Sancılı bir süreçtir."
"Neden oturdun o masaya? Katil mi kiralayacaksın insanlara? Ne biçim işlerin içinde bu herifler?" Emir bana bakmadı. Toplantı bittiği anda oradan ayrılmıştık ve bir süredir yola bakmak dışında hiçbir şey yapmıyordu. "Toz pembe bir hayat içinde olmadığımızı biliyorum zaten. Ölmesi gerekeni öldüreceksin ama çok daha fazlası bu. Doğan, Ezra denen herife çocukları sordu amına koyayım. Çocuk lan! Ben bu masada oturamam Emir. Yapamam bunu, tüm bu sikik işlere son veremiyorsam dahi seyredemem."
Emir arabayı bir anda durdurdu. Bedenim koltuğa sertçe çarptı. Yüzünde kararsızlık vardı ama bir şey onu bu konuşmaya sürükledi, henüz hiçbir şey söylememişti ama ben nedense hayatımın bu noktada bir yol ayrımına gireceğini biliyordum.
"Sana açık olacağım. Elimden geldiğince üçünüzü de bu işlerden uzak tutmaya çalıştım. Babamın gözdesi olduğun için seni bizzat sürükledi bu hayatın içine. Bora dünden meraklıydı zaten pislik işler içinde dans etmeye. Mert'i olabildiğince uzak tutuyorum her şeyden, normal bir hayat yaşayabilsin diye." Gözlerini kısa bir süreliğine yumup nefes aldı. "Ama seni bu masaya kadar oturtmak zorunda kaldım. Şimdi istemediğim kadar battın zaten çamura. Bu yüzden Kuzey beni iyi dinle. Masaya oturdum çünkü babamın tahtını devireceğim. Onu da masasını da mahvedeceğim. O lekesiz ismi tüm ülkede bu işler ile anılacak. Güneş görmemesi için her şeyi yapacağım. Bu yolda yanacaksam dahi önemli değil."
Duyduklarımı sindirmemişken "Neden?" Diye mırıldandım sadece. Hiçbir zaman onunla iyi anlaşamadıklarını biliyordum ama bu derece nefret beslediğinden habersizdim.
"Çünkü o tahmin ettiğinden daha acımasız bir adam." Kafamı sağa sola salladım. "Babamın ne kadar acımasız olabileceği ile bu gece yüzleştim zaten ama sadece bu olamaz Emir. Onu mahvetmekten bahsediyorsun, öz babamızı. Neden? Ne zamandır planlıyordun bunu?" Bakışlarını kaçırdı.
"Annemi hatırlıyor musun Kuzey?" Diye bir soru sordu alakasız bir şekilde. Evin merdivenlerini ürkekçe inen o kadın gözlerimin önüne geldi hemen. Üzerinde sıklıkla geniş bir gecelik olurdu, solgun yüzü ve dağınık duran açık kahve saçları ile çoğu zaman korkardım ondan. Kafamı salladım yavaşça.
"Nasıl öldü biliyor musun?"
Bir gün odasından babamın kucağında çıktığında kafası arkaya düşmüş, elleri boşlukta sallanıyordu. Emir'in bir adım gerisinde öylece kapıda durduğu anı hatırladım. O anı ağzımda acı bir tat bıraktı. Yüzümü buruşturdum. "Uykusunda." Diyebildim sadece. Emir kafasını sağa sola salladı.
"Boğdu onu." Fısıltısı bir silah patlamasından daha çok ürküttü beni. "Benim yanımda, boğarak öldürdü annemi. Onu öldürdükten saniyeler sonra beni de öldürmeye çalıştı." Kaskatı kesildim. Bir uçurumun ucundan defalarca düştüm yere, defalarca çakıldım o zemine ve her seferinde o kırık dökük bedenim daha fazla kırılabilirmiş gibi çarpmaya devam etti. "Odaya sen girdin hatırlıyor musun? Seni gördüğü için durdu." Hatırlayamadım, o an hafızamdan silinmiş gibiydi ama Emir'in her sözü benim için bir senetti. "Ondan daha vicdanlıyım Kuzey. Yalnızca merhametsiz bir adamın elinden gücünü almak istiyorum."
Duyduklarım dilimi düğümledi. Hiçbir şey söyleyemeyişimin ardından yola koyuldu tekrardan. Hissetiklerime bir isim vermek zordu, daha da zor olanı ise babam bunu yapmaz diyemiyordum. Yapardı.
"Bu kadarını yapmamış olmalıydı." Sözlerim bir şeylerin değişmesini arzu eder gibiydi. Onca şeyin içinde bir kadını boğması hafif kalırdı ama o kadın çocuğunun annesiydi. Neden yapmıştı?
Nedenlerin bazen önemi olmaz Kuzey. Bazen hiçbir neden günahı hafifletmez.
"Farklı biri olmasını arzu etmeni anlıyorum. Hiçbir şeye ortak olmak zorunda değilsin. Toplantılara vekilim olarak katılmama hakkına da sahipsin. Amacım yalnızca Doğan'ın eliniden kurtarmaktı seni. Hem ihsandan hem de ondan aynı anda koruyamazdım."
Soracağım onlarca soru varken gözüm aynaya kaydı. Bir arabanın ardımızdan geldiğini fark ettim, bir süre önce de aynı arabayı arkamızda gördüğüme neredeyse emindim. "Takip ediliyoruz sanırım." Emir cevap vermedi. Arabayı tanıdığım yola çevirip Avcı'nın evi önünde durdu.
Henüz başlayan yağmur araba tarafından artık korunmayan bedenlerimizi ıslatmaya başladı. Bizi takip ettiğine artık emin olduğum arabadan inenler Ezra ve vekiliydi. Bize doğru adımlarken yüzünde masadakinden uzak, mesafe vardı. Elini Emir'e uzattığında şaşkınlıkla ikisine baktım. "Bir oylama olacağını biliyordun." Dedim hayretle.
"Onu tanıyorum." Dedi babamı kast ederek. "Canını bir oylama bırakacak değildim."
"Karşılığında ne istiyor?"
Gözlerim Ezradaydı. Hafifçe gülümsedi. "Buradayım Kuzey bana sorabilirsin ne istediğimi." Ellerini montunun ceplerine koydu. "Endişelenme üçümüzün de çıkarlarına uygun bir istek."
"İhsan Kulaç'ı öldürmesi için yardım edeceğiz."
"Amcasını?"
"Aile bağlarımız sizinki kadar sıkı değil ne yazık ki. Bu arada sorularını bana sorabilirsin, cevaplarım inan." Bir elini kaldırıp saatine baktı. "Bir saate evine geçmiş olur. Adamlarımdan biri evinin yakınında, bize haber verecek. Planda bir değişiklik var mı?"
Emir hafifçe kafasını salladı. "Evde 10 adam olduğuna eminsin değil mi?" Ezra da onun gibi kafasını sallayarak onayladı.
"Bu gece mi bitireceğiz işini?" Sorumla beraber ikisinin de bakışları bana döndü. "Uçan kuşlar ittifakımızı öğrenmeden işi halledelim diyoruz." Ezra apartmana yöneldiğinde buraya daha önce geldiğini anladım.
Emir'in kolunu tutup durdurdum. "Ona güveniyor musun?"
"Bir anlaşma yaptık." Göz ucuyla Ezra'ya baktı. "O üstüne düşeni yaptı, sıra bende."
"Ya tuzaksa? Ya ihsan ile birlikte amacı hepimizi öldürmekse."
"Bana güveniyor musun?" Dedi. Koşulsuz güveniyordum. "Tuzak değil."
Bora, Avcı ile birlikte bizi bekliyordu. Üzerine giydikleri siyah kıyafetler ve can yelekleri özel bir timin kıyafetlerini andırıyordu. Avcı silahlara susturucu takarken, Bora bizim için ayırdığı kıyafetleri uzattı.
"Bakma öyle, beni de bir saat önce aradı Avcı, haberim yoktu." Dedi gözleri bendeyken. Silahlardan birini aldı ve beline yerleştirdi. "İhsan'ın evine 6 adam gitmeyi de intihardan sayıyorum."
Ezra'nın yanında ki adam işaret dili ile konuşmaya başladı. Hızlı hareketleri ile çatık kaşları öfkeli olduğunu anlamamı sağladı ama ne hakkında konuştuğunu bilmiyordum.
"Böyle rahatsız edici şeyler söylemeyeceğimi biliyorsun." Ezra bunları derken üzerini giyiyor aynı zamanda adama bakmaya devam ediyordu. "Öfkeni amcama sakla Ali. Adamların tedirgin olması normal İhsan Kulaç'ı öldürmeye gidiyoruz."
Dile geldiğinde stres yaşatıyordu. Birkaç yumrukla yere serebileceğim bir herifti ama yaptığı işler ve elinde ki güç tereddüte sebep olabiliyordu. Yine de İhsan Kulaç'tı o, Gökçe'nin kabusu. Elbette onu öldürecektim.
Giydiğimiz kıyafetlerden sonra kafamıza geçirdiğimiz kar maskeleri ile beraber birbirimizden ayırt edilemeyecek hale geldik. Ezra bizden biraz kısa, vekili Ali ise biraz daha uzundu fakat geri kalanımız aynı boylardaydı. Üzerimizde yeterince silah, basit bir plan ve öldürmek istediğimiz adamın yeğeni dışında
elimizde pek bir şey yoktu. Bunlarla birlikte bindiğimiz iki araç ardı ardına İhsan Kulaç'ın evine doğru yola çıktı.
"Ezra ile ne zaman görüştünüz?" Emir aynadan bana baktı, sadece gözlerim görünüyor olsa da hepsinden daha gergin olduğumu anlayacak kadar tanıyordu beni. "Avcı ile görüştüler, ben yan yana görülmek istemedim."
"Değişik bir herif." Avcı dediklerinde haklıydı, Ezra bu dünyaya ait olmayacak kadar kibar ve insancıl duruyordu ama öyle olmadığına neredeyse emindim.
"Amcasını öldürmek için yardım alıyor olmamız hala bir tık mantıksız geliyor bana." Bora'nın sözlerine katılarak başımı salladım. "Bana da öyle geliyor."
"Kesin bir bilgi yok ama Ağabeyini öldürdüğüne dair bir söylenti var. İhsandan her türlü şerefsizliği beklerim. Öyleyse zaten babasının katilini öldürmek Ezra için zor olmayacak."
"En kötü gebeririz." Dedi Avcı. "Sanki bi sik yaşadığımız mı var? Boku bokuna sürünüyoruz"
"Kendi adına konuş benim gayet zevkli bir hayatım var."
"Koyduğumun zevki. Seks dışında ne zevkin var senin Bora? Çağdaş Karademir ile yaşanan bir hayatın cehennemde zebaniler ile yaşamaktan farkı ne?"
"En azından ben seks yapıyorum sen sağ elini kullanamıyorsun çekmekten."
"Sikik herif ben solağım."
"Takıldığın yer burası mı amına koyayım?" Bora güldüğünde Avcı arkaya eğilerek ona kafa atmaya çalıştı fakat omzuna yediği tekme ile geri savruldu. Bir küfür mırıldanıp tekrar uzandı ve bu sefer yumruğunu istediği gibi, Bora'nın suratına vurmayı başardı.
"Çocuk gibi dalaşmayı bırakın." Emir'in sesi ile Avcı önüne döndü. Bora da maskesini kaldırıp telefonundan yüzüne bakmaya başladı.
Beklediğimden daha küçük, tek katlı müstakil bir evin alt sokağında durduk. Ezra'nın öncülüğünde evin arkasında ki duvarı tırmanıp sessizce bahçeye atladık. Birkaç adım sonra Avcı'nın silahını ateşlemesi ile durduk. Susturucunun sesi ve adamın yere devrilen bedenini duyacak kadar sessizdik.
"İyi atıştı." Dedi Ezra sesinde ki şaşkınlığı gizlemeyerek.
"Eski polis o elbette iyi atış-" Bora omzuna yediği darbe ile sözünü yarıda kesti.
"Öz geçmişimi de ver istersen adama." Birkaç adım attı. "Zevzek herif."
Evin ön bahçesine doğru duvara yaslı bir şekilde ilerledik. Gerginlik kalbimin ritmini arttırdı, silahı tutan elim terledi. Emir duvarın bitiminde olan adamı indirdiğinde hemen ardından Ali de çaprazdakini halletti. Kapının önünde duran iki adamdan birini omzundan vurdum, Ezra diğerini hallederken yaralı olan silahına davrandı ve bu gürültü demekti. Silahı patladığı anda İhsan başka adamları çağırabilir ve bizim bu evden yalnızca leşimizin çıkmasını sağlayabilirdi. Telaşla ard arda adama sıktım. Bedeni çimlerin bitiminde ki mermere devrildiğinde rahat bir nefes aldım.
Bahçeye açılan cam kapıyı itip içeri girdik. Karanlık odaya yansıyan bahçe ışıkları modern mobilyaları görmemizi sağladı. Parkeye attığımız her adımda ses çıkmasın diye dikkat ettik. Evde hiç ses yoktu. Odanın kapısına doğru adım atan Ezra saniyeler içinde geri çekilip sırtını duvara yasladı. "Bu kadar adam olmaması gerekiyordu." Dedi. Bunun bir tuzak olduğunu düşündüğüm an ile bir adım ileri atıp içeride karşılıklı oturan iki adama görmemle vazgeçtiğim an aynıydı.
"Siktir." Geri çekilip Emir'e baktığımda bu endişenin fazla adam yüzünden olmadığını anladı. Ensesinden bile tanıdığım adam yüzündendi. "Babam burada. İhsan'ın tam karşısında oturuyor."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
43.97k Okunma |
2.18k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |