23. Bölüm
Sitare Kiraz / İstiridyenin Kayıp İncisi / Bölüm Yirmi ~Trabzonda Bir Yayla Güzeli~

Bölüm Yirmi ~Trabzonda Bir Yayla Güzeli~

Sitare Kiraz
sitarekiraz

Kağıttan gemiler yaptım kalbimden

Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.

Aşk diyorsunuz

limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!

~Didem Madak~

 

.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・

 

Hayatım boyunca hep gözü karalığımdan, cesur oluşumdan ve hayata karşı dik yürüyüşümden tebrik edildim. Beni hep bu saydığım özelliklerimle övdüler.

‘İnci gözü karadır, İnci atılır, İnci korkmaz, İnci dik yürür, İnci cesurdur'

Şimdi fark ediyordum ki ben bu övgülerin hiç birine layık olmayan korkak bir kız çocuğuydum. Özümde ürkek bir ceylan olmak yatıyordu. Ben tüm her şeye göğüs gerdiğimi sanarken aslında hayatımdan dört nala koşan bir at misali kaçıyordum. Yirmi altı sene benden haberi olmayan aileme eziyet etmiştim. Evet bunu ben yapmıştım. 18 yaşımda öğrenebilirdim. Araştırıp onları bulup, şimdi omzuna başını koyduğum bu adama yabancı olmaya bilirdim.

Yapmadım...

Çünkü ben inat edip hayatımı kendi elimle bit pazarında satılan basit bir kumaş gibi yırtıp atmıştım. Bu gerçeği bana kim söylemeye kalksa önüme kat kat duvarlar örmüş, kulağıma pamuktan bir tıpa takmıştım. Ben gerçek aileme eziyet etmiştim. Ve dahi ilk öğrendiğimde, gerçeği onlardan saklamayı düşünmüştüm.

Evet benim masalımın kötü cadısı, Şeyma’ydı ama kendi masalımın amâsı yine bendim. Hem kör hem de sağır olmayı seçmiştim. Yeşim Hanım’ın dinmeyen göz yaşının sebebi, babamın vicdanı olmuştum. Kendi öz anneme içimde öyle bir nefret büyütmüştüm ki hâlâ anne demekte zorlanıyordum. Hiç bir şey benim yüzümden olmamıştı ama her şey benim yüzündendi.

Şimdi saat dört suları ve elimizde koca bir tepsi baklava, az önce kahkahalarla yediğimiz dilimler ikimiz içinde derin bir sessizliğe sebep olmuştu. Yusuf Asaf hiç konuşmuyor loş ışıklı odada ayaklarını yere uzatmış, sırtını buzdolabına yaslamış omzunu ise bana vermişti. Ara, ara elimize bir dilim baklava alıp yiyorduk. İkimizde ağlamaklı bir haldeydik. İlk konuşan bir diğerinin hüngür hüngür ağlamasına vesile olacaktı. Bunu çok iyi bilmesine rağmen Yusuf sessizliği bozdu

“Sekiz yaşındayım, karşı evden senin odanın balkonuna girdim. Yine aynı telaşla tatlıları aşırmak niyetindeydim tabii... “ anlatmaya başladıkları ile gözüm aniden dolarken sessiz kalıp devam etmesini bekledim.

“Penceren açıktı, Yeşim teyze de senin yatağında uzanmış sarsıla sarsıla ağlıyordu. O sene bayram senin doğum gününe denk gelmiş. Ben seni hatırlamıyorum ama Yeşim teyze Eslem diye ağlıyor. O an Esleme yani sana o kadar çok öfkelenmiştim ki elime geçsen Yeşim teyzeyi üzdüğün için seni tek kaşık suda boğardım.” Sona doğru kendiyle alay eder gibi çıkan sesine buruk bir tebessümle eşlik edip,

“Ayı” diye fısıldadım. Beni koynuna çekip saçlarıma ufak bir buse kondurdu.

“Çok geç geldin İstiridye zaman çok geçti” Haklıydı. Benim suçumdu, kendime bile geç kalmıştım. Hayatımı, ailemi ihmal edip durmuştum. Önceliği hep arkadaşlarıma ve işime vermiştim. Ailem için asla çaba harcamamış üstüne büyük bir nefret büyütmüştüm. Gözümden akan bir damla yaşı gerisin geri ittirip, iyice uzayan saçlarımı kulağımın ardına ittirdim. Ardından Yusuf’un göğsünden kafamı kaldırım onunla göz hizasına gelip, başımı olumlu anlamda salladıktan sonra

“Haklısın” diye fısıldadım

“Sapanla evlerin camına taş atacak yaşı geçtik” söylediğim şeyle sert bir şekilde yutkunurken elini sıktığını fark etmiştim. Ama durmadım,

“Atlı karıncaya da binemeyiz”

“Bu tatlı bile aynı değil”

Sona doğru sesim iyice kısılırken beni yeniden kendine çekip sarıldı. Art arda, saçıma öpücük konduruyordu ama içim daha da çok yanıyordu. Ona sıkıca sarılıp

“Özür dilerim Yusuf” dedim. Hemde yüzlerce kez binlerce kez özür dilerim Yusuf.. Özür dilerim her şey için.

“Dileme kurban olduğum dileme.. Seni üzmek için söylemiyorum bunları” onunda sesi buğulu çıkınca yerimden doğrulup tıpkı onun gibi sırtımı buzdolabına sabitledim. Kısa süre kimse konuşmadı. Ardından Yusuf hahlarcasına bir gülüşle bana dönüp,

“Sadece ikimizin olduğu bir lunapark var. Sen orada kayıp bir incisin. Ortaya çıkma zamanın gelmedi mi?” dedi, yüzünde az öncekine tezat çok güzel bir tebessüm vardı. Ama anlamamıştım. Neden heyecanla bakıyordu bana?

“Ne demek bu?” soruma karşılın elimi tutup, avucuma uzun bir öpücük bıraktı. Ardından derin bir nefes verip

“Evlen benimle…

Ve lunaparktaki tüm ışıklar senin gelişinle aydınlansın.

Dönme dolap sadece bizim için dönsün.

Pamuk şekerin tadı dudaklarından geçsin.

Ve her çığlık, sadece mutluluktan yükselsin”

Sözleri bittiğinde gözünden akan yaşa mani olmadım. Çünkü ilk kez heyecandan akıyordu, ilk kez mutlu oluşuma değiyordu. İlk kez bir adam bana böyle güzel sözler söylüyordu. Yusuf Asaf hayatıma aldığım için şükür namazları kılmam gereken bir adamdı. Allah’ın lütfuydu, ulan ben ne yapmıştım da bu adam bulmuştu beni. Ne yapmıştım da şu an karşımda böyle güzel bir adam vardı?

“Ben...

Hiç böyle bir evlenme teklifi duymamıştım.” Söylediğim şeyle kocaman gülümseyip

“Çünkü ben seni, hiç kimsenin sevmediği gibi seviyorum

Ve sana, hiç kimsenin kurmadığı bir hayal kuruyorum.

Bir ömürlük lunapark…

İçinde sadece senin gülüşün çalsın istiyorum.” Dedi ardından ellerimi iyice sıkıp

“Şimdi söyle İnci tüm ışıkları açıyor muyuz yoksa karanlığa devam mı”

Karanlık...

İnci Saralın hayatını öznesi. Yirmi altı yıllık hayatımda öğrendiğim ve savaştığım tek gerçek. Peki onu geride bırakmaya hazır mıydım? Onunla bu kadar bütünleşmişken onu terk etmeye değer miydi? Yusuf’un aydınlığına girmeye hazır mıydım peki? Ulan ne zordu bu evlilik işleri. Yusuf’u sevmekle kalmıyordu ki her şey bunun istemesi sözü nişanı düğünü çocuğu

Çocuğu...

Yusuf’a benzeyen bir oğlanı

Aslında fena fikir değildi. Yusuf’un taş genlerini çoğaltmak için evlensem iyi olurdu

Hayır aşık olduğumdan değil tabii kesinlikle genleri boşa gitmesin diye. Böyle adam çoğalsa iyi olurdu. Ay biri de benim oğlum oluverirdi. Kesinlikle bu teklifi kabul etmeliyim. Şaşkın bakışlarımı dağıtıp

“Bu... “ Diye söze girecektim ki, kapının arkasından dedemin yüksek sesle

“Ula bu ışık niye yanayi gecenin bu vakti” diye bağırıp tüm ışıkların bağlı olduğu şarteli attırmasıyla mutfakta karanlığa gömülmüştü.

Evet sevgili dostlar az önce dedem Yusuf’un teklifini reddetti. Olayın mucurluğunu hemen kapıp otuz iki dış sırıttım.

“Dedemi duydun, ışık mutfakta değil lunaparkta yanarsa teklifine cevabım olumlu olacak. Ha unutmadan ben kalabalık ortamları çok sevmem” sözlerimi bitirip yerimden kalkarken, eğilip yanağına bir öpücük kondurmadan da edemedim. E boru değildi evlilik teklifi etmişti bana hakkıydı.

Mutfaktan kaçar gibi çıkıp odama geçince, kapıyı kapattım. Ardından sırtımı kapıya yaslayıp, derin bir nefes verince gözümden istemsizce yaşlar süzülmeye başlamıştı. Saniyeler içinde yaşadığım bu duygu değişimi artık yabancı değildi. Çünkü kaç aydır başıma gelen şeyler normal bir insanın başına gelmiyordu. Yirmi Altı sene yirmi altı sene bir ömür, ben bu aileden bir ömür ayrı kalmıştım. Az önce aşık olduğum adam bana evlenme teklifi etmişti. Biz her şeye geç kaldık demişti. Hayatı kaçırdık bari yetiştiğimiz yerden tutalım demişti. Yusuf Asaf'ın az önce söylediği şeylerle iyice kendimi suçlamaya başlamıştım. Ulan evleniyordum ben, öyle bir kayıptı ki benimki evlenecek olmam dahi heyecan vermiyordu.

Şeyma

Bana, bize bunu yaşatan kadından intikam almadan mutlu olmaya hiç niyetim yoktu. Mutluluk yirmi altı sene beklemişti bir kaç ay daha beklesindi. Ayağa kalkıp yatağın üstünde duran telefonu aldım. Şeyma biraz beklesindi önce Beyzoşuma haber vermem gereken bir teklif vardı.

Numarasını tuşladığımda çok değil ilk çalışta açılan telefonun diğer ucundan gelen uykulu sesle gülümsedim. Saat dört buçuk olmalıydı, bu saatte uyuyor olması çok normaldi. Eğer ben olmasam asla açmayacağını da iyi biliyordum.

“Alo konuşsana kızım iç geçirmek için mi aradın beni. Hem sen niye içleniyorsun ağladın mı” Beyzanın sesini duyunca derin bir iç çekip burnunu sildim.

“Hı hı “ çocuk gibi çıkan sesimle telefonun diğer ucundan bir kaç hışırtı duyuldu. Ardından Beyza’nın telaşlı tok sesi

“Anlat hele şunu ne oldu” ne zaman korksa, sinirlense Malatya damarı çıkıyordu bu kızın. Aslen nereli olduğunu şu an hatırlamıyorum ama Malatya şivesi genetik DNA'sına işlemişe benziyordu.

“Ben sanırım evleniyorum “ onu daha fazla telaşa sokmadan söylediğim şeyle, derin bir nefes alıp rahatlamış gibi soluklandı. Muhtemelen başıma bir şey geldiğini düşünmüştü ve şu anda ne söylediğimin pek farkında değil gibiydi. Bezgin bir sesle

“Kimle” diye sorduğunda gözümü devirmeden edemedim. Ulan benim kaç tane sevgilim vardı da kimle diye soruyordu bu kadın

Hayır daha önce biriyle de konuşup ciddi bir ilişki yapmamıştım ne oluyordu bu gacıya

“Kapıcı Rüstem aşık olmuş bana illede evlenelim diye ısrar etti kıramadım” alay eden sesime tezat telefonun diğer ucundan kocaman bir esneme sesi duyuldu. Sahiden ne söylediğim gram umurumda değildi. Ulan bende yoldan geçen birini nikah şahidim yapmazsam bana da İnci demesinler

‘Ay demesinler zaten İnci Mercanım sen adım adım Eslem olma yolunda ilerlemektesin'

İkinci iç sesim Beyza beni günden güne şaşırtıyordu bir ara sahiden psikolojik destek alsam fena olmazdı. Gerçi aynını Beyza da yaşadığını söylemişti ama onun da pek sağlıklı olduğuna emin değildim. O zaten doğuştan gidikti.

“Şimdi kankacım bu kapıcı Rüstem seni nerde görmüş ve sen o heykel taşı sevgilini bırakıp neden onunla evleniyorsun. “ Esneye esneye söylediklerine karşılık içten bir şekilde sövüp,

“Beyza” diye uyarıcı bir ses tonuyla uykusunu açmaya çalıştım. Sesimle direkt ayıkmış olacak ki telefonun diğer ucundan yeniden hışırtılar yükseldi.

“Haa alay ediyorsun sennn iyi o zaman kiminle evleneceksin” hayır hayır bu kız cidden katıksız süzme ev yapımı salaktı. Bir ara annesini bulup ürediği için dava açsam fena olmazdı. Dünyaya böyle bir varlık getirmenin cezasını çekmeliydi öyle değil mi?

“Beyza” ikinci uyarıma karşılık yüksek bir çığlık koptu telefonun diğer ucundan. Telefonu kendimden uzaklaştırırken almak istediğim cevabın bu olduğunu anlayınca kocaman sırıttım. Ulan Yusuf beni de evlilik meraklısı ettin ya helal lan sana... Helal lan Yusufi

“Yusuf'la! Ay valla Yusuf’la ayy tamam tamam anladım. Anlat, anlat hemen anlat gecenin bu saati ne oldu ne yaşadınızda evlenelim dediniz ay çok ateşli” sona doğru cilveli çıkan sesiyle yüzüm kızarırken boğazımı temizleyip,

“Bir tepsi tatlı yedik” dedim gayet masum bir ses tonuyla. Lakin Beyza durur mu yapıştır cevabı

“Enerjiniz tavan oldu tabi”

“Beyza beni sinirlendirme “

“Tamam ayol sende adam akıllı anlat şunu ne oldu” yaşananlar gözlerim önünde tekrar ederken yine iç çektim. Yusuf hiç birini beni üzmek için söylememişti ama içten içe bana kızdığını biliyordum. Hakkıydı. Eğer gelmiş olsaydım belki her şey farklı olabilirdi. Vuslat yine aynı olurdu tabii ama bu kadar geç değil.

“Geç kaldın dedi Beyza, bize geç kaldın dedi. “ sesli bir şekilde yutkunup sözlerime devam ettim.

“Yutkunamadım çünkü haklıydı, inat edip araştırmadım. Bulmadım ailemi, herkese biraz geç kaldım. Yusuf’a çok... “ ardı ardına gelen göz yaşlarımı ittirmedim. Çünkü nice zamandır orada duruyorlardı. Bu gece hepsi yanaklarımdan süzülsündü be bir daha beni bulmasındı.

“Ağlama İnci Mercanım, nereden bilecektin, söyle bana bilsen hiç geç kalır mıydın” Beyza beni teselli etmek istese de kaç kez araştırmamı söylemişti hatırlamıyorum. Aile gibisi yok belki her şey yanlıştır bul. Değilse yüzleş diye kaç kez konuşmuştu. Ama ben yanaşmamıştım.

“Asla, tek saniyesini zayi etmezdim. Ayak yalın koşardım Yusuf’a” ve aileme.. Kendimi bir hayli bencil hissediyordum ama bunca yıl bir ailem olmamıştı ondan dolayı onların eksikliği beni çok irdelememişti. Sadece öfke beslediğim aileme bir anda sevgi beslemiştim. Bu bile yeterdi. Allah kahretmesin ki aile kavramını bilmiyordum.

“Geç kalmayı sen istemedin İnci Mercanım sen geç kalmaya itildin” Tıpkı Beyza’nın dediği gibi ben geç kalmadım itildim. Ufacık bedenimi ordan oraya sürükleyen bir cani tarafından hiç edildim. Aklıma gelenlerle Beyzaya

“İstanbul’dasın hâlâ öyle değil mi” diye sordum.

“Evet” cevabını almam aklımdaki şey için biraz da olsa içimi rahatlatmıştı

“Ne zaman geleceksin”

“Yarın akşam yola çıkacağım”

“Elin boş gelme Beyza.. “ derin bir nefes alıp sözlerime devam ettim.

“Şeyma’yı burada soframda istiyorum, hepimize vermesi gereken bir hesap var” Beyza verdiğim komuta şaşırmışa benzemiyordu. Beni durdurmaya da çalışmadı aksine

“Ya sonra “ diyerek daha sonraki görevi için bilgi almaya çalıştı. İşte bize birlikte öğretilen ilk şey itaatti. Fakat biliyordum ki eğer birlikten olmasaydım da Beyza benim için yine aynını yapardı. Onun vermiş olduğu gururla derin bir nefes aldıktan sonra

“Sık kafasına” diye geveledim. Ve ne diyeceğine bakmadan kapadım telefonu. Az önce ilk kez birinin ölüm emrini vermiştim. Ve sanırım ilk kez birini öldürmek istemiştim.

Şeyma’ya karşı içim ancak böyle soğurdu. Özür dilerim nayinom teyzenle tanışmanı istemezdim.

.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜

Derin bir nefes alıp gökyüzüne doğru içli bir nefes verdi genç adam. Az önce sevdiği kadına sevdasına evlenme teklifi etmişti ama o deli reçeli ne yapmış ne etmiş yine araya zaman sokuşturmuştu. İnci çok zor bir kadındı. Onu öpecek olsa kafasına kurşun yemekten korkuyordu genç adam. Gerçekten Karadeniz kızıydı o, deli dolu, cesur... Aslında çok ürkekti ama aynı anda çok cesur olmayı da başarıyordu. O deli cesareti bir tek ailesini bulmakta sönmüştü anlaşılan. Ona bu konuda çok kızgın olsada, kıyamıyordu işte, birde hâlâ ufak bir notla her şeyi geride bırakıp gitmesinden korkuyordu. O bilekliği ona birazda bu yüzden vermişti. Çünkü asla çıkaramayacağını biliyordu Yusuf Asaf. Böylelikle o nereye giderse gitsin Yusuf onu bulurdu. Yusuf, İnciyi hep bulurdu.

“Ha neydeysun burda sen uşak” arkasında duyulan sesle gülümseyip yüzünü döndü Yusuf Asaf. Gelen Dursun dedesiydi uzunca bir süredir sohbet etmiyordu onunla, en son İnci’nin vurulduğu gün destek olmuştu. O günler aklına gelince kalbi ince bir sızıyla kanasada aldırış etmedi. Dursun dede ise uzun bir sessizliğin ardından tebessüm ederek

“Dur ben söyleyeyum yedin gene tatlılaru” Yusuf kafasını aşağı yukarı sallarken sırıtmadan edemedi. Çünkü bu defa İnci de vardı.. Belkide ilk kez Yeşim teyzesinin gördüğü rüyalar gerçek olmuştu. Yeşim teyzesi sürekli İnciyi görürdü rüyasında ve her gördüğü rüyayı gerçek sanıyordu. Uzunca bir süre bunu atlatamamıştı.

“Ben tatlı sevmem ki dede” diye itiraf etti Yusuf Asaf. Bu tatlı yemem serüveni yine Yeşim teyzesinin gördüğü bir rüyayla başlamıştı

“Uiyy bileyrum.. En son sekiz yaşinda falanudun Yeşim ‘Yusuf’la, Eslem tatlıları yemişler diye uyandıydi... “

“Tatlıları tek yedim dedim ama inanmadı bana. Eslem nerede diye sorup duruyordu. “

“Sende her bayram geliyor tatlısını yiyip gidiyor demiştin. Sonra Yeşim senin onu teselli ettiğini anlayınca ağlama krizlerine girmişti... “ Yusuf gözü önünde canlanan olaylarla buruk bir iç geçirdi.

“Gördüğü her rüyayı gerçek sanıyordu, bazen İnciye çok kızıyorum dede” diye sitemle konuşunca Dursun dede omzuna vurup,

“Uiyy o masumdur Yusuf’um o bu hikayede en masum olan. İşlemişler torunimi anan seni bırakti demişler. “ ikisinin de boğazına koca bir yumru otururken bir süre sessiz kaldılar. Ama Yusuf bu gece konuşmak istiyordu. O sebeple sessizliği bozan o olmuştu.

“İnciye kızıyorum da bende cesur değilim be dede. Baksana kim aldı İnciyi bizden bilmiyorum. Ne öğreneceksem, İnci çok korkuyor öğrenirim diye. Yeşim Teyze yeminler verdiriyor. Yılmaz komutan desen önüme engeller koyuyor “ Dursun dede gergin bir tebessümle

“Seni senden koruyorlar ha evlat” diye söylendi. Aslında bunu söylemese iyi ederdi ama o da duramamıştı. Yıllardır içinde taşan bu sır ağır gelivermişti ona.

“Ne demek o dede” Yusuf Asaf’ın sorduğu soruyla ne dediğini anlayınca, kendini geri çekip

“Hadi evlat bu konular bekler de bayram namazı beklemez. Düş hele peşime” diye bir bahane buluverdi. Şayet bilmesini istemiyorlarsa bir şey vardı.

“Ne öğrenirsem öğreneyim, İnciyi bizden alan babam bile olsa bırakmam. “ Dursun dede duydukları ile hoşnut olsada bu deli oğlanın bir anda şaha geçmiş olması onu biraz germişti. Ne de olsa o bir kız dedesiydi.

“Ula densiz ben o kızın dedesiyum ba bak kizimu sana yar etmem ona göre “ Yusuf duydukları ile bir kaç adım geri çekilir gibi olsada

“O niye dede beni sen büyüttün senin torunun sayılırım, iş kıza gelince niye vermiyorsun” diye diklenmekten geri duramadı.

“Ula sen benden torunumumu isteysun”

“Ben istiyorum istemesinede senin torun yanaşmıyor”

“Bunlar böyle ayak üstü konuşulacak laflar değil. Alırsın çiçeğini çikolatanı, Allah’ın emri peygamberin kavliyle istersin.. “ Yusuf Asaf'ın gözleri duydukları ile parıldarken

“Ya sonra “ diye sordu

“Belki veririz” dedi Dursun dede içten içe gülerken.

“Hayda sen de benimle eğleniyorsun ihtiyar”

“Ben veririm İnci istemez, İnci ister babası vermez, Babası verse annesi istemez, annesi istese kardeşi vermez.. “

“En sonunda alıp kaçacağım”

“Höst ula hele öyle bir şey yap bak nasıl kırıyorum kafanı”

İkili farkına varmadan iyice gerilirken Yolun bir ucunda beliren Engin Bey onları anlamsız bakışlarla izliyordu. En sonunda yanlarına gelip

“Ne kavga edeysiniz yolun ortasında”

“Ula senin bu uşak İnciyi alacağım diyor “ Engin bey duydukları ile aniden Yusuf Asafa dönerek

“Oğlum böyle şeyler ayak üstü konuşulur mu hiç” diye söylendi. Yusuf Asaf babasının da onu anlamadığı kanaatine varınca soluk bir tebessümle yola devam edecekti ki Dursun dedenin sözünü kesen babasıyla tekrar aydınlanmıştı.

“He he bende aynını dedi.. “

“Bu akşam gideriz isteriz vermezlerse kaçırırız” İşte Yusuf Asaf’ın duymak istediği laflardı bunlar. Bir kere o sıradan olanı sevmezdi. İlla bir atraksiyon olacaktı. Ula Karadeniz uşağıydı o laz torunuydu.

“Uşağı deli babası ondan deli” Dursun dede söylene söylene camiye girince Engin bey oğlunun omzuna vurarak onu kendine çekti. Bu hareketi Yusuf’u eskilere götürürken babasının elini omzunda hissediyor olmak nimeti adına şükür etti. Pek belli etmezdi ama Babasına fazla düşkündü.

“Sen kimi kaçırıyorsun gene Engin efendi” ufak tartışmaya dahil olan Yılmaz komutanla Yusuf Asaf kocaman gülümsedi. Çünkü içten içe izlemekten en çok keyif aldığı o ikili karşı karşıya kalmıştı. Aralarında ne oldu bitti kimse bilmezdi ama birbirlerine olan sevgilerinin hiç bir tartışma ile bitmeyecek kadar çok olduğunu Yeşim teyzeden duymuştu. Onlarda böyle anlaşırdı işte biraz garip.

“Kız kaçırmaktan bahsediyoruz Yılmaz efendi “

“İnşallah o kız benim kız değildir”

“Yıllar önce Asumanı senin korumandayken kaçırmıştım. Belki diyelim aynı olur yine” Asuman hanım babasının evinden kaçınca Yeşim teyzelere yerleşmişti. Tabi o sırada evli olan Yılmaz bey ve Yeşim hanım, aynı evde yaşamalarının doğru olmayacağına kanaat getirdikleri için Engin beyi olabildiğince uzağa göndermişlerdi. Tabii günün sonunda Engin bey dayanamayıp Asuman hanımı yeniden kaçırmıştı. Belkide aralarında ki sürtüşme bundan sebepti kimse bilmiyordu.

“Ulan Engin Asuman bacımı kaçırdın ama kızımı asla vermem size “ diye diretti Yılmaz bey Engin bey ise gayet sakin bir ses tonuyla konuştu.

“Gelir isteriz”

“Gelene git demeyiz”

“Ya sonra”

“Kızı vermeyiz”

Derin bir nefes aldı Yusuf Asaf.. Anlaşılan İnciyi almak sandığından daha da zor olacaktı. Belki de kaçırmak en doğru olanıydı.. Kim bilir..

.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・

Sabah bilmem kaç, yüzüme gün ışığı vuruyor. Yirmi altı yılımın her hangi bir sabahına günaydın demenin vakti saati. Uyanamıyorum... Bugün sıradan bir sabah değil, bugün bayram sabahı. İçeridekiler için gayet normal bir bayramken benim için sıra dışı bir vaka. Uyanırken ne yapıyoruz mesela. Sabah namazı oluyordu hani, kimse beni uyandırmamıştı. Acaba Müslüman gibi durmuyor muydum? Tövbe haşa dedem imamdı benim. Elbette Müslüman bir kadındım. Öyleyse niçin kaldırmamışlardı? Yoksa uyanmamış mıydın?

Kahretmesin bu rezillikti, hayatımda ilk kez bayram namazı kılacaktım ona da uyanamamıştım.

“İnci kalk kalk kalk” odanın kapısı açılır açılmaz Suayın sesi odaya dolunca hemen sırtımı döndüm. Şu an uyanmaya hazır değildim çünkü utanıyordum. Evdekiler benim bayram namazları kılmayan bir kâfir olduğumu düşünüyor olmalılardı.

‘Teknik olarak kılmıyorsun İnci mercanım'

İç ses Beyzaya en okkalı küfürlerimi savurmuşken üstüme çullanan bedenle

“Ne oluyor bee” diye çığlık atarak ayağa kalktım. Suay ise en güzel kombini ile salına salına

“Bayram oldu kalk” dedi. Bu kızın güzelliği beni bir gün mahvedecekti. Açık kahve saçları elaya çalan kahve gözleri, bıcır bıcır halleriyle fazla güzeldi. Birde kendime baktım. Dizi çıkmış bir eşofman, siyah bir atlet ve tabi dağınık bir saç. Yusuf bir de bu halime evlenme teklifi etmişti. Hey kızlar hâlâ ümit var diyorum ben. Üzerinizde dizi çıkmış leş bir eşofman varken gecenin dördünde ansızın evlilik teklifi alabilirsiniz.

“E ne yapıyoruz şimdi.. Sabahın sekizinde” saatime bakarak söylediğim şeyle Suay hemen yanıma koşup bana kocaman sarıldı. Hadi ama asla olgun bir kız olmayacaktı.

“Bayramlaşıyoruz iştee böyle ablamızın yanaklarını öpüyoruz” yanağıma bıraktığı sulu öpücüklerle yüzümde ister istemez bir tebessüm belirivermişti. Tanışalı beş ay oluyordu ama sanki asılardır beraberdik. Öyle seviyordum bu kızı.

“Aptal kız” diye onu kendimden uzaklaştırıp yanağından bir makas aldım.

“Eee”

“Ne ee”

“Hani bayram harçlığı vermedin bana” hadi ya demek ki onu reklamlarda ki dedeler değil her büyük küçüğüne veriyormuş. Neyse ki bu konuda da cahil olduğumu belli etmeden olayı toparlamıştım.

“İban at “ dedim umursamaz bir sesle. Bu konuda cool görünmeli ve kardeşime olabildiğince yüksek miktarda para göndermeliydim. Çünkü bu bizim ilk bayramımızdı. Telefonuma gelen bildirimle, Suaya cüzi bir miktar gönderip gülümsedim. E yaşasın abla olmak diyelim o zaman.

“Yuh” duyduğum sesle bakışlarımı telefonumdan ayırıp Suaya baktım. Yüzünde bariz bir şaşkınlık vardı

“Ne oldu be”

“Beş bin lira atmışsın inci beş bin lira” eliyle gösterdiği beş rakamına tereddütle bakıp

“Az mı” diye sorduğumda muzur bir şekilde sırıtıp

“Yok canım sadece çay toplayan kadınların haftalığı kadar” demeyi eksik etmedi. Harbi çay toplayan kadınlar haftada beş bin lira mı kazanıyordu. Haftada beş bin lira bir ay da yirmi bin lira bir aylık geçim.. Sanırım çay toplamak benim için uygun bir iş değildi.

“İnci bu para mevzu aramızda kimseye söyleme ayıptır” dedi Suay, sahiden az para göndermiş olmama üzülecektim ki Suayı şükürsüz olarak suçlamak daha kolayıma gitti. Bence cidden şükürsüzdü, bazı kadınlar o para için bir hafta çalışıyordu. Ama yinede

“O kadar mı az ya” demeden duramadım. Kardeşime az para veren cimri abla olarak anılmak istemiyordum.

“Ya ya hiç belli etme ben kimseye söylemem sende hadi bu elbiseyi giy”

Suayın benim için çıkardığı elbiseye bakıp içlendim. Helal süt emmiş aile kızı olmak bana göre değildi sanırım. İyice süt çocuğu olmuştum şu geçen aylarda. Şu an kim bilir hangi iti kafese sokmak için çabalıyor olurdum. Gecem gündüzüme karışırdı. Belki tam da şu an şu saat sorguya çektiğim biri olurdu. Ah o sorgu odaları, sanırım teşkilatı özlemiştim. Mızmızlanmayı bırakıp hemen Suayın verdiği yeşil minik çiçekli kare yaka elbiseyi üstüme geçirip ayağıma da Suaydan minik bir halhal taktım. Takı severdim. Tabi benim tarzım daha rak vari bir tarzdı ama, şu hanım hanım kız kombinleri de hoşuma gitmiyor değildi. Hazır olduğumu gören Suay bana ıslık çaldıktan sonra ellerini birbirine vurup, mutfağa koşturdu. Tabi bende peşinden gitmiştim. Utana sıkıla girdiğim mutfağa Suay beni işaret ederek

“Biz geldik evin büyük kızı ve küçük kızı. “ diye bir giriş yapınca iyice utanmıştım. Babam ise beni görünce belli etmesede gözleri dolmuş, lakin bunu saklayıp ikimizide yanına çektikten sonra

“Kızlarım” diye biter öpücük kondurmuştu yanağımıza.

“Babacım bayramın mübarek olsun” Suay babasının elini öperken Yılmaz komutan cebinden çıkardığı iki yüzlüğü kızının avucuna bıraktı. Ulan hani beş bin lira azdı? Koskoca komutan kızına iki yüz vermişti ya lan. Ulan Suay yedim seni

“Oy eşek sıpası zilli seni” onlar kendi aralarında konuşurken Suaya yaptığım pusu planını bölen babamın sesi oldu

“İncim” sanırım tam şu an ona bir şey söylemem gerekiyordu. Efendim mi demeliydim? Hayır hayır bu bir kendini belli etme seslenişiydi. Elini öpüp bayramını kutlamalıydım. Koca çınara yaptığım gibi...

“Bayramın mübarek olsun” dedim elini öperken. Başımı kaldırdığımda ellerini belime koyup beni kendine çekti. Duygusal anları sevmediğim için kendilerini bir hayli sıkıyorlardı. Öyleki annem sessizce bizi izliyordu. Sanırım ilk ağlayan kaybedecekti.

“Nice bayramlarımız olsun” dedikten sonra derin bir nefes aldım. Umarım ağlayıp kaybeden ben olmazdım.

“Anne ağlamayacaksan eğer sana da sarılayım diyorum” Yeşim hanımın ağlamasını beklerken kocaman tebessümü ile bana sarılmasını beklemiyordum. Sahiden şu an yalnızca ben mi ağlamaklıydım. Ah pekala bunu hiç söylemedim varsayın.

“Gel buraya deli kız” bana sıkı sıkı sarıldıktan sonra elimi tutup masaya oturttu. Kendimi bebek gibi hissediyordum. Umarım birazdan yemek yedirmeye çalışmazdı. Aslında hoşuma gitmiyor değildi ama bünye alışık değildi evelallah.

“Onca sene bu masanın hayâlini kurdum bak görüyor musunuz Rabbim yaşatmayacağı şeyi hayâl ettirmiyor “ annemin büyük bir neşeyle konuşmasına karşılık masaya ilişti gözüm, zeytin peynir yumurta sıradan şeylerdi işte ne vardı bu masayı hayâl edecek. Acaba durumumuz kötüydü de benim gelişimle mi düzene girmişti. Zaten koskoca komutanın kızına iki yüzlük banknot vermesinden belliydi.

‘İnci mercanım yeni uyandığında katıksız bir mal olduğunu söylemiş miydim sana'

Bir kaç yüz bin kadar söylemiştin sevgili iç ses Beyza...

Evet yeni uyandığımda pek akıllı bir insan olmuyordum ama ne vardı sahiden bu masada.

“Sanırım bende onca senedir böyle bir kahvaltı sofrasının hayalini kuruyordum” babamın söyledikleri ile kaşlarım anlamış gibi havalandı. Yani annemin söylediği zeytin peynir değildi aile sofrasıydı. Herkes bana bakınca ağzıma bir tane zeytin atıp

“Ben pek aile ortamları kovalamadım şu an sizin hayalinizi yaşıyoruz bakmayın bana öyle” diye söylenmeden edemedim. Tabii onlarda bu söylediğine gülmüştü. Aman canım aile işte varlığı dert yokluğu yara

“Uyy essah deli bu kız essah “ annemin çok nadir duyduğum Karadeniz şivesi vardır. Her zaman konuşmaz lakin öfkelendiğinde ya da sevinç duyduğunda konuşmadan edemez. Böyle zamanları ise izlerken seyir zevki verir.

“Anneciğim”

Suay tüm şirinliği ile sessizliği bölerken ben dahil herkes ona odaklanmıştı. Annem ise pek umursamaz bir tavırla

“Hı” diye geçiştiren bir cevap verince gülümsedim. Şu an tek odak noktası zeytin kemirmekti. Doğrusu fazla sempatik duruyordu şu an.

“İsmet hala beni çağırıyor ya hep temizlik için “ İsmet hala sanırım erkek bekliyorlardı.

“Ee”

“Bugün İnci gitsin diyorum hem İsmet hala ile de tanışır “ ben ve temizlik... Birde İsmet isimli kadın halanın evinde. Komik şaka bir ara gülerim. Elime aldığım zeytine umutsuz bir bakış atıp, isteksizce ağzıma atıyordum ki babam,

“Olmaz öyle şey o Yusuf hıyarıda orda olur kesin göndermem kızımı” deyince zeytin havada kalakalmıştı. Aslına bakarsanız bir ara temizlik şirketinde görev almıştım. Beyaz sabunlar kimyasal temizlik malzemeleri falan her bir şeye hakimdim. Sorun şu ki hangisi nerede kullanılır onu bilmiyordum. Altı üstü bir temizlikti canım. Üstelik İsmet halanın evi pis mi kalsındı. Yaşlı kadın misafiri falan olurdu.

“İsmet hala kim” diye konuya girdim sempatik bir ses tonuyla. Babam elindeki çatalı derin bir nefes vererek bırakınca gülümsemem iyice genişledi. Beni kıskanması işime geliyordu ama heykel taşı sevgilime olan fazla sevgim onu geri plana atıyordu.

“Engin amcanın ablası” dedi Suay sırıtırken. E haklıydı hem beni kandırıp beş bin lirayı cukkalamış hemde temizlikten yırtmıştı.

“Gideyim mi baba hem bir kaç yer görürüm. Yusuf'ta yanıma yaklaşırsa topuğuna sıkarım” babam duyduğu şeylerle yumuşarken bu senaryonun asla gerçekleşmeyeceğini iyi bildiğini biliyordum. Ben ki İnci Saral, koskoca liderlik konumunu bu adam için elimin tersiyle itip, Sırnağa yerleşmişken yanıma yaklaşıyor diye topuğuna sıkar mıydım?

Kesinlikle yapardım ama konumuz asla bu değildi

“Tamam o zaman “ babamın onay vermesiyle hemen ayağa kalkıp çayımı fondipledim.

“Haydi gidiyoruz istikamet İsmet halamın evi” heyecanla söylediğime annem sinsi bir gülüş sunsada babam pek oralı olmamıştı. Tam kapıdan çıkıyorduk ki annem

“İnci İsmet biraz ters bir kadındır aman diyim tersine gitme. Ne derse he de tamam” uyarısını yapınca büyük bir neşeyle tekrar dönüp,

“Deli yani en bi sevdiğim “ demeyi ihmal etmedim. Ardından biz çıkarken onların sohbeti çalındı kulağıma

“Bak görüyor musun şu deliyi”

“Bırak kızı bırak başının çaresine bakar o”

Bırak kızı bırak, başının çaresine bakar o.. Ulan Şeyma, senin yüzünden evin şirin kızı değilde Seyit onbaşısı oldum. Babamın gözünde nasıl bir karizmaya sahipsem adam bana sonsuz güveniyordu. Şayet benim kızım olsa, sevdiği adamın yanına giderken ondan uzak duracağını söylese ona nah çekerdim. Ama babam benim her lafıma inanıyordu. Üzgünüm babacım bu hassasiyetini kullanmak durumundayım.

“Ben gelmek çok isterdim ablacığım ama İsmet hala beni pek sevmez ayar yemek hiç istemiyorum. Bak şu sağdaki ahşap ev hadi sana kolay gelsin “ ne ara geldiğimizi anlamadığım eve bakındım. Buradaki çoğu ev gibi ahşap yapılı bir evdi. Tek farklı kocaman bir Türk bayrağı asılıydı duvarda. Bu demek oluyordu ki evde ya şehit var ya da asker.. Hızla o yana yürüyüp kapıya hızla vurdum. Ki beni bilirsiniz usul şeyleri hiç sevmem. Kapıyı elimden geldiğince yumruklayıp açılmasını beklerken, içerden duyduğum

“Geldim Geldim çatlama” sesiyle sırıttım. İşte aradığım kan bu sesti. Sadece sesinden bile onunla çok pis uğraştığım ve bu dört günlük tatilde tek eğlencem olacağını anlamıştım.

Kapı bir anda açılınca havada kalan yumruğumu yavaşça indirip, elbisenin arkasına gizledim.

“Uiy ula sen kimsin “

“İnci ben yani Eslem”

“Ula İnci misun Eslem mu”

“Bana göre İnci sana göre Eslem”

“Uiyy nenem yarabbi vardir şurda üç kuris aklim onuda bu yakacak” kendi kafasına vurarak söylediklerine şuh bir kahkaha atmak geçti içimden ama sessizce

“Yeşimin büyük kızıyım ben” demekle yetindim. Ne de olsa Yusufçuğum Asafçığımın halasıydı kötü görünmek niyetinde değildim. Kötü görünecek miydim?

Kesinlikle evet.

“Uiyy tövbeler tövbesi hortladin mi sen” verdiği tepkiye otuz iki dış sırıtıp olumlu anlamda kafamı salladıktan sonra

“Ya ya bir anda dirildim işte” dedim. Kadın kafasını iki eli arasına alıp bir o yana bir bu yana salınıp aynı şeyleri haykırıyordu.

“Beni almayamı geldin yoksa “

“Ufak bir temizlik diyelim”

“Oyyy yetişin komşular adam temizleyecekler yetişin” bu haykırışları ne kadar sürdü bilmiyorum ama Yusuf Asafın sesini duyana kadar devam etmişti

“Hala ne oluyor”

“Yusuf’um koş halan kurban bu kız beni almaya gelmiş” yaşlı bunak ben ne yapmıştım şimdi.

“İnci”

“Temizliğe gönderdiler yanlış anladı sanırım” masum masum söylediğim şeylere babam inanırdı belki ama karşımdaki bu adamı asla kandıramazdım. Ki inanmış gibi de durmuyordu zaten

“Seni temizleyeceğim dedi Yusuf” üstüme iyilik sağlık Allah iftiranın kurusundan saklasın ben öyle bir şey mi demiştim a dostlar. Temizliğe geldim demiştim, ayrıntı vermemiş olmam beni suçlu yapar mı?

“Halam, İnci niye böyle bir şey yapsın “ aslında yapardım, bu heykel adam da bunu çok iyi biliyordu ama sanırım halasına beni iyi göstermeye çalışıyordu

“Ula nerden bileysun sen bu kızı yavuklun mu yoksa” bu sorulara Yusuf Asaf kafasını olumlu anlamda sallayıp birde üstüne elimi tutunca sırıtmadan edemedim. Aynen komutanım topuk falan..

“Uiyy başıma gelenler.. Yusuf ben bu kızi gelin olarak istemeyrum almeycasun bunu”

“Sevgili İsmet Hanımcım benim de öyle bir niyetim yok gönül eğliyorum yeğeninizle” Yusuf Asaf uyarıcı bir kaç bakış atsada benim bu deli kadından onay alma gibi bir niyetim yoktu. Aslında ben istesem babamdan da onay almazdım. Yahu ben, bu adama nikahı basmak istesem saniye düşünmez kocam yapardım. Sadece çocuk istemiyordum henüz. Bir kaç ay kadarcık.

“Uy baaa bişeyler olayi.. Yusuf ne sırıtaysin hamsi yemiş kedi gibi kız seni peçete gibi buruşturup atacak ula” Yusuf, Halasının söylediğine sırıtırken kulağıma eğilip

“Şahsen benim açımdan bir problem yok” dediğinde kocaman gülüp ona döndüm. Bu adamla evlenirdim. Sen ne peçetesinden bahsediyorsun be hanım hala

“Uiyy yetişin komşilar uşağıma büyü yapmiş”

İsmet hala bir köşede kendini yırta dursun, ben iç çekerek Yusuf Asaf’a bakıyordum. Boy pos ulan kimin yiğidisin be

“Yılmaz komutan nasıl gönderdi seni “ sorduğu soraya karşılık ağzımdan tiz bir kahkaha çıkarken çoktan birleşmiş ellerimize baktım.

“Bana yaklaşırsan topuğuna sıkacağımı söyledim” duydukları ile o da ellerimize bakarken benim aksime ufak bir tebessüm göndermişti bana. Dişleri de güzeldi arkadaş. Asuman teyze bu uşağın tarifini istiyorum aynısını doğuracağım.

“Yaklaşmaktan kastın ne”

“Kesinlikle içinde öpücük gibi romantik şeyler yok” söylediklerime karşılık tebessümü büyürken iyice yanaşıp

“Vermeyecek misin bir yanak” diye suratıma üfledi. Arkadaşlar imdat

“Olmaz babam kızar” nazlı bir edayla bir adım uzaklaşınca derin bir şekilde içlenmesini duydum. Sahiden bazen haddinden fazla cilveli oluyordum. Babama çekmediğim kesindi.

“Halan baya eğlenceli sıkılmam ben burada” konu dağılsın diye söylediklerime karşılık ikimizde İsmet halaya doğru bakındık. İsmet hala köyü yanmış köylü pozisyonunda iki eli kafasında ağıt yakıyordu. Ulan buldun benim gibi gelini öp başına koysana. Güzellik desen var hamaratlık desen müthiş(korkunç) elimden hiç iş gelmez. Yani ben olsam oğlan çocuğu gibi tatlı bıcır bıcır bir gelinim var diye oğlumu vururdum. Sanırım azıcık haklıydı. Dalyan gibi yeğeni pasaklı bir İstihbaratçının kocası olacaktı.

“Öyledir tabii ama dikkat ette o seninle eğlenmesin” ideali sözlerini tamamladıktan sonra elimi bırakıp halasının yanına gitti.

“Halam gel sen buraya gel İnci’nin tek zararı bana kız sana yardıma gelmiş hadi da” İsmet hala duyduğu şeylerle derin bir nefes verip, ayağa kalktı. Benden tarafa hiç bakmadan

“Keçiler sağılacak, ineklerin altı atılacak tavukların yumurtaları alınacak.. Ha birde Sarı kız özel olarak sağılacak” asla anlamazdım ki ben bu işlerden. Bir kaç ay öncesine kadar kuş başını kuş kafası sanıyordum ne anlayayım keçi sağmaktan. Ama tabii kendimi asla cahil gibi göstermeyeceğim gibi bu konuda da büyük bir yüreklilikle

“Ha ne var ki bunlarda hepsini yaparım” diye atıldım. Yusuf ise elini kafasına vurup, ya sabır çekiyordu. Ne o yapamayacağımı falan mı düşünüyordu

Kesinlikle

Yapamayacaktım

Ama bu denemeyeceğim anlamına gelmiyordu

“Hala İnci ne anlasın bu işlerden ev işine geldi kı... “ Yusuf Asaf beni korumaya çalışırken bir anda oraya atılıp

“Problem yok ben her bir şeyleri yapabilirim” diye kuyruğu dik tuttum. Umarım yapardım ama iddialı durduğum kadar becerikli değildim.

~Yarım Saat Sonra~

Hay benim dilimi eşekler soksun. Ne diye anlamadığım işlerin en ucunda olurum ki ben. Neden şu fındık burnumu her bir hafta sokup, büyütmeye çalışıyorum, ayrıca on altı sene önce beni zeki olduğum için teşkilata alan kimse açığa alın şu adamı.

Neden mi

Çünkü şu an yirmi santimden kısa bir tavuk beni kovalıyor. Sanırım yavrularını almış olmam onu bir hayli sinirlendirdi.

“İmdattt” diye çığlık attım son sesimle. Yusuf kümesin bir ucunda ellerini bağlamış beni seyrediyordu. Bana yardım edemezdi çünkü yasaklamıştım.

“Bu tavuklar niye beni kovalıyor Yusuf, ahhh gaga atıyor bana” diye söyledim elimle tavuğu uzaklaştırmaya çalışırken. Ne vardı sanki otuz tane yumurta aldıysam. Nankör tavuk her gün yemini yiyor suyunu içiyor iş yumurta vermeye gelince gaga atıyordu.

“İzin vermiyorsun ki yardım edeyim” dedi Yusuf elleri bağlı büyük bir ciddiyetle beni izlerken. Herif resmen ganyan izler gibi izliyordu beni. Üzerime bahis attığına da emindim artık. Resmen maskara olmuştum of İsmet hala of.

“Olmaz buradaki varlıkların çoğu kadın” dedim tavuğu zor bela üstümden itip, yumurta doldurduğum sepeti alarak dışarı çıkarken. En nihayetinde bu işinde üstesinden gelmiştim.

“E yanii” dedi Yusuf Asaf sorgu dolu bir sesle. Sanırım bana neden yardım edemeyeceğini merak ediyordu. Elindeki sepeti yere bıraktıktan sonra

“Nayinocuğum, kahve adamım beni niçin anlamıyorsun keçilerin memesini sıkmana izin veremem. Tavukların popolarından yumurta alamazsın. Ve hayır o deli halanın özel olarak sağmamı beklediği, Halandan daha deli olan, sarı kıza da dokunamazsın” demiştik demesine de Yusuf Asaf’ın bakışları bir anda alay eder pozisyonu alınca yaptığım açıklamayı kendime saklamadığım için, kendime içimden en ağır sövgülerimi ilettim

“İlk kez biri beni hayvanlardan kıskanıyor, evet garip bir his doğrusu'' eşek herif artık kırk yıl dalgasını geçerdi. Neyse ki bir kırk yıl da benden başka kadına dokunmayacağı gerçeğini öğrenmiş olmuştu.

“Şu haline bak her yerin tezek olmuş” yanıma gelip yüzümü eliyle temizlemeye başlayınca çaktırmadan üstüme baktım. Suay beni öldürecekti.. Daha bu sabah giydiğim elbise bok içindeydi. Çiçeklerin üstünde sinekler dans ediyordu.

“Bok içindeyim beni böyle görmen ne talihsiz bir olay” aslında beni daha kötü hallerde görüyordu. Dağda kaç gün duş almadan duruyorduk kısacası kokuyorduk arkadaşlar, yani bu adam bu halimi dert etmezdi.

Yusuf Asaf’ın eli yüzümde gezinirken arkada duyduğumuz sesle ikimizde isteksiz bir şekilde döndük.

İsmet hala;

“Ben seni oraya bu deliyle fingirde diye mi gönderdim ula” diye Yusuf’a kızarken ben halimden gayet memnun bir şekilde fingirdemenin hakkını vererek Nazlı kızlar gibi süzüldüm. Fingirdediğimiz falan da yoktu ayrıca. Hangi adam bok içinde bir kadını tutkuyla severdi ki

“Hala etme da “

“Ne edeyrum bu kız seninle gönül eğleyecek bende sessiz sessiz bir köşede duracağım haa” dedi İsmet hala, aslında onu biraz anlıyordum. Çünkü ben sevilecek türden bir deli değildim. Hayır Yusuf ne buluyordu bende anlamış değildim. Ama madem bir enayi.. Aman yakışıklı bir enayi bulmuştum evlenirdim. Ne olacaktı ki yâni

“Yok öyle bir şey biz bugün İnciyi istemeye gideceğiz hem” evet beni istemeye gelecekler hem...

NE

Beni istemeye mi gelecekler hem

“Ne” diye kısık bir tepki verdiğimde Yusuf kocaman sırıtıp

“İstersen sen de eve git ha İnci ne de olsa yeni gelin gibi süzülmen gerekiyor bu halin pek iç açıcı değil “ dedi... Ulan Yusuf beni yine bana karşı saf dışı bıraktın.

.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・

Yusuf Asaf’ın bana mübarek haberi vermesinin üstünden dört saat geçmişti. Eve gelip anneme bugün beni istemeye geliyorlarmış demem üzerine ayılıp bayılmış ve babama daha önce söylemediği için uzun bir fırça çekmişti. Evet beni isteyecekleri haberi doğruydu. Hatta babam beni vermezse kaçıracaklarmış. Bakın sadece dört saat önce, Yusufla gönül eğlediğimi söyleyen ben değilmişim gibi bu fikri çabucak kabul etmiştim. Üstüne birde daha yarım saat önce gelen Beyzaya da kabul ettirmiştim. Evet Beyza gelmişti ama sandığınız gibi Şeymanın kafasına bir torba geçirip ‘Görev tamam reis' dememişti. Ve ben şu an söylene söylene temizlik yapan Beyzanın Şeymayı ne yaptığını çok merak ediyordum.

“Yeşimciğim canımın içi kapıyı çalar çalmaz elime toz bezi tutuşturdun geri gideceğim en sonunda “ diye söylendi Beyza. Garip bir şekilde bu kız buraya ne zaman gelse elinde toz bezi vardı. Ve yine gariptir o ne zaman hummalı bir şekilde ev temizlese ben kıçımı devirmiş yatıyor oluyordum. Annem bana bir şey demiyordu ama Suay ve Beyzanın hakkından geliyordu. Hadi ama evin en sevilen kızı olmak müthiş güzel bir duygu.

“Kızım kız istemeye gelecekler benim bir saat önce haberim oluyor, söyle bana hepsine nasıl yetişeyim” annemin haklı isyanından sonra Beyza suratını asıp

“Ben çalışırken bu hayvanlar niye oturuyor” diye mızmızlandı. Beni işaret eder etmez elimdeki telefonu göz nizama tutup yok olduğumu varsaydım. Lakin Uğur direkt hedef olmuştu.

“Oy paşam iş bilmez o otursun elleme oğlumu” dedi annem. Ulan beni şöyle sevmedi be. Bu anaların erkek evlat aşkını, ancak erkek evlat doğurursam anlayacaktım.

“Ana gibi yar olmuyor işte. “ dedi Uğur iç çekerek. Bu lavuk niye her saniye benim dibimdeydi. Ben Beyzayı çağırıyordum Beyzaya promosyon olarak bu geliyordu. Gözüme fazla batmasa iyiydi. Enişte sevmezdim. Bu on altı yıl geçirdiğim ekip arkadaşım olsa bile.

“Uğur en son götüne kurşun yiyordun da ıskaladıydım ya hani.. “ dedi Beyza o bahtsız günü hatırlatırken. Uğur sesli bir şekilde yutkunup

“Ee” der demez ise

“Bu defa Suayı odaya kitler o kurşunu da bizzat götüne sokarım “ diye lafı gediğine sokmuştu. Uğurla köpek gibi aşık olup her fırsatta itin götüne sokmak konusunda Beyza reis bir taneydi. Hem seviyor hem yumrukluyordu.

“Beyza kızım biraz olgun oturaklı efendi ol ya” annemin Beyzayı gelin gibi görmesi ve ona kaynanası gibi davranması da günün bilmem kaçıncı vukuat haberi olmuştu. Sahiden bir dursunlardı artık. Beynim yanmıştı.

“Ya Yeşimciğim Sultanım niçin anlamıyorsun bu hırttan sana oğul olmaz, bundan evcil hayvan bile olmaz ayı bu ayı” Beyzanın haklı isyanına koca bir kahkaha atınca Uğur tarafından kafama yastık yiyerek susturuldum. Doğru söyleyeni Trabzon’dan da kovuyorlar arkadaşlar gelmeyin.

“Aman canım neyse ne, misafirler gelmek üzere ben mutfağa bakayım “ annem içeri girer girmez Beyza;

“Bak görüyorsunuz değil mi, gerçeklerden nasılda kaçıyor” diye söylendi. Annemi anlamıyordum ki nerde evlat olsa sevilmeyecek tip var hepsini sahipleniyordu. Kadın böyle böyle cennetin tapusunu alacaktı.

“Kabul et işte beni seviyor ve sana yedirtmez”

“Dünya da kalan tek yemek olsan ve ben açlıktan ölecek olsam yinede sana dönüp bakmam. Anlıyor musun beni”

“Şükürsüzsün kızım sen”

“En azından sünnetsiz değilim”

“Yeter artık kavganın da bir dozu var değil mi? Beyza gel benimle burayı Suay ve Uğur halleder” aralarındaki kavgayı en nihayetinde durdurmak için bağırınca ikiside susmuştu. Bende Beyzayı kolundan tutup benim odama getirmiştim bile.

“Dengesiz ya bildiğin dengesiz” hâlâ Uğura söverken gözlerimi devirmeden edemedim. Onu buraya Uğurun dedikodusunu yapmak için çağırmamıştım ki

“Boşver onu ne oldu hallettin mi “ dediğimde konuyu anlayıp

“Pek zorlanmadım burada şu an otelde” dedi. Demek zorluk çıkarmamıştı. Korkmamıştı bile.

“Doğru zamanı mı bekleyeceğiz” diyen Beyza ile derin bir nefes aldın. Doğru zaman... Ne zamandı ki? Yirmi altı sene önce miydi, ya da ansızın bir gece.. Ölüm için en doğru tarih var mıydı? Ölmek zaman bekler miydi? Bence onun yaptığı gibi ansızın bir gece olmalıydı. Ölüm onun gibi sinsi bir şekilde yaklaşmalıydı yanına.

“Bu akşam isteme olur olmaz yüzleşecek bizimle “

Evet onun için en doğru zaman tüm ailenin yan yana olduğu akşamdı. Bir gecede hepsinin olduğu bir odada, hepsinin yüzüne nasıl bakıyor merak ediyordum. Pişman mı yoksa pişkin mi ne bekliyordu beni bilmek istiyordum.

“Kızım en mutlu günün bu” dedi Beyza sitemli bir sesle. İster istemez alaycı bir tebessüm kondu dudaklarıma

“Öyle mi dersin” dediğimde başını olumlu anlamda sallayıp

“Ya ne” diye sordu

“Babam beni vermeyecek ve biz Yusuf’la kaçmak zorunda kalacağız” söylediklerimle gözleri anlık büyürken daha sonra çok normal bir şey anlatıyormuşum edasıyla yumuşadı. Bu konuda çok kararsızdım. Hayatımda Yusuftan başka adam istemiyordum ama evliliğe hazır mıydım, onu da bilmiyordum. Hayallerim içinde evliliğe ve aşka hiç yer vermemiştim. Ben sade mütevazi bir hayatın hayâlini kurmuştum. Bu hayalin içinde asla bir adam yoktu. Yusuf Asaf bir anda karşıma çıkıp tüm tabularımı yıkmıştı. Düşünceli, mert, sağduyulu masal kahramanı gibi bir adamdı Yusuf Asaf. Başımdan aşağı dokuz kova gül dökecek kadar romantik, benimle uğraşacak kadar komik... Resmen dünya üzerinde az rastlanacak türden bir adam bulmuştum. Onunla evlenip dünyaya onun gibi çocuklar getirmek istiyordum ama hazır mıydım bilemiyordum. Ya vazgeçersem diye de korkuyordum. Eğer vazgeçersem bu Yusuf Asaf için yıkım olurdu. O sebeple kendime bile kararsız olduğum bir evrede asla Yusuf’a yanlış ve belirsiz olmak istemiyordum.

Saat bir hayli geçmişti. Evde hummalı bir şekilde devam eden temizlik, Beyza'nın toz bezini kafama fırlatmasıyla son bulmuşa benziyordu.

“Herkes kıçını yırtıyor bir işin ucundan tutuyor, ulan o kız yaralı haliyle evi sildi be sen de kıçını çevirdin telefonla mı oynuyorsun” diye sitem eden Beyza ile elimdeki telefona iyice sarıldım. Şu an çok güncel sıkıntılarımla uğraşıyordum. Aramızda ki hain kimdi, Yusuf Asaf’ın dediği gibi Beyza bile olabilirdi. Ama değildi beni yarı yolda bırakmazdı. Ki yapmak zorunda olsa dahi kendini ele verir yine bana ihanet etmezdi. Beyza da mutlak sadakat vardı. Ona canımı emanet ediyordum. Beyza değildi, ama o değilse kimdi?

“Çalışıyorum Beyza” bana küçümseyici bir bakış atıp tiksinir gibi elini pijamama değdirdi. Bence çok hoş bir kumaşı vardı niye böyle davranmıştı ki al işte alındım gücendim

“Bırak şimdi de bir saat sonra gelirler, altında dizi çıkmış kıytırık bir pijama üstünde de nevri dönmüş bir atlet var. Nesin kızım sen doblocu eniştemi” hep hayâlini kurduğum rahatlık işte Beyza’nın dudaklarından dökülmüştü. Enişte olmak, sanırım ilerleyen hayatımı enişte olarak geçirmeliydim.

“Giysi ayarlamadım dolaptan bir tişört bir pantolon geçiririm üstüme önemli mi o kadar” dediğimde önce bir şey algılamadı ama aradan geçen bir saniyenin sonunda tüm evi inletecek bir çığlık gezdi odada. Sanırım artık kulak zarım yoktu. Kapının eşiğinde içeri giren Suay elindeki örtüyü yere düşürmüş ve Beyzaya öldürücü bir bakış atıp

“Ne bağırıyorsun be manyak” demeyi ihmal etmemişti.

“Lütfen senin bu geri zekâlı ablanın giyecek güzel bir elbisesi olduğunu söyle “ dedi Beyza korku dolu bir sesle. Ulan ne dert etmişlerdi bu kadar, göreve mi gidiyordum sanki ne süslenecektim. Üstelik Yusuf Asaf üstümde bu giysiler varken bana evlilik teklifi etmişti. Demekki adam bu halimi daha çok beğeniyordu.

“Kesinlikle yok ama benden giyinecek” dedi Suay üzerimdekilere küçümseyici bir bakış atarken. Essahtan da devir ye kürküm ye devriydi. Benim zekamla kimsenin ilgilendiği yoktu herkesler kıyafetime takmıştı a dostlar.

“Benimle gelin kızlar” Suayın ikazıyla istemeye istemeye ayağa kalkmıştım. İkinci bir çığlık vakasını kaldırmak istemiyordum. Yahu bende istemiyordum süsleneyim püsleneyim cici bir kız olayım ama üşeniyorum işte. Yoksa kim istemezdi fıstık gibi giyinip devri aleme güzel neymiş göstermek. Odaya girdiğimizde Suay bizi ahşap dolabın önüne çekmiş, ve kapağı açmıştı. İki gözlü olan dolabın bu kısmı sanırım özel günler için ayrılan elbiseler gözüydü. Dolapta ilk dikkatimi çeken su yeşili tüllü çok zarif bir elbise olmuştu. Böyle elbiseleri genelde balolarda salon kadını olmam gereken mekanlarda giyerdim. Ama şu an Yusuf için giyecektim. Sanırım şu an üzerimdeki tüm yorgunluk tembellik kalkmıştı. Ulan Yusuf beni istemeye gelecekti güzel olmam gerekirdi.

‘Senin jeton kaç köşeli acaba aptal karı' dedi iç ses Beyza, bense yeni yeni idrak ettiğim olayla hayranlıkla elbiseye bakıyordum. Duygu durumum çok hızlı değişiyordu. Az önce pantolon tişört giyecekken şu an bu elbise için her şeyi feda ederdim. Yusuf hariç..

“İnci su yeşili olanı giy ne olur ölümü gör bunu giy” Beyza da benimle aynı fikirde olunca ona bir beşlik çaktım. Zevklerimiz bile aynıydı ben bu kıza nasıl hain derdim..

“Daha önce hiç giymedim bir düğün için almıştım” dedi Suay yani beni bekliyordu daha da çok heyecanlanıp hemen aldım elbiseyi. Beyza da heyecanıma ortak olup

“Saçları da uzadı böyle bukle bukle yaparız çok hafif bir makyaj... Ayy Yusuf sahi kaçıracak seni “ dediği şeye otuz iki diş sırıtırken kapıya doğru yöneldim. Ben her şeyi kendim yapacaktım. Madem güzel olmam gereken bir gündü o zaman olurdum.

“Kendinizce takılın ben hallederim “

Odadan koşa koşa çıkıp kendi odama girdim. Derin bir nefes aldıktan sonra ilk işim yüzümü yıkamak oldu. Makyaj konusunda baya bir hünerliydim. İlk kez kendim için süslenecektim orası ayrıydı tabi. Hemen makyaj masasına oturup elbiseye uygun bir makyaj yaptım. Normal zamanlarda pek makyaj yapmazdım çünkü, görev zamanları bu işi bir hayli abarttığım için cildim nefes alsın istiyordum. Ya da üşeniyordum her neyse işte. Makyajı hemen halledip, saçımı da Beyza'nın dediği gibi bukle bukle yapmıştım. Saçım düm düz olduğundan, pek şekilli olmuyordu ama bu görüntüde fena değildi. Su dalgası gibi duruyordu ve hali hazırda uzayan saçlarıma çok yakışmıştı. En nihayetinde elbiseyi de üzerime geçirip, boy aynasında kendime bakındım. Uzun boyum kahve saçlarım ve ela gözlerimle resmen dehşet olmuştum. Eğer bir şansım varsa o da kesinlikle dış görünüşümdü. Büyük bir beğeniyle odadan çıkıp mutfağa doğru ilerledim. Hanımlar yemekleri servis ederken hafif bir şekilde öksürüp bana dönmelerini sağladım. Hepsi aynı anda şok olmuş bir şekilde beni süzüyordu. Sessizliği ilk bozan Beyza

“Seni görev dışı hiç böyle görmedim” dedi büyük bir hayranlıkla. Haklıydı çünkü paspal bir insan olduğum için kendime özen göstermezdim. Salaş rak vari takılırdım hep.

“Sen yine görmüşsün ben hiç görmedim “ dedi Suay ona cevap olarak. Annem ise duygulu bir ses tonuyla

“Masal perisi gibi olmuşsun yavrum “ dedi. Yanına gidip yanağına bir öpücük kondurduktan sonra

“Evet çünkü güzelim, güzel genlerimiz var” demeyi ihmal etmedim. Söylediğim şeye gülerken beni kendine çekip

“Eşek sıpası” diye söylendi. Tam ona cevap yetiştirecek olmuştum ki çalan kapı ziliyle nutkum tutulmuştu. Resmen gelin olup gidiyordum. Eyvah eyvah

“Ay geldiler İnci hadi gel sen aç kapıyı “ dedi annem heyecanlı bir sesle. Titreyen ellerimi, daha sonrasında alay konusu olmamak adına gizleyip yanına doğru ilerledim. Dış kapının önüne geldiğimizde derin nefesler alıp açtım kapıyı.

Ve işte ordaydı. Siyah takım içerisine beyaz bir tişört geçirmiş ve yakışıklı olmakla kalmayıp dehşet verici bir silah olmuştu. Al işte onun yanında yine soluk kalmıştım. Suratına baktığımda onun da bana aynı şekilde baktığını görünce moralim hemen düzene girmişti. Çünkü ilk kez bana apışıp kalmış gibi bakıyordu. Bu iyiydi eğer bana hep böyle bakacaksa tarzımı değiştirme zamanı gelmişti.

“Hoş geldin” dedim elinde ki çiçekleri alırken. Ne hoş sevgilimden aldığım en güzel çiçekler isteme çiçeğimdi.

“Hoş mu geldim” dedi Yusuf hâlâ aptal aptal suratıma bakarken. Onu böyle etkilemiş olmak çok hoşuma gitmişti. Demek ki makyaj her güzelliğin ilk adımıydı.

“Geldin geldin” dedim sırıtırken. Ardından Engin amcalarla da selamlaşmıştım. Engin Amca bana bakıp

“Eslem kizum sen aynı anana benzisun yavrum ula tüm güzel genlerini benim bacımdan almış o hırt babana bir şeyin çekmemiş helal kız sana” dedi. Bu övgüsüne sırıtırken Asuman teyze

“Engin kızı o hırt babasından isteyeceksin ya hani biraz yumuşak mı olsan hayatım “ diye söylendi. Engin Amca ise

“Ula vermeyecek zaten bizde kaçıracağız” dedi ona cevaben. Bakalım verirdi...

~Yarım saat sonra~

“Ee başka meziyetleri var mı oğlunuzun. Ben hamarat güzeller güzeli kızımı neden oğlunuza vereyim” dedi Yılmaz Komutan. Bana hamarat dediği için odada ki kadınlar katıla katıla gülmeye başlayınca hepsine ölümcül bakışlarımı attım. Tabii ki susmadılar.

“Ne bileyim ben. Benim uşağı benden çok sen görüyorsun. Uşak benim değil senin zaten. Benim kız vermem lazım” dedi Engin amca daha sonra yaşadığı aydınlanmayla gözlerini büyütüp,

“Kusura bakma paşam ama bende sana verecek kız yok. Elime bir kız evlat geçmiş prensesler gibi büyütürüm. Eslem yarın nüfus müdürlüğüne gidiyoruz kızım” ve bir kahkaha tufanı daha. Yusuf’a kederle baktığımda sıkıntıyla alnını sildiğini gördüm. Resmen yirmi sekiz derece havada terlettiler adamı. Hayır bana ne oluyordu da beni Yusuf’a vermeleri için dertten derde girmiştim. Üstelik ben değil miydim İsmet Halaya oğlunla eğleniyorum diyen..

“Ula siz kimin torununu kimden alıyorsunuz. O benim torunum ve buna ben hariç kimse karar veremez” Diyen Dursun dedemle bu defa ben güldüm. Çünkü Yusuf Asaf’ı çok sevdiğini biliyordum.

“İyi madem ben senden isteyeyim kızı Dursun babam” diyen Engin amca babama alaylı bir bakış atmayı da unutmadı.

“Allah’ın emri peygamber efendimiz kavliyle kızınız Eslem’i oğlum Yusuf Asaf’a istiyorum. “ Engin amca sözlerini bitirdiğinde, bir süre düşünen Dursun Dede dolu gözlerle bana baktı. Derin bir nefes alıp,

“Rabbimin işi o kadar akıl almaz ve güzel ki. Büyüdüğünü göremediğim, hastalandığında yanında olamadığım torunumun bu güne kadar sapa sağlam gelmesini nasip etmiş. Ve şimdi onun evlilik için attığı ilk adıma şahit olmamı bana nasip etmiş.... “ Sustu. Bakışlarını benden ayırıp, Yusuf Asafa çevirdi.

“Ula oğlan benum kız benum arada alacak verecek yok eğer babası da razıysa benim için tamamdır”

“Ben kızımı vermek istemiyorum”

“Ee benim oğlanı al o zaman”

“Engin”

“Ula ne Engin uşağa bak hele dünden razı”

“Enginin de dediği gibi Yusuf benim oğlum onu ben eğittim babasından çok ben gördüm. Ama iki gözümde olsa benden kız almak o kadar kolay değil.. Bunun için erken diyelim”

“Uy Yeşim nerden buldun sen bu adamı hiç bilmem ki”

“Yani komutanım hiç mi oluru yok”

“Yani koçari senin hayaller başka bahara kaldi”

“Ula üzülme kaçırırız kızı”

İsmet Halanin Yusuf’un kulağına doğru fısıldadığı şeyle derin bir nefes verdim. Ben boşa nazlanıyordum Yusuf Asaf zaten beni alamayacaktı...

Herkes bir anda hiç bir şey olmamış gibi sohbet etmeye dalarken gözlerim Yusuf Asaf'a değdi. Yorgun görünüyordu. Bunca ses onu yıpratmış gibiydi. Gözleri gözlerimle buluşunca dizlerine koyduğu ellerini iki yana açıp ne yapalım der gibi bir ifadeyle dudaklarını kıvırdı. Yüzünde istediği tatlıyı yiyememiş çocuk mimikleri vardı, ama kıyamazdım ki ben buna. Tam ayağa kalkıp yanına oturacaktım ki kapı çaldı. Kimse gürültüden kapı sesini duymuyordu, bense gelenin kim olduğunu çok iyi biliyordum.

Gelen yirmi altı yılımın katili

Şeymaydı...

.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・

Selâmün Hello gençler.. Rutin kontrolleri bugün yapmıyorum. Çünkü uymuyorsunuz. Oy diyorum atan yok yorum diyorum yazan yok, edit yapılıyor instagram hesabını takip edin bari diyorum o hiç yok..sanırım çok tembel bir kitleye sahibizzz

Neyse belki bir gün diyelim... Belki bir gün insafa gelirsiniz :)

Yinede takip etmek istersiniz belki diye instagram hesabımı bırakayım

instagram: sitarekiraz

Bölüm : 05.08.2025 14:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...