36. Bölüm

36.KRALİÇE

Sinemm
sinemm2611

"Ne içimdeki sokaklara sığabildim nede dışarıdaki dünyaya.."

Sabahattin Ali.

 

 

 

~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~ 💣💣

 

 

 

 

~~Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve yorum yapmayı lütfen unutmayalım. Yorumlarınız beni her zaman motive ediyor canlarım... ~~~💣💣

 

 

 

 

 

 

~~Keyifli okumalar dilerim..~~

 

 

 

💣36.KRALİÇE 💣

 

 

 

 

💣💣

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

 

Evet bu gün dayımın evine geleli iki gün olmuştu, ve ben hala Timur'dan haber alamamıştım. Barlas'ta ulaşamadığını söylüyordu.

 

 

Dayım'ın canına minnet iki gündür beni dolduruyordu. Timur şöyle, Timur böyle diye diye başımın etini yemişti.

 

Ne düşüneceğimi şaşırmış bir durumdaydım artık.

 

Gökyüzüne baktığımda gökyüzünün oldukça kasvetli olduğunu gördüm. Bulutlar sanki her geçen gün daha siyahlaşıyordu.

 

Belkide bana öyle geliyordu emin değildim.

 

İnci'nin nikahına da gidememiştim. Dün evlenmişti ve ben gidememiştim.

 

Evlenmeleri masal ve Asel için iyi olmuştu. Özelliklede Masal için. Babasını daha iyi tanıyacaktı böylelikle.

 

Ama ne kadar mutlu olurlardı bilmiyorum onların durumu hep karışık.

 

 

"Ne düşünüyorsun canım kuzenim?" diyen ses ile irkildim ve panikle arkama döndüm.

 

 

 

"Kapı çalma huyun yok mu senin?" dedim sert bir sesle.

 

Ona da kızgındım hala. Bana yalan söylemişlerdi.

 

"Var, hatta uyguladım da. Duymadın mı?" dedi ve bir kaç adım atarak tam karşımda durdu.

 

Başımı sağa sola salladım.

 

"Duymadım," diye de yanıtladım.

 

Evet gerçekten de duymamıştım.

 

"Daldığın yere gerçekten de dalmışsın kuzenim, ama neye daldın?" dedi yüzümü inceleyerek.

 

 

"Seni ilgilendiren bir şey yok." Dedim düz çıkan bir sesle.

 

Barlası arkamda bırakarak odadan tam çıkıyordum ki sesi ile durdum.

 

"Neden bu kadar sertsin bana karşı? Üzülüyorum artık Neva," dediğinde yüzünü inceliyordum.

 

Gerçekten de yüzünden üzüldüğü anlaşılıyordu. Ama kimse benim ne kadar üzüldüğümü göremeyecek kadar kör ve sağır.

 

 

"Sizde benim neyin içinde olduğumu anlayın artık, hayatım saçma sapan bir hal aldı. Sen kuzenim çıkıyorsun Servet bey dayım. Teyzem çıkıyor ortaya, babam yok. Annem zaten ne olduğunu bilen yok. Akif babamdan da hiç haber yok. Ben ne yapayım? Birde beni düşün Barlas. Çıkmazın içindeyim." dediğim de nereyedeyse ağlamak üzereydim.

 

"Her geçen gün yeni anılar, hatta gerçek olan olaylar ile yüzleşiyorum bunlar benim için kolay değil. Hemde hiç.." diyerek ona bakmadan odadan ayrıldım.

 

Daha fazla durmak istemiyordum sinirlerim her geçen gün geriliyordu ve bende strese giriyordum. İki günde Timur'un dan haber alamamak beni sinir ediyordu. Ona olan hıncımı bu lardan çıkarıyordum.

 

"Neva," diyen dayımın sesiyle merdivenlerin başında durdum ve ona baktım.

 

"Odama gel," dedi net çıkan sesi ile.

 

"Şu an işim var dayı," dedim soğuk çıkan bir sesle konuşmuştum. Bu da dayımı sinirlendirmişti.

 

"Odama geliyordun hemde hemen." dedi sinirli bakışlar atarak.

 

"Sende öyle." dediğin de odamdan çıkan Barlas'a bahsediyordu.

 

"Geliyorum Baba," dediğin de Barlas'ın dayımın bu tavrından sıkıldığını ses tonundan anlamıştım.

 

Başımı sağa sola salladım ve dayımın çalışma odasına doğru ilerledik. Barlas'ta arkamdan yavaş adımlar ile geliyordu.

 

 

Kapıdan içeri girdiğim de dayımı sandalyesinde oturur bir halde gördüm. Elinde de bir kaç kağıt parçası vardı. Başını eğmiş onlara bakıyordu.

 

 

Yavaş bir şekilde tam karşısında duran, onun solunda kalan koltuğa yerleştim.

 

Barlas da dayımın sağında kalan koltuğa geçti.

 

 

 

"Yine ne oldu dayı? Bu sefer kim geldi?" dedim alaycı çıkan bir sesle.

 

Dayım başını kaldırıp bana baktı.

 

"Kandemir holdingi satıyorlar," dedi dayım.

 

 

Kim satıyordu?

 

"Kim?" dediğim de bana baktı dayım.

 

"Timur ve dedesi," dediği an ona baktım. Bir kaç saniye yüzüne öyle baktım ve dudaklarımı aralayıp konuşmaya başladım.

 

 

"Ne yani şimdi ben doğru mu anladım? Timur şirketi benden almak istiyor öyle mi?" dediğim de Barlas ve dayım bana baktı.

 

"Evet durum bunu gösteriyor," dedi dayım.

 

"Ama?" dediğimde bir şey diyemeden öylece sustum.

 

Ne demeliydim?

 

Ne diyecektim.

 

2 gündür Timur'dan haber de alamıyorum. Evden gittiği günden beridir bana ulaşmıyor. Barlas'ta bana bir şey olmadığı ulaşmak istese ulaşacağını söylüyor.

 

"Ne yapmamı istiyorsun dayı?" diye sordum.

 

"Yapman gerekeni, o şirket senin hakkın, ben her şeyi hazırladım, birazdan yaklaşık iki saat sonra toplantı yapacaklar oraya gidip bu kağıtları götürmen," dediğin de elindeki kağıtlara baktım.

 

"Bunlar ne?" diye sorduğum da kağıtta yazanlara bakıyordum.

 

Mehirde hocanın doldurduğu kağıtta açıkça her şey yazılıydı. Üstelik Timur'un imzası bile vardı.

 

Bu doğru muydu?

 

"Bu doğru mu?" dediğim de Barlas bana bakıp başını salladı.

 

"Bulmam kolay olmadı ama buldum, belgenin aslı o elindeki." dedi Barlas.

 

Galiba o da şirketi almamı istiyordu.

 

Barlas'tan çektim gözlerimi ve kağıtta gezdirdim.

 

Her şey doğruydu o gün konuşulanların hepsi not edilmişti.

 

"Ben istemiyorum şirket falan dayı," dedim ve kağıtı masaya geri bıraktım.

 

"Olmaz o senin hakkın, gidip şimdi o hakkın olan şirketi alıyorsun Neva, Timur'un sana bıraktığı şey o." dediğin de güldüm.

 

"İyi ya işte bana bıraktığı şeyi geri alıyormuş, alsın." dediğim de dayım Barlas'a baktı.

 

Barlas da dayıma baktı ve başını çevirip benimle konuşacağını anladım.

 

"Tamam, tamam, gidip alacağım yeterki daha fazla çene yapmayın," dedim ve oturduğum yerden kalktım.

 

"Gerçekten hiç çekecek havamda değilim," dediğim de onlara bakmadan odama ilerledim.

 

Odamdan kaçıyorum ve yine odama dönüyorum. Böyle bir şey mi var ya?

 

Sinirli bir şekilde odamın yolunu tuttum.

 

"Nebrut adam neredesin ya?" sinirle odama girdim.

 

Elimden almaya çalıştığına inanmıyordum. Yani benim tanıdığım Timur bu değil. Böyle alçakça bir şeyi bana yapmaz.

 

Dedesinin parmağı vardı bunda da adımın Neva olduğu kadar da eminim üstelik.

 

 

Saate baktığımda on olduğunu gördüm iki saat demişti öğle arasında mı toplantı hazırlayacak bunlar ne yapacak.

 

Cebimdeki telefonu çıkardım ve Timur'u tekrar aradım.

 

Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Diyordu hala ve ben artık sinirden delirecektim.

 

 

"Nerdesin be adam nerede!" Sesli bir şekilde söylemiştim. Rahatlamam lazımdı her geçen saat sinirlerim dahada geriliyordu.

 

Hepside onun yüzünden üstelik.

 

Onu da özledim.

 

Ben galiba kocamı çok özledim.

 

Sulu gözler ile ekrana baktım. Ne arayan vardı nede soran.

 

Polat ta bilmiyordu üstelik. Belkide kafa dinlemeye gitti belkide mafya işleri vardır. İyi de niye telefonu kapalı.

 

Dicleyi' arasam olmayacak araları bozukmuş.

 

Asiye hanım zaten burada değilmiş.

 

Arayacak insanım da kalmadı.

 

 

Ne yapacaktım şimdi ben. O toplantıya gitmek istemesemde gitmek zorundayım. Her ne kadar şirket falan umrumda olmasa da dayımların illa gideceksin alacaksın laflarını da duymak istemiyorum.

 

Bir anda telefonum çalmaya başlayınca hemen ekrana baktım. Ekranda yazan Teyzem yazısıyla yüzüm anında düştü. Of arayan teyzemmiş.

 

Yavaş bir şekilde aramayı cevapladım ve telefonu kulağıma götürdüm.

 

"Efendim Teyze," dedim sakince.

 

"Güzelim nasıl oldun?" dediğim de burun kıvırdım.

 

Sanki çok umrundaydı da.

 

"İyiyim Teyze sen nasılsın?" diye sordum nezaketen.

 

"Sağol güzelim sesini duydum daha iyi oldum," dediğin de söylemek için aradığını merak etmeye başladım.

 

"Bir şey mi oldu Teyze?" diye sorduğumda bir kaç saniye sesini alamadım.

 

"Bir şeyler hatırlayabildin mi diye aramıştım güzelim ben," dediğin de derin bir nefes aldı.

 

Bende derin bir nefes verdim dudaklarımdan sesli bir şekilde çıkmıştı.

 

"Hayır Teyze henüz bir gelişme yok, ama bugün akşam babamla kaldığımız eve gideceğim belki bir şeyler hatırlarım," dediğim de Teyzemin mutlu olduğunu anladım.

 

"Tamam güzelim akşam alıyorum o zaman seni," dediğin de bir kaç saniye ne söylemem gerektiğini düşündüm.

 

"Olur Teyze," dedim sakince. Gelmesinde bir sorun olacağını düşünmüyordum.

 

 

"Tamam güzelim akşam görüşürüz," dedi ve bende, "Görüşürüz Teyze," diyerek telefonu kapattım.

 

"Of Allahım of," diyerek kendimi yatağa attım.

 

Ne çok şey saklanıyormuş meğerse benden.

 

Aslında Akif'in babam olmadığını o gün anlamıştım. Söylemişti de.

 

Bir dakika.

 

O gün konuştuğu teyzemdi değil mi?

 

Ah evet kesinlikle oydu.

 

Gül demişti.

 

Teyzeme de gül diyorlar.

 

Keşke daha fazla soru sorsaydım o gün. Mesala anneme ne olduğunu sorsaydım.

 

Aklımda olan ve kalan tek şey beni parkta bıraktığı oluyordu. Aklım da başka şeyler canlanmıyordu da annemi şimdi görsem muhtemelen hatırlamam. Gözlerimi kapatım düşünmeye çalıştım.

 

Ne yapacaktım ben çok yorulmuştum hayatımın karmaşıklığından.

 

Lütfen baba bana yardım et.

 

Bana yol göster.

 

Düşünceler içinde kapının iki kez tıklatıldığı duydum. Sesimi çıkarmadan öylece uzanmaya devam ettim.

 

Gelen kili ya Barlas'tı yada dayım.

 

"Neva kızım," diyen Aynur teyzenin sesiyle anında gözlerimi açtım.

 

"Gel Aynur teyze," diyerek yatakta doğruldum.

 

 

"Bir kaç bir şeyler getirdim kızım, kahvaltı etmedin doğru düzgün sevdiğin şeylerden hazırladım bende," dedi o şen şakrak gülümsemesi ile.

 

"Ne zahmet ettin ki, aç olmadığımı söylemiştim Aynur teyze," dedim ve gülümsedim.

 

Bu evde kızmadığım tek insan oydu. Hiç bir şeyden haberi yoktu tıpkı benim gibi.

 

 

 

"Zahmet mi olur kızım hiç ilaçlarını da almadın onları getirdim hem," dedi ve yatağıma doğru geldi.

 

"Senin sevdiğin çorbadan yaptım," dediğin de tepsideki çorbaya baktım.

 

"Babamın yaptığı mı?" diye sordum Aynır teyzeye bakarak.

 

Başını salladı ve tepsiyi kucağıma bırakıp geri çekildi.

 

"Mis gibide kokuyor çok teşekkür ederim ellerize sağlık," dedim ve gülücük attım.

 

Aynur teyze güldü, "Bak bakalım babanın yaptığı gibi olmuş mu?" dediğin de başımı sallayıp çorbadan bir kaşık aldım.

 

Ağzımda lezzeti alabiliyordum ama babamın yaptığı değildi. Ben ne zaman hasta olsam akif babam bana bu çorbanın farklı bir tarifle yapıyordu.

 

"Çok güzel," dedim ve çorbayı bitirmeye çalıştım. Benim için o kadar uğraşmış bitirmem gerekiyor.

 

"Ekmekle de ye kızım," dediğin de başımı salladım.

 

Çorbanın dibini gördüğüm de rahat bir nefes aldım. Sonunda bitmişti.

 

Getirdiği su ve ilaçları da içtim.

 

"Teşekkür ederim," dedim ve tepsiyi ona uzattım.

 

"Ne demek kızım, sen dinlen biraz bende çıkayım akşam için yemek hazırlıyacağım," dediğin de başımı salladım.

 

"Tamam tontonum," dediğim de Aynur teyze gülmüştü.

 

"Beni de iyice yaşlı yaptın, tonton olacak yaşlı mıyım ben," dediğin de kahkaha attım.

 

"Hiç de bile sen hala fıstık gibisin," dediğim de o da gülmüştü.

 

"Alemsin deli kız," dedi gülümseyerek.

 

 

"Oh neşeniz bol olsun hanınlar," diyen Barlas'ın sesiyle anında kapıya baktım.

 

Ne zaman gelmişti bu?

 

"Kahkaha sesleriniz valla diğer odadan duyuluyor nedir sizi güldüren," diyerek içeri girdi.

 

"Hiç oğlum Neva kızım benle eğleni işte," dediğin de ona baktı.

 

Bende gülümsememi soldurmuştum artık.

 

"O hepimizle eğleni," dedi gülerek.

 

"O da doğru," diye katıldı Aynur teyze.

 

"Ben gideyim yeterince eğlendim burada, akşam için istediğiniz bir şey var mı?" diye sordu Aynur teyze.

 

Başımı sağa sola salladım.

 

Barlas ta aynı şekilde benimle birlikte özel olarak bir şey istemediğini belirtmiş oldu.

 

 

Aynur teyze arkasını dönerek odadan çıktı.

 

"Hazırlan gidiyoruz," diyen Barlas'a baktım.

 

"İki saat var daha," dediğim de bana bakıyordu.

 

"Evet biraz hava alırız diye demiştim." dediğin de istemediğimi yüzümden belli ettim. Suratımı ekşitmiştim.

 

"İstemiyorum çıkarsan uzanacağım," dedim düz çıkan bir sesle.

 

"Çıkar mısın," dedim kesin ve net çıkan bir sesle.

 

"Neva yeter ama artık, üzüyorsun beni ben seni üzmek ister miyim," dediğin de yüzüne bakıyordum.

 

"O zaman sende biraz Timur'u ara, ulaşamıyorum diyorum," dediğin de oflayarak yanıma oturdu.

 

"Güzelim ben de bunun için uğraşıyorum ya," dediğin de yüzünden çekmedim bakışlarımı.

 

"Belli, belli çok uğraşıyorsun," diyerek burun kıvırdım.

 

 

"Neyse çık odamdan gerçekten biraz dinleceğim," dediğim de Barlas bir şey diyemedi.

 

"Pekala," dedi düz çıkan bir sesle.

 

"Birazdan yine gelirim," dediğin de bir şey demeden yatağa geri yattım.

 

 

Kapıdan çıkana kadar gözlerimi kapatmadım kapının kapanma sesini duyunca cenin pozisyonu alıp yatakta uzandım.

 

 

Neredesin Timur?

 

Neredesin?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaan'ın ağzından.

 

 

 

"Bu şekilde eve gelmen doğru muydu?" diyerek Timur'a baktım.

 

"Evet," dedi düz bir sesle.

 

"Şirkette oratalık karışmış, dedem yine iş başında oraya gitmeliyim," dediğin de onu anlıyordum ama daha yeni çıkmıştık hastaneden o ise durmak bile istemiyordu.

 

"Sağol kardeşim sana bir can borcum var," dediğin de ona baktım.

 

"Ben bir şey yapmadım ki, o kadın olmasaydı seni bulamazdım." dediğim de başını salladı.

 

"Dicle'ye haber vermelisin," dediğim de bana bakıp başını sağa sola salladı.

 

 

"Olmaz, bilmesin, bilmesine de gerek yok." dedi itiraz da kabul edeceğini sanmıyordum.

 

 

"İki gündür aramadadı da zaten sizin aranızda bir şey mi oldu," dediğim de kendime küfretmez üzereydim.

 

"Aramadı mı? Sen nereden biliyorsun ki? Telefonum kapalı." dediğin de hafif yutkundum.

 

 

Buraya geldiğimi haber vermiştim ona, onun geldiğimi de söylemiştim.

 

"Yani arasaydı bür şekilde Cihat'ın da haberi olurdu ondan dediydim," diye hemen düzelttim konuyu.

 

"Yani arasa söylerdi evet," dedi ve duvara baktı.

 

"Toplantıya daha var ne yapacaksın? Neva'yı aramak ister misin?" dediğim de başını sağa sola salladı.

 

"Şimdi değil, ilk önce şu toplantıyı bir halledeyim ondan sonra da onu arayacağım," dedi.

 

"Tamam kardeşim, peki o çoçuklar ne olacak?" diye sordum.

 

"Bir şey olmayacak, onları ben halledeceğim," dedi düz çıkan bir sesle.

 

"Tamam kardeşim ben gidiyorum o zaman var mı benden istediğin?" diye sordum.

 

"Yok kardeşim sağol," dedi.

 

"Tamam kardeşim," dedim ve son kez yüzüne baktım.

 

Gayet iyi duruyordu ama yine de erken çıkmıştı hastaneden.

 

 

"Ben iyiyim kardeşim git sen," dediğin de başımı salladım.

 

"Tamam kardeşim Allah'a emanet ol," diyerek selam verip çıktım odasından.

 

 

Ne kadar mardin de ağa olarak bilinsemde burada benim gözümde o ağa oluyordu. Ağa da değil ama saygı duyduğum bir adam. Saygıyı kesinlikle hak ediyordu.

 

 

Merdivenlerden yavaşça indiğim de sallanarak evden ayrıldım. Korumalara bakıp, "Bir şey olursa haber verin bana," diye tembihledim .

 

"Tamamdır kaan abi," dedi.

 

"Tamam," diyerek bahçeden çıktım.

 

Arabaya doğru geçerken Yiğit'ın arabayla geldiğini gördüm. Baş selamı verip önğmden geçip gitti.

 

 

Galiba park edecekti.

 

 

Arabaya doğru ilerledim ve kapıyı açıp içeri girdim. Eve gidip dinlensem iyi olacaktı. Dün geceden beridir ayaktaydım. Arabayı yavaşça çalıştırıp evimin yolunu tuttum..

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

Yatağa doğru uzandım, yiğitin telefon getirmesini bekliyordum. Telefonum o gece kırılmıştı ve ne yazık ki o günden beridir de kapalıydı.

 

 

Neva'nın da beni deli gibi merek ettiğine emindim. Ama ulaşamayacak kadar kötüydüm bugün kendime gelmiştim ve geldiğim gibi de çıkmıştım hastaneden.

 

Kapının çalınması ile, "Gir," diye seslendim.

 

Kapı tekrar kapandı ve Yiğit'in ayaklarını gördüm.

 

 

"Abi," dediğini duyunca bakışlarımı yüzüne çıkardım.

 

 

"Gel," dediğim de bir kaç adım atarak tam karşıma geçti.

 

"Bulabildin mi?" diye sordum.

 

"Elbette abi," diyerek elindeki telefonu bana uzattı.

 

 

Telefonu elinden aldım ve ekranı açtım.

 

 

"Numaralar tam değil mi?" dediğim de yiğir başını salladı.

 

"Polat nerde?" diye sordum.

 

"Evlendi," dediği an ona baktım.

 

"Ne yaptı?" dedim şaşkınca.

 

"Evlendi abi," dedi tekrar.

 

"İki günde?" diye sordum.

 

Yiğit başını salladı ve beni onayladı.

 

"Hatta beni de nikah şahiti yaptı abi," dedi ve ben ona gülerek baktım.

 

 

"İyi işte arkadaşının evliliğine şahit olmuşsun," dedim hafif gülerek.

 

"Öylede onun küçük cimcimesi de az kalsın benle evlenecekti," dediğin de güldüm.

 

"Masal mı?" diye sorduğumda başını salladı.

 

"Teyzesine mi çekmiş," dediğim de yiğit hemen başını salladı.

 

"Aynısı ani aynısı hık demiş burnundan düşmüş," dediğin de gülmemi yavaşça azalttım.

 

 

"Mutlu olur umarım, bunca şeyi sakladığına değer umarım," dedim düz çıkan sesimle.

 

"İnşallah abi," dedi Yiğit.

 

"Uğur aramanı bekliyor abi, toplantıyı erkene almışlar," dediğin de başımı salladım.

 

"Kaldır o zaman beni," dediğim de Yiğit bana baktı.

 

"Abi yetişmemiz mümkün değil, müdürler galan toplanmak üzereymiş," dediğin de ofladım.

 

"Ne söyledi uğur başka?" diye sordum.

 

"Ne söylemesi gerektiğini bilmiyormuş senden emir bekliyor," dediğin de başımı salladım.

 

Elimdeki telefonu açıp rehbere girdim ve uğurun numarasını bulunca aramaya başladım.

 

"Alo," dedi uğur.

 

"Uğur benim Timur," dediğim de uğur kendini toparladı.

 

"Abi, sen neredesin arıyorum ulaşamıyorum yiğit abi de bilgi vermiyor," dedi telaşlı çıkan bir sesle.

 

"Sakin ol uğur, bana şu an şirkette neler olduğunu söyle." diyerek onun konuşmasını bekledim.

 

"Abi burası baya karıştı dedeniz tüm şirketi ayağa kaldırdı, hisseleri tamamen kendi üstüne alacakmış," dedi güler gibi.

 

"Yani öyleymiş," diye de ekledi.

 

"İstediğini yapsın, sen toplantıda gerçekleri açıklarsın," dedim sakince.

 

"Anladım abi o iş bende," dediğin de bir şey demedim.

 

"Tamm bir şey olursa ara," dediğim de, "Tamam abi olur," diyen sesini duydum.

 

"Tamam kapatıyorum ben." dedim ve telefonu kapattım.

 

"Hızlı bir konuşmaydı abi," diyen Yiğite kaldırdım bakışlarımı.

 

"Ne söyleyeceğim daha, her şeyi söyledim," dediğim de hafif güler gibi oldu sonra heöen kendini toparladı.

 

"Tamam abi, ben çıkıyorum bir şey olursa," dediğin de sözünü kestim.

 

"Çoçukları buldun mu?" diye sordum.

 

Yiğit başını salladı, "Evet abi buldum ama senin emrin olmadan bir şey yapmadım," dediğin de gülümsedim.

 

"Güzel, onlarla ben ilgileneceğim," dedim.

 

Ufacık veletler gafil avlanmıştım. İyi olmuştu ama gözüm açılmıştı. Artık hepsine kim olduğunu hatırlatma vakti.

 

 

"He birde abi şey olacak akşam," dedi Yiğit.

 

"Ne olacak?" diye sordum.

 

"Lider toplantısı," dediği an ona baktım.

 

"Bu ne hız ya, bir mezara girseydim," dediğim de Yiğit güldü.

 

"Duymuşlar abi senin yaralandığını zaten, öldüğünü düşüyorlar," dediğin de dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

"Desene sen akşama şenlik var," dediğim de Yiğit başını salladı.

 

"Kimseye bir şey söylemedim abi," dedi yiğit.

 

"Aferin ben olmadan da güzel idare etmişsin," dediğim de Yiğit başını salladı.

 

"Sağol abi, sen iyi ol yeter ben hepsini hallederim," dediğinde başımı salladım.

 

"Eşin nasıl?" diye sordum.

 

"Şükür daha iyi abi, toparladı kendini tamamen, hatta yengeyle bile tanışmak istiyor," dedi.

 

"Olur, bir gün o da olur," dediğim de Yiğit başısını salladı.

 

"Tamamdır abi, ben çıkayım sende dinlen, yengeyi aramak istersen numarası kayıtlı," dediğin de telefona baktım.

 

 

Bir şey demedim ve o da bana arkasını dönerek odadan ayrıldı.

 

 

Telefonu açıp aramaya başladım. Telefon sonuna kadar çaldı ama açan olmadı.

 

 

Bir kez daha başladım aramaya ama hala açan yoktu.

 

"Niye açmıyor?" dedim sesli bir şekilde.

 

 

Telefon yine kapandı ve ben biraz beklemeye karar verdim galiba elinde değildi telefonu.

 

Ekrana gelen bildirim sesiyle Neva'dan gelen mesaja baktım.

 

 

"Kimsin?

 

Hiç düşünmeden cevap yazdım.

 

"Sevgilin." yazıp gönderdim.

 

 

"Aç şu telefonu Neva," diye tekrar mesaj attım.

 

Çok gecikmeden cevap gelmişti.

 

" pis sapık herif benim sevgilim yok. Arama beni," dediğin de güldüm.

 

"Senin yüzünden toplantıyı kaçıracağım hadi bay," yazıp göndermiş.

 

 

"Güzelim açar mısın şu telefonu benim Timur," yazıp gönderdim.

 

Bir dakika?

Gönderemedim mesaj gitmiyor.

 

Beni mi engelledi bu?

 

Yok artık Neva.

 

Aramak için üstüne tıkladım ve aramıyordu.

 

"Sikeyim böyle işi," diyerek küfrettim.

 

Numaram yabancı gelmiş olmalı ki beni engelledi.

 

Ne toplantısından bahsetti ki o?

 

Yoksa şirkete mi gidiyor?...

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

 

Bakışlarım şirketi inceliyordu. Oldukça büyüktü ve bu şirket benim miydi şimdi. Ne kadarda güzel. İki yarım saattir de telefonuma dadanan sapıkla uğraşıyordum. Sevgilimmiş benim sevgilim mi var ya? Benim kocam var. Evli barklı kadınım birde telefon sapıklarıyla uğraşıyorum.

 

Hayır bir de Timur duysa gebertecek haberi yok.

 

 

"Neye gülüyorsun sen öyle?" diyen Barlas'ın sesiyle bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Ne yapacaksın?" dediğim de suratını düşürdü.

 

"Seninlede konuşulmuyor ki kime çektin böyle ben bilmiyorum," diye söylendi.

 

"Bilmem kime çekmişim acaba?" dediğimde yüzümü inceliyordu.

 

"Bir imada mı bulundun sen?" dediğin de kaşlarımı kaldırdım.

 

"Öyle mi yapmışım?" dediğim de sabır dilendi.

 

"Tamam güzelim tamam bir şey demiyorum ben," diyerek pes etti. Etmeliydide zaten hala sinirliydim ona. Kocamı bir türlü bulmuyordu.

 

 

"Gidelim bence başlamışlardır," dediğin de şireketw baktım.

 

Kos koca Kandemir holding yazıyordu. Baya da havalıydı doğrusu.

 

"Girelim," dedim ve arabadan çıktım.

 

İçeri girene kadar temiz hava almış olacaktım hem iyi de oluyordu.

 

İçeride elim ayağım bir birine dolanmaz umarım.

 

"Sakin ol ve buranın gerçekten kimin olduğunu göster onlara," diyen Barlas'a çevirdim bakışlarımı.

 

"Sağol," dedim düz bir sesle.

 

Bana bakıp yine ofladı ve bende bir şey demesine kalmadan yürümeye başladım.

 

Kocaman şirkette bakalım nereden bulacağız toplantı salonunu?

 

 

Güvenlikten geçmem kolay olmuştu. Çünkü beni biliyorlardı. Bir sorun etmişlerdi.

 

Barlas'ta arkamda koruma gibiydi zaten. Dikkat çektiğimi düşünüyordum. Üzerime siyah bir takım geçirmiştim. Saçlarımı da toplamıştım. Saçlarım kısa olduğu için minik bi topuz işimi görmüştü.

 

"Az daha boyunlarını eğerlerse kopacak," diyen Barlas'a baktım.

 

"Saygıdan olsa gerek, ama anlamadığım biz evli değiliz," dediğim de Barlas'ta başını salladı.

 

"Bende öyle biliyorum ama," dediğin de düşünüyordu.

 

"Neyse girelim şu toplantıya da sonra düşünürüz bunu da," dedim.

 

Bir kaç adım atarak sekter olduğunu düşündüğüm kadının yanına doğru ilerledim.

 

"Merhaba," dedim sesimide incelterek.

 

"Merhaba Neva hanım, siz nasıl yârdım edebilirim?" diyen kadına bön bön baktım.

 

Bu da biliyordu, vay canına.

 

"Toplantı varmış, ben onun için gelmiştim," dediğim de kadın bir duraksadı.

 

"Evet, var ama benim sizin de toplantıya gireceğinizden haberim yok. Burada öyle bir şey yazmıyor," dedi kadın. Önündeki evraklara bakıyordu.

 

"Elif miydi?" dedi Barlas.

 

"Evet de siz nereden biliyorsunuz?" dedi kadın telaşla.

 

"Eşiniz'in haberi vardı, genel koordinatör değil mi eşiniz?" dediğin de kadın hemen başını salladı.

 

"Evet, evet eşim yazmayı unutmuş olmalı, sağdan üçüncü kapı," dedi kadın hemen.

 

Kadına bakmadan yürümeye başladım.

 

"Gerçekten ayarladın mı?" dediğim de Barlas bana baktı.

 

"Eşi bize çalışıyor," dediğin de bakıp kaldım.

 

"Gerçekten mi?" dediğim de Barlas başını salladı.

 

"Nasıl haberiniz oluyor sanıyorsun toplantıdan," dediğin de başımı sallayarak yürümeye başladım.

 

 

Kapının önüne geldiğim de durdum.

 

"Havalı bir giriş mi yapmalıyım?" diye sordum neşeyle.

 

"Kesinlikle öyle yapmalısın," dedi Barlas ve sağ gözünü kırptı.

 

 

İçeriden baya sesler geliyordu doğrusu. İçerisi baya kalabalık olmalıydı.

 

"Neyse çalmadan mı girsek," dediğim de Barlas başını salladı.

 

"Burası senin sen bilirsin," dediğin de başımı sallayarak kapıyı yavaşça açtım.

 

 

Kapının açılmasıyla bir kaç bakış bana çevrildi. Timur'un dedesinin hararetli bir şeyler anlattığını gördüm gri takımlı adama.

 

"Selamun Aleyküm," diyerek ilerlemeye başladım.

 

Bir kaç adım attım tam karşılarına geçtim.

 

Benim sesimle birlikte hepsi birden susmuştu.

 

"Sen?" dedi Hasan bey.

 

"Senin ne işin var burada?" dedi yüksek bir sesle.

 

Arkamdaki Barlas'ta öksürdü hasan beye bakarak.

 

Timur'un dedesi bir bana birde Barlasa bakmıştı.

 

"Allahın selamanı alan yok mu?" dedim.

 

"Aleyküm selam yenge, aman Neva hanım," dedi sarı saçlı olan adam.

 

"Neden geldin ula sen?" diye soran hasan beye baktım.

 

"Şirketteki hisselerimi almak istediğini duydum," dediğim de gülmüştü.

 

"Hisselerun ? Senin ha burada hissen falan yokdur," dedi düz bir sesle.

 

"Nasıl yok? Bana var dendi ama," dedim alayla.

 

"Sizde bende burasının benim olduğunu iyi biliyoruz," dedim ve gülümsedim.

 

Hasan bey ayağa kalktığın da Barlas bana daha da yaklaştı.

 

"Bu ne demek oluyor?" dedi adamın biri.

 

"Hasan bey, bu kadın kim?" dedi siyah takımlı olan adam.

 

Sarı saçlı çoçuk öksürdü ve , "Timur beyin eşi," dediğin de ona baktım.

 

"Eski eşidur da boşandi onlar." diye düzeltti hemen Hasan bey.

 

"Evet boşandık ama mehir olarak bu şirket bana bırakıldı." dediğim de iyice sinirlenmişti.

 

"Ne yani? Patronumuz siz misiniz?" Dedi siyah takımlı olan adam.

 

"Hayur değil, yeni patronunuz benum," dedi hasan bey.

 

Barlas öksürerek elindeki evrağı bana uzattı.

 

Elindekini aldım ve masanın üzene bıraktım.

 

"Buyurun okumak isten varsa okuyabilir." dedim ve kocaman gülümsedim.

 

"Boşuna getirdin ha o evraklaru geçersizdur artık o ha burasu artık benimdur ," dedi Hasan bey.

 

"Evet ben ayarladım hatta," dedi gri takımlı adam.

 

"Değil mi uğur?" dediğin de bakışlarım sarı saçlı olan adama kaydı.

 

"Evet efendim," dedi uğur.

 

"Üstelik Timur da böyle isteyi ," diyen Hasan beye baktım.

 

"Nereden bileceğim?" dediğim de hepsi birden bana bakıyordu.

 

"Timur'un böyle istediğini nereden bileceğim?" diye sordum.

 

"Hem nereden biliyorsunuz elimdekinin gerçek olmadığını?" dediğim de hepsi bana ve Hasan beye bakıyor.

 

"Gerçek değildur hem sen geç kalmişsun, ben çoktan aldum burayi," ded Hasan bey .

 

"Değul mi özkan?" dediğin de gri takımlı adam başını salladı.

 

"Evet efendim uğur her şeyi ayarladı," dediğin de Sarı saçlı olan adama baktım. Ona bakıp konuşmuştu.

 

"Evet Özkan bey ama?" dediğin de herkes ona bakıyordu.

 

Uğur dedikleri adam ayağa kalktı ve önünü ilikleyip selam verdi.

 

"Tekrar hoşgeldiniz Neva hanım," dediğin de gülümsedim.

 

Bunu sevmiştim.

 

"Napaysun sen ula?" dedi Hasan bey.

 

"Efendim toplantının başımdan beridir söylemek istiyorum ama bir türlü fırsat vermediniz," dedi Uğur.

 

"Şirketimizin yeni yönetimi ve şirketin tüm hisseleri Neva hanıma ait," dediği an ona baktım.

 

"Ne?" dedi herkes aynı anda.

 

Barlas ve ben birbirimize bakmıştık.

 

"Sen ne deyisun be çoçuk," dedi Hasan bey.

 

"Buyurun efendim, burada tüm hisselerin Neva hanıma satıldığının beyan kağıdı," diyerek Kağıdı Özkan bey denen adamın önüne koydu.

 

"Timur bey böyle istedi," dediği an ona bakıp kaldım.

 

"Anlamadum?" dedi Hasan bey.

 

"Doğru, yeni Patronumuz Neva hanım," diyen Özkan beye bakıp kaldık.

 

 

"Enişteye bak sen," dedi Barlas.

 

Hasan bey bir hışımla evrakları eline aldı ve inceledi.

 

Yüzünden de anlayacağımız kadarıyla doğruydu olanlar.

 

İyi de benim anlamadığım Timur bunu ne ara yapmıştı?

 

Bende onunda elimden almak istediğini düşünmüştüm oysaki. Beni yine şaşırtmıştı. Yaptığı ve davrandığı her şey beni şaşırtıyor zaten ama bu seferkini beklemiyordum.

 

"Sikeyum," dedi Hasan bey ve kalktığı yere götürdü.

 

"Evet, toplantıya kaldığımız yerden devam edebiliriz ama önce şu adamı çıkarın buradan," dediğim de Hasan bey sinirlenmişti.

 

"Şu değilum ben, seninde dedenum," dediğin de güldüm.

 

"Neden öyle davranmıyorsunuz peki?" dediğim de suratı değilik bir şekil almıştı. Bana çok fazla kızdığını görebiliyordum. İşimide geliyordu açıkcası. Her şey onun yüzünden oluyordu zaten.

 

Bir şey demeden sinirle oturduğu yerden kaşltı ve yürümeye başladı.

 

 

"Soracağum ona ben," diyede söyleniyordu.

 

Sorarsın canım, sorarsın benim adıma da sor tabi bulursan. Beyimiz yine nerelerde bilen yok.

 

Hayır işim var diyerek gideli iki gün oldu ya?

 

"Buyurun Neva hanım," dedi Özkan bey.

 

"Teşekkür ederim," diyerek gösterdiği sandalyeye geçtim.

 

Ben oturunca hepsi ayağa kalktı.

 

"Ne oluyor?" dediğim de Özkan ve uğura bakıyordum.

 

"Artık patronumuzsunuz Neva hanım, hatamız varsa özür dileriz," dediler hep bir ağızdan.

 

 

"Sorun yok hepiniz oturabilirsiniz," dediğim de birbirlerine bakıp tek tek oturdular.

 

"Şimdiye kadar düzen nasıl işlediyse yine öyle olsun, kimseyi de iştem çıkarmayı düşünmüyorum." dedim nazik çıkan bir sesle.

 

 

Barlas bana gururla bakıyordu.

 

"Teşekkür ederiz Neva hanım," dedi Özkan bey.

 

" Ben genel müdürüm efendim," diyerek kendini tanıttı.

 

"Anladım Özkan bey tanıştığıma memnun oldum, Bende Neva Altınsoy." dediğim de hepsi birden yine bana bakıyordu.

 

Barlas'ta gururla bakmaya devam ediyordu.

 

 

Kimseden ses çıkmayınca da sıkılmıştım.

 

Uğur beye gözüm kaymıştı telefonda bir şeyler yazdığı fark ettim.

 

"Benlik bir şey var mı?" diyerek sordum.

 

"Yok Neva hanım sizin işiniz varsa halledebilirsiniz, imzaları daha sonra geldiğinizde atarsınız," dedi Özkan bey.

 

"O halde gideyim ben, Hepinize kolay gelsin," diyerek masadan kalktım.

 

Hepsi birlikte teşekkür ettiklerini söyledi.

 

"Neva hanım," diyen Uğur beye döndüm.

 

"Bir dakika efendim, geliyorum," diyerek masadan kalktı.

 

Barlas'ta birlikte kapıya varmadan önce uğur beyin seslenmesi ile durmuştuk.

 

Uğur bey yanımıza geldiğin de ona bakıyorduk.

 

"Dışarıda konuşalım Neva yenge," dedi hafif kısık bür sesle.

 

Barlas ne diyor bu diye bakıyordu.

 

Bende öyle şahsen neden öyle söylediğini anlayamamıştım.

 

"Tabi buyurun," diyerek kapıdan çıkıp onun da çıkması bekledim.

 

"Efendim, Timur bey size ulaşmadığını söyledi, kendisini arayacakmışsınız," dediğin de kendi telefonunu bana uzattı.

 

"Nasıl? Timur," dedim şaşkınca.

 

"Engellemişsiniz sanırım, numarası değişmek zorunda kalmış?" diye açıkladı uğur.

 

"Ama," dedim şaşkınca.

 

"Ara şunu neredeymiş sor onun yüzünden iki gündür yemediğim laf kalmadı," diyen Barlas'a baktım.

 

 

Kaşlarımı çatmıştım o da mafyaydı bulsaydı o zaman.

 

 

Ekrana bakıp uğur beye döndüm.

 

"En üsteki numaramı?" diyerek ona baktığımda uğur bey hemen başını salladı.

 

"Evet yenge o numara," dedi ve Barlas ters ters baktı adama.

 

Numarayı çevirdim ve aramaya başladım.

 

"Alo, Neva güzelim," diyen Timur'un sesini duydum.

 

"Timur," dedim sakince.

 

"Güzelim niye açmıyorsun telefonlarımı? Hem beni engellemek nedir? Senin benden başka sevgilin mi var?" dediğin de yutkundum be bir şey diyemedim.

 

"Sapıklık yapmasaydın sende o zaman," dediğim de güldüğünü duydum.

 

"Ya birde gülüyor, sen neredesin hem?" dediğim de sesini çıkaramadı.

 

"Neden gelmedin? Neden beni yalnız bıraktın? Üstelik beni bir kez olsun bile aramadın Timur," dediğim de derin nefes alışlarını duydum.

 

"Özür dilerim güzelim, bunu eve gelince konuşalım olur mu?" dediğin de güldüm.

 

"Eve geleceğimi kim söyledi? Gelmeyeceğim eve falan ben." dedim sesli bir şekilde.

 

Barlas'ta sabır dileniyordu havaya bakıp.

 

"Ne demek gelemeyeceğim Neva?" dedi Timur.

 

"Duydun işte gelmiyorum, gelmeyeceğim ne olduğudu da umrumda değil," dedim ve telefonu kapatıp uğur beye uzattım.

 

"Teşekkürler," diyerek arkamı dönüp yürümeye başladım.

 

Barlas'ın arkamdan geldiğini biliyordum.

 

Uğur beyin arkamızdan seslendiğini duyuyordum ama hiç oralı olmamıştım.

 

"Çeksin şimdi cezasını," dedim sesli bir şekilde.

 

 

"Sakin ol şampiyon," diyen Barlas'ın cümlesiyle durdum ve hızla arkama döndüm.

 

"Sen kapa çeneni!" dediğim de Barlas ellerini hafaya kaldırdı.

 

"Tamamdır kraliçemiz, siz emredin yeter," dedi alay ederek.

 

"Alay ediyor birde benle," diyerek önüme döndüm.

 

"Ne yapayım Kraliçemizi eğlendirmeye çalışıyoruz," dedi yine alay ederek.

 

"Kraliçe nereden çıktı," dediğim de asansöre binmiştik.

 

"Nereden çıkacak, adam koskaca şirketi kendisi senin üstüne yapmış, var mı bundan daha kral hareket?" dediğin de yüzüme bakıyordu.

 

"O kral bende kraliçe mi oluyorum bu durumda?" dediğim de Barlas başını salladı.

 

"Evet," diye de cevapladı.

 

Gülümseyerek asansörün kapısına baktım.

 

Sevmiştim bunu. Onun kraliçesi olmak güzeldi.

 

 

Kızgın olsamda ona kıyamıyordum o benim kocamdı ve sevdiğim adam. Ah burnumda tütüyordu ama inadımdan da vazgeçmeyeceğim.

 

Gütmeyeceğim o eve.

 

Benim adım Neva ise bende o eve gitmezdim...

 

 

 

 

 

Timur.

 

Bakışlarım ekrana bakıp kaldı. Ne yaptı o suratıma telefonu mu kapattı?

 

"Sikeyim ula böyle işi," diyerek tekrar aramaya başladım uğuru.

 

"Timur bey," diyerek telefonu açtı uğur.

 

"Ver telefonu uğur," dedim sinirle.

 

"Abi gidiyor," dediğin de iyisice sinirlenmiştim.

 

"Seslene lan!" diye bağırdım.

 

Uğurun yenge diye bağırışını duydum ama galiba Neva bakmamıştı bile.

 

"Abi gitti bakmadı bile bana," dediğin de sinirle telefonu kapattım.

 

"İnatçı keçi ne olacak," dedim sinirle.

 

Sinirlerim iyice gerilmişti. Karnımda ki bıçak yarasıda sızlamıştı.

 

 

Ben karımı özlüyordum o ise gelmeyeceğim diyordu.

 

Ya sabır ya sabır..

 

 

Ne yapacağım ben şimdi?

 

 

"Bizde yok bu kadar inat," dediğim de biraz durup düşündüm.

 

Tamam kabul bizde bu kadar inatçıyız ama kadın yapınca çekilmez oluyormuş. Bizde mi böyleydik yoksa?

 

Telefonumu elime alıp, tekrar Neva'yı aramayı denedim ama olmadı. Hala engeli kaldırmamış.

 

Tam sinir krizi geçirmelik.

 

Barlas'ı arasam iyi olacaktı o onun yanındadır.

 

Telefon rehberine girdim ve numarası var mı diye baktım.

 

İsmini bulamınca iyice sinirim bozuldu.

 

Yiğit'i aramaya başladım.

 

Telefon anında açıldı ve, " Abi bir şey mi oldu?" diyerek açtı telefonu.

 

"Oldu, oldu sinir hastası oldum, bana Barlas'ın numarasını bul hemen," dedim sinirle.

 

"Tamam abi ama," demişti ki, "amasını başlatma Yiğit bul şu numarayı bana." dediğim de yiğit başını salladığını hissediyordum.

 

"Tamam abi hemen," dedi ve telefonu kapattım.

 

Bazen beni çok çaresiz bırakıyordu.

 

Bu şekilde elim kolum bağlı kalıyordu.

 

 

Neyse yaptık bir hata artık çekeceğiz. İki gündür tek bir haber bile vermemişler kıza normaldir bana kızması.

 

 

Beklemekte çok sıkıcı.

 

 

Güllerim de kaldı orada, kanlı olmuştu onlar da yenisini yaptırmalıydım.

 

 

Eve bir gelsinde dünyaları istesin benden ayaklarına sereyim. Yeterki karım evine gelsin.

 

Telefonum çalmaya başladığında ekrana baktığımda numara olduğunu gördüm ve hemen açtım.

 

"Alo," dedim.

 

"Timur, benim Barlas, beni arıyormuşsun," dedi Barlas.

 

"Evet, Neva'ya verir misin telefonu," dediğim de güler gibi bir ses duymuştum.

 

"Üzgünüm ne yazık ki şu an seninle konuşmak istemiyor," dediğin de sinirden telefonu kıracaktım şimdi.

 

"Ne demek istemiyor, ver şu telefonu Barlas beni çileden çıkartmayın." dedim sinirli bir sesle.

 

"Vermiyorum, veremiyorum kendini odaya kapattı," dediği anda sinirlerim iyice gerilmişti.

 

"Sikeyim böyle işi, kır kapıyı gir içeri ve ver şu zıkkım telefonunu," dedim sinirli bir şekilde.

 

"Timur, ne diyorsun ya evimin kapısını niye kırayım ben biraz sakinleşsin o zaman tekrar denerim," dediğin de elimle başımı tuttum.

 

"Kodumun kafası, ilk onu aramazsam böyle olur işte," dediğim de Barlas'ın gülüşünü duydum.

 

"Nereye çekmiş bilemedim ki gari," dediğin de benim sinirler iyice gerildi.

 

"Nereye çekecek siz çekmiş işte," dedim.

 

"Kurban ol sen bize, hangi kuzen buna sessiz kalır şimdiye çoktan senin ağzını burnunu dağıtmıştım," dedi.

 

"Kolaydı o zaten, sıkıyorsa dene" dediğim de gülüşünü duydum.

 

"Sanki birazcık Kuzgun gibi konuştun?" dediğin de sabır dileniyordum.

 

"Veriyor musun telefonu vermiyor musun?" diye sordum tekrar.

 

"Veremiyorum diyorum enişte veremiyorum birde heceleyerek mi söyleyeyim," dediğin de suratına kapattım telefonu.

 

"Veremiyormuş, beni kaldırtıp eve getirtecekler haberi yok," diyerek söylendim.

 

Sinirle yataktan kalktım ve balkona doğru yürüdüm.

 

Biraz hava alıp sakinleşsem iyi olacaktı.

 

Yoksa elimdeki olan telefonu da kıracağım şimdi.

 

Yavaş bir şekilde balkona çıktığımda hafif esen rüzgar yüzüme vurdu.

 

 

Balkondan aşağı baktığım da korumların bahçede dolaştığını gördüm.

 

 

Yiğit ise biriyle konuşuyordu.

 

 

Karnımdaki acı kendini tekrar hatırlattığında hala kendimi neden savunamadığımı düşünüyordum.

 

Üstelik çocuklara yenilmiştim.

 

Tamam çokta küçük sayılmasalar da benim dagınlığıma gelmişti. Ki zaten onlar daha çoçuktu bir şeyde yapmazdım. Kim bilir neden o saatte sokakdalardı.

 

Düşünceler içinde gökyüzüne bakmaya devam ettim.

 

Yiğit onları bulacaktı ama ben ne yapacaktım onu bile bilmiyordum. Bu karanlık dünyaya o gencecik çocukları karıştıramazdım.

 

Ama kimsede bana bunu yapamazdı.

 

Derin derin nefesler aldım. Biraz sakinleşmek acılarımın hafiflemesini sağlamıştı.

 

Ama karıma olan özlemim ne yazık ki dinmiyordu.

 

Yine sinirlenmeye başlamıştım.

 

Balkondan çıkıp içeri doğru yürüdüm. Tam telefonu elimi almıştım ki, aklıma gelen plan ile anında gülümsedim.

 

"Demek sen gelmezsin ha evimize?" dedim.

 

"Ben seni nasıl getirteceğimi biliyorum," diyerek telefonu elime aldım ve Barlas'ı aramaya başladım.

 

Üzgünüm güzelim, seni başka türlü şu an bu eve getirtemezdim..

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

"Neva aç artık şu kapıyı, bak bu kaçıncı arayışı oldu," diyen Barlas'ın sesini duydum.

 

"Üstelik ben nedenini de öğrendim," dedi ve ben yine sesimi çıkarmadım.

 

"Neva güzelim aç hadi artık," dedi yine.

 

Ben yine oralı olmadan dışarıyı izliyordum.

 

"Bak açmazsan kapıyı kıracağım artık," dediği an kapıya baktım.

 

"Denesene," diye bağırdım.

 

"İyi en azından uyumuyorsun ama Allah için aç artık şu kapıyı, yoksa yeminle şu telefonu kıracağım," dediğinde dudaklarım kıvrıldı.

 

Anladığım kadarıyla Timur bir kaç saate Barlas'ı bezdirmişti.

 

Canım kocam hiçte pes etmemiş.

 

Gülerek kapıya doğru ilerledim ve yüzümdeki gülümsemeyi silip hemen asık surat yapıp yavaşça kapıyı açtım.

 

"Al gir bakalım," diyerek ona sırtımı döndüm.

 

"Senin ağzın yok mu söyleseydin ya seninle konuşmayacak diye," dediğim de camın önüne gelmiştim.

 

"Söyledim ama dinlemedi, dinleyecek gibi de durmuyor," dediğin de gülümsememi son anda durdurmuştum.

 

"Al aç artık şu telefonu," dediğin de camdan yansımasına baktım.

 

Elindeki telefonu bana uzatmış arkamda bekliyordu.

 

"İstemiyorum," dedim düz bir sesle.

 

"Yeter ama artık, seni ve bize aramamasının nedeni yaralanması," dediği an arakaya döndüm.

 

"Anlamadım? Ne yaralanması?" diye sordum.

 

"Timur, o gece bıçaklanmış Neva, iki gündür de hastanedeymiş bugün çıkmış daha," dediğin de gözlerimdeki endişeyi fark ettiğini anladım.

 

"Nasıl? Nasıl bıçaklanmış?" dedim panikle.

 

"O kadar bilmiyorum Neva, al aç kendin sor artık bunu," dediğin de başımı salladım ve elindeki telefonu alıp ekrana baktığım da bilmem kaç tane cevapsız çağrı vardı. Üstüne tıkladım ve telefonu kulağıma götürdüm.

 

 

Telefonun açılmasıyla, "Timur iyi misin? Nasıl yaralandın? Kim bıçakladı seni?" diye ardı ardına sorular sıraladım.

 

"Güzelim," dedi ve sesi kötü geliyordu .

 

"Timur bana ne olduğunu söyle? Nasıl yaralandın?" dediğim de derin nefesler aldığını duydum.

 

"Güzelim, durumum pek iyi değil, ölebilirim." dediği an elimle camı tuttum.

 

"Ne demek ölebilirim?" dedim fısıltı gibi çıkan bir sesle.

 

"Güzelim seni çok sevdiğimi sakın unutma olur mu?" dedi ve sol gözümden bir damla yaş düştü.

 

"Evde misin sen şimdi?" dedim ve burnumu çektim.

 

"Evet," dedi sesi de oldukça yorgun çıkıyordu.

 

"Tamam ben geliyorum şimdi," dediğim de bir şey demedi.

Aceleyle telefonu kapattım ve odada çantamı aradım .

 

"Neva ne oluyor? Kim ölüyormuş?" dedi Barlas.

 

Ölmekten bahsettiği ana ağlamaya başladım.

 

"Kimse ölmüyor, ölmeyecekte." diye bağırdım ve çantayı alıp odadan koşturarak çıkmaya başladım.

 

 

"Sakin ol," diyen Barlas'ın sesini duydum ama hızlı bir şekilde odadan ayrıldığım için cümlenin sonunda ne dediğini duyamamıştım.

 

Gözlerimdeki yaşları tek tek sildim ve kapıyı hızla açıp kendimi dışarı attım.

 

Korumalardan biri hemen koşturdu ama on bakmadım bile.

 

"Arabam nerede?" dedim oldukça yüksek çıkan bir sesle.

 

"Neva hanım, arabanız," dediğin de on bakmadan gösterdiği yere doğru koşturdum.

 

"Anahtar üstüne efendim," dedi arkamdan.

 

Bir şey demeden arabayı açıp direkt içine girdim. Kemeri bile takmadan arabayı çalıştırdım. Elimdeki çantayı sağ tarafa attım ve yol koyuldum.

 

Ne olur ona bir şey olmasın. Ne olur kocama bir şey olmasın Allahım...

 

 

 

***

 

Arabayı evin önüne park edip çantayı elime aldığım gibi araban çıktım. Korumalar zaten bana aşinaydı ve kapıyı direkt açmışlardı.

 

Kapıda dikelen Yiğit'i gördüm.

 

"Timur içeride mi?" dedim telaşlı çıkan sesimle.

 

Yiğit başını salladı, "Evet yenge, Hoş geldin," dedi ve ben bir şey demeden kapıya doğru koştum.

 

"Yenge kimse yok, anahtar üstünde," dedi Yiğit ona bakmadan kapıyı açıp içeri girdim.

 

Aşinası olduğum eve baktım. Üst katta odamızda olmalıydı merdivenlere doğru koşturdum. Merdivenleri bile hızlı hızlı çıktım.

 

Durumunun ne kadar ciddi olduğunu bilmediğim içinde yüreğimden bir şeylerin koptuğunu hissediyordum. Sanki nefes alamıyormuşum gibi.

 

Kapıyı çalmadan açığ içeri girdim. İçeri girip bir kaç adım attığımda Timur'u yatakta uzanırken görünce iyice korkmuştum.

 

"Timur," diyerek yatağın kenarına oturdum.

 

"Nerenden yaralandın bakayım," diyerekk sağına soluna bakıyordum.

 

"Nasıl, oldu bu?" dediğim de sesim sonlara doğru kısılmıştı.

 

"Konuşsana Timur? Ne ölmesi?" diye bağırdım.

 

Timur sessiz kaldığı yetmiyormuş gibi bürde gülümsüyordu.

 

"Kime diyorum Timur," dediğim de Timur ellerimi tuttu ve gözlerimin içine baktı.

 

"Sakin ol güzelim, ben iyiyim ölmeyeceğim," dedi gülümseyerek.

 

"Ne?" dediğim de şaşkınca suratına bakıp kaldım.

 

"Tamam yaralanmam doğru ama ölme konusunu birazcık yalan sevgilim," dediğin de yüzüne bakmaya devam ettim.

 

"Ne yapayım sende başka türlü gelmeyecektin buraya," dedi masum masum .

 

"Sen şimdi ban," dediğim ellerimi elinden çektim ve üstüne yürüdüm .

 

"Buraya geleyim diye yalan mı söyledin?" dediğim de gülüyordu.

 

 

"Gülme, gülme bunun neresi komik," diyerek üstüne atıldım.

 

"Sen bana nasış yalan söylersin ha," diyerek karnın bir yumruk attım.

 

"Ah," diye karnını tutunca yine panikledim .

 

"Timur?" dedim ve yorgani çekip karnına baktım.

 

"Nereden yaralandın buradan mı?dediğim de sol tarafında duran elini kaldırıp baktım. Gömlekten bür şey göremeyince bir kaç düğmesini açtım ve sarılıydı yara.

 

"Çok mu kötü, nasıl oldu bu?" diye sordum.

 

"Acıyor mu?" dediğim de yüzüne bakıyordum.

 

"Evet," dediğin de ona baktım.

 

"Ama beni öpünce geçecektir," dedi ve gülümsedi .

 

"Çok komik," dedim ve yarasını inceledim.

 

"Bir şeyde görünmüyor ki," dediğim de Timur elimi tuttu ve beni kendine çekti.

 

"Bu konuda şaka yapmıyorum," dediğin de yüzlerimiz çok yakındı.

 

"Sen iyi_" demiştim ki Timur'un dudakları benim dudaklarımla buluşunca cümlem yarıda kalmıştı.

 

Ona iyi olmadığını söyleyecektim ama söyleyemeden o beni öpmüştü. Aşinası olduğum o tat dilimde dağılıyordu. İkimizde öpüşü şiddettenlendiğin de kendimi geri çektim.

 

Nefes nefese kalmış bir şekilde elimle sakallarını okşuyordum.

 

"Bu çok," dedim ve nefes almaya devam ettim.

 

"Güzel," diye devam etti Timur ve tekrar beni kendine çekip öpmeye başladı.

 

Dudaklarımızın bir ritim tutması ikimizin de zevk almasına neden oluyordu.

 

Dudaklarının içine doğru inlediğimde beni kendine daha fazla bastırdı.

 

Canının acımasını istemediğim için kendimi yine geri çektim ve soluklandım.

 

"Duralım artık, iyi değilsin," dedim nefes nefese.

 

Neredeyse Timur'un üstündeydim. Biri görse düşünemiyorum bile.

 

"Abi," diyen ses ile anında başımı çevirdiğim de Dicle'nin başını gördüm ve Dicle beni ve abisini görünce gözleri açıldı ve eliyle ağzını tuttu.

 

"Ay ben çok yanlış zamanda mı geldim," dedi ve utanarak arkasını dönüp gitti.

 

"Senin çalmayacağın kapıyı," dedi Timur ve ben utancımdan başımı eğdim.

 

"Sorun yok güzelim," dedi Timur ve ben bir şey demen kendimi yan tarafa atıp başımı yorgana gömdüm.

 

"Rezil oldum," diye ağlamaya başladım.

 

"Güzelim kalksana, bir şey yok, bu onun sorunu kapıyı çalmadan içeri girmeseydi bu olayı görmezdi," dediğin de daha fazla bağırdım.

 

Yorgan yüzünden sesim nasıl çıkıyordu onu da bilmiyordum.

 

Sirlerim bozulmuştu ve başımı hafif sağa çevirip Timur'a baktım.

 

"Ayıp oldu değil mi?diye sorduğumda Timur gülümsedi.

 

"Onun hatasıydı güzelim," dediğin de omzumu indirdim kaldırdım.

 

"Şoktan şoka girdi kız, baksana panikle kendini nasıl atacağını bilemedi," dediğim de güldüm.

 

"Gördüm güzelim gördüm, bir daha çalmadan gürmez artık," dediğin de gülümsüyordum.

 

"Seni çok özlemişim," dediğim de dudaklarını yana kıvrılışını izledim.

 

"Bende çok özlemişim," dediğin de de gülümsedim.

 

Kendini düzeltti ve üzerime eğilip dudaklarıma bir öpücük kondurup geri çekildi.

 

"Ben bir ona bakayım güzelim, muhtemelen benim bıçaklandığımı duydu," dediğin de başımı salladım.

 

"Ben burada kalacağım, hatta başımı büle kaldırmayacağım yataktan," dedim.

 

Timur sözlerimle gülümsedi ve , "sorun değil güzelim sen nasıl istersen." dediğin de yataktan tamamen çıkmıştı.

 

Elleriyle benim açtığım gömleği ilikliyordu.

 

Gülümseyerek arkasından onu izliyordum.

Gözden kaybolduğunda yüz üstü yattım ve tavana baktım.

 

Rezil olmuştum ama pişman değildim. Onu öpmek o kadar iyi gelmişti ki.

 

Kim bilir sevişsek ne kadar iyi gelirdi bilmiyorum.

 

Gülerek başımı yorgana gömdüm.

 

Neler düşünüyordum ben böyle...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

"Dicle," diyerek odasına girdim. Kapı çalmamıştım çünkü o da çalmamıştı.

 

"Abi," diyen sesini duyduğumda yataktan kalktığını gördüm.

 

"Öncelikle abi, özür dilerim açıklayabilirim," dedi panikle Dicle.

 

"Tamam Dicle biliyorum," dediğim de gözleriyle vücudumu tarıyordu.

 

"Ben yaralandığını duyunca çok panikledim ve buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum, neredenden bıçaklandın," dediğin de elimle sol tarafımdaki yaranın üstüne elimi kapattım.

 

"Burada," dedim düz bir sesle.

 

"Ah abi ya neden beni aramadın?" dediğin de ona baktım.

 

"Bilmem neden olabilir acaba?" dediğim de suratı düşmüştü.

 

"Özür dilerim abi, her şey için özür dilerim," dedi gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

 

"Ben kendimi affedemiyorum zaten, seni hiç dinlemeden yargıladım özür dilerim" dedi ve burnunu çekti.

 

"Tamam, gel buraya," dedim ve ona kollarımı açtım.

 

Gülümseyerek bana sarıldı ve bende ona sımsıkı sarıldım. Onun bir suçu yoktu her şey benim yüzümden oluyordu. Ona daha önce söylesem belkide işler bu kadar kötü ve karmaşık bir hal alamayacaktı.

 

Ona kızsamda o benim gözümde masumdu. Babamın ölümünden sonra zaten içine kapandı. İyi bir abi olamadım ona.

 

 

Dicle geri çekildi ve bana baktı.

 

"Siz ne zaman barıştınız? Barıştınız değil mi abi?" diye sordu.

 

 

"Bunları şimdi konuşmayalım," dedim düz çıkan bir sesle.

 

"Annemle konuştum haftaya buraya geliyormuş artık, dedemle yine tartışmışlar," dedi.

 

"Kimle? Yusuf dedemle mi?" diye sordum.

 

Dicle başını salladı, "Evet onunla senin evlilikten açılmış konu, sonra dedem sana kız bulmuş, işte istemeye gidecekmişiz," dediği an şaşkınlan baka kaldım.

 

"Ne? Bunları dedem mi ayarlamış?" diye sordum.

 

Dicle başını sallayarak beni olayladı.

 

"Gidecek misiniz?" diyen Neva'nın sesiyle arkamı döndüm.

 

O ne zaman gelmişti.

 

"Saçmalama Neva ne kız istemesi," dediğim de bana üzgün üzgün baktığını gördüm.

 

"Ama dedenler beni istemiyor baksana, şimdi diğer deden başladı," dediğin de yanına gidip on baktım.

 

"Ben istiyorum, ben istediğim için de herkes istemek zorunda," dediğim de hala üzgündü.

 

"O da mı öğrendi," dediğin de yüzü iyice düşmüştü.

 

"Hayır yenge, yusuf dedem abimle boşandınız ya ondan kız bulmuştur," dedi.

 

"Biz boşanmadık," dedim bir anda.

 

Neva bana baktı, Dicle de , "Ne dedin abi?" diye sordu.

 

"Siz ne yapmadınız?" diyerek yanımıza geldi .

 

"Duydun işte boşanmadık," dediğim de Dicle şaşkınlıktan konuşamadı bile.

 

 

"Ama siz, dedem," dedi ve durdu.

 

"Yaa inanamıyorum yerim ama ben sizi," diye çığlık attı.

 

Bu seferde şaşkınca ben ona baktım.

 

Bizi mi yiyecekti?

 

"Ne diyon kızım? Bizi niye yiyorsun aç mı bıraktım ben seni?" dediğimde ikisi birden gülmeye başladı.

 

"Bizi sevme şekli kocacım," diyen Neva'ya baktım.

 

"Böyle sevme şekli mi olur ula bizi yerim diyor?"

dediğim de Neva'nı gülüşünü izledim.

 

"İşte biz kızlar böyleyiz," dedi Neva.

 

"Değişik," diyerek düşünmeye başladım.

 

"Yengecim gel biz senle biraz dertleşelim, az önce duyduklarını da unut tamam mı öyle bir şey söz konusu bile olamaz zaten." dedi Dicle Neva'nın koluna girdi.

 

"Bilemiyorum artık, ben abini ne zaman boş bıraksam biri geliyor," dediğin de arkalarından bakıp kaldım.

 

Dicle'ye söylemekle iyi mi yaptım acaba kötü mü yaptım...

 

 

 

 

 

 

4 saat sonra.

 

"O yemekler bitecek," diyerek Dicle'ye ve Neva'ya baktım.

 

"Yiyoruz ya abi," dedi hemen Dicle.

 

Ona sert bir şekilde baktım ve hemen önüne dönüp yemeğinden yemeğe başladı.

 

Neva'nın neşesi tam yerinde değildi bugün olanlar ve duyduklarını düşündüğünü biliyordum.

 

Bana baktığını görünce ne olduğunu soracaktım ki benden önce konuşmaya başladı.

 

"Ben birazdan çıkacağım," dedi bana bakarak.

 

"Nereye güzelim," dediğim de Dicle de Neva'ya bakıyordu.

 

"Teyzem ile buluşacağız, önceki kaldığım eve gideceğiz," dedi ve ona bakmaya devam ettim.

 

"Senin teyzen mi vardı yenge?" diye soran Dicle'ye baktım.

 

"Varmış bende yeni öğrendim," dedi düşünceli bir sesle.

 

"Sorun nedir güzelim? Neden bu kadar durgunsun?" diye sordum.

 

Dicle'ye baktı ve sonra yüne baktı.

 

"Hatırlamak için gidiyorum oraya, ya hatırlayamazsam, ya babamdan," dedi ve Dicle'ye baktı.

 

"Biz iz bulamazsam," diye ekledi.

 

"O adam kayıp mı? Neden iz bulmak istiyorsunuz?" diye sordu Dicle.

 

Neva başını eğdi.

 

"Yok, uzun zamandır," dediğin de sesi sonlara doğru iyice kısılmıştı.

 

"Ve ben onun kızı değilim," dediğin de Dicle çatalını düşürdü.

 

"Ne?" dedi bir anda.

 

"Değilmişim, babam başkaymış, ama kim olduğunu bilmiyorum annem biliyor, o da yok," dedi Neva.

 

"Nasıl? Annen seni bırakmadı mı?" diye sordu.

 

"Teyzeme göre bırakmadı, bırakması da imkansızmış beni seviyormuş," dedi üzgün çıkan bir sesle Neva.

 

"Ama ben neden hatırlamıyorum hiç bir şey, sadece parktaydım, sonra o yoktu," dediğinde yüzünü inceliyordum.

 

Hatırlamak için uğraşıyordu hala.

 

"Ben gerçekten hatırlamıyorum, o zaman daha çok küçükmüşüm nasıl hatırlayabilirim ki?" dediğinde neredeyse ağlayacaktı.

 

"Güzelim, düşünme bunları lütfen olur mu ben mutlaka bulacağım, ayrıca gitmek zorunda da değilsin o eve," dediğim de Neva başını kaldırdı.

 

"Belki bir iz vardır, ikisine ait belki bulunca hatırlayacağım. O yüzden gideceğim ," dedi kesin ve net çıkan sesi ile.

 

"Pekala güzelim ama üzülmek yok, kaldır o başını senin hiç bir suçun yok. Bu hikayede en masum insan sensin." dediğimde Neva bana baktı gözleri ışıldadı.

 

"Bencede bende öyle düşünüyorum, baksana her şey sen çok küçükken olmuş, hatırlamaman normal ben bile küçüklüğümdeki bir çok anıyı unuttum," dedi Dicle.

 

"Ama senin durumunla benim durumum aynı değil ki, beynime bir kart takılmış Dicle, onu kim taktı, yasa gerçekten kim taktı bilmiyorum," dediğin de artık gerçekten ağlamak üzereydi.

 

"Güzelim bu saatten sonra sonra düşünmeyi yasaklıyorum.

 

Bir şey söylemedi ve tabağındaki yemekleri bitirmeye başladı. Sessiz kalmayı tercih ediyordu.

 

Yemeği bittiğinde üst kata çıkmaya başladı.

 

"Neden bana söylemediniz? Kart meselesini belki bir şeyler yapabilirdim sizin için abi?" diyen Dicle'ye baktım.

 

"Ben bile çözemiyorum daha Dicle, görünüşe göre o kartı akif koymuş, söyleyemedi ama durum bunu gösteriyor," dediğim de Dicle bana şaşkınca baktı.

 

"Kızının beynine kart mı koymuş?" diye sorduğunda başımı salladım.

 

"Öyle görünüyor," dediğim de masadan kalktım. Bacağımda ki sızlama yerini koruyordu tedavi için tekrar uğraşmalıydım. Hepsini korumak için iyi olmak zorundayım.

 

"Ben bir bakıp geleceğim," dediğim de merdivenlere ulaşmama az kalmıştı.

 

"Tamam abi ben hallederim burayı sen yengeme bak," dedi Dicle ve başımı çevirip ona gülümsedim.

 

Beni bu kadar hızlı affetmesini beklemiyordum. Nasıl affettiğini bile daha soramadım. Merdivenleri yavaşça tırmanmaya başladım. Merdivenler bittiğin de odamıza doğru ilerledim.

 

Kapıyı yavaşça açıp içeri girdim.

 

İçeri girdiğim de masanın önünde duran Neva'yı gördüm. Benim girdiğimi görünce bana döndü.

 

"Saatim burdaymış," dediğin de yanına doğru ilerledim.

 

Gözlerimiz birbirinden ayrılmıyordu. Birbirine kenetli gribiydiler.

 

"Senin için sakladım peri kızım," dediğim de Neva gülümsedi.

 

 

 

"Uzun zaman olmuştu bana bu şekilde hitap etmeyeli," dediğinde bende gülümsedim.

 

"Uzun zaman ayrı kaldık güzelim," dediğim de başını salladı.

 

"Evet gerçekten de öyle," dediğin de tam karşısında durdum ve gözlerinin içine baktım.

 

"Üzülmeni istemiyorum güzelim," dediğim de elimi yanağına götürdüm ve yavaşça okşadım.

 

 

"Elimde değil Timur, hayatım karmakarışık bir hal aldı. Ben ne yapacağımı bilmiyorum artık, kim doğru söylüyor kim yalan söylüyor bilemiyorum." dediğin de Neva'yı kendime çektim ve sarıldım.

 

"Şş sakin ol güzelim, ben halledeceğim sana söz veriyorum ben bulacağım," dediğim de bana daha sıkı sarıldı.

 

"Kavuşamayacağımızı düşünmüştüm, o sözlerin," dedi ve durdu.

 

"O sözlerin gerçek olduğunu düşündüm," dediğin de kendini geri çekti ve bana baktı.

 

 

"Sonra her şeyi anladım, hepsi deden yüzünden di değil mi?" dediğin de başımı salladım.

 

"Bir kısmı onun yüzünden evet ama bir kısmıda Kuzgun kimliğimden," dedim.

 

"Neden? Sana zarar mı veriyorum," dediğin de gülümsedim.

 

"Hayır güzelim ben sana zarar veriyorum," dediğim de başını sağa sola salladı.

 

"Vermiyorsun, ben seni seviyorum, sen benim sevdiğim adamsın. Sen bana nasıl zarar verebilirsin ki?" dediğinde ne demem gerektiğini bilmiyordum.

 

"Şunu hiç unutma güzelim, seni benden ölüm ayırır anca," dememle birlikte kocaman gülümsedi ve ayaklarının uçlarına basıp yanağıma kocaman bir öpücük bırakıp geri çekildi.

 

"Ölmek yok, ölmek kelimesini unut kocam," dedi neşeli bir sesle.

 

"Sen iste karım," dediğimde o da gülümsedi.

 

Neva'yı kendime çekip dudaklarına kapandım. Şeker gibi olan dudaklarını öpmeden duramıyordum.

 

Bana karşılık veriyordu benim onu daha fazla istememe neden oluyordu. Ellerini boynumda birleştirmişti ve kendini bana başarıyordu. Dudaklarımdan çıkan iniltiyle birlikte öpüşümüz daha da hızlandı.

 

Kendimi durduramamaktan korkuyordum.

 

Ellerimi hakim olamıyordum artık ve tam o anda telefonum çalmaya başladı.

 

Neva anında geri çekildi ve nefes nefese kalmış bir şekilde bana baktı.

 

"Arayanı sikeceğim," dedim ve Neva anında kıkırdadı.

 

"Böldü şerefsiz," dediğim de cebimdeki telefonu çıkardım ve ekrana baktım.

 

Ekrandaki dayımın numarası ile durdum.

 

Beni neden arıyordu bu?

 

"Kimmiş arayan?" diyen Neva baktım.

 

"Dayım." dediğim de yüzüme baktı.

 

"Senin dayın mı var?" dediğinde başımı olumlu anlamda salladım.

 

"Evet var ama burada değil almanyadaydı uzun zamandır konuşmadım," dediğim de Neva bana bakmaya devam etti.

 

"Neden açmıyorsun? Yoksa açmayacak mısın?" dediğin de başımı salladım.

 

"Açmayacağım," dedim ve telefonun sesini kısıp kapattım.

 

"Ya önemli bür şeyse, uzun zamandır konuşmadığını söyledin," dedi ve ona baktım.

 

"Değildir, öyleyse bile kendisi çözsün, buradan gitmeden önce düşüneceklerdi," dedim ve masanın üzerinde duran kendi saatime koluma taktım.

 

"Sen ne zaman çıkacaksın güzelim," diye sordum.

 

"Birazdan çıkacağım da sende mi çıkacaksın?" diye sorduğunda başımı salladım.

 

"Evet güzelim bende çıkacağım," diyerek yüzüne baktım.

 

"Birlikte çıkarız o zaman," dediğin başımı salladım.

 

"Olur güzelim," diyerek yanın gittim ve kolumun altına aldım.

 

Kapıdan çıkacaktık ki telefonum tekrar çalmaya başladı. Bu sefer de birbirimizden ayrılmıştık.

 

Bu sefer engelleyecektim artık.

 

Ekrana bakınca Yiğit'in aradığını gördüm.

 

Ya sabır bir kerede bensiz iş yapın.

 

"Söyle yiğit," diyerek Neva baktım.

 

Saçıyla oynuyordum ki Yiğit'in cümlesiyle elim öylece kaldı.

 

"Abi toplantının amacı, Yeni Lider ve o çoçuklarmış," dedi.

 

"Anlamadım?" dedim.

 

"Abi çoçukların seni bıçakladıklarını öğrenmişler, ve galiba öldürecekler de," dediğin de elim yana düştü.

 

 

"Geliyorum yiğit, geliyorum," dedim.

 

"Söyle onlara kuzgun geliyormuş de," diyerek telefonu kapattım.

 

"Sorun ne?" dedi Neva.

 

Ona bakmadan arkamı döndüm dolabın arkasında duran gizli bölmedeki silahı çıkardım ve belime yerleştirdim.

 

"Birini mi vuracaksın?" diyen Neva'ya döndüm.

 

"Hayır güzelim, bu benim simgem," dediğim de yanağına bir öpücük bıraktım.

 

 

"Kafaya takma, bir şey olmayacak," dediğimde başını salladı.

 

"Hadi gidelim güzelim," dedim ve elini tutup kapıdan çıktık...

 

 

 

 

 

 

 

 

***

 

 

 

 

 

 

"Biz neden burada tıplandık," dedi cihat.

 

"Evet baba seni dinliyorum," diyerek babasına baktı.

 

"Sakin ol biraz," dedi Ahmet bey.

 

Oda henüz neden burada olduğunu bilmiyordu. Babasının emriyle gelmişti.

 

"Evet, bugün yeni Lider belirleyeceğiz," diyen Eşrefe baktı herkes.

 

"Anlayamadım Lider mi? diyen Cihat'a döndü Eşref.

 

"Evet, öyle değil mi Alex" dedi Eşref ve Alex bir şey söylememişti. Burada olmaktan memnun değildi ve bir an önce olup bitsin istiyordu.

 

 

"Evet, dediğimu düşüneymusunuz ula hala? Kim öldürecektur o uşakları?" diyen Hasan beye baktı herkes.

 

"Ne? Ne çoçuğu dede?" diye sordu Cihat.

 

Burada tam olarak ne olduğunu anlayamıyordu cihat kimden bahsediyorlardı.

 

"Baba kimden bahsediyor dedem," diyerek babasına döndü Cihat.

 

"Oğlum bilmiyorum diyorum sakin ol. Baba biz buraya neden toplandık? Siz kimden bahsediyorsunuz," dedi Ahmet bey.

 

"Timur'u vuran uşaklardan bahsedeyim," diyen Hasan beyin cümlesiyle Cihat anında masadan kalktı.

 

"Sen kafayı mı yedin? Siz kafayı mı yediniz? Lan daha onlar çoçuk lan çoçuk," diye bağırdı.

 

"Sessiz ol, eğer olmayacaksanda çık," dedi Eşref.

 

"Timur bunu duyarsa neler olur biliyorsunuzdur umarım," dedi Cihat.

 

Hasan bey güldü, "Sence ha burada onun sözü geçebilir midur?" dediğinde Cihat güldü.

 

"Ben hepinize söylüyorum, sana da söylüyorum dede," diyerek dedesinin yüzen baktı.

 

"Yanlış insanın sabrıyla oynuyorsunuz." dedi Cihat.

 

"Seni ilgilendirmeyi ," dedi Hasan bey.

 

"Ha burada durmak istemiyisen hemen çık ula," dedi sinirli bir sesle Hasan bey.

 

 

"Durmam zaten, durmayacağım da," dedi Cihat ve sandalyeyi olduğu gibi bırakıp kapıya doğru yürümüştü kapı çaldı.

 

"Birini mi bekleyruz," dedi Hasan bey.

 

"Hayır ama, gir," diye seslendi Eşref.

 

Kapıdan içeri Yiğit sallanarak girdi.

 

"İyi akşamlar beyler," dedi ve içeri girdi .

 

"Siz bir mesaj getirdim," dedi ve gülümsedi.

 

"Kuzgun geliyormuş," dedi Yiğit ve Cihat'ın dudakları anında kıvrıldı.

 

"Ne demiştiniz az önce sözü geçmeyi, öyle mi, bakın nasıl geçecek şimdi," dedi Cihat ve yerine doğru ilerledi.

 

"Demek ki birazdan çok eğleneceğiz ," diyerek sandalyesine oturdu cihat.

 

Yiğit gülmüş ve arkasını dönerek toplantı salonunu terk etmişti.

 

"Eee bir sustunuz siz, geçmez falan diyordunuz, gelsin bide yüzüne söyleyin geçmediği tabi yiyorsa," diyen Cihat'a baktı Hasan.

 

"Kes çeneni ula," dedi sinirle.

 

"Şimdilik susuyorum dede birazdan olacaklar için susuyorum," dedi ve gülümsedi.

 

Hasan bey sinirden neredeyse torununu vuracaktı şimdi. Ters ters konuşmasına sinirlenmişti.

 

 

Masadaki diğer üyelerin içine bir korku kaplamıştı. İçlerinden sadece biri korkmuyordu.

 

Alex çünkü biliyordu ki Timur ona bir şey yapmayacak. Alex kuzgundan memnundu ve seviyordu da onu.

 

Kızını korumuştu onun, bu onun için çok kıymetliydi.

 

 

Kimseden ses çıkmıyordu ve hepside Kuzgun'un gelmesini bekliyordu. Beklemekten başka çareleride yoktu. Kuzgun asla affetmeyecekti bu yapılanı...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Timur'dan ayrıldığımdan beridir kendimi huzursuz hissediyordum. İkimizde farklı yere gideceğimiz için beni Korumalardan biri götürüyordu. Teyzemle de evin önünde buluşacaktık. Yazmıştım ona.

 

 

Bakışlarım kafede oturan insanlara kaymıştı ki Asiye hanımı görünce şaşırdım.

 

"Bir dakika durun," ye seslendim korumaya.

 

Camı açıp bakacaktım ki olmuyordu da.

 

Basıyordum ama olmuyordu.

 

"Bir dakika yenge ben açayım," dediğin de başımı salladım ve elimi geri çektim.

 

Hava da kararmak üzereydi ve bu kafede açıkcası baya kalabalıktı.

 

Buradan asiye hanımın yüzünü net görebilmiştim.

 

Bir adamla oturuyordu. Kimdi o adam?

 

Üstelik buradan kim olduğunu görmem de imkansızdı adamın sırtı bana dönüktü.

 

"Bir sorun mu var yenge?" diyen korumaya baktım.

 

"Hayır yok, biraz daha bekler misin?" dediğim de başını salladı ve önüne döndü.

 

Ben yanlış mı duymuştum kapıda dururken. Dicle bir hafta sonra gelecek dememiş miydi Annesine.

 

Neden şimdi buradaydı?

 

En önemliside konuştuğu adam kimdi.

 

Gökyüzü gürleyince Asiye hanım başını kaldırmıştı ki hemen başımı çevirdim.

 

"Gidelim hemen," dediğim de koruma camı kapattı ve arabayı tekrar çalıştırdı.

 

Umarım beni görmemiştir.

 

Görmesi ve beni tanıması zordu ben yüzünü bile zar zor seçebilmiştim Asiye hanımın. Görmediğine emindim ama sorun şu ki çoçuklarına neden yalan söylemişti.

 

Aklım almıyordu bir türlü yanlış duymuş olamazdım.

 

 

Moralim iyice bozulmuştu yine Timur'dan bir şeyler saklayacaktım. Bu beni gerçekten çok üzüyordu.

 

"Şu ilerideki ev miydi yenge?" diyen korumanın sesiyle başımı kaldırıp dediği yere baktım.

 

"Evet orası," dedim sakince.

 

Arabaya yavaş bir şekilde evimizin önünde durdu.

 

"Yenge ben seni burada bekleyeceğim," diyen korumaya baktım.

 

Timur'un böyle istediğini bildiğim için başımı salladım ve dışarı çıktım.

 

Bir şey dememiştim ben ne kadar gerek yok desem de dinlemezdi zaten emir büyük yerdendi.

 

 

Binaya girmeden önce teyzemin arabasının da yanaştığını görünce bekledim. Arabadan yavaşça indi ve bana bakarak ilerledi.

 

"Geldim güzelim beklettim mi?" dediğin de başımı sağa sola salladı.

 

"Yok teyze bende yeni geldim," dedim ve gülümsedim.

 

"Girelim o zaman," dediğin de başımı sallayıp önden ilerledim.

 

Ayaklarım girmek istemiyordu ama girmem gerekiyordu. Bir şeyler hatırlamam için girmem gerekiyordu.

 

Asansörden çıkıp bizim kapının önünde durduk.

 

"Anahtar var mı ki?" diye sordu teyzem.

 

Yere eğildim ve paspasın aştından çıkardım anahtarı.

 

"Her zaman burada durur," dediğim de kapıyı açtım ve anahtarı yine aynı yere bırakıp içeri girdim.

 

İçeri girdiğimden beridir bir huzursuzluk vardı.

 

"Sakin ol ve ilk nereden başlayacağına bir karar ver, babanın odasına mı bakalım ilk," diyen teyzemin sesiyle ona baktım.

 

Emin değildim ve beni ayaklarımın götürdüğü yere odama doğru ilerledim. Tam babamın odasının önünde durdum ve kapıya baktım.

 

Kapı açıktı bir anda karar değiştirip babamın odasına girdim.

 

Kapıyı açar açmaz kokusu yayılıyordu, burnuma ve ben kendimi kötü hissediyordum.

 

"Güzelim eğer iyi değilsen sonra bak," dedi teyzem ama dinlemedim. Masasının olduğu yere doğru ilerledim.

 

Masaya baktığımda her şey yerli yerindeydi. Benim saatimle aynı marka olan saati masanın üstünde duruyordu.

 

"Ben nereden başlamalıyım teyze bilmiyorum," diyerek fısıldadım.

 

"Bende bilmiyorum güzelim bende bilmiyorum, ben diğer odaya bakayım olur mu? Diğeri senin odan değil mi?" dediğinde başımı salladım.

 

"Evet, teyze sende oraya bak madem," dedim ve arkamı döndüm.

 

Teyzemin ayak sesleri odadan çıktığını gösteriyordu. Koridoradan geliyordu artık sesler.

 

Başımı sağa sola çevirdim ve ne yapacağımı bilemez bir vaziyette babamın kıyafetlerinin olduğu dolaba doğru yöneldim.

 

"Neva?" diyen babamın sesiyle olduğum yerde kaldım.

 

Burada mıydı?

 

Babam burada mıydı?

 

"Neva kızım odamı karıştırma," diyen sesini duydum.

 

"Baba burası ne?"

 

"Orası senin girmemen gereken bir yer, tamam mı kızım," diyen sesini duyuyordum.

 

"Ama neden baba? Orada ne var ki?"

 

Düşüncelerime akın eden sesler yüzünden yere düşmüştüm.

 

Bahsetti yere baktım, dolabın içinden bir yere çıkıyordu.

 

Hatırlıyordum, hatırlamıştım.

 

Biz hatırlamıştım.

 

Yavaş bir şekilde dolaba doğru yöneldim ve kapılarını açıp babamın eşyalarını kenara çektim. Evet kesinlikle burasıydı.

 

Ellimle yavaşça tahtayı ittirdim ve içeri girdim.

 

İçeri girmem ile midemin bulanması bir oldu. İçeride galiba fare ölüsü vardı. Başımı tam kaldırıp karşıya bakmam ile çığlık atmam bir oldu.

 

"Ba-ba,"

 

"Baba," diye bağırdım.

 

Midemi tutup öğütmeye başladım.

 

 

"Teyze.." Diye çığlık attım.

 

"Teyze," diye çığlık attım.

 

Tekrar, tekrar çığlık attım.

 

Teyzemin sesini duyuyordum, ama tepki vermeyecek kadar sesim kısılmıştı.

 

Gözlerimin önündeki manzara gittikçe bulanıklaşıyordu.

 

Elimi ona uzattım, "Baba.." dediğim de başım tahtaya vurdu ve karanlığa teslim oldum gözlerim kapanmadan önce birinin beni çektiğini hissediyordum...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet canlarım bir bölümün daha sonlarına gelmiş bulunmaktayız. Bölüm nasıldı?

 

Bölümde en sevdiğiniz yer neresiydi?

 

 

Bölümde sizi en çok ne etkiledi?

 

Neva sizce neden baba diye bağırdı ve bayıldı?

 

 

Yeni bölüm gelene kadar vote ve yorumları biraz yükseltelim mi canlarım.

 

 

Diğer bölüm gelene kadar kendinize cici bakım, sevgilerimle..

 

Sinemk..

 

 

Instagram:sinemk2611

Bölüm : 01.05.2025 21:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...