34. Bölüm

34. PİYON

Sinemm
sinemm2611

~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~

 

 

 

~~Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve yorum yapmayı lütfen unutmayalım. Yorumlarınız beni motive ediyor... ~~~

 

 

 

 

 

💣~~Keyifli okumalar dilerim..~ 💣

 

 

 

~~34.PİYON ~

 

 

 

🤍💣

 

 

 

 

 

 

 

 Neva.

 

Az önce bana yenge diyen koruma ile birbirimize bakıp kaldık. Timur kapıyı açmıştı ama tek kelime etmiyordu. Arkamdan beni izliyordu öylece. Bir kaç saniye daha bekledim ve kendimi yavaş bir şekilde Timur'dan tarafa çevirdim.

 

Gözlerinde özlem seziyordum. Ama tam olarak benden neden ayrıldı bilmiyorum. Barlas da bilmediğini söylemişti.

 

"Beni hatırlıyor musun?" sesi oldukça sertti.

 

Ne demeliydim ?

 

Eski anılarım tam olarak gelmiş sayılmazdı. Bu eve yabancı değildim. Yabancı gibi de hissedemiyordum.

 

"Bilmiyorum." sesim oldukça kararsız çıkmıştı.

 

"Geçen gece?" dedi.

 

Neyi soruyordu?

 

"Ne geçen gece?" dedim sakince.

 

"Geçen gece de beni hatırlıyor muydun?" dediğin de şimdi anlamış oldum.

 

Onun merak ettiği geçen gece onu hatırlayıp hatırlamadığımdı. Ne o gece tam hatırlamıyordum nede şimdi sadece rüyamda gördüklerim kadar. Pardon hafızam geri geldiği kadar.

 

"Hayır," dediğim kapıdan tamamen çıkmıştı.

 

"Nasıl hatırlıyorsun burayı? Yoksa Kuzenin mi getirdi seni buraya?" diye sordu.

 

Söylemem de bir sakınca olduğunu düşünmüyorum.

 

"Evet, o getirdi." sözlerim netti.

 

"Çağır gelsin," Dedi. Sesi de oldukça otoriter çıkmıştı.

 

"Gelmez." dedim direkt. Gelmeyecekti gelecek olsa zaten beni orada bırakmazdı. Biliyorum Barlası çünkü. Beni asla buraya tek yollamazdı. Timur'a güvendiğimi anladım.

 

Madem güvenilecek bir adam Timur. Neden biz ayrıyız? Neden ben onunla değilim?

 

Bakışlarını benden çekti ve arkamda duran korumasına baktı.

 

"Yiğit, getirin onu," diye talimat verdiğinde başımı çevirip yiğit dediği adama baktım.

 

Yiğit?

 

İsmini hatırlıyordum sanki?

 

Yiğit bana bakmadan başını salladı ve arkasını dönerek dış kapıdan çıktı.

 

"Neden onu çağıyorsun?" dediğim de yüzünü ve aksayan bacağına bakıyordum.

 

Ne olmuştu bacağına?

 

Yanlış hatırlamıyorsam Barlas kaza oldu demişti?

 

Kazadan bu kadar hasar kalması normal miydi?

 

"Konuşacağız," dedi sert bir sesle.

 

"Nede olsa eski korumam." dediği an ona bakıp kaldım.

 

"Anlamadım?" dedim. Ne demişti o? Korumam mı?

 

Şaşkın bir şekilde ikisine bakıp kaldım. Tam olarak bilmediğim neler vardı böyle hayatımda?

 

"Koruman?" dedim ve gözlerinin içine baktım.

 

Ne demek istiyordu? Barlas mı onun korumasıydı?

 

Yok artık canım daha neler..

 

 

Bakışlarım arkama döndüğünde Barlas'ın kapıdan içeri girdiğini gördüm. Gelmişti, madem gelecekti benle niye gelmedi bu?

 

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" dedi Timur. Sesi de oldukça sertti.

 

"Ne yapmışım?" dedi Barlas ve sağımda durdu. Gözlerini bir an olsun Timur'un üzerinden çekmiyordu.

 

"Ne anlattın ona?" diyen Timur'a baktım.

 

Ne dedi o?

 

O mu dedi bana o?

 

"Bilmesi gerekenleri," dedi Barlas net çıkan sesi ile.

 

"Benimle eskiden evli olduğunu mu bilmesi gerekiyordu?" dedi ve aksayan adımlarıyla merdivenlerden indi.

 

"Ne?!" dedim anında.

 

"Boşandık mı?" dediğim de Barlas'a bakıyordum.

 

Barlas bana baktı, "Ama bu kocan olduğunu değiştirmez ki," dedi.

 

Ne demek değiştirmezdi. Bal gibide değiştirirdi.

 

Bana bunu anlatmamıştı.

 

Bana kocam olduğundan bahsetmişti. Kaza geçirdiği için bu halde olduğunu, o yüzden gelmediğini söylemişti.

 

Bizim kazadan önce tartıştığımızı da söylemişti. Ama bunu söylemedi.

 

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun!" diye bağırdım Barlas'a.

 

"Sinirlenme kuzen," dediğin de gözlerimin içine masum, masum bakıyordu.

 

 

"Lan adam beni boşamış, sende beni onun kapısına özür dileyeyim diye mi getirtiyorsun?" dediğim de üstüne yürümüştüm.

 

"Boşandınız ama, bir dinle," dedi Barlas ve bir kaç adım geri gitti.

 

"Neyine dinleyeceğim ya? Neyine!" dedim sert çıkan sesimle.

 

"Götür onu buradan," diyen Sert ses ile olduğum yerde durdum.

 

Bakışlarım sert sesin sahibini buldu, Timur. Yüzünde tek bir mimik yoktu. Hissiz bir şekilde Barlas'a bakıyordu.

 

Sanki az önce içeride gitme diyen bendim.

 

Etrafım manyak dolu. Kocam da mı onalara dahildi.

 

"Yeter ama artık, senin onu ne kadar sevdiğini ben biliyorum, onun da seni be kadar sevdiğini biliyorum. Susma be adam konuş artık," dedi Barlas.

 

Neyden bahsediyorlardı?

 

"Ne diyorsunuz?" dediğim de Barlas bana bakmıştı.

 

"Bu varya, bu," dedi ve elini Timur'a kaldırdı.

 

"Ne olmuş ona," dediğim de ona kelimesine bastırarak söylemiştim. Az önce Timur'un da bana öyle yapmıştı. Götür onu buradan derken gayette ciddiydi.

 

"Sus artık!" diye uyardı Timur Barlas'ı.

 

"Susmayacağum ula," dediği an Barlasa döndüm.

 

Ne yapıyor bu?

 

Niye böyle konuşuyor?

 

"Mendebur herif yüzünden sinirlenince aynı onun dilim kayıyor amk ben böyle işin," dedi sert bir şekilde.

 

"Bir gün takıldım onunla sadece bir gün ya, bu onun dilide değildi," dedi düşünceli bir sesle.

 

"He bu sizin şivenizdi," dedi Barlas. Sanki aydınlanmış gibiydi.

 

"Şive mi?" dediğim de Barlas'a baktım.

 

"He kocan karadenizli," dediği an Timur'a baktım. Onunda bakışları beni buldu. İkimizde birbirimize bakıyorduk ama konuşmuyorduk da.

 

"Timur," dedi Barlas.

 

"Ben bu durumdan sıkıldım, Neva'nın her şeyi bilmeye hakkı var," dedi.

 

Haklıydı her şeyi bilmem gerekiyordu artık. Bir yıldır yeterince susmuş ve sessiz kalmışlardı.

 

"Olmaz! ikinizde gidin buradan." dedi Timur. Sesi de oldukça keskindi.

 

 

 

"Neyi bilemeye hakkım var? Daha benden ne saklıyorsunuz?" dedim. Benden bütün hayatımı saklıyorlardı değil mi.

 

"Hiç, hiç bir şey yok. Götür onu buradan." dedi Timur. Bize karşı mı bu kadar sertti. Yoksa herkese karşı mı böyleydi.

 

Ben tam bir şey diyecektim arkamızdan sesler geldiğini duydum.

 

"İlk Timur bilecek," dedi bir erkek sesi.

 

 

Başımı çevirip onalara baktığım da kapıdan içeri bir erkek ve birde kız giriyordu. İkisini de gözüm bir yerden ısırıyor ama nereden?

 

Bakışlarını bize çevirince ikisi de donup kaldı.

 

Kız yavaşça elini ağzına götürdü. Oldukça şaşkın bir şekilde bize bakıyordu. Pardon direkt olarak bana bakıyordu.

 

"Alya," dedi ve çığlık attı.

 

Kulaklarımı anında tıkadım.

 

"Alya burada, değil mi? Yoksa ben hayal falan mı görmüyorum?" dedi ve kız yanında duran yeşil gözlü adama bakıyordu.

 

"Doğru görüyorsun, çünkü bende Neva'yı görüyorum," dedi. Bakışları beni baştan aşağı inceliyordu. Sanki iyi olup, olmadığımı kontrol ediyordu.

 

"Alya," dedi kız ve gözleri doldu.

 

Yeşil gözlü adamdan elini ayırdı ve bana doğru koştu. Ben ne olduğunu anlayamadan boynuma sarıldı.

 

"Seni çok özledim," dedi ve kısık bir sesle ağlaması duyuyordum.

 

Bu kimdi?

 

Bir kaç saniye öylece durduk be kimseden de ses çıkmadı.

 

Bana sarılan kız anında geri çekildi ve yüzüme baktı.

 

"Niye öyle bakıyorsun?" diye sordu.

 

Nasıl bakıyordum ki?

 

"Sanki beni ilk kez görüyormuş gibisin," dediğin de başımı salladım.

 

"Şey, ben." dedim ve durdum.

 

"Neler oluyor Timur?" dedi yeşil gözlü adam.

 

"Bir şey olduğu yok, onlarda gidiyordu," dedi Timur.

 

Bakışlarımı Timur'a çevirdim. Beni ve Barlas'ı şu an burada istemiyordu. Bunu anlamıştım artık. İstenmediğim yerde durmayı da düşünmüyordum.

 

Tam elimi Barlas'a uzatmıştım yanımda duran kızın sesiyle ona baktım.

 

"Sen, Barlas değil misin? Bizim koruma olan?" dedi kız.

 

"Öyleydim, ama artık değilim," dedi net çıkan sesi ile. Ne korumasından bahsediyordu bunlar anlamıyorum.

 

"Ama," demişti ki kız yeşil gözlü olan adam kızın yanına geldi ve elini tutarak sus işareti yaptı.

 

Kız, bir bana baktı, birde Barlas'a. Yanında duran yeşil gözlü adama baktı ve yavaşça başını salladı.

 

"Neyse en azından iyi olmana sevindim Alya," dedi kız ve kocaman gülümsedi.

 

Şaşkın ve bir o kadarda ne yapacağımı bilemeyerek ona baktım. "Teşekkür ederim," diyebildim sadece. Başka ne demem gerekiyordu bilmiyordum.

 

Daha konuştuğum kişilerin kim olduğunu bile bilmiyordum. İkisini de oldukça tanıyormuş gibi de hissediyordum. Ve bu kız diğerleri gibi Neva demiyordu bana Alya diyordu. Benim ilk adımı kullanıyordu hep. Onunla nasıl bir samimiyetimin olduğunu merak etmiştim.

 

"Gidelim biz," dedi yeşil gözlü adam ve yanında duran kıza baktı. Kız yavaşça başını salladı ve yanımdan geçip gittiler.

 

"Bizde güdelim, anladığım kadarıyla burada pek istenmiyoruz," dedi Barlas. Başımı olumlu anlamda salladım. Bende durmak istemiyordum artık şuan burada.

 

Burada istenmediğimizi Timur açıkça belli etmişti. Tek kelime etmeden Barlas'ın elini tuttum ve onu da yanımda sürükledim.

 

Hangi akla hizmet geliyorum buraya acaba? Ne bekliyordum ki? Duydum işte adam seni istemiyor.

 

"Beni neden bıraktı?" diye sordum Barlas'a.

 

"Arabaya geçelim," dediğin de kapıdan çıkmak üzereydi.

 

"İyi akşamlar yenge," dedi Çok tanıdık gelen adam.

 

"Dön önüne," dedi anında Barlas.

 

"Yengen değil artık o." dediğin de ona bakmıştım.

 

Adam bir süre Barlas'ın yüzüne baktı ve dudaklarını araladı. Ağzından çıkan kelimelere dikkat kesilmiştim.

 

"Sende bir zamanlar benim konumumdaydın unutma," dedi.

 

Tamam artık anladım Barlas burada korumaydı. Ama nedeni anlayamıyordum.

 

"He öyle," dedi Barlas.

 

"İyi günler Yiğit, iyi günler," dedi ve benim elimden tutup arkasından sürükledi.

 

"Yiğit mi?" dedim düşünceli çıkan bir sesle.

 

Hatırlıyordum bu ismi ben. Bu adam Timur'un korumasıydı. Hatta ben bu adama?

 

Şey demiştim. Ne demiştim dur hatırlayamıyorum. Neydi? Neydi?

 

"Hatırladım," dediğim de Barlas'ın bana baktığını gördüm.

 

"Neyi hatırladın?" dedi ve bana bakmaya devam etti.

 

"Şey, hatırlayamadım diyecektim," dedim ve hemen konuyu çevirdim.

 

Hatırlamıştım ben bu adama dağ ayısı demiştim. Sadece bu da değil ama biri daha vardı sanki bu adamın yanında. Ama nedense onu hatırlamıyordum işte.

 

 

Arabaya bindiğimizde kendimi üzgün ve istenilmeyen kadın gibi hissediyordum..

 

Barlas'a soramam gereken milyon tane soru vardı ama sormak istemiyordum. Kocam beni niye istemiyordu ki?

 

"Beni neden istemiyor?" dedim üzgün çıkan bir sesle.

 

"Yani ben onun istemeyeceği bür şey mi yaptım?" diye sordum. Meraklı ve üzgün bür şekilde Barlas'a baktım.

 

"Hayır, sen hiç bir şey yapmadın güzelim, odun, kas kafalı, hödükün teki işte senin kocan olacak adam," dediğin de gülecektim neredeyse.

 

"Peki bu hödük adam da sizin gibi mi?" diye sordum.

 

Barlas anında başını salladı.

 

"Nereden başlasam bilmiyorum ama, o da mafya," dedi an gözlerim açıldı.

 

"Gerçekten mi?" dediğim de başını salladı Barlas.

 

"Vay canına," dedim. Sesimde bariz bir hayranlık vardı.

 

Çok fazla yakışıklıydı. Ve kesinlikle ailemize yakışır bir damattı. Mafya olan bir aileye mafya bir damat yakışırdı değil mi?

 

"Ne o ağzının suyu aktı bakıyorum?" dedi Barlas ve ona baktım.

 

"Ne alakası var canım," dedim de başını salladı.

 

"Hı hı bende kadir inanır," dediğin de dudaklarım yana kıvrıldı.

 

"Memnun oldum kadir inanır bey," dedim ve güldüm. Barlas da gülmüştü.

 

"Neva her şey çok karmaşık, inan sana ne anlatmalıyım nereden başlamalıyım bilmiyorum," dedi düşünceli çıka sesi ile.

 

"Bir yerden başla işte. Mesala bu koruma olayından başlayabilirsin," dediğim de başını olumlu anlamda salladı.

 

"Önce buradan gidelim artık, istenmediğimiz yerde hala duruyoruz," dedi Barlas. Haklıydı da istemediğimiz yerde hala durmaya devam ediyorduk.

 

Arabayı çalıştırdığın da ormanlık alandan iyice uzaklaşmıştık. Bakışlarımı ağaçlardan çekip Barlas'a çevirdim.

 

"Anlat bakalım? Benden neler sakladınız?" dediğim de yandan bir bakış attı ve tekrar yola odaklandı.

 

"Sen bizimle yaşamıyordun," dediği an ona baktım.

 

"Nasıl? Nasıl sizinle yaşamıyordum? Kiminle yaşıyordum?" diye sordum.

 

"Orası daha karışık bir mesele," dedi düşünceli çıkan bir sesle.

 

"Peki, onu sonra konuşuruz, Timur neden beni terk etti," diye sordum. Şu an en çok merak ettiğim konu buydu.

 

Bana beni bilerek terk etmediğini söylemişti Barlas. Ben nedeni çok merak ediyordum. İstemiyor gibi duruyordu Timur ama içinde bir şeylerin yolunda gitmediğini görebiliyordum. Yoksa bana gitme demezdi değil mi?

 

"Orası da çok karışık bir mesele ama şunu bil, bu hayatta kimse Timur'dan seni soğutamaz, konu ne olursa olsun, bunu en iyi ben anlarım," dedi.

 

 

"Peki biz neden ayrıyız o zaman? Neden boşandık biz?" dedim.

 

"Meraktan öleceğim artık bir şeyler söyle." dediğim de başını salladı.

 

"Dedesi yüzünden," dedi.

 

Ne? Dedesi yüzünden mi?

 

"Dedesi yüzünden derken? Dedesiyle ne alakası var?" diye sordum merekli çıkan bir sesle.

 

Her şeyi, her bir detayıyla öğrenmek istiyordum.

 

"Bak şimdi, bunun dedesi seni istemiyor, hatta direkt olarak söylüyorum seni sevmiyor," dedi.

 

Neden?

 

Dedesi beni neden sevmiyordu?

 

"Neden peki? Neden beni sevmiyor dedesi?" diye sordum.

 

"Oğlunun katillerinden biri olarak görüyor seni," dediği am dudaklarım şaşkınlıktan aralandı.

 

"Ne?" dedim.

 

Katil mi?

 

Ben mi?

 

"Ben birini mi öldürdüm?" dedim korku panikle.

 

Barlas arabayı durdurdu ve bana baktı.

 

"Tabi ki de hayır," dedi.

 

"Ee öyleyse o adam niye bana katil gözüyle bakıyor?" dedim.

 

Biraz bekledi ve gözlerim içine baktı.

 

"Baban, yani baban olmayan adam Timur'un babasını vurdu." dedi n beynimden vurulmuşa döndüm.

 

"Ne?"

 

Kim? Kimi vurmuş?

 

"Babam?" dedim ve başımı sağa sola salladım, "Babam olmayan adam, Timur'un babasını mı vurdu?" dedim şaşkın ve bir o kadarda ne hissettiğimi bilemez bir şekilde Barlas'a baktım.

 

"Evet, ne yazık ki o salak adamda sadece bu kısma odaklanıyor, Nasıl vurdu? Kim neden vurdurttuğu ile ilgilenmiyor, geri kafalılık işte," dedi.

 

"Benim babam? Aman babam olmayan adam kim?" dedim.

 

"Bunu anlatmam doğru bilmiyorum?" dedi. Sesinde korku ve endişe vardı.

 

 

"Anlat artık Barlas? Beynim çorbaya döndü," dedim. Gerçekte çorbaya dönmüştü. Her telden çalıyordu beynim şu an.

 

"Akif, akif Sancar senin baban, yani üvey baban," dedi.

 

"Akif Sancar," dedim fısıldı gibi çıkan sesimle.

 

 

Benim babam mıydı?

 

Üvey babam?

 

Gerçek babam kimdi?

 

 

"Gerçek babam kim?" diye sordum.

 

"Onu henüz bende bilmiyorum, babam biliyor ama o da ne yazık ki bana söylemedi," dedi.

 

"Peki, Akif denen adam şu an nerede?" dedim.

 

"Bilmiyorum, yani o da kayıp?" dediğin de gözlerinin içine baktım.

 

"O da mı kayıp? Başka kim kayıp?" diye sordum.

 

"Annen," dedi.

 

"Üvey mi?" diye sordum direkt.

 

Başını sağa sola salladı ve, "Hayır değil, o öz annen" dedi.

 

"Öz annem ve üvey babam şu an kayıp öyle mi?" dedim.

 

Başını salladı sadece.

 

"Sana çok karmaşık demiştim," dedğin de ona bakıyordum.

 

Haklıymış, gerçekten her şey karmakarışıkmış. Ne düşüneceğimi şaşırmış durumdaydım.

 

Üvey babam vardı, annem vardı ama ikisi kayıp. Ha bide gerçek babam vardı. Ama kimdi onu bilen yok.

 

"Üvey babam yani, o neden bir adamı vurdu? Kötü biri miydi?" dediğim de zihnimde canlanan bir görüntü vardı.

 

Ben, galiba hatırlıyordum. Yüzünü hatırlıyordum. Üvey babamın yüzünü hatırlıyordum.

 

"Bundan emin değilim, ben kötü biri olarak biliyorum, ama bunu en iyi sen biliyorsun çünkü yıllarca sana o bakmış," dedi.

 

Evet, o bakmıştı. Anılarımda ve zihnimde hep o yüzü görüyordum.

 

"İyi biriydi," dedim gözlerim dolu bir şekilde.

 

"Yani galiba öyleydi," dediğim de ağlamaya başladım.

 

"Neden bana anlatmadınız? Neden benden her şeyi bunca zaman sakladınız?" dedim kısık çıkan sesimin arasında.

 

"İyileşmeni bekledim," dedi Barlas.

 

"İyileştim mi peki?" diye bağırdım.

 

"İyileşmiş gibi mi duruyorum," dediğim de ellerimle kendini gösteriyordum.

 

"Neva," dediğin de sesi oldukça üzgündü.

 

"Biliyorum sana daha önce anlatmalıydım ama zihninde hiç bir şey yokken sana ne anlatabilirdim ki," dedi.

 

"Şimdi var mı?" dediğim de burnumu çekmiştim.

 

"Var, bazı şeyleri hatırlıyorsun değil mi?" diye sordu.

 

Nereden anlamıştı?

 

Bazı şeyleri hatırladığımı ve hafızamın yavaş, yavaş yerine gelmek üzere olduğunu nasıl anlamıştı.

 

 

"Nasıl anladın," diye sorduğum da yanımdaki göz yaşı damlalarını sildim.

 

"O gece bana yalan söyledin," dediği an ona baktım.

 

Hangi geceden bahsediyordu?

 

"Neyden bahsediyorsun?" dediğim de sesim ağladığımdan dolayı kısık çıkmıştı.

 

 

"O geceden Neva, Timur'u kurtardığın geceden," dediği an gözlerim açıldı.

 

Bunu nasıl anlamıştı?

 

"Sen? Sen bunu nasıl öğrendin?" dedim.

 

"Kameralar vardı Neva, Gencay bana tüm kayıtları attı," dedi ve bana bakmaya devam etti.

 

 

"Tamam ama bu onu hatırladığım anlamına gelmiyor ki," dedim. O görüntüler benim Timur'u hatırladığımı gösteremezdi. Çünkü orada gerçekten hatırlamıyordum.

 

Yani, sadece tanıdığımı anımsamıştım o kadar. Kocam olabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti.

 

 

"Gelmez evet, ama hatırlamaya çalıştığını görebiliyorum Neva," dedi ve gözlerimin içine baktı.

 

"Seninle aynı kanı taşıyorum ben, ne hissettiğini az çok anılabiliyorum," dediğin de elimi avucuna almıştı.

 

 

"Lütfen benden sakalama hatırladığın şeyleri, en azından doğu olup olmadığını sana söyleyebileyim okur mu?" dedi anlayışlı çıkan sesiyle.

 

Başımı olumlu anlamda salladım. "Olursa söylerim," dedim.

 

Bir kaç bir şeyi hatırlamıştım ama şu an söylemek istemiyordum. Hatırladıklarımdan emin bile değildim henüz.

 

"Tamam güzelim, şimdi düzelt o suratını, babam benimde yüzümü dağıtmasın," dediğin de gülmüştüm.

 

"Dağıtsın," dediğim de bana baktı.

 

"Demek dağıtsın, hain kuzen," dedi ve ellerini benden çekti.

 

"Şimdi gidip şu istanbul boğazından aşağı atayım kendini de gör sen," dedi.

 

"Arkamdan ağlama sonra bak," dediğin de gülümsemişti.

 

"Ağlamam," dediğim de gülümsüyordum.

 

"Vay başıma gelenler, ben nerelere gidem, ağlamam deyi bağa, gidiyorum gari ben ey istanbul," dedi ve camı açıp bağırdı.

 

Beni güldürmek için her yolu deniyordu. Ve bunda da gerçekten çok iyiydi. Bana ne yaparsa yapsın, ona kızamıyordum. O benim hep yanımdaydı. Galiba bunca şeyi istemeyerek sakladı benden. Bunu şimdi daha iyi anlıyorum.

 

"Çok gırgır şamata yaptım değil mi?" dedi bana bakarak.

 

Başımı salladığım da elini kontağa götürdü ve arabayı çalıştırdı.

 

"Bügünlük bu kadar yeter o zaman," dediğin de arabayı yola doğru sürdü.

 

 

Bugünlük yeter miydi bilmiyorum ama ben gerçekten çok kötüydüm. Sessiz bir şekilde koltukta sinmeyi tercih ettim.

 

Konuşmak ve şu an için düşünmek istemiyordum. Beynim artık dur demişti. Dur ve dinlen...

 

 

 

 

 

2 Gün sonra.

 

 

 

 

 

 

Beynim de dönen sorular ve zihnimde sürekli canlanan anılar vardı. O günden beridir doğru düzgün kimseyle konuşmamıştım. Kuzenimle bile konuşmamıştım.

 

Dayım neyim olduğunu sorduğunda yorgun olduğumu söylemiştim. Ama öyle değildi yorgun değildim. Kandırılmış hissediyordum. Herkes tarafından kadırılmış hissediyordum..

 

 

Telefonum çalmaya başladığın da arayan kişiye baktım. İnci, arıyordu.

 

Bir kaç saniye bekledim. Açıp açmamak konusunda kararsız kalmıştım.

 

Başımı sağa sola salladım ve telefonu açıp kulağıma götürdüm.

 

"Neva," diyen sesini duydum.

 

"Efendim İnci," dedim direkt. Sesim biraz soğuk çıkmıştı sanırım.

 

"Sen iyi misin? Sesin neden bu kadar kötü geliyor," diye sordu.

 

Bir kaç saniye düşündüm ne söylemeliydim. Arkamdan ne dolaplar döndürdüğünüzü mü düşünüyorum deseydim.

 

"Ben iyiyim sadece yorgunum biraz," dedim düz çıkan bir sesle.

 

"Emin misin canım, çünkü iki gündür beni aramadın ve yanımıza da gelmedin hiç," dedi.

 

Gelmek istemiyordum. Artık bu kulaklar daha fazla yalan duymak istemiyordu.

 

"Yorgunum inci, gelecek halde değilim," dedim.

 

"Tamam, seni daha fazla rahatsız etmiyeyim o zaman ben," dedi üzgün çıkan bir sesle.

 

"Ne oldu İnci? beni neden aradın?" diye sordum.

 

"Önemli bir şey değil, sadece bir şey danışacaktım," dediğin de konuşmasını bekledim.

 

"Dinliyorum," dedim.

 

"Şey, Polat," dedi ve durdu.

 

"Bana evlenme teklifi etti," dedi ve dudaklarım şaşkınlıktan aralandı.

 

"Ne?" dedim çığlık atarak.

 

"Neva sakin ol," dedi İnci hemen.

 

"Be sakini kızım, ne demek evlenme teklifi etti," diye sordum.

 

"Bildiğimiz evlenme teklifi işte," dedi.

 

"Peki sen ne söyledin? Evet dedin demi?" dedim heyacanlı çıkan bir sesle.

 

Bu güzel bir haberdi. Çünkü ben ikisinin evli olmasını isttenlerdendim. Her neden olursa olsun ayrılmaları bile saçmaydı. Onlara gerçekten birbirleri için yaratılmıştı.

 

 

"Düşüneceğimi söyledim," dediği an, "Ne dedin?" diye bağrdım.

 

"NEVA lütfen bağırma," dedi İnci.

 

"İnci sen ne saçmalıyorsun ne düşünmesi ya? Evet demeliydin," dedim.

 

"O kadar kolay mı Neva her şey?" dedi düşünceli bir sesle.

 

"Kolay değil biliyorum ama, Masal'ın bir aileye ihtiyacı var İnci bunu sen benden daha iyi biliyorsun," dediğim de sesli bir şekilde nefes verişini duydum.

 

"Biliyorum, galiba bu habere en çok onun ihtiyacı var, babasının yanında olmasına ihtiyacı var," dedi.

 

"Evet, bu en çok onun hakkı İnci, o teklifi kabul etmelisin, En azından kızın için İnci," dediğim de konuşmasını bekledim.

 

Bir kaç saniye ses gelmedi.

 

"Biliyorum, onun yapacağım, onun için Polat ile evleneceğim," dedi.

 

Bu doğru bir karardı.

 

"Bu en iyisi canım, lütfen daha fazla düşünme, bu teklifi kabul etmelisin," dedim.

 

"Evet biliyorum, Azra da iki gündür başımın etini kemiriyor zaten evet de diye," dedi.

 

"Aferin ona," dedim ve güldüm.

 

Bu haber Azra ve benim ne zamandır gerçekleşmesini beklediğimiz bir haberdi.

 

"Umarım bu kararımdan hiç bir zaman pişman olmam." dedi düşünceli çıkan bir sesle.

 

Bu kararından pişman olacağını düşünmüyordum ben. Polat iyi bir adamdı çünkü. Tekrar kötü şeyler yaşatacağını düşünmüyordum.

 

Arkadan bir ses inci'ye seslenmişti.

 

"Neyse canım, ben şimdi kapatıyorum yine seni ararım," dedi.

 

"Tamam canım, sana kolay gelsin," dedim.

 

"Teşekkür ederim, öpüyorum seni," dedi.

 

"Beni seni," dedim. Bir şey demeden Telefonu kapatmıştık.

 

Galiba bu duyduyum en iyi haberdi. Nikah şahitleri kim olacaktı acaba?

 

 

Gülümseyerek telefonu masanın üzerine bıraktım. İnci sayesinde biraz olsun kafam dağılmıştı. İki gündürde sürekli eve kapanıyordum.

 

İnci de benden saklıyor biliyordum ama bu habere de sessiz kalamamıştım. Umarım bu sefer mutlu olurlardı. Umarım Masal'ım artık iyi olurdu...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

 

Aklımdan bir türlü çıkmıyordu o görüntüsü. Barlas söylemiş ve direkt olarak buraya gelmişti. O Barlas da ne düşündü de bunu yaptı bilmiyordum. Neden durduk yere bir anda söyleme ihtiyacı duymuştu onu anlamış değildim.

 

Neva'nın sağlığı ve yaşaması açısından bu iyi olmamıştı. Dedemin bunu duymaması lazım. Hele buraya geldiğini kesinlikle duymaması lazım.

 

 

"Timur abi," diyen ses ile kendime geldim.

 

"Asya?" dediğim de Elindeki tepsiyle yanıma geldiğini gördüm.

 

"Çay getirdim," dedi neşeli çıkan bir sesle.

 

"Sağol Asya, gel," dedim ve onun yanıma gelmesini bekledim.

 

"Buyur Timur abi," dedi ve masanın üzerine koydu çayı.

 

"Başka bir şey ister misin abi," diye sordu Asya.

 

Artık bana abi diyordu çünkü Cihat ile sevgili olmuşlardı. O akşam da bunu konuşmak için yanıma gelmişler. Pekde iyi bir karşılama olmasa da ilk bana söyledikleri için sevinmiştim.

 

Gerçi çalışan ve patron ilişkisine her zaman karşıydım ama Asya iyi bir kızdı. Cihat zaten adam gibi bir adamdı. Kuzenim diye değil, gerçekten öyleydi. Onunda artık mutlu olmaya hakkı vardı.

 

Asya da bence bunun için biçilmiş kaftan gibi bir şeydi.

 

"Sormalıyım bilmiyorum ama soramdan edemeyeceğim, Alya Neden beni tanımadı Timur abi?" diye sordu Asya.

 

"Yani gerçekten beni tanımadı, tanıdaydı öyle davranmazdı," dedi üzgün çıkan bir sesle.

 

Bu durum onu baya üzmüştü anlaşılan.

 

"Hafıza kaybı yaşıyor şuan," dediğim de gözleri anında açıldı.

 

"Anlamadım Timur abi, hafıza kaybı mı? Neden?" dedi direkt olarak.

 

 

"Uzun mesele bunlar," dedim.

 

Ne söyleyecektim ki daha doğru düzgün ben bile nedeni bilmiyordum. Dillerden duyma bir mesele sadece.

 

Oratada bir kart var, kartı kimin koyduğu belli değil. Ben özgür ve Akif olduğunu düşünmüştüm ama. Arkasında çok başka şeyler çıkıyor. Özgür başka başka isimler veriyor.

 

Onları araştıramadan boşanıyorum, liderlikten men ediliyorum.sevdiğim kadının hayatında ki sorunları çözemiyorum. Ona zarar gelmesini de engellemiyorum. Bir şekilde hep zarar gören o oluyor.

 

"Neyse Timur abi, anlatmak zorunda değilsin, canını sıktıysam özür diliyorum," dedi anlatışlı çıkan bir sesle.

 

Başımı sağa sola salladım, "Senlik bir durum değil Asya sonra anlatırım olur mu? Şu an değil," diyerek geçiştirdim.

 

"Tamam Timur abi ne zaman anlatmak istersen dinlerim," dedi gülümseyen yüzü ile.

 

"Teşekkürler," dediğim de gülümsedi ve selam verip arkasına döndü. Tam salondan çıkmak üzereydi ki kapı çaldı ve o tarafa doğru yürümeye başladı.

 

 

Cihat mı gelmişti acaba?

 

Yüksek bir ihtimalle o gelmişti.

 

Çayımı karıştırarak elime aldım ve bir yudum içtim.

 

Salonun kapısına baktığım da Cihat'ın girdiğini gördüm.

 

Tam onun geldiğini düşünürken arkasında Kaan çıkmıştı.

 

"Kaan?" dedim.

 

Ne zaman gelmişti?

 

 

"Sen ne zaman geldin?" diye sordum hemen.

 

"Yeni geldim," dedi ve gülümseyerek yanıma geldi.

 

"Ve temelli geldim," dedi.

 

"Temelli derken kardeşim?" dedim ve elimdeki çayı bırakıp ayağa kalktım yavaş bir şekilde.

 

 

"Evet, artık buradayım," dediğin de sarılmıştık.

 

"Sevindim," diyerek geri çekildim.

 

"Rojhat amca buna nasıl izin verdi?" dediğim de sus Allah aşkına der gibi bakıyordu.

 

"İzin vermek zorunda kaldı," dedi ve karışımda ki koltuğa doğru geçti.

 

"Bana yok mu hoş geldin?" diyen Cihat'ın sesi ile ona baktım.

 

Gülümsedim, "Var tabi hoş geldin," dedim.

 

"Hoş buldum," dedi neşeli çıkan bir sesle.

 

Tabi neşesine diyecek yoktu gül gibi kızı sevgilisi yapmıştı.

 

"Ne alırsınız?" diyen Asya'nın sesiyle Kaan ve Cihat ona baktı.

 

"Çay alayım," dedi Cihat gülümseyen yüzü ve neşeli çıkan bir sesle.

 

"Bende çay alayım?" dedi Kaan.

 

Asya bir şey demeden yanımızdan ayrılmıştı. Asya'nın aslın da bu işi bırakmasını istiyordum. Ama sanırım Asya bunu pek istemiyordu. Cihat ile sevgiliydi ve ben onu hizmetçi olarak çalıştırmak istemiyordum.

 

"Ee anlat bakalım, ne söyledin de ikna ettin?" dedim Kaan'a bakarak.

 

"Artık ağa değilim, başa o geçti" dedi düz çıkan sesi ile.

 

"Nasıl? Nişanlanıyordun en son?" dediğim de bakışlarım kapıda dikelen Dicle'ye kaydı.

 

"Senin burada bu saate ne işin var?" diyerek ayağa kalktım.

 

"Üstün neden öyle?" diyerek yanına doğru adımladım.

 

Bakışlarını Kaan'dan çekti ve bana çevirdi.

 

"Konuşmamız gerek, hemde hemen!" dedi sert çıkan sesi ile.

 

"Ne bu senin konuşma tarzın?" dedim. Sesimde oldukça soğuk ve sert çıkmıştı.

 

Bakışlarını benden çekti diğerlerine baktı.

 

"Hepiniz biliyorsunuz değil mi?" dedi.

 

"Neyi biliyorlar?" dedim.

 

Kaan ve Cihat'ın bize baktığını biliyordum.

 

Dicle bir adım attı ve tam karşımda durdu.

 

"İstanbulda aranan seri katil olduğunu!" dedi.

 

Seri katil?

 

"Ya bana bunu nasıl yaparsın?" diye çığlık attı.

 

Bakışlarını benden çekti ve onlara çevirdi.

 

"Ya siz? Siz benden bunu nasıl saklarsınız?" dedi hayal kırıklığına uğramış bir şekilde.

 

"Üstüm neden böyle biliyor musun?" diye bağırdı.

 

"Senin yüzünden?" dedi ve bağırdı.

 

"Senin yüzünden bu haldeyim ben," dedi.

 

Gözleri dolamaya başlamıştı.

 

"Bugün ne oldu biliyor musun? Ne zamandır Peşinde olduğumuz bir adam vardı ve biz onu bugün yakaladık," dediğin de sol gözünden bir yaş aktı.

 

"Dicle," dedi Cihat.

 

Cihat'ın ayak seslerinden yanımıza doğru geldiğini anlamıştım.

 

Dicle eliyle yanağından akıp giden damlayı sildi. Gözlerini benden hiç çekmedi.

 

"Beni tanıdığını söyledi, tam onu yakalamıştım ki beni tanıdığını söyledi," dediğin de gözleri tamamen dolmuştu artık.

 

"Kuzgun'un kardeşi olduğumu söyledi," dediğin de ne diyeceğimi bilemedim. Öylece gözlerinin içine baktım sadece.

 

"İlk başta dalga geçiyor sandım, bırakmam için yalan söylüyor sandım," dediğin de burnunu çekmişti.

 

"Dicle güzelim sakin ol_" demişti Cihat fakat Dicle sinirle Cihat'a baktı.

 

"Hele sen hiç konuşma," dedi. Sesinde çaresizlik vardı. Çaresizlik ve yıkılmışlık.

 

"Telefonla her şeyi gösterdi abi, her şeyi hemde," dediğin de sonralara doğru kısılmıştı.

 

"Her şeyi," dedi ve bakışlarını benden çekip sola çevirdi. Derin bir nefes alıp tekrar bana baktı.

 

"Bende diyordum ki neden bu adam bulunmuyor," dedi.

 

"Meğersem bir sürü köpeği varmış," dedi.

 

"Dicle ileri gidiyorsun," dedi Cihat.

 

"Önce bir sakin olup dinle," diye de ekledi.

 

"Sakin olmak? Sakin mi olayım?" dedi Cihat'a bakarak.

 

"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?" dedi ve bağırdı.

 

"Kodumun herifi yüzüme baka, baka abin katil dedi ya," diyerek bana baktı.

 

"Kodumun adamı, yüzüme baka baka cesetten mezar yaptı abin dedi," dedi.

 

Bakışlarım kapıda dikelen Asya'ya kaydı.

 

Konuşulanları duymuştu.

 

Elinde duran tepsi yere düşmek üzereydi. Titriyordu da şu an.

 

"Cihat," dedim ve kapıyı işaret ettim. Cihat arkasını döndüğünde Asya'yı beklemediği için afalladı.

 

"Asya," dedi direkt ve yanına doğru adımladı. Asya bana gözleri dolu bir şekilde bakıyordu.

 

O da korkmuştu.

 

O da benden korkuyordu.

 

Kim olsa korkardı değil mi? Ben kötü biriydim. Katil ve acımasız...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva.

 

Bakışlarımı kız kulesinden çekemiyordum. Hikayesi beni o kadar çok etkiliyordu ki. O aşk hikayesi bambaşka bir şeydi. Bir yandanda soğuk rüzgar ediyordu. Hava soğuktu çünkü kar yapmıştı. Her yer bembeyazdı. Tüm kirinden ve pisliğinden arınmış haldeydi.

 

 

Soğuk gerçekten bana iyi gelmişti. Bir kararla evden çıkıp kendini burada bulmuştum. Korumaları da atlatacağım derken akla karayı seçmiştim. Ama sonunda başarmıştım etrafımda kimsecikler yoktu. Kendi kendini dinliyordum resmen. Beynim zaten iki gündür hiç susmuyordu. Susmadığı yetmiyormuş gibi artık zonkluyordu da. Düşünmekten ve hatırlamaya çalışmaktan yorulmuş bir halde çıkmıştım evden. Biraz aksiyon yaşamıştım. Korumaları atlatayım derken az kalsın bir adamı eziyordum. Neyseki son anda durabilmiştim de bir şey olmamıştı adamcağıza.Ölse kesinlikle vicdan azabından bende giderdim arkasından.

 

 

Soğuktan ellerim uyuşmuştu ellerim montun cebindeydi ama pek bir faydası yoktu. Artık eve gitsem iyi olacaktı. Hava bir anda soğumuş ve bir anda kar yağmıştı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan sanki kış geri gelmişti.

 

Elimi çantayı alıp arkamı dönmüştüm ki tam karşımda duran siyah saçlı kadın ile göz göze geldim.

 

"Merhaba Neva," dedi.

 

Bir dakika?

 

Adımı da biliyordu.

 

Karşımda duran kadın bana neden bu kadar tanıdık geliyordu.

 

Gözlerimi bir kaç kez kapıştırdım.

 

"Merhaba," diyerek elimi uzattım ve ona gülümsedim. Karşımda duran kadın o kadar naif ve güzel bir kadındı ki neredeyse hayran kalmak üzerdeydim.

 

"Ben," dedi ve ben gözlerimi üzerinden çekmeden ona gülümsemeye devam ettim.

 

Bir şey söyleyecekti ve durmuştu. Neden durmuştu?

 

"Ben," dedi ve tekrar sustu.

 

"Siz?" dedim ve hafifte kaşlarımı çatmıştım.

 

"Teyzen'im," dedi ve elimdeki çanta pat diye yere düştü. Ne demişti? Teyzem mi?

 

Teyzem?

 

Benim bir Teyzem mi vardı?

 

Hemde bu kadar genç ve güzel bir Teyze. Bu tamamen saçmalıktı.

 

Yani öyle olmalıydı değil mi?

 

"Gül Altınsoy," dedi an olduğum yerde çakılı kaldım.

 

"Altınsoy mu?" dedim sesli bir şekilde ve karşımda duran kadın hemen başını salladı.

 

"Konuşmamız gerek Neva," dedi.

 

Harika ya bir Teyzemin bir anda çıkmadığı kalmıştı o da oldu.

 

Daha kimler gelecekti acaba?

 

Daha bilmediğim kim kaldı?

 

 

Kaç dakikadır öylece bakıyordum bilmiyordum. Bu anlatılanlar bana çok tuhaf geliyordu artık. Venim hayatım neden bu kadar karmaşıktı?.

 

"Beni anladın değil mi Neva?" karşımda duran kadına çevirdim bakışlarımı. Yani Teyzeme.

 

"Anladım ama," dedim ve onun yüzünü inceledim.

 

yalan söylemesi için hiç bir neden yoktu.

 

Anlattığı her şey doğru da olabilir.

 

"Aması ne Neva?" dedi.

 

"Yani, emin değilim senin bulamadığın adamı, yani babamı ben nasıl bulacağım,?" dediğim de gözlerini benden hiç çekmedi.

 

"Üstelik hafızam hala yerinde bile değil," dediğim de sesim oldukça çaresiz çıkmıştı.

 

"Biliyorum şu an için çok zor bir durum ama emin ol bunu yapabilirsin, her şeyi sen biliyorsun Neva, bir an önce hatırlaman gerekiyor." dedi.

 

"Bende bunu çok istiyorum ama olmuyor," dedim üzgün çıkan bir sesle.

 

"Olacak ben biliyorum, her şeyi hatırlayacaksın, bende bildiğim kadarıyla yardım edeceğim, söz veriyorum," dedi ve masanın üzerinde duran ellerimi avuçlarının içine aldı.

 

"Hepsini sadece sen kurtarabilirsin, Anneni de Akif'i de," dediğin de öylece ona baktım.

 

Ne söylemeliydim?

 

Ben nasıl hepsini kurtarabilirdim?

 

Üstelik beynimin içinde onlara ait tek bir iz bile yokken.

 

"Ben nasıl yapacağım ki? Hafızam hala yerine gelmedi?" dediğim de düşünüyordum.

 

"Bu adamla başkayacağız?" dedi ve masanın üzerinr bir fotoğraf koydu.

Fotoğrafa baktığım da adamı inceledim. Hafif kel vr iri yapılı bir adamdı. Galiba hafifte göbeği vardı bu adamın.

 

"Bu kim?" diye sordum.

 

"Babana talimatları veren Piyon," dedi.

 

"Yani bir nevi küçük asker gibi düşün?" dedi Teyzem.

 

"Bizim hedefiniz şah'ı bulmak, yani en üstünü," diye de ekledi.

 

"Her şeyi bilen adam bu? Akif öyle söylüyordu, benim de bildiğim kadarıyla bu önemli biriydi," dedi.

 

"Adam ölmüş gibi konuluyorsun Teyze?" dedim bir anda.

 

Teyzemin anında dudakları yana doğru kıvrıldı.

 

"Ölmedi ama bu ölmeyeceği anlamına gelmez," dediğin de cümlesinin devamını bekliyordum.

 

"Şah bunu benim bildiğimi öğrenirse bu adamı öldürtür diye düşünüyorum," dedi.

 

"Nasıl öğrenecek ki?" diye sordum şüpheyle.

 

"Şah çok yakınımızda Neva, seni ve ailemizi bitirmeye yemin etmiş olan kişi ve kişiler çok yakınımızda," dediğin de sesinde yorgunluk ve korku vardı.

 

"Anneni kaç yıldır aradığımı tahmin bile edemezsin?" dediğin de sesi sonlara doğru kısıldı.

 

Tahmin edemezdim ama hissedebilirdim.

 

"Neva annen seni hiç terk etmedi?" Dedi.

 

"Teyze," dedim direkt olarak.

 

"Bana boşuna söylüyorsun bunları, bak, burada," dediğim de parmağımla başımı işaret ettim.

 

"Hiç bir şey yok, bomboş ne Annemi hatırlıyorum nede Akif'i?"dedim.

 

"Yok anlıyor musun, beni terk mi etti kayboldu mu inan bilmiyorum?" dedim.

 

Hiç bir şey bilmiyordum. Ben bu hayatta hiç bir şey bilmiyordum.

 

"Bir yıldır çok farklı anlatıldım dayım farklı anlattı, tamam kafamda oturmayan şeyler vardı ama bu kadarı çok fazla," dediğim de gözlerimden yaşlar akmaya başladı.

 

"Annem yaşıyor mu?, ölü mü?, yoksa beni bıraktı mı? Hiç birini bilmiyorum," dedim ve ağlamaya başladım.

 

"Bu işe yaramaz beyin hiç bir şey hatırlamıyor," dedim kısık çıkan bir sesle...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

Karşımda duran Dicle'nin sakinleşmeyeceğini artık biliyordum. Ona ne söylersem söyleyeyim şu an bana inanmayacaktı.

 

"Neden susuyorsun?" dedi.

 

"Neden konuşmuyorsun abi," dedi ve sesini yükselti.

 

"Neden doğru değil demiyorsun?" diye bağırdı.

 

"Söyle!" dedi ve ellerini yumruk yapıp göğsüme vurmaya başladı.

 

"Söyle!, söyle!" diyerek vurmaya devam etti.

 

Kaan'ın olan biteni izlediğini biliyordum ve ben şu an hiç bir şey yapamıyordum. Artık değilim desem bir şeyler değişir miydi?

 

Artık kuzgun değilim desem susar mıydı?

 

 

"Dicle," dedim. Sesimde sanki kırk ceset yatıyor gibiydi . O kadar soğuk ve hissiz.

 

"Ne?" dedi ve artık durdu.

 

"Özür dilerim," dedim.

 

Özür diledim, özür dilemekten başka ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

 

Güldü ve geri çekildi.

 

"Özür dilemek? Kimden abi, öldürdüğün adamlardan mı özür diliyorsun? Yoksa mesleğini tehlikeye attığın kardeşinden mi?" dedi.

 

"Kimden abi, kimden özür dikiyorsun?" diye ekledi.

 

"Sen benim abim değilsin," dedi ve bir kaç adım geri gitti.

 

"Sen benim tanıdığım, karıncayı bile incitmeyen abim değilsin. Sen o değilsin," dedi ve arkasını dönüp gitti.

 

"İstifa ettim." dediğin de kapıdan çoktan gitmişti.

 

Ne dedi?

 

İstifa mı etmişti?

 

Mesleğini mi bırakmıştı?

 

Benim yüzünden mesleğini mi bırakmıştı?

 

Benim yüzümden küçüklüğünden beri hayalini kurduğu mesleğini bırakmıştı.

 

Ayakta daha fazla durmadım ve olduğum yere çöktüm.

 

"Özür dilerim," dediğim de sesim varla yok arasında çıkmıştı.

 

"Kalk kardeşim" Kaan yanıma gelmişti.

 

"Her şeyi mahvettim," dediğim de öylece yüzüne baktım.

 

"Her şeyini berbat ettim, hayalini çöpe attım," dediğim de sol gözümden bir damla yaş düştü.

 

"İyi bir abi değilim." dedim.

 

"İyi bir abi olamadım?" dediğim de Kaan'a baktım.

 

"Sen böyle değilsin değil mi?" Diye sordum.

 

"Sen kötü bir abi değilsin, ama ben öyleyim, kötü bir abi, kötü bir eş, kötü bir insan."

 

Kötüydüm işte.

 

Kötü olmuştum.

 

Kötü olmak zorunda bırakılmıştım.

 

Ben istiyor muydum sanki?

 

Ben istedim mi bunu?

 

Her şey onlar içindi, her şey babam içindi...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Teyzemin yanından ayrılalı tam bir saat olmuştu. Bu bir saat içinde düz duvarı izliyordum. Şimdi ne yapacaktım?

 

Şimdi ne yapmam gerekiyordu?

 

Barlas'a mı anlatmalıydım tüm olan biteni.

 

Yoksa beni istemeyen kocama mı gitmekiydim?

 

 

Bunu tek başıma yapmam imkansızdı. Yada yapmalımıydım onu da bilmiyordum.

 

Kapı çaldığın da odamın kapısına baktım.

 

"Gir," dedim ve bakışlarımı duvarda sabitledim.

 

Kapının açıldığını duyordum ama o tarafa bakmamıştım. Şu an kafam fazlasıyla dokuydu tek bir kişiyle dahi konuşacak halim kalmamıştı.Bir tane olsun sır duyacak halimde kalmamıştı.

 

 

"Güzelim,"

 

Barlas'ın sesiydi.

 

Tam karşıma geçip bana baktı.

 

"Bugün biraz ortalığı karıştırmışsın, babam aşağıda kuduruyor haberin olsun?" dediğin de yüzüne bakıyordu.

 

Başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Bu kimin umrunda," dedim bu gibi bir sesle.

 

"Anlamadım?" dediğin de yanıma doğru adımladım.

 

"Neyini anlamadın? Yoruldum diyorum, diyorum yoruldum," dediğim de yatağıma oturdu.

 

"Benden sakladığınız sırlardan yoruldum, sürekli yalan söylemenizden yoruldum, hayatımda birinizin bile dediğine güvenecek halim kalmadı," dedim.

 

Sesim sonlara doğru kısık ve çaresiz çıkmıştı. Bunu Barlas'ın fark ettiğinden emindim.

 

"Seni anlıyorum güzelim ama, babam olanları bilmiyor?" dediğin de ona baktım.

 

"Olanları bilmiyor ama her şeyi biliyor?" dediğim de yüzüme bakmaya devam etti.

 

"Benden daha kimleri saklıyorsunuz?" diye sordum.

 

"Ne oldu bugün?" dedi ve yüzümü inceledi.

 

"Nereye gittin? Anlatmak ister misin?" dedi anlatışlı çıkan bir sesle.

 

Başımı sağa sola salladım.

 

"Anlatmak istemiyorum," dedim.

 

"Neden peki?" dediğin de yüzüne baktım.

 

"Barlas, üsteleme konuşmak istemiyorum, dayıma da söyle onunla da konuşmayacağım?" dedim.

 

Kimseyle konuşmak istemiyordum.

 

Onlar yüzünden hastalanıp tekrar yatağa düşecektim. Daha benden neler saklanıyordu Allah bilir.

 

 

"Peki güzelim, sen biraz dinlen. Ama sakın kendini üzme olur mu, ben hep yanındayım?" dedi ve anlımdan öpüp geri çekildi.

 

"Altınsoy kuzenler asla düşmez, düşürür." dedi ce gülümsedi.

 

Evet bir yıldır hep öyleydik. Kimseye minnet etmezdik. Bizim düşmemizi bekleyen insanlar vardı ve biz onlara inat hep ayaktaydık. En çokta ben.

 

Teyzemin anlattığına bakılırsa biri beni tahtalı köye göndermek istiyordu. Yoksa anlattıklarının başka hiç bir açıklaması yoktu.

 

Her şey zaten karışıktı her geçen gün daha karışıyordu. Daha yeni kocam olduğu öğrenmem yetmiyormuş gibi birde teyzem çıkmıştı. Pardon sadece Teyzem mi, Annem, Akif, gerçek babam falan oho daha kimler vardı Allah bilir. Tek çoçuk olduğumu söyledi Teyzem ve ben artık bundan şüpheliydim.

 

 

Barlas benim konuşmayacağımı anladığında arkasını dönerek yürümeye başladı. Odadan çıktığından tamamen emin olduğum da kendimi yatağa bıraktım.

 

"Biri artık beni kurtarsın?" dedim ve başımı yastığa gömdüm. Biri artık bana yol göstersin istiyordum. Biri artık elimden tutsun istiyordum. Neden tek başıma ve yalnız hissediyordum ki?

 

Galiba ben kocamı, Timur'u istiyordum. O beni istemese de ben onu istiyordum. O mavi gözlere daha yakından bakmak istiyordum. O gamzeye daha yakından bakmak istiyordum. Ya o dudaklar? Onları da...

 

"Of ne saçmalıyorum ben?" dediğim de başımı yastıktan kaldırdım.

 

"Oldu olacak adamı birde yatağa at istersen," dedim kendi kendime.

 

"Lan!" diyerek yatakta doğruldum.

 

"Biz bu adamla o şeyi yaptık mı?" Diye düşündüm.

 

Yapmışızdır değil mi? Sonuçta karı kocaymışız?

 

"Allahım sen benim aklıma mukayyet ol, olur mu? Ben olamıyorum da," dediğim de tavana bakıyordum.

 

Timur'u düşünmeyi bırakıp kendimi tekrar geri attım.

 

Uyu Neva, uyu. Uyuyunca hatırlarsın belki.

 

"Uyuyunca öpüşürsüzünüz belki," diyen zihnimdeki ses ile dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

"Öpüşmek istemiyorum," dedim ve yastığa daha çok bastırdım kendimi....

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

22.00

 

Gözlerimi açmak istiyordum ama sanki açılmak istemiyorlardı. Ne zamandır uyuyordum ben? Gözlerimi yavaşça arladığımda odamı gece lambasının aydınlattığını gördüm. Saat kaçtı acaba?

 

Başımı sağa çevirdiğim de saati görünce gözlerim tamamen açılmıştı.

 

 

İnanmıyorum neredeyse beş saattir uyuyordum. Kimse de mi kaldırmaya gelmemiş beni. Eskisi gibi yine uyumaya mı başlamıştım ne?

 

Üzerimde ki yorganı bir çırpıda sağıma attım. Ayaklarımı yataktan sarkıtmıştım aklıma gelen şey ile olduğum yerde durdum.

 

Eskisi gibi uyumak?

 

Eskiden?

 

Hafızam yerindeyken çok uyudumu hatırlıyordum. Doğru hatırlıyordum değil mi? Ben çok uyuyordum. Beynimde olan o kart yüzünden.

 

Barlas öyle söylemişti. Kaza değil aslında beynimde bir kart varmış.

 

Kartın şifresini bilmedikleri için ellerinde duruyormuş öylece.

 

Teyzem de şifreyi Akif'in bildiğini söylemişti. Belkide benim de bildiğimi söylemişti.

 

Bilip bilmediğimden emin değildim. Hala tam olarak Akif'i hatırlamıyordum.

 

 

Teyzem ile yarın tekrar buluşmalıydım, bu beynimdeki soru işaretlerini artık çözmeliydim. Belki de benden istediğini de yapmalıydım. Kaç yıldır Akif ile yaşamışım en azından onu bulmalıydım.

 

Yataktan kalkıp odamın camına doğru ilerledim. Karnım da acıkmıştı. Niye beni kimse yemek için kaldırmamıştı ki. Camdan dışarı yıldızlara bakıyordum ki, kapının yavaşça açılma sesini duydum.

 

Galiba Barlas gelmişti.

 

Bakışlarımı gök yüzünden çekip kapıya çevirmiştim ki karşımda duran kişiyi görünce gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.

 

"Timur," dedim kısık çıkan bir sesle.

 

"Sen," dedim ve yanıma doğru adımladı. Üstelik aksayan bacağı ile pencereye doğru geliyordu.

 

"Hala rüyada mıyım?" dedim sesli bir şekilde.

 

"Hayır, değilsin." diyen sesi ile dudaklarım şaşkınlıktan aralandı.

 

"Rüyanda beni mi görüyorsun?" dedi.

 

"Ne? Hayır bunu da nereden çıkardın?" dediğim de tam karşımda durdu.

 

"Sen içeri nasıl girdin?" dedim.

 

"Barlas," dedi.

 

İyi de neden?

 

"Neden?" dediğim de üzerimde ki kıyafetlere baktı.

 

"Böyle mi uyudun?" dedi.

 

"Ne önemi var, neden geldin söyler misin?" dedim. Sesim de biraz panikleme vardı. İnşallah bunu Timur anlamazdı.

 

 

"Konuşmaya geldim? Kiminle konuştun bugün? Neden o kadar adamı atlatmaya çalıştın?" diye sordu.

 

"Sen? Sen bunları nereden öğrendin?" dedim.

 

"Neve, bana gerçekleri anlat lütfen, zarar görmeni istemiyorum," dedi.

 

"Anlamadım?" dediğim de bana baktı.

 

"Zarar görmemi istemiyorsun? İyi de sen beni boşamadın mı?" dedim.

 

"Neden hala beni düşünüyorsun?" dedim.

 

"Hem sen değil misin bana o gün git sen katilin kızısın diyen," dediğim de öylece kaldım.

 

Hatırlamıştım. Bunu da Hatırlıyordum.

 

 

Nasıl ayrıldığımızı da hatırlıyordum. Ben o evin bahçesine gelmiştim. Sonra bir sürü konuşma.

 

 

"Hatırlıyorsun," dediğin de yüzümü inceliyordu.

 

"Hatırlıyorum elbet, bana iğrenerek baktığını bile hatırlıyorum," dedim buz gibi çıkan bir sesle.

 

 

"Neva," dedi ve gözlerimin içene baktı. Sanki en derinlere inmek ister gibi uzunca bir süre baktı.

 

"Seni dinliyorum? Seni bu saatte buraya getiren nedir Timur?" diye sordum.

 

 

Tek kelime etmeden yüzümü inceliyordu. Ne söylemedi gerektiğini düşünüyordu sanırım.

 

"Bak bu çok karmaşık ama şunu bil ki söylediğim hiç bir şey gerçek değildi, o gün sen gittikfen sonra pilman oldum zaten," dedi ve ayağına baktı.

 

"Hatta bunun bedelini de ödüyorum Neva," dedi.

 

Bedel derken aksayan ayağından mı bahsediyordu.

 

 

 

"Bu? Kaza'yı o gün mü yaptın?" Diye sordum.

 

Gözlerini yüzümde gezindi, yavaşça başını salladı.

 

"Şimdi bana dün nereye gittiğini açıklayacak mısın?" dediğin de gülümsedim.

 

"Hayır," dedim düz bir sesle.

 

 

"Ne demek hayır? Neva hayatın tehlikede neden böyle yapıyorsun?" dedi ve iyice bana yaklaştı.

 

 

"Timur, artık kocam değilsin, karışmanı gerektirecek bir durum söz konusu değil." dediğim de yüzüme bakıyordu. Sanki içinden sabır çekiyordu.

 

"Bak güzelim," dediğin de kaşlarımı çattım.

 

"Güzelim? Ben senin güzelin değilim," dedim net çıkan bir sesle.

 

"Yani, Neva en azından Barlas'a anlat," dedi.

 

"Anlatmayacağım, söyle o ispiyoncuya ona hiç bir şey anlatmayacağım," dedim ve Timur'dan çektim bakışlarımı.

 

 

"Çık şimdi odamdam," dedim kesin bir dille.

 

"Neva," dedi ama ona hiç bakmadım.

 

"Git, Timur şu an seni görmek istemiyorum." dedim kesin ve net çıkan bir sesle. Bu kararımda da şimdilik kesindim.

 

 

"Ama Neva," dediğin de sesinde üzüntü sesmiştim. Ama ondan tarafa hiç bakmadım. Dışarıda ki korumaları izledim sadece.

 

 

Candan da gidip gitmediğini kontrol ediyordum. Tek kelime bile söylemeden bir kaç saniye öylece beni izledi.

 

"Bilmediğin çok şey var," dediğini duydum.

 

"Artık bilmek istemiyorum," dediğim de yüzü değişik bir hal almıştı.

 

"Ne demek bu?" diye sordu.

 

"Ne anladıysan Timur," dedim ve arkamı döndüm.

 

"Git artık gerçekten, şimdi dayıma seslenirim," dedim.

 

Bir kaç saniye öylece yüzüme baktı ve tek kelime etmeden bana sırtını döndü. Yüzünden de anlamıştım bir sorunun olduğunu. Ama soramadım. Nasıl soracaktım ki?

 

Buraya geldiğinde üzgündü, şimdi giderken daha üzgün. Aksayan bacağıyla yürürken de zorlanıyordu. Bu benim tanığım Timur değildi. Neden bir anda böyle çökmüştü.

 

Kapı kapandığında artık gözden tamamen kayboldu.

Bedenimi tekrar cama çevirdim.

 

"Neden her şey bu kadar zor olmalı?" dediğim de gökyüzüne bakıyordum.

 

"Neden? Onu affedemiyorum," dediğim de gözlerim dolmuştu.

 

"Neden ona sarılamıyorum?" dediğim de sesim kısılmıştı.

 

"Neden yapamıyorum,?" dediğim de hıçkırdım.

 

"Benden neden hep bür şeyler saklanıyor," dedim ve elimi cama koydum.

 

"Neden?" dediğim de daha çok hıçkırarak ağladım.

 

Ağlamak çözüm değildi ama kendimi de durduramıyordum.

 

Tam yüzümü siliyordum ki kapı bir anda açıldı. Kapıya baktığım da Barlas'ı gördüm.

 

"Allah aşkına senin derdin ne?" dediğin de bana bakıyordu.

 

"Bana söylemedin, bari ona söyledeydin, hayatın tehlikede Neva, her geçen gün daha da tehlikeye giriyorsun," dedi.

 

Bir şey söylemeden öylece yüzüne baktım.

 

"Acıktım," dedim masumca.

 

 

Derin bir nefes verdi ve tavana baktı. Sabır çekiyordu biliyordum.

 

Ama inat değil mi, söylemeyecektim işte.

 

"Neden kötüydü o?" diye sordum.

 

"Ne?" dedi Barlas.

 

"Neden kötüydü Timur?" diye sordum tekrar.

 

"Ne bileyim ben, bir şey söylüyor musunuz siz insana," dediğin de sinirlendiğini anlamıştım.

 

"Bana niye sinirleniyorsun? Git ona sinirlen, beni yüz üstü bırakan o değil mi? Beni bir anda bırakan o değil mi? Git ondan hesap sor." dedim ve ona sırtımı döndüm.

 

"Zaten hep suç bende, siz sütten çıkmış ak kaşıksınız," dedim.

 

"Ya sabır selamet ya," dedi arkamdan.

 

"Yemek getiyorum ve sonra da sana bir kaç bir şey göstereceğim," dediğin de başımı çevirip ona baktım.

 

"Ne göstereceksin?" diye sordum.

 

"Gelince görürsün?" Dedi ve arkasını dönerek odadan çıktı. Akşam yemeği de yemeniştim. Karnım kurt gibi açtı. Bunlar yüzünden iştah da kalmadı. Zaten hayatım zor bunlar da üzerine tuz atıyorlardı...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

Eve geldiğimden beridir içiyordum. Bugün yaşananlar bana fazlasıyla ağır geliyordu. Ne kendimi Dicle'ye açıklayabilmiştim nede Neva'ya. İkisi de beni dinlemeyi reddetmişti. Bende nasıl anlatacaktım hiç bir fikrim yoktu da. Bardaki son içkiyi de kafama diktiğim de boş bardağı masaya koydum. Balkonda buz gibi soğukta oturmuş içki içiyordum. İyi de geliyordu, soğuk olması. Beni yatıştırıyordu. Ama içimdeki yangın ne yazık ki sönmüyordu. İşler iyice Arap saçına dönmüştü. Ben bunu bu şekilde planlamamıştım.

 

 

Dicle hiç öğrenmeyecekti. Üstelik bilindik kişiler benim kimliğimi biliyordu. Dicle'nin peşinde olduğu adam kimdi acaba ? araştırmam gerekiyordu. Onu bulup eşek suadan gelene kadar dövsem içim rahatlamazdı. Ama bulmakta zorundaydım. Ötenin kim olduğu önemli. Ne olursa olsun kimliği ifşa edemezdi. Lider olsamda olmasam da. Bizim kabul edilir bir yanı yoktu.

 

Telefonu elime alıp mesaj yerine girip yiğite mesaj attım.

 

Bana o adamı bulmalıydı, o adamı bulup gebertmeliydim. İçim anca bu şekilde rahatlardı.

 

 

Telefonu tam tekrar bırakacaktım ki, ekrandaki fotoğrafa baktım. Neva fotoğrafta çok güzel gülüyordu. En azından bu gülüşle sakinleşebiliyordum.

 

 

Dicle yetmez gibi birde korumam aramış ve olanları anlatmıştı. Sonra da hemen Barlas'a ulaşmıştım. Bu zamana kadar sesimi çıkarmadıysam orada güvende olduğu içindi. Ama artık değildi, her geçen gün daha da göz önünde oluyordu. Kiminle buluştu? Yada biri yok muydu? Tek kelime konuşmamıştı. Anlatmamıştı bana.

 

Gerçi o da haklıydı, eski kocasıyım ve gidip bir anda bana her şeyini anlatmasını bekliyorum şu ironiye bak.

 

Beni nasılda evden kovmuştu öyle. Üzülmem gerekiyordu ama ven onun iyi olduğunu gördüm. İyi olduğunu görüncede kovması bile beni mutlu etmişti. İsterse hiç istemesindi ben hep yanında ve arkasında kalırdım. İslerdim, hep izledimde.

 

 

Barlas'a olanları anlatmayı düşünüyordum. Yani en azından şimdilik onun bir çok şeyi bilmesi lazımdı. Tek başıma Neva'yı korumam imkansızdı. şu durumda özellikle daha da zordu. Çünkü Neva hiç yardımcı olmuyordu, bu şekilde kaçarak ve beni istemediğini söyleyerek hiç bir yere varamazdım.

 

Uzaktan izlemekle de onu koruyamazdım. Ben işlerini düzene oturtana kadar Barlas'a anlatmam gerekiyor. Çünkü bu şekilde bir şey yapamıyorum. Gözümün önünde değildi. Birinden tehdit alıyor mu? Yoksa biri zarar vermek istiyor mu göremiyordum. Barlas'ın görmesi gerekiyor. Gerekirsede 7/24 peşinde dolaşsın. Bir şekilde Neva'yla ilgili her şeyden haberi olacak. Olmak zorunda.

 

 

Burada daha fazla duramayacağımı anladığımda odamıza doğru geçmek için yavaşça oturduğum yerden kalktım.

 

Ayağım da artık sızlıyordu. Bir saat salonda oturup kalırsam olacağı buydu işte. İçkiyi de bir tık kaçırmıştım. Duvara tutunarak ilerliyordum. Yatağa sağ salim varmalıydım.

 

Yatağa geldiğimde kendimi yatağın üstüne bıraktım. Gözlerine bakmayı o kadar çok özlemiştim ki. Burnumda tütüyordu. Ah o gözleri, beni benden almıştı. Peki ya o dudakları. O kadar güzeldi ki. Onunla öpüşmeyi özlemiştim. Yanımda oluşunu, vanilya kokan tenini çok özlemiştim.

 

Gözlerim kapanmadan sol gözümden bir damla yaş düştüğünü hissettim.

 

Tek başıma uğraşmaktan çok yoruldum baba. Dedemle artık baş edemiyorum baba. Bana yardım et baba.

 

Karanlık beni tamamen teslim almadan önce bir şeyler söylemek istiyordum ama dudaklarımı bile oynatamadan karanlığa teslim oldum...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva.

 

Karnımı tıka basa doyurmuştum. Şimdi ise alt kata inmiştik. Oldukça da sessiz haraket ediyorduk. Galiba kuzenim beni Timur'a kaçırıyordu.

 

"Nereye gidiyoruz ya?" diye fısıldadım. Karanlıkta yürürken zorlanıyordum artık.

 

"Beni Timur'a vereceksin?" dediğim de durdu ve bana baktı.

 

"Ne saçmalıyorsun güzelim?" dediğin de yüzüne bön bön baktım.

 

 

"E o zaman niye gizli işlet çeviriyoruz?" dediğim de başını sağa sola salladı. Merdivenlerden iniyorduk. Alt katta bodrum katıydı ve ben bu saate orayı neden götürüldüğümü merak ediyordum.

 

"Barlas yeter artık?" Dediğim de koridora çıkmıştık.

 

"Geldik zaten," dediğin de bir kapının önünde durmuştuk.

 

"Ne var burada? Yoksa hala gitmedi mi?" dediğim de bana baktı ve başını eğdi.

 

"Aynen bende sizi şimdi odaya kitleyeceğim?" dedi dalga geçerek.

 

 

"Ha, ha, ha çok komiksin kuzen," dediğim de kapıyı dan diye açtı.

 

Tam içeride ne olduğuna bakacaktım ki gözlerim gördüğüm görüntü karşısında nutkum tutuldu.

 

"Bunlar?" dediğim de dudaklarım aralanmıştı.

 

"Bir yıldır, düzenli bir şekilde, her gün sana beyaz gül gönderiyor," dediğin de ona baktım.

 

"Bunu o mu yapıyor? Yani Timur," dediğim de başını salladı.

 

"Bir yıldır hiç üşenmeden buket yolluyor gördüklerimi böyle aldım, ama bazıları ne yazık ki babama kaptırdım."

 

"Bunların çoğu kurumuş ama?" dediğim de sesim üzgün çıkmıştı.

 

"Neden bu kadar güle yazık etmiş ki," dedim.

 

"Deli de ondan, gönderme yeter diyorum. Yok bana mısın demiyor itinayla her gün yolluyor buraya?" dedi Barlas.

 

"Ben," dedim ve görüntü karşısında konuşamadım.

 

"Beyaz gülü sevdiğimi bildiği için mi bunu yapıyor?" diye sordum.

 

"Evet," dedi direkt olarak Barlas.

 

"O seni bilerek bırakmadı Neva, ben kendi gözlerimle şahit oldum onun sana ne kadar değer verdiğini," dediğin de gözlerimi güllerden çekip Barlas'a çevirdim.

 

"Be demek istiyorsun?" dediğim de yüzüme bakıyordu.

 

"Bak, bana anlatmıyorsun bari ona anlat, yada ne bileyim İnci'ye anlat, ama birine artık anlat. Nereye gittin bugün? Kiminle konuştun? Sana bir şey yaptı mı?" dedi. Soruları ardı ardına sıraladı.

 

"Bunu niye bu kadar kafaya taktınız?" diye sordum.

 

"Neva," dediğin de sesinde bıkmışlık sezdim.

 

"Nasıl takmayayım? Sen söyle, o gün saldıraya uğradık, ve bunun daha da öncesi var Neva. Ortada olmayan insanlar var, ortada olmayan ve bilmediğimiz düşmanlar var," dedi ve derin bir nefes verip soluklandı.

 

"Anlatacak mısın?" dedi sirince.

 

Dudaklarım yana doğru kıvrıldı ve gülümsedim.

 

"Anlatmayacağım?" Dediğim de yanından geçip gittim.

 

"Bunlar ike gözümü boyayamazsın," dediğim de merdivenlere varmıştım bile.

 

"Beni bir yıldır kandırdınız, biraz siz öğrenin bir şeyler saklanınca nasıl hissettiğimi?" dediğim de merdivenleri tırmanıyordum. Hızlıydım çünkü yarın teyzemle buluştkacktım. Yarın akşam oraya gidecektim.

 

 

Madem kimse bir şeyler için çabalamıyor ben çabalardım. Madem kimse annem ve babamı bulmak istemiyordu ben bulurdum...

 

 

 

 

 

 

Saat: 11.00

 

Kahvaltı fastı çoktan geçmişti ve ben birazdan yine kaçmak için plan yapacaktım. Teyzeme mesaj atmıştım. Birazdan geleceğimi söylemiştim. Evinin adresini de atmıştı.

 

 

Düşünceli bir şekilde camdan korumaları izliyordum. Ben bunları nasıl atlatacağım ya? O günki gibi çıkıyorum da diyemem Barlas kesin bunlara tembihlemiştir.

 

 

Telefonu çantama attım ve odadan yavaşça çıktım. Barlas gala burada olmalıydı. Bende ki iyi cesaretti doğrusu.

 

 

O adamı nasıl ikna edipte konuşturacaktım onu da bilmiyordum ya. Gerçi Teyzem adamın kadınlara düşkün olduğunu söylemişti. Bende güzel kadındım doğrusu.

 

Merdivenlerden inerken oldukça sessizdim. Barlas duymadan kapıdan çıkıp koşmalıydım sadece. Koşarsam araba varabilirdim bence.

 

"Nereye gidiyorsun sevgili kuzenim?" diyen Barlas'ın sesiyle olduğum yerde durdum.

 

"Çantanı da koluna takmış?" dediğin de gülümseyerek ona döndüm.

 

"Hava almaya?" derim ve sırıttım.

 

"Bende geleceğim hava almaya?" Dedi.

 

"Ben tek gideceğim," derim ve gülümsedim.

 

"Oldu canım, başka emrin?" dedi ve adınlarını bana doğru yönlendirdi.

 

"Görelim bakalım Neva hafasıymış bu?" dediğin de içimden küfretedecektim şimdi.

 

Barlas işlerime çomak sokmayı ne zaman bırakacaktı acaba. Yemin ederim göbekleriniz bağlıydı sanki.

 

 

"E hadisene?" dediğin de dışa kapıya varmıştı bile.

 

"Sikeyim böyle işi?" dedim ve somurtarak yanına doğru ilerledim.

 

Aman diyip ayrılma yanımdan.

 

Diye söylendim içimden.

 

"Bayanlar önden?" dedi ve kapıyı açıp geçmemi bekledi.

 

Somurtarak yürümeye başladım. Neden ben tek başıma bir şey yapamıyordum anlamıyorum.

 

Sinirle kapıdan geçip gidiyordum ki Barlas'ın sesiyle durdum.

 

"Hey, ne bu acelen?" dedi ve güldü arkamdan.

 

"Sana ne?" dedim.

 

"Bana ne mi?" diye bağırdığın da sesi oldukça yakındı. Bir şey demeden arabama doğru yürümeye başladım.

 

"Onunla değil, benimkiyle gideceğiz hava almaya?" dediğin de ileride duran siyah arabasından bahsediyordu.

 

Otlayarak onun arabasına doğru yürümeye başladım. Nasıl atlatacaktım ben bunu ya?...

 

 

 

Arabayla dolaşıyorduk öyle ve ben tek kelime etmiyordum.

 

"Böyle mi hava alacağız?" dediğim de bana döndü Barlas.

 

Aklımda bir plan vardı eğer onu yapabilirsem Barlas'ı atlatabilirdim.

 

"Soğuk görmüyor musun?" dediğin de etrafa bakıyordum.

 

"Tamam şurdaki kafenin önünde dur bari tuvaletim geldi?" dedim.

 

Barlas baba baktı ve bir de kafeye baktı.

 

"Peki madem?" dediğin de arabayı kafenin önğne doğru sürdü. Arabayı durdurduğun da kendimi hemen dışarı attım. Mutlaka kafenin bir arka çıkışı olmalıydı. Arkadan kaçacaktım.

 

Tam kafeye doğru girmek üzereydim ki telefonuma mesaj gelmişti. Barlas'ın dikkatini çekmemek için hiç arakama bakmadım. Telefonu da cebimden çıkarmamıştım. Arkadan çıkarken üzerimde ki siyah kabanla da dikkat çekmezdim diye umut ediyordum...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Barlas.

 

Arabada bekleyecektim, çünkü kaçmasını bekliyordum. Madem sen bizden saklıyorsun bizde senden gizliyice öğreniriz be yaptığını.

 

Telefonum çalmaya başladığında arabayı çalıştırıp kafenin çıkışına sürdüm.

 

"Efendim," diyerek telefonu açtım.

 

"Ne yaptın?" diye sordu Timur.

 

"Takip edeceğim şimdi tam tahmin ettiğimiz gibi gizlice gitmeye çalışıyordu?" dedim.

 

"Hala değişmemiş," dedi.

 

"Değişmez," dedim.

 

"Tamam, bende gelmek istiyordum ama, biliyorsun akşam o adamla buluşmalıyım?" dedi.

 

"Biliyorum sorun değil ben hallederim?" dedim.

 

"Sen akşam o adamı konuştur yeter bana," dedim.

 

"Tamamdır, elimden geleni yapacağım?" dedi.

 

"Elinden geleni değil kuzgun, yap." dedim. Bu ona motive olurdu.

 

Akşam o adamı konuşturursa Neva'nın babasını aman sahte babasını bulabilirdik. En son o adamla konuşmuş çünkü.

 

"Tamamdır, bana haberdar et?" dedi.

 

"Tamamdır," dediğim de telefonu kapatmıştım. karşıya baktığım da Neva da tam o ara çıkmıştı arkadaki çıkıştan. Beni ve arabayı buradan görmesi imkansızdı. Etrafına bakındı ve kimseyi görmeyince elini cebine atıp telefonu çıkardı ve birini aramaya başladı. Telefonu kulağına dayağında buradan konuştuğunu anlıyordum.

 

Ama ne konuştuğu hakkında bir fikrim yoktu.

 

"Neler çeviriyorsun Neva," dediğim de telefonu kapatmıştı.

 

Karşıda ki taksiye doğru koşturduğunda arabayı çalıştırmıştım. Bende arkalarından ilerleyecektim.

 

 

Arabaya bindiğinde direkt sürmesini söyledi sanırım hemen haraket etti taksici. Bende arkadalarından oldukça dikkat çekmeden ilerliyordum.

 

Nereye gideceğimizi çok merak ediyordum. Neva'nın kiminle buluşacağını daha çok merak ediyordum.

 

 

Taksi iki katlı bir evin önünde durmuştu. Ev buradan baya iyi görünüyordu. Neva taksiden indiğinde etrafına bakarak inmişti. Onlardan oldukça uzak olduğum için beni görmüyordu.

 

Taksici gözden kaybolduğunda Neva evden içeri girmek üzereydi. Ne yazık ki buradan içeri göremezdim artık. Demir kapı kapanmıştı.

 

 

"Sikeyim böyle işi," diyerek direksiyona vurdum.

 

Burada beklemekten başka çarem yoktu ne yazık ki. Neva'nın çıkmasını bekleyecektim artık.

 

Öğlen olmak üzeriydi ve çok fazla durmaz diye düşünüyordum. Umarım durmazdı..

 

 

4 saat sonra.

 

Neva'yı bir kaç kez aramıştım. Kaçtığını anladığımı bilsin diye ama hiç birine cevap vermemişti.

 

Timur iki kez aramış ve evin fotoğraflarını on atmıştım. Araştıracaktı kimin evi olduğunu.

 

 

Kaç saat olmuştu ondan da haber yoktu.

 

Sıkıntıdan patlayacaktım arabanın içinde. Neva'nın evden çıkmaya pek niyeti yok gibiydi. Dört saattir içerideydi ve kapı daha hiç açılmamıştı...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

"Harika görünüyorsun," diyen Teyzemin sesiyle ona döndüm.

 

"Ama korkuyorum," dediğim de yüzündeki gülümseme solmuştu.

 

"Merak etme, orada bir sürü adamım olacak, sana asla zarar gelmeyecek sen sadece adamın içki içmesini sağlasan yeter," dedi ve tam karşımda durdu.

 

Bunun hala iyi bir fikir olduğundan emin değildim. İçimde kötü bir his vardı. Sanki yolunda gitmeyen bir şeyler varmış gibiydi.

 

 

"Son olarak bu kırmızı ruju da sür," dediğin de başımı sağa sola saladım.

 

"Onunla dudaklarım ön planda olur, diğeri sürsem olmaz mı?" dedim.

 

"Adam kırmızıdan hoşlanıyor Neva," dediğin de ofladım.

 

"Peki tamam," diyerek elindeki ruju aldım.

 

"Barlas hala arıyor mu?" diye sorduğunda aynadan ona bakmıştım.

 

"Artık armadı, kaçtığımı anladığı için deliye dönecektir, hele dayım," dediğim de ruju dudaklarıma sürmeye başlamıştım.

 

"Boşver o dayını, bir işe yaradaydı şimdiye çoktan bulmuşlardı Anneni," dedi.

 

Haklıydı, dayım da arıyormuş annemi. Ama bir gelişme kaydedememiş ne yazık ki.

 

"İlk önceliğim Akif'i bulmak, elinde bana vermesi gereken bir şeyler vardı, onu bulmalıyım," dedi Teyzem düşünceli şekilde.

 

"Bulacağız," dediğim de gözlerinin içine baktım.

 

"Biliyorum, birlikte yapacağız," dedi ve gülümsedi.

 

Başımı evet anlamında salladım.

 

"Birlikte," dedim..

 

 

 

Saate baktığım da saat akşam yediydi. Artık gitmemiz gerekiyordu. Odadanın kapısına doğru ilerlemeye başladım. Teyzem de alt kattaydı sanırım. Tam kapıyı açmıştım ki teyzemi karşımda gördüm.

 

"Bende sana bakmaya gelmiştim, hazırsan çıkalım canım," dedi.

 

"Hazırım?" dedim.

 

"Dediklerimi sakın unutma, kendini güvende hissetmediğin an bırakıyorsun," dedi.

 

Bir şeyler söylemeden kapıyı çekip kapattım.

 

"Umarım güvende olup olmadığımı anlayabilirim?" dediğim de Teyzem elini sırtıma koymuş ve sıvazlamıştı.

 

"Tarık sana çok yakın olacak, o anlar zaten sen rahat ol?" dediğin de kendimi biraz olsun rahatlatmaya çalıyordum.

 

Şu başına açtığım illere bak. Teyzemle tanışalı kaç hün olduki onunla işler çevirmeye çalışıyordum ki? Umarım Teyzem iyi biridir.Bok yoluna gitmem inşallah.

 

 

Evden çıktığımızda dış kapıya doğru ilerliyorduk.

 

"O adamın beni tanımadığına emin misin?" diye sordum.

 

"Evet, seni tanımıyor baban ona hiç bahsetmemişti, yani öyle olması gerekiyor?" dedi.

 

"Teyze bok yoluna gitmem değil mi?" dediğim de bana bakıp güldü.

 

"Gitmezsin canım ben de orada olacağım, ama uzaktan tabi, beni biliyor çünkü, onun peşinde olduğunu anlamaması lazım?" dediğin de dış kapı açılmış ve biz dışarı çıkmıştık. Arabaya doğru ilerlemeden önce derin bir nefes çektim ciğerlerime.

 

Sakinleşmeye ihtiyacım vardı, adamın yanında da panik yaparsan her şeyi mahvedebilirdim.

 

Arabaya bindiğimiz de arkamızdan korumaların geleceğini biliyordum. Hep birlikte gidiyorduk bara. Ama normal bara değil tabi. Kadınların pazarlandığı bara gidiyorduk. Bende bugün onlardan birinin yerine geçiyordum.

 

O adamın ağzından laf alabilmek için bunu yapmam lazımdı. Benim yerime teyzem yapmadı gerekirdi ama o adam da Biliyormuş Teyzemi.

 

İş başa düşmüştü.

 

"Rahatla," dedi teyzem elini elimin üstüne koydu.

 

"Hiç bir şey olmayacak, değil mi Tarık?" dediğin de şoför koktuğunda ki adama seslenmişti.

 

"Evet hanımım?" dedi Tarık.

 

"Deme şunu?" dediğinde Tarık panikle teyzeme baktı.

 

 

"Özür dilerim Gül hanım?" Dedi.

 

Teyzem bir şey demeden arkasına yaslandı. Teyzem de venim gibi oldukça güzel bir kadındı. Gözlerimiz birbirine benziyordu.

 

Teyzem olduğuna enindim çünkü bana benziyordu. Yani ben teyzeme benziyordum..

 

Gittikçe yakınlaştığımızı anladım ve içimde tuhaf şeyler oluyordu. Daha fazla panikliyordum. Umarım her şeyi elime yüzüne bulaştırmazdım.

 

"Gelmek üzereyiz, sakın panik yapma, adamı işkillendirme olur mu? Yoksa her şey berbat olabilir?" dediğin de başımı salladım.

 

"Tamam teyze?" dedi.

 

"Biz hep on adım gerinde olacağız ama arkada oyun oymak için geçerlerse oraya giremem," dedi.

 

"Tarıkta giremez, uzun bir süre bekleriz eğer hala çıkmazsan direkt olarak girerim, sakın korkma tamam mı?" dedi.

 

Başımı olumlu anlamda salladım.

 

"Tamam?" dedim kısık çıkan bir sesle.

 

Arabadan yavaş bir şekilde indim. Teyzemin gelmesini beklemedim çünkü ben önden gidecektim. Önden gitmem gerekiyordu. Teyzem öyle söylemişti...

 

 

 

 

 

 

Barlas.

 

"Sikeyim senin yapacağın işi?" dedim ve arabadan fırladım.

 

"Gül halam kafayı mı yedi?" dedim kendi kendime.

 

Hemen cebimdeki telefonu çıkardım. Timur'a haber vermeliydim. Neva'nın da tam planın ortasında olduğunu bilmeliydi.

 

Sabahın köründe beni aramış ve bana olanları anlatmıştı Timur. Planından bahsetmişti, adamdan bahsetmişti. Eli kolu hala uzundu ve bulmayacağı adam yoktu. Babam bile o adım adını sanını bulamamıştı.

 

Bende bulamamıştım.

 

"Aç şu siktiğinin telini?" dediğim de bardan içeri gitmek üzreydim. Gözden kaybetmemem gerekiyordu Neva'yı.

 

Timur sanırım gürültüden hiç bir şey duymuyordu.

 

Sinirle telefonumu cebime attım ve içeri girdim. İçerideki ses kulaklarımı tırmalıyordu neredeyse. Bar zaten yol geçen hanıydı.

 

İnsanların arasında Neva'yı bulmak için ilerledim. Ama bu kadar insanın içinde onu bulmam çok zordu.

 

 

"Allahım neredesin Neva," dediğimde soluklanıyordum. Tam ın dakikadır her yere bakmıştım ve ondan eser yoktu. Timur demezsin hala geri dönmemişti.

 

İkisini de bulursam gebertecektim..

 

 

 

 

 

Neva. 

 

"İçeriye girdiğimizde adamların gönlünü hoş etmeliyiz tamam mı?" dedi Sarışın kadın.

 

"Sen biraz geride kal, ilk günden bizi rezil etme?" dediğin de başımı salladım.

 

"Ama iyi seçimmiş, şu bacaklara baksana?" dedi kızıl saçlı kadın.

 

"Evet?" Dedi diğer sarışın olan.

 

Teyzem benim için her şeyi ayarlamıştı. Beni de kendileri gibi sanıyordular. Buraya ilk günümmüş gibi göstermişti teyzem.

 

İçimde hala tuhaf his vardı. Hala yolunda gitmeyen şeyler vardı. Teyzemi ve Tarık'ı artık göremiyordum.

 

 

"İlk önce yiyecekler ve içecekler gidecek, bizde arkadan gidip adamlara sunacağız," dedi sarışın olan.

 

"Sonra da kendimizi sunacağız?" dedi kızıl saçlı olan kadın ve ikisi de gülmeye başladı.

 

Diğerleri de Öylece olan biteni dinliyordu sadece.

 

Kendini sunmaktan bahsediyorlardı ve ben artık gerçekten paniklemiştim. Ellerimin titrediğini hissetmeye başlayın ellerimi arkama sakladım. Anlamamaları gerekiyordu.

 

"Hadi kızlar," dedi arkadan biri. Bu erkek sesiydi.

 

"Geldik Tanju abi," dedi sarışın olan.

 

"Gelmedik, gelemiyorum?" dedim içimden. Panik dolu bir şekilde olan biteni izliyordum. Kızlar önfen ilerlediğinde bende yavaş bir şekilde en arkadan ilerliyordum.

 

Sanki bu işin uzmanıymışım gibi birde yürüyordum. Allahım nelere bulaştım ben.

 

 

 

Diğer kızlar içeri girdiğin de bende kapıda durup derin bir nefes aldım. Daha fazla bekleyemeyeceğim için adınlarımı hızlandırdım ve kapıdan içeri girdim.

 

Teyzem haklıydı buraya girmesi imkansızdı o da benim gibi olması lazımdı girmesi için. Benim gibi kılık değiştirmesi kazımdı ama o da imkansızdı.

 

Yavaş bir şekilde adamın olduğu yere doğru ilerledim. Kızlar zaten kimlerin başlarına geçeceğini biliyordu. Neyseki benim hedefim de belliydi.

 

Dudaklarımı kıvırdım ve adamın tam yanında durdum. Adamlar çoktan kumara başlamıştı bile.

 

Bakışlarım adamların kim olduğuna bakmak istemiştim ki tam karşında duran Timur ile göz göze geldim.

 

Gözleri beni görür görmez fal taşı gibi açılmıştı. Bakıllarımı ondan çekip yanında duran yeşil gözlü adama baktım. Bu o gün evde gördüğüm adamdı. O da beni görmüş ve gözleri irileşmişti.

 

Paniklemek istemediğim için yanımda duran içkiden doldurup yanımda duran adama uzattım. Yanında benim için de bir sandalye vardı. Diğer kızlar çoktan oturmuştu adamların yanlarına.

 

Bende ellerim titreyerek yavaşça sandalyeyi çekip oturdum.

 

Timur'un bakılları benim üstümdeydi ve bende ona bakamıyordum. Bakarsam paniklerdim ve her şeyi mahvederdim.

 

Onun burada ne işi vardı?

 

"Ee Timur, eski eşinden haber alıyor musun?" dedi yanımda duran adam.

 

Bakışlarım anında Timur'u buldu.

 

"Konumuz eski eşim mi?" dedi düz bir sesle. Yani adamlar bu sesin düz olduğunu sanıyorlardı ama ben bu sesin ne olduğunu biliyordum. Şu an çok fazla sinir olduğunu ve bunu da sesine yansıtmıştı. Sesi beton gibiydi.

 

"Kadın güzelmiş, neden bıraktığını merak ettim doğrusu?" dedi yanımdaki adam ve bakışlarını Timur'a çevirdi.

 

Timur'un iyice sinirlendiğini anladığım da ona bakmadım. Yanımda duran adamın önüne üzümlerden koydun.

 

"İyi gider," dedim naif ve bir o kadarda cilveli çıkan sesimle.

 

 

Adam bana baktı ve gülümsedi.

 

"Teşekkür ederim bebeğim?" dedi ve yanağıma bir öpücük bırakıp geri çekildi.

 

 

Ne yapacağımı bilemedim ve ben artık tamamen paniklemiştim.

 

"Eski eşini uzun boylu bir adamla gördüm geçenlerde, kıskanmıyor musun onu başka bir adamlar ile görünce," dedi diğer sakallı olan adam.

 

 

Timur'un eline baktığım da sinirden parmakları kıpkırmızı olmuştu.

 

"Ben mi? Ben Asla eski eşimi, bıraktığım kadını kıskanmam?" dedi net çıkan sesi ile.

 

Bundan emin miyiz?

 

Çünkü şu an kırmızı görmüş boğalar gibi yanımda duran adama bakıyordu.

 

"Al, sende güzelim?" dedi aynımda duran adam ve üzümden ağzıma tıktı. El mecbur yemek zorunda kaldım.

 

Diğer kızlar adamların resmen kucağına çıkacaklardı ve bende adamdan oldukça uzaktım.

 

Adam da bunu fark etti ve sağ elimi alıp omzuna koydu.

 

Bende elimi çekmedim yoksa dikkat çekecektim. Kızıl saçlı olan da Timur'a sokulmaya çalışmıştı ama Timur ittirmişti onu.

 

Bakışlarımı tekrar yanımda duran adama çevirdim. Bu durumdan sıkılmıştım artık. Timur'un beni bu halde görmesini istemezdim.

 

Masa'nın üzeride duran telefonuma gelen bildirim sesiyle gözlerim oraya kaydı.

Ekrana baktığım da numara olduğunu gördüm.

 

Telefonu elime aldım, ekranı açıp mesajı tıkladım ve okumaya başladım.

 

"Elini o adamdan çekiyor musun, Yoksa o adamı mı indireyim?" mesajı okumayı bıraktığım da gözlerim tam karşımda duran Timur'a kaydı.

 

 

Elindeki telefonu masaya bırakmıştı.

 

O mu yazmıştı?

 

Kahretsin, Her şeyi berbat edecekti.

 

Sinirle bir şekilde ona baktım.

 

İndirmek derken vurmaktan mı bahsediyordu sanırım.

 

Suratından anladığım kadarıyla şu an çok sinirliydi. Ne yapsaydım indirsemiydim elimi?

 

Ne yapacağımı bilemeyerek panik dolu bakışlar ile Timur'a baktım.

 

Kaşlarımı hayır anlamında kaldırdım. Bu haraketimden sonra gözlerini kapattı ve bir kaç saniye sakinleşmeyi bekledi.

 

Gözleri açtı ve bana öyle bir baktı ki elimi direkt indirdim. Kesinlikle bu adamı vuracaktı.

 

Yanımda duran adama baktığım da terlediğini gördüm. Aslında ortam sıcak değildi neden bu kadar terlemişti.

 

"Çok sıcak oldu? İçerisi?" dedi adam ve eliyle anlındaki terleri sildi.

 

 

"Hayır ama, sen neden bu kadar terledin?" diye sordu sakallı olan adam.

 

Yanımda duran adamın elleri de titremeye başlamıştı ve elindeki bardağı masaya devirdi.

 

"Sen iyi misin Hakkı?" dedi diğer adam ve ben daha ne olduğunu anlayamadan adam sandalyeyle birlikte arkaya düştü.

 

"Neler oluyor burada?" dedi diğer adamlar ve hemen ayaklandılar.

 

Diğer kızlar da çığlık atıp kapıya doğru koştu ben ise öylece ayakta dikilip kaldım.

 

Timur'a baktığım da bana baktığını gördüm.

 

Bir dakika?

 

Bende terliyordun.

 

Ben neden terliyordum ki?

 

"Ölmüş, nabzı atmıyor," dedi biri.

 

Bakışlarımı Timur'dan çelemedim. Çekemiyordum, gözlerim bulanıklaşıyordu ve kendimi tutamayıp yere düştüm.

 

Kendimi tamamen kaybetmeden önce Timur'un adımı seslendiğini duyar gibi oldum...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölümü nasıl buldunuz canlarım?

 

Sizce Neva her şeyi ne zaman hatırlayacak?

 

Sizce Neva neden bayıldı?

 

Bölümde sizi en çok ne etkiledi?

 

 

Bölüm baya heyacanlı ve güzeldi. Bakalım diğer bölümde neler olacak??

 

Diğer bölüm gelmeden bolca yorum ve vote yapardınız belki de bu bölüm daha da erken gelebilir..

 

 

Yeni bölüm gelene kadar kendinize iyi bakın canlarım. Yazarınızdan hepinize kocaman ve çoçka kalp.. 💜💜

 

Seviliyorsunuz.. 💜💜💜

Bölüm : 17.02.2025 17:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...