~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~
Yorum yapmayı ve yıldıza basmayı lütfen unutmayın canlarım. Yorumlarınız beni her zaman motive ediyor..
~~Keyifli okumalar dilerim..~~
33. SAKLANAN SIRLAR
Timur.
Bakışlarımı Neva'dan çekemiyordum bir türlü. O kadar güzelleşmişti ki şaşkınlık içinde onu izliyordum.
O konuşuyordu ben susuyordum. Bakışların da benden bir barça aramıştım ama yoktu. Beni tanımıyordu.
Beni unutmuştu...
Bacağımda ki silahı çıkardığım da bana bakıyordu ama ben oralı bile olamamıştım. Barlas gelmeden onu buradan sağ salim çıkarmak zorundaydım.
"Şimdi buradan çıkacağız ama, kafanı olabildiğince eğmen gerekiyor Neva." dedim. Sesimi oldukça alçaltarak konuşmuştum.
"Tamam," dediğin de başımı salladım.
"Gel hadi," dedim ve onu yerden yavaş bir şekilde yerden kaldırdım.
"Onu kullanmayı biliyor musun?" diye sordu meraklı bakışları ile. Bu merakından hala hiç bir şey kaybetmemişti.
"Evet," dediğim de meraklı gözler ile bana bakmaya devam etti.
"Şuradan çıkarsak, çıkışa yakın sayılırız," dediğim de gösterdiğim yere baktı.
"Ama kuzenim, Barlas içeride kaldı," dedi üzgün çıkan bir sesle.
"Merak etme o başının çaresine bakar, öncelik senin güvenliğin," dediğimde saçlarını inceliyordum. Saçları kısacık ve simsiyahtı. Bu onun gerçek rengiydi sanırım. Hemen ensesinin üstünde minicik bir topuz yapmıştı. Çokta güzel olduğunu fark ettim.
"Tamam gidelim," dedi isteksiz bir sesle.
"Tamam ama sakın başını kaldırma ve sakın ben git demeden yanımdan ayrılma," diye onu uyardım.
"Madem az önce silahın vardı, niye o adamı vurmadın? Seni öldürmesini mi bekledin?" diye sordu.
Bu konuya nereden vardığını anlayamamıştım. Sadece öylece izlemek ile yetindim.
"Niye benimle konuşmuyorsun?" dedi üzgün çıkan bie sesle.
Neden üzülüyordu ki?
Ben onun hiç bir şeyi değildim.
Neden üzülüyordu?
"Gidelim," dediğim de bir şey demeden öylece yüzüme baktı sadece.
"Peki konuşma, ben konuşurum," dedi neşeli çıkan bir sesle.
"Konuşursan kafam dağılır, kafam dağılırsa ikimiz de kellesi gidebilir," dediğim de gözleri büyümüştü.
"Vururlar mı diyorsun?" dediğin de başımı salladım.
"Of keşke bende silah olsaydı," dediğin de durdum.
Ne silahı?
Yoksa benim karıma silah kullanmayı mı öğretti bunlar?!
"Sen biliyorsun musun?" dediğim de sağ elini ensesini attı.
"Pek sayılmaz ama yine de bir kaç kişi vurabilirdim bence," dediğin de dudaklarım yana doğru kıvrıldı.
Bilmediği halde vururum diyordu.
"Oha," dedi.
Ne olmuştu?
"Gülümsedin," dediğin de yüzüm anında soldu.
İstemsiz bir şekilde hal ve hareketleri beni gülümsetmişti. Ama bunu ona da belli etmiştim.
"Eğ başını," dedim ve ona bakmadan onun elini de tutarak arkamdan sürükledim.
Sol bacağımdaki aksaklık yüzünden ne kadar hızlı çıkabilirdik buradan emin değildim. Her konuda olduğu gibi burada yavaş ve geride kalacaktım.
"Orda biri var," diye fısıldadığında Neva'yı hemen duvara sıkıştırdım. Karşıdan geleni gördüğümde tam başına isabet aldım ve tetiği çektim.
"Öldü mü?" diye sorduğunda duvardan başını çıkarıp arkasına bakıyordu.
"Keskin nişancı falan mısın sen? dediğin de ona baktım.
Keskin nişancı mı?
"Onu nasıl anlının ortasından vurdun?" dediğin de bana bakıyordu.
"Gidelim." dediğim de onun yine elini tuttum ve yola koyuldum. Bacağım yüzünden zaten çok hızlı ilerleyemiyordum.
Bunlar kim onu da bilmiyordum zaten.
O adam beni biliyordu.
Hatta Neva'yı da biliyordu.
İyi olmamıştı bayılması. Onu orada öldürmeliydim. Ama Neva da karşımdayken cinayet işleyemezdim ki.
Çaresiz bir şekilde adamın beni dövmesini izlemiştim. Ayağım yüzünden de oldukça zorlanmıştım. Eğer Neva arkadan vurmasaydı kesinlikle çok kötü şeyler olacaktı.
"Adını hala söylemedin?" dediğin de yürümeye devam ediyorduk.
Bir şey söylemedim.
Söylesem ne değişecekti ki?
"Hadi ama ya, bari adını söyle," dediğin de duymamış gibi yapıyordum.
"Pekala," dediğinde onu kucağıma çekip dar bir alana sıkıştırdım. Daha doğrusu sıkıştık diyelim. Bende onunla birlikteydim.
Elimde ağzını kapattığım da susmasını işaret ettim. Yavaşça başını salladığında elimi dudaklarının üstünden çektim.
Uzun zamandır aşinası olduğum koku burnuma geldiğinde içime çekemeden edememiştim. Hala o kokusunu hiç kaybetmemişti. Vanilya kokusu ciğerlerim de dolaşıyordu. Sanki oksijenine yeni kavuşmuş gibiydiler.
"Onları nasıl duydun ya?" diye fısıldadı. Adamlar da görünürden kaybolunca bir an için gözlerim göğsünün olduğu yere kaydı.
Dövmesinin orada olduğunu görünce gülmemek için kendimi zor tuttum. Sildirmemişti. Yada kimse silmesini söylememişti.
"Sen? Sen nereye baktın az önce?" dediğin de gözlerimi koridordan çekip ona çevirdim.
"Nereye bakmışım?" dediğim de nefeslerimiz birbirine oldukça yakındı.
"Birde inkar mı edeceksin, pis sapık," dediğin de eski anılarımız aklıma gelmeye başladı.
Bir şey söylemeden eski anıları da kafamdan atarak elini tutup arkamdan dan gelmesini sağladım.
"Sen yanlış görmüşsün, her ne gördüysen," dediğim de hızlı, hızlı yürümeye çalışıyordum.
"Ben ne gördüğümü gayet iyi biliyorum, sen göğüslerime baktın," dediğin de neredeyse gülecektim.
"Hayır, ben asla öyle bir şey yapmam." dedim. Sesim oldukça netti.
"Ama ben," dediğin de düşünüyordu. Yanlış görüp görmediğinden emin olamaya çalışıyordu.
Tam koridordan çıkmak üzreydim ki adamlardan biri bir anda önüme çıktı.
"İndir silahı," diye bağırdı.
Neva arkamda olduğu için bir şey de yapamazdım.
"Bir şey yap," diye fısıldadı arkamdan. Sesinden koktuğunu anlamıştım.
Demek benim karımı korkutursun ha?
Pekala bunu o istemişti.
"Tamam indiriyorum," dediğim de silahı yere koyar gibi yaptığım da adam Neva'ya bakmıştı. Bende tam o anda silahı doğrultum bacağına sıktım.
"Ah, siktir lan!" diyerek yere düştü adam. O silahına davranmadan silahı tekrar ateşledim ve bu sefer de göğsünden vurdum onu.
Adamın kımıldamadığını görünce arkamı dönüp Neva'ya baktım.
"Bu," dediğin de gözlerinde ki korku beni korkutmuştu. Benden mi korkmuştu yine.
Hayır Neva, bakma bana öyle.
"Bu çok iyiydi," dedi ve gülümseyerek yanıma geldi.
İyi miydi?
"Hadi bana itiraf et artık polis olduğunu," dediğin de yüzüme bakmıştı.
"Değilim," dedim kesin ve net çıkan bir sesle.
"Ama nasıl olur, bunu nasıl yaptın o halde?" diye sordu.
"Hadi çıkalım şuradan artık, daha fazla insan öldürmek istemiyorum," dediğim de beni beni izliyordu.
"Ama hiç tereddüt etmeden vurdun." dedi.
Bir şey demeden kolundan tutup onu yine arkama aldım.
Ayağında yine topuklu ayakkabı vardı. Arkamdan tak tak geliyordu.
Koridordan çıktığımız da arka kapıya ulaştığımızı gördüm. Buraya daha önce de geldiğimden hangi kapı nereye çıkıyor biliyordum.
"Bu kapıdan çıkarsak bardan dışarı çıkmış olacağız," dediğim de başını salladı.
"Ama arabam tam olarak nerede bilmiyorum," dediğim de şaşkınlık ile bana baktı.
"Seninde mi fedailerin var," dediğin de anlamsızca ona baktım.
"Şey yani korumaların," dediğin de başımı salladım.
"Ama sadece bir tane ve muhtemelen o hala içeride," dediğim de beni dinliyordu.
"Anahtarda onda tabi," dedi ve bende başımı salladım. Ondaydı maalesef.
"Olsun şuradan çıkalım da, dışarıda beklerim ben," dedi.
"Kuzenini mi?" dediğim de başını salladı.
"O da birazdan çıkar zaten, benim içeri de olmadığımı anlamıştır," dedi .
"Tamam gel o zaman," dedim ve son kez elini tutup kapıya ilerledim. Kapı açık mı diye baktığım da direkt olarak açılmıştı.
Onu dışarı çıkarmadan önce dışarı biri olup olmadığını kontrol etmiştim. Dışarı ise karanlıktan ve arabalardan başka bir şey yoktu.
"Gel temiz," dedim ve onu da çıkardım.
"Karanlıkmış," dediğin de elimi sıkıca tutmuştu.
Bu yaptığı hareket kalbimin hızlanmasına neden olsada ona belli etmeden güvenli bir yere çektim onu.
Siyah olarak tahmin ettiğim arabanın arkasına geçtik. Durduğumuz da gözlerim etrafı tarıyordu.
"Karanlıkta nasıl bu kadar iyi görebiliyorsun?" dediğin de başımı ona çevirmiştim.
"Sen göremiyor musun?" dediğim de başını sağa sola salladı.
"Çok net göremiyorum şu an," dedi.
"Tamam şimdilik biraz burada bekleyelim," dedim.
"Ne kadar bekleyeceğiz," diye sordu. Bende bilmiyordum ki?
"Bilmiyorum." dedim.
"Anladım." Dediğin de hafif başımı çevirip ona baktım.
Bir şey söylemeden etrafı kolacan etmeye devam ettim...
Neva.
Sağ ayağımı diğer bacağımın üstüne atıp arabaya yaslanmıştım. Arada bir sağ ayağımı sallıyordum.
"Daha ne kadar bekleyeceğiz?" diye sordum.
Her şeyi biliyormuş gibi bende sürekli ona soruyordum.
"Bilmiyorum Neva." dediğin de bana bakmadan konuşmuştu.
"Sıkıldım ama ben burada beklemekten, Nerde benim kuzenim ya," dediğim de ofladım.
"Silah sesleri duyulmuyor artık," dediğin de başımı salladım.
"Evet duyulmuyor," diye onu onayladım.
"Telefonun yanında değil mi? Ara kuzenini arkaya gelmesi gerektiğini söyle?" dediğim de gözlerim aniden açıldı.
"Ay inanamıyorum ben bunu niye düşünemedim," dediğim de çantamın içinden telefonumu bulmaya çalışıyordum.
"Akıl mı kaldı bende," dedim.
"Heh buldum," dediğim de telefonu açtım.
"Çıkış kapısının orada park yerinde olduğunu söyle." Dedi.
"Tamam." Diyerek Barlas'ı aramaya başladım.
Telefon çalmaya başlamıştı. Tam kapanacak sanmıştım ki, "Neva? Neredesin sen Allah aşkına her yerde seni arıyorum, iyi misin? Neredesin?" dedi. Ardı ardına sorular sorması benim için çok fazla endişelendiğini gösteriyordu.
"Ben iyiyim Barlas, sanırım çıkıştayım, bir sürü araba var burada," diye açıkladım.
"Tamam bekle orada, sakın bir yere ayrılma arabaların arkasında saklan iki dakikaya ordayım," dedi.
"Tamam ama çabuk ol sıkıldım burada beklemekten," dediğim de onu dinliyordum.
"Geliyorum Neva, yanında biri yok değil mi? Yalnızsın?" dediğin de bakışlarım tam karşımda duran adama kaydı.
Ne söylemeliydim?
Biri var demeli miydim?
"Neva, duyuyor musun beni? Yanında biri var mı?" diye tekrar sorduğun da karşımda ki adam ile bakışlarımız kesişmişti.
"Yok," dedim düz bir sesle.
"Tamam saklan sen ben geleceğim," dedi ve telefonu kapattı.
"Neden yanında olduğumu söylemedin?" diye sordu.
Bunun cevabını bende bilmiyordum ki?
İçimden bir an için öyle geçmişti.
Tam tekrar bir şey söylecek olmuştu ki onun da telefonu çalmaya başladı.
Telefonu eline alıp direkt açtı.
"Arkadayım, oraya gel." dedi ve karşısında ki kişinin konuşmasına fırsat bile tanımadan telefonu geri kapattı.
"Barlas seni burada görmesin, ben şu arabanın yanına geçiyorum. Yakalanmak istemiyorsan ses çıkarmadan beklersin," dedim.
Bir şey söylemeden öylece gözlerimin içine baktı.
"Neyse ben gidiyorum, bir daha görüşürüz müyüz bilmiyorum ama, yine de görüşmek dileği ile," dedim ve kocaman gülümsedim.
Ondan korkmam gerekirdi ama ben nedense korkmuyordum. Korkulacak bir tipide yoktu.
"Her şey için teşekkür ederim," dediğim de gülümsemeye devam ettim.
Onun konuşmayacağını anladığım da gülümseyerek arkamı döndüm. Tam bir adım atmıştım ki sesi ile olduğum yerde durdum.
"Timur." dedi. Arkamı döndüm ve anlamaz gözler ile ona baktım.
"Ne?" dedim.
"Adım, Timur." dediğin de dudaklarım anında yana doğru kıvrıldı.
Güzel isimdi.
"Görüşürüz Timur." Diyerek el sallayıp arkama döndüm.
"Görüşürüz." Diyen fısıltısını duymuştum.
Arkamdan şaşkınca baktığını da biliyordum.
Tekrar hiç bakmadan düz bir şekilde yürüdüm ve mavi arabanın arkasında durdum.
Tekrar ona bakmak için döndüğüm de onu göremedim.
"Neva." diyen Barlas'ın sesi ile soluma döndüm.
"Barlas," diye seslendim.
Barlas'ın beni gördüğünü hissediyordum. Etraf hala biraz karanlıktı.
"Geldim." dediğin de ayak seslerini duyuyordum.
" İyisin değil mi?" diye sorduğunda ona oldukça yakın olduğumu anlayınca yönümü çevirdim.
"İyiyim ama seni görmem gerek," dediğim de Barlas'ın koluma dokunduğunu hissettim.
"İyi olup olmadığımı merak ediyorsan? kaşımda ki çizik hariç harikayım?" Dedi. Sesi oldukça neşeli çıkmıştı. Halinden oldukça eğlendiğini anlayabilmiştim.
"Kaç kişiyi öldürdün?" diye sordum anında. Çünkü sesinden anladığım kadarıyla insan öldürdüğü için neşeliydi.
"Sayamadım ki," dediğin de gülmüştüm.
"Neden?" diye sorduğumda bu seferde o güldü.
"Bereketi kaçmasın diye," dediğin de kahkaha atmıştım.
Onun bu haline gülmemek elde değildi. Öldürmek onun için neredeyse bir eğlenceydi.
Aklıma takılan şey ise o az önceki adamın da Barlas kadar iyi olmasıydı. Merek etmiştim kim olduğunu. Hatta galiba Timur Barlas'tan da iyi ateş ediyordu.
"Sen ne yaptın? Gösterdiğim hareketlerden bir kaçını uyguladın mı?" dediğin de daldığım yerden çıktım.
"Yani, pek sayılmaz ama birini baydım," dediğim de olanlar aklıma geldi.
Çantayla ben o adamı nasıl baymıştım öyle ya?
"Deme ya?" dediğin de şaşkınca ona baktım.
"Ne diyorsun kuzen?" dediğim de kendine geldi.
"Ay, onun gibi konuştum. Mendebur kılıklı herif gibi." dedi ve kendine kızdığına anladım.
Kusar gibi haraket yaptı ve bana baktı.
"Barlas ya," diyerek güldüm.
"Bana bak bakim, senin bir yerinde bir şey yok değil mi? Dön şöyle bir bakayım," dedi ve beni kendi etrafımda döndürdü.
"Ben iyiyim." Dedim düz bir sesle.
"Nasıl çıktın dışarı? Yanında o adamlardan mı vardı?" diye sordu.
Hangi adamlardan bahsediyordu?
"Kimden bahsediyorsun?" diye sordum sakince.
"Mendeburun adamlarından, adamlarına seni bulması için emir vermişti. Onlardan biri bulup çıkarmış olmalı," dediğin de düz bir şekilde gözlerinin içine baktım.
Ona gerçeği söylememi tercih ederek, "Hayır yanımda kimse yoktu, önüme da zaten insan çıkmadı bir anda kendimi burada buldum." dedim. Dediğime pek inanmamış gibiydi.
"Nasıl çıktın? Çok fazla silahlı adam vardı, birini aradıklarını söyledi Gencay ama bilmiyorum," dedi.
Birini mi arıyorlardı?
Timur'u mu arıyorlardı acaba?
"O korkuyla hatırlamıyorum nasıl geldiğimi kuzen, gidelim mi artık? üşüdüm." diyerek yalan uydurdum. Üşümek aklıma bile gelmiyordu.
Üşümemiştim, aklımdaki görüntüler ve mavi gözler hala aklımdaydı.
"Gel arabamızı bulalım, tabi birde işe yaramaz bizim salakları," dediğin de ona bakıp güldüm.
"Niye adamlara salak diyorsun? Adamlar ne yapsın?" diye sordum gülerek.
"Ne yapacaklar bizi koruyacaklar." dediğinde ilerliyorduk.
Polis sesleri duyulmaya başladığında durdum.
"Polisler geliyor?" dediğim de Barlas bana baktı.
"Gelebilir güzelim bunun bizi ilgilendiren kısmı ne? Neden durduk?" dediğin de ona bakmaya devam ettim.
Bizi ilgilendiren kısmı yoktu elbet ama benim aklım da Timur'da kalmıştı.
"Neyse gidelim hadi," diyerek koluna daha sıkı tutundum.
"Zaten ne diye onun lafına güvenip geliyorum ki buraya, daha bizi korumayı beceremedi beceriksiz herif," dediğin de oldukça sinirli olduğunu fark ettim Barlasın.
"Eminim onunda bir bilgisi yoktur bundan," dediğim de dönüp bana baktı.
"Olsun yasa olmasın, o kadar yerleştirmiş hani, ne sikime yaradı," dedi ve ben Gencay'a oldukça sinirlendiğini anladım.
"Az kalsın onun yüzünden şu kaslı vücuduma bir şey olacaktı," dediği an kahkaha atmaya başladım.
"Sen bu yüzden mi sinirlisin Barlas?" diye sordum gülüşlerimin arasında.
Başını hafif aşağı yukarı salladı, "Tabi ki de başka niye kızayım?" dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Ne bileyim, hani beni koruman falan gerekmiyor muydu?" dediğim de sağ elini kaldırıp küçük burnumu sıktı.
"Şaka yapıyorum, ama bir ortalık durulsun göstereceğim ben ona kuzenimi ve benim kaslı vücudumu koruyamamak neymiş," dedi.
"Kaslı vücud?" dediğim de başını salladı.
"Ne? Yok mu? Var işte bak," dedi ve kolumdan çıkıp bana kaslarını gösteriyordu.
"Tamam, tamam varmış," diyerek elimle kollarını indirdim.
"Tabi var ben bu kaslar ile kaç tanesi bayılttım içeride sen biliyon mu?" dediğinde oldukça gururla söylemişti. Bu hali beni oldukça neşelendiriyordu. Bu halinin beni neşelendirmek olduğunu biliyordum. Korktuğumun ve onun için endişelendiğimi anlamıştı Barlas.
"Seni özledim," diyerek koluna yapıştım.
"Bende seni özlemişim be kuzen," dedi kolunu benden çekip sırtama dolaştırarak ona sarılmamı sağladı.
"Ucuz yırttık babam duyarsa ölümlerden ölüm beğeneyim kendime," dediğinde sinirle ona baktım.
"Tövbe de, ölüm falan yok, hem ben senin önüne geçerim dayım seni vuracak olursa." dedim.
"Duyarsa sen bile fayda edemezsin Neva," dediğin de ona baktım.
"Duymaz ki, nereden duyacak değil mi?" dediğim de inşallah duymaz der gibi bakıyordu.
"İnşallah," diye de ekledi.
"Amin," diye de ben ekledim.
İkimizin de dayımdan korkması normaldi ama biz inatla dayımın dediklerinin tam tersini yapmaya devam ediyorduk.
"Başın ağrıyor mu?" diye sorduğunda hafif başımı kaldırıp ona baktım.
"Hayır iyiyim silah sesinden başka ses duyamadım ki," dediğim de olduğumuz yerden epey bir uzaklaşmıştık.
"Nerde bunlar?" diye sordum.
"İçerde öldüler sanırım," dediği an , "Ne!" diye çığlık attım.
"Şakaydı Neva," dediğin de güldü.
"Bizim yüzümüzden bir şey oldu sandım ya, böyle şakalar yapıp durma kimse ölsün istemiyorum. Bunlar korumalarımız bile olsa," diyerek onu uyardım.
"Abi," diyen ses ile arkamızı döndük.
"Sonunda," dedi kısık sesle Barlas.
"Siz iyi misiniz?" diyerek hemen yanımıza geldiler.
Barlas başını salladı, "İyiyiz fedailerimiz, sizlerde iyisinizdir inşallah," dediği an Barlasa baktım.
Dalga geçiyordu adamlarlarla.
Adamlar mahçup olmuş bir şekilde birbirlerine bakıyorlardı. Ben ise kızgın bir şekilde Barlas'a baktım.
"Siz ona bakmayın, sizden birine bir şey olmadı değil mi?" diye sordum ince çıkan bir sesle.
Karşımda duran koruma gülümsemesi ile gülümsemesinin bir anda solması bir oldu. Bakışlarımı anında Barlas'a çıkardığımda gözlerime inanamadım. Adamı öldürecekmiş gibi bakıyordu. Tamam kıskançsında bu kadarı fazla be adam.
"İyiyiz Neva hanım," dedi hemen koruma.
"Ben arabanızı alıp geliyorum efendim," diyerek hemen yanımızdan uzaklaştı. Koruma giderken bende diğerlerine bakmıştım. Onların da iyi olduğunu anladığımda başımı kaldırıp tekrar Barlas'a baktım.
"Çok sert davranıyorsun! Onalarda insan." dedim sert bir şekilde.
"Parasını alıyorlar Neva, hemde misli ile," dediğin de canım iyice sıkılmıştı.
"Para alsınlar yada almasınlar onların da birer canı var, onların da çoçukları eşleri var. Nasıl benim canımın kıymetli ise onaların da zcanı kıymetli benim için." dedim gözlerinin içini bakarak.
Elimi ondan ne zaman çektiğimi bile anlayamamıştım.
"Neva ben canları kıymetsiz mi dedim?" diye sordu.
Moralim iyiden iyiye bozulmuştu.
"Demedin ama," dediğim de ne diyeceğimi bilemeyerek ona baktım.
"Sen bugün fazlası ile korkmuşsun bence, o yüzden böylesin. Düşünme artık bunları hepimiz iyiyiz onlar da iyi," dediğin de eliyle korumaları işaret ettiğini anladım.
"Biliyorum," dedim üzgün çıkan bir sesle.
"Ben yani," dedim ve durdum.
Aklım ensesinden vurduğum adamda kaldı. Ya o da korumaysa? Ya onunda çoçukları eşi varsa?
"Off," diyerek Barlas'a baktım.
"İçeri girenler kötü adam mı?" diye sordum.
Başını salladı Barlas, "Evet onlar kötününde kötüsüydü," dediğin de içim biraz olsun rahatlamıştı.
Arabaya geçmeden önce adamların yüzünden düşen bin parçaya baktım. Bunların canı neden sıkılmıştı ki?
Yoksa Barlas'ın dediklerini mi duydular?
"Fark ettin mi? Adamların morali bozuldu bir anda dedim," sakin bir şekilde. Gözlerimi ona dikmiş bir şekilde bakıyordum.
"Fark ettim," dedi düz bir sesle.
"Ee bir şey yapmayacak mısın?" diye sordum ve kaşlarımı kaldırdım.
"Yapmayacağım, geç içeri," dedi hiçte nazik olmayacak bir sesle.
"Barlas!" dedim uyarır çıkan bir sesle.
"Neva, bak güzelim şu an eve gitmemiz gerek babam duyduysa oratalık karışacak zaten birde onları mı düşüneceğim," dediğin de arabaya bindi.
Ayakta arkasında baka kaldım.
"Of dayı of," diyerek sızlandım ve arabaya bindim.
Ben arabaya biner binmez arabayı hemen çalıştırdı Barlas. Acele etmek istiyordu olayları dayım duymadan eve yetişmek istiyordu anlıyorum ama bende sıkılmıştım bu durumdan.
"Benden bir şey saklıyorsunuz." dediğim de Barlas gözlerini yoldan çevirip bana baktı.
"O nereden çıktı şimdi?" dedi. Sesindeki garip hissi çözmeye çalışıyordum kendi içimde.
Sanki biraz paniklemiş gibi bir hali vardı.
O mavi gözler bana tanıdık geliyordu. Sanki daha önce bir çok yerde görmüş gibiyim. Yabancı biriymiş gibi de hissetmiyordum.
"Neyse boşver," diyerek ona sırtımı döndüm. Dışarı izlemeyi tercih etmiştim. Ne kadar ısrar etsemde hiç bir şey anlatmayacaktı nasıl olsa.
Boşu boşuna uğraşmayacaktım bende.
Eve geldiğimiz de Barlas'a bakmadan dışarı çıkmıştım. Yolda bir kaç kez bana bakıp durmuştu ama o da benim gibi sessiz kalmayı tercih etmişti.
Yavaş bir şekilde ilerliyordum ki evin önündeki korumaların arttığını fark ettim. Sanki sayıları epey bir çoğalmıştı.
"Babam kormuları da yığdığına göre, kazamız mübarek olsun," dedi Barlas ve o da benim gibi korumalara baktı.
"Duymuş o zaman," diyerek Barlas'a baktım. Barlas anında başını salladı.
"Duymaması mümkün mü? Adamlar şehrin ortasında mekanı kundakladılar resmen," dediğin de ona hak vermiştim.
Üstelik saat de o kadar geç değildi. Ortalık bir anda savaş alanına dönmüştü. Belki de o olmasaydı Barlas'ı bulamadan mevta olacaktım.
"Girelim hadi," dedi ister istemez. Başımı salladım.
El mecburduk girmeyip ne yapacaktık? Dayıma karşı gelirsek işler daha kötü olacaktı.
Dayım çok sert biriydi. Bu halini ne kadar çok sevsemde bazen çekilmez olabiliyordu.
Kapılar açıldığında yavaş bir şekilde ilerlemeye devam ediyorduk.
Eve girmeden önce son bir kez birbirimize baktık. Her şeye hazırlamalıydık kendimizi sonuçta Servet Altınsoy'du bu. Sağı solu belli olmazdı..
Kapıdan içeri girdiğimiz de salonda kimseyi görememiştik. Barlas'a baktım ve sonra yukarı çevirdim gözlerimi.
Harika merdivenlerde ateş saçıyordu.
"Açıkalayabiliriz," dedik aynı anda.
"Neyi? Neyi açıklayacaksınız," diyerek bir hışımla yanımıza indi.
"Ben sana bu kızı dışarı çıkarmayacaksın demedim mi? Ha! Bütün haberler sizi konuşuyor," dediği an kal gelmiş gibi oldum.
"Ne haberleri?" diye sordu Barlas.
"Belgesel haberleri!" dedi dayım sert çıkan sesi ile.
Çok kızgındı şu an ikinizede.
"Dayıcığım," demiştim ki bakışları ile bir adım geriledim.
"Hele sen hiç konuşma, sen nasıl sağlığını düşünmezsin?" dedi.
"Düşünüyorum dayıcım düşünüyorum tabi ki de ama," deniştim ki Dayımın elini havaya kaldırması ile sustum. Bana susmamı söylemişti. Söyleyecek olduğum şeyleri duymak istemiyordu.
"Tamam Neva sen yukarı çık," dedi direkt olarak.
Barlas'a gözüm kayınca onun da bana baktığı gördüm.
"Baba," dedi Barlas ve dayım anında ona baktı.
"Baban ha? Baban olduğum aklına geldi demek?" dediğin de on bakıyordum. Normalden daha fazla sinirliydi bugün. Neden bu kadar sinirliydi. Sonuçta ilk kez silah görmüyordum.
"Neva yukarı," dedi itiraz kabul etmez bir sesle.
"Dayı," dedim kısık çıkan sesimle.
"Neva," dedi ve bana baktı eliyle de üst katı işaret ediyordu.
Bakışlarımı dayımdan çekip Barlas'a çevirdim.
"Bir şey olmayacak çık güzelim sen bende geleceğim şimdi," dedi Barlas.
"Ama," dedim ve dudaklarımı büzdüm.
Dayım tek kelime etmiyordu.
Bakışlarımı ikisinden çekeren yanlarından yavaş bir şekilde ayrıldım. Merdivenlere çıkarken Barlas'a bakmayı ihmal etmemiştim. Onun da bana baktığını gördüm ve dudakları yavaş bir şekilde yana doğru kıvrıldı.
Bana gülümsemişti her şeyin yolunda olduğunu söylüyordu. Ama ben ikna olamamıştım yavaş yavaş merdivenleri tırmandım.
Üst kata vardığım da onları buradan dinleyecektim. Tabi duyabilirsem.
Dayımın bağırma sesini duyunca geri gittim.
"Neva odaya gir!" diye bağırdı.
Nereden anlamıştı anlamıyorum ki? Yavaş ve sessiz bir şekilde odama doğru ilerledim. Dayımı daha dazla kızdırmak istemiyordum.
Odamın kapısı açarak içeri girdim. Elimdeki çanta ile odanın içinde doğru ilelemeye başladım.
Yatağın üzerine kendimi bıraktım.
Ne konuşacaklarını deli gibi merak etsemde çokta fazla karışmak istemiyordum.
Üzerimden tur geçmiş gibi hissediyordum. Üşümüştüm de bugün orada.
Mavi gözler yine aklıma geldi. "Ben bu adamı nereden tanıyorum ya?" diye fısıldadım.
Aklıma bir türkü gelmiyordu. Daha önce nerede görmüştüm ben bu adamı?
Üstelik o menekşe kokusuda neyin nesiydi öyle?
Menekşeler kokmazdı ki?
Yoksa kokar mıydı?
Barlas.
"Ben sana kaç kez söyledim!" diye bağırdı babam.
"Bilmiyordum baba," dedim bilmiyor kelimesinin üstüne bastırarak.
"Mesele bilmen mi Barlas? Meselemiz bu mu?" dedi sesi de oldukça yüksekti.
"Lan o da oradaymış!" dedi.
O mu?
O diye kimden bahsediyordu babam?
Kim oradaydı?
"Kim?" dedim ve babama baktım.
"Timur," dediği anda gözlerim büyüdü.
"Ne!" dedim direkt. Ne demek oradaydı. Ben nasıl görmedim?
Nasıl hiç görmem?
"Bir yanlışın olmalı baba orada değildi," Dediğim de güldü.
"Değil öyle mi?"dedi ve bana telefonu gösterdi.
Ekrana baktığımda tekrar gözlerim büyüdü. Neva barda Timur'un elini tutuyordu.
Kahretsin!
Öğrenmiş miydi?
Yok vanım öğrense benden hesap sormaz mıydı?
"Öğrenmedi, yani daha doğrusu hatırlamadığına eminim öyle olsa bu kadar sessiz kalmazdı Neva," Dedim sakince.
"Biliyorum. Ama bu senin her şeyi berbat etmek üzere olduğunu değiştirmez!." dedi. Sesindeki sinir bir türlü gitmiyordu sanki gittikçe daha da artıyor gibiydi.
"Sana daha kaç kez dikkat et diyeceğim ben? Ya orda bir şey olsaydı Neva'ya," dediğin de Neva için endişeli olduğunu anladım.
Benim için endişelenmiyordu çünkü oradan her şekilde kurtulacağımı biliyordu.
"Özür dilerim Baba bir daha olmaz," diyerek Ona baktım.
Babam bana bakmayı bırakıp derin bir nefes aldı.
"Halan buradaydı," dediği an anında baktım.
"Ne!" dediğim de koltuklara doğru ilerledi.
"Yani canım sadece size değil ona da sıkkın," dediğin de koltuğa oturdu.
"Neden gelmiş?" dediğim de yanına doğru ilerledim.
"Her şeyi biliyor," dediğin de tam yanına varıyordum ki sözleri durdum kaldım.
"Her şeyi hemde," dedi.
"Ne demek her şeyi?" dedim ve yanına oturdum.
"Neva'yı , Akif'i , Timur'u , dedesini, anasını, yedi sülalesini bile biliyor," dedi Babam.
"Nasıl biliyor?" dedim şaşkın çıkan bir sesle.
"Akif ile bağlantılıymış," dediği an durdum.
"Neymiş? Neymiş?" dedim hayretler içerinde.
"Bağlantılıymış yani iş birliği yapıp Güler'i arıyorlarmış," dediğin de bir şok daha yaşadım.
"Akif? akif denen şerefsiz Güler halamı arıyormuş öyle mi?" diye sordum.
Babam hafif başını salladı.
"Evet öyleymiş bende inanmayacaktım ama konuşmaları ve mesajları gördüm," dediğin de dudaklarımı araladım.
"Ne mesajları? Akif neredeymiş neden şimdi gelmiş?" diye soruları ardı ardına sıraladım.
"En son bir yıl önce konuşmuşlar. Neva ameliyat olmadan önce," dedi.
Dikkatle onu dinliyordum. Gözlerimi babamdan hiç çekmedim.
"O da bizim gibi şu an ulaşamıyor Akif'e," dedi düşünceli çıkan bir sesle.
Evet tam Bir yıldır Akif denen adamdan haber alamıyorduk. Hiç bir iz hiç bir belirti yoktu. Sanki bir anda yok olup gitmişti.
"Ne istiyor peki halam?" diye sordum. Buraya kadar gelmesinin ve bizi takip etmesinin bir nedeni olmalıydı.
"Neva'yla konuşmak istiyor, Neva'nın hatırlarsa her şeyi bulacağını düşünüyor, en son Akif ile konuşan kişi Neva'ymış," dedi.
Bunu bende biliyordum zaten.
"Yani Güler halam'ı bulurmuş Neva? Yoksa Akif'i mi?" diye sordum.
Neva kimi hatırlayıp bulacaktı?
"İkisini de, yani o böyle düşünüyor," dediğin de gözlerinin içine baktım.
"Yani, Güler halam yaşıyor," dediğim de başını salladı ve gözlerinde ki yaşları serbest bıraktı.
"Kaç yıldır ikisini arıyorum, o Akifle iş birliği yapıyormuş," dedi. Sesin de hayal kırıklığı vardı babamın.
"Ne iş birliği? Nasıl bir iş Baba?" dediğim de babam gözlerinde ki yaşları silip bana baktı.
"Yaklaşık iki yıldır konuşuyorlarmış birbirleri ile sevgilermiş yani," dediğin de şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim.
"Onun nasıl biri olduğunu bilmiyor mu?" fiye sordum.
"Biliyor, oyunmuş her şey öyle diyor," dediğin de eli kıravatına gitti ve çözüp boynundan çıkardı.
"Yani şimdi Gül halam güler halamın yerini öğrenmek için mi sevgili Akif ile doğru mu anladım," dediğim de babam başını salladı.
"Evet öyleymiş," dedi düz bir sesle.
"Doğru mu peki?" dedim sakince.
"Bilmiyorum, siktiğim adamını bir bulsam soracağım da bulamıyorum," dedi sinirli bir sesle babam.
"Öldürülmüş olma ihtimali günden güne artıyor baba, ve her geçen gün halam için durumlar belkide daha kötüye gidiyor?" Dedim.
"Halam hayattaysa bile bence artık değil," dediğim de Babamın bakışları beni buldu.
"Neden öyle düşünüyorsun?" diye sordu.
"Bilmiyorum baba emin değilim ama Bence Akif'te ölmüş olabilir," dediğim de babam düşünüyordu.
"Aslında ilk yapmamız gereken Piyon'un arkasın da olan adamı bulmalıydık," dedim.
Piyon diye bahsettiğim kişi Akif'i yöneten kişiydi. Ama bizim için o değil ele başlarının kim olduğu önemliydi. Yani piyonu da yöneten kişi.
"Biliyorum bende bunu ama önemli olan benim için Neva'nın sağlıyıydı, hepsini aynı anda yapamazdım oğlum," dediğin de on hak veriyordum.
Neva'yı yeni bulmuştum.
Babam iki halama da öfkeliydi bana hep öldüler demişti ki ta ki o haber gelene kadar.
Yeğeni olduğu haberi gelene kadar...
Timur.
Gözlerimi bir an bile olsun kırpmadan tavana bakmaya devam ediyordum. Kaç saat olmuştu eve geleli onu bile hatırlamıyordum. Tek hatırladığım Neva'ydı. Aklımdan hiç çıkmıyordu. O sesi, gülüşü, bakışı, ve en önemlisi de o dövme. Hala oradaydı, sildirmemişti. Yada kapatmak istememişti. O hali aklıma geldikçe Dudaklarım yana doğru kıvrılıyordu.
İlk gördüğüm anda ki gibi bir tepki almıştım ondan. Yine haberi olmadan benim adıma ait dövmeyi taşıyordu.
Kuzgun.
O kuzgun dövmesi hala duruyordu.
Beni hatırlamıyordu. Hatırlamasını da beklemiyordum zaten. Çok büyük bir ameliyat geçirmişti ve hafızası şu anda yerinde değildi. Doktorlar geçici olduğunu söylesede neredeyse bir yıldır hiç bir şey hatırlamıyordu.
Ben ise sadece onu uzaktan izleyebiliyordum. Yaptığım hatalar yüzünden sadece uzaktan izlemekle yetiniyordum.
Her şey dedemin yüzündendi. Onun yüzünden hayatım mahvolmuştu. Eski kuzgun gücüm yoktu. Bir şey yapamıyordum. Ya dedenin yaptığı hayatı kendi kimliğimi silip atmakla olacaktı yada Neva'nın ölümü ile.
Neva'nın yaşaması için Liderliği bile bırakmıştım. Dedeme o da yeter miydi tabi yetmezdi. Birde beni zorla boşamıştı.
Yani tabi dedem öyle sanıyordu.
Değil dedem ferihtaşı gelse beni Neva'dan boşayamaz. Ben bir kadını sevdim ve sevdiğim kadınla da evlenme fırsatı bulmuşken bunu dedemin mahvetmesine izin vermezdim.
Dedem boşandım olarak bilmesinde benim için hiç bir sakınca yoktu. Öyle bilmesi dada iyiydi.
Bir yol bulana kadar kimse bu boşanmanın sahte olduğunu bilmeyecekti. Dedemin beni bir şekilde boşacağını biliyordum ve çok önceden tahmin ederek bazı şeyleri ayarlamıştım. Onu kandırmam uzun sürmüştü ama sonunda yaptım da. Sadece onu değil herkesi kandırmıştım. Böyle olmak zorundaydı ve ben böyle olmasını sağladım.
Neva hala benim karımdı.
Boşanmamıştık.
Neva benim helalim olarak kalacak ve ben ölene kadarda öyle olacaktı.
Hem gerçek nikahta, hemde imam nikahında.
Tüm evrakları sahteleriyle yer değiştirdim. Dedemin elindeki ve sisteme geçen her şey sahteydi. Her şeyi ayarlamış ve planımın tıkır tıkır işleyişini izliyordum. Tabi bunu benim dışımda kimse bilmiyordu. Kimse bilmeyecekte bir süre. En azından ben Neva'nın tamamen iyi olduğundan ve ölmeyeceğinden emin olana kadar...
Neva.
Kahvaltımızı yaparken bakışlarım Barlas'ın üstündeydi. Sabahtan beridir benimle doğru düzgün konuşmuyordu.
"Neyin var senin? Dün de Konuşamadık. konuşamadan uyuyup kalmışım ben," dediğim de Barlas'ın bakışları beni buldu.
"Bir şey yok," dedi ve çatalına bir tane salatalık alıp ağzına attı.
"Emin misin? Dayım çok mu kızdı sana dün?" diye sordum. Bu halindenden bir tek o çıkarımı yapabiliyordum.
"Yani sayılır," dedi. Sesin de bir gariplik vardı.
"Afiyet olsun," diyen Dayımın sesi ile arkama döndüm.
Her zaman olduğu gibi takımlar yine üstündeydi.
"Sağol dayıcım Gel," dediğim de dayım gülümsedi ve Barlas'a baktı.
"Ben çıkıyorum," dedi.
Nereye gidiyordu ki?
"Bende çıkacağım birazdan şirkete gidiyorsan bekle," dedi Barlas.
"Evet oraya gideceğim ama sen arkadan gel benim geçmem lazım saat geç olmuş," dedi Dayım.
Neler oluyordu?
"Dayı," dedim ona baktım.
"Efendim canım?" dedi incecik ve naif çıkan sesi ile.
"Kavga mı ettiniz?" diye sorduğumda gözleri Barlas ile benim aramda gidip geldi.
"Hayır canım, kavga etmedik ama bu demek değildir ki dün olanları affettim," dedi ve bir kaç adım atıp tam karşımda durdu.
"Bir kaç gün dışarı çıkmak yok," dediğin de itiraz edecektim elini hafaya kaldırdı ve işaret parmağını bana doğru salladı.
"Sakın hayır deme valla bu sefer odana kilitlerim seni," diye beni uyardı.
Bakışlarımı ondan çekip Barlas'a baktığımda Barlas yavaş bir şekilde gözlerini kırptı.
Bunun anlamı sus ve kabul et demekti.
"Peki Dayıcığım," dedim. Hemen kabul etmezdim ama Barlas kabul et demişti. Demek ki dün bir şeyler olmuştu. Yoksa Barlas bana kabul et sus demezdi.
"Aferim benim dayıma," Dedi ve dayım yanıma gelip anlımdan öptü.
"Kendine dikkat et olur mu? Bir şey olursa hemen ara bizi, ilaçlarını içmeyi unutma," dediğin de gülümsedim.
"Şekerini ölçmeyi de ihmal etme," dediğin de bu sefer gülmüştüm.
"Sende öyle Dayıcım," dediğim de o da gülmüştü.
Dayım ve ben şeker hastasıydık. Hastalık konusunda bile dayıma çekmiştim.
Gülerek yanımızdan ayrılmıştı dayım. Bakışlarım dayımın ardından Barlas'ı bulduğunda onun da masadan kalkmak üzere olduğunu gördüm.
"Sen nereye?" diye sordum.
"Şirkete Neva," dediğin de sesi oldukça soğuktu.
"Barlas?" diyerek masadan kalktım.
"Sorun ne?" diye sordum. Bakışlarını benden çekti ve yürümeye başladı.
"Sorun yok be güzelim, kahvaltını güzel yap," dediğin de salondan ayrılmıştı bile.
Arkasından bakıp kalmıştım. Neler oluyordu bugün? Neden kimsesinin keyfi yoktu.
Tek başıma kalmıştım zindan gibi evde. Moralim bozuk bir şekilde masaya tekrar geri oturdum.
Dün olanlardan dolayı dayım Barlas'ı fena bil halde hırpalamıştı. Bunu anladım ama soramadım ki hemen gitti.
Elimdeki çatalı alıp salatalığa hızla patırdım ve sinirle ağzıma tıkıştırdım.
"Gidin siz, nasıl olsa ben hep yalnızım," dedim kendi kendime.
Kendi kendime de konuşmaya başladığıma göre kesinlikle deliriyordum.
Zaten rüyanın etkisinden çıkamıyordum. Dün gördüğüm o adamı yağmurun altında öpüyordum. Allahım ya ne biçim rüyaydı öyle.
Dudaklarımın yana doğru kıvrıldığını hissedince hemen kendimi toparladım.
Kahvaltımı yapmaya odaklandım. Çayımdan bir yudum aldığımda başımda ki ağrının gittikçe arttığını hissediyordum.
Son günlerde iyice artmaya başlamıştı. Abuk sabuk rüyalar görüyordum sürekli. Bir sürü insan oluyordu etrafımda tanımadığım insanlar.
Kapının çalma sesiyle elimdeki çayı masaya koydum. Sandalyeden kalkıp salonun çıkışına doğru ilerledim. Kim gelmişti acaba?
Barlas olabilir miydi?
İnşallah Barlas'tır?
Kesin bana kıyamadı ve geri döndü. Gülümseyerek kapıyı açtığım da korumalardan birini karşımda bana bakerken görünce yavaş bir şekilde yüzüm düşmeye başladı.
"Evet?" dedim ve karışda duran adama baktım.
"Bir şeye ihtiyacınız var mı efendim?" dedi.
Başımı sağa sola salladım, "Yok teşekkür ederim," dediğim de başını salladı.
"Bir şey olursa seslenmeniz yeterli efendim, Burak ben," dedi ve gülümsedi.
"Sağol Burak, Barlas mı tembihledi?" diye sordum.
Direkt olarak başını salladı.
"Evet efendim." dedi ve bana bakmaya devam etti.
"Tamamdır kolay gelsin," dedim ve bir şey demesini beklemeden kapıyı yüzüne kapattım.
Zaten keyfim yoktu oturup sohbet mi edecektim birde.
Sabah sabah ne oluyor herkese anlamıyorum.
Sinirle salona giriyordum ki olduğum yerde durdum. Bir an için kendimi başka bir evde hissettim.
Neler oluyordu bana böyle?
Hafızam geri mi geliyordu?
Başımı sağa sola sallayıp koltuklara doğru ilerledim. Biraz dinlensem iyi olacaktı. Hiç iyi değildim dünden beri. Be olduysa o çatışmadan sonra oldu. Beynim sanki bir şeyi hatırlamak istiyorda bir şey engel oluyormuş gibi.
Koltuğa uzandığım da cebimdeki telefonu cebimden çıkardım. Sehpanın üzerine koyup geri yattım.
"Neva kızım? İyi misin?" diyen ses ile gözlerimi açtım.
Aynur teyzenin bakışları fazlasıyla endişeliydi. Hafif gülümsedim ve, "İyiyim Aynur teyze, biraz uzanmak istedim." dediğim de yüzündeki endişe yavaş yavaş söndü.
"Tamam canım kızım, var mı benden bir isteğin? İlaçlarını içmediysen hemen alıp geleyim," dedi.
"Sağol Aynur teyzem seni yormayacaksam sadece ilaçları getirebilir misin Aynur teyze?" dedim ve şirince gülümsedim.
"İlahi deli kız, tabi alıp gelirim bekle sen burada," dedi ve bana bakmadan merdivenlerin yolunu tuttu.
Bu kadın olmasa ben ne yapardım bilmiyorum. Evde resmen onun sayesinde kalabiliyordum. O olmasaydı sıkıntıdan kesin patlardım.
Gözlerimi bir kaç saniye tekrar kapattım ve geri açtım. Acaba şekerim mi yükselmişti yine? O yüzden mi kötüydüm ben?
"Geldim güzel kızım," diyen Aynur teyzenin sesi ile bakışlarım merdivenleri buldu. Hızlı, hızlı inmeye çalışıyordu.
"Aynur teyze yavaş, bir yerine bir şey olacak," dedim ve koltukta oturur pozisyona geldim.
"Olmaz kızım bana bir şey," dedi ve gülerek yemek masanın olduğu yere doğru ilerledi.
Sürahiyi eline alıp bir bardak su doldurdu. Bardak ile birlikte yanıma doğru gelmeye başladı. Bardağı bana uzattığında elinden aldım. Hemen ilaçlarımı çıkarmaya başladı.
"Aynur Teyze endişelenme lütfen ben iyiyim," dedim.
"Yüzün öyle demiyor küçük hanım," dediğin de diğer elimin içine ilaclarımı bıraktı.
"Tek, tek iç, hepsini bir anda içme biraz bekle öyle iç kızım," dedi panik dolu bir sesle.
"Ben bir şeker ölcen zımbırtıyı getireyim," dedi ve benim cevap vermemi beklemeden arkasını dönerek mutfağa doğru yürümeye başladı.
Ben dur gitme diyemeden salondan çıkmıştı.
O kadar iyi bir kadındı ki dayım ve bizler çok şanslıydık. Hem çok düşünceliydi hemde eli çok lezzetliydi.
İlaçları içmeyi bitirdiğimde elimdeki bardağı sehpanın üzerine koydum.
Tekrar uzanacaktım ama Aynur teyze salona girmişti ve bende ona bakmak zorunda kalmıştım. Bazen gerçekten çok fazlaca panik yapıyordu.
"Sakin ol Aynur teyze iyiyim diyorum," dediğim de aceleyle yanıma geldi.
"Sakinim ben, uzat parmağını?" dediğin de yavaş bir şekilde elimi ona uzattım.
İğneyi parmağıma patırdı ve kanaması için bekledi. Kan gelince hemen çubuğu tuttu veri geri çekip bekledi. Bir yandan da elindeki küçük pamukla parmağıma bastırıyordu.
"Neva, inanamıyorum kızım, 280 olmuş," dedi endişeli çıkan sesi ile.
"Ben hemen Barlas'ı arıyorum," dediğin de onu durdurdum.
"Hayır Aynur teyze, ilaçları aldım makine de ötmüyor birazdan kendime gelirim," dediğim de bana bakmaya devam etti.
"Ama olmaz böyle yükselmiş çünkü," dediğin de sesi üzgün çıkıyordu.
"Benim şekerini zaten biliyorsun Aynur teyze, hep yüksek o yüzden biraz dinleneyim ben geçmezse öyle ararız olur mu?" dedim.
Pek istemediği yüzünden anlaşılıyordu ama istemesede başını tamam anlamında salladı.
"Peki tamam kızım ben buraya toparlayayım sen dinlen sonra da tekrar ölçeriz. Eğer hala yüksekse direkt ararım Barlas'ı haberin olsun," diyerek bana bakmaya devam etti.
Başımı salladım.
"Anlaştık," dedim ve kocaman gülümsedim.
O da bana gülümseyince koltuğa geri uzandım. Ona bakmadan gözlerimi kapattım. Bir kaç saniye öylece beklediğini biliyordum. Sonra da ayak seslerinden yanımdan ayrıldığını anlamış oldum.
Biraz fazla alfamlı bir kadındı ama onu çok seviyordum. Benim annem gibiydi, bu evin hizmetçisi gibi değildi. Bizde ona o şekilde davranmıyorduk. Çoğunlukla ona yemeklerde yardım ediyordum hatta. İkimiz gerçekten çok iyi anlaşıyorduk.
Dayım bu halimle birde mafya olmamı istiyordu. Silah tutup adam vurmamı istiyordu. Bu halimle acaba ben onca şeyi nasıl yapacaktım?
Düşünmeyi bir kenara bırakıp uyumak için kendimi hazırladım. Uyursam geçerdi biliyorum. Uyursam belki yine Timur'u görürdüm. Rüya bile olsa o adamı öpmek çok güzeldi. Umarım yine görürüm...
Barlas.
Düşünceli bir şekilde odamdaki saati inceliyordum. Neva'ya artık her şeyi açıklayacaktım. Ama bunu ne zaman yapmalıydım bilmiyorum? Gün geçtikçe onu kandırmaktan başka bir şey yapmıyordum. Babam sus diyordu bende susuyordum. Ama artık susmayacaktım. Her şeyi bilmeye hakkı vardı. Annesini, akifi, Timur'u her şeyi bilmeli ve ona göre hareket etmeliydi. Tamam onun ben her zaman yanındaydım ama kendi ayakları üstünde durmalıydı. Benim kuzenim kimse karşısında güçsüz duramazdı.
Telefonum çalmaya başlayınca daldığım yerden çıktım. Elimi cebime atıp telefonun ekranına baktım.
Timur'un şirketine koyduğum adam arıyordu.
Telefonu açıp kulağıma götürdüm.
"Evet İlyas?" diyerek telefonu açtım.
"Abi, şirkette bir şeyler oluyor?" dedi.
"Ne oluyor İlyas?" diye sordum düz bir sesle.
"Öğrenince ilk ilim sana söylemek abi, ama ben önceden söylemek istedim," dediğin de başımı geriye attım.
"İyi bir daha yapma!" dedim düz bir sesle.
"Tamam abi, o zaman öğrenince arıyorum?" dedi.
"Tamam." dediğim de sesim oldukça soğuk ve yorgun çıkmıştı.
"Abi? Bir sorun mu var? Sesin tuhaf geliyor?" dediğin de derin bir nefes aldım.
"Ne yapacaksın İlyas öğrenince? dibine darı mi ekeceksin?" dediğim de bir kaç seniye sesi çıkmadı.
"Yok abi benim haddime değil tabi de bir an sesin kötü gelince şey yapayım dedim abi," dedi.
Bu sözleri biraz olsun beni gülümsetmişti.
"Bir şey yok İlyas, ben iyiyim, sen işine odaklan, dikkat çekme artık kapat telefonu," dedim.
"Tamam abi, iyi geleceler aman iyi günler," dediğinde ister istemez dudaklarım yana doğru kıvrılmıştı. Benimle ne zaman konuşsa panik yapıyordu.Panikleyince de saçma sapan konuşuyordu çoğunlukla.
Bir şey demeden telefonu kapatım masanın üzerine bıraktım. Gözlerimi kapatıp sandalyeye uzandım. Biraz dinlensem iyi olacaktı. Dün gece düşünmekten uyuyamamıştım.
Tam uykuya dalacaktım ki telefonuma gelen bildirim sesiyle gözlerimi yine açtım.
Ekranı açıp gelen mesaja baktım.
Timur'un aksayan admları ile hastaneden çıkan videosunu atmıştı İzzet. Görüntüye tıkladığım da sadece aksayarak yürüşü vardı.
Neva'nın yanına gelirken kaza yapmıştı ve şimdi de iyileşemiyordu. Neden iyileşemediğini de biliyordum. Neva'yla boşanmıştı. Aslında ben nedenini de biliyordum. Dedesinin yüzünden oluyordu her şey. Onu zorlamıştı, babam Neva'nın masada ölüm emri çıktığını söylemişti. Timur dedesini boşanmak ile masadakileri de liderliğini bırakarak susturmuştu.
Bildiğim kadarıyla hala da bir lider yoktu. Seçemiyorlardı bir türlü hepsi kendi olmak istediği için ortak bir karar alıp bir kişiyi seçememişlerdi.
Ve onun yerine geçmek isteyen sadece onlarda değildi eski liderlerin oğulları olsun Eski lider adayları olsun hepsi o koltuğa geçmek için nelerini vermezdi. Timur'un da hayatının bir nevi tehlikede olması beni endişelendiriyordu.
Ben her şeyi Neva'ya açıklarsam Neva'nın da hayatı tehlikeye girerdi. Gerçi zaten öyleydi. Neva'ya açıklamayı ilk Timur'dan başlardım. Çünkü ikisinin de hakkıydı bu.
Benim gözümde Timur gerçekten iyi bir adamdı. Ve öylede kalmalı. Neva'yı kıskanmadığım tek erkek o.
İkisinin de kavuşması için bir şeyler yapmalıydım. Hemde bir an önce...
İnci.
Kafeden çıktığımdan beridir Polat'ın akşam benimle konuşacağındaydı aklım. Kafede çalışarken beni beni aramıştı. Akşam yemeğe çıkaracağını söylemişti beni. Konuşması gereken önemli bir şey olduğunu söyleyerek telefonu kapatmıştı. Şimdi ise ne konuşacak diye düşünürken akşamı zor etmiştim. Taksiye binmeden önce Telefonum çantamda mı yoksa değil mi diye kontrol ettim. Kafam çok fazla dalgındı iki de bir kafede unutuyordum zaten.
Neyse ki bu sefer çantamdaydı. Gülümseyerek taksinin olduğu yere doğru ilerledim. Masal'ı özlemiştim. Asel'i ve Azra'yı da özlemiştim. Sadece 8 saat ayrı kalıyorduk ama bana nedense bu daha fazla gibi geliyordu.
Taksiciye gideceğimiz yeri söylemiyordum artık sürekli aynı kişiyi çağırdığım için o bile ezlemişti. Son zamanalarda Polat birini göndereceğini , yada kendisinin de gelebileceğini söylese bile ben bunu kabul etmiyordum. Edenizdim de ben bazı şeyleri sırf kızım için göz ardı ediyordum. Sadece onun için susuyordum. Polat'ı ne kadar sevsemde benim gözümde hala karaktersiz bir insandı. Ne olursa olsun beni tek başıma bırakmamalıydı.
Kalbim sürekli tersini söylesede ben neyin ne olduğunu biliyordum artık. O beni zaten sevmiyordu, sevmeyi bile bilmiyor. Tek bildiği silah kullanmak ve babasından kaçmak.
Böyle nereye kadar kaçacak çok merak ediyorum. Hayır güçsüz biri de değil üstelik her şeyi Timur'a anlatsa bile yeter. Timur'un herseyi çözeceğine inanıyordum. Sonuçta adam gök zengini. Üstelik emrinde bir sürü adam vardı. Neden hala gerçekleri ona anlatmıyordu bilmiyordum. Aklımdan neler geçtiğini de bilmiyordum. Aklım bir türlü bunlara çalışmıyordu.
"Kızım çok dalgınsın bugün," diyen Takiside ki mehmet amcanın sesi ile daldığım yerden ayrıldım.
"İyiyim mehmet amca sadece biraz fazla yoruldum bugün," dedim ve kibar bir şekilde gülümsedim.
Yorulmamıştım aslında o kadar son zamanlarda beynimi her şey kurcalıyordu. En yakın arkadaşıma iyiliği için bile ılsa sürekli yalan söylüyordum. Asel'i bile ından kaçırıyordum. Biliyordum Asel Timur'u be bir çok şeyi bülbül gibi şakırdı Neva'ya.
"Anladım kızım, çok yorma kendini bak ben bu yaşındayım hâlâ uğraşıyorum kızım," dedi ve güldü. Aynadan da bana bakıyordu.
"Görüyorum Mehmet amca ama sana daha öncede bırak demiştim, git emekliliğin tadını çıkar. Ye, iç, gez, toz hayatı yaşa be Mehmet Amca," dediğim de gülümsemiştim.
"Doğru kızım da işte ne yaparsın seviyoruz çalışmayı," dedi ve güldü.
"Evet Mehmet amca, baya mutlusun," dedim ve kocam sırıttım.
"Öyle kızım," dedi ve önüne bakmaya devam etti.
Bende bir şey demedim artık. Evimin sokağına girdiğin de bakışlarımı evde tuttum. Kimsenin olmadığını görünce tekrar mehmet amacaya baktım.
"Sağol Mehmet amcam baya hızlı gelmişiz," dediğim de taksiyi durdurmuştu.
"Aslında aynı geldik ama sen dalgındın kızım," dedi. Haklıydı ama ben haklısın diyemedim. Ne diyecektim çoçuğumun babası önemli bir şey söylecek mi diyecektim.
Adamın hiç bir şeyden haberi bile yoktu.
"Teşekkür ederim, mehmet amca," dedim ve parayı uzatıp almasını bekledim.
"Bu sefer benden olsun kızım, maaşını aldım," dedi ve güldü.
"Olmaz mehmet amca," dedim ve elimdeki parayı ön tarafta duran koltuğa koyup geri çekildim.
"Al kızım onu ordan," dediğin de ona bakmadan dışarı çıktım.
"Alamam Mehmet amca," dedim ve gülümseyerek evin yolunu tuttum. Kabul etmek istemese bile o paralar onun hakkıydı. O yüzden o istese de istemesede paraları bırakmıştım.
Kapıya geldiğim de zile bastım.
Anahtar vardı ama ben Azra açar diye düşünüyordum.
Bir kaç saniye sonra da zaten kapı yavaşça açılmıştı. Karşımda Azra ve onun kucağında duran Masal'a gülümseyerek baktım.
"Anne geldi," diyerek ona gülümsedim.
"Geldi," dedi ve gülümsedi.
"Teze, oyun oynamiyi benle ve abamla," dedi. Teyzesini şikayet ediyordu bana.
"Gel bakim sen," diyerek onu kucağıma aldım.
"Hoş geldin canım," dediğin de sırıtıyordu.
"Ne oldu?" dediğim de omuzlarını yukarı kaldırdı, "Hiç," diyerek geçmem için kenara çekildi.
"Annem," dedi masal ve bana sarıldı.
"Annesinin prensesi," dedim ve bende ona sarıldım.
"Eh kokuyo," dedi ve geri çekildi.
"Kim kokuyor Annecim ben mi?" dediğim de güldü ve başını sağa sola salladı.
"Men," dediğin de kahkaha atttım.
"Demek sen eh koktun ha?" dedim ve gülmeye devam ettim.
"Oeki neden eh koktun," dediğim de gülüyordu.
"Boklu prenses o, tuvalin olduğunda söyle dedim ama nerde," dedi Azra.
Ben gülerek söylediğini dinlerken masal suratını astı ve ona baktı.
"Şidikli," dediğin de gülmeye başladım.
"Evet benim güzel prensesim Azra teyzen de sidikli," dedim ve gülerek ayakkabılarımı çıkardım.
"He tabi, görüyoruz kim sidikli," dediğin de Masal'a bakıyordu.
Masal Azraya bakarak küçücük olan dilini ona çıkardı.
"As masal bunu kim öğretti sana," dediğim de bana baktı güldü.
"Teze," dedi ve kıkırdadı.
"Çok ayıp öyle olmaz annecim tamam mı?" dediğim de hayır anlamında başını sağa sola salladı.
Ağzını açıp bana da dil çıkarınca ona kızarak baktım. Ama ne yazık ki nafileydi. İstediğim kadar kızgın baksam da bir şey değişmeyecekti. Ne de olsa masal kimseyi dinlemiyordu. Gencay bey hariç tabi.
"Sen böyle yaparsan Gencay seni bir daha sevmez," diyerek salona doğru yürüdüm.
Televizyonun önünde oturan Asel bana döndü.
"Şevey," dedi masal ve ona baktım.
"Sevmez hemde hiç sevmez," dediğim de masal düşünüyordu.
"Şeymez mi?" dediğin de başımı yukarı kaldırdım ce cıkladım.
"Sevmez o öyle şeyleri bir daha yapma tamam mı Annecim?" dedim ve yanağına bir öpücük bıraktım.
Bana bakıp başını salladı ve o da benim yanağıma minicik öpücük bırakıp geri çekildi.
"Ee ama yeter bende öpeceğim," diyen Asel'in sesi ile hemen ona döndüm.
"Sıranı bekle küçük hanım," dediğim de gülüyordum.
Masal'ı yere bıraktığım da dizlerimin üzerinde Aseli kucağıma aldım.
"Seni özledim Abla," dedi ve bana sarıldı.
"Bende seni özledim canım," dediğim de geri çekilmesini izledim.
"Evdeyiz değil mi bu akşam?" diye sordu.
Biraz düşündüm ve dudaklarımı araladım, "Evet evdeyiz ama benim bir saatlik işim var ablacım," dedim.
"Ne işiymiş bu?" diyen Azranın sesiyle ona döndüm.
"İş işte," dediğim de onun gülen yüzünü izledim.
"Niye gülüyorsun ya?" dedim. "Hiç canım öylesine," dedi.
"Ama abla ya, yemeği birlikte yiyecektik hani? Dün öyle söylemiştin," dedi Asel ve dudaklarını büzdü.
"Biliyorum ablacım ama son anda belli oldu, söz yarın birlikte yeriz, tamam mı?" deddim ve elimle yanağını okşadım.
"Oggy," diye çığlık Attı masal.
Ekranda oggy oggy diye çizgi film başlamıştı. Kızım sanırım bu çizgi filme bayılıyordu.
"oggy başladı biz onu izleyeceğiz" dedi Asel ve masalın yanına oturdu. Masal kafasını Teyzesine yasladı ve heyacanla ekrana bakıyordu.
"Sende git bir duş al istersen," diyen Azra'ya baktım.
"Bende öyle yapacaktım," dedim ve gülümsedim.
"Ne giyeceksin peki?" dediğin de başımı sağa yatırdım ve ona baktım.
"Nasıl ne giyeceğim?" dediğim de güldü.
"Ben ne işin olduğunu biliyorum canım, haberim var yani," dedi havalı bir şekilde.
"Yaa demek yine arkamdan işler çeviriyorsun?" Dediğim de gülmeye devam etmişti.
"Aynen öyle canım," dedi.
"Mümkünse güzel bir şeyler giy, hatta geçenlerde sana elbise almıştım beyaz olan, onu giy," dediğin de yok artık der gibi ona bakmıştım.
"Oldu istersen birde gelinlik giyeyim," dediğim de güldü.
"Mantıklı fikirmiş en iyisi öyle yap sen," dediğin de beni de güldürmüştü.
"Neyse ben geçiyorum odaya canım, onlar da zaten ekrana daldılar," dedim onalara bakarak.
"Tamam canım geç sen, bende ocakta ki yemekleri ısıtıp sonra da yeriz, sen orda yersin de," dediğin de ona baktım.
"Nerde yiyeceğim? nereye gideceğimizi sen biliyor musun?" diye sordum.
Gülümsemesini durdurdu ve, "Hayır canım, ben nereden bileyim Allah allah ya," diyerek mutafın yolunu tuttu.
Sanki biliyormuş ta ben diyince kaçmış gibiydi.
Acaba Polat'ın da ne söyleyeceğini biliyor muydu?
Konuştuklarını anlamıştım ama tam olarak ne konuştular bilmiyordum. Daha fazla düşünmeyecektim kafamı zaten yeterince meşgul ediyordu. En iyisi odaya gidip mis gibi bir duş almak.
Yavaş adımlarla odaya doğru ilerledim. Kapıyı açıp içeri girdiğim de son kez kardeşime ve kızıma baktım.
Gülümseyerek ve heyecanla ekrana bakıyorlardı. İkisini de o kadar çok seviyordum ki. Gülümseyerek kapıyı kapattım.
Onlar olmasa nasıl dayanırdım bilmiyorum. Nasıl sağ kalırdım hiç bilmiyordum.
Saçımda ki tokatı çıkarıp yatağın üstüne bıraktım. Saçlarım tokanın içinde mahvolmuştu resmen. Duş almak gerçekten de çok iyi gelecekti.
Üstümde ki kıyafetleri tek, tek çıkarmaya başladım. İşim tamamen bittiğindeyse banyonun yolunu tuttum. Bornozum yerli yerinde duruyordu. Azra'm olmasa ben ne yapardım bilmiyorum. Arkamı hep o topluyordu ve evde kalıp masala bakıyordu. Bu bile benim için çok büyük bir şeydi. Sıcak suyu açıp kendimi sıcak suyun rahatlığına bıraktım..
Saçlarımı kurutma işim bittiğinde aynadan kendime baktım. Üzerimde bordo bir kazak ve altımda siyah bol paça bir pantolon vardı. Bence bu şekilde gayet güzel görünüyordum. Hem zaten niye süsleniyordum ki bu kadar. Bunu hak edecek insan var mıydı benim karşımda.
"Biz geldik," diyen Azra'nın sesiyle arkama baktım.
Masal'ı getirmişti yanıma.
"Masal anne makyaj yaparken yardım edecekmiş," dediğin de Azra'ya baktım.
"Ne makyajı?" dediğim de bana baktı.
"Yoksa yapmayacak mıydın?" dediğin de başımı evet anlamında salladım.
"Yok canım öyle bir şey, O makyaj yapılacak," dediğin de Masal başını salladı.
" men," dedi ve ellerini bana uzattı. Kollarımı açıp onu kucağıma aldım.
"Mende," dedi ve gülümsedi.
"Duydun masal yapacak," dedi ve göz kırpıp yanımızdan ayrıldı.
Masal gözleriyle etrafı tarıyordu. Her gün girdiği odaya da ilk kez giriyor gibi bakması beni gülümsetmişti. Sanki dün burada değilmiş gibi.
"Makas," dedi.
"Makas mı?" diye sordum.
"Yayır ya, makaş yapacaz," dedi. Gülerek onu izliyordum. Hala kelimeleri söylemiyordu. Bir yıldır söylemeye çalışsada anca bu kadar oluyordu.
Eğitime ve tedaviye ihtiyacı vardı. Bu konuyu bugün Polat'a açsam iyi olacaktı. Tek başıma yapamazdım ama o da yardım ederse kızımı iyileşebilirdi.
"Gel bakalım, Makyaj yapalım," dedim neşeli çıkan bir sesle.
Ellerini çırpıyordu. Onu masanın üstüne oturttum ve çekmeceden malzemeleri çıkardım. Çok fazla bir şey yapmayacaktım. Yani makyajı severdim ama bugün nedense yapmak istemiyordum. Belki de Polat yüzündendir bilemiyorum.
Küçük ellerini çıkardığım malzemelere uzattı.
"Buyu," dedi ve maskarayı eline aldı.
"Bunu mu sürelim ?" diye sordum. Hemen başını salladı.
"Buyu," dedi. Yanağına eğilip kocaman bir öpücük bırakıp geri çekildim.
"Tamam bunu sürelim," dedim ve elinden aldım. Kapağını açıp, ayanaya baktım. Yavaş bir şekilde maskarayı kirpiklerime sürdüm. Masal'ın da elini bana uzattığını gördüm. Elimdekini almaya çalıyordu.
"Çoç düzel," dedi masal ve bende ona baktım.
"Çok mu güzel oldum," dediğim de başını salladı.
Gülerek ona baktım.
"Çok güzel oldun." sesi ile bir an irkildim ve arkama baktım.
Polat gülümseyerek bize bakıyordu.
"Sen ne zaman," dememişti ki masal benden önce davrandı.
"Dolat," dedi.
Polat'ın güldüğünü gözlerimle görmesen inanamayacaktım.
"Kızım?" dedi.
"Dolat, buyu yapalım?" dediğin de eline bakınca az kalsın gülüyordum. Masal'ın elinde kırmızı rujum vardı.
Galiba makyaj yapma sırası polat'a gelmişti.
"Onu ne yapacağız?" dedi Polat anlamayarak.
Masal bir anda sinirlendi.
"Buyu süy," dedi ve dudaklarını büzdü.
"Nasıl? Ben mi süreyim o şeyi?" dedi Polat şaşkınlık ile. Masal anında başını salladı.
"Kızım, baban onu kullanmaz ki, onu sadece ben kullanılabilirim," dediğim de bana bakıyordu.
"Men?" dediğin de gülümsedim.
"Evet sende sürebilirsin ama şimdi değil kocaman bir kız olduğun da," dediğim de elindekine bakıyordu.
"Men," dedi ve elindekini bana uzattı.
"Men süy," dedi.
"Sana mı süreyim?" diye sordum.
Anında başını sağa sola salladı.
"Çen süy," dedi direkt.
Aslında sürmesem daha iyiydi ama. Şimdi Masal'ı da sinirlendirmek istemiyordum. Elinden aldım ve aynaya bakıp yavaş bir şekilde sürdüm.
Masal'ın beni izlediğini hissediyordum. Hatta Polat'ın da beni izlediğini biliyordum.
Sürme işim bittiğin de masala döndüm.
"Rujumuzu da sürdüğümüze göre kızımı öpme zamanı," dediğim de Masal panikledi ve Polat'a baktı.
"Dolat, dolat, yaydım," dedi ve ellerini ona uzattı. Polat'ın bu anı gülümseyerek izlediğini görünce ona baktım.
"Geldim," dedi ve yavaş bir şekilde yürüyüp Masal'ı kucağına aldı.
"Dolat emrinize amedir," dedi gülerek ve ben kahkaha attım.
Dolat demişti kendine.
Masal söylemiyordu ama o bilerek masal için öyle demişti. Masal kıkırdadı ve Polat'ın sakallarıyla oynamaya başladı.
"Ne zaman geldin," diye sormam ile da bana bakması bir oldu.
"Çok olmadı," dedi.
"Ah," dediğin de Masal'ın sakallarını biraz fazla çektiğini anladım.
"Sakala karşı bir hassasiyeti var," dedim gülümseyerek.
"Görüyorum İnci," dediğin de masal hala sakallarını çekiyordu. Sakallarını çektiği içinde Polat'ın dudaklarını bir sağa sola çekiştirip duruyordu.
"Çoç çüzel,"diyerek sakallarını sevmeye başladı bu seferde.
"Bundan sonra senin için sakallarımı uzatacağım," dedi Polat.
"Oluy," dedi Masal anında.
Geçenki geldiğin de o kadar iyi davranmamıştı Polat'a masal. Ama bu sefer onu sevmişti. O da sakalları çıktığı içindi sanırım.
"Hazırsan çıkalım mı?" dedi Polat. olur anlamında başımı salladım.
Masal hala Polat'ın sakallarını eliyordu çekiştiriyordu. Gözlerini hiç çekmeden sadece oraya odaklanmıştı.
Odadan çıkıp salona geldiğimiz de ise koltukta uyuyan Asel'e baktım. Azra ise biz gelince ayağa kalktı.
"Prenses," dedi Masal'a bakarak.
Masal başını kaldırdı ve minicik dudaklarını açtı. "Sidiyli," dedi an gözlerim açıldı. Azra'nın ise gözleri şaşkınlık ile büyümüştü.
"Ne dedi şimdi? Ben anlamadım?" dedi Polat bize bakarak.
"Hiç canım, bizde anlamadık?" diyen Azra Polat'ın kucağın daki Masal'ı aldı.
"Biz şimdi masal ile makyaj yapacaz, hadi siz gidin," dedi Azra.
"Çen cüy, ben oggy iştiyom," dedi Masal.
"Tamam, o da olur," dedi ve eline kumandayı aldı.
"Size iyi eğlenceler," dedi ve masala döndü bakışları.
"Oggy, oggy," dedi neşeli çıkan sesi ile.
Masal, "oggy, oggy," dedi ve elini hafaya kaldırdı.
Polat'ın bakışlarının üstümde olduğunu hissedince ona baktım.
"Galiba bir tek bunu doğru söylüyor," dediğin de başımı salladım.
"Sadece bunu," dediğim de anladım der gibi bakıyordu.
"Gidelim," dedi ve elini dışa kapıya doğru uzatıp benim geçmemi bekledi.
"Dolat," dedi masal ve Polat'a öpücük attı.
Polat kızının ona öpücük atmasına şaşırmış olacak ki Masal'a öylece bakıp kalmıştı. Bende şaşkındım aslında, Masalın tek sevdiği erkek Gencay'dı ama galiba günden güne babasına da alışıyordu Masal.
Kapıdan çıkarken bir kez daha Masal'a baktığımda heyacanla ekranı izliyordu. Gülümseyerek kapıyı çekip kapattım.
"Bana ilk kez öpücük attı," dedi şaşkın ve bir o kadarda heyacanlı çıkan bir sesle Polat.
"Evet, bunu herkese de yapmaz," dediğim de bahçeden çıkıyorduk. Son anda üzerime ince bir ceket almak aklıma gelmişti ve sağ kolumda onu tutuyordum.
Arabaya geçmeden önce Polat'ın bana baktığını gördüm.
"Ne oldu?" diye sordum.
"Hiç, güzel olmuşsun," dediğin de ona bakmaya devam ettim.
"Senin için değil, masal istediği için yaptım makyaj," dediğim de bana bakıyordu.
"Anlıyorum," dedi.
"Gidelim artık," dedim düz çıkan bir sesle.
Polat başını salladı ve kapımı açıp geçmem için bekledi.
"Ben hallederim," dedim ve binip kapıyı tuttum. Elini çekmesini istiyordum. Ben yapabilirdim onun kapımı açıp kapatmasına gerek yoktu.
Bir şey demeden elini çekti ve öne doğru dolaştı. Bende direkt kapıyı kapattım. Önden geçip sürücü koltuğunun kapısını açıp kendini içeri bıraktı. Kapıyı kapattığın da bana bakınca ona bakmayı bırakıp önüme döndüm.
"Çok fazla duramam, Asel'e söz vermiştim bugün onunla kalacağım diye," dediğim Polat de arabayı çalıştırdı.
"Tamam çok fazla durmayacağız zaten," dediğin de ona baktım.
Çok durmayacaktık madem biz niye gidiyorduk. Evde kalıp oturabilirdik.
"Neden masalı' ve Asel'i istemedin?" diye sorduğumda tek kelime etmemişti.
"Gidince görürsün," dedi net çıkan sesi ile.
"Ama," dediğim de sustum.
Ne söyleyecektim ki?
Aklıma bir şey geliyordu ama inşallah doğru değildir.
Umarım aklımdan geçen şeyi yapmaz...
Neva.
Başımı Barlat'tan tarafa çevirdim ve ona baktım.
"Burası mı?" dediğim de başını salladı.
"Bizim evimiz miydi?" diye sorduğum da evet anlamında başını salladı Barlas.
"Evet burası sizin evinizdi," içeri girince belki hatırlarsın.
"Belki hatırlarım," dedim düz çıkan sesimle.
"Bana kızgın olduğunu biliyorum Neva ama bana kızma olur mu? Bunu istemediğimi daha önce söyledim," dedi.
Evet söyledi ama ben böyle bir şeyi beklemiyordum. Daha önceden evli olmayı beklemiyordum. Ve daha kim bilir neler vardı benden saklanan.
"İçeri girmene izin vermezlerse Timur'u aramalarını söyle tamam mı?" dediğin de ona bakmaya deavm ettim.
"Peki ya o da almazsa beni içeri," diye sordum.
"Alır, alacakta, dediklerimi unutma hiç bir şey isteyerek olmadı," dedi.
Evet bunları bir saat öncede söylemişti. Her şeyi anlatmıştı. Meğer o gün gördüğüm adam benim kocammış. Hatta o gün mağazada beni gören kızda görümcemmiş.
"Tamam, beni bekleyeceksin değil mi?" dediğim de anında başını salladı.
"Tabi ki de, seni onun yanına bırakıp kaçacağımı düşünmüyorsun değil mi? diye sordu.
"Bırakmazsın," dedim düz çıkan bir sesle.
"Tamam o zaman in şimdi, ona bildiğini ve hatırladığını söyle her şeyi?" Dedi ve ben içimden henüz tam olarak hatırlamadığımı biliyordum.
Sadece önceden gördüğüm bir kaç görüntünün gerçek olduğunu öğrenmiştim o kadar.
Onu görünce ne yapacaktım.
Barlas anlattığında Timur'un bana neler söylediğini hatırlamıştım. Yani beni istemediğini hatırlamıştım. Tam olarak ne yaşandı da benden ayrıldı ve nasıl olmuştu hala hatırlamıyordum.
Bildiğim tek şey, Timur'un beni istemediğiydi.
"Düşünmeyi bırak kuzen ve ondan öcünü al," dedi.
Öc almak mı?
Öv almak için mi gelmiştim.
"Öc almak için mi geldik?" diye sordum.
"Hayır tabi ki, anlattıklarımı unutma sadece," dediğin de başımı salladım.
"Unutmam," dediğim de elimi kapıya uzattım.
"Geleceğim birazdan," dedim ve bir şey demesine fırsat vermeden kendimi dışarı attım. Karanlık çökmüştü ve ben biraz korkuyordum açıkçası.
Bazı şeyleri hatırlıyordum, daha doğrusu rüya sandığım şeylerin gerçek olduğunu anladım. Biz o gün yağmurda öpüşmüştük.
Rüya değildi hiç biri hepsi gerçekti.
Yavaş bir şekilde yürümeye başladığımda. Karşıya baktım. Arbaların arkasından ilerliyordum. Bir kaç arabayı geçtiğim de kapının önünde bekleyen adamlar gördüm. Galiba bunlar da korumaydı.
Hiç durmadan ilerlemeye devam ettim. Adamlardan birinin beni fark ettiğini gördüm ve olduğum yerde durdum. Beni gören adam silahına davranında diğer adamlarda bana dönmüştü.
İçlerinde en uzun boylu olan adamın gözleri beni görünce şaşkınlık ile açılmıştı.
O beni tanımış mıydı?
Ona bakarak yürümeye başladım. Yanlarına varmama bir kaç adım kala tekrar durdum.
"Ben, Timur'u görmeye geldim," dediğim de uzun boylu olan adam bana baktı.
"Yenge," dedi.
Yenge mi?
"Yani Neva hanım," diye kendini düzeltti.
"Hatırlamıyor musunuz?" dedi anında.
"Sayılır," dediğim de başını salladı.
"Abim içeride," dedi. Abim dediği kişi Timur'du.
"Girebilir miyim?" diye sorduğumda biraz durakladı ve hemen başınısı salladı.
"Tabi ki de girebilirsiniz Neva hanım," dedi uzun boylu adam.
Bir şey demedim ve kapıya doğru yürümeye başladım. Kapının yavaş bir şekilde açılması ile kendimi yürümeye zorladım.
Korkuyordum.
Aslın da korkmamı gerektirecek bir şey yoktu.
Sonuçta o benim eski kocamdı. Eski de olsa kocamdı değil mi.
Gözlerimle etrafa baktığım da kocaman bir bahçe olduğunu gördüm. Zaten evin her tarafunda ağaçlar vardı. Ağaçlar sayesinde hem ev hemde bahçe gizli gibiydi.
Etrafı incelemeyi bırakıp merdivenlere doğru ilerledim. Birer, birer merdivenleri çıktığım da kapıda durdum. Kapı ziline mi basamam gerekiyordu?
Elim zile doğru uzanmıştım ki kapı bir anda açıldı.
"Tamam abicim, bir saat," dedi mağazada gördüğüm kız. Yani Dicle.
Başını çevirince beni görmesi ile gözleri şaşkınlık ile açıldı.
"Yenge?" dedi. O da bana yenge demişti.
"Timur'u görmeye gelmiştim," dediğim de öylece yüzüme baktı.
"Sen? Sen abimi hatırlıyor musun?" diye sorduğun da onun sesini duydum.
"Sen niye hala çıkmadın? Kiminle konuşuyorsun kapıda?" diyen sert sesi ile kapıya geldiğini anlıyordum. Çünkü sesi yakından çıkmıştı. İlk önce ayaklarını gördüm ve sonra vücudunu. Bakışlarım ise direkt gözlerini buldu.
Karşısında beni görmeyi beklemediğini gözlerideki şaşkınlıktan ve yüzünden anlaşılıyordu. Kimsenin beni görmeyi beklemediğine emindim.
"Sen," dediğin de oldukça şaşkındı.
"Timur," dedim.
Timur derken bile çok tuhaf hissetmiştim. Şimdi bu mavi gözlü ve aynı zamanda çok yakışıklı olan adam benim kocam mıydı?
Yani eski kocam.
"Neva," dediğin de bile sesin de hala bir şaşkınlık vardı.
"Girebilir miyim?" diye sordum.
"Ah tabi yenge gel," dedi Dicle ve hemen kenara çekildi.
İçeri adımladığım da Timur hala bana bakıyordu. Gözlerini bir an olsun üstümden çekmemişti.
"Geçelim yenge," diyen Dicle'nin sesi ile ona baktım.
"Git Dicle," dedi Timur.
"Ne?" dedi Dicle ve abisine baktı.
"Çık Dicle," dedi düz çıkan bir sesle.
"Ama abi," dedi Dicle.
Timur gözlerini benden çekerek direkt olarak kardeşine çevirdi. Dicle abisinin gözlerine bakar bakmaz. Bir adım geriledi.
"Tamam ben gidiyorum," dedi ve bana son kez ağlamaklı bakan gözler ile bakıp arkasını dönüp çıktı. Timur kapıyı kapatmıştı.
Bende ne yapacağımı bilemeyerek ona sırtımı döndüm. Koridorda yürümeye başladım. Ben yürümeye başladıkça aklıma görüntüler geliyordu.
Beynimin içinde Timur'un beni istemeyen sesleri dönüp duruyordu. Bu hatırladıklarım doğruydu.
Salona adımımı atar atmaz gözlerim itirleşti. Salon çok büyük ve oldukça ihtişamlıydı.
Etrafta ki eşyaların oldukça pahalı olduğunu anlıyordum. Eşyalar ben çok parayım diye bağırıyordu resmen.
İlerlemeli miydim yoksa burada mı durmalıydım?
Ne yapacağımı bilemediğim için arlamı döndüm. Timur'un aynı geçen gün aklamki gibi aksadığını gördüğümde gözlerim istemsizce bacağına bakmama neden oluyordu.
Önceden böyle değilmiş. Her şeyi biliyordum. Timur'un mafya Lideri olduğunu biliyordum.
Barlas anlatmıştı.
"Seni kim getirdi buraya?" sorusu ile bakışlarımı gözlerine çıkardım.
"Barlas," dediğim de yanıma geldi ve durdu.
"Anlattı mı?" dediğin de gözlerinin içine baktım. Gözlerinden çekmek istemiyordum bakışlarımı. Gözleri çok güzeldi.
"Evet," dediğim de anladım diyerek başını salladı.
"Peki neden geldin?" dedi.
"Anlamadım?" Dedim direkt.
"Anlattı dedin, ben senden ayrıldım, hatta seni de boşadım," dedi sert çıkan sesi ile. Ne kadar sesi sert çıksada sesinde bir titreme vardı.
"Konuşmak istedim, bana anlatmanı istiyorum? Neden ayrıldık biz?" dediğim de öylece yüzüme baktı.
Ağzından kelimeler çıkacak diye bekledim ama çıkmadı. Konuşmadı sadece beni izledi.
"Anlatacak bir şey yok, buraya gelmen hataydı Neva, hemen git," dedi düz çıkan bir sesle.
Buraya gelmem hata mıydı?
Neden böyle konuşuyordu?
Gitmek istemiyordum. İçinde ona karşı anlandıramadığım bir özlem vardı.
"Barlas bana sadece boşandığımızı anlattı, nedeni hakkında bir şey söylemedi, sen söylecekmişsin," dediğim de güldü.
"Ben mi söylecekmişim?" dediğin de bakışlarım gülümseyen dudaklarındaydı.
Hatırlıyordum. Şimdi hatırlıyordum. Bana kötü davranmıştı Timur. Seler kulaklarıma teker teker döküldüğünde gözlerim doldu.
Az önce ki sert ve soğuk çıkan sesi kulağımda çınlıyordu.
Gitmeliydim, haklıydı Timur buraya gelmem hataydı. Hemde çok büyük bir hata. O zaman da beni istemediğini söylemişti şimdi de istemediğini belli etmişti.
Bir şey demeden yanından ayrılıyordum. Yavaş yavaş yürüyordum sadece. Barlas ne bekliyordu ki? Oturup neler olduğunu mı anlatacaktı.
Anlatmayacaktı.
"Gitme." sesi ile olduğum yerde durdum.Yavaş bir şekilde tekrar arkama döndüm ve ona baktım.
Gözlerindeki pişmanlığı görebiliyordum. Ama pişman olması benim kalbimdeki acıyı hafifletmiyordu.
Kalbimde ki acıyı bilhassa artırıyordu.
"Gitmemi isteyen sendin," dediğim de bana baktı. Aksayan adımı ile benim yanıma doğru adımladı.
"Bilmediğin şeyler var Neva," dedi.
"Anlatmıyorsun Timur." dedim çaresiz çıkan bir sesle.
"Anlatmayacaksın da. Ve bende sen anlatana kadar senin yanına gelmeyeceğim." dedim ve tekrar arkamı döndüm.
"Neva, gitme.." dedi arkamdan ama bu sefer durmadım. Durursam daha fazla dayanamam. Onu bu halde görmeye alışkın değilim. O benim tanıdığım Timur değildi.
"Kendini toparla, eski haline dön," diyerek fısıldadım ve kapıdan çıktım..
Kapıdan çıkar çıkmaz ise gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Onu hatırlıyordum. O kokusunu, onunla uyuduğum günleri. O menekşe kokususu hatırlıyordum. Hatırlıyordum ama hatırlamak canımı acıtıyordu. Kalbim sıkışıyordu ve ben kendimi kötü hissediyordum.
O istemiyorum dediği sözler, bana nefretle baktığı an. Gözlerimin önüne birer birer düşüyordu. O anlar düştükçe ben kendimi yere atmak istiyordum.
Burasıydı.
Burasıydı değil mi?
Beni o gün burada terk etmişti.
Yaşlı gözler ile evin içine baktım. Kapının açılması için bekledim. Beklemeye devam ettim. Ama o kapı açılmayacaktı biliyordum.
Ümitsizce arkamı döndüğüm an kapının açıldığını duydum. Kapının açılması ile olduğum yerde durdum kaldım.
Ne olacaktı şimdi?
Dur gitme, kal özür dilerim derse onu affedecek miydim?
Yoksa öylece çekip gidecek miydim buradan...
Devam edecek..
Evet bir bölümün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız canlarım. Bölümde bazı yerleri çıkardım canlarım. Daha doğrusu bu şekilde ilerlemeye karar verdim..
Diğer bölümde Neva'nın teyzesini oldukça tanımış olacağız.
Yeni bölüm nasıldı?
Bölümde sizi en çok ne etkiledi?
Sizce Polat ne söylecek İnci'ye?
Biliyorum bölüm biraz geç geldi ama beklediğinize deyeceğini düşünüyorum. Umarım bizi özlemişsinizdir. Bolca yorum yaparak bana ve kitabıma destek olabilirsiniz canlarım. Şimdiden hepinize çok teşekkür ederim. Ve sizleri kocaman öpüyorum... 😘💋
Diğer bölümde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın. Yazarınızdan hepinize kocaman kalp... ♥️
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
30.46k Okunma |
2.6k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |