43. Bölüm

43. Bölüm

simurg anka
simurganka45

 

Keyifli Okumalar😘🫰🏻🫶🏻🥹

 

 

 

 

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

 

Sabah uyandığımızda hızlıca hazırlanıp kahvaltı bile yapmadan yola çıkmıştık çiflikte daha fazla vakit geçirmek için. Araba yolculuğunda biraz Savaş ve Bilgeyle uğraşmış sonra da benimkilere sataşmıştım. Bir iki saatlik şehrin merkezinden çıktığımızda arazi yollarına girip sonunda çiftliğe ulaşmıştık. Yolda gelirken bir kaç ev görsem de burası diğer yerlerden izole gibiydi.

 

 

İlk girdiğimiz kapının çevresi baya genişti bakmaya çalışsam da tam göremedim ama abimin yolda söylediğine göre baya geniş bir araziydi. İlk kapıdan biraz uzakta tekrar çitlerden girdiğimizde bizi taş bir yol ve güzel iki katlı çiftlik evi karşıladı. (Fotoğraf da koyamadığım için burayı betimlemiyorum herkes kafasına göre takılsın dndjjd)

 

 

Arabanın durmasıyla hemen arabadan inip taş yolun kenarındaki yapay süs havuzuna koştum. Ona giderken gördüğüm salıncakla burayı keşfetmeye haftasonun yetmeyeceğini çoktan anladım.

 


İki kişilik oturma yeri olan beyaza boyanmış demir salıncağa doğru küçük bir çocuk gibi koştum. Yanlarındaki çiçekler salıncağa gölge yapan ağaçla çok ama çok güzeldi.

 

 

Salıncağa oturduğum gibi ayaklarımı yerde ileri geri yaparak kendimi sallamaya başladım. Bizimkilerin bana baktığını görünce onlara el salladım. Abim ne ara eline aldığını anlamadığım güya ben anı biriktirmem lazım her şeyi çekeceğim diyerek arabadan inip geri aldığım kameramla beni çekiyordu. Kendimi biraz daha hızlandırıp kendimi atmak için hazırlandım.

 

 

Dört farklı hitapla gelen 'Hayır yapma' ları bir yerlerime takmadan yerdeki çimlerin üzerine kontrollü şekilde atladığımda tekrar küçüklüğüme dönmüştüm.

 

 

'Boncuk acıdı mı bacağın falan, niye söz dinlemiyorsun abicim?' Abimin yanıma gelip beni kolunun altına almasıyla ona sırnaşıp alttan alttan çenemi kaslı vücuduna yaslayıp göz kırpıştırdım masum masum. 'Şebeksin şu an bu halinle 5 yaşında falansın'

 

 

Abimin bir yandan yürürken söyledikleriyle yakınına geldiğimiz diğer üçlü de kıkırdayınca ben de bakışlarımı üstüme çevirdim.

 

 

Çiftlik ruhuna uymak için içime hangisinin olduğunu bilmediğim mavi basit bir tişört üstüme de kot bahçıvan pantolonumu giymiş paçalarını kıvırıp beyaz uzun çorap ve ayakkabılarımı giymiştim. Bir tık haklı olsalar da göz devirdim.

Biz arabanın yanına geldiğimizde verandada yaşlı ama dinç benim gibi bahçıvan bir tulum giymiş saçlarına aklar düşmüş bir tutam siyahı kalmamış bir amca ve kolunun altında çiçekli elbisesiyle tonton yaşlı beyaz saçlarını beziyle örtüp ensesinde toplamış beyaz yüzlü kırmızı yanaklı bir teyze vardı. Bize gülerek baktıklarında abim diğer kolunun altına da Mert'i alıp bizi onlara doğru ilerletti. O kadar sevimliydiler ki onların enerjisi bana da geçmiş ağzımda askı var gibi gülmeden duramadım.

 

 

'Annem sana benim çocukları getirdim sonunda.' Dediğinde önce yaşlı teyzenin elini sonra da amcanın elini öpüp yanına geçti. Mert de aynı şeyi yaparken sıra bana geldiğinde ben de eğilmişken teyze izin vermeyip yanaklarımdan tutarak öpmüştü. O kadar içtendi ki sanki hep tanıdığım uzun zamandır görmediğim biriyle görüşüyor gibi hissettim.

 

Amcada aynı şekilde elini öptürmeden ellerimi tutup yanağımı sevmişti.

 

 

'Oyyy sultanım gençleştin mi ne yaptın? Ne bu güzellik fıstık.' Ateş'in yanağından makas aldığı eline yavaşça vurup tövbe çekmesiyle güldüm.

 

 

'Oo yaşlı kurt hanım iyi bakmış. İyisin iyi' diyip amcayla da şakalaşıp yanımıza gelmişti. Çınar daha efendi bir şekilde ellerini öpüp hallerini hatırlarını ayak üstü sormuştu.

 

 

'De hayde sofraya geçelim orda devam ederiz.' Hala adını öğrenemediğim amcanın komutuyla kafamızı sallayıp biraz önce fark etmediğim verandadaki üstü bir sürü kahvaltılıkla doldurulmuş yuvarlak ahşap masaya yerleştik.

 

 

'Dökdürmüşsün yine Mihri Sultan' abimin sözleriyle gülen gözleri daha da güldü. Bu çiftle abimin arasında bir hikaye yattığına emindim. Öğrenmek için de sabırsızlanıyorum.

 

 

'Çay soğumasın diye getirmedim siz başlayın hemen geliyorum.' Mihri teyzenin kalkmasına fırsat vermeden abim kalkmış içeri girmişti. Çok geçmeden elinde çayla gelip servisi yapana kadar hepimiz kıpır kıpır ama mutlu ve huzurluyduk. Burası ev değildi Mihri teyzeler sayesinde yuvaydı bunu daha ilk anda anlamıştım.

 

 

'Bak bu peyniri başka yerde bulamazsın bizim çifliğin sütünden annem yapıyor.' Abimin içten bir şekilde annem demesi beni çok mutlu etti. Bir şekilde bir aileye ait hissetmeleri benim için paha biçilmezdi.

 

 

'Ellerinize sağlık zahmet etmişsiniz' Mert'in biz gibi bir yandan tabağına aldığı kahvaltılıklar arasında konuşmasına ben de ağzım biraz önce övülen peynir olduğu için kafa sallayarak onay verdim. Abime baktığımda gözlerinin içi gülüyordu.

 

 

'Kızım ekmek ye ekmek kalmışsın bir kemik.' Dediğinde düşündüğünden söylediğini bildiğim için alınmadım hatta tam anlamıyla anne azarı yedim Sibel teyzelerden alışık olsam da her seferinde ilk gibi içim tarif edilemez hislerle dolup taşıyordu. Mihri teyzeyi kırmayıp kızarmış ekşi maya ekmeğini alıp üzerine sürmelik şeyi seçmek için bakınırken ekmek elimden alındı.

 

 

Çınar elimden aldığı ekmeğe bal kaymak sürerken memnuniyetle bu ilginin tadını çıkardım. Bu sırada apzı dolu olan diğer tarafımdaki Ateş konuştu.

 

 

'Bu yumurta harika ağzının tadını biliyorsun Mehmetçim.' Dediğinde kıkırdadım. Mehmet amca uzanıp hafiften Ateş'in ensesine vurunca kıkırtım gülmeye döndü.

 

*
*
*

 

Güzelce yaptığımız lezzetli köy kahvaltısından sonra karnım şişmiş el birliğiyle topladığımız sofranın bulaşıklarında Mihri teyzeye yardım etmek için mutfakta kalmıştım. Mutfak ahşap ne çok büyük ne de çok küçüktü her şey vardı yeterliydi.

 

 

Mihri teyze kahvaltılıkları dolaba geri yerleştirirken ben de kirli tabakları sudan geçirip makineye diziyordum.

 

 

'Eviniz çok güzelmiş, güle güle oturun.' Nerden başlayacağımı bilemediğim için klasikten girdim konuya.

 

 

'Öyle ama burası bizim değil Toprağımın.' Dediğinde makineden başımı kaldırıp işini bitirdiği için oturduğu mutfak masasına baktım. Bana gülümseyerek bakıp sandalyeyi işaret etti. 'Gel otur da anlatayım mı?' Kafamı salladım.

 

 

'Önce iki dakikada şu işimi bitireyim spnra da bize kahve yapayım içerken konuşalım. Olur mu Mihri teyze?' Beni vazgeçirmesine fırsat vermeden heyecandan işleri çarçabuk bitirip bir de üstüne ikimize güzelinden bir kahve yaptım.

 

 

Mihri teyzenin karşısındaki sandalyeye geçtim. Sandalyeye normal oturmak yerine yan oturup sırtımı duvara verip ayaklarımı yukarı toplayıp Mihri teyzeye döndüm.

 

 

'Biz eskiden beri hatta Mehmet dedenin dedelerinden beri bu çiftliğin işleriyle uğraşıyoruz aile mesleği gibi. Biz bu evin işlerini görürken birden ev sahiplerinin işlerinin bozulduğundan evi satacaklarını öğrendik. Başka iş bilmeyiz alışkanlık çocuğu nasıl okuturuz diye dertlendik durduk. Bir gün dediler çiftlik satıldı bugün sahipleri gelicek belki sizin çalışmanıza devam etmelerini isterler.' Kahvesinden bir yudum alırken gözleri o ana gitmiş gibi dalmıştı bir noktaya.

 

 

Bozmadan ses çıkarmadan devam etmeye hazır olmasını bekledim anladığım kadarıyla zor bir zamandı onlar için.

 

 

'Dedim Allah büyük belki alanlar iyidir. Sabah hazırlandık ettik bekliyoruz eskiden şimdi depo olarak kullandığımız müştemilattan kapıyı gözetliyoruz diken üstünde. Kapıdan bir araba girdi. Üç kapısı açıldı bir baktık üç genç delikanlı. Hala kapıya bakıyoruz dedenle aileleri arkadan gelicek herhalde diye.'

 

 

'Neyse indiler bizim ev sahipleriyle konuştular biz de işlerimizi hallettik o sırada. Onlara kahve yapmaya girdim içeri ama kalbim küt küt zor bela girdim salona.' Gülümsedi tam bu anda 'Salona girmemle Çınar kalktı yerinden elimdeki tepsiyi aldı kendi servis etti. Bize de gelin oturalım konuşalım dedi hemen çağırdım dedeni.'

 

 

'Konuştular ettiler dediler biz burayı size emanet ediyoruz. Yerleşin ev içindekiyle yaşar yuva olarak kalsın biz arada kafa dinlemeye sizi rahatsız etmeye geliriz. İnanamadık kızım.' Abimlere bir kere daha eridik... onların o güzel kalplerini yerim ben.

 

 

'İşte o arada bizim oğlan geldi. Çınarlarla falan yaşıt ama abi dedi büyğm duruyorlardı takım elbiseden mi hayat yorgunluğundan mı neyden bilemedim. Oğlanı kendi kardeşleri bildiler. Okusun diye her şeyiyle ilgilendiler hiçbirini de gözümüze sokmadılar anlamadık bile yaptıkları iyilikleri. Dedikleri gibi arada gelirlerdi buraya ama hep bir buruktular. Anlattılar hikayelerini ah kınalı kuzularım.'

 


Gözlerinden al yanaklarına düşen yanaklarını hızla sildi. 'Dışarda bindiğin salıncak var ya onun hikayesi geldi bak şimdi aklıma. Bir gün geldi dedi kızıma salıncak yapalım bana yardım eder misin Mehmet baba. Şaşırdım kızım dedim hangi kızın günahına girdin dinsiz edepsiz.' Aklımda canlanan sahneyle güldüm.

 

 

'Evleneceğini düşünmediniz mi hiç?'

 


'Evlen dediğimde başımda tonla dert olduğundan yanaşmıyordu dedim yedi bir bok.' Mihri teyze de güldü. İkimiz de soğumuş kahvemizden bir yudum daha aldık.

 

 

'Neyse hevesle üçü bir de benim beyle oğlanla yaptılar bir kaç günde salıncağı çok özendiler. Ben de hala sanıyorum kızım dediği küçük bir sabi.' Burdaki sabi bendim galiba.

 

 

'Ben kendi kendimi yerken geldi çayıyla cüzdanından fotoğrafını çıkardı. Kızım Ahu Nazlı hep böyle bir salıncağı olsun isterdi dedi. O bir kaç kaldılar anlattılar sizi. Kızım Allah şahit ben bir insanın kendi kanından olana bile böyle düşkününü görmedim. Üçü de bir anlatıyor Mertle sizi sanki gerçekten onların çocuklarısınız halbuki daha kendileri çocuktu o zaman.'

 

 

'Gel zaman git zaman sizle yatıp sizle kalkar olduk. O ara baya kaldılar burda sizi de uzaktan izlerlerdi. Benim oğlan bile sizi baya tanır sever sizi. Onlar sizinle yaşamadığı zamanlarda bile sizi yaşattılar hayallerinde, hayatlarında kendilerinden çok yeriniz vardı. Bu çiftliği birazdan gezince ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız. Bu eve sonradan çakılan her çivi sizin için yapıldı.'

 


'Bayadır tanıyorsun ya Mihri teyze hayatlarında hiç biri oldu mu biliyorsundur sen?' Biraz ona yaklaşarak sorduğum soruyla koluma hafifçe vurup okşadı. Bulmuşum abimlerin kara kutusunu bırakır mıyım hiç.

 

 

'Olduysa da bizim oğlan biliyordur. Bizimle konuştukları zaman siz harici bir şey dökülmezdi dillerinden.'

 

 

'Mihri Teyze oğlun nerde?' Dedim muhabbeti çok sarmıştı ve kalkıp bizimkilerin yanına bahçeye çıkasım yoktu.

 


'Merkezde o gelinle oraya yerleştiler haftasonları uğrarlar bize belki bugün de gelirler.' Telefonu çıkarıp boynuna astığı gözlüğünü burnunun ucuna getirip bi şey yapıp bana uzattığında gördüğüm fotoğrafla gülümsedim.

 

 

Dediği gibi Ateş ve Çınar abimle yaşıt biri yanında dünyalar güzeli kadın ve kucaklarında küçük bir oğlan çocuğu.

 

 

'Maşallah çok güzeller.' Telefonu geri verirken içten bir şekilde gülümsediğini gördüm bir fotoğraf karesine bile gülümsemekti belki annelik. Anlık düşen modumla aniden sandalyeden kalkıp fincanları suya tuttum.

 

 

Mihri teyzeyi oğlu arayınca onu mutfakta bırakıp seslerin geldiği evin arka tarafına çıktım evin arka kapısından.

 

 

Abimi elinde tavşanla görünce hızla ona doğru koştum. Abimin elinden tavşanı alıp sevmeye başladım. 'Yaaa ama sen çok tatlısın. Yiyim mi ha seni.' Ben tavşanı sağa sola sallarken birden elimden sıyrılıp yere iniş yaparken ben ona bir şey oldu sanıp korkarken o zıplaya zıplaya yeni gördüğüm arkadaşlarının yanına gitti. 'Belki de seni yerimi yanlış anladı.' Omuz silkip abimin saçlarımı karşıtırması eşliğinde ilerledim.

 

 

'Muhteşem üçlümüz nerde?'

 

 

'Çınarla Mert ağaç evindeler Ateş de atına bakmaya gitti.' Dediğinde hangi birine şaşıracağımı bilemedim. Abimin beni yönlendirmesiyle evi gören büyük bir ağacın önüne geldiğimizde zaten açık olan ağzım daha da açıldı.

 

 

Ağacın büyük gövdesine çakılmış ahşap merdiven orta büyüklükte bir agaç evine çıkıyordu. İçerden Çınar ve Mert'in sesi geliyordu. Ortamlarını bozmak istemediğim için ilerledim bodoslama.

 

 

Gördüğüm ördeklerle onları sevmek için yanına yaklaştığımda abimin arkadan sesini duysam da çok geçti. 'Abim dur kazlar.' Demesine kalmamış kazın biri kanatlarını açıp üstüme doğru tıslayarak gelmeye başlayınca ben de kaçmaya başladım.

 

 

'Aaa katil kazlar peşime takıldı.' Bir yandan koşarken bir yandan arkama baktığımda kazlar çoğalmış abimin onları kovmaya çalışmasına karşın bir ikisi ona kabarmış sürüden ayrılmıştı. Kafası kopuk tavuk gibi bir oraya bir buraya koşuyordum.

 

 

'Abi bir şey yap yiyecekler beni.' Derken biri hafiften uçup popoma değince bağırarak daha da hızlandım. Az kalsın kaportayı çizicekti kaz.

 

 

'Mehmet Amca koş bizimkini kazlar yiyecek.' Ateş hangi ara diğerlerinin yanına ağaç evine çıktı bilmesem de üçü de korkuluklarına yaslanmış gülerek beni videoya alıyorlardı.

 

 

'İnin lan aşağı nasıl abisiniz siz. Öldürecek bunlar beni.' Derken abim bir kaç kazı kapatsa da diğerleri peşimdeydi.

 

 

'Abartma kızım oyun istiyorlar.' Mert'in sözlerine soluğum artık bir yerlere kaçmaya başlamasa çok güzel cevap vericek olsam da el mecbur kaderimi kabullendim. 'Abi al şunları başımdan' Toprak abime doğru koşmaya başladığımda kümestekiler de tellerinden tıslıyordu. Ulan naptım ben size kış bile demedim.

 

 

'Boncuk yabancısın diye bir de koşturuyorsun oyun sandılar dursan durucaklar onlar da.' Abimin açıklaması bana güven vermedi yabancıysak da kovalamaları mı gerekiyordu muhattap olmazsın olur biter be kazcım.

 

 

'Ulan sizi mangalda yiyelim de görün.' Dediğimde kaçıncısını sayamadığım turumuza başladım. Sözlerimi anlamış gibi daha çok hızlandılar.

 

 

'Kışkırtma kızım hayvanları.' Çınar'ın sesiyle onlara yönelip ağacın merdivenlerine yöneldim. Biri paçamdan tutsa da kendimi bir şekilde yukarı attığımda diğerleri karnını tutarak gülüyordu.

 

 

'Yok bu az oldu yerlere de vurun' Eteş bunu bekliyprmuş gibi yapmaya başlayınca gözlerimi devirip derin derin nefeslendim.

 

 

'Var mı bir yerinde bir şeyin bal çiçeğim?' Çınar yanıma oturup durduğu gülüşleriyle bir yandan da ne halde olduğunu düşünmek bile istemediğim saçımdaki lastiği çıkarıp tekrar saçımı topluyordu.

 

 

Ufak olayları abartma denince ben olduğum için üstüme başıma hatta kıpırdanıp popoma da baktım. Pantolonumun paçasındaki diş izlerini görünce kaçtığıma şükrettim.

 

 

'Az kalsın gidiyordu emanet.' Çınar topladığım saçıma kafasını yasladığında sarsılmamla tekrar gülmeye başladığını anladım olayın saçmalığına ben de gülmeye başladım.

 

 

Kazların hepsinin kafese girdiğini görünce diğerlerinin inmesiyle ben de indim. Son basamakta Çınar'ın beni sırtına alıp koşturmasıyla gülerek boynuna sarılıp omzuna başımı yasladım. Çok olmasa da diğer hayvanlardan biraz uzakta olan yapıya yaklaştıkça burnuma gelen tezek kokusuyla burnumu kırıştırdım.

 

Çınar beni bırakıp içeri girince ben de düşünmeden içeri girdim. İki yanda baya bir inek ortada beton bir zemin vardı. İçeri girmemizle diğerleri de girmişti arkamızdan. Ateş atik bir hareketle beni kucağına alıp hayvanların yem yediği yerle bizim aramızdaki yere getirdi burası temiz olsa da ineklerin olduğu bölümde çok olmasa da biraz yeni inek kakası vardı.

 

'Atıyım mi seni boka he zilli.' Dediğinde daha çok doladım kollarını boynuna.

 

'Saçma salak iş yapma Ateş indir beni' derken inekle göz göze geldiğimde ona şirince gülümsedim. 'Ateş hayvanlar tedirgin oldu kaz işine dönmesin abicim.' Deyip yanağını öpünce eski yerimize gelip beni yavaşça yere indirdi.

 

'Buzağı var mı Mehmet Amca ben küçük buzağı çok severim.' Dediğimde Mehmet Amcanın gülerek yürümesine eşlik ettim.

 

 

'Çok severim diyorsun hayatında kaç defa buzağı gördün Narçiçeğim.' Omuz silksem de Mert kafasını kafama vurdu. Evet görmemiştim canlı ama hep videolarda gördüğümde özellikle son zamanlarda yabancıların kıvırcık tüylü ineği yıkama videosunda görmüştüm.

 

 

'Hem küçük buzağı ne buzağı zaten küçük olur kızım.' Mehmet amcanın gülerek ilerlemesine diğerleriyle ben de eşlik ettim. Yeni doğmuş inek yavrusuna küçük buzağı denir ama erkolar bunu anlamayacak kadar düz mantık.

 

'Bak bu daha üç haftalık adı da Nazlı.' Dediğinde dördü de baya güldü. Mehmet amca elini alnına vurunca benim de adımın Nazlı olduğunu yeni hatırladığına yemin ederim.

 

'Kızım valla gücenme aklımıza gelmedi. Çok zor doğdu bizi baya zorladı ondan adını Nazlı koyduk.' Dediğinde Mehmet amcaya gülümsedim.

 

 

'Sorun değil Mehmet amca adım diye koyadabilirsiniz gücenmem sevinirim. Sevsem olur mu?' Dediğimde Mehmet Amca küçük bir inek biberonu getirip bana uzattı. Buzağına verdiğimde hemen içmeye başladığında eğilerek başını yavaşça okşamaya başladım.

 

'Nazlılar bakın bana' Çınar'ın sesiyle benim hafif elimde biberonla dönmemle buzağı da biberonu bırakmamak için benimle kameraya baktı. Ben otuz iki diş sırıtarak poz verdim. Çınar bir kaç poz çekerken Mert telefonunu çıkarıp ön kameraya hepimizi alacak şekilde almaya çalıştı. Biz eğildiğimiz ve onlar uzun olduğu için hepimiz sığmayınca Mehmet Amca buzağıyı kucağına aldı. Hep birlikte bir kaç fotoğraf da öyle çekildik.

 

 

Abimlerin tavukları kucaklayıp dövüştürmeye çalışması sonucu Mihri teyzeden azar yemeleriyle içeri geçtik. Abimler akşama mangal yapalım dediği için getirdiğimiz etleri Mihri teyzeyle beraber sosladık. Salata ve meze için erken olduğundan onlara başlamadık.

 

*
*
*

 

Abimlerle salonda çektiğimiz videolara ve fotoğrafları incelerken gelen seslerle kapıya döndük galiba Mihri teyzenin oğlu Ahmet ve ailesi gelmişti. Abimler sabah geleceğini söylemişlerdi.

 

 

İçeri önce çok güzel kahve saçlı hafif balık etli bir kadın girdi. Biz de ayaklandık karşılamak için.

 

 

'Hoşgeldiniz abi' deyip ilk Toprak abime sarıldı. Ufaktan bir kıskansam da neyseki dışarı yansıtmadım. Bunun bir sebebi de Mihri teyzenin gelinin de onun gibi çok safe bir enerji vermesi olabilir.

 

 

'Meşhur çocukların mı abi?' Adını hala bilmediğim gelin hanımın sorusuna abim kafa salladı. 'Hoşgeldin Ahucum ben Sevda' dediğinde artık bu ailenin bizi tanımasına şaşırmayı bırakmıştım. Aynı şekilde kollarımı ona doladım. Gerçekten çok tatlıydı.

 

 

'Men deldiii' kapıdan gelen sesle ayrıldığımda Ateşlerle yaşıt kumral bir adamın kucağında iki üç yaşlarında sarışın bir oğlan çocuğunu gördük. Ellerini birbirine çırpıp öndeki iki dişiyle sırıtırken tam tek lokmalıktı dişlerim şimdiden kamaştı tatlılığına. Benimle göz göze gelince babasının boynuna saklandı. Deve kuşu gibi yaptığı hareket sonucu bezli koca poposu çıkınca güldüm.

 

 

Kucağında oğlu Asrınla selamlaşan Ahmetle tanışmış şimdi otumuş bize alışmasını bekleyip babasının boynundan çıkmasını bekliyorduk Asrın beyin...

 

 

'Dedemm hoş geldin' Mehmet amcanın sesiyle ufaktan kafasını kaldırıp üstünü değiştirmiş gelen dedesine döndü. Onu görünce bizim varlığımızı umursamayıp ya da unutup babasının kucağından inip paytak paytak dedesinin eğildiği kolları arasına girdi.

 

Telefonumun titremesiyle irkilip cebimden çıkardığımda Savaş görüntülü arıyordu. Kolunun altında olduğum Mert gördüğü isimle kafa işareti yapınca herkesin salonda olmasını fırsat bilip mutfağa geçtim. Sonra da çayı götürürdüm içeri. Hala ısrarla çalan telefonumu tezgaha koyup açtım. Bir yandan da çaydanlığı alıp içine su koydum. Ses çıkmadığı için göz ucuyla telefonuma baktığımda ofisteki masasında eli çenesinde gözleri yorgun olsa da gülerek beni izleyen adamı görünce ben de gülümseyerek çayı ocağa koydum.

 

 

'Bitti mi işin güzelim?' Savaş'a kafa sallayarak masaya geçip sandalyeye oturdum. Savaşı da düşmesin diye masanın üstündeki sürahiye dayadım.

 

 

'Naptın bakalım komiser ben yokken?' Cilveli söyleyişimle Savaş kafasını iki yana sallayarak güldü.

 

 

'Seni göreceğim saatleri saydım.' Ben erimişim ben bitmişim bu adama... 'Sen neler yaptın beğendin mi çifliği' dediğinde hevesle başımı sallayarak ilk andan itibaren yaptıklarımı büyük bir heyecanla Savaş'a aktarmaya başladım. Anlattığım saçma şeyleri bile büyük bir ilgiyle dinleyip yorum yaptı. Kazların beni kovaladığı kısımda attığı kahkahayı kesin en alt katta nezaretteki mahkumlar bile duydu. Bu arada kaynayan suyla çayı demledim.

 


'Naz seninle konuştum yeminle güneş sanki yeni doğdu.' Savaş'a bana katılarak güldüğü hatta hala gülmekten gözünden akan yaşları sildiği için trip attığım için cevap vermeden göz devirdim.

 

 

'Menn aba deldii' kapıdan gelen sesle oraya baktığımda Asrın'ın kapının eşiğinde bana doğru geldiğini görünce hazır bana gelmişken korkutmamak için sandalyemi geri çeksem de hareket etmedim. Yanıma gelince tombik kollarını bana uzatınca belinden tutup kucağıma yan bir şekilde aldım.

 

 

'Asrın aşkım sen bana mı geldin? Öpebilir miyim seni?' Çocuk da olsa izinsiz öpmenin doğru olmadığının bilincinde olduğum için çok istesem de cevabını bekledim. Biraz durup kafa sallayınca yanaklarından kocaman şap şup öptüm. O da bunun oyun gibi olduğunu düşünmüş olucak ki kıkır kıkır gülmeye başladı kucağımda.

 

 

'Abaa abi var' deyince Asrın gelince unuttuğum telefonuma döndüğümde Savaş eli yine çenesine dayalı gülümseyerek bize bakıyordu.

 

 

'Evet Asrın abi el sallayalım mı ona?' Dediğimde bu çocuğun tek yabancı saydığı bizdik herhalde hemen elini öpüp ekrana salladı.

 

 

'Nazz evlenmemiz için bana acil mantıklı bir sebep sun. Yoksa gidip nihak için tarih bakıcam yavrum.' Savaş'ın sözleriyle göz devirdim ama hala benden cevap beklediğini görünce yerimde dikleştim.

 

 

'Sen ciddi misin hayatım'

 

 

'Hiç olmadığım kadar yavrum. Olmasın mı hayatım hayatın...' dediğinde gerçekten her an gidip gün alabilirdi. Bu sefer de Savaşa bakıp unuttuğum kucağımdaki Asrın yanağımdan öpünce kendime geldim.

 

 

'Bak sen şu küçük adam gözümüzün önünde nispet yapar gibi seni öpüyor' Savaş'ın homurdanmasıyla Asrına baktığımda gerçekten nispet yapar gibi ona bakış tekrar öptü ama bu sefer boynumu. Huylandığım için kafamı eğince bunu da oyun sanıp boynuma yönelince hem çocuğu düşürmeden tutmaya hem de dikkatini dağıtmak için ne yapacağımı düşündüm.

 

 

'Allahım gerçekten bana sabır versin. Nöbet falan siktir edip gelicem şimdi yanınıza.' Savaş'ın homurdanmaları Allahtan kısıktı da küfrü çocuk duymadı hatta ben bile zor duydum daha çok kendi kendine konuşuyordu. 'Yavrum benim nöbeti bırakmam için kapatalım mı?' Kafamı salladım.

 

 

'Seviyorum seni Nazım öyle böyle değil...Herkese selam söyle' Ona öpücük attım. Beni gören Asrın da telefona yaklaşıp öpücük attığında ben de onu yememek için dişlerimi sıktım.

 

 

'Ben de seni seviyorum mahallemin abisi.' Görüşürüz faslından sonra çayın altını kısıp kucağımda Asrın olduğu için çayı getirmeyi sonraya bırakıp salona geçtim. Herkes gözlerini kaçırıp güldüğünü göz ardı edip Asrınla tekli koltuğa oturdum.

 

 

'Savaş'ın selamı var hepinize'

 

 

'Şu abinlerin böyle sus pus olduğunu gördüm ya daha ne isterim.' Ahmet'in sözleriyle merakla ona döndüğümde abimler kaş göz yapıyordu. Aynı Asrın gibi onlara omuz silkip bana döndü. 'Bunlar nasıl atıp tutuyorlardı önceden yok benim kızımı alıcak adam anasının karnından doğmadılar mı dersin ben kardeşimi kimselere veremem mi? Bak şimdi süt dökmüş kedi olmuş hepsi.'

 

 

Mert ve ben gülerken diğer üçlü Ahmet abiye ağzının içinden homurdanıyorlardı.

 

'Hala sözümün arkasındayım o Savaş bey zor alır bizim kızı.' Çınar'ın sözleriyle gözlerim kocaman açıldı güya en sakinimiz en anlayışlımız oydu. Gözlerini benden kaçırdığında diğerleri de gururla pnun sırtına vurdu. Bunlara kalırsa bizim kavuşmalar mahşere kalır...

 

 

Şu an ben de öyle bir şey düşünmesem de sırf onları delirtmek için oyuncu bir ifadeye bürünüp sanki Asrınla ilgileniyor gibi davranırken duyacakları şekilde 'Savaş'a ilk fırsatta kaçıyım da görün' dediğinde çaktırmadan baktığımda dördü de donup kalmıştı. Mert bile şu an kahkahalarla gülme isteğimi sonraya erteledim.

 

 

'Allahım deliriyorum herhalde saçma sapan şeyler duymaya başladım gaipten' Ateş'in sözleriyle ensesini sertçe kaşımasıyla gülmemek için bakışlarımı ondan kaçırıp karşılarında benim solumda kalan çifte döndüm. Onlar yaptığımı anlamış benim gibi gülmemek için etrafta gözlerini gezdiriyordu ama Ahmet her an patlatabilirdi bizi.

 

 

'Yok oğlum ben de duydum. Kaçarım dedi siz en iyisi verin kızı güzellikle.' Mihri teyzenin oyunuma ortak olması Toprak abimin ona şokla bakışı Çınar'ın kulağına kadar kızarması...

 

 

Daha fazla dayanamadan gülmeye başladım. Beni gören diğerleri de bana katılırken Asrın bile gülmüştü.

 

'Ulan üç kapıtçı gerçekten seni vermeyelim de gör.' Mert'in sözleriyle bu sefer ben kaldım.

 

'He bizi ezip geçersin gerçi öyle demiştin di mi kızım' Toprak abimin sözleriyle başımı iki yana salladım üzüldüm ama kararlıkla söyledim sözlerimi.

 

 

'Sizi arkamda bırakıp gidersem önüme bakamam. Siz istemeden bir evlilik yapmam.' Derken sesim istemesem de titremişti yeterince ayrılık girmişti aramıza.

 

 

'Bal çiçeği yeminle şaka yaptık. Biraz daha büyü biz isteriz hatta Savaş'ı üzülme nolur.' Çınar'ın yanıma gelip diz çökmesiyle Sevda Asrın'ı benden aldı. Çınar kaldırıp beni kendi koltuklarına kucağında götürürken dördü anca sığdığı için üzerlerine uzanmış oldum. Ama ciddi olmamalarına sevindim. Gözüm doluyken yüzüm gülüyordu.

 

'İster miyiz gerçekten?'

 

Ateş hoşnutsuz şekilde kafa salladı. 'Çelenk bile yaptırırım istersen.' Sonra aklına ne geldiyse güldü.

 

 

'Men de men de' Asrın'ın yanıma gelip zıplamasıyla abimin kucağına alıp benim üstüme bıraktığında kollarımı ona sardım. Şu an çok mutluydum bir de Savaş olsa tadından yenmezdi...

 

 

Bölüm sonu🎉🫰🏻😘🎀

 

 

Ay burda bıraktım devamı diğer bölümde gelir. Sıkılırız uzattın diyen de geçer diğer türlü kim bilir ne zaman biter de atabilirim bölümü❤️

 

 

Daha önce yorumda söylediğim gibi Kitappad çoğu zaman benim açılmıyor baya sorun yaşıyorum o yüzden bu kadarla idare edelim. Devamı gelir inşallah yakında🫰🫶🏻

 

 

Bir sonraki bölüme kadar kendinize benim için de iyi bakın sizi çok ama çok seviyorum 😍💜🫶🏻🫰🏻

 

 

 

 

 

 

 


 

 

 

 

 

Bölüm : 31.10.2024 02:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...