Keyifli Okumalar 🩵😘🎀
Ahu Nazlı Anlatımıyla
Tüm gece herkese uyuyacağım diyerek odama çıkıp düşünmeye başladım. Kafamda yarın ve ondan sonraki günler yapacaklarımın artı ve eksi yönlerini düşündüm. Bu ben değildim onların yıllar öncesinde yaşanmış bir olayı önüme tekrar getirdiklerinde yıkılamazdım. Evet o gün o adam ve yardakçıları bana saldırmaya çalışmıştı ama Yavuz yetişmişti. Bana da Mert e de bir şey olmadan ordan götürmüştü. Meydanda olayın şokuyla ağlamış sızlanmış ama bitmişti. Ankaydım ben yanıp kül etseler de o küllerden geri doğardım tekrardan. Kül olup kalmak bana göre değildi. Gözlerim kapalı duvara bakmaya devam ederken kapının yavaşça açılmasıyla hareketsiz kalmaya çalıştım ki gelen kimse uyuduğumu sansın. Kafamı toparlamadan kimseye isteklerimi yapmak konusunda direnemezdim ya da bir şeyler açıklayamazdım.
Odamda adım sesleri yavaş yavaş yatağıma kadar gelse de kıpırdamadan uyuyor gibi yapmaya devam ettim. Yanımdaki boşluğa yattığında kokusundan Toprak abim olduğunu anladım. Savaş haklıydı galiba burnumun iyi algısı ve aldığım kokuyu unutmamak beni K9 yapıyordu. Odada abimin ve benim nefes seslerim vardı sadece. Saçımda ellerini hissettiğimde gözümden akan yaşa engel olamadım Allahtan arkam dönüktü yoksa saçımdaki titreyen elleri yüzünden ağladığımı bilse daha çok üzülürdü.
'Uyumadığını biliyorum Boncuk' dediğinde arkamı dönücekken durdurdu. 'Böyle kal bunları yüzüne bakarak söyleyemem. Bizi affetsen de hala bir yerin kırgın biliyorum.' Derken sesi titriyordu. Gözlerimdeki çeşmeler çoktan açılmış hıçkırmamak için nefeslerim derinleşti. 'Şşş ağlama güzel kızım. Çok fazla şey anlatırım özürler dilerim ama hiçbiri içini soğutmaz. Ama insan bazen mecbur kaldığından gider, korktuğundan dönemez.' Dediğinde onun sözleri o az olan kırgınlığımı da söküp attı. Zaten düşününce bizim ailelerimizin bedeliydi onların da bu yaşamı. Bizim yüzümüzden belki verilmişlerdi o ailelere kim bilir nasıl çocukluk geçirmişlerdi.
Yine sözünü dinlemeden ona döndüğümde gözleri kapalıydı. Işık kapalı olsa da hafif esmer tenine vuran sokak lambası ışığında gözlerinin altında yol çizen damlalar fark ediliyordu. Biraz doğrulup gözlerinin altından öptüm. Geri yastığa yatmadan ortamızda olan elini kaldırıp kafamın altından geçirdim. Gözlerini açmadan sırt üstü döndüğünden kafamı göğsüne koydum. Kafamın altındaki eli belimi sarıp daha da sarmaladı beni.
'Kaç yaşına gelirsen gel dediğimin illaki tersini yapıcaksın di mi Boncuğum' dediğinde hafif sitemli çıkan sesiyle gözlerimi açıp çenemi göğsüne yaslayarak ona baktım. Anlamış gibi o da bana baktı. İkimiz de gülüyorduk şimdi.
'Ben sizin eserinizim çok da şaşırmayın.' Dediğimde kafasını sallayarak alnımdan öptü. 'Ben sizi affettim abim kırgın da değilim kızgın da. Hem insan ailesine sırt çevirir mi?' Gözleri ışıl ışıldı kendi doğrulup yatağa sırtını yaslayınca ben de otomatik aynı pozisyonda oturur şekle geldim. 'Abi abim' saçlarımı okşadı o kadar özlemişim ki onun bu hallerini. Meğer şimdiye kadar aynı çatı altında gurbetmişiz birbirimize.
'Söyle abisinin canı' tam söyleyecekken kapının açılmasıyla oraya döndük.
'Yalnız buna ayrımcılık denir, haberiniz olsun' diyen Çınar ve arkasından Mertle Ateş bizim gibi tebessümle gelip yatağa bizim yanımıza dizildiler. Benim bir yanımda Ateş vardı. İlk Mert olsa da o araya sıkıştırmıştı bir şekilde koca cüssesini. Çınar da abimin yanındaydı. (Yani sıra olarak Çınar abim ben Ateş ve Mert.)
'Abi doğru söyle en çok beni seviyorsun di mi?' Derken Toprak abimin göğsüne kafamı sürttüm. Diğerleri de benim gibi hayır beni derken abim bugün ilk kez içten bir şekilde kahkaha attı.
'Hepinizi seviyorum. Ama kız çocuğu başka. Napıyim üç tane serseri oğlanı' dediğinde diğerleri küçük çocuk gibi sitemle ben de onları kışkırtmakla meşguldüm. Boşuna aile olmadınız diye kendimi yırtmıştım Mardinde. Bu yataktaki koca ama içleri çocuk adamlar benim ailemdi. Hepsi bana hem anne hem baba hem kardeşti.
Uzun sürmeyen ama kısa da olmayan sessizliği boğazımı temizleyerek ben bozdum. 'Çok üzüldünüz mü biz yokken' dediğimde bir ağırlık çöktü sanki üzerimize. Ama suçlamak kolaydı hiç sormadım. Biz sizsiz bunları yaşadık diye bas bas bağırdım ama siz neler yaşadınız demedim. Benim kaç aydır uykularımı kaçıran olayların ortalarındaydılar hep. Kim bilir benim gibi kaç kere vurulmuş kaç kere tehdit almışlardı.
'Hiç güldük mü diye sorsana' anında gözlerim yeniden doldu.
'Çınarrr' Ateş onu uyarırken bir yandan Merti omzuna yatırmış bir yandan da benim saçlarımla oynuyordu. Çınar bu sözle abime daha çok sardı kollarını. Ben de boşta kalan elimle onun saçlarını okşadım. Hepimiz yaralıydık. Yaralarımızı da birbirimizden saklıyorduk.
Sorum derin sessizliğe sebep olurken ben abimin göğsüne sinip pozisyonumu korurken. Ateş karnıma kafasını koyup uzanmış. Mert onun boş bıraktığı taraftan Ateşin karnına Çınar da onların arasında hepimizin ortasındaki boşluğa abimin diz kapaklarına koymuştu kafasını. Saçma salak ama dışardan bir bütün olucak şekildeydik yani. Sabaha kadar kimse konuşmadı ama uyumadı da beşimiz iki kişilik yatakta birbirimizin sessiz haykırışlarına eşlik ettik. Sabah hiç kimse bir şey demeden kalkıp odalarına geçti. Saçlarımı tarayıp üzerime kırmızı tek kol askılı bir body altına da mavi bir mom jean giydim. Yüzüm beyaz göz altlarım uykusuzluktan ve ağlamaktan mosmor olduğundan hafif bir makyajla kendimi biraz daha toparladım. Aynadan baktığımda dün dediğim bir görüntü vardı dünkü enkazdan çıkmıştım. Vücut spreyini parfümümü sıkıp ayağıma da çoraplarımı giydim. Aksesuar olarak küpe ve saat taktığımda tamamdım. Kapının çalmasıyla aşağı indim. Dünküler hangi ara gitti hiçbir fikrim yoktu.
Kapının önüne geldiğimde Ateş'in benden önce açıp Barışla konuştuğunu gördüm. İkisine de küçük bir gülümsemeyle salona geçip kendimi çuval gibi koltuğa bıraktım. Masadaki birbirinin aynısı olan sigaralar abimlerindi en yakın olanından bir tane alıp yakmadan odanın camlarını açtım. Dünden sonra az da olsa duman kokuyordu üstüne bir de şimdi kokucaktı.
Ateş kapıda belirdiğinde önce bana bakıp gülümsedi küllükteki sigaramı görünce de göz devirerek yanıma kendisini atıp bir sigara da o çıkardı. Üstünü değiştirmemişti daha demekki kapı ziline uyanmıştı. Allahtan üstüne tişört geçirmek aklına gelmişti yoksa kapıda başkası olsa şok geçirtirdi. Bir nefes daha çekip ben de kendimi arkaya attığımda önce sigarasını diğer eline alıp kolunu bana sardığında yanağından sulu sulu öptüm. Bana ters ters bakmaya çalışsa da gülüşünü saklayamadı. Yanağını bana silmeye çalıştığında kaçtım. İkimiz de saçma şekilde birden gülmeye başladık. Sabah daha birbirimize günaydın dememiş yine sessizce halletmiştik her şeyi.
'Günaydın. Bu ne güzel sabah amk' Mert gözlerini ovarak içeri girdiğinde bizim sesimiz ve uykusuzluğun verdiği etkiyle huysuzdu. O da Ateş gibi hala dünkü eşofman tişörtüyleydi. Karşımızdaki koltuğa oturduğunda kafasını arkaya yaslayıp gözlerini kapattı. Ondan bir kaç dakika sonra hazır halde Çınar ve Toprak abim geldi. İkisi de bize yakın tekli koltuklara oturduğunda abim ortadaki paketin birinden sigara alıp Çınar'a bir tane verdi. Mertin koltuğuna attı. Tam bize attığında Ateşden önce tutucakken beni belimden tuttu. Kendi diğer koluyla tutup kendine bir sigara alıp paketi uzağa attı.
'İçtin sen, şimdi bak dur ciğerci kedisi gibi' dediğinde kaşlarımı çatarak ona döndüm.
'Ben içerken sen de boş durmadın. Sen de içme o zaman.' Abime döndüğümde onu çocuk gibi şikayet edicekken eliyle ağzımı kapattı.
'Ben abiyim ben içerim' dediğinde göz devirdim.
Dördü aynı anda 'Abiye göz devrilmez' dediğinde onlara arkamı dönüp kafamı kırlente gömdüm. Şuan başını toprağa gömüp kıçı dışarda kalan deve kuşundan farkım yoktu. Diğerlerine de komik gelmiş olucak ki gülüyodular hain köstekler.
'Barış geldi sabah yarın akşam, mahallede hep birlikte yemek yenilecekmiş sokakta' Ateşin sözüyle kafamı kaldırdım. Büyük ihtimalle bana moral olsun diye yapıyorlardı. Çünkü bu ayki mahalle buluşmasını daha bir kaç gün önce yapmışlardı.
'Ahu abim' diyen Toprak abim eliyle ensesini kaşıdı. Anlaşılan dünle ilgiliydi. Koltukta ona dönük şekilde oturup gülümsedim rahat olsun diye. 'Sen biliyorsun di mi bunları kimin yaptığını?' Dediğinde diğerleri şokla önce abime sonra bana dönmüştü. Başımı eğdim bir şey demeden.
'Narçiçeğim kaldır bir kafanı' Mert ne kadar yumuşak çıkarmaya çalışsa da sesi hem kızgın hem kırgındı. Kafamı kaldırdığımda yüzümden anlamışlardı abim hariç diğerleri küfür mırıldandı. Ateş yerinden sinirle kalkıp sağa sola gezmeye başladı. Çınar gözünü kapatmış sık nefesler alıyordu. Şu an hepsi de beni kırmamak için öfkesini sakinleştirmeye çalıştığı için öncelerde onları düşünmeden kırdığım ağzıma ne geldiyse söylediğim için tekrar pişman oldum.
'Tek ya tek bir mantıklı açıklama yap bana Ahu' Ateş sonunda dursa da ses tonu bir tık yüksekti. İstemsiz küçükken beni azarladıkları zamanki gibi ellerimle oynayıp dudağımı ısırdım. Aslında böyle bir tepkiyi bekliyordum şu an biraz da uygulayacağım planın manipülesi için zemin hazırlıyorum. Demiştim etik kuralları olan biri değilim. Onlar zamanında nasıl bizi korumak için bizim sırt çevireceğimizi bildikleri halde korudular bu işlerin dışında tuttularsa ben de onların en az hasar alacağı şekilde bu belayı başımızdan def edicektim.
'Tamam Ateş otur yerine. Gözleri doldu yine boncuk boncuk' abimin sözünden sonra üçü de bana bakıp karşıma omuzlarını düşürerek oturdular. Derin bir nefes aldım.
'Öncelikle her şeyi baştan anlatıp sonra da düşüncelerimi anlatıcam. Sakın bana bize mi güvenmiyorsun sen bu işin dışındasın demeyin.' Önden yolunu yaptığımda bir haltlar karıştığımı anladıkları ama bana bir şey de belli edemedikleri için yavaştan kızarmaya hızlı nefes almaya başladılar. Böyle yapmaktan nefret etsem de her şey onlar içindi sonuçta.
Onların yer yer öfkeyle odada dolanmaları, çoğunlukla kaş çatıp küfürler homurdandığı ve çoğuna delirdiği yerler sonucu öncesini ve yaptığım planı anlattım. Bitirdiğimde ortadaki sürahiden bir bardak suyla boğazımdaki kuruluğu geçirip onların sindirmesi için biraz zaman verdim. (Burası şey gibi oldu dizilerde tam plan şöyle der arkada oyuncular bir şeyler anlatır ama araya müzik girer ya öyle dnjdkdjd😂)
'Siz yeterince fedakarlık yaptınız, bırak bu işi biz kendi bildiğimiz şekilde halledelim.' Çınar ilk kendine gelen oldu. Kararlığımı görmüş olucak ki saçını sertçe karıştırarak sinirlendi. Abim sessizdi plan hem kafasına yatmıştı yatmasa bu kadar sakin kalamazdı ama beni de planın içinde tutmak istemiyordu. Artısını eksisini tartıyordu. Zaten o evet derse diğerleri karışamazdı.
'Benim de o kadar çakalın içine seni atmak içime sinmiyor. Bir yandan da bu planda gerekli önlemleri alırsak diğerleri senin sandıkları gibi savunmasız olmadığını hatta hepimizi cebinden çıkaracağını fark ederler. Öyle ya da böyle ortaya çıktınız bugün yanımızda olanın yarın karşımıza geçeceği belli değil. Herkes bu planla çekinir artık size bulaşmaya. Ama dediğim gibi gerekli önlemler alınacak.' Abimin sözüyle ben sevinçle ellerimi çırpıp ona koşarken Ateş ve Mert öfkeyle yerlerinden kalkıp gittiler. Anlaşılan olumsuz düşünüyorlardı. Ben orda öylece arkalarından bakarken abim gelip saçımdan öptü. 'Ben hallederim onları siz de hazırlanın önce kahvaltı yapalım sonra da ifade ve diğer şeyler için karakola geçeriz.' Ona kafamı sallayarak yere bakan Çınarın yanına yaklaştım. Kalkıp gitse üzüleceğimi bildiğinden yapamıyor ama anlattıklarımı da kendine yediremiyordu.
Ben de Çınar gibi kafam eğik beklemeye başladım. Mutfaktalardı kapıyı kapatsalar da sesleri yükseldiği için anlaşılmasa da geliyordu. 'Bu kadar mı güven vermedik de biz yerine Alparslana gittin. Bak şimdi de sinirliyim ama ben de kalkıp gitsem üzülürsün diye yanındayım. O zaman söylesen orta yol bulamaz mıydık? Yedi kat eller yakının oldu da bir biz mi kaldık senin uzağında. Zamanında yanında olamadık diye mi? Dünde söyledim Ahu Nazlı biz Mertle konuşana kadar sadece sizi izlediğimizde gülüyorduk. Sonra Mert geldi kendini anlattı seni anlattı uzun zaman sonra ilk kez birbirimizin gülüş seslerini duyduk. Hani hastahanede dedin ya ben burdaydım siz nerdeydiniz diye. Biz boğazımıza kadar kanın içindeydik. Biz siz için sizden vazgeçtik ya. Sen şimdi onca yıllık kaçırmamıza rağmen karşılarına geçmekten bahsediyorsun.'
Gözlerimden yaşlar arka arkaya akarken bir şey diyemedim. 'Biz istiyoruz ki onca sizsiz geçen zamana deysin. Sen kafa yorup bu adamları nasıl alt ederim diye düşünme mesela. Her yaşadığın olayı kendi sırtına yük diye bindirme bırak yardım edelim.'
Sonunda sesimi bulabildim. 'Ne kadar kolay di mi bırak yardım edelim yüklerine demek. Sizin kaç yıldır hem kendinizin hem bizim hayatımızın hem geçmişin yükü sırtınızda. Bana gelince yardım edelim bir kere de izin verin, zaten yüklerinizin hepsini taşıyamam ama en azından bunca zaman sizin habersiz yaptığınız gibi ben de yükün birine omuz atıyım. Ben demiyorum ki tek başıma taşıyım öyle olsaydı bilin ki o gün haberiniz olurdu her şeyden. Siz beni düşünüyorsunuz ya aklınıza geliyor mu biz öfkeyle hareket etsek. Birimize bir şey olsa sanıyor musunuz ben devam ederim. Sizin yükünüzü de vebalinizi alırım kendi yükümün üstüne sırtıma' derken diğerleri de salona gelmiş beni dinliyorlardı sinirle gülerek göz yaşlarımı sildim. 'Onca yıl yaptın yaparsın demeyin biliyordum. Orda bir yerdeydiniz yanımda değildiniz ama arasam yetiş desem gelirdiniz. Telefonu kaldırdığımda sesinizi duyardım. Aynı şey değil' derken gülmemi durduramadım. Benim hikayemin sonu sarı binada bitecek büyük ihtimalle.
'Hani dediniz ya size kadar gülmedik diye ben güldüm. Ama bendeki acıyı ağlamak kesmediğinden güldüm. Eksiktim. Hani dedin ya hastaneden geldiğimiz zaman Ahu ihanet eden herkesi geride bırakır bizi Mert için affetti diye. Ben kendim için affettim. Ya, bir gün bende sizin gibi hastahane odalarında sizi çaresiz beklerken mi aklın başına gelicek dedim. Ben sizden de sizi sevmekten de asla vazgeçmedim geçmem. Ya şimdi yanımda durursunuz ya da siz de diğerleri gibi sadece izlersiniz.' Dediğimde ayağa kalktım.
Lavaboda kendime baktığımda makyajım falan hep akmıştı. Temizleyip odama çıkarak tekrar üstünden geçtim makyajımın. Salona geçtiğimde boştu bir sigara daha yakıp beklemeye başladım. Çok uzun beklemeden hepsi sırayla hazırlanmış şekilde geldiler. Arabaya binene kadar da kahvaltı için kafeye gidene kadar da kimse bir şey söylemedi. Sinirden çantamı da almayı unuttuğum için telefonum da yoktu oyalanıyım.
Kafeye geldiğimizde Bilge ve Ali abi vardı bugün kafede girer girmez ikisi de meşgul olduğundan arka bahçedeki masaya geçip yeni çalışmaya başlayan Sedefe kahvaltı siparişi verdik. Kimsenin ağzını bıçak açmadığı için öylece masayı izliyordum. Arada bana baktıklarını hissetsem de kafamı kaldırmadım. Masaya gelen kahvaltıyla herkes sessiz bir şekilde tabağına bir şeyler doldurdu. Sabah her ne kadar yeniden doğmuş olsam da son olaydan sonra moralim bozulduğu için bir kaç peynir ve salatalık alıp oynamaya başladım tabağımla.
Yanımızda sandalye çekilince kafamı kaldırdım. Ali abi de Bilge de yanımıza gelmişler bizi görünce bu halimizin dünden olduğunu düşünüp bize tebessüm etti. Onlara aynı şekilde karşılık verip tabağımla oynamaya geri döndüm.
'Hayırdır ya bizim oralardaki gemiler mi battı?' Ali abinin ortamı neşelendirmek istemesiyle ayıp olmasın diye kafamı kaldırdım.
Toprak abim istem dışı benim gibi oynadığı tabağından kafasını kaldırmadan. 'Bir şey olsa ararlardı.' Dediğinde Bilgenin kalakalmış yüzüyle güldüm. Kafalarını kaldırıp bana baktıklarında göz devirdim.
'Oha ben şok.' Diyen Bilgeyle daha çok güldüm. Konu açılsın diye ortaya söylenen lafın gerçek sanılması baya komikti.
Birden önümdeki tabak alınınca itiraz etmedim. Hepsi elden ele dolaştırarak önündeki tabaktakilerden koyup dolu tabağı geri önüme koydular. Hepsi bana beklentiyle bakarken omuz silkip çayımdan bir yudum aldım. Öyle ya da böyle yola geliceklerdi.
'Biz tamam diyene kadar burnumuzdan getiremezsin' tatlı tatlı söylenen abimin yanında oturan Merte şirince gülümsedim.
'Getiririm araştırmanızı öneririm.' Arkama yaslanıp çayı keyifle içmeye devam ettim. Ali abi Bilge olayı tam anlamasalar da az buçuk bir şeyi onlara direttiğim için grev yaptığımı anladıkları için onlara çaktırmadan güldüler.
'Dördümüz bir olup seni dize getiremiyoruz da her seferinde ne yapıp edip parmağında oynatıyorsun bizi, helal olsun kor alevim.' Ateşe de şirince gülüp karşımda oturan abime döndüğümde bana göz kırptı. Arkamda olmasa bu kadar kolay olmazdı.
'Staj veririm isterseniz' dediğimde neyseki hepsi gülmüş ben de rahat bir nefes almıştım.
Bilge birden elinde yastık tutar gibi bana ellerini uzattıp 'Kraliçem tacınızı düşürdünüz kraliçem. Takın şunu.' Dediğimde abim ondan makas aldı.
Bilge kızarıp koltuğuna yaslanırken 'Şımarıklar' dediğini duydum abimin. Toprak abim dışardan en serti gibi dursa da onun da yumuşak karnı kız çocuklarıydı büyük ihtimalle.
'Ben bu kadar çakalla baş edemem, var mısınız aslanlarım olarak yanımda olmaya' diyerek ortaya sorduğum da Ali abim keyifle bizi izlerken Bilgeyi kolunun altına atmıştı.
Çınar giydiği gömleğin yakasını silkti bıkmış gibi bir tavırla. 'Varız her tarafında varız. Sanki başka şans bıraktın. Hadi ye artık yemeğini.' Dediğinde ellerimi çırpıp önümde iştahımı kabartan nefsime zor hakim olduğum tabağa dadandım. Benim hareketimle onlar da yemeye başladı. Bir yandan da Ali abiyle sohbet ediyorlardı arasa Bilge'ye sataşıyorlardı. Bilge kuşum normalde cevabını vericekken üç buçuk attığı için kızarıp kalıyordu atılan laflara. Yakında o da çekingenliğini attığında ikimizle bakalım nasıl başa çıkıcaklar.
Ben tabağıma eğilirken yanımda Ali abi bana yaklaşınca ben de ona yaklaştım. Sessiz bir şekilde abimleri kontrol etti. 'Seninkine yazdım. Telefonuna baksın diyor. Abinler de bakmamış, işte kafayı yemiş.' Dediğinde dudağımı ısırdım. Ben unutmuştum bizimkiler de sinirden telefonlarını eline almamışlardır büyük ihtimalle ellerine.
'Abi telefonumu unuttum.' Dediğimde telefonunda bir şeyler yazdı. Savaşa haber verdi ne yazdığını görmesem de fotoğrafını gördüm.
'Bunun hesabını sorucakmış.' Dediğinde göz devirdim. Gerçekten bir gün göz devirmekten şaşı maşı kalıcam Allah korusun. 'Sana da çocuğun burnunu sürt dedik de sen de kopardın gelin hanım' Ali abi ne yazdıysa bunları söyledi sonrasında. Çünkü telefona bakıp flört gibi gülerek mesajlaşıyordu Allah bilir ne yazmıştı. Benim tarafımda olduğu Savaşla uğraşmak için telefonunu artık açmayacakmış bile demiş olabilir.
Kahvaltı faslı abimlerle Ali abinin hesap atışması derken Kafeden çıkıp emniyetin önüne geldik. Kafedekinden farklı baya konuşup gülüşerek nasıl geldiğimizi anlamadık. Arabanın durmasıyla abimler indi. Bana bekle diyerek içeri girdiler. Sonraki manzaraya gülsem mi halime oturup ağlasam mı bilemedim. Çünkü arabanın kapısından emniyete kadar polislerle etten duvardan yol yapılmış tüm memurlar kadınlı erkekli dışarı doğru tetikte bekliyordu.
Kendimi mahçup hissettiğim için hızla inip aralarından koşarak evet koşarak içeri girdim. Xraye bırakacak bir şey olmadığı için kolaylıkla geçtim. Herkes bana bakıp bir şeyler fısıldaşıyordu. Abimlerle asansörle Savaşların olduğu kata geldiğimizde kapının açılmasıyla Savaşın kapının önünde belirmesi ve havaya bakıp şükretmesi bir oldu. Dudağımı ısırdım. Savaş bana doğru sarılmak için geldiğinde Mert benden önce davranıp ona sarıldı. Biz başka yerlere bakıp gülerken Savaş Mertin kollarından kurtulmaya çalışıyordu.
Biz onları bırakıp bize gelen avukatla tokalaştık. Evet her zamanki beni kurtaran avukattı bu. Abimler onlarla konuşurken Savaş çaktırmadan beni götürmeye çalışarak elimi tuttu. Abimler fark etse de görmezden geldi. Savaşla giderken daha doğrusu o önden elimi tutup beni odaya çekiştirirken ben gördüğüm Demir Poyraza gülümseyerek el salladım. Demir aynı şekilde karşılık verirken Poyraz bana sen bittin işareti yaptı.
Sonunda Savaş odaya girdiğimizde önce kapıyı sonra panjurları indirdi. Omzuma yaslanıp derin soluklar alırken ben de kollarımı onun sırtına doladım.
'Seni öpebilir miyim Naz? Ama istemiyorsan benim için tamam deme' kafasını kaldırmadığı için sesi boğuktu. Ellerimi sırtından çekip çenesinden iki elimi tutarak kafasını kaldırdım.
'Beni öpebilirsin Savaş. Dün olanları aştım sadece öyle görünce' derken telaşla ellerini havada salladı. İkimizin böyle bir duruma düşmesine içimden güzel bir küfrettim.
'Ondan değil sadece evet o yok desem yalan olur. Ama ne biliyim Naz belki o an istemezsin. Ne biliyim havanda olmazsın. Ben kendini kötü hissedersen dayanamam.' Dediğinde güldüm sadece. Savaş kalbi çok güzel bir adamdı. Ellerini tutup avuç içlerini öptüm.
Bana yaklaşıp saçlarımdan öptü orda soluklandı. Avuç içlerimi öptü en son da alnımı öptü. Hepsi uzun ama aynı zamanda tüt denecek cinstendi. Olurda onun için yalan söylerim diye rahat olamıyordu. Ya da düşüncesine dayanamıyordu.
'Dünden beri aklım sende. Sabah da önce sana sonra sizinkilere yazdım. Önce uyuyorlardır dedim ama aklıma bin türlü şey geldi Naz. O kadar korktum ki.' Dediğinde suçlukla kolları arasına girdim. Kapı sertçe yumruklanınca ondan ayrıldım. Savaş kapıyı açınca Ateş abimle ters ters birbirlerine baktılar.
'Ne fırsatçı adamsın. Biz kızı ifadesini sana versin diye mi getirdik.' Ciddi olduğunu bilsem kızardım ama sırf huysuzluğundan biraz da sabahki durumdan gıcıklığına yapıyordu. Nasıl oluyorsa bana bir şey diyemediklerinde yanan Savaş kuşum oluyordu. Ah Savaş benim günah keçili kekim ndjd
'Bütün gün sizin yanınızda ne var özledim sevgilimi' Savaş da benim gibi düşünüyor olucakki gerçek bir serzeniş olsa mahcup olup susucakken onlara karşı geliyordu.
'Sanki bizim evden çıktığın var iş dışında' Ateş abim kolunun altına beni alıp ilerletirken sonunda sorgu odasının önüne geldim. Şimdi anlamıştım onca teraneyi beni rahatlatmaya çalışmışlardı akıllarınca. Abimlerin Savaşa izin vermesi de atışması da beni biraz olsun sakinleştirmek içindi.
Avukatla abim konuşurken biz bekledik. Ta ki arkamdan gelen 'Ahu' diye seslenen Yavuza kadar. Önce karşımda Sait Demir ve Poyrazla konuşan Savaşa baktım. Vücut dili gergin olsa da bana bakıp gülümseyerek gözlerini açıp kapattı. Arkamı döndüğümde siyah takım yorgun olduğu her halinden belli olan gözler elindeki dosya ve cüppesiyle karşımdaydı. Abimler haklıydı galiba ne çok adli çalışan sığdırdım hayatıma.
'Ben hallettim dünkü olayın eski dosyasını verdim. Bugün sadece o tehdit için ifade versen yeter.' Dediğinde minnetle gülümsedim. Her ne kadar sabah söz versem de o olayları anlatmak istemiyordum. Herkesin bizi dinlediğinin farkındaydım. Elimi yavaşça koluna koydum.
'Yaptığın her şey için teşekkür ederim. Yıllar öncesi için de dün için de. Zahmet oldu sana da sonuçta zorunda' dediğim an da elini aramızda kaldırarak durdurdu beni.
'O gün de dün de kim olsa yapardım Ahu. Ayrıca senin için de yaptığım hiçbir şey zahmet değil benim için. Ne olursa olsun hayat ne getirirse getirsin elimden ne gelirse önüne sererim düşünmeden. Ben artık her şeyin farkındayım rahatsız etmem düzenini bozmam merak etme. Ama yıllar önce söylediğim gibi bir telefonu kaldırmana bakar. Biliyorum sen ölsen kaldırmazsın o telefonu ama ben senin etrafında sana ulaşabilecek bir yerdeysem seni rahatsız etmeden yardımcı olmanın bir yolunu bulurum.' Ne diyeceğimi bilemeyerek kolumdaki elini çektim. Yanımızdan ayrılıp sorgunun izlendiği odaya geçti. Arkamı dönmeye çekinsem de korkanın çocuğu olmaz diyerek döndüm. Savaşın arkası dönük diğerlerine kısık sesle bir şeyler söylüyordu. Bizi duydu mu ya da rahatsız mı anlayamadım. Sait kolunu ona atmış bana bakarak bir şeyler söylerken içerden sorgu odasının kapısının açılmasıyla önden ben arkamdan avukat içeri girdim.
Karşımda yine her zamanki memurlardan biri vardı. Beni görünce gerilen yüz ifadesine sırıtarak avukatın benim için çektiği karşısındaki sandalyeye oturdum.
'Avukatla gelmenize gerek yoktu Ahu hanım. Alışıksınız nasıl olsa. Sahi kaç oldu?' Diyerek sinirimi bozsa da ben pabuç bırakacak biri değildim. Bünyem alışmıştı artık.
'Bereketi kaçmasın diye saymıyorum memur bey inanır mısınız? Hem hocalarımız da pratikte pekiştirirsiniz diyor. Maksat ayağımız alışsın.' Bu sefer bozulan taraf o olmuştu. Yandan avukatın gülüşü memurun boğazını temizleyerek ciddiyete bürünmesiyle ellerimi önümde birleştirdim. Klasik olay tanımlamasını faslını geçtik.
'Tehdit edilmişsiniz. Kim olabilir var mı şüphelendiğiniz biri?' Derken bir yandan benim vücut dilimi ölçmeye çalışıyordu. Biz de bu işe dün başlamadık be abim.
Gayet rahat önümde duran suyu açıp içtim. 'Emniyetin önünde vuruldum. Siz arkanızda o kadar güç varken bulamadınız ben öğrenci halimle nasıl buliyim di mi?' Memur saçını sertçe karıştırdı. Yalan benim ağzıma yuva yapmış be.
Sorgunun sonunda hiçbir fire vermeden sağ salim bitirdik. İfademin çıktı halini avukatla beraber okuyup imzaladım. Çıktığımda abimler ve Savaş duvar dibinde bekliyordu. Onların yanına gidip sarıldım sırayla. Aşağı indiğimizde Savaş da bizimle geldi. Yine etten duvarı görünce ona döndüm.
'Komserim sizin de ortanız yok galiba. Ya kelepçeyle ya etten duvarla, bir normal girmek nasip olmadı şuraya' dediğimde o da komik bulmuş olucak ki güldü benimle.
Tam kapıdan çıkıcakken Savaş abime doğru seslendi. 'Akşama eksik bir şey varsa yazın, gelirken alıyım.' Bu sefer Çınar beni kolunun altına alırken Savaş önümüzden homurdanarak ilerledi.
Uykusuzluktan eve gelir gelmez hepimiz odamıza çekilip uyuduk. Yastıktan kafamı kaldırmadan gözlerimi açtığımda tekrar geri kapattım. Bir daha açtım hayır rüya değildi.
'Burda mısın yoksa şizofren mi oldum ben' dediğimde gözleri kısıldı gülerken. Savaş benimle arasına mesafe koymuş şekilde beni izliyordu yatakta. Elimi kaldırıp öperek yanağının altına koydu. 'Savaş abimler bu sefer kesin vurucak seni' dediğimde bu sefer kahkaha attı. Ben ses çıkmasın diye ağzını kapadım hemen.
'Nazım, güzel bebeğim, hırçın kedim, yavru ceylanım. Abinler burda yokken yalnız kalmasın ya sen bizde kal ya da size geçin diyor. Bakma onların sözlerine senin gibi Naz yapıyorlar' dediğinde ben de güldüm. Durup öylece beni izlediğinde durulunca ona baktım hülyalı hülyalı.
'Ben korktum bugün sen yine yanlış anlarsın yani' derken parmağıyla dudağımın üstüne hafif baskı yaparak beni susturdu.
'Şu an bunları konuşmayalım güzelim.' Sesindeki sakinlikten hala benim planlarımı öğrenmediğini anladım.
Şu an bu halimizi bozmamak için 'Ne konuşalım komser' dedim nazlı nazlı.
'Mesela şeyden bahset.' Derken gülmemek için zor durdu. Kaşlarımı çatarak ona baktım. Derin bir nefes aldı. 'Simsteki ailemizden. Hani biz evlenmişiz kedimiz varmış.' Derken sonunda dayanamayıp kahkahalara boğuldu. Ben hain köstebek Bilgeyi paralamak için yataktan çıkıcakken kolumdan tutarak beni durdurdu.
'O hiç simste karakterlerinizi evlendirmemiş ki nerden bilsin.' Homurdanmamla beni kendine çevirdi. Biraz önceki gibi gülmüyordu hatta oldukça ciddiydi. Duygu değişim hızı grafiğimizin maşallahı var çift olarak.
'Yavrum bakma güldüğüme. Ben de simste olmasa da burda kuruyorum her gece o aileyi.' Derken parmağımı alnına bastırdı. Yumuşasam da devam ettim. 'Evlenmişiz seninle. Zor bela ikna etmişim aşağıdaki abinleri. Her biri ayrı zorluk çıkartıyor sürekli bana. En son mecnun olup çöllere düşüyorum yine de vazgeçmiyorum. Neyse bu mahallede bizim evlerden birindeyiz. Sizinkiler burda kalıcak diye sen bizim evin karşısındaki evi seçiyorsun yuvamız olarak.' Dediğinde ya diyerek erime kıvamındaydım. Aynı zamanda gerçekten Bilgelerin evinin yanındaki evin onların olduğu bunu gerçekten öylesine kurmadığını anladım. 'Bana fark etmiyor zaten sen nerdeysen orası bana yuva oluyor. Evim desen zaten kollarının arası. Tek tek özenle seçiyoruz eşyalarımızı. Odaların her biri için ayrı kafa patlatıyoruz. Barış ben mimarım hallederim dese de fikir almak dışında ilmek ilmek kendimiz ilgileniyoruz. Bizimkilerin hepsi ayrı bir odayı tutturuyor burası benim odam diye. Neyse evleniyoruz işte ben suçluları yakalıyorum sen ceza veriyorsun. Mükemmel ikiliyiz. Nazar değecek diye korkuyorum her gün dua ediyorum. Birimiz yemek yapıyor diğeri sofrayı hazırlıyor. Bir yandan işte olanları anlatıyoruz birbirimize. Ben yemek yaparken Şans dolanıyor ayaklarıma.' Devam etmesini isterken kapı açıldı. Biz daha kim geldi diye bakamadan ortamıza Bilge kendini atınca ikimiz de ana geri dönüp irkildik.
'Ne konuşuyordunuz bakalım' derken bir Savaşa bir bana bakıyordu. 'Ayrıca abi demedim mi sana abilerinin yanında şu kızı rahat bırak diye' derken ciddi ciddi aşağıda Savaşa yaptıkları tehditlerden bahsediyordu. Saf kekim Bilgem bilmiyorki aramızdaki ortamı bozsun diye onu fişfiklemek amaçlı söylediklerini.
Savaş Bilgeyi biz de geliyoruz arkandan diye kovdu. Bunu kendi meselesi haline getiren Bilge gidip abimlere Savaş kızınızla yukarda neler yapıyor diycem diyerek boş tehditler savurup gitti. O gidince bende yataktan kalktım. Allahtan geldiğimde üstüme pijamalarımı giymiştim. Ben kapıya doğru ilerleyecekken Savaş kolumdan hafifçe çekip beni kendine döndürdü. Burnuma ufak bir öpücük bıraktı.
'Naz güzel sevgilim aşağıda herkes evet çok tatlısın ama bunlarla inmesen mi? Hem Agirlerde gelicekti.' Dediğinde göz devirdim. Üzerime baktığımda ince askılı saten beyazın üstüne kiraz deseni olan şortlu pijama takımı vardı.
'Bir de bunu senin için aşırdım' diyerek arkasındaki tek dal koparılmış pembe ama çok açmış gülü uzattı.
'Yaaa Savaş çok tatlısın ama keşke dalında kalsaydı.' Derken boynuna doladığım kollarım ve parmak üstüne bastığım ayaklarımla sağa sola sallanıyordum. Savaş da belimden bana destek oluyordu.
'Yavrum koparmadım ki arabanın yanına düşmüş. Çocuklar falan koparıp atmış herhalde ben de madem kopmuş solmadan bir güzel görsün dedim, sana getirdim.' Benim bu çocuğa düşmekten dizlerim yara oldu be. Savaşa yaklaşıp gamzesinden öptüm. Onu aşağı uğurlayıp bismillah çektim gazamız mübarek olsun bakalım.
Bölüm Sonu🎊🎉🎉🎉
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
71.3k Okunma |
4.88k Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |