26. Bölüm

26. Bölüm

simurg anka
simurganka45

Keyifli Okumalar🩵🫶🏻❤️

Önemli 📢: Bu bölümde şiddet ve kötü örnek teşkil edecek kısımlar vardır. Rahatsız olacak olanlar ve yaşı küçük olanların bu bölümü atlamaları önemle rica olunur❗️

 

 

 

Yazar Anlatımıyla

 

Mert Ahu Nazlı'nın Baran'ın peşinden koşmasından sonra ayağa kalktı.

 

'Bakın Ahu Nazlı benim kıymetlim herkes bir yana o bir yana.' Yeni ailesi buna üzülse de bir şey diyebilecek yetkide değillerdi. 'Bu sadece benim için değil abimler için de geçerli.' Bu sefer abileri Meriç ve Miraç yumruklarını sıktı. Az zaman geçmişti hemen alışmasını beklemiyorlardı ama yine de Mert o adamlara abi dedikçe kıskanıyorlar hatta özeniyorlardı. 'Bir daha bu şekilde üstüne giderseniz abimlere bu durumu bildirmekten asla çekinmem.'

 

'Sen bizi tehdit mi ediyorsun torunum' Dedesi Süleyman'ın sözlerine diğer aile büyükleri de katıldı.

 

'İster tehdit sayın ister ikaz. Ama şunu bilin eğer ben söylersem ya da abimler anlarsa Mardin diye bir yer bırakmazlar ne isminiz kurtarır sizi ne soyadınız.'

 

'Oğlum yeter' Agah'ın sözleri sinirle çıksa da oğluna da hak vermiyor değildi amacı oğluna birinin ağır bir şey söylemesini engellemekti.

 

'Noldu biraz önce herkes Ahu Nazlıya laf ederken kimsenin sesi çıkmıyordu? Bize gelince mi yetti. Biriniz bile sus diyemezdin. Hani neden geldin madem diye soruyorsunuz ya asıl ben size soruyorum. Madem ona acı çektirecektiniz siz onu neden çağırdınız.' Tam aşağı Ahu Nazlı'nın yanına döneceği zaman aklına gelenle tekrar arkasını döndü.

 

'Bakın şimdi söyleceklerim tehdit değil uyarı. Ahu Nazlı şimdi susuyorsa inkar etse de sizinle olan kan bağından. Ondan vazgeçerse ki sizin bu tavırlarınızla çok uzun süreceğe benzemiyor. Asıl onun gazabından korkun. Bakmayın şimdi alttan aldığına, anlamışsınızdır eli kolu uzun, zeki ve cesaretli. Öyle bir dosyanızı hazırlayıp önünüze atarki yedi ceddiniz güneşe hasret kalırsınız. Abileri de olarak biz de boş durmayız onun ıskaladığını da biz indiririz.' Göz kırpıp Ahu Nazlı'nın ayakkabılarını alıp yanlarına indi.

 

Ablası Jiyan ilk sessizliği bozan oldu. 'Bunlarda kendilerini ne sanıyorlarsa burunları kaf dağında maşallah' Lalin de ablasını onaylarken diğerleri durgundu.

 

Bu sefer Mert'in büyük abisi Meriç konuştu. 'Tam tersi biz onları küçük görüyoruz. Arkalarındaki hem maddi hem manevi güce göre mütevazi hayat yaşıyorlar.'

 

'Bu konuda haklısın. Masanın üzerimizdeki etkisi malum. Masanın başı ve yetkili iki üyesi zaten abileri. Bugün gelen korumaların bir kısmı da Yiğitoğullarınındı. Demekki onlar için de önemli. İsteseler tek bir laflarıyla bitirirler bizi.' Agir'in sözleri Lalin ve Jiyanı kıskançlığa sürüklese de Agah da onayladı onları.

 

'Bugün Seyit de önüne ağa ceketini bıraktı. Sözüpek aşireti de arkasında.' Lalin duyduğu isimle iyice sinir oldu. Bu kız nasıl bir şeydi herkesi parmağında oynatıyordu. Bir de şımarıklıkla onu suçluyordu abileri.

 

'Abimin de dediği gibi Alparslan bey haber göndermiş. Saçına zarar gelse taş üstü de bırakmam baş üstü de diye.' Miraç'ın sözleriyle Lalin kıskançlıkla konuştu.

 

'Ne ahu Nazlıymış be artık adamlara ne yaptıysa hepsi kapısında yatıcak nerdeyse' ablası yaptığı imaya gülse de kendini toparladı.

 

'Sözlerinize dikkat edin kızlar. Kardeşiniz o sizin.' Yusuf Bey sonunda Baran'ın sözlerin ağırlığını bırakıp konuşabilmişti.

 

'Bizim öyle bir kardeşe ihtiyacımız yok, biz bize yeteriz di mi?' Derken bilerek sesini titretmişti Lalin. Ablası hemen onu onaylayıp saçını severken Agir'i dürttü. Kaş gözle Lalin'i gösterdiğinde derin bir nefes verip kardeşini kendine çekti.

 

'Öyle Lalinim' derken yanına Arjini de çağırsa o yerinden kıpırdamadı. Bir öksürük sesiyle herkes o yöne baktığında önde Ahu Nazlı ve Mert arkasında abileri ve bir misafir vardı.

 

Azad öne geçip büyüklerin elini öperken herkes şaşkındı. Kendisi Seyit Sözüpekin yakın arkadaşı can dostuydu. 'Ben Ahu Nazlı'ya dosyaları getirdim. Gelmişken de sizinle bir şey konuşmam lazım' kendini açıklayınca herkes yemek de hazır olduğu için avluya kurulan masaya geçti.

 

Ahu Nazlı ve Mert yan yana ortadayken gelen misafir Azad da onların karşılarında sürekli ikiliye bakıyordu. Ahu Nazlı gelen dosyaları incelerken Mert de abileriyle ve Savaşla konuşuyordu.

 

Yemekler yenip çaylar gelince Azad boğazını temizledi. 'Biz erkek erkeğe konuşsak' dediğinde kadınlar masadan kalktı. Ahu Nazlı da kalkacağı sırada Azad eliyle durdurdu. 'Sen kal lütfen konu senle de ilgili' Ahu Nazlı kafa sallayıp oturduğunda Lalin ve ablası yakındaki mutfağa geçip dinlemeye başladı.

 

'Ben buraya bir yanlış anlaşılma olmasın diye geldim. Seyit'in Ahu Nazlıya yaptıklarının hiçbiri sadece o adamın yaptıklarından dolayı değil. Yaptıklarını size kinaye yaptı diye sanmayın diye ben açıklamak için geldim' Herkesin şaşkın bakışları onları bulurken Ahu Nazlı kaşlarını çatıp olayı anlamaya çalıştı.

 

'Biz aslında daha önceden tanışıyoruz ikisiyle de. Onlar bizi hatırlamadı ama biz onları hiç unutmadık.' Mertle Ahu birbirine bakıp sözsüz bir anlaşmayla daha önceden hatırlamadıklarına karar verip karşılarındaki adama dikkat verdi.

 

'İzniniz olursa anlatıyım' Ahu Nazlı kafa salladı. 'Zamanında yaptığımız bir hata sonucu ceza için biz bir hafta yoktuk belki hatırlarsınız.' Diyerek eski arkadaşları Agir ve Meriç'e bakıp onay alınca devam etti. 'Bizi o zaman bir yurda göndermişti.' Herkes olayı anlamıştı. 'O zaman tabi bilmiyorduk soyadlarını duymasak da o gün adlarını duyduk. Hiç de unutmadık. Gecelerce uyanıkken bile o anları hatırladık.' Ahu Nazlı ve Mert kötü günlerden birine tanıklık ettiler ama hangisi çıkaramadılar.

 

'Hangisine tanık oldun' derken Ahu Nazlı masadakileri umursamadan bir sigara yaktı.

 

Azad telefonu çıkarıp bir şarkı açtı. O an anladılar.

 

Sensiz geçmiyor bu günler biliyor musun?

Yüreğine beni, beni soruyor musun?

Öyle yalnız, yalnız kaldım biliyor musun?

Türküler söyledim sana duyuyor musun?

Türküler söyledim sana duyuyor musun?

 

Abiler bu şarkıyı onların her sene yurda gittikleri gün açtırdıklarını izlemişlerdi. Ama bir olayla bağlantılı olacağını anlamamıştı.

 

Ahu Nazlı ve Mert başta olmak üzere Azad'ın da gözleri doldu. Üçü de o günlere giderken aynı yerde birbirine bakarak sözleri söylediler.

 

Yıllar oldu oralardan çıkamıyorsun

Bağlanmış elin ayağın kaçamıyorsun

 

Ahu Nazlı titreyen elleriyle suyu içerken Azad kapattı şarkıyı.

 

'Neyse o olaydan sonra bir şeyler vardı araştırdık sizi ama hiçbir şey bulamadık. Ta ki Mardinde kıyameti kopardığımız güne kadar. O gün yıllardır üzüldüğümüz çocuğun katilinin kim olduğu kanıtlarla elimizdeydi. Hemen onu da alıp İstanbula çıktık. Mezarının olmasını bile haketmiyor diye attık denize.' Derken oldukça soğukkanlıydı. Herkes ilk defa duyuyordu bu itirafı söylentiler vardı bunca zaman ama ne evet dediler ne hayır. Savaş'a döndü Azad 'Duyduk polismişsin artık vicdan yükünü de attık. Cezası neyse de çekeriz' dediğinde Savaş ona döndü.

 

'Ben bir şey duymadım.' Belki yaptığı iş etiğine verdiği yemine ihanetti ama böyle bir adama yapılanı görmezden gelmek istedi.

 

'Ne gördünüz o gün de yıllarca peşine düştünüz?' Aslında Mustafa Soykan korkarak sordu bu soruyu. Azad ikiliye bakınca eninde sonunda öğrenirler diye kafa sallayarak ayaklandılar.

 

'Abi biz dolaşalım anahtar' dediğinde Toprak ikisini de saçlarından öpüp kapıya kadar geçirdi. Arkalarından bir araba korumayı da takip etmeleri için gönderdi.

 

'Gittiğimizde zaten garip bir ortamdı. Yemek sırasındaydı herkes biz de yemek alıp geçtik bir yere. Küçük bir kız vardı yemeği alırken dökünce ağlayarak yerden toplamaya başladı. O sırada müdür olucak o şerefsiz geldi. Biz de ayaklandık kıza bir şey yapmasın diye çünkü kız sürekli nolur ceza verme diyordu. Müdür puştu kızı bir yere oturtup getirin ikisini de dedi. Biz ne oluyor diye bakarken onlar geldi. 15 16 yaşlarında falanlar ama nerdeyse bir deri bir kemik ikisi de, yorgun duruyorlardı. Onları ortadaki masaya oturtup karşılarında yemek yemeye başladı. Biz anlamadık olayı kardeşleri falan mı diye sorduk masadaki çocuklara. Yok dediler bizi böyle bastırdılar bizi ezmelerine izin vermediler müdürde öyleyse hep sizi ezerim dedi kim ne yapsa suçu hep onlar çeker.' Herkes sinirle nefes alış verişine bakarak suyundan bir yudum içti Azad asıl yerlere halbuki daha gelmemişti.

 

'Dedik olur mu öyle şey madem size bunca şey yapmış hepimizi ezecek değil. Örgütledik herkesi birden avluya çıkıp başladık isyana. Dedik çevredeki evlere sesimizi duyurursak en azından polis falan gelir de rahat eder bunca çocuk. Büyük küçük kim varsa herkes avluda müdür büyük bir kahkaha attı. Sonra ikisini getirtti ortamıza deli gibi yağmur yağıyor. Güvenliklerde tuttu onları sanki direnebilecekler gibi ellerini kollarını bağladılar önce.' Göz yaşlarını temizledi abiler daha önce hastahanede anlattıkları için devamını anlayıp yumruklarını sıktı. Yeni ailedekiler ise düşündükleri şey olmasın diye dua ettiler.

 

(Kötü olaylar okumuş olanlardan özür dilerim)

 

'Zaman kavramı gitti zaten. Onlar gitti biz bir adım atmadık geri gelirler diye. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ortamda sadece nefes sesi var. Mert geldi ilk kendine zorlanarak yerde yanına yaklaştı Ahu Nazlı'nın önce zorlanarak da olsa ellerini çözdü sonra ayaklarını. Uyandırdı Ahu Nazlıyı. Ahu Nazlı uyandı ilk işi ikisinin de birbirinin iyi olup olmadığına bakmak oldu. Ahu Nazlı da çözdü Mert'i. Birbirlerinden destek alarak zor da olsa kalktılar ayağa. Herkes odasına üstünüzü değiştirip yatın. Diğerlerine kısıkça konuşup adım adım iniltilerle gittiler. Gittik odalarının önüne Seyitle bir arkadaşları varmış. Alışık olduğu belli elinden geldiğince pansuman yaptı yaralarına.' Göz yaşlarını silip bir yudum daha içti suyundan. 'Yani demem o ki biz ne size nispet olsun diye ne de o adama düşmanlığımızdan ne de sizin çocuğunuz diye yapıyoruz ya da yaptık bunca şeyi. Biz onları o halde gördüğümüzde verdiğimiz yeminin hatırına yapıyoruz her şeyi. Ben kalkıyım size iyi akşamlar.' Diyerek arkasında enkaz bırakarak zorlanarak arabasına geçti Azad.

 

Zeynep Hanım zor da olsa mutfaktan çıkıp kocasının yakalarına yapıştı. İkisi de hem ağlıyor hem de ayakta zor duruyordu. 'Benim oğlum bunları çekerken biz ne haldeydik. O ikisinin hesabını ben kime sorayım' diye hayıflanıp bir yandan da yumruklarını indirirken oğulları son bir güçle yerlerinden kalkıp annelerini oturttu.

 

Dedeler ise şakaklarını okşuyordu. Neler düşünmüşlerdi hep içleri rahattı en azından başını sokacak yerleri vardı. Arkalarında abileri vardı diye rahatlatıyorlardı kendilerini öğrendikleriyle pişmanlıkla eğdiler kimseye bükmedikleri başlarını.

 

Yusuf Bey ise hıçkırıklara boğuldu. Kimse teselli etmedi onu. Oğlu Baran'a baktı. Sanki biliyor gibi hep doğruyu söylemiş o ise salak saçma nedenlere tutunmuştu. Bir yeri bozmayayım diye zaten yıkılmış kızını daha da yıkmıştı.

 

Ortamdaki ağlayışları Toprak'ın zil sesi bozmuş. Bir kaç dakika sonra kapattığında merakla ilk soru Savaştan geldi. 'Nerdelermiş?' Savaş'ın sorusuyla herkesin gözü Toprak'a çevrilirken buruk bir gülümseme oldu dudağında.

 

'Mezarlığa gitmişler.' Demesiyle Yusuf beyin gözünden henüz duran yaşlar tekrar akmaya başladı.

 

 

 

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

Mertle birlikte mezarlıktan ayrılıp araçla tekrar konağa geçtik. Arabadan inince ikimizde birbirimize bakıp güldük. Yıkıla yıkıla gelmiştik alışkındık yerden kalkıp devam etmeye. Kapı açılınca herkesin hala masada olduğunu gördüm. Zeynep teyze bir hışımla yanımıza gelip ikimizi de sarmıştı. Ellerimiz ilk tereddüt etse de hıçkırıklarına kayıtsız kalamayıp sırtını sıvazlamıştık. Zeynep Teyze bizden ayrılıp mutfağa gidince kalktığımız yere tekrar oturduk. Herkes eksiksiz masadaydı hatta Soykanların damadı da vardı. Bu sefer Mert'in yerine oturduğum için Savaşla yan yanaydık oturduğum gibi masanın altından ellerimizi birbirine kenetledi.

 

Herkesin bize kaçamak bakışlarında yine aynı duygu vardı ACIMA.

 

'Kızım herkes sana başka şekilde sesleniyor. Bizim burdakilerin dili dönmez. Müsaden olursa en azından kürtçe bir mahlas verelim' Mustafa Soykan'ın sözleri ve davranışlarındaki yumuşama da olaydan oldukça etkilendiklerini kanıtlamış oldu.

 

Aklıma gelenle derin bir nefes alıp ona döndüm. Tam konuşacağım sırada Agir sözümü kesti. 'Hemen itiraz etme istemesen de olur ama hani hepimizin ismi kürtçe ya ondan dedi dedem' Bak bak ben yokken kardeşinin bizim başka kardeşe ihtiyacımız yok dediğinde onu sarmalayan adama bak.

 

'Eğer sözümü kesmezsen memnun olurum Agir.' Agir dememle afallasa da umrumda değildi. 'Madem kürtçe lakap arıyorsunuz. Bunca zaman nasıl kendim hallettiysem her şeyi, yine kendim karar veririm. Kardeş olduğumuz belli olsun o zaman Lalinle bundan sonra adımı kullanmak istemeyen nalini (kürtçe çevirisi inşallah beni yanıltmaz) kullansın.' Yusuf Bey bir şey söyleyecekken onu durdurdum. Baran Abiye baktığımda kafasını iki yana salladı, Agir yumruklarını sıkarken Mert'inkiler hala şaşkındı.

 

'Niye bakıyorsunuz öyle. Madem konuşmamı istiyorsunuz konuşurum.' Bu sözlerimi Agir'e bakarak söyledim. 'Ben buraya Lalin'i yerinden etmek için falan gelmedim.' Derken bu sefer bakışlarım Soykan kızlarındaydı. 'Sizin de isteğinizin bu olmadığını Muğladayken anladım. Öğrendiğiniz ilk olayda hepinizin bakışları değişti. Ama sizde anlamış oldunuz benden size zılgıt olmaz. Böyle bir kızdan olsa olsa bu saatten sonra size anca çığlık olur. O yüzden illa kullanmak isterseniz Nalini gayet münasiptir.'

 

'Güzel bir yer gördük buraya gelirken. İsterseniz oraya gidelim Kor alevim' Ateşi onaylayıp yerimden kalktım. Bir elimde dosyalar varken diğer elim Savaş'ın elindeydi. İkimiz de iyi akşamlar dileyerek arabaya geçtik.

 

 

 

 

 

Agir Anlatımıyla

 

El ele yeni öğrendiğimiz kardeşimiz ve sevgilisinin gidişini ellerim yumruk olmuş sinirlerime ve kıskançlığıma hakim olarak izlemek zorunda kaldım. Mert de peşlerinden giderken Çınar bey ve Ateş de bize selam verip gittiğinde geriye Toprak bey kaldı.

 

'Müsaitseniz siz de gelin. Beraber vakit geçirelim hem yargılamayı bırakıp tanımaya çalışırsınız belki kardeşlerinizi.' Toprak beyden her şeyi beklerdim ama bu cümleleri asla. Şaşkınlığımı hemen sert yüzümle örterken diğerleri de aynı şeyi yapmıştı.

 

'Neden yapıyorsun bunu?' İçimden kardeşimin abi dediği adama bey demek gelmemişti. Babam bu sözlerimle yapma der gibi kaşlarını kaldırsa da benim dik bakışlarım Toprak beyin vereceği cevaptaydı.

 

'Neden yapmayayım?'

 

'Biz yanındayken rahat edemedikleri zoraki oldukları belli' Meriç tek düze söylese de onunda benimle aynı duyguları paylaştığını kimse anlamasa da ben anlardım. Ahu Nazlıyla Mert gibiydik beraber geçmişti yıllarımız, çocukluk arkadaşı, kan kardeşi can dostuyduk birbirimize.

 

'Arkalarında keşkelerle kalmalarını istemiyorum. Onlar gururludur hislerini de belli etmezler. Biz elimizden geldiğince yanlarında olsak da onlar hep eksikti hep yarım hep buruk... Şimdi eğer kaynaşmazsanız bir daha siz onlara gelmedikçe gelmezler buraya. İstiyorumki onlarda aile nedir bilsin.' Toprak bugün bizi şaşırtacak da anlaşılan.

 

'Yaptığın için teşekkürler ama emin misin?' Baran bize ters bakış atıp soruyu sormuştu. Haklıydı onlara layık değildik. Korkuyorduk onlara alışmaktan. Her ne kadar bunca yıl Lalini kardeşten öte kızımız gibi görsek de onun fotoğrafını ilk gördüğümüzde annemin gençliğini görünce korkmuştuk. Tanıyınca da hepimize ne kadar benzediğini tavırlarından anlamıştık. Test yaptırmamıza bile gerek yoktu ama aması vardı işte. Lalin'e kaydı gözlerim evet hataları vardı ama korkuyordu bizim onu bırakmamızdan birden hepimizin ondan elimizi ayağımızı çekmemizden. Artık öyle karışmıştı ki her şey nerden tutsak elimizde kalıyordu.

 

'Emin olmasam teklif etmem. Ben onların içlerini bilirim.' Derken derin bir nefes alıp tebessümle biz de gezdirdi gözlerini. 'Çünkü onu biz yetiştirdik.' Sözlerinden sonra büyüklerin gözleri minnetle ona bakarken Zeynep teyze yerinden kalkıp elini öpmeye kalktığında hemen engel olup elini öpünce şaşırdım. Kimseye boyun eğmemekle bilinen zalim ağa burdaki hiç kimsenin elini öpmese yadırgayamazdı kimse. Hatta tam tersi bile yanlış sayılırdı ama o babamların hatta dedemlerin bile elini öpmezken kendi elini öpmek isteyen kadının elini öpüp göz yaşlarını silmiş. Tüm samimiyet ve alçakgönüllülüğüyle teselli etmişti.

 

Bizimkilerden Mirza yukardan telaşla inip soluklanmak için Toprağın önünde elleri dizinde dururken 'Yetiştim di mi abi. Beni bırakıp gidiceksiniz sandım.' Derken Toprak saçlarını karıştırdı.

 

'Seni bırakıp gidersem Mert abine hesabını nasıl veririm ben.' Mirza gülerken abileri kalkmış biz de eşlik etmiştik. Lalin ve Jiyan gelmek istemediği için onları bırakıp araçlara dağıldık. Onların arabası önde bizim iki araba arkalarında arkamızda da korumalar olmak üzere konvoy halinde yola çıktığımızda. Ben sürücü koltuğundayken yanımda Baran oturuyordu. Arkadaki Arjin'i dikiz aynasından kontrol ettiğimde hala dalgın olduğunu dışarı güzünle baktığını gördüm.

 

'Çok benziyor di mi anneme' sonunda daldığı yerden çıkıp konuşan Arjinle ikimiz de gülen gözlerle ona kafa salladık.

 

'Bizi kabul eder mi?' Bu sefer ben sorumu Baran'a sormuştum. Aramız yurtdışına gittiğinden beri biraz bozuk olsa da içimizde en iyi gözlem yapıp analiz yapan da oydu. Söylediği sözlerin üzerinden yirmi dört saat geçmeden doğru olması da bunu kanıtladı.

 

'Bilmiyorum. Hem açık bir kitap gibi bazı tepkileri çok açık. Aynı zamanda da kapalı kutu bugün onca şeye rağmen üzüldü mü anlamadım mesela. Öyle ifadesizdiki Laline baban sesleniyor derken anlayamıyorum. Kızgın mı öfkeli mi üzgün mü anlamıyorum. Yani bu sorunun cevabı bende yok' sessizliğimize gömülüp yola devam ettik.

 

Mekana geldiğimizde önden onlar girmiş biz de arkalarından takip ettik.

 

(Mekanı gösterecek görseli bulamadım o yüzden elimden geldiğince size berimlemeye çalışıcam. Eski mardin manzaralı yerlerde büyük minderlerin ortalarında küçük sinilerin olduğu gece aydınlatması olarak sarı ipli ampullerin oluşturduğu nostaljik bir mekan. Kapadokyadaki yerler gibi düşünebiliriz.)

 

 

 

 

 

(Yine yanlışlıkla Baran yerine Boran yazmışım djdjd Ayrıca Meriçin eşi Hejayı unutmuşum o da yanında oturuyor)

 

Oturup çaylarımızı içerken biz sessiz kalmış olsak da Çınar ve Ateş Bey Mert ve Ahu Nazlı'nın çocukken yaptıklarını anlatıyordu. Onların yanında öyle rahattılar öyle güzel gülüyorlardı ki sanki çocuklukları içlerinde kalmamış gibi, bugün anlatılan gibi bir çok eziyete maruz kalmamışlar gibi, hayatları bir hiç uğruna heba olmamış gibi. Ahu Nazlıya baktım gülünce öyle güzeldi ki öyle içten ilk kez gördüğümüzde Arjinin çaktırmadan telefonundan onu çektiğini gördüm.

 

İkisi de bize karşı soğuk olsalar da tek Mirzaya bakışları tavırları yumuşuyordu. Sanki yeni tanışmış gibi değil hep onlarla gibi.

 

'Savaş Abi senle bir ara konuşmamız lazım, bana bir kaç taktik ver be abim.' Bilerek ya da bilmeyerek de olsa Mirza sayesinde hepimiz ilk geldiğimiz çekinikliği üzerimizden atmıştık.

 

'Hayırdır koçum ne taktiği' Miraç'ın sorusuna Meriç de merakla ona döndü.

 

'Abi sen abilerine rağmen korkmamışsın şahsen ben olsam çoktan topuklamıştın. Bir de bu yetmez gibi aşiret çıktı başına yine de tek bir korku belirtisi yok. Sende de iyi gö- yani yürek varmış abim.' Sözleriyle göz ardı ettiğim şey tekrar yüzüme tokat gibi çarptı. Ahu Nazlı hakkında bir şey bulamasak da attığı posttan sonra araştırıp bulmuştuk Savaş Efe Zeybeği. Kendisi Muğlalının köklü ailelerinden gelip maddi gücü yerinde biriydi. Ailesinin maddi durumunun iyi olmasının yanında kendisi para yemek yerine polislik yapıyordu. Bu onun için artı olsa da sonuçta kardeşimin sevgilisiydi. Mahallesinde soruşturduğumuzda kötü bir söz duymamış hatta oldukça iyi sözler duymuş aynı zamanda mahallede sözünü geçirdiğini de öğrenmiştik. Açıkçası bunu sosyal medyada göstermelerine şaşırmasak da bu büyük ve tehlikeli olayda Ahu Nazlı'ya destek olup bize rağmen elinden tutup gelmesi de ne kadar korkusuz olduğunu gösteriyordu.

 

'İnşallah bir posta dövmüşlerdir.' Arjininsadece bizim duyabileceğimiz sözleriyle dudaklarım kıvrıldı. Ben de aynı fikirdeyim.

 

'İlk nasihatım olsun o zaman sana emanetin sağlam olucak' Dediğinde Ahu Nazlı ona bakıp göz devirdi. İşte şimdi tam ismini yansıtıyor nazlı nazlı bakıp cilveleniyordu.

 

'Abi bak duydunuz mu? Siz de hala bana silah vermeyin' Mirza'nın sözlerinden sonra Mert kafasına bir tane geçirdi.

 

'Saçma sapan konuşma serseri.' Heja da ona ters ters bakınca Mirza iyice Ahu Nazlıya yanaşıp kolunun altına girdi. Ahu Nazlı Mirzanın saçlarından öpüp kollarını doladı.

 

'Oğlum ben emanet derken Nazdan bahsediyorum. Allahın emanetinin sağlam olması lazım. Sence Naz ablan varken kimin eli bana kalkar.' Ahu Nazlıya bakıp göz kırptığında güzel gülüşünü ona sundu. Haklı mı diye Toprak'a baktım.

 

'Doğru söylüyor bu herif. Hem Boncuğumu aldı hem de ağız tadıyla bir tane de vuramadık.' Toprak'ın homurdanmasıyla Mert göğsünü kabarttı.

 

'Halinize yanın beyler ben bir tur vurdum.' Ahu Nazlı ona ulaşmaya çalışırken Mirza ondan ayrılıp abisini sardı.

 

'Bak sen büyüdün de beni satıp abini mi koruyorsun lan sen' Ahu Nazlının sözleri hepimizi güldürdü yine. Mirza abisine daha çok sırnaşırken Ahu Nazlı annemle aynı olan saçlarını arkaya itip yerinde dikleşti. 'Sen ilerde dersin bana yardım et diye o zaman ben de abine git derim hain çocuk' dil çıkarıp önüne döndüğünde Mirza ona yağcılık yapmaya başladı.

 

Çaylar içilip sohbetlere devam ederken bu sefer biz kendimizi anlatmaya başladık az da olsa. Ateş birden Ahu Nazlıya döndü. 'Kız bugünün şerefine bir şey söyle hadi' deyip önce kna sonra bize baktı. Ahu Nazlı kafasını iki yana sallarken bu sefer Heja ısrar etti. 'Ya çok merak ettim söylesene Ahu Nazlı' Mirzanın da ısrarlarına dayanamadığından çayından bir yudum alıp boğazını temizledi. Gözlerini kapatıp şarkıya girdi.

 

Ez her şevê şerxweş im

Ji bo derde te

Rêya evîn berdoş im

Qedera min e

 

'Hassiktir' Miraç'ın şaşkınlığına biz de eşlik ettik. Sesinin güzelliğine mi şaşırsam şarkıyı kürtçe söylemesine mi... Şarkısını normal düzeyde söylese de kafenin diğer müşterileri de susmuş onu dinliyordu.

 

Felek havîna min

Kirê zivistan

Pey baxozê ketime

Evîndar im ez

 

Arax çibû nizanbûm

Wekas her roj vedixwim

Axîn û kedere ez

Bûm heval û dost

 

Önümdeki suyu tek dikişte bitirirken bir de sigara yaktım.

 

Derdê xwe kesekî re

Nikarim bêjim

Jiyanê min axîn e (bextê min herdem reş e)

Nikarim rastkim (nikarim rastkim) Bu seferki sözlerine Arjin de eşlik ettiğinde bu sefer şaşırma sırası ona geçti. Yine de bozuntuya vermeden devam etmesi için susup o da bir sigara yaktı. Arjinin de sesi yanıktı güzel söylerdi ama çok da söylemezdi.

 

 

Mîre şerxweş dibêjin

Bila bibêjin

Çima her roj vedixwim

Ez ji nizanim

 

Arax çibû nizanbûm

Wekas her roj vedixwim

Axîn û kedere ez

Bûm heval û dost

Son dizeleri de beraber söyleyip bitirdiğinde başta biz olmak üzere herkes alkışlayıp ıslık çalmaya başladı.

 

'Sesin çok güzelmiş Arjin' deyip sigarasından bir nefes daha çekti.

 

'Abi Ahum abi. Senin de sesin güzel' Ahu Nazlı göz devirse de ona kafa salladığı sırada Arjin az da olsa güldü. En çekinik o dursa da en çok o düşkün olucak büyük ihtimalle Ahu Nazlıya.

 

 

 

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

Mekan çoktan kapanmış bizimkilerin ricası üzerine sadece biz kalmıştık. İlk zaman muhabbetlerine katılsam da yarına yetişecek diye dosyaları almış bir yandan onlarla uğraşıyordum bir yandan da kaçak çayımı içiyordum.

 

Omuzlarımda bir ağırlık hissedince önce üstüme örtülen polara sonra omzum üstümden bunu örten kişiye baktım. Baran abim gülerek bana bakıyordu. Boynum acımaya başladığında elim oraya gidip ovmaya başladım. Baran abim gülmesini silip yüzünü buruşturdu. Arkamızdaki minderi arkama koyup üstüne oturduğunda hala ona bakıyordum. Ben şaşkın şaşkın ona bakarken burnumun ucuna ufak bir dokunup ellerini omuzlarıma çıkardı. Yavaş yavaş omzuma masaj yapınca iyi geldi. Kokusu arkamda olduğu için çok yoğun geliyordu orman gibi kokuyordu aynı diğer abimler gibi onun da kokusu bana güven veriyordu. Tekrar dosyaya döndüm. Masaja devam ederken abimde omzumun üstünden bakıyordu.

 

' Naz gece de uyumadın yarın bakarsın' Savaş'ın yanağını okşadığımda onun sesleriyle başlayan öksürükler daha da arttı.

 

'Sen Ahunun gece yanında mıydın?' Arjin'in dişlerini sıkarak söyledikleriyle omuz silkip dosyaya döndüm. Biraz daha baktığımda 'Yeesss' dediğimde herkes ban döndü.

 

'Buldun mu Bal çiçeği' Çınar'ın sözlerine gülümseyerek kafa salladım.

 

'Sözüpekleri hallettik sıra Soykanlarda' diyip bulduğum hatanın kalemle düzeltip diğer doyayı elime aldım.

 

'Bizimkinin Türkçesinde hata olmadığına eminim, çeviriyi kontrol et istersen ilk.' Agir'in sözlerinden sonra tek kaşım havaya kalktı. Gülümseyip devam etti. 'Avukatım ben de incelemiştim o yüzden boşuna zaman kaybetme' onu kafamla onaylayıp çeviriyi elime aldım.

 

Gözlerimi hızla çeviride tararken bir sözcüğün sesteş olmasından dolayı hata çıkabildiğini düşündüğüm yeri ve eksik çekimlenmiş sözcükleri de bulup işaretledim. Bitince onu da bıraktığımda saat baya geç olmuş ama herkes kalkalım demiyordu.

 

Baran abim arkamdan kalktığı için Savaş'ın omzuna kafamı yasladım. Bir kolu omzumu bulurken arkadan yine saçlarımla oynuyordu.

 

'Abi yeminle vurdurucaksın kendini' Mirzanın sözleriyle biz güldük. Diğerlerine baktığımda onlar komik bulmamış olucak ki Heja hariç kimse gülmüyordu. Ona öpücük gönderip daha da sırnaştım Savaş'a.

 

'Herkesin yasak aşkını bile utanmadan yaşadığı zamandayız. Ben birini sevdim diye utanacak değilim. Kimseye söz de düşürmem.' Aslında Mirzaya baksam da sözlerim yenileriydi.

 

'Kalkalım mı artık? Küçücük kaldı gözlerin' Baran abinin sözleriyle herkes toparlanmaya başladı.

 

'Tamam Baran abi' dediğimde o gülüp saçıma öpücük kondururken Agir ve Arjin kaşlarını çatmış bize bakıyordu. Baran onlara bakıp kollarına sardı beni.

 

Aklıma gelenle kolları arasından çıkamazken kafamı çevirip Savaş'a döndüm. 'Savaş saat çok geç oldu. Asafla Elife gidemeyiz bu saatte ayıp olur' dediğimde Baran abinin vücudu gerilince ona baktım. Ona bakmamla yüz hatları biraz olsun yumuşadı kolları arasında döndüm tekrardan.

 

'Bizde kalırsınız annemler onca hazırlık yaptı' Miraç abinin sözleriyle Mert'e baktım kafa sallayınca bu sefer abimlere baktım onlar da kafa salladı en son Savaş'a döndüm gözlerini açıp kapatıp gülümsedi. Ona öpücük attığımda Baran abi avcuyla dudağımı kapattı. O an karşımızda ayna olduğunu gördüm.

 

'Güzelim çiçek kızım. Delirtme beni zor duruyorum zaten' homurdanmasıyla göz devirdim. 'Göz devrilmez abiye' deyip saçlarımı karıştırıp diğerlerinin yanına geçti.

 

Savaş'ın elinden tuttum. Kafam da omzuna düştüğümde aklıma gelenle geri dönecekken bana baktı. 'Dosyalar' dedim. Boştaki elini havaya kaldırdı dosyalar elindeydi yanağını öpüceğim sırada araya başka birinin kafası girince ikimiz de ona döndük. Mirza sırıtarak ikimize bakıyordu.

 

'Yürü git Mirza. Ayağımın altına almıyım ' Savaş kaşları çatık olsa da ciddi değildi. Mirza hala gülerek ikimizin ortasında dururken yaklaşıp onun yanağını öptüm. Mirza elini Savaş'ın omzuna vurup. 'Alırım Nazlını elinden' diyip koşarak kaçtığında ben gülerken Savaş sabır dilendi. Araçlar gelip korna basılınca biz de çıktık. Aynı düzende oturup konağa geri giderken gözlerimi açık tutmakta zorlanıp yavaşça bilincim gitmeye başladı.

 

 

Bölüm Sonu🎊🎉

 

Herkesin abiler birbirine girdirmemi beklerken benim aralarını yapmam şoku🐥💛🫶🏻😂

Bölüm : 10.09.2024 01:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...