25. Bölüm

25. Bölüm

simurg anka
simurganka45

Keyifli Okumalar🫶🏻🩵❤️

 

Şunu belirtmek isterim ki bazı şeyler hakkında bilgim yok okurken bunun benim hayal dünyam olduğunu unutmayın🥹☺️ sürçü lisan olursa affola

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

Karşımda oturan ikiliye baktıkça migrenim tutmaya başladı. Sanki başka derdim yok gibi şimdi bir de bunlar çıkmıştı.

 

'Yarın evrakları tamamlar yıldırım nikahı kıyarız. Sonra da gider ailelerinizin elini öpersiniz.' Savaş da benim sözlerime kafa sallamıştı.

 

Narin eğdiği başını kaldırarak dolu gözlerle bana baktı. 'Ablam olmaz aileme karşı gelerek nikahı basarsak hiç affetmezler bizi.' Savaş homurdanırken ayağa kalkıp volta atarken bir yandan da başımın ağrısından kafamı övceledim.

 

'Lan siz beni delirtmeye mi uğraşıyorsunuz. Madem evlenmeyecektiniz ne bokuma kaçtınız? Yeminle sinirden kendimi sikicem' biraz yüksek sesle söylediklerimden sonra Narin hıçkırarak ağlamaya başladı. Savaş beni alıp mutfağa götürürken bir şeyler söylüyor ama anlayamıyorum. Sinir tüm benliğimi esir aldı. Sandalyeye kendimi atınca Savaş da yanıma sandalye çekip beni omzuna yasladı. Saçımı okşayıp sakinleştirici cümleleriyle yavaş yavaş sesi netleşti.

 

'Ne ateşli bir hatun oldun sen öyle' alnımdan öptüğünde bunu beni sakinleştirmek için söylediğini bilsem de yalandan omzuna vurdum. Hafif de gülünce derin bir nefes verdi. Sinir krizi geçireceğim sanıp paniklemişti büyük ihtimalle.

 

Savaş'ın önüme koyduğu hapları yine verdiği suyla içip ayaklanarak salona geçtim. Narin de biraz sakinlemiş Akif biz gelince biraz daha dikleşip yüzümüzü incelediğinde biz de eski yerimize oturduk.

 

'Ben sizin oralara yapancıyım anlatın şimdi nasıl orta yolu bulucaz.' Sözlerimle ikisi de gülümseyerek bana baktılar. Galiba son çıkışımdan sonra onları yüzüstü bırakacağımı sanmışlardı. Açıkçası ben de öyle düşündüm ama lanet olsun içimdeki merhametli tarafa.

 

'Bize yardım edeceksin he mi abla' Narin'in sorusuna kafamı salladığımda yanıma gelip elimi öpmeye çalışınca aynı şeyi Akif de Savaş'a yapıyordu. Onlara sarılıp yerlerine oturttuk.

 

'Ablam şimdi bizim iki aile de aşirete bağlı. Aşiretin büyükleri bir araya gelip bir sonuca bağlamak için kurula oylamaya sunarlar....' Böyle böyle uzun uzun anlatınca ikimiz de dikkatle Akif'i dinledik. Benden büyük olmasına rağmen abla demesine söylensem de pek umursamadı. Onlarla biraz istişare yapıp karara bağladık.

 

'Savaş sen abimleri ara biz gelmeden kurulu toplatsın, ama karşılarına benim çıkıcağımı söylemesin yoksa dedikleri gibi umurlarında olmaz. Ben de onlara güvenli bir yer ayarlayacağım.' Savaş kafa sallayarak mutfağa geçtiğinde ben de telefonumu çıkarıp Alparslan'ı aradım.

 

'Ooo Ahu Nazlı, bu kadar çabuk özleyeceğini beklemiyordum.' Alaylı sesine göz devirdim.

 

'Sorma hasretinden prangalar eskittim.' Kahkahası sinirimi bozsa da eline düştüğüm için bitmesini bekledim. Biraz güldükten sonra boğazını temizledi. 'Bu saatte aradığına göre durum acil. İyi misin bir sıkıntı mı var?' Sonunda istediğim konuya gelince kısaca durumu özetledim. Güler diye beklerken beni kesmeden dikkatle dinledi.

 

'İstersen ben devreye girip hallederim' Bu da makul bir teklifti ama madem Lilan hanım oyun istiyor biz de oynardık.

 

'Yok ben gidip halledicem ama bu iki kaçağı götürmem tehlikeli. Sen turizm işindesin otelde güvenli bir yer ayarlarsan çok sevinirim.'

 

'O sıkıntı değil başlarına koruma koyarım. Otel bizim olduğundan girişleri yapılmadığından bulamazlar da iyi düşünmüşsün.'

 

'Eyvallah unutmam bunu. Ben konum atıcam gelip alırsın iki ayrı odada olsunlar ikisinin de gece odalarında olduklarından emin ol.' Derken karşımdaki ikiliye sinirle baktım. Evlenemem nidalarından sonra geldiğimde ben hamileyim derse bu sefer ailelerinden önce ben keserdim cezalarını. 'Ayrıca odalara sizde vardır zaten sinyal kesici koyun. Gelcek arabada da olsun. Telefon sinyalinden falan bulunmasın.'

 

'Kız sen büyüdünde hem adam kaçırıp hem plan mı yapıyorsun.' Yine Alparslan beyin kahkahasının dinmesini bekledim. Denize düştük kobraya sarılıcaz mecbur.

 

'Helva senin evde pişmeyince tatlı geliyor herhalde. Böyle alaya devam et cenazemde yersin artık' dememle hemen ciddileşti.

 

'Saçmala Ahu Nazlı sana bir söz verdim. Bu saatten sonra saçına rüzgar değse hesabını ben vericem. Seninle konuşurken ayarladım araba sizin eve yola çıktı gelir birazdan. Beklerken seninle şakalaşıyım dedim. Ayrıca orda abinler olsa da ben de her ihtimale karşı adamları göndericem için rahat olsun.' Söylediklerine şaşırsam da belli etmedim. Abimler varken bana en azından aşiretlerin bir şey yapabileceğini sanmıyordum sadece ciddileşsin diye söyledim ama paşamız bu işi ciddiye almış. Neyse fazla koruma göz çıkarmaz yani inşallah...

 

'Eyvallah ortak unutmam bu iyiliğini' karşıdan yine ses gelirken zil çaldı. Bizimkiler diyince telefonu kapatıp kapıyı açtığımda bunların otelde üstümü arayan adamlar olduğunu görüp onlardan beş dakika isteyip içeri girdim.

 

İçerdeki kaçak çift her ne kadar konuşurken duysa da onlara özet geçip yapıp yapmaması gerekenleri tekrar söyleyip kapıdaki adamlarla araca kadar geçirdim. Arkaya geçtiklerinde kapı kapanmadan telefon numaramı verip her zaman aramamalarını ama mesaj atmalarını söyleyip korumalara selam verip içeri geçtim.

 

Mutfağa girdiğimde Savaş hala abimle konuşuyordu. Masanın üzerindeki sigaradan yakıp bir yandan da ikimiz için filtre kahve yapmak için makineye yöneldim. Savaş telefonu bana verince abimle son bir istişare yapıp babaları hakkında bilgi istediğimi söyleyip kapattım.

 

Kahveleri kupalara koyup salona geçtiğimde Savaş da peşimden gelip başını ovarak kendini koltuğa attı. Abimle konuşmasını özet geçtiğinde ben de Alparslanla nasıl tanıştığımıza çok değinmeden yaptıklarımı anlattım.

 

'Gerçekten mıknatıs gibisin Naz. Çekiyorsun belayı' Savaş'a yaklaşıp omzuna kafamı koydum.

 

'Sana her seferinde benim suçum yok deyince inanmıyordun bak gözlerinle gördüm. Tek istediğim huzur aslında' saçlarımla oynamaya başlarken beni iyice kucağına çekti.

 

'Halledicez güzelim ben yanındayım.' Kafamı sallayıp iyice sokuldum ona ellerim sol göğsünün üzerinde daireler çizerken aklımı meşgul eden şey Mardin'e gidicek olmamdı. Kaçtığım ne varsa kendimi tam şu an olduğu gibi, kaçtığım şeyin kollarında buluyorum.

 

'Savaş sen gelmek zorunda değilsin. Orda abimler var' devam edicekken beni dudaklarıyla susturduğunda ben de sustum. Bir kaç sert öpücükten sonra alnını alnıma yasladı.

 

'Sen nereye ben oraya' güldüm iyi ki vardı. Her ne kadar zorunda değilsin desem de ona ihtiyacım vardı. İstesem de istemesem de onlarla eninde sonunda karşılaşacağımın bilincindeydim.

 

Savaşla biraz daha dururken yarın sabaha Mardin için bilet aldık. Savaş hem duş hem de ailesine haber verip hazırlanmak için gittiğinde kapağını açmadığım dosyayı elime aldım. Tek tek inceleyip düşülen notları iyice beynime kazıdım. En çok Lalin de oyalandım ne demişler düşmanını iyi tanı. Savaş geldiğinde onu bırakıp duş alıp ben de valizimi hazırladım.

 

Saat sabaha karşı olduğundan uyumak yerine önümdeki Narin ve Akif'in sülalesinin dosyalarını Savaşla beraber inceleyip notlar çıkardık. Geri kalanı da uçakta hallederdik.

 

*

*

*

 

Mardinde uçaktan inmiş şu an Alparslan'ın bize ayarladığı arabada Savaş'ın sabah konuşup biraz emrivaki gibi yaptığımız devresi aynı zamanda buranın emniyet müdürü olan arkadaşının polis lojmanlarının olduğu siteye gidiyorduk. Abimi indiğimizde aramış haber vermiştim. Her ne kadar almak isteseler de hem ordaki olaylardan haberdar olmak için hem de konum ve bilgiye ulaşmak için lojmanda olmamızın iyi olduğuna ikna etmiştim. Ayrıca Savaş'ı onların olduğu ortama mümkün olduğunca sokmamaya çalışacaktım. Savaş ve abimlere bunu söylemesem de ablamış olucaklar ki çok da inat etmemişlerdi.

 

Dün dosyaları incelerken Narin'in ailesinin Sözüpek aşiretine bağlı olduğunu öğrenince önce biraz telaşlansam da sonrasında araştırmalarımız sonucu aşiretin artık oğluna kaldığını. Eskiden beri babasıyla hiç anlaşamadıklarını bizim mektupları öğrenenin ilk o olduğunu öğrenince önce Mardinde babasına kıyameti kopardığını. Babasıyla acelece çıktığı tatilde denizden ayakları betona bağlı boğulduğunda ispatlanamasa da onun yaptığını herkesin bildiğini söylediklerinde hem üzülmüş hem de sevinmiştim. Üzülmüştüm çünkü o kadar gaddar birinin çocuğu olarak çok çileler çekmiş çocukluktan beri adamın kendi öz oğluna yaptıklarını okuduktan sonra düşmanının çocuklarına yani bize yaptıklarına o kadar da şaşırmadım. Sabah uçağa binmeden çocukla çocuk dediğime bakmayın benden büyük haberleşip kendimi tanıtmış kısaca yapacaklarımı aktarmıştım. Abimler bunun planı riske atacağını söylese de öyle olmamış çocuk bize babasından dolayı duyduğu pişmanlıkla elinden geleni yapıp bugün kurulda bana destek olucağını söyleyince rahatladım.

 

Akif'in ailesi ise daha sıkıntıya sokucaktı büyük ihtimalle çünkü Soykan aşiretine bağlıydı aşireti. Evet hayatın oyunu birinin ailesi beni değiştirenken biri de benim ailem olan kişilerdi. Büyük ihtimalle aralarındaki düşmanlıkta bu yüzden olduğu için iki genç kaçmakta bulmuş çözümü.

 

Araç sitenin dışında beklerken Savaş ikimizin bavulunu alıp sitenin güvenliğine yürürken korumalarda burada olucaklarını ters bir durumda halledeceklerini benim emrimde olduklarını falan söylemişlerdi.

 

Kapı açılınca Savaş güvenlik görevlisiyle konuşurken bir binadan el ele bir çiftin bize doğru gelmesiyle bunların Savaş'ın arkadaşı Asaf ve eşi Elif olduğunu anladım.

 

*

*

*

 

Eve geldiğimizde istersek dinlenebileceğimizi söyleseler de buna itiraz etmiş şu an hep birlikte kahvaltı masasına oturmuş sohbet ediyorduk.

 

'Yenge valla sen olmasan, bu hayırsızın aklına geleceğimiz yok' Asaf'ın sözleriyle biz Elifle gülerken Savaş onun kulağına bir şeyler söylüyor Asaf da kahkaha atıyordu. Küfrettiğini anlamak zor değildi.

 

'Kusura bakmayın valla, size de böyle emrivaki yaptık' dediğimde Elif elimin üstüne elini koymuştu. Çok tatlı biriydi çok da güzeldi benden bir iki yaş büyüktü.

 

'Ay o nasıl söz asıl başka yere gitseniz alınırdık. Di mi Asaf?' Ona gülümserken Asaf Savaş'ın ensesine yapıştırdı.

 

'Yenge hanım haklı ama sen olmasan bu hayırsız kalırdı kapıda'

 

'Elin kolun rahat dursun.' Savaş'ın homurdanmaları eşliğinde kahvaltıyı bitirmiş. Dördümüz birlikte sofrayı hızlıca toplamıştık.

 

Salona geçtiğimizde olayın ciddiyetine bürünmüş. Asaf bize bilgiler veriyordu. Gerçekten çok büyük iyilik yapmışlardı bize.

 

*

*

*

 

Araç büyük bir arsanın ortasındaki evin önünde durunca geldik. Üzerime giydiğim pantolon ve beyaz gömlekle adımımı attıp ortalığı karıştırmak için hazırdım. Araba çokluğu ve abimlerin verdiği haberden dolayı herkesin gelip bizi beklediğinden haberimiz vardı. Mafya vari arabanın gelmesiyle dışarda duran gençlerin bakışları bizim araca merakla dönse de camlar filmli olduğu için bizi göremediler. Etrafa baktığımda hem Mert'in ailesinin hem de Lalin'in abilerinin bir köşede bizim araca bakıp konuştuğunu gördüm. Bizimkiler rahat bir şekilde kapının yanında gülerek bizim araca bakıyordu. Biz inmeden arkamızdan gelen konvoydaki diğer korumalar inip bizim arabanın önünden kapıya kadar etten duvar ördüler. Savaşla son kez sarılıp adımımı açılan kapıdan dışarı attım. Diğer herkes korumalardan beni görmeye çalışırken ben hızlı adımlarla abimlere öpücük atıp kapısı kapalı eve girdim.

 

Kapı direkt büyük salona açılırken salonun ortasında yaşlı bir ağa bir yanında Yusuf Bey onun yanın da diğer ağalar olurken ağanın diğer yanında Seyit Sözüpek ve diğer ağalar vardı. Kapının açılmasıyla sesler susup bana dönerken dik bakış ve kendimden emin adınlarla ağanın tam karşısına ve herkesi görebilecek yere konulan mindere ilerledim.

 

'Selamınaleyküm' dediğim de herkes şaşkınlıktan bana bakıp kalsa da Seyit ufak bir baş selamı vermişti. 'Ben Ahu Nazlı Sözüpek. Sizinle Narin ve Akif'in meselesini halletmek üzere geldim.' Hala ses gelmezken mindere çöküp karşımdaki ağa gibi bağdaş kurup ellerimi dizlerime koyup duruşumu dikleştirip karşımda oturan ağaya baktım. Ağalar fısıldaşsa da kimseden ses çıkmıyordu. Soyadımdan dolayı Sözüpeklerden kimin çocuğu olduğumu konuşuyorlardı belki de.

 

'Sizin için misafirperver diyorlardı. En azından Allah'ın selamını havada bırakmasaydınız.' Alayla söylediklerimden sonra memnuniyetsiz bir kaç Aleykümselam sesi geldi.

 

'Hoşgeldin Nazlı kızım haberimiz yoktu. Şaşırdık kusura bakma' Sesin sahibi Agah amcaya döndüğümde onun güleryüzüne karşılık tebessüm edip kafa salladım sadece.

 

'İyi gelmişsin hoş gelmişsin de bizim seninle konuşacak bir şeyimiz yok. Baban gelsin onunla halledelim.' Sözlerinden sonra girdiğimden beri benden gözlerini almayan Yusuf beyin bakışlarına bakıp gülümseyerek tekrar karşımdaki adama döndüm.

 

'Babam yok. Yani tek muhattabınız benim. Narin de Akif'in yerini de sadece ben biliyorum. Onlar bir cahillik etmiş ama sizin rızanızı almak istiyorlar. Sizinle anlaştıktan sonra düğün için ikisini de getireceğim.' Yine homurtular yükselirken ağa eliyle sessiz olmalarını işaret etti. İki adamın diğerlerine nazaran daha da öfkelendiğini gördüğümde bunların babaları olduğunu anladım. Dosyadaki fotoğraflar eski olsa da çok da değişmiş değillerdi.

 

'Öyle bir düğün olmayacak yol yakınken getir kızımı. Yoksa seni yakarım.' Narin'in babası kişisi yerinden kalkacakken yanındaki ağaların tutmasıyla oturdu.

 

'Beni yakmakla tehdit ediyorsunuz ama ben zaten cehennemin ateşinde piştim' sözlerimden sonra karşımdaki ağaya döndüğümde şaşkınlıkla kaşları havalanmıştı. Korkup siniceğimi sanmıştı galiba.

 

'İkinizinde dosyalarını inceledim. İkiniz de ayrı şirket olsanız da son zamanlarda ikiniz de aynı dertten muzdaripsiniz. Yurt dışına gönderdiğiniz sözleşmede hata bulunmuş bie haftadır uğraşmanıza rağmen bulamamışsınız.' İkisine de baktığımda kafa salladılar.

 

'Ben hukuk son sınıfım bir iki aya mezunum. Aynı zamanda da dil bilgim gayet iyi sizin gibi tehditle değil teklifle halledelim işi izin verin yarına kadar ikinizin de sözleşmelerini bir de ben inceleyim.' Narin'in babası arada kalsa da Akif'in babası çıkıştı.

 

'Benim öyle bir oğlum yok alın napıyorsanız yapın?'

 

'İyi madem aşiretiniz kabul etmiyor. Sözüpek aşireti kabul ederse Akif benim sorumluluğumda olur. Soykanların yapamadığı düğünü ben yaparım.' Arkama doğru bakış atılıp herkes ayaklanınca ben de döndüm. Telefonla konuştuğum Mustafa Soykan kıpkırmızı yüzüyle Yusuf Soykan'ın yanına geçti. Herkes elini öperken ben yerimden kalkmadım.

 

Mustafa Soykan'ın yanındaki adama baş işareti vermesiyle ortadaki ağa devam etti. Mustafa Soykan'ın oturmasıyla herkes oturmuştu zaten. 'Sözüpek aşireti kabul ettiğini söylemedi daha' diyip Narin'in babasına bakınca herkes ona dönerken o bana bakıp yanındaki ağasıyla bir şeyler söylüyordu.

 

'Eee Sözüpek aşiretiyle aynı soyadını taşıyoruz. Yabancı sayılmayız.' Dediğimde Agah amcanın bana yapma demesiyle Mustafa soykan'ın elindeki tesbih parçalandı.

 

Kafama bir silah dayanmasıyla kılımı kıpırdatmadım. Herkes yapma etme derken birileri onu dışarı çıkardı. Önüme su gelirken reddedip karşımdaki ağalara baktım.

 

Birileri cesarete gelip benim ölümümü oylamak istediğimde geldiğimden beri suskun olan Seyit ayağa kalktı. Herkes onun ayaklanmasıyla ne yapacağını beklerken üzerindeki ağalık ceketini çıkarıp ayaklarımın önüne koyup hiçbir şey olmamış gibi yerine oturdu.

 

Herkes bir şeyler fısıldaşırken Mustafa Soykan iyice kıpkırmızı olmuş gömleğinin düğmesinden açmıştı. Onu bu halde görmek beni mutlu ederken ciddiyetimden ödün vermedim.

 

'Bu ne demek kızım bilir misin?' Kafamı iki yana salladım. 'Ağalığım senin önünde dedi Sözüpek aşireti. Yani karar vermiş oldular. Soykanlarda toplansın karar versin biraz ara verelim.' Seyit Sözüpek yanıma gelip kalkmak için bana yardım etti. Yerdeki ceketi de alıp omuzlarıma bıraktı. Yan yana evden çıktık. Çıktığımız gibi de ona döndüm.

 

'Eyvallah, unutmam bu yaptığını. Ayrıca teklifim hala geçerli aşiretine söyle göndersinler dosyayı.' Bir yandan da bizim arabanın orda merakla bize bakan abimlerin yanına adımladık.

 

'Ben babamın günahı için sizin ayağınıza kapansam az gelir.' Kafamı salladığımda bizimkilerle Seyiti tanıştırdım. Merti de adından biliyor olucakki ondan da özürlerini dilediler. Onlar içerde olanları konuşurken ben de biz sigara yakıp arabanın kaputuna oturdum. Etraftaki gözler merakla bana baksa da umrumda değildi.

 

*

*

*

 

Biz konuşurken seslerin susması kapının açılıp içerdeki ağaların ortaya gelmesiyle ben de karşılarına geçtim. Birden arkalarındakin silahı bana doğrultmasıyla bizim korumalar ve abimler arkamda silahlarını onlara doğrultmuştu. Soykanlar silah indirmelerini söylemeden ağa konuştu.

 

'Zekisin aynı zamanda da güçlüsün ikisini de iyi şekilde kullanıyorsun. Şaşırttın bizi.' Ben ise tepkisizce konuşmasının bitmesini bekledim.

 

'Güç böyledir. Kimdeyse herkes silahını ona doğrultur. SİLAHLARI DOĞRULTUN' dememle aşirettekilerin bir kısmı silahlarını onlara doğrultunca ağa şaşırsa da kendini toparladı. Onlara silah doğrultan kişilere döndü bu sefer silahları. 'Gücün sıkıntısı da budur kimin sözünün geçiceğini bilemezsin.' Bu sefer içerde bana silah doğrultan kişi ağanın önüne geçip bana doğrultunca üzerine kırmızı noktalar düşmesiyle bana baktı. Bu Savaş'ın arkadaşı Asaf'ın bizim için aldığı tedbirdi her ne kadar gerek yok dese de yanımızda ekip göndermiş ama ortalığı alevlendirmemek için gizlenmişlerdi. Çoğu keskin nişancıydı. Karşımdaki adam önce sinirle bana bakarken sonra silahı indirdi. Bizim korumalar onu başka arabaya alırken ben tekrar konuştum.

 

'İki aşiret de şerefi, namusu ve ağalığı üzerine çocuklara zarar vermeyeceği affedecekleri ve nasıl gerekiyorsa düğünün o şekilde olacağına yemin etsin dağılalım. Malum yoldan geldik yorgunuz.' Sırayla yemin vermeleriyle abime baktım silah indirtmek için Toprak abimin karşıya kibirli bakışları bana dönünce yumşadı.

 

'Kimin emriyle silah kaldırıldıysa indirmekte onun emrinde. Göreyim seni Boncuk.' Dediğinde gülümseyerek önüme döndüm.

 

'Silahlar insin, dünürler tokalaşsın lütfen' dediğimde önce silahlar indi sonra babalar zoraki de olsa tokalaşıp tebrik edildi. 'Dosyaları söyleyin biz gitmeden versinler benim sözüm sözdür yarına hazır halleri elinizde olur. Hem düğünü de konuşuruz hem de çocukları arayıp bu güzel haberi veririz.' Dediğimde ikisi de şaşkın şaşkın bana baktıktan sonra birilerine bir şey söyleyip araçlarına geçtiler.

 

'Sizinle tanıştığım için çok memnun oldum. Birgün misafirliğe bekliyorum.' Seyit Ağayla el sıkışıp ona teşekkür edip geliceğimizi söyleyip onu da gönderdiğimde diğer ağalar da gitmiş çevremizde sadece Mert ve Lalin'in aileleri kalmıştı.

 

'Kızım eve geçelim isterseniz.' Agah amcanın sözüne kafa sallayıp arabaya geçtim. Savaş da yanıma geldiğinde abimler ve diğerleri de araçlarına geçti. Soykanlar hala arabalarının yanında bir şeyler tartışıyordu. Savaş'ın göğsündeki yerimi aldım tekrar. Bir yandan da içerde olanları anlattım. Alparslan'a da bilgi mesajı attım.

 

'Seninle öyle gurur duyuyorum ki Naz. İyi ki sen hep sen bir tek sen.' Dediğinde kıkırdayarak onu öptüm. Kısa bir öpüşün ardından abimler bizim camı tıklatınca ayrılıp indik. Hangi ara geldiğimizi anlamamıştım. Abimler Savaşla bir şeyler hallediceklerini söyleyip arabayla giderken Mert de beni kolunun altına aldı.

 

'Mardin de bir hırçın Ceylan' diyip saçımı öperken bir yandan da dar sokakta yürüdük. Konağın sokağı dar olduğu ve onunkiler girdiği için biz köşede inmiştik. Kapının önündeki korumalar bize baş selamı verip kapıyı açtığında birlikte içeri girdik. Kapının yanında kocaman Şimşek işaretleri konağın kimin olduğunu bas bas bağırıyordu. Avlu gibi yere girmemizle bir kaç göz bize dönerken onlara baş selamı verip etrafı inceledim. Baya büyük tarihi bir konaktı.

 

Mertle beraber seslerin geldiği yere doğru taş merdivenden çıkmaya başladık. Geldiğimiz yer büyük bir terastı. Yerde halılar varken yerdeki minderlerle şark alanı oluşturulmuştu. Bizim durmamızla sesler kesilip bakışlar bize döndü. Soykan erkeklerinin burda olmasıyla göz devirdim. İlk yanıma gelen Mert'in annesi Zeynep teyzeydi yanıma gelince elini öptüm. Kısa bir hoşgeldin faslından sonra biri daha bana yaklaştı. Benden büyük yöresel kıyafetler giymiş uzun siyah saçlarına bir örtüyü tokalarla tutturmuş esmer güzeli biriydi.

 

'Hoşgeldin canım. Ben Meriç'in eşi Heja' dediğinde aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdim sarılışına.

 

'Hoşbuldum. Ben de Nazlı Ahu Sözüpek. Mertin kardeşiyim.' Kafa selamı verip aşağı indiğinde Mertle adım adım yaklaştık. Dedeler ve babalar yoktu. Galiba durum değerlendirmesi yapıyorlardı. Mertle boşalan yere baktığımızda iki ucun ortasıydı Zeynep hanım ve Heja'nın kalktığı yer. Ben mecburen Agirden tarafa otururken yanıma Mert abisi Meriç tarafına oturmuştu. Şöyle bir göz gezdirdiğimde tüm ailenin kendi tarafından büyükten küçüğe oturduğunu bir tek Lalin'in olmadığını gördüm. Bakışlarını üzerimde olduğunu görsem de Mert'in arkasından terasın manzarasına baktım. Çok güzeldi nerdeyse akşam olmak üzereydi kırmızı gökyüzü ve sarı binalar görsel bir şölen sunuyordu. Bir ayak sesi duymamla önüme döndüm. Lalin'in bakışları bende olurken ayakkabılarını çıkarıp karşımda durduğunda bakışları benden kopup ailesine gitti.

 

Ablasının 'Lalin'im ne durdun orda öyle kimsesiz gibi gelsene' demesiyle ellerimi sıktım. Mert'in elini üstümde hissettiğimde yanındaki Meriç abi öksürerek durumu anlatmaya çalışıyordu galiba.

 

Derin bir nefesle yerimden kalktım. 'Ablan haklı Lalin. Gel benim yerime geç.' Dememle herkes bana baksa da benim odağım oydu. Anında gözlerini doldurdu. Yaptığım imanın farkındaydı tüm herkes gibi. Yavaş adımlarla adımlayıp Mert'in kardeşi Mirza'nın yanındaki boşluğa oturdum.

 

'Ben ben' diyerek gözlerini dolduran Lalin'in ablası yanına giderek kollarını ona sarıp yanına oturttu. Gözleri beni buldu. Umursamadım. Mert de yanıma gelmek için adımladığımda elimle ona otur işareti yaptım.

 

'Ahu Nazlı, Lalin zor zamanlar geçirdi. Laflarına dikkat et lütfen' Agir'in sözlerine gülümseyerek kafa salladım. Sigaramı çıkarıp yaktığımda yine tüm gözler bendeydi. Mirzanın yanından iyice uca kayıp yönümü manzaraya döndüm. Ayak sesleri duysam da arkamı dönmeden sigara eşliğinde manzara izlemeye devam ettim.

 

'Hoşgeldin dedem' Agir'in sözlerinden sonra gelenlerin büyükler olduğunu anladım.

 

'Babacım noldu sana' Bu oydu Lalin'in babası bunu sormasıyla Lalin'in hıçkırıkları arttı. O sırada birinin kalkıp gittiğini yandan gördüm. Çıkmadan bana baktığında bakışlarımız anlık da olsa birbirine değdi. Bu Barandı gözlerini ilk çeken ben oldum.

 

Ablası abartarak bir şeyler söylerken biten sigaramı söndürünce yandaki küllüğe atıp önüme döndüm. Babası bir koluna ablasını bir koluna Lalin'i almıştı. Bakışlarımı Mertden kaçırırken Agah amcanın baş selamı vermesiyle ona da aynı şekilde karşılık verdim.

 

'Bir açıklama yapacaksan herhal' sinirinden mi neyden Mustafa Soykan'ın ağzı buralara kaymıştı. Belki de hep böyleydi. Ona bakarken yine Agir atladı. 'Dedem soru soruyor, konuşsana' güldüm bu sözüme.

 

Gözlerimle Lalin'i işaret ettim. 'Konuşunca da çok kaldıramadığınız içindir belki. İyi akşamlar.' Diyerek yerimden kalktım. Tam ayakkabımı giyicekken 'AHU NAZLI' Mustafa Soykan'ın höykürmesiyle ona döndüm.

 

Tam bir şey söyleyeceği sıra arkamdan bir ses duydum. 'Sesinizi tüm Mardin duydu hayırdır Mustafa' yine Mustafa Soykan hariç herkes ayağa kalkmıştı. Gelen kişi onunla aynı yaşlarda yılların yorgunluğuyla saçlarına aklar düşse de hala dimdik duran biriydi. Bakışları bana döndü. 'Evimize yurdumuza hoşgeldin kızım. Ben Mert'in dedesi Süleyman Şimşek' dediğinde yanına gidip elini öptüm. Alnımı öpüp saçlarımı sevdi. Beni belimden tutup ilerlettiğinde el mahkum sustum. Mustafa Soykan'ın yanına geldiğimizde beni ortalarına alıp oturttu. Herkes geri otururken Mert hala ayaktaydı babası omzuna bastırarak onu da oturttu.

 

'Bak kızım bizim buralara yabancısınız size normal gelen buralara ters. Bugün yaptıklarını anlattılar düştükleri durum hoş değil.' Sakin konuşması ona kızmamama sebep olsa da biran önce burdan gitmek istiyordum. 'Gençsin kanın deli akıyor, cesaretine de hayran kaldım. Ama burda işler istediğin gibi gitmiyor. Kaç yıldır topraklarda hüküm süren doğrular var bu da size ters. Madem bir amaç için geldin hoşgeldin hazır gelmişken öp büyüklerinin elini, onlarda seni affetsin.' Sözleriyle herkesin bakışları bana dönerken kahkaha atmamak için kendimi tuttum.

 

'Ben bir hata yapmadım ki af dileyeyim. Suçlu değilim amacım size kafa tutmak ya da başka bir şey değil. Doğrularınız ya da doğrularım da çok önemli değil. Bu işi halledince bir daha buralara gelmek ya da kimsenin karşısına çıkmak gibi bir niyetim yok.'

 

'O nasıl söz kızım senin ailen' dediğinde sözünü kestim.

 

'Benim ailem Muğlada geri kalanlar beni ilgilendirmez.'

 

'Sen benim kanımı taşıyorsun istediğin kadar inkar et.' Mustafa Soykan'ın konuştuğunu sesinden anlasam da ona dönmedim.

 

'Hastalık için hiç tanımadığım insanlara kan verdim kan aldım. Yani damarlarımdaki kanın kimin olduğunu umursamam. Benim için önemli olan can bağımın olduğu kişiler.' Sesim sakin ama sözlerim sertti.

 

'Madem o kadar önemli değiliz senin için neden geldin? Bilmiyor muydun kaçanların kim olduğunu?Bizimle karşı karşıya geleceğini.' Arjin'e baktığımda gözleri diğerlerinin aksine kızgın değil kırgın bakıyordu.

 

'Onu da kardeşin Lalin'e sorun. Bana hediye göndermiş ben de tabağı boş çevirmedim.' Dediğimde Lalin'e baktığımda göz yaşları akmaya başladı. Ablası bile kuşkuyla bakıyordu ona.

 

'Bu ne demek Lalin' Yusuf Soykan'ın sözleriyle Lalin daha hızlı ağlamaya başladı.

 

'Baba bir haftalık kız için mi beni ağlatıyorsun? Annem olsaydı' dediğinde Yusuf Bey'in bakışları yumuşadı. Bana bakıp kafasını yere eğdi. Ben de bir şey demedim ama bakışlarımı yere de eğmedim. Benim alnım açık başım dikti.

 

'Lalin annemin emaneti de Ahu Nazlı kim baba?' Gelen sözlerle bakışım sesin sahibine döndü. Baran gelmiş ayakta babasına dik dik bakıyordu.

 

'Ben burdaki kimsenin bir şeyi değilim. Olmak gibi niyetim de yok bir hafta hepimiz dişimizi sıkalım. Sonra ne ölünüze ne ölüme'

 

'Kızım' Yusuf Bey'in ağlar gibi sözleriyle ona döndüğümde bu sefer bana bakıyordu.

 

Gözlerimi kaçırmadan 'Lalin baban sana sesleniyor.' Dememle gözünden bir damla yaş aktı.

 

'Kolay değil senin için alttan alıyoruz ama bizim için de yeni. Kimsenin üzerine oynama Ahu Nazlı' Agir'in dişlerini sıkarak söylediklerine karşı çok şey söyleyebilirdim ama ağzımı açmadım.

 

'Annemden sonra zaten hassas biraz anlayışlı olabilirsin.' Lalin'in ablası da destek çıkınca bir gülüş koptu ama benden değildi Barandandı...

 

'Siz şaka mısınız ya ne anlatıyorsunuz. Alttan al dediğiniz kız için kolay mı abi. Annesi yok anlayışlı ol dediğin kız hiç görmedi annesini. Öğrendiğinizde gitmemişsiniz, geldiğinde suçluyorsunuz. Onun canı yanmadı mı. Öğrendiğimden beri bir tek ben mi kafayı yiyorum bu çocukların hayatı nasıldı diye. Geldiğinden beri bir kez sordunuz mu kızım sen nasıl geldin bu yaşa. Dizin kanadı mı kim sardı, biz beş yıldır annesizken ciğerimiz ilk günkü gibi yanarken siz sordunuz mu kıza anasız babasız nasıl geldin bu yaşa diye?' Gözünden akan yaşları hızla sildi ben de ağlamamak için kendimi sıktım. Ellerimin titremesiyle derin nefesler aldım kriz geçirmemek için. Mert ulaşıp beni kendi yanına çekip sardı beni.

 

'Hep eleştirdiniz yaptığı şeyleri yüzüne vurdunuz kız ağzını açıp bir kere demedi bana bunları öğreten mi oldu diye. O size hesap sorucakken siz sordunuz. Sussa sustuğuna laf söylediniz konuşsa konuştuğuna. Ama bakın hala yanınızda oturuyor onca şeye rağmen bugün onca insanı nasıl alt ettiğine gururlanıp aferin nasıl güzel yetiştirmişsin kendini diyeceğinize yaptığınıza bakın. Annemin verdirdiği sözün vebalini boşverin. İlerde bu kızın yaşadıklarını bir de yaşattıklarını Allah'a vereceğiniz hesabı düşünün. Ben kendi adıma senden özür dilerim Ahu Nazlı kimseyi susturamayan biri olduğum için.' Hızlı adımlarla aşağı inerken ben de peşinden ayakkabılarımı giymeden koştum. Kağının orda beni fark edince arkasını dönünce düşünmeden sarıldım. O da bana sarılınca göz yaşlarımı sessizce akıttım.

 

'Hakkım yok biliyorum ama bir gün bana hakkını helal eder misin anne kokulum.' Dediğinde kafamı kaldırıp ona baktım. Ardı arkası kesilmeyen göz yaşlarımı sildi sabırla sonra ayaklarıma bakınca telaşla kendi ayakkabısı üstğne getirdi.

 

'Bir hakkım varsa en çok sana helal olsun Baran abi' dedim. Yoldan geçen benden büyük olan insanlara diyordum. Zaten dosyayı okuyunca burda olmadığını biliyordum o yüzden ona bir kinim yoktu. Bu sözleriyle de benim soramadığım hesabı sorduğu için minnettardım.

 

'Sana layık değilim ama abin yoluna kurban olsun' diyip saçlarımı okşadı. 'Aramızın iyi olması için uğraşıcam bu da sana verdiğim ilk sözüm olsun.'

 

Kafamı kaldırıp tekrar yüzüne baktım. Ağlaması dursa da gözleri hala kırmızıydı.

 

'Yurtta büyürken ilk öğrendiğin nedir biliyor musun?' Kafasını olumsuz anlamda sallarken gözlerinde şefkat vardı. 'Kimsesizin saçını okşasan sana minnettar kalır. O yüzden çok zorlanmazsın.' Duran gözlerinden bir kaç yaş daha aktığında bu sefer ben sildim. Parmaklarımı tutup öptü.

 

'Sen kimsesiz değilsin senin artık arkanda diğer abilerinin, kardeşin Mert'in yanında Baran Soykan var'

 

 

Bölüm Sonu🎊🎉🎉🎊

 

Umarım beklentinizi karşılar. Ayrıca kontrol edemedim yazım yanlışım varsa uyarırsanız çok sevinirim🩵🫶🏻

Bölüm : 09.09.2024 10:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...